• Sonuç bulunamadı

SĠVĠL TOPLUMDAN KÜRESEL SĠVĠL TOPLUMA 3.1 Sivil Toplum Kavramı

3.2. Küresel Sivil Topluma Doğru

3.2.1. Küresel Sivil Arenada ĠHH’nın Yer

İHH vakfı, bir insani yardım vakfı olarak kuruluşundan itibaren Türkiye içinde yardım faaliyetleri yürütmekle birlikte çok daha yoğun olarak dünyanın farklı bölgelerinde yardıma muhtaç insanlara hizmet vermektedir. Aynı zamanda bir insan hakları derneği olan vakıf, yardım faaliyetlerinin yanı sıra Türkiye‟de ve yurt dışında

insan hakları ihlalleriyle ilgili çalışmalar yapmakta ve bu faaliyetlerini kamuoyuyla çeşitli yollarla paylaşmaktadır. Merkezi teşkilatlanması Türkiye‟de olsa da, vakıf faaliyet alanlarının yurtdışında olması sebebiyle dünyanın birçok bölgesinden aynı alanlarda çalışan sivil toplum kuruluşlarıyla partnerlik anlaşmaları yapmıştır. Kurum bu partnerleri vasıtasıyla ilgili bölgede ihtiyaç duyulan yardımları ve ihtiyaç sahiplerini tespit ederek hareket etmekte. Bu bölgelerle iletişim kurmak için kurum, gönüllülerin yanı sıra dil bilen, ayrıca ilgili bölgeleri tanıyan profesyoneller çalıştırmakta. Vakıf dünya genelinde yaklaşık 120 ülkede faaliyet göstermekte. Çalışma yapılan bölgelerin genel özellikleri doğal afetler geçirmiş, siyasi krizlerden dolayı fakirliğin yaygın olduğu ve savaştan etkilenmiş bölgeler olmaları.

Bu bölümde, İHH vakfının teşkilatlanma yapısı, öncelikleri ve faaliyet alanları bakımından değerlendirildiğinde, teorik arka planını anlatmaya çalıştığımız küresel sivil topluma bir örnek oluşturduğunu vurgulayacağım. Vakfın kuruluş aşamasına bakacak olursak, ilk olarak Bosna savaşında yaşanan drama bir tepki olarak, oradaki savaş mağdurlarına gönüllü olarak insani yardım ulaştırılmış ve bu ilk faaliyetler İHH vakfının temel karakterini belirlemiştir. Bosna savaşında ortaya çıkan insani kriz, derneğin yardım faaliyetleri alanında ilk tecrübesini yaşamasına vesile oldu ve yardım faaliyetleri savaştan sonrada bu minvalde devam etti. Daha sonrada vakıf, faaliyetlerini insani krizlerin yaşandığı dünyanın farklı bölgelerine yayarak son derece büyük ve kapsamlı bir gönüllülük hareketine dönüştü. Bu noktada, küresel sivil toplumun teorideki işlevlerine müracaat ederek İHH vakfının faaliyetlerinin bu teorik çerçeveyle ne kadar örtüştüğünü anlamaya çalışacağız.

Sivil toplum örgütleri, kendilerini uzaktan ya da yakından ilgilendiren ve bir şekilde değiştirilmesini istedikleri meseleleri çözmek adına, tek tek bireylerin bu ortak değerler ve amaçlar etrafında, daha etkin olabilmek adına toplandığı ve örgütlendiği yapılardır. Hükümetin dışında, bağımsız ve sadece sivil bir inisiyatif olarak teşkilatlanan bu kurumlar, sivillik bilincinin toplumda yaygınlaşmasının da aracıdırlar. Dünyanın küçüldüğü günümüz küresel şartlarında da bu bilinç sadece yerelle sınırlı kalmamakta, sivil faaliyetlerin sınırlar ötesini aşmasıyla evrensel bir nitelik kazanmaktadır. Küresel sivil toplum örgütleri de, özellikle son 20 yılda, bu lokal sivillik bilinçlerinin küresel çapta şekillenmiş halleri olarak karşımıza çıkıyor.

Bu örgütler, sivil olmanın getirdiği bazı ahlaki sorumlulukların hatırlatılması ve yerine getirilmesi adına çalışırlar. Sivil toplum hareketleri eskiden genellikle çok bölgesel ihtiyaçlar üzerine ortaya çıkardı fakat farklı coğrafyalar arasında karşılıklı bağımlılığın arttığı günümüz şartlarında, sivil toplum hareketleri sınır ötesi ahlaki sorumlulukların bir misyona dönüştürülmesi çerçevesinde kurulmaya başlanmıştır.

Özellikle Müslüman toplumlarda, İslam geleneğinden gelen “komşusu açken tok yatan bizden değildir” inanışı temel bir düstur olarak kabul görmüş ve buda hayırseverliğin toplum içinde çok yaygın ve fonksiyonel bir şekilde kurumsallaşmasını sağlamıştır. Bu düstur, insanlara başkalarına karşı olan dinsel, insani ve ahlaki sorumluluklarını hatırlatması bakımından önemlidir. Kendilerini İslami hassasiyetleri olan insanlardan müteşekkil kabul eden bir vakıf olarak İHH da, bu düsturun sağladığı motivasyonu bir misyona çevirmeye çalışarak toplumda hayırseverliğin yaygınlaşmasını amaç edinmektedir. İHH vakfının küresel bir sivil toplum örgütü olarak kabul edilmesindeki en temel neden olan yurtdışındaki faaliyetleri de, vakfın İslamcı motivasyonlarından bağımsız değildir. İslam‟ın bu dinin inananlarını kardeş olarak tanımlaması ve bu kardeşlerin birbirlerine karşı sorumluluklarının olduğunu öğretmesi, inananlarına birçok sorumluluklar yüklemiştir. Dolayısıyla İslam‟ın baskın yorumlarına göre bir Müslüman‟ın diğer Müslüman üzerinde hakları ve sorumlulukları vardır. Bu sorumluluklar en temelde, bir Müslüman için en yakınından başlayarak elinin ulaşabileceği en uzak noktaya kadar din kardeşlerinin sıkıntılarını öğrenmek ve elinden geldiğince bu sıkıntıları aşmasında yardımcı olmak olarak açıklanabilir. Gönüllüleri ve bağışçıları genellikle İslami hassasiyetlere sahip olan insanlardan oluşan İHH vakfı da, dünyanın farklı yerlerinde çekilen sıkıntıları gündeme getirmeyi ve hafifletmeyi temel görevleri olarak belirlemişlerdir.

Küresel sivil toplum teorisyenlerine göre, uzak coğrafyalarda yaşayan çok büyük miktarda yabancının, bizim eylemlerimiz ya da eylemsizliğimiz sonucunda yarar veya zarar görebileceği ya da varlığını devam ettireceği veya yok olabileceği bir dünyada yaşıyoruz ve aynı şekilde bizde aynı etkilere açığız. Dolayısıyla bizden coğrafi olarak uzak olan “diğer”lerine karşı sorumluluklarımız vardır (Keane, 2003: 191).

İHH vakfı her ne kadar dünyanın diğer kısımlarında yaşayan sıkıntıdaki Müslümanlara yardım götürse de, faaliyetlerini sadece Müslümanlara yönelik değil, ihtiyaç duyulan her bölgedeki başka dinlere mensup olan mağdurlara da yönelik yapmaktadır. Bir sivil yardım inisiyatifin, dinlerinden bağımsız olarak basitçe sadece sivil oldukları için ihtiyaç sahiplerine yönelebilmesi gerekmektedir.

Küresel sivil toplumun bir diğer işlevi de küreselleşmeyle beraber dinsel, etnik ve daha birçok azınlığın asimile edilmesini engellemeye çalışmasıdır. Paradoksal bir şekilde küreselleşmenin bazı sonuçları, toplumları asimilasyona açık hale getirmektedir fakat aynı şekilde yine küreselleşmenin sağladığı imkânlar bu toplumların kökenleriyle daha kolay iletişim kurmalarına ve birer varlık olarak seslerini dünyaya duyurmalarına imkân tanımaktadır. Robertson‟a göre:

“Giderek küreselleşen dünyada uygarlık, toplum, ırk, din ve

gerçekte birey düzeyinde bir bilinç yükselişi söz konusudur. Toplumsal kendiliklerin kendilerini dünya tarihi ve küresel gelecek içine yerleştirmelerinin önünde engeller vardır. Yine de küreselleşme kendi başına, böylesi kimlik ilanlarına yönelik beklentilerin yayılmasını içermektedir” (Robertson, 1999: 52).

