• Sonuç bulunamadı

Küresel bir sivil toplum örgütü örneği olarak İHH

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Küresel bir sivil toplum örgütü örneği olarak İHH"

Copied!
85
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T. C.

SELÇUK ÜNĠVERSĠTESĠ

SOSYAL BĠLĠMLER ENSTĠTÜSÜ

SOSYOLOJĠ ANA BĠLĠM DALI

KÜRESEL BĠR SĠVĠL TOPLUM ÖRGÜTÜ ÖRNEĞĠ

OLARAK ĠHH

MUHAMMED KOTAN

YÜKSEK LĠSANS TEZĠ

DANIġMAN

Prof. Dr. YASĠN AKTAY

(2)
(3)

SOSYAL BĠLĠMLER ENSTĠTÜSÜ

SOSYOLOJĠ ANA BĠLĠM DALI

KÜRESEL BĠR SĠVĠL TOPLUM ÖRGÜTÜ ÖRNEĞĠ

OLARAK ĠHH

MUHAMMED KOTAN

YÜKSEK LĠSANS TEZĠ

DANIġMAN

Prof. Dr. YASĠN AKTAY

(4)
(5)
(6)

ÖNSÖZ

Bu çalışma küresel sivil toplum olgusunun ortaya çıkışını incelemeyi hedeflemiştir. Bu bağlamda sivil toplum olgusunun küreselleşme süreciyle nasıl küresel sivil topluma doğru evrildiği tartışılmıştır. Teorik çerçeve olarak küresel sivil toplumu seçtiğimiz çalışmamızda, teorimize somut veriler katması bakımından İHH vakfı örnek bir küresel sivil toplum örgütü olması sebebiyle incelenmiş ve ulus ötesi faaliyet alanları çerçevesinde ele alınmıştır. En önemli bulgumuz küresel sivil toplum örgütlerinin faaliyetlerinin yeni bir tür sivil siyasallıkla malul olduklarıdır. İHH vakfının faaliyetleri incelenerek bu sivil siyasal eylem modeli incelenmiştir. Çalışmamızın sonucunda görmekteyiz ki İHH vakfı özelinde, sivil toplum örgütlerinin küreselleşmeyle birlikte etkinlikleri ve baskı güçleri artmış ve sivil bir siyasal tarz ortaya çıkmıştır.

Bu çalışma her ne kadar benim tarafımdan kaleme alınmış olsa, tezin ana temasının oluşmasında çok büyük katkısı olan ve çalışmamın başlangıcından sonuna kadar bana rağmen benim yanımda olan, kaynak temininde yol gösteren, yardımlarını ve anlayışını eksik etmeyen danışman hocam Prof.Dr. Yasin Aktay‟a içten bir teşekkür borcum var. Ayrıca ortaya koydukları yapıcı eleştiriler ve katkılardan dolayı hocalarım Doç.Dr. Ertan Özensel ve Doç.Dr. Mustafa Aydın‟a teşekkür etmek isterim.

Desteklerini her zaman yanımda hissettiğim aileme müteşekkirim. Ayrıca benim her zaman ailem kadar yanımda olan ve çalışmamın bitimine kadar desteğini benden esirgemeyen dostum Aziz Behlül Akboğa‟ya ayrıca teşekkür etmeliyim. Son olarak daima yanımda olan, bana inanan ve zamanından çalmama göz yuman değerli eşim Şahbike‟ye ve kızım Meryem‟e özellikle teşekkür ederim.

Muhammed Kotan

(7)

ÖZET

Dünyanın küreselleşme sürecine girmesi hayatın her alanında radikal dönüşümlerin yaşanmasına sebep olmuştur. Bu dönüşümlerin en somut örneklerinden bir tanesi de sivil toplumda meydana gelen dönüşümdür. Sivil toplumsal dönüşümün meydana gelmesine gerekçe hazırlayan etkenlerden en önemlisi küreselleşmeyle birlikte ulus-devlet yapısının aşınmaya başlamış olmasıdır. Ulus-devletin başat unsurları sayılabilecek dışa kapalı, korunmacı ve sınırlayıcı devlet algısı küresel süreçlerle zayıflamış ve sivil toplumsal hareketler bu süreçte eskiye nazaran daha aktif hale gelerek yer yer devletin çizdiği sınırları aşındırarak yeni birer küresel aktör olarak ön plana çıkmaya başlamışlardır. Biz de tezimizde bu sürecin bir ürünü olan küresel sivil toplum olgusunu inceliyoruz. Küresel sivil toplumu incelerken, bu olguya iyi bir örneklik oluşturduğunu düşündüğümüz İHH vakfını tartışmaya dâhil ettik. İHH vakfı, faaliyet alanı olarak dünyanın birçok farklı ülkesini seçmiş olması sebebiyle küresel sivil topluma bir örnek oluşturmaktadır. Tezimizde İHH vakfının faaliyetleri ve yöntemleri ele alınarak küresel sivil toplumun yapısı, etki alanı ve özellikleri anlaşılmaya çalışılmıştır. Araştırmamızın sonucunda görmekteyiz ki küresel şartların etkisiyle sivil toplum küresel sivil topluma doğru bir dönüşüm geçirmiştir. Bu yeni olgunun en temel özelliklerinden bir tanesi de sivil bir siyasallık tarzı geliştirmiş olmasıdır. Bu bağlamda çalışmamızda bu sivil siyasallık tarzının küresel arenada ne tür şekillerde tezahür ettiği, İHH vakfının ulus ötesi faaliyetlerinin sonuçları ele alınarak incelenmiştir. İHH vakfı özelinde görmekteyiz ki, küresel sivil toplumsal organizasyonlar kullandıkları esnek ve aktif eylem yöntemleri sayesinde küresel siyaset sahnesinde ulus-devlet tarzı resmi siyaset söylemine güçlü bir alternatif oluşturmaya başlamış ve devletlerin yanında etkin birer karar merciine dönüşmüşlerdir.

(8)

SUMMARY

Beginning of the globalisation process has caused radical transformations to take place in all the aspects of life. The transformation of the civil society is one of the most concrete examples of these transformations. Most significant factor which has paved the way for the occurrence of the civil social transformation is the fact that the nation - state structure has started to be eroded through the globalisation process. The self-enclosed, protectionist and restrictive state perception which may be considered as the basic components of the nation – state have been diminished by the global processes; and the civil social movements have became more active than ever and taken a leading role as a new global actor by eroding the limits that were determined by the nation-states. In this study we study on the global civil society phenomenon which is a consequence of this process. We have included the İHH foundation into the study since we considered it as a proper example of the global civil society phenomenon. Since the İHH foundation has selected a many number of countries as its area of activity it is deemed as an example for the global civil society. In our study, the activities and methods of the İHH foundation have been taken into consideration; and by this way the structure, area of effect and characteristics of the global civil society are tried to be understood. As a consequence of our research we have seen that the civil society has transformed into global civil society due to the global conditions. One of the basic characteristics of this new phenomenon is the fact that it has developed civil political style. In this context, we have focused on forms of appearing of this civil political style in the global arena by taking the results of the trans-national activities of the İHH foundation. The practice of İHH foundation shows that the global civil society organisations have became powerful alternatives to the nation-state style official political discourse in the global politics arena by the flexible and active methods of action that they used and have been transformed into effective decision makers nearby the states.

(9)

ĠÇĠNDEKĠLER Önsöz ...I Özet………. II Summary………...III İçindekiler ... IV Giriş...1 BĠRĠNCĠ BÖLÜM: KURAMSAL ÇERÇEVE………...5

1.1. Araştırmanın konusu ve amacı………...5

1.1.1.Neden İHH?...7 1.1.2. İncelenen İHH yayınları………...8 ĠKĠNCĠ BÖLÜM: ĠHH ĠÇĠN GENEL BĠR ÇERÇEVE………...………...10 2.1. Örgütsel çerçeve………...10 2.1.1. Faaliyet alanları………..………...12 2.2. Söylem analizi………...15

2.2.1.İnsani yardım ve İslami yardım arasında söylem………..16

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: SĠVĠL TOPLUMDAN KÜRESEL SĠVĠL TOPLUMA………...19

3.1. Sivil toplum kavramı………...19

3.1.1. Batı dışı toplumlarda sivil toplum………...23

3.2. Küresel sivil topluma doğru…………...………... 29

3.2.1. Küresel sivil arenada İHH‟nın yeri ………... 35

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM: KÜRESEL SĠYASETĠN YENĠ BAĞLAMI: SĠVĠL TOPLUM...40

(10)

4.1.1. Bir siyaset tarzı olarak küresel sivil toplum………...46

4.1.2. Türk dış politikasına bir katkı olarak İHH………...61

Sonuç…... 67

Kaynakça…... 70

(11)

GĠRĠġ

Yaşadığımız modern zamanlarda dünyadaki şeylerin eski çağlara göre çok daha hızlı değiştiği tespit edilmiştir. Bu hızın en önemli sebeplerinden birisi de küreselleşme olgusunun ortaya çıkışıyla ilgilidir. Küreselleşmeyle birlikte en küçük insani ilişkilerden en büyük yönetim tarzlarına kadar birçok değişim meydana gelmiştir. Bu süreçte devlet aygıtı da bir dönüşüm geçirerek kapsadığı alanları sınırlandırmıştır. Bu bağlamda ulus-devletlerin küreselleşmeyle birlikte aşınması sonucunda farklı aktörler, daha önce devlet aygıtının faaliyet alanında kalan düzlemlerde rol almaya başlamıştır. Bu aktörlerden önemli bir tanesi de sivil toplum örgütleridir. Sivil toplum olgusu, ilk başlarda örneğin Hegel‟de insanların birleşerek bir yönetim aygıtı olan devletin kurulması aşamasında kullandıkları bir organize olma yöntemi olarak tasavvur edilmiştir. Bu anlayışta devlet aşkın bir yapıdadır ve kendi iktidarını devam ettirmek için vardır. Fakat devam eden süreçte devlet bir enstrüman olarak algılanmaya başlanmış ve otoriter devlet algısı eleştirilerek devletin bireye öncelendiği devlet anlayışı aşınmıştır. Artık bireyler devlet için değil tersine devlet bireyler için var olmak durumundadır. Bu anlayış otoriter devletin hayatın her bağlamına nüfuz etmiş olan yetki alanını daraltmış ve sivil toplumun etkin bir aktör olarak sahneye çıkmasına sebep olmuştur. Bizde tezimizde ulus-devlet anlayışının aşındığı günümüz şartlarında sivil toplumun ne tür bir rol üstlendiğini küreselleşme bağlamında ele alacağız. Yerel düzeyde ve devletin sınırlandırdığı çerçevelerde faaliyetlerini yürüten sivil toplum örgütlerinin küreselleşmeyle birlikte nasıl dönüşerek küresel sivil topluma doğru evrildiğini tartışacağız. Ayrıca doğuş şartları ve etkinlik alanları tartışılacak olan küresel sivil toplum örgütlerinin ne tür hareket yöntemleri geliştirdikleri incelenecektir. Bu çerçevede İHH vakfı, küresel bir sivil toplum örgütü örneği oluşturması vesilesiyle, anlatmaya çalışacağımız küresel sivil toplumun teorik çerçevesine somut bir örnek oluşturması bağlamında incelenecektir.

Birinci bölümde, kuramsal çerçeve üst başlığı altında öncelikle araştırmanın konusu ve amacı ana hatlarıyla ve getirilen sınırlılıklar dâhilinde anlatılacak. Daha sonra teorik çalışmamızın somut dayanağını oluşturan İHH vakfı örneğinin neden

(12)

seçildiği ve çalışmaya dâhil edildiği Neden İHH? başlığı altında anlatılacaktır. Bu bölümde son olarak İHH vakfının söylem ve hedeflerinin anlaşılabilmesi adına incelenen İHH vakfı yayınlarının neler olduğu aktarılacaktır.

İkinci bölümde örneklemimizi oluşturan İHH vakfıyla ilgili genel bir çerçeve sunulmaya çalışılacaktır. İHH için genel bir çerçeve başlığı altında öncelikle örgütsel çerçeve anlatılacaktır. Bu bölümde vakfın kuruluş süreci, faaliyetlerini sürdürdüğü bölgeler, temel felsefesi, amacı, misyonu, vizyonu, çalışma ilkeleri ve öncelikleri aktarılacak ve bu sayede vakfın örgütsel yapısıyla ilgili genel bir çerçeve elde edilmeye çalışılacaktır. İkinci alt başlık olan faaliyet alanları bölümünde ise vakfın faaliyetleri insani yardımlar ve insan hak ve hürriyetleri ile ilgili faaliyetler olmak üzere iki koldan incelenerek her iki alanda da yapılan faaliyetler örnekleriyle birlikte anlatılacaktır. Bu bağlamda insani yardım alanında yapılan hangi faaliyetin hangi alana özgü olarak yapıldığı aktarılacaktır. Bunun yanı sıra insan hakları alanında yaptıkları faaliyetler de aktarılacak ve bu faaliyetlerin ne tür yöntemler eşliğinde yürütüldüğü anlaşılmaya çalışılacaktır. Bu bölümde son olarak söylem analizi başlığı altında İHH vakfının söylem analizi yapılmaya çalışılacak ve vakfın doğuş şartları, kuruluş motivasyonları, faaliyet alanları, gerçekleştirdikleri protesto eylemleri, düzenledikleri ilmi toplantılar, kendilerini tanımlama şekilleri, amaçları ve yöntemleri bağlamında, kurdukları söylemlerin arka planında yatan gerçekler anlaşılmaya çalışılacaktır. Bu sayede vakfın yapısı ile ilgili genel bir çerçevenin yakalanması hedeflenmektedir.

Üçüncü bölüm, tezimizin teorik çerçevesini oluşturan küresel sivil toplum olgusunun anlaşılmasına ayrılmıştır. Bu bölüm, Sivil Toplumdan Küresel Sivil Topluma başlığını taşımaktadır. Bu bölümün ilk alt başlığı olan sivil toplum kavramı başlığında sivil toplum kavramı anlaşılmaya çalışılacaktır. Öncelikle kavramın tarihsel kökenleri aktarılarak tanımı yapılacak ve kavramın zamanla ne tür bir değişiklik geçirmiş olduğu tartışılacaktır. Kavramın geçirdiği dönüşüm, devlet aygıtının geçirdiği dönüşümle eş zamanlı olarak sunulmaya çalışılacaktır. Bu bölümün ikinci alt başlığını Batı dışı toplumlarda sivil toplum konusu oluşturmaktadır. Bu kısımda sivil toplum kavramının neden Batılı bir ürün olarak addedildiği ile ilgili tartışmalar aktarılacak ve bu bağlamda Batı dışı toplumlarda

(13)

sivil toplumun ne tür şekillerde tezahür etmiş olduğu gösterilerek bu olgunun alabileceği potansiyel tonlar gösterilmeye çalışılacaktır. Ayrıca Batılı bir ürün olduğu iddialarının aksine tarih boyunca sivil toplum uygulamalarına Doğulu toplumlarda ne tür şekillerde rastlandığı aktarılacaktır. Bölümümüzün üçüncü alt başlığını Küresel Sivil Topluma Doğru başlığı oluşturmaktadır. Bu kısımda küresel sivil toplum olgusunun doğuş şartları, klasik sivil toplum olgusundan farkları, bu farkları oluşturan özellikleri ve etkileri anlatılacaktır. Bu olgunun meydana gelişini tetikleyen en önemli faktör olarak küreselleşme kavramı üzerinde durulacak ve küresel sivil toplum olgusu, küreselleşmenin dünya üzerinde sağladığı değişimler üzerinden anlatılmaya çalışılacaktır. Bu bölümün dördüncü ve son kısmında küresel sivil arenada İHH‟nın yeri anlatılacaktır. İHH vakfının hem yerel hem de ulus ötesi bölgelerde yürüttüğü faaliyetler çerçevesinde küresel kamusal alanda nasıl bir yer işgal ettiği tespit edilmeye çalışılacaktır. Vakfın ulus ötesi arenada vardığı etkinliğin ne tür bir yol izlenerek elde edildiği yine bu kısımda bahsedilecek hususlardandır.

Tezimizin, Küresel Siyasetin Yeni Bağlamı: Sivil Toplum adını alan dördüncü ve son bölümünde küresel sivil toplumun nasıl bir siyasallıkla malul olduğu tartışılacaktır. Bu çerçevede, bu bölümün ilk kısmında sivil siyaset olgusu ele alınacak ve siyaset kavramının kökenlerinin tartışılması eşliğinde siyasallığın resmi siyasetten farklı düzlemlerde ve hayatın her bağlamında bireyler ve gruplar tarafından ne şekillerde kullanıldığı üzerinde durulacak. Bu bölümün ikinci kısmı olan Bir Siyaset Tarzı Olarak Küresel Sivil Toplum başlığında, günümüzde küresel sivil toplum örgütlerinin yeni bir siyasal aktör olarak ön plana çıktığını önereceğim. Bu önerinin gerekçelendirilmesi adına, küresel şartlarda devletlerin yetki ve etki alanlarının nasıl kısıtlandığı ve yeni sivil siyasallık yollarının önünün ne şekilde açıldığını göstermeye çalışacağım. Teorimizin somut örneğini oluşturan İHH vakfının, dünyanın birçok bölgesinde gerçekleştirdiği yardım faaliyetlerinin ve Gazze‟ye uygulanan ambargoyu delmek adına düzenlediği yardım filosunun ne tür siyasi etkileri olduğu bu çerçevede tartışılacaktır. Bu faaliyet ve eylemlerin yapılış tarzının Ulrich Beck‟in kavramsallaştırmasıyla, alttan doğan bir sivil siyasallaşma hareketinin tezahürleri olduğu gösterilecektir. Bölümümüzün son kısmında ise, İHH vakfının faaliyetlerinin Türk dış politikasına olan katkıları tartışmaya dâhil

(14)

edilecektir. Türk dış politikasında son yıllarda yaşanan dışa açılmacı dönüşümün, İHH vakfının küresel kamusal alanda gerçekleştirdiği faaliyetlerle ne şekilde desteklendiği anlatılacaktır. Ayrıca aynı değerler paydasında buluşulduğu takdirde sivil toplumla resmi siyasetin nasıl çelişmeyeceği ve ortak hareket edebileceği gösterilmeye çalışılacaktır.

(15)

BĠRĠNCĠ BÖLÜM KURAMSAL ÇERÇEVE 1.1. AraĢtırmanın Konusu ve Amacı

Dünyanın küreselleşmesiyle birlikte sivil toplum olgusunun yapısında önemli değişimler meydana geldi. Bu değişimlerden bir tanesi sivil toplumun devletlerin sınırları dâhilinde ve etki alanları sınırlı bir yapıda gösterdikleri faaliyetlerinin küreselleşmeyle birlikte ulus ötesi bir hal almasıdır. Teknolojik olanaklarının gelişmesi sonucunda iletişim ve ulaşım imkânlarının son 50 yılda çok büyük bir hızla gelişmesi, dünyanın farklı bölgelerinin birbirine kopmamacasına bağlanmasına ve karşılıklı bir bağımlılığın oluşması sonucunu doğurdu. Sivil toplum örgütleri de bu durumdan etkilenerek dönüştüler. Bu dönüşüm küresel sivil toplumun bir olgu olarak ortaya çıkmasına sebep oldu. Etkileri ve özellikleri yoğunlukla son 20 yıldır gözlemlenen bu küresel sivil toplum olgusu henüz tüm boyutlarıyla bilinmeyen bir olgudur. Dünyada sosyal bilimler literatüründe nispeten yeni olan bu kavram Türkiye‟de ise çok daha yenidir. Şimdiye kadar bu alanda Türkçe literatürde yapılmış ciddi araştırmaların olmaması, bu tezin konusunun bu yeni olgu çerçevesinde planlanmasına neden olmuştur.

Küresel sivil toplum olgusu, araştırmamızda çeşitli boyutlarıyla sınırlandırılarak ele alınmıştır. Bu olgunun kapsamımızda kalan ilk kısmı, dünyadaki küresel sivil toplum örgütlerinin varlığından hareketle bu olgunun varlığının tespitidir. Buradan hareketle küresel sivil toplumun ne tür şartların etkisi sonucunda ortaya çıktığı tartışılarak küreselleşme ve ulus-devlet kavramları bağlamında açıklanmaya çalışılacaktır

Bu olgunun çalışmamıza dâhil ettiğimiz ikinci temel yönü ise küresel sivil toplumun ne tür bir sivil siyasallık bağlamında anlaşılabileceğinin tartışılması şeklindedir. Bu bağlamda siyaset kavramının kökenleri ve anlamlarından

(16)

yararlanılarak küresel sivil toplumun yeni bir sivil siyaset tarzı geliştirmiş olduğu önermesi üzerinde durulacaktır.

