HEZÂRFEN HÜSEYİN EFENDİ’NİN
“TUHFETÜ’L- ERÎBİ’N- NÂFİA Lİ’R-RÛHÂNÎ VE’T-TABÎB”İ
(İNCELEME-METİN-DİZİN)
Pamukkale Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Doktora Tezi
Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı
Doktora öğrencileri için "Doktora Tezi"
Feyza TOKAT
Yazar ve Danışman Adları koyu ve 12 punto büyüklükte yazılacaktır. Soyadı büyük harfler kullanılarak
yazılmalıdır
Danışman: Prof. Dr. Ceyhun Vedat UYGUR
Nisan 2012 DENİZLİ
Bölüm ve program bazında değişkenlik gösterir
Tarih ve basım yeri koyu ve 12 punto Büyüklükte yazılmalı ve basım yeri Yazımında büyük harfler kullanılmalıdır
rnpnntr
uvSvx
usqrnl'ro
Tord 'rr1Srtuue1.(uuo e1,(uero1 rp,(es "' ST /g16' e^ qlruls?ttrcO/g
Iunu(nlrun)
wrteug^
nsnlrlsug
Jelwlrg
1er{so5 rse}rsJe^Iun el?)P{nul?d AVUIS SIz,/.
-,/
r
(r47V
\\/lIfil
muqCirq3or4
UnC,Ln lepe1 tmq,(e3'rCI Jord ueurStuuq-un1 NVHVTIV) u1,{e1 'rq ior61*ffi*r
\'l
,IJSTI'
,! I .l VSTVN ?JEA'I^tr 'r4Snuppe InqB{ {eJ€lo rzeJ eroploq e^ Snurunlnq rpruseq epulluuls ?ruuttl€s ze1 ueydef' epulqlrqU07nytl
uepulJer€l ue1e,(n I4U PIspIAeSe zal rgrlSeq (uplq-u;1atr41-eualacuf lr6qlqul-l.ea lugrfou-J.ll B!J9N -u.!Ql.rgl.nloJrlnl,
ulu6lpue;g up(asLrH uoJruzaH agrJievrzeq epunurlougr(unc1n
lgpe1 unq,(e3'rc
Jord uspuu?r€lIVxoI
ez(og rsrcuerflo nuerSord uJoDIop rl?cruqrg
""
-'
"
'qec lulllq?uv llefiqepg e^ qIC[ {rnJ,TEŞEKKÜR
Tez İzleme Komitesinde yer alarak çalışmama fikirleriyle katkıda bulunan Prof. Dr. Hacı Ömer KARPUZ ve Prof. Dr. Gönül İÇLİ’ye; eserdeki bazı hususlarla ilgili olarak bilgisine başvurduğum Prof. Dr. Zafer ÖNLER ve Doç. Dr. Mustafa KOÇ’a, çalışmamda kullandığım dizin programını hazırlayan Yüksek Mühendis Mehmet BOZUYLA ve Doç. Dr. Vefa NALBANT’a, eserdeki Arapça ibarelerin okunmasında yardımcı olan kayınpederim Selim TOKAT’a teşekkürü bir borç bilirim.
Bu tez, Pamukkale Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Koordinasyon Birimi tarafından 2008SOBE002 nolu doktora tez projesi olarak desteklenmiştir. Maddî yardım ve teknik desteklerinden dolayı Pamukkale Üniversitesi’ne çok teşekkür ederim. Emek ve sevgileri olmasaydı bu çalışmayı yürütecek gücüm çoktan tükenmiş olurdu. Bu tezin çoğunu anlamasalar da gururla ellerinde tutan sevgili aileme, eşime ve çocuklarıma sonsuz teşekkür ederim.
Özellikle de çalışmamın her aşamasında yardım, ilgi ve desteğini gördüğüm, bana eksiklerimi ve hatalarımı gösterip düzeltmeme yardımcı olan değerli hocam Prof. Dr. Ceyhun Vedat UYGUR’a en içten teşekkürlerimi sunarım.
Bu tezin tasarımı, hazırlanması, yürütülmesi, araştırmalarının yapılması ve bulgularının analizinde bilimsel etiğe ve akademik kurallara özenle riayet edildiğini; bu çalışmanın doğrudan birincil ürünü olmayan bulguların, verilerin ve materyallerin bilimsel etiğe uygun olarak kaynak gösterildiğini ve alıntı yapılan çalışmalara atfedildiğini beyan ederim.
İmza :
ÖZET
HEZÂRFEN HÜSEYİN EFENDİ’NİN
“TUHFETÜ’L- ERÎBİ’N- NÂFİA Lİ’R-RÛHÂNÎ VE’T-TABÎB” (İNCELEME-METİN-DİZİN)
Tokat, Feyza
Doktora Tezi, Türk Dili ve Edebiyatı ABD Tez Yöneticisi: Prof. Dr. Ceyhun Vedat UYGUR
Nisan 2012, 940 Sayfa
“Tuhfetü’l-Erîbi’n- Nâfia li’r-Rûhânî ve’t-Tabîb”, Sultan IV. Mehmet devri
tarihçilerinden Hezarfen Hüseyin Efendi tarafından XVII. yüzyılda kaleme alınmış tıbbî bir esedir. Eserin bilinen dokuz nüshası vardır. Bu çalışmada Bosna- Hersek Gazi Hüsrev Kütüphanesi, R.986’da kayıtlı olan nüsha esas alınmış, gerektiğinde diğer nüshalara da başvurulmuştur.
Çalışmamız Giriş, Ses Bilgisi, İmlâ (Yazım) Özellikleri, Metin, Dizinler, Tablo ve Sonuç bölümlerinden meydana gelmektedir. Giriş bölümünde Anadolu’da yazılmış Türkçe tıp yazmaları hakkında genel bir bilgi verildikten sonra yazarın hayatı ve eserleri üzerinde durulmuştur. Ses Bilgisi bölümünde eserde meydana gelen ses değişmeleri, Eski Türkçe ve Eski Anadolu Türkçesi esas alınarak gösterilmiştir. İmlâ (Yazım)
Özellikleri bölümünde eserdeki ünlülerin, ünsüzlerin, yardımcı seslerin ve eklerin
yazılış özellikleri belirtilmiştir. Metin bölümünde “Tuhfetü’l-Erîbi’n-Nâfia li’r-Rûhânî ve’t-Tabîb”, çeviri yazı alfabesiyle Latin harflerine aktarılmıştır. Dizinler bölümünde genel dizinin haricinde metinde kullanılan çekim eklerinin ve kullanıldığı sözcüklerin görülebileceği Ek Dizini ve sözcüklerin kullanım sıklığının görülebileceği Sıklık Dizini
yapılmıştır. Eserin Arap alfabetik düzeniyle sözlük şeklinde yazılmış ikinci bölümünde
kırmızı mürekkeple yazılıp madde başı yapılan bitki, bitkisel ürün, hayvan, hayvansal ürün ve madenlerin adlarını açık bir şekilde gösterebilmek için Tablo oluşturulmuştur. Çalışmamızın Sonuç bölümünde ise çalışma sonunda elde edilen sonuçlar belirtilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Hezârfen Hüseyin Efendi, Tıp Tarihi, Türk Dili ve
ABSTRACT
HEZÂRFEN HÜSEYİN EFENDİ’S
“TUHFETÜ’L- ERÎBİ’N- NÂFİA Lİ’R-RÛHÂNÎ VE’T-TABÎB” (ANALYSIS-TEXT-INDEX)
Tokat, Feyza
PhD Thesis, Turkish Language and Literature Main Scientific Branch Thesis Supervisor: Prof. Dr. Ceyhun Vedat UYGUR
April 2012, 940 Pages
“Tuhfetü’l-Erîbi’n- Nâfia li’r-Rûhânî ve’t-Tabîb”, is a medical book written in XVII. century by Hezarfen Hüseyin Efendi, a historiographer of Sultan IV. Mehmet period. There are nine known copies of the work. In this thesis study, the copy registered at Bosnia-Herzegove Gazi Husrev Library R.986 is considered whereas other copies are also consulted if necessary.
This thesis study is composed of Introduction, Phonetic Features,
Morphological Features, Text, Index, Table and Conclusion sections. In the Introduction section, author's life and works are focused on after giving an overview of
Turkish medical manuscripts written in Anatolia. In the Phonetic Features section, the phonetic changes that occurred in the book is shown on the basis of the Old Turkish and Old Anatolian Turkish. In the Morphological Features section, orthographical properties of sonant, consonant, auxiliary sounds and adjuncts are indicated. In the Text section, “Tuhfetü’l-Erîbi’n-Nâfia li’r-Rûhânî ve’t-Tabîb” is transfered to Latin alphabet using the transcription alphabet. At the Index section, beyond the general index, an adjunct index from which the suffixes and words using these suffixes can be seen and a frequency index from which the frequency of the usage of the words can be seen is formed. For the second part of the book written in Arabic alphabetical order in the form of a dictionary, Table was created in order to show clearly the names of plants, plant products, animals, animal products and minerals that are made lexical entries written in red ink. In the Conclusion section of the study, the results obtained at the end of the study are indicated.
Keywords: Hezârfen Hüseyin Efendi, Medical History, Turkish Language and
İÇİNDEKİLER
ÖZET... iv
ABSTRACT... v
İÇİNDEKİLER... vi
ÇEVİRİ YAZI İŞARETLERİ………... ix
ŞEKİLLER DİZİNİ... .. x
TABLOLAR DİZİNİ ……… xi
SİMGE VE KISALTMALAR DİZİNİ... xii
GİRİŞ... Anadolu’da Yazılmış Türkçe Tıp Yazmalarına Genel Bir Bakış……….. Hezârfen Hüseyin Efendi’nin Hayatı ……… Hezârfen Hüseyin Efendi’nin Eserleri ……….. Tuhfetü’l- Erîbi’n-Nâfia li’r-Rûhânî ve’t-Tabîb ……… 1 3 5 9 13
BİRİNCİ BÖLÜM
SES BİLGİSİ
1.1.ÜNLÜLER VE SES OLAYLARI ……….. 241.1.l.Ünlü Uyumları. ……… 24 1.1.2.Ünlü Türemesi ……… 1.1.3.Ünlü Düşmesi ……….. 1.1.4.Ünlü Değişmeleri ……… 24 25 26 1.1.4.1.Kalın Ünlülerin İncelmesi ………. 1.1.4.2.İnce Ünlülerin Kalınlaşması ……….. 1.1.4.3. Düz Ünlülerin Yuvarlaklaşması ………... 1.1.4.4.Yuvarlak Ünlülerin Düzleşmesi ……… 1.1.4.5.Geniş Ünlülerin Daralması……… 1.1.4.6.Dar Ünlülerin Daralması ………... 26 26 27 28 28 29 1.2. ÜNSÜZLER VE SES OLAYLARI ………... 29
1.2.l. Ünsüz Türemesi ………...………... 1.2.2.Ünsüz Düşmesi ………... 1.2.3.Ünsüz Yumuşaması ………. 1.2.4.Ünsüz Değişmeleri ……….. 29 29 30 31 1.2.4.1.Tonlulaşma ………... 1.2.4.2.Tonsuzlaşma ……… 1.2.4.3.Süreklileşme ………. 1.2.4.4.Süreksizleşme ………... 1.2.4.5.Akıcılaşma ………... 1.2.4.6.Sürekli Ünsüzler Arasındaki Değişmeler ………... 1.2.4.7.Süreksiz Ünsüzler Arasındaki Değişmeler ……… 1.2.5.Ünsüz Yer Değiştirmesi (Göçüşme) ……… 1.2.6.Ünsüz İkizleşmesi ………... 1.2.7.Hece Yutumu ……….. 31 32 32 33 33 33 34 35 35 36
İKİNCİ BÖLÜM
İMLÂ (YAZIM) ÖZELLİKLERİ
2.1.ÜNLÜLER VE YAZILIŞLARI ………. 37 2.2.ÜNSÜZLER VE YAZILIŞLARI ………. 392.3.YARDIMCI SESLER VE YAZILIŞLARI ………. 2.4. EKLERİN YAZILIŞLARI ………...
40 40
2.4.l. İsim Çekim Ekleri ve Yazılışları………... 40
2.4.1.1.Çokluk Eki ve Yazılışı………... 2.4.1.2.İyelik Ekleri ve Yazılışları………. 2.4.1.3.Hâl Ekleri ve Yazılışları………. 2.4.1.3.1.İlgi Hâli Eki ve Yazılışı………... 2.4.1.3.2.Yükleme Hâli Eki ve Yazılışı………. 2.4.1.3.3.Yönelme Hâli Eki ve Yazılışı………. 2.4.1.3.4.Bulunma Hâli Eki ve Yazılışı……….. 2.4.1.3.5 Ayrılma Hâli Eki ve Yazılışı………... 2.4.1.3.6.Vasıta Ekleri ve Yazılışları……….. 2.4.1.3.7.Eşitlik Eki ve Yazılışı………. 2.4.1.3.8.Yön Ekleri ve Yazılışları………. 2.4.1.4.Bildirme Ekleri ve Yazılışları……… 2.4.1.5.Soru Eki ve Yazılışı ……….. 2.4.1.6.Aitlik Eki ve Yazılışı………. 2.4.2. Fiil Çekim Ekleri ve Yazılışları………... 2.4.2.1.Haber (Bildirme) Kipleri ve Yazılışları……….. 2.4.2.2.Tasarlama-Dilek Kipleri ve Yazılışları……….…….. 2.4.2.3.Şahıs Ekleri ve Yazılışları……….. 2.4.2.3.1.Zamir Kökenli Şahıs Ekleri……… 2.4.2.3.2.İyelik Kökenli Şahıs Ekleri………. 2.4.2.3.3.Emir Çekiminde Şahıs Ekleri ve Yazılışları……… 2.4.2.4.Fiilimsiler ve Yazılışları………. 2.4.2.5.Fiil Çekimlerinde Olumsuzluk ve Yazılışı………. 2.4.3.Yapım Ekleri ve Yazılışları………... 2.4.3.1.İsimden İsim Yapım Ekleri ve Yazılışları………... 2.4.3.2.Fiilden İsim Yapım Ekleri ve Yazılışları……… 2.4.3.3.İsimden Fiil Yapım Ekleri ve Yazılışları……….... 2.4.3.4.Fiilden Fiil Yapım Ekleri ve Yazılışları ………. 2.5.TÜRKÇE KELİME KÖKLERİNDE İKİLİ YAZILIŞLAR………. 2.6.YABANCI KELİMELERİN İMLÂSI ……… 2.6.1.Arapça Kelime ve Tamlamaların İmlâsı ………... 2.6.2.Farsça Kelime ve Tamlamaların İmlâsı ……… 40 40 42 42 43 44 44 44 44 44 45 45 45 45 46 46 46 47 47 47 48 48 52 52 52 55 58 58 60 61 61 62
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
METİN
3.1.METİN………... 63DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
DİZİNLER
4.1.DİZİN YÖNTEMİ………. 207 4.2.GENEL DİZİN………... 212 4.3.SIKLIK DİZİNİ……….. 624 4.4.EK DİZİNİ………. 794BEŞİNCİ BÖLÜM
TABLO
5.1. TUHFETÜ’L ERÎBİ’N-NÂFİA Lİ’R-RÛHÂNÎ VE’T-TABÎB’DEKİ MADDE
BAŞLARI TABLOSU………...……... 920 SONUÇ... 932 KAYNAKÇA... EKLER………. 935 940 ÖZGEÇMİŞ... 944
ÇEVİRİ YAZI İŞARETLERİ
Eski yazılı metni Lâtin esaslı Türk alfabesine çevirirken kullanılan çeviri yazı (transkripsiyon) işaretleri şunlardır:
ﺀ ض ż ﺍ a,e ط ṭ ﺁ a, ā ظ ẓ ﺏ b ع ﭗ p غ ġ ﺖ t ف f ث s ق ḳ ج c ك k, g, ñ ﭺ ç ل l ح ḥ م m خ ḫ ن n د d و v; o, ö ,u, ü, ū, ō ذ z ﻫ h ر r ى y; ı, i, ī ز z ﺉ ỷ س s ڭ ñ ش ş ژ j ص ṣ
ŞEKİLLER DİZİNİ
Sayfa Şekil 1. Eserde bulunan mühür ... 16
TABLOLAR DİZİNİ
Sayfa Tablo 1. “Tuhfetü’l- Erîbi’n- Nâfia li’r-Rûhânî ve’t-Tabîb”in Nüshaları 14
SİMGE VE KISALTMALAR DİZİNİ
Alm. : Almanca
Ar. : Arapça
B : “Tuhfetü’l- Erîbi’n-Nâfia li’r-Rûhânî ve’t-Tabîb”in Bosna Hersek Gazi
Hüsrev Kütüphanesi R. 986’da kayıtlı olan yazma nüshası
bk. : bakınız
Bul. : Bulgarca
CFürs : Cami’ül-Fürs
EAT : Eski Anadolu Türkçesi
ED : Clauson, An Etymological Dictionary of Pre-Thirteenth-Century Turkish
ET : Eski Türkçe
Çin : Çince
Erm. : Ermenice
Far. : Farsça
Fr. : Fransızca
IPDPN : Bedevian, İllustrated Polyglottic Dictionary of Plant Names in Latin,
Arabic, Armenian, English, French, German, Italian and Turkish Language
İbr. : İbranice
İng. : İngilizce
İtal. : İtalyanca
iye. : iyelik eki
K : “Tuhfetü’l-Erîbi’n-Nâfia li’r-Rûhânî ve’t-Tabîb”in Konya Bölge Yazma
Eserler Kütüphanesi nr. 1941’deki yazma nüshası
Kaş. : Kaşgarlı Mahmud, Divan-i Lugati’t- Türk
Lat. : Latince
MBTS: Ayverdi, Misalli Büyük Türkçe Sözlük
Moğ. : Moğolca
N : “Tuhfetü’l-Erîbi’n-Nâfia li’r-Rûhânî ve’t-Tabîb”in Nuruosmaniye
Kütüphanesi nr. 3466’daki yazma nüshası
Rum. : Rumca
sf. : sıfat
TT : Türkiye Türkçesi
vb. : ve benzeri
Yun. : Yunanca
yük. : yükleme hâli eki
zf. : zarf
< : Sözcüğün ilk şeklini gösterir.
> : Sözcüğün / sesin daha sonraki gelişme ve değişme yönünü gösterir.
+ : 1. Sözcük kök veya gövdesinin isim olduğunu gösterir.
2. Birleşik sözcüklerde sözcükler arasına konmuştur. 3. İsimle ondan sonra gelen ek arasına girer.
- : Sözcük kök veya gövdesinin fiil olduğunu gösterir.
<? : Kelimenin yapı bakımından tahlilinin şüpheli olduğunu, kesin olmadığını
gösterir.
Yazmalar, bir dilin temel kaynak metinleridir. Bu sebeple el yazmaları üzerine yapılacak çalışmalar o dilin geçirdiği değişim ve gelişimleri göstermekle birlikte, aynı zamanda o dile ait kuralların, dilin kelime hazinesinin ve bilimsel gücünün de gün yüzüne çıkmasını sağlayacaktır. Bugüne kadar araştırmalar, genellikle dinî ve edebî metinler üzerinde yoğunlaşmıştır. Oysa tıp, eczacılık, botanik, matematik, felsefe, astronomi gibi farklı konularda yazılmış olan eserlerin de metin ve söz varlığının ortaya konması gerekmektedir.
Tıp yazmaları eski tıp anlayışına dayalı olarak yazıldığı ve genel sağlık bilgisi ihtiva ettiği için tıp tarihi araştırmacılarının; tıp folkloru ihtiva ettiği için halk bilimi araştırmacılarının araştırma konusu olarak görülmüştür. Oysa tıp yazmaları besin adları, bitki adları, organ adları, hastalık adları, maden adları ve tedavi amacıyla kullanılan pek çok maddenin adları bakımından Türk dili araştırmacıları için de zengin birer kaynak niteliğindedir. Bu duruma rağmen tıp yazmalarının çok azı bilimsel ölçütlere göre yayımlanmış ve farklı alanda çalışan bilim adamlarının kullanımına sunulmuştur. Türkçe yazılmış tıp yazmalarının gün ışığına çıkarılması sadece Türk tıp tarihi bakımından değil, Türk dili bakımından da önemlidir.
“Çoğunlukla halka hitap ettiği için günlük ve sade bir dil kullanılan tıp yazmaları, dönemin söz varlığını ortaya koyduğu, Arapça ve Farsça terimlerin Türkçe karşılıklarını yansıtabildiği, organ adları, bitki adları ve hastalık adlarını yansıttığı için Türk dili tarihi için son derece önemli eserlerdir. Ayrıca bu metinler; ses bilgisi, şekil bilgisi, cümle bilgisi alanlarında da zengin malzeme içermektedir.” (Şahin, 2005: 149)
Tıp tarihi ve dil tarihi açısından her biri çok önemli bir kaynak olan tıp yazmalarının ortaya çıkarılması gerekmektedir. Her eser bu açıdan büyük önem taşımaktadır.
Eski Anadolu Türkçesinin XIII ve XV. yüzyıllarını kapsayan dönemlerine ait tıp yazmaları üzerine yapılmış çok sayıda araştırma bulunmaktadır. Osmanlı Türkçesi dönemine ait tıp yazmaları ise Eski Anadolu Türkçesi metinlerine göre daha az sayıda araştırma konusu olarak seçilmiştir. Bu sebeple Osmanlı Türkçesi dönemine ait tıp yazması çalışmