• Sonuç bulunamadı

Yeni Bir Dönem

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Yeni Bir Dönem"

Copied!
4
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

25

başkandan

Özdemir ÖZOK

TBB Dergisi, Sayı 56, 2005

YENİ BİR DÖNEM

Av. Özdemir ÖZOK*

1959 yılının Temmuz ayında yapılan başvuru ile başlayan ve 45 yıl süreyle inişli çıkışlı bir yol izleyen AB-Türkiye ilişkileri 17 Aralık 2005 günlü Brüksel Zirvesi’yle yeni bir döneme girmiştir.

Kapalı, açık tahrip gücü yüksek kimi mayınları içermesine karşın

“Brüksel zirve kararı” Türkiye’yi müzakere masasına daveti hedeflediği

için son derece önemlidir. Kuşkusuz bu noktaya gelinmesinde, öncelikle mevcut siyasal iktidar ve yöneticilerinin yanında, geçmiş dönem siyasal iktidarlara mensup yöneticilerinin de büyük katkıları vardır. Emeği geçen herkese teşekkürlerimizi sunuyoruz.

Brüksel Zirve Kararları’nın 17-22. paragraflarında yer alan hükümler müzakerelere başlanmasıyla ilgili genel ilkeleri belirlemekte, 23. paragraf ise müzakere süreci ile ilgili koşulları kapsamaktadır.

Bu paragrafta yer alan temel ilke ve yaklaşımlar şu hükümleri içer-mektedir;

-“Türkiye’nin diğer aday ülkelerle aynı koşullar içinde tam üye olacağı 1999 Helsinki zirve kararlarında öngörülmüştür”,

-“Türkiye’nin Kopenhag Siyasi Kriterleri’ni yerine getirdiği, 2004 yılında Komisyon’un hazırlayacağı ‘İlerleme Raporu’ ile belirlenirse, tam üyelik müzake-relerine vakit geçirilmeksizin başlanacağı 2002 Kopenhag Zirvesi’nde kararlaştı-rılmıştır.” biçimindeki geçmiş dönemlere ilişkin saptamalardan sonra;

-Türkiye çok geniş çaplı ve de reform niteliğinde düzenlemeler yapmış ve Kopenhag Siyasi Kriterleri’ni yerine getirdiği Komisyon raporuyla belir-lenmiştir. Komisyon Türkiye’deki bu reform sürecini önümüzdeki yıllarda da sürekli olarak izleyecektir.

(2)

26

Özdemir ÖZOK

başkandan

TBB Dergisi, Sayı 56, 2005

-Ankara Antlaşması ve ekleri Avrupa Birliği’ne son katılan on yeni üye devlete de (bunlar arasında Kıbrıs Rum Kesimi de yer almaktadır) uyarlanacaktır.

-Komşu ülkelerle ikili sorunlar barışçı yollardan çözümlenmelidir. Ancak, devam eden sorunlar katılma sürecini olumsuz yönde etkiliyorsa bu sorunlar Uluslararası Adalet Divanı’na götürülmelidir.

-Avrupa Parlamentosu’nun Türkiye ile tam üyelik müzakerelerinin vakit geçirilmeksizin başlatılmasına ilişkin kararı (bu karar 267’ye karşı 407 oyla alınmıştır) not edilmiştir.

Tüm bu değerlendirmeler ışığında AB Konseyi, Komisyon’un raporu doğrultusunda Türkiye ile müzakerelerin 3 Ekim 2005 tarihinde başlama-sına karar vermiştir.

3 Ekim 2005’te başlayacak müzakerelerin çerçevesi zirve kararlarının 23. paragrafında öngörülen hükümlerle belirlenmiştir.

23. paragrafta düzenlenen ve müzakere sürecini kapsayan hükümlere gelince;

-Öncelikle tarama süreci Mart 2005’te başlayacak ve Ekim ayından önce tamamlanacaktır.

-Müzakereler, tüm üye ülkelerin katılacağı Hükümetler Arası Konfe-rans (HAK) bünyesinde ve AB mevzuatının 31 ayrı politikasını kapsayan bölümler halinde yapılacaktır.

-Komisyon’un önerisi üzerine Konsey, her bölümün açılmasına ve geçici olarak kapanmasına “oybirliği” ile karar verecektir. Bir bölümdeki düzenlemenin Türkiye’deki uygulamasının yeterli ve AB’yi tatmin edici düzeye ulaşması halinde o bölüm için geçici kapanma kararı alınacaktır.

-İşçilerin serbest dolaşımı, tarım ve yapısal fonlarla ilgili olarak uzun süre-li geçiş dönemleri, istisnalar ve kalıcı koruma önlemleri uygulanabilecektir. -Üyeliğe kabul Avrupa Birliği’nin mali yapısındaki olanaklara göre gerçekleşecektir. Türkiye’nin getireceği mali yük 2014 sonrası bütçe çerçe-vesinde göz önüne alınacaktır.