Bu beklentilerin küresel arenada yankı bulabilmesi, küresel sivil toplum örgütlerinin bu yöndeki faaliyetleri eliyle gerçekleşebilmektedir. Örneğin Tayland hükümetinin işgali altındaki Patani bölgesinde, Tayland‟ın bölgeye yerleştirdiği Budist göçmenlerin dışında kalan nüfus çoğunlukla Müslüman‟dır. Bu bölgede yaşayan Müslüman halk, Budist Tayland hükümeti tarafından asimile edilmeye çalışılmakta ve halkın kendi dinlerini yaşamaları engellenmekte. Aynı şekilde Çin, Doğu Türkistan Türklerine karşı etnik soykırım ve baskı uygulamaktadır. Bunun yanı sıra Filistin‟de yaşanan etnik soykırım da diğer bir büyük insani kriz olarak gündemdedir. Bu kriz bölgelerinde yaşanan insan hakları ihlallerinin ve sefaletin duyurulması, genellikle küresel sivil toplum örgütleri eliyle olmaktadır. İHH derneği, bahsi geçen ve diğer birçok bölgede sivil toplum örgütlerine çizilen tahammül sınırları içerisinde yardım faaliyetleri yürütmektedir. Bu bölgelerde yapılan faaliyetler esnasında yaşanan tanıklıklar, vakıf yöneticilerince gerek Türkiye içerisinde gerekse de küresel

arenada basın yoluyla anlatılmakta. Bu ihlaller karşısında bir bilinç oluşturmak adına, kriz bölgelerinden gelen mağdurlarında katılımı sağlanarak uluslar arası konferanslar düzenlenmekte. Sivil toplum kuruluşları eliyle yapılan bu tür faaliyetlerin en önemli etkisi, kamusal alanda bu insani krizler hakkında bilinçliliği artırmak ve artan bu bilinçlilik düzeyinin gücünü de arkasına alarak sorumlu hükümetler üzerinde baskı mekanizmaları oluşturmaktır. Bu tür baskı mekanizmalarının kurulması, hükümetlerin olaylar üzerine olan pragmatik bakış açılarını daha insani ve sivil bir bakış açısından görebilmelerini sağlamakta ve bu yolla onları daha çözüm odaklı ve yapıcı tedbirler almaya sevk edebilmektedir. İHH vakfının Doğu Türkistan, Balkanlar, Mültecilik ve Mescid-i Aksa gibi uluslararası sempozyumları düzenlemiş olması da, ilgili bölgelerdeki insani krizler ve hak ihlalleri hakkında Türkiye ve dünya kamuoyunda farkındalık düzeyinin artırılması ve bu yolla siyaset üzerinde baskı mekanizmaları kurulması adına yapılan faaliyetler olarak kabul edilebilirler.

Sonuç olarak diyebiliriz ki yaşadığımız küresel süreç, eski devlet eksenli bakış açılarını aşındırmış ve artık sivil toplum örgütleri gibi devlete kıyasla daha küçük aktörlerinde siyasi karar alma süreçlerinde etkili olabildiği bir noktaya gelinmiştir. Böyle bir süreçte ortaya çıkan İHH vakfı da küresel bir sivil toplum örgütü örneği olarak karşımıza çıkmaktadır. Uzunca bir süre devlet karşıtlığı ve hükümet dışılık ekseninde yürütülen sivil toplum tartışmaları, küresel sivil toplum olgusunun ortaya çıkmasıyla birlikte artık devlet ötesi bir yapı olarak değerlendirilmiştir. Bu süreçte sivil toplum örgütleri, devletin sınırlandırdığı bir yapı olmaktan çıkma eğilimi göstererek yeni bir güç olarak alternatif karar mercileri olma yoluna girmişlerdir. Bu noktada sivil toplum örgütlerinde meydana gelen bir dönüşümde siyasal alana olan etkileridir. Son bölümde, bu siyasal alana olan etkileri bir sivil siyasallık bağlamında değerlendireceğiz.

Benzer Belgeler