Türkiye‟de çok az tartışılma imkânı bulan ve nispeten yeni yeni hak ettiği ilgiyi elde etmeye başlayan küresel sivil toplum olgusunu daha iyi anlayabilmek için araştırmamızda bu olguya örnek oluşturduğunu düşündüğümüz İHH vakfını dâhil edeceğiz. İHH vakfı, küresel sivil toplum örgütlerinin yapılanma tarzları, faaliyet alanları ve etkinlik alanları ile ilgili bize fikir vermesi açısından iyi bir örnek oluşturmaktadır. Bu bağlamda İHH küresel bir sivil toplum örgütünün özelliklerini yansıttığı ölçüde incelenecektir.

Teorik çerçevesini tartışmayı amaçladığımız küresel sivil toplumu anlamaya çalışırken bir örneklem olarak İHH vakfını seçişimizdeki en önemli neden, İHH vakfının faaliyetlerinin, araştırmamız boyunca en önemli vurgularımızdan biri olan sivil siyasallık bağlamında önemli veriler sunmasıdır. Özellikle Filistin‟de ve Afrika‟da yürüttükleri yardım faaliyetleri ve düzenledikleri sivil protesto hareketlerinin küresel kamuoyunda oluşturduğu tartışma ortamı bize bu verileri sağlamaktadır.

Sonuç olarak diyebiliriz ki, bu araştırma örgüt sosyolojisi bağlamında İHH vakfının yapısını incelemeyi amaçlamaktan çok, yeni bir olgu olan küresel sivil toplumun, İHH vakfının incelenmesinin sağladığı veriler ışığında tartışılmasını amaçlamaktadır. Dolayısıyla, İHH vakfını konumuz bağlamında sadece teorik çabamıza katkı sağladığı yönleriyle ele alacağız. Tezimizin sınırlılıklarını belirtmek adına bu çerçevede İHH‟nın yurt içi ve yurt dışı faaliyetleri incelenecek, yayınları taranacak ve organize ettiği protesto faaliyetleri gözlemlenerek yapısı anlaşılmaya çalışılacaktır.

(17)

1.1.1. Neden ĠHH?

Sivil toplum teorisyenleri dünyada ki sivil toplum hareketlerinin küresel ve postmodern şartlarda yeniden yorumlanması gerektiğinden hareketle sivil toplumla ilgili yeni ampirik eğilimler saptamışlardır. Genel kanaat, sivil toplumun küresel şartlarda ilgisini yerelden evrensele kaydırmak durumunda kalmış olduğu şeklindedir. Bu geçiş, dünyanın farklı kısımlarının bugün tarihte hiç olmadığı kadar birbirine bağımlı olduğu bir küresel zamanda yaşıyor oluşumuzla ilişkilendirilir. Modern bir ürün olan ulus-devlet yapısının modern sonrası şartlarda ihtiyaçlara cevap veremiyor oluşu ve bir güç olarak etkisini yitirmeye başlamış olması, sivil toplumun bir güç olarak uluslararası platformda etkili olmaya başlaması sonucunu doğurdu. Sivil toplumun etki alanındaki bu değişim bu yeni yapının sosyoloji literatüründe “Küresel Sivil Toplum” olarak adlandırılmasına sebep olmuştur.

Bu bağlamda yerel kaygıların sınır ötesi kaygılarla birleşmesi sonucunda meydana gelen bir sivil toplum hareketi olarak İHH vakfı, kuruluşunu tetikleyen motivasyonların bahsi geçen teorik çerçeveyle örtüşmesi ve bir örnek oluşturması açısından incelenmeyi hak etmektedir. Bu çalışmada İHH üzerinden anlamlandırmaya çalışacağımız küresel sivil toplum olgusu ayrıca İslami toplumsal hareketlerin küresel ölçekteki etkinlik alanlarıyla ilgili bir genel çerçeve sunması bakımından da önemlidir.

İHH‟yı seçişimizin diğer bir gerekçesi, bu derneğin bünyesinde barındırdığı İslami karakterle alakalıdır. Sivil toplum tartışmalarının en önemli gündem maddelerinden bir tanesi de İslam toplumlarında sivil toplumun var olup olmadığı ve imkânları ile ilgilidir. Birçok sosyal bilimci İslam ve sivil toplum arasında bir tezat olduğunu ileri sürmüş ve bunu gerekçelendirmişlerdir. Diğer bir kısmı ise isim kaynağı Batı olan bu kavramın özü itibariyle tarihte birçok İslam toplumunda uygulama alanı bulduğuna dikkat çekerek karşıt görüş bildirmişlerdir. Bu tartışma bir yana, hali hazırda İslami bir söylemle beslenen bir sivil toplum kuruluşu olarak İHH varlığını sürdürmektedir.

(18)

Sosyal sermaye olarak İslamcılığı seçen bir sivil toplum kuruluşu olan İHH‟nın varlığı, teorik tanımı son derece seküler olma koşuluna bağlanan sivil toplum kavramının sorgulanmasına sebep olmaktadır. Ayrıca bu kurumun ümmet fikrini küresel imkânlar ile dolaşıma sokması, Batılı bir sivil toplum algısının paradoksallığıyla ilgili önemli ipuçları içermektedir.

Sonuç olarak, İHH‟nın Türkiye‟de ki devlet dışı organizasyonların uluslararası platformda etkinlik alanlarının artması sürecindeki yerini ve rolünü gözlemlemek bakımından oldukça elverişli bir zemin oluşturduğu ileri sürülebilir. Tabi ki, İHH bu gözlemi sağlayabilecek tek sivil toplum kuruluşu değildir. Türkiye‟de yakın özellikleri barındıran ve aynı alanlarda faaliyet gösteren başka birçok sivil toplum örgütü bulmak mümkündür. Fakat İHH‟nın özellikle tüm Türkiye‟yi ve dünyanın birçok bölgesini kapsayan yaygın örgütlenme ağı ve basında elde ettiği medyatik görünürlük özellikleriyle bilimsel bir çalışmanın ihtiyacı olan gözlemlenebilme ve temsiliyet imkânlarını sağlayabilmesiyle, çalışmamızın alanı ve amaçları açısından oldukça elverişli olduğu iddia edilebilir.

1.1.2. Ġncelenen ĠHH Yayınları

Araştırmamızın İHH vakfının yapısıyla ilgili kısmını dayandırdığımız veri kaynaklarını, vakfın yayınları oluşturmaktadır. Vakfın internet sitesinden ulaşabildiğimiz bilgilerin yanı sıra birçok süreli ve süresiz yayın bu kaynakları oluşturmaktadır. Tespit edebildiğimiz İHH yayınlarının birçoğunu vakfın merkezinden ve Ankara şubesinden temin etmeye çalıştık.

İHH yayınları, belirli konular üzerine yoğunlaşan araştırma raporları, vakfın çalışma ilkelerinin, misyonunun, vizyonunun ve çalışma alanlarının anlatıldığı kitapçık, bazen sadece bir ülkeye ya da bölgeye özgü vakfın yardım faaliyetlerinin ve insan hakları ihlalleriyle ilgili çalışmalarının anlatıldığı kitapçıklar, yıllık kurban raporu bülteni, çeşitli konularda düzenlenen yerel ve uluslar arası sempozyumlarda

(19)

sunulan bildirilerin kitaplarda toplanmasından oluşan sempozyum kitapları, seyahatnameler ve 3 aylık periyotlarla yayınlanan vakfın dergisinden oluşmaktadır.

Vakfın süreli yayını olan ve 3 aylık periyotlarla çıkan “İnsani Yardım Bülteni” vakfın 3 aylık süreçte yaptığı faaliyetlerin anlatıldığı bir dergi. Ayrıca her Kurban bayramı sonrasında çıkan ve o sene kurban kesilen bölgelerin ve faaliyetlerin anlatıldığı yıllık “Kurban Raporu” bülteni sürekli çıkan yayınlardan. Bunun yanı sıra, özellikle krizlerin yoğun ve uzun dönemli olduğu Filistin gibi bölgelerde yaşanan felaketin boyutlarını anlatmak üzere yazılmış küçük kitapçıklar bulunmakta. Bir diğer önemli yayında sempozyum bildirilerinin toplandığı sempozyum kitapları. Şimdiye kadar Mescid-i Aksa (Özkan, 2009a), Balkan (Özkan, 2008), Mültecilik (Özkan, 2009b) ve Doğu Türkistan sempozyumları yapılarak sunulan bildiriler kitap haline getirildi. Ayrıca insan hak ve hürriyetleri ve insani krizlerle ilgili çeşitli konulara yoğunlaşan raporlar ve makaleler bulunmakta. Balkanlarda misyonerlik kurumu, Bangladeş topraklarında Arakanlı mültecilerin yaşam mücadelesi, Çeçenistan‟da çevre felaketi gibi başlıklar bu rapor ve makalelere örnek olarak verilebilir. Son olarak da seyahatnameler, vakıf ve faaliyetleri ile ilgili önemli veriler sunmaları bakımından dikkate değer yayınlar.

Saydığımız bu yayınlar, İHH vakfının kuruluş felsefesi, hedefleri, faaliyet alanları, öncelikleri ve kurumsal yapısı hakkında önemli veriler sunmaları bakımından önemlidir ve araştırmamıza malzeme sağlamaktadır.

(20)

ĠKĠNCĠ BÖLÜM

ĠHH ĠÇĠN GENEL BĠR ÇERÇEVE 2.1. Örgütsel Çerçeve

Bir sivil toplum kuruluşu olan İHH vakfının tam adı İnsan Hak ve Hürriyetleri ve İnsani Yardım Vakfıdır. Vakıf, Fehmi Bülent Yıldırım ve Mahmut Savaş tarafından 1995 yılında Bosna Savaşının yaralarını sarmak ve savaş mağduru Müslüman Boşnaklara yardım etmek için kurulmuştur. Kurum Bosna savaşının ardından Çeçenistan, Filistin ve Kosova gibi savaş bölgelerine yardım götürerek faaliyetlerine devam etmiştir. Faaliyetleri sadece bu bölgelerle sınırlı kalmayıp Afrika'nın birçok ülkesine başta gıda yardımı olmak üzere eğitim ve sağlık alanlarında yardım faaliyetleri gerçekleştirmektedir. Vakıf Orta Doğu, Avrupa, Afrika, Balkanlar, Güney Amerika, Orta Asya, Güney Asya ve Kafkasya bölgelerinde olmak üzere dünyanın toplam 120 farklı ülkesinde faaliyet gösteriyor. Bu bölgelerin yanı sıra Türkiye içinde de aynı kapsamda faaliyetlerini sürdürüyor.

Vakfın amacı kendi ifadeleriyle, nerede olursa olsun sıkıntıya düşmüş, felakete uğramış, savaş, tabi afet vb. sebeplerle mağdur olmuş, yaralanmış, sakat kalmış, aç ya da açıkta kalmış, zulme uğramış bulunan tüm insanlara gerekli insani yardımı ulaştırmak ve bu insanların temel hak ve hürriyetlerinin ihlal edilmemesi için gerekli tüm girişimlerde bulunmak, yoksullukla mücadele ve nitelikli insan yetiştirilmesi maksadıyla her seviyede eğitim ve öğretim faaliyetlerinde bulunmaktır.

Vakfın misyon olarak kendisine biçtiği hedefler şu şekilde sıralanabilir: Yeryüzünde adaletin hâkim olması, iyiliğin her yere yayılması ve kötülüğün önlenmesi için kardeşlik bilinciyle nerede olursa olsun muhtaç ve mazlum tüm insanlara ihtiyaç duydukları insani yardımı ulaştırarak onurlu bir yaşam sunmak. İnsanı yardıma muhtaç hâle getiren ve mazlum eden her türlü politika ve faaliyetleri önlemek üzere tüm insanların temel hak ve hürriyetlerinin ihlal edilmemesi için gerekli çalışmaları yapmak. Değişen dünyada değişmeyen değerlerin yaşatılmasını sağlamak. İyiliği her zaman her yerde yaşatmak.

(21)

Vakfın kendi alanı ile ilgili vizyonu da şu şekildedir: Savaş ve doğal afetlerin sonuçlarının giderilerek tekrar normal yaşama dönüp bireylerin ve toplumların kendi ayakları üzerinde duracakları ortama kavuşturmak. Tüm dünyada yardımlaşma alanında öncülük ederek ülkeler ve kurumlar arasında iş birliği sağlayarak ortak bilinç oluşturmak. Yardıma muhtaç duruma düşmüş toplumların kendi kişi ve kuruluşlarını güçlendirmek. Kriz anında en az zarar için en hızlı ve etkin şekilde bölgeye ulaşmak. Kalıcı projelerle kalıcı çözümler üretmek. Yoksulluğun giderilmesine ve sosyal adaletin sağlanmasına katkı yapmak.

Vakfın çalışma ilkeleri ile ilgili olarak: öncü olmak, toplumlar arası köprü olmak, hakem olmak, mazlumun sesi olmak, sömürünün olmadığı adil bir dünyanın yeniden inşasına katkıda bulunmak, emaneti en uygun şekilde kullanmak, şeffaf olmak, markayı ya da ismi değil hizmeti öne çıkarmak, din, dil, ırk, mezhep, ayrımı yapmadan yardım etmek gibi hususlar sayılabilir.

Her sivil toplum kuruluşunda olduğu gibi gönüllük esasına dayalı olarak çalışan İHH vakfı, hayırsever insanların bağışlarını dünyanın çeşitli bölgelerindeki doğal afetler, çatışmalar, savaşlar ve siyasi krizler sonucu yardıma muhtaç hale gelmiş insanlara dağıtmaktadır. Bu yardımların dağıtılması vakfın oluşturduğu çeşitli projeler çerçevesinde olmaktadır. Vakfın idari ve faaliyet sahalarında çalışan insanların bir kısmı, maaşla çalışan personel ve geri kalan büyük bir kısmı ise vakfın gönüllülerinden oluşmaktadır. Bu çerçevede, yardım faaliyetlerinin yapıldığı bölgeye, o bölgede olan ya da o bölgeye gidebilecek gönüllüler yönlendirilmekte ve projeler hayata geçirilmektedir.

İHH vakfı, Türkiye içinde gerçekleştirdiği faaliyetlerin yanı sıra ağırlıklı olarak ulus-ötesi sahalarda çalıştığı için farklı ülkelerden birçok sivil toplum örgütüyle ortak çalışmaktadır. Bu örgütlerle partnerlik anlaşması olan vakıf, yardım götürülecek bölgeyle ilgili sağlıklı bilgilerin elde edilmesi, hangi bölgelere yoğunlaşılması gerekildiği ve ihtiyaç sahiplerinin tespiti ayrıca bölgelerin ne tür spesifik hizmetlere ihtiyaç duydukları ile ilgili bilgileri bu örgütlerle kurduğu ilişkiler sayesinde elde etmektedir. Vakfın ayrıca İslam Dünyası STK‟lar Birliği üyeliği, Humanitarian Forum üyeliği, BM Ekonomik ve Sosyal Konsey Danışman Statüsünde Üyelik, İKÖ

(22)

İnsani Forum üyeliği, Irak‟a Yardım Yapan Uluslar arası Yardım Kuruluşları Meclisi üyeliği ve Türkiye Gönüllü Teşekküller Vakfı (TGTV) üyeliği gibi üyelikleri vardır.

2.1.1. Faaliyet Alanları

İHH vakfının faaliyetleri çok geniş bir çeşitlilik göstermektedir. Vakfın faaliyet alanlarını Sosyal Yardımlar, Eğitim Yardımları, Kültürel Yardımlar ve Sağlık Yardımları şeklinde başlıklara ayırmak mümkün.

Sosyal yardım alanını: Gıda yardımları (acil gıda programları, kurban programı, ramazan kumanya ve iftar dağıtımı çalışmaları, gezici ve geçici aşevleri, sürekli ihtiyaç bölgelerinde gıda dağıtımı vb.), Yetim Yardım Programları (yetimhane kompleksi inşa ve işletmeleri, savaş, deprem ve sair sebeplerle yetim kalan çocukların gıda, giyim, eğitim, sağlık, barınma vb. ihtiyaçlarının karşılanması vb.), Barınma ve Giysi Yardımları (prefabrik köy, çadır kentler, yıkılan evlerin yeniden inşası, zarar görmüş evlerin tadilatı, ihtiyaç sahiplerine sürekli giysi dağıtımı vb.), İş - Meslek Edindirme Projeleri (ailelere balıkçı tekneleri, çiftçilik, marangozluk, terzilik, boyama, nakış vb. meslek edindirme kursları, ailelere motor taksiler, kadın gelişim enstitüleri vb.), Su Kuyuları ve Kanallarının İnşası gibi faaliyetler kapsamaktadır.

Eğitim yardımları alanına: Eğitim Tesis ve Altyapı Yardımları (kreş, ilköğretim kurumu, lise, üniversite, enstitü, gençlik merkezi ve benzer farklı tür ve düzeylerde eğitim kurumu inşa ve / veya tadilatı; fen laboratuarı, bilgisayar laboratuarı, kütüphane, spor salonu ve benzeri eğitim birimi inşa ve / veya tadilatı vb.), Eğitim Araç Gereçleri Yardımları (öğrencilere yönelik çantalar, eğitim setleri, okul kıyafeti, yardımcı ders araç gereci ve benzeri farklı mahiyetlerdeki eğitim materyalleri ihtiyaçlarının karşılanması, eğitim kurumlarında asli ve yardımcı ders araç gereçleri ihtiyaçlarının karşılanması vb.), Yeterlilik Kazandırma Yardımları (meslek kazandırma, mesleki yeterliliğe derinlik kazandırma ve benzeri mahiyetlerde eğitim hizmetleri verilmesi vb.) faaliyetleri dâhil olmaktadır.

(23)

Kültürel yardımlar alanındaki faaliyetler arasında Radyo ve TV yayıncılığının desteklenmesi ve İbadethane ve mescit inşası çabaları sayılabilir.

Sağlık yardımları alanındaysa: Sağlık Tesis ve Altyapı Yardımları (mobil poliklinik ve sağlık otobüsü, yerleşik hastane ve poliklinikler, geçici sağlık çadırları, ilaç ve tıbbi malzeme desteği, sahra çadırları, ambulans destekleri vb.) ve Sağlık Hizmeti Yardımları (katarakt ameliyatları, gönüllü sağlık personelinin bölgelerde istihdamı, bağımlılık yapan madde kullanan gençlerin rehabilitasyonu, AIDS hastalarının rehabilitasyonu, sağlık taramaları, koruyucu hekimlik çalışmaları) vardır. İHH vakfının kuruluş senedinde, vakfın amaçlarını gerçekleştirebilmek için: Vakıf, yakın felaket veya savaş tehlikelerine karşı önlem alınması için gerekli organizasyonları yapar. Sivil savunma kuruluşları ile işbirliği içerisine girer. Bölgede yaşayanların zarara uğramaması için her türlü tedbirleri alır. Vakıf felaket veya savaş nedeniyle evlerini yurtlarını kaybeden ve korumasız kalan kişilerin acil ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla kendilerine yiyecek, giyecek, battaniye ve çadır gibi geçici barınma yardımları yapar. Mağdurları, yakınları veya hayırsever vatandaşların yanlarına yerleştirir. Aşevleri ve iskân merkezleri kurar. Gerektiğinde felaketzedelerin yerleştirilmesi amacıyla misafirhaneler inşa eder, satın alır, kiralar veya bu amaçla kurulan tesislere ortak olur. Vakıf yapacağı yardımları ayni olarak felaket bölgelerine ulaştırmakta güçlükle karşılaşırsa mağdurlara nakdi yardımda bulunur. Vakıf, kimsesiz çocukların barınmaları için gerekli yurt, ev, pansiyon gibi müesseseleri inşa eder, satın alır veya kiralar. Eğitimlerinin sağlanması için okullar, kurslar vb. eğitim kurumları kurar, inşa eder, kiralar, satın alır veya mevcut eğitim kurumlarıyla anlaşarak çocukların eğitiminin en iyi şekilde yapılmasını sağlar. Vakfın kimsesiz çocuklara desteği kendi başlarına ayakta kalabilecekleri şekilde yetişene kadar devam eder. Gerekirse iş kurmalarına destek olur veya bir işe yerleşmelerine yardımcı olur. İyi bir eğitim ve terbiye alamamış her insan yardıma muhtaç duruma düşeceğinden vakıf tüm gençlerin eğitim ve öğrenimlerine katkıda bulunur. İmkânları ölçüsünde burs, ayni yardım ve destekleyici kurslar ile onlara destek olur. Vakfın tesislerinden yararlanma hakkı öncelikle ülkemizde veya yurtdışında felakete maruz kalmış kimseler veya onların çocuklarınındır. Ancak eğitim alanındaki kurum ve yardımlardan, zeki fakat imkânları kendi başına tahsiline

(24)

yetmeyen gençler de yararlandırılır. Vakıf, dünyada zulme uğrayan kimseleri tanıtmak ve gerekli desteği sağlamak amacıyla sesli ve görüntülü yayınlar yapar, miting ve gösteri yürüyüşler tertipler, spor organizasyonları, yarışmalar, müzayedeler tertipler, anma geceleri ve konserler organize eder.

Yukarıda saydığımız geniş çaplı faaliyetler çeşitli projeler çerçevesinde hayata geçirilmektedir. Örneğin dünyanın birçok bölgesinden yetimlerle ilgili kapsamlı çalışmalar yapılmakta. Yetim çalışmalarının temel amacı, yaşamını tek başına idame ettirmeye gücü yetmeyen yetimlere, kendi ayakları üzerinde duracak yeterliliğe ulaşıncaya kadar destek olmak, eğitimlerini sağlamak ve onları aile şefkati ile hayata hazırlamaktır. Yetim çalışmaları sıcak savaş ortamında, mülteci kamplarında ve savaşın etkisinin devam ettiği bölgelerde yürütülmektedir. Savaşın güvensiz ortamında yetim çocukların öncelikle sağlık ve gıda ihtiyaçları giderilerek güvenilir ortamlara nakilleri sağlanır. Savaş alanlarına yakın bölgelerdeki mülteci kamplarında yaşayan yetimlere ailelerinden sağ kalan kimseler varsa onların yanında; yetimin ailesinden hayatta kalan kimse yoksa temin edilecek en uygun sığınma yerinde mümkün olan maddi manevi destek sağlanır. Bu amaçla vakıf dünyanın birçok bölgesinde yetimhaneler kuruyor ve bu yetimhanelerin giderlerini temin ederek denetimlerini sağlıyor. Bu çerçevede bu projeye destek veren bağışçılar isterlerse sponsor aile sistemiyle bir yetimin bakım masraflarını üstlenebiliyorlar. Vakıf yetim çalışmaları kapsamında yetimhane inşası ve restorasyonu, uluslar arası yetim buluşmaları ve bilinçlendirme faaliyetleri düzenlemektedir.

Bir diğer geniş çaplı proje de Katarakt projesidir. Bu proje kapsamında özellikle katarakt hastalığının çok yaygın olduğu Afrika ülkelerinde ameliyatlar yapılmakta. Afrika kıtasında 3 yıldır devam eden katarakt ameliyatlarında şimdiye kadar toplam 34 bin ameliyat yapıldı ve 2010 yılı sonunda bu rakamın 50 bine, 2012 yılı sonunda da 100 bine ulaşması hedefleniyor. Bu projede genellikle sağlık bakanlığıyla koordineli bir şekilde gönüllü doktorlar çalışıyor. Proje kapsamında yapılan bir diğer çalışmada Afrikalı doktorların bu ameliyatları yapabilmeleri için teknik eğitimin verilmesi.

(25)

Bu projelerden bir tanesi de Su Kuyusu projesidir. Afrika‟da içme suyu ciddi bir problem ve vakıf bu sıkıntıyı azaltmak adına birçok Afrika ülkesinde su kuyuları açıyor. Açılan toplam su kuyusu sayısı yaklaşık 1200 kadar ve bu sayının arttırılması için çalışmalar devam ettiriliyor.

Vakfın bir diğer projesi ise Ramazan ve Kurban bayramlarında dünyanın 120 ülkesinde et ve gıda dağıtımlarının yapılması. Her kurban bayramında çok sayıda hayvan temin edilerek hisse şeklinde dağıtılıyor ve 1 milyon 250 bin insana ulaşılıyor. Örneğin 2009 senesinde 6300‟ü yurt içi, 29 bin 400‟ü yurt dışı olmak üzere toplam 35 bin 700 hisse kurbanı ihtiyaç sahiplerine dağıtıldı.

Bu faaliyetlerin yanı sıra vakıf tarafından ilmi toplantılar tertip ediliyor ve bu toplantılara hem yurtiçinden hem de yurt dışından yetkin akademisyen ve aktivistler davet edilerek uluslararası katılım sağlanıyor. Bu sempozyumların bildirileri daha sonra kitap haline getirilerek yayınlanıyor.

2.2. Söylem Analizi

İHH vakfı Türkiye‟de insani yardım ve insan hak ve hürriyetleri olgularının birer söylem olarak ortaya çıkmalarında ve bu konulara ilişkin kamuoyu algısının yaratılmasında etkili olmuş en aktif sivil toplum örgütlerinden biridir. Bu bölümde vakfın yayınları, kurumsal dokümanları, internet sitelerindeki bilgiler ve faaliyetleri referans alınarak vakfın geliştirdiği söylem analiz edilecektir. Bu söylemin anlaşılabilmesi için vakfın hem kendini ifade ediş tarzı hem de faaliyetleri esnasında izlediği yöntemleri gözlemlemek gereklidir. Bu analiz sayesinde vakfı yönlendiren temel dinamikler tespit edilmeye çalışılacaktır. Yelken‟in (2007: 35) ifadesiyle söylemi meydana getiren ideoloji, fikir, felsefe ve dini inanış anlamındaki entelektüel şablonlar söylemin soyut dayanaklarını oluşturur fakat aynı zamanda kültürel, ekonomik ve politik belirleyicileri içine alan toplumsal ortam da hesaba katılmalıdır. Söylemi kuran bir diğer önemli etken ise “söylemin öznelerinin toplumsal kimlikleridir” ve bu kimlikler “onların pratik tavır alma durumlarındaki tercihlerinde

(26)

etkili olmaktadır” dolayısıyla söylem “söylem sahiplerinin soyut dayanakları, toplumsal ortamları ve kimliklerinin süreç içindeki etkileşiminden ortaya çıkmaktadır”

2.2.1. Ġnsani Yardım ve Ġslami Yardım Arasında Söylem

İHH vakfının söylemini analiz edebilmek adına vakfın yayınladığı metinlerin ve açıklamaların arka planına bakmak gerekmektedir. Bu sayede vakfın hak ve hürriyetler ve insani yardım anlayışı ortaya çıkacaktır. Fakat dönemin koşulları da göz önünde bulundurulmalıdır. İHH vakfı, 1990‟lı yılların ortalarında Türkiye‟de siyasal İslamcılığın hareketlenmeye başladığı ve ülke genelinde tartışıldığı bir ortamda kuruldu. Zaten kuruluş aşaması da 1992-1995 yılları arasındaki Bosna savaşında mağdur olan Boşnak Müslümanlara yardım götürmek şeklinde olmuştur. Bu dönemde Türkiye‟de İslami söylemlerle toplumsal tabanını oluşturmuş olan bir parti olan Refah Partisi siyasal arenada etkin bir hale gelmişti. Refah Partisinin siyaset sahnesinde etkin hale gelmesi Türk siyasi tarihinde cumhuriyetin kuruluşundan beri devam eden resmi devlet eksenli siyasetten bir kopuşu göstermesi bakımından önemlidir. Türk siyaset sahnesindeki bu kopuş merkez-çevre bağlamında, iktidarın çevre lehine çalıştırılabildiği bir dönemin başlaması anlamında önemli bir veridir. Bu siyasal ortamın bir sonucu olarak Türkiye‟de uzunca bir süre çevre düzleminde kalan ve İslami hassasiyetleri olan büyük bir nüfus özgüven kazanarak Türkiye içerisinde hem siyasal arenada hem de mümkün olan diğer sivil kamusal alanlarda seslerini duyurmaya başladılar. Bu özgüven aynı zamanda bu kesimin Türkiye‟nin ötesinde dünyanın farklı bölgelerinde yaşayan ve ortak tarihi bağların ve dini duygudaşlığın bulunduğu bölgelerle temaslar kurulması sonucunu doğurdu. Böylece Türkiye kökenli ve dünyada yaşanan olaylara ilgili bir toplumsal muhayyile oluştu ve bu muhayyile hem siyasi hem de sivil bir hareket olarak somutlaştı. İHH vakfı bu şartlarda ve yine bu muhayyilenin bir ürünü olarak ortaya çıkan bir sivil unsur olarak tanımlanabilir. Dolayısıyla kullandığı söylem bu süreci

(27)

oluşturan hassasiyetlerden bağımsız değildir. Vakıf bu yüzden kendisini İslami hassasiyetlere sahip bir sivil toplum kuruluşu olarak tanımlıyor.

Vakfın eylemlerine bakacak olursak en göze çarpan husus, yerel bir hareket olan kuruluşun küresel bir etkinlik alanı seçmiş olmasıdır. Yardım faaliyetlerini dünyanın 120 ülkesine yaymış olması onun kuruluşunda beslendiği İslami motivasyonlarıyla ilgili önemli bir hususa dikkat çekmemize sebep olur. Bu husus Ümmetçilik fikridir. Ulus-devlet‟in dayattığı dar ve dışa kapalı dünya algısının, Türkiye‟de yaşanan yukarıda bahsettiğimiz siyasal kırılma neticesinde aşınmasıyla, Müslüman halklar açısından daha bütüncül olan Ümmet bilincinin canlanması olanaklı hale geldi. İHH vakfının faaliyetleri ve söylemlerinden anlaşıldığına göre İslamcı bir dünya algısına sahip vakıf, yardım faaliyetlerini küresel ölçekte sürdürerek ümmet fikrinin küresel imkânlarla dolaşıma sokulmasına katkı yapmayı amaçlamaktadır. Kendi beyanatlarına göre bu faaliyetlerinde Türkiye‟de yaşayan Müslümanların bağışlarının diğer bölgelere ulaştırılmasıyla farklı coğrafyalar arasında gönül köprüleri kurulmuş oluyor. Böylece ümmetin çok farklı coğrafyalarda yaşayan mensuplarının birbirleriyle teması sağlanarak, bu temasın başlatabileceği potansiyel bir ümmet birlikteliği hayal edilerek daha farklı bir dünyanın kurulması umudu yaşatılmış oluyor.

Vakfın birçok yayın ve bültenlerinde, vakfın faaliyet bölgeleri arasında özellikle Müslüman olmayan bölgelerinde olduğu ifade edilse de, kamuoyunda daha ağırlıklı olarak Müslüman nüfuzun yaşadığı bölgelere hizmet götürmekle itham ediliyor. İHH başkanı Bülent Yıldırım çeşitli yardım gecelerinde yaptığı konuşmalarda bu eleştirileri cevaplarken bu durumun kendilerinin özellikle seçici davranarak Müslüman bölgeleri tercih etmelerinden kaynaklanmadığını fakat bir gerçeğin onları bu noktaya getirdiğini ifade ediyor. Bu gerçek, dünya üzerinde meydana gelen savaşların ve buna bağlı felaketlerin çok büyük bir kısmının Müslümanların yaşadıkları bölgelerde meydana geliyor oluşudur. Dolayısıyla Müslüman bölgelere daha çok yönelmek dünyadaki siyasi şartların doğal bir sonucudur ve özel bir tercih değildir. Örneğin “Rotamız Filistin Yükümüz İnsani Yardım” girişimi esnasında Gazze‟ye giden İHH yardım filosunun İsrail devleti tarafından baskına uğramasından sonra Türkiye‟ye döner dönmez açıklama yapan

(28)

İHH vakfı başkanı Bülent Yıldırım, yaptıkları eylemin haksızlığa ve zulme karşı bir tavır olduğunu ve Gazze‟ye uygulanan ambargoyu da bu çerçevede değerlendirdiklerini ancak bunun Yahudi halkına karşı bir tavır olmadığını ifade etti. Ayrıca bu organizasyonun Gazze halkının Müslüman olmasından kaynaklanmadığını ve aynı ambargo Müslümanlar tarafından İsrail halkına uygulansa bir Müslüman olarak buna da karşı çıkacaklarını ve ambargo altındaki o Yahudi bölgesine de aynı şekilde yardıma koşacaklarını ve haklarını savunacaklarını ifade etti. Burada kullanılan dil, vakfın kendisini İslamcı olarak tanımlasa dahi özellikle sadece Müslüman halkların hakları için mücadele eden bir vakıf olarak tanımlanmak istemediğini gösteriyor. Bundansa kendilerini, dünyanın neresinde olursa olsun topyekün olarak haksızlık ve sefaletin karşısında konumlandırmaya çabaladıklarını, bunu yaparken de İslami referansları kullanmaktan çekinmedikleri anlaşılıyor. Dolayısıyla, vakıf kullandığı dil itibariyle ırk, din ve mezhep ayrımı yapmaktan özellikle kaçınmayı, hem kendi inançlarının bir gereği hem de sivil bir kurum olmanın bir zorunluluğu olarak görüyor.

Vakfın bir diğer faaliyet alanı da insan hak ve hürriyetleri ile ilgilidir. Bu alanla ilgili yapılan eylemlerde bize söylem analizi yapabilmemiz açısından önemli veriler sunar. Yine vakıf yöneticilerine göre dünyada insan hak ve hürriyetlerinin ihlal edildiği bölgelerin birçoğu Müslümanların yaşadığı bölgeler ve vakıf, hem bu bölgelerde hem de bu bölgeler dışında kalan bölgelerde yaşanan hak ihlallerini çeşitli eylemlerle ve provokatif faaliyet yollarıyla dünya kamuoyu gündemine sokmaya çalışıyor. Bazı faaliyetlerini kelimenin tam anlamıyla provokatif olarak değerlendirmemizin sebebi, haksız olduğunu düşündükleri kişileri, kurumları veya devletleri zor durumlarda bırakmayı amaçlamalarındandır. Bu bir çeşit sivil itaatsizlik yöntemi olarak kullanılıyor ve göstermelik olmaktansa sonuç alıcı olmayı amaçlıyor. Örneğin Gazze‟ye yolladıkları insani yardım gemilerinin İsrail‟in saldırısına uğraması sonrasında İHH vakfının ismi BM dâhil birçok uluslararası oturumda anılarak İHH‟nın bu eylemdeki amaçları ve talepleri bağlamında konu değerlendirildi. Dolayısıyla vakıf, sivilliği önemsiyor ve sivillik çerçevesinde gerçekleştirebildiği siyasal etkileri kullanmayı bir yöntem olarak benimsiyor.

(29)

İHH vakfının yardım faaliyetleri nicel olarak artarken, bu faaliyetlerin nitel değerini de örgütün hak ve özgürlükler boyutu tamamlamaktadır. Vakfın ulus ötesi bir faaliyet alanı seçmiş ve uluslar arası çapta sonuçlar doğuracak yöntemlerle çalışıyor olması, onun teorik olarak küresel sivil toplumun söylemlerinde varolan sivil siyasallığı benimsediğinin bir göstergesidir.

(30)

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

SĠVĠL TOPLUMDAN KÜRESEL SĠVĠL TOPLUMA 3.1. Sivil Toplum Kavramı

İHH derneğinin yerel ve ileride de tartışacağım küresel etkinliğinin yapısının bütününe ışık tutmak için sivil toplum kavramını ve tartışmalarını incelemek gerekiyor. Bu çerçevede, sivil toplum kavramının kökenleri ve bu kavramın barındırdığı anlamların dönüşüm sürecini, bunun yanı sıra sivil topluma atfedilen tarifler ve sivil toplum devlet ilişkisi gibi hususların her birini detaylı bir değerlendirmeden geçirmek kaçınılmazdır. Bu bölümde, zikredilen hususları ana hatlarıyla ele alarak daha sonra tartışacağımız küresel sivil toplum tartışmasına bir ön çerçeve hazırlamış olacağız. Sivil toplum kavramını analiz ederken esas itibariyle bu olgunun etki alanının vardığı nihai noktayı anlama çabasındayız. Bu noktadan hareketle hem sivil toplum hareketlerinin ve hem de konumuz olan İHH vakfının küresel platformdaki etkinlik alanını daha iyi anlamış olacağız.

Sivil toplumla ilgili birçok tanımlama yapılmıştır. Gordon White‟a göre sivil toplum, devlet ile aile arasında, devletten ayrı, devletle ilişkide özerkliğe sahip olan ve toplumun üyeleri tarafından kendi çıkarlarını ya da değerlerini korumak ya da yaymak için gönüllü olarak kurulan örgütlenmelerin oluşturduğu bir birliktelik alanıdır (Aktaran: Beckman, 1998: 3). Bu tanıma göre sivil toplum, devletten bağımsız bir işlerliğe sahip, gönüllülük esasına dayalı, serbest organize olma hakkı tanınan ve ortak değerler ve amaçlar paydasında buluşulan bir alandır. Bunun yanı sıra, bir toplumun sivilliğinin ölçütü, o toplumun “organik olmayan, yekpare olmayan, tek tip olmayan, farklılaşan bir toplum olmasıdır” (Çaha, 2008: 236). Sivil toplum kavramını daha iyi anlayabilmek için bu kavramın ilk kullanımlarını ve bu kullanımların değişimini gözlemlemek yerinde olur.

Sivil toplum kavramı Hegel‟de, devletin başat unsur olduğu bir yapıda olumsuz bir birim olarak ele alınır. Devletin başatlığının elzem olduğu bu tasavvurda devlet, aşkın yönüyle sivil toplumu oluşturan farklılıkların uzlaşmasını ve kendisine tabi

(31)

olmalarını zorunlu kılar. Devlet öncesi aşamada sivil toplum aşkın devleti meydana getirmede bir araç işlevi görür ve devlet ortaya çıktığında da misyonunu tamamlayarak ona tabi olur. Aynı şekilde Hobbes ve Rousseau‟da da sivil toplum güçlü bir siyasal bünye oluşturmak için ön koşuldur fakat bu oluşum sağlandığında artık sivil topluma gerek kalmaz (Çaha, 2008: 24-25). “Kısaca devlet aşkın, yüce, kutsal, sorgulanmaz ve kuşatıcı iken; toplum, toplumsal gruplar ve sivil toplum onun amacına hizmet etmekten başka bir anlam taşımaz” (Çaha, 2008: 27). Bu anlayış devletin bireye öncelendiği bir anlayış olması sebebiyle birey karşısında devlete mutlak bir otoriterlik tanır. Böylesi bir çatı altında bireyler sadece edilgen bir durumdadırlar ve tabandan gelen inisiyatif alma, değişim, sivil örgütlenme, heterojenlik ve farklı kimlik talepleri gibi istekler aşkın devlet tarafından kendi varlığına ve otoritesine birer tehdit olarak algılanır. Dolayısıyla toplum farklılıkların mümkün olmadığı, tek tip bir yapıya bürünür. Sonuç olarak, bu yapı devletin aşkın bir statüde var olduğu bir yapıdır.

Diğer yandan devleti araçsal bir anlayışla tanımlayan bir sivil toplum tanımı da Locke tarafından yapılmıştır (Locke, 2002). Locke‟ta da devlet, bireyler arası bir toplumsal sözleşme esasına göre var edilen bir şey olmalıdır ve varlığı toplumu oluşturan bireylerin ortak rızasına bağlıdır. Bireylerin insan olma durumundan gelen hak ve özgürlüklerini garanti altına alması koşuluyla bir devlet varlığını meşrulaştırabilir.

Yukarıda değinilen sivil toplumun bu iki algılanış tarzı arasındaki en belirgin ayrım ikisinin de devletin yapısından beklentilerinin farklılaşmasında aranmalıdır. Aşkın devlet anlayışında devlet esas unsur iken araçsal devlet anlayışında birey ön plandadır ve devlet onun ihtiyaçlarını teminle görevli ve sınırlı müdahale alanına sahip bir enstrümandır. Sivil toplumun varlığını sağlayan bu araçsal devletin de sivil toplumun var olabilmesi için bazı özelliklere sahip olması gerekir. Bunlardan “birincisi hukuk devleti, ikincisi sınırlı devlettir” (Çaha, 2008: 51). Bu tartışmalardan sonra diyebiliriz ki siyasal terminoloji içerisinde, sivil toplumun güçlü bir şekilde var olduğu rejimler demokratik ve sivil toplumun baskı altında olduğu rejimlerde otoriter olarak tanımlanabilir.

(32)

Sivil toplum kavramının bu kısa tarihsel arka planından sonra dünyada ve Türkiye‟de son yirmi yıldır tekrar alevlenen sivil toplum tartışmalarında kavramın tanımlanması noktasında hala bir muğlâklığın söz konusu olduğu belirtilmelidir. Bu muğlâklığın en önemli sebebi modernlik sonrası bir aşama olarak telakki edilen postmodern (Lyotard, 1997) ya da Giddens‟ın ifadesiyle yüksek modern (Giddens, 1994) bir dönemden geçiyor oluşumuzla alakalıdır. Bu dönemin en karakteristik özelliklerinden bir tanesi de modern bir yapı olan ulus-devletin gücünü yitirmesiyle de birlikte öteki ve farklılık kavramlarının hayatımıza geri dönülmez bir biçimde girmiş olmasıdır. Ulus-devletin yok olmasa bile ciddi anlamda güç kaybettiği fikri, sosyal bilimciler tarafından bir hayli tartışılmıştır. Özellikle Held, küreselleşmeyle birlikte ulus-devletin ne şekilde zayıflama sürecine girdiğini dört noktaya vurgu yaparak ele alır. Birinci nokta, dünya ekonomisinin gelişmesi sonucunda küresel ekonomik ilişkilerin hız kazanması ve bu ilişkiler nedeniyle ulus-devletlerin kendi ekonomileri üzerindeki kontrollerini kaybetmeleridir (Held, 1995: 191-193). İkinci nokta NATO gibi uluslararası askeri kurumların ortaya çıkmasıdır. Bu durum ulus-devletlerin rollerinin geri planda kalmasına sebep olmuştur (Held, 1995: 193). Üçüncü husus ulus aşırı örgütlenmelerin varlığıdır. Bu tarz yapıların ortaya çıkmasıyla birlikte uluslararası siyasal arenada karar mercileri değişmeye başlamıştır (Held, 1995: 195-196). Son nokta ise uluslar arası hukukun varlığıdır. Bireylerin ve grupların haklarının uluslararası hukuk aracılığıyla yeniden tanımlanması ve kollanması, ulus-devlet temelli haklar tanımlamalarında büyük bir revizyona gidilmesi sonucunu doğurarak ulus-devletin bu alanda da arka plana düşmesine sebep olmuştur (Held, 1995: 196-197). Bunun yanı sıra modern zamanların yoğun karşılıklı bağımlılık durumunun, postmodern ve alabildiğine küreselleşmiş bir dünyada insani ve toplumsal ilişkilerde yoğun bir dönüştürücü etkiye sahip olduğu gözlemleniyor. Buna bağlı olarak, böylesi bir dünyada sivil toplum ve devlet algılarında da köklü değişimler meydana geldi ve hala gelmektedir.

Bu değişimi doğrusal bir yaklaşımla takip edecek olursak, birinci aşamada sivil toplum “geleneksel toplumdan modern topluma geçişi açıklamak ve modern toplumu tanımlamak” için kullanılmıştır. Burada sivil toplum modernliğin bir işareti ve bireysel hak talepleri olarak anlaşılır. İkinci aşamada sivil toplum özellikle 1980‟li

(33)

yıllarda başlayan “totaliter, despotik siyasi rejimlerden demokratik rejime geçiş” olarak yaygın kullanılmış ve tanımlanmıştır. Bu dönemde sivil toplum sadece modern bir toplumun değil aynı zamanda demokratik bir toplumun da koşuludur. Bu ikinci aşamada Keyman‟ın da işaret ettiği gibi katı bir devlet-sivil toplum ayrımı yapılmıştır ve bu katılık biraz sorunludur. Çünkü “devlete atfedilen olumsuzluk ve sivil topluma atfedilen olumluluk, hem devleti değişmez kabul ettiği için, hem de sivil toplumun içerebileceği sorunları göz ardı ettiği için, bizi sorunlu bir sivil toplum-demokratikleşme ilişkisine götürür”. Bu aşamada ortaya çıkan sorunlu sivil toplum algısı, toplumsal gerçekliğin zorlamasıyla kendisini üçüncü bir algılayış düzeyine taşımıştır. Bu yeni aşamada sivil toplum, devletten bağımsız fakat aynı devlet gibi toplumsal bir birim olarak onunla gerektiğinde iletişim ve müzakere yoluna girerek toplumsal karar alma süreçlerine etki edebilen bir yapıdadır. Diğer bir deyişle “sivil toplum sadece STK‟lardan oluşan örgütsel bir yaşam alanı, ya da demokratik rejime geçiş sürecinin bir aktörü değil, daha da önemlisi demokratik yönetimin katılımcı demokrasi modeli içinde kurulmasının anahtar kavramıdır” (Keyman, 2006: 5-8). Böylece, bireylerin aktif olarak karar alma süreçlerine dâhil olduğu kabul edilir ve sivil toplum-devlet karşıtlığı belli ölçüde anlamını yitirmiş olur. Varılan bu noktada sivil toplum kavramı için daha kapsayıcı ve güncel bir tanımlama gerekmektedir.

Bu son gelişmelere bağlı olarak sivil toplumun tanımı “toplumsal sorunlara etkili ve uzun dönemli çözüm bulma sürecine aktif olarak katılan ve bu temelde de, siyasi aktörleri bu çözümleri yaşama geçirecek politikalar üretmeye yönlendirmek için çalışan farklı gönüllü örgütlerin devlet denetimi dışında kurduğu ortak alan” (Keyman, 2006: 3) şeklinde çerçevelendirilebilir. Bu tanım, yaşadığımız dünyanın eski zamanlara göre ne ölçüde değiştiğinin de bir göstergesidir aynı zamanda. Bu değişimin göstergelerinden bir tanesi sivil toplum-devlet karşıtlığında meydana gelen dönüşümdür. Devlet öncesi sivil toplum ve modern devlet yapısı ile eş giden sivil toplum düzeylerinden sonra, devlet sonrası belki de devlet ötesi bir sivil toplumdan bahsetmek mümkündür (Akşit vd, 2003: 38). Bu aşamada sivil toplum kendisini devletle bir karşıtlık üzerinden kurma ihtiyacı hissetmez. Artık asıl gündem küreselleşmeyle çokuluslu bir yapıya dönüşen dünyada, hakların ve ortak çıkarların

(34)

temsili meselesine dönüşmüştür. Küreselleşme olgusu çok boyutluluğu içerisinde nasıl kullanıldığına bağlı olarak çok olumlu bir araçsal işlev yerine getirebileceği gibi adaletsizliklerin yaygınlaşmasının bir yöntemi olarak da çalışabiliyor. Dolayısıyla, bu karmaşık süreç içerisinde sivil toplumun, günümüz şartlarının ortaya çıkardığı ve devlet aygıtından çok daha karmaşık olan yapılarla baş edebilmesi de gerekmektedir.

3.1.1. Batı DıĢı Toplumlarda Sivil Toplum

Sivil toplum kavramı sosyal bilimler jargonu içerisinde tanımlanırken bolca müracaat edilen bazı kavramlar vardır. Bu kavramlar modernleşme, demokrasi, kapitalizm, liberalizm, serbest piyasa v.b. dir. Bu kavramların ortak özelliği tarih boyunca Batı medeniyet havzasından çıkma kurumlar tarafından icat edilmiş olmaları, savunulmaları ve kullanıma sokulmalarıdır. Avrupa‟da sanayileşmenin bir sonucu olarak kapitalizmin ortaya çıkması ve şu anda dünyada en yaygın ve etkin ekonomik sistem olarak uygulanıyor oluşu, bunun yanı sıra Batı menşeli teknolojik gelişmelerin ve bu teknolojik gelişmelerin sonucunda da küresel bir kapitalist sistemin doğmuş olması, Doğu medeniyetleri karşısında Batının bir zaferi olarak yaygın kabul görür. Batının bu başarıya nasıl ulaştığı ile ilgili araştırmalar da Batılı kaynaklarda bizi Batı tipi modern demokrasiye götürür. Batılı toplumların demokratik bir örgütlenmeyle modern bir dünyaya öncülük ettikleri ve oluşturdukları bu modern akıl sayesinde dünyada hem ekonomik hem de siyasi olarak yaygın güç olmayı başardıkları vurgulanır. Sivil toplum olgusu da menşei Batı olan ve Batıda doğduğu kabul edilen bir olgudur. Bir toplumda sivil toplumun var olabilmesinin şartları sayılırken belirtilen demokratik bir toplum, sınırlı devlet, bireysel hak ve özgürlükler gibi şartların yine Batılı devlet ve toplum anlayışında mümkün olabileceği dolayısıyla, Doğulu bir toplumda sivil toplumun var olabilmesi için Batılı anlamda modern ve demokratik bir yapıya bürünmesi gerektiği belirtilir. Doğulu toplumların bahsettiğimiz bu dönüşümle sivil bir topluma ulaşabileceği iyimser tahmininin yanı sıra, bunun mümkün olamayacağı, çünkü sivilliğin karakter olarak Batılı bir özellik olduğu ve Doğulu toplumların bu karaktere tezat teşkil ettiği de

(35)

ifade edilir (Gellner, 1994). Örneğin Montesquieu, Yasaların Ruhu adlı eserinde, Doğu toplumlarının despotik olduğunu söyler ve despotizmi “devlet içindeki aracı gruplar ile sınıfları acımasızca ezen ve uyruklarını bölünmüş, cahil ve ruhsal bakımdan korkak olmaya zorlayan bir siyasal rejim tipi” şeklinde tarif eder. Ayrıca bu rejim altında “yurttaşların yaşamları, özgürlükleri ve mülkiyetleri, her zaman havada kalmış ve ürkütücü „bir tek kişi kendi iradesine ve keyfine göre yönetmelidir‟ düsturunun inayetine bağlı olmuştur”. Keane‟a göre Montesquieu gibi yazarların kullandıkları doğuya atfedilen despotizm imgesi, büyük ölçüde “kurmaca” öğelere sahiptir (Keane, 2004: 88-89).

Bu tartışma ve görüşler hala yoğun olarak gündem oluşturmakla birlikte küreselleşmiş bir dünyada bir bakıma anlamını yitirmiştir de. Çünkü bir tartışmanın verimliliği, o tartışmaya konu olan olgunun tartışılan bağlam içerisinde güncel kalabilmesiyle alakalıdır. Sivil toplumun, Doğulu toplumlarda var olabilirliği ya da olamazlığı da bu sebeple kendi zamansal bağlamımızda pratik bir yarar sağlamaktan uzaktır. Bu noktayı daha iyi anlayabilmek için bilgi sosyolojisinde, pozitivist bilgi anlayışında meydana gelen değişimi hesaba katmak yerinde olur. Bu değişim, en basit şekilde tanımlamak gerekirse, sosyal olguların doğa bilimlerince müracaat edilen pozitivist bir mantıkla ve pozitivist yöntemlere dayanılarak anlaşılamayacağı gerçeğinin ortaya çıkmasıyla başladı ve artık yeni anlama biçimlerinin ortaya çıkması sonucunu doğurdu. Bunun sebebi, sosyal gerçekliğin doğa bilimlerinin konusu olan şeylerden çok daha karmaşık olmasındandır. Sosyal olgular deneye tabi tutulurken, sabit ve bağımsız değişkenlerin sonsuz kombinasyonlarının gerçekleşmesi mümkündür. Dolayısıyla, sosyal bir bilginin her koşul için bir sabitlik taşıyabileceği iddiası da bu süreçte yanlışlanmıştır. Sivil toplum kavramını bu bağlamda değerlendirecek olursak, sivillik anlayışının topyekün olarak sadece Batılı toplumlarda gelişebileceği ve Doğulu toplumlarda mümkün olamayacağı fikride bahsettiğimiz anlamacı yöntemin açtığı yeni anlama imkânlarının gerisinde bir tespit olarak kalır. Çünkü toplumlar arası karşılaştırmalarda kullanılan sivil toplum ve demokrasi gibi eksiklikler listesi, pozitivist bir bakış açısıyla dahi kuşkulu tespitlerdir. Akşit‟e göre “sivil toplumu sayılabilir, ölçülebilir bir araç olarak bir kıyaslama malzemesi yapmak yerine, toplumlardaki iktidar ilişkilerinin özgüllüğünü,

(36)

bu toplumlardaki sivil değil, “mivil” olan toplumu keşfetmek gerekir” (Akşit vd., 2003: 43). Burada sivil yerine “mivil” kavramının kullanılmasındaki amaç, sivil toplumun tanımı yapılırken olması şart koşulan olguların, farklı toplumlarda kendine özgü şartlarda ve değişik tonlarda varolabileceğini göstermek içindir. Doğu ve Batı gibi kavramların kullanımı da, aslında meselenin anlaşılmasını zorlaştırmaktadır çünkü tam olarak nerenin Doğu ya da nerenin Batı olduğu bilgisi kesin değildir. Her iki tarafta birbirleriyle karşılıklı etkileşim ve geçişlilik içerisindedirler ve bu yüzden Batılı sayılabilen bir toplumda Doğulu toplumlara atfedilen bazı özellikler olabileceği gibi Doğulu sayılan bir toplumda da bazı Batılı özellikler bulunabilir. Bunun sebebi, her iki tarafında özellikle Ortadoğu gibi coğrafyalarda birçok tarihsel ortak paydaya sahip olmalarındandır (Akşit vd., 2003: 43). Tarih boyunca meydana gelen karşılaşmalar, bu toplumların kurumlarının karşılıklı dönüşmesinin de vesileleri olmuştur. Bu tarihsel ortak paydaların yanı sıra, günümüzde küreselleşmenin sağlamış olduğu ötekiyle karşılaşma olanakları da Doğunun ya da Batının tam olarak nereye düştüğü bilgisini muğlâklaştırmaktadır. Bu yüzden Akşit‟e göre sivil toplumun olmadığı iddia edilen toplumları, “sivil toplumun varlığına, yokluğuna ya da yoğunluğuna göre değil, o ülkedeki özgül toplumsal koşullara göre değerlendirmek gerekir” (Akşit vd., 2003: 57). Bütün bunlardan sonra diyebiliriz ki “sivil toplum söylemi belli oranlarda topluma nüfuz etmiş ancak toplumsal farklılıklardan ötürü, sivil toplumsal olmayan nitelikler ve biçimler edinmiştir. Dolayısıyla, sivil toplum söylemi bu nüfuz edişte, belli kaymalar, çeşitli hat değiştirmeler, dönüşümler ve uyarlamalarla yer edinebilmektedir” (Akşit vd., 2003: 57).

Bu noktada İslamcı olarak bilinen sivil toplum örgütlerine bakmak yerinde olur. Yukarıda tartıştığımız Doğu toplumlarındaki sivil toplumsal karakter eksiklikleri aynı zamanda daha yoğun olarak İslam toplumlarına yöneltilen bir eleştiridir. Müslüman toplumlarda örgütlenen sivil toplum kuruluşlarına, özelde de merkez yerine çevrede konumlanan İslamcı sivil toplum kuruluşlarına, sahip oldukları bu İslamcı karakterlerinden dolayı sivil inisiyatifler olarak kabul edilemeyecekleri şeklinde eleştiriler yapılır. Bu eleştirilerin sebebi, bu STK‟ların sahip oldukları İslamcı motivasyonlardan kaynaklanmaktadır. İslami eğilimli

(37)

STK‟ların: “bir yandan mutlak bir inanca ve bu inanç çerçevesinde gelişen hiyerarşiye tabi oldukları varsayıldığı için demokratik sivil toplum içinde algılanamayacakları ileri sürülmekte ve varlıkları tehdit altına girmektedir. Öte yandan bazı laik STK‟lar, İslamcı parti ve STK‟ların çalışmalarıyla gerçekleşebilecek bir İslamcı otoriter-baskıcı düzen ihtimalini ciddi bir tehdit olarak görmekte ve ona karşı örgütlenmektedir” (Akşit, 2009: 3). İslamcı STK‟ların cemaatçi reflekslerle örgütlenmiş olmaları ve modern insanın en önemli özelliği olan bireyselliğin bu cemaatçi yapılar içerisinde kaybolması, sivil toplumun şartlarından biri olarak ileri sürülen bireysellik şartının ihlali olarak algılanmış ve eleştirilmiştir. İslamcı örgütlenmelerin tek kişi baskısı altında yönetildiği ve bu şartlarda demokratik bir yapılanmanın çalıştırılamayacağı ön kabulü sık sık zikredilir. Fakat bu görüşlerin aksine, sivil bir toplumun ancak bireysellikten sıyrılarak ve cemaatçi bir örgütlenmeyle bir güç olarak varolabileceğini iddia eden görüşlerde mevcuttur. Örneğin Bulaç‟a göre:

“kişiler kimliklerini sosyal grupları içinde kazanabilirler, oysa modern toplumlarda bireyler sosyal grupları içinde değil, tek başlarına tanınıyor. Dolayısıyla, bireyler ceberut devlet gücüne karşı korunaksız kalıyorlar. Bu (olması gereken) korunaklar ise geleneksel toplumun birey ve devlet arasında kalan cemaatleridir. Nitekim, İslam‟da (veya İslami) birey ancak kendi cemaati içinde özgürleşebilir, insanlaşabilir. Diğer bir deyişle İslam‟da birey yoktur. Dolayısıyla, bu sığınaklar, bilinen (Batılı) sosyal/siyasal teorideki ortak çıkar üzerine kurulmuş sivil toplum örgütleri değildir/olamaz. Çünkü Batıdaki sivil toplum örgütleri ve/veya cemaat olmayan sivil toplum örgütleri „aynı‟ lığın değişik versiyonlarıdır ve hiçbir manevi/ontolojik referansı olmayan, sentetik bir yapı olan modern toplumu yeniden üreten parçalardır. Dolayısıyla, çıkar gruplarının çokluğuna dayanan bir çoğulculuk, farklılıklardan oluşan gerçek bir çoğulculuk değil, aynılığın değişik şekillerde temsiline dayanan sahte/yalan bir çoğulculuktur.” (Aktaran: Çınar, 1998: 239-240)

Referanslar

Benzer Belgeler

Üyesi Işın KIRIŞKAN (Giresun Üniversitesi İİBF Dekan Yardımcısı) Prof.Dr.Betül KARAGÖZ YERDELEN (Giresun Üniversitesi İİBF Dekanı) Prof. Betül

Adnan Nuri Güzel, Ahmet Türközü, Ahmet Yüksel, Alara Eğrioğlu, Ali Acar, Alparslan Alper, Andaç Ayaz, Aslı Arıkoğlu, Aslı Kirsan, Aslıhan Yolcu, Aydın Ulucan, Aykut

Siyasal toplum karşısında, insan hak ve özgürlüklerini savunmak gibi çok önemli bir çaba içinde olduğu için sivil toplum, birçok siyaset bilimci ve

İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi (37), 43-56. Entegrasyonu Etkileyen Makro Düzey Etkenler: Almanya ve Hollanda'da Türkler. Mülteci Davranışı

Türkiye Tasarım Vakfı tarafından kurulan İskele Tasarım Platformu; disiplinlerarası tasarım yaklaşımıyla buluşmaya, öğrenmeye ve üretmeye imkan sağlayan kamusal

Türkiye'deki Mülteciler için Mali Yardım Programı: taahhüt edilen/karar verilen, sözleşmeye bağlanan, ödeme yapılan projeler – 16/06/2017 itibariyle Son Durum.. 1.6

• Ürünün belirtilen sürede teslim edilmemesi veya teklif edilen ve onaylanan üründen farklı model/nitelikte getirilmesi durumunda, oluşacak zarardan dolayı

17.1.1: İlaç Yardımı: Yararlananların kendisi,eşi ve bakmakla yükümlü oldukları çocuklarının resmi sağlık kurum ve kuruluşlarında ayakta ve meskende