-Müzakerelerin temel hedefi tam üyeliktir, ancak müzakereler “ucu

açık” bir süreç olup sonucu önceden garanti edilemez.

-Türkiye’de insan hakları, hukukun üstünlüğü ve demokrasi konula-rında sürekli ve önemli ihlaller saptanırsa müzakereler askıya alınır. Askıya alınma talebi Komisyon’dan ya da üye devletlerin toplam sayısının üçte birini oluşturan devletlerden gelebilir. Konsey, Türkiye’yi dinledikten son-ra müzakereleri askıya almaya ya da askıya alınan müzakereleri yeniden başlatmaya nitelikli çoğunlukla (232/321) karar verir.

(3)

27

başkandan

Özdemir ÖZOK

TBB Dergisi, Sayı 56, 2005 Son zirve kararları ana hatlarıyla bu hükümleri içermektedir. Ortaya çıkan bu sonuç, kimi olumsuz koşullar ve yer yer tuzaklarla dolu olmasına karşın son derece önemlidir. Kanımızca yapılması gereken, AB-Türkiye birlikteliğine giden bu yolda döşenmiş olan mayın ve tuzaklara aldırmak-sızın hedefe ulaşacak performansı göstermektir.

Bu bağlamda, Türkiye’de siyasal iktidarlar başta olmak üzere, sivil-asker tüm bürokratlara, akademisyenlere, sivil toplum örgütlerine ve AB hukukuyla uyum süreci başta olmak üzere yaşamın her alanında avukatlara, onların örgütleri olan barolara ve Türkiye Barolar Birliği’ne büyük sorumlu-luklar düşmektedir. Çünkü uzun yıllar alacağı kesinleşen müzakere süreci, aslında müzakereden çok Türkiye’nin AB mevzuatına ve onun oluşturacağı AB hukukuna uyum çalışmaları niteliğinde olacaktır.

İlk gelişmeler ve zirve kararları ışığında müzakerelerin, sonuç itibariy-le tam üyeliğe yönelik olduğu bildirilmesine karşın, bu sürecin sonunun, ucunun açık olması ve üyeliğin garanti edilememesi ister istemez ciddi kaygılar uyandırmaktadır.

Yine zirve kararlarında Kıbrıs’la ilgili bölüm ciddi kuşku ve kaygılar içermektedir. Bilindiği gibi, Kıbrıs Rum Kesimi’nin doğrudan ya da dolaylı biçimde tanınması tam üyelik koşullarını belirleyen Kopenhag Kriterleri arasında yer almamaktadır. Bu konuda tek düzenleme Türkiye’nin aday ülke olarak kabul gördüğü 1999 Helsinki Zirve Kararları’nın 12. parag-rafında öngörülmüştür. Tanımayla uzaktan yakından ilgisi olmayan bu düzenleme şu yükümlülüğü getirmektedir: “Türkiye Kıbrıs sorununa

ba-rışçı çözüm bulmak amacıyla, BM genel sekreterinin çabalarını güçlü biçimde desteklemelidir” demektedir. Geçen süreç içinde, Türkiye’nin bu konuda

kendisine düşen tüm yükümlülüklerini biraz da aşırıya kaçacak biçimde yerine getirmesine karşın, AB Rum Kesimi’ni ve Yunanistan’ı ikaz etmek yerine Türkiye’den yeni ödünler istenmektedir. Bu ödünlerin en başında da Kıbrıs Rum tarafının adanın tek temsilcisi olarak tanınması isteğidir. Bu olumsuzluk yanında Zürih ve Londra antlaşmalarına aykırı olarak, AB’ye alınan Kıbrıs Rum Kesimi bu konumundan doğan veto yetkisini kullanma olanağına da sahiptir.

Bilindiği gibi müzakere süreci 31 ayrı başlık altında sürdürülecek ve bu başlıkların her birinin görüşmeye açılması ve kapanması üye devletlerin oy birliğiyle alacağı karara bağlıdır. Başka bir anlatımla üye her devlet ki, bunların sayısı Kıbrıs Rum Kesimi’nin de içinde bulunduğu 25 devletten ibaret olup her birisinin ayrı ayrı 62 kez dosyaları onaylama ya da veto etme hak ve yetkisi vardır. İşte bu aşamada Kıbrıs Rum Kesimi müzakere edilen dosyaların kapsamını veto edebilir veya Türkiye’den ek ödünler isteyerek bu vetosunu erteleyebilir. Kuşkusuz istenecek ödünlerin başında

(4)

28

Özdemir ÖZOK

başkandan

TBB Dergisi, Sayı 56, 2005

da doğal olarak Kıbrıs Rum Cumhuriyeti’nin “Hukuki ve Siyasi” düzeyde tanınması gelmektedir.

17 Aralık kararlarının en olumsuz yanlarından diğeri de kuşkusuz, mü-zakerelerin başarısız geçmesi halinde Türkiye’yi Avrupa mimarisi içinde ve Avrupa’ya yakın tutmak amacıyla belli bir modelin oluşturulacağının öngörülmüş olmasıdır. İnsanın aklına ister istemez, neden daha müzakereler başlamadan bu tür bir başarısızlığın Türkiye için ortaya çıkabileceğinin öngö-rülmesi ve bunun karara bağlanması gerektiği düşüncesi ile bu çifte standart uygulamanın sadece Türkiye’ye yapılması hususları takılmaktadır.

Çünkü böylesi bir kuşku, böylesi bir olasılığı içeren koşul hiçbir üye ülke müzakere kararında söz konusu edilmemiştir. Nitekim 2005 Mart ayında müzakerelere başlayacak olan Hırvatistan için böyle bir kuşku ve koşul öngörülmemiştir.

Yine işçilerin serbest dolaşımı, ortak tarım politikasına uyum ve yapı-sal fonların kullanımı gibi politikalara uyumun belli bir süre alması doğal olmasına karşın, eski ya da yeni hiçbir üye ülkeye uygulanmayan kalıcı koruma hükümlerinin Türkiye ile ilgili kararlarda öngörülür olması da çifte standart kavramını çağrıştırmaktadır.

Fransa Cumhurbaşkanı Chirac’ın inanarak ya da politik düşüncelerle de olsa söylediği çok doğru bir tespiti var. O da Türkiye’nin, Türk halkının Türk insanının “onuruna” düşkün bir ulus olduğu gerçeğidir. Ülkemiz, halkımız ve insanımız için yeni bir dönemin başlangıcını oluşturacak olan müzakere sürecinin bu anlayışla sürdürülmesi en büyük temennimizdir.

Kuşkusuz, zirve kararlarının en az müzakerelere başlama kararı verilmesi kadar önemli hükmü ve sonucu, müzakere sürecinde Avrupa Birliği’nin Türkiye ile yoğun siyasi ve kültürel ilişkiye girme taahhüdü ve iki taraf haklarının birbirlerini daha iyi tanımalarına ve anlamalarına kat-kıda bulunmak amacıyla sivil toplum kuruluşlarını bu sürece dahil etme kararlılığıdır.

İşte tam bu noktada geçmişten günümüze hukukun üstünlüğü ve hukuk devleti mücadelesini sürdüren TBB yanında, savunma hakkının yılmaz temsilcileri avukatlar ve onların örgütleri barolarımıza tarihi gö-revler düşmektedir.

Türkiye-AB ilişkilerinin güvencesi, geçmişten günümüze bu ilişkileri eleştirerek iktidar olanlar değil, Atatürk ve arkadaşlarının açmış olduğu yolda ödünsüz olarak yürüyen aydınlık yüzlü, aydınlık düşünceli çağdaş avukatlarımız ve onların örgütleri barolarımızdır.

Havai fişeklerinin değil, akıl ve bilimin aydınlattığı çağdaş uygarlıkta buluşmak umut ve dileğiyle.

Referanslar

Benzer Belgeler

Yine de CHP kendisini hâlâ Avrupa yanlısı bir parti olarak göstermek- tedir; ancak, CHP açısından en önemli sorun, hem Avrupa’da hem de Türki- ye’de CHP’yi

İşçi Partisi gibi AB’ye karşı olan Vatan Partisi 2018 seçim beyannamesinde Türkiye’nin Ankara’dan yönetileceğini ve Washing- ton ve Brüksel’den yönetime son

Makalenin amacı, son yıllarda Türkiye’nin üyeliği ile ilgili Avrupa Birliği ülkelerindeki akademik ve siyasi çevrelerce yapılan tartışmaların tarafsız olarak

38 ETO, “Bulgaristan Ülke Bülteni, Bulgaristan’ın Ekonomik Yapısı ve Türkiye ile Ticari İlişkileri”, s.. Avrupa Yönetsel Alanı ile ilgili fikir ayrılıklarını

Avrupa Birliği-27 ülkelerinin 2019 yılında hazırgiyim ve konfeksiyon ürünleri ithalatı 2018 yılı ithalat verilerine göre %4,3 oranında artışla 89,5 milyar Euro

16-17 Aralık 2004 tarihli Brüksel Zirvesi’nde Avrupa Konseyi Türkiye ile müzakerelere 3 Ekim 2005 tarihinde başlanması kararını almıştır. Zirvede tüm aday

Tüm bunları birlikte göz önüne alınırsa; Türkiye için, Polonya’daki sisteme benzer bir şekilde iki ayrı ödeme kuruluşu düşünülebilir: Toprak Mahsulleri Ofisi

Türkiye’nin Fasıl 63 ürünleri AB-27 ülkeleri için birim fiyatları 2020 yılında pandeminin de etkisiyle birlikte 2019 yılına göre %10,9 oranında artış yaşamış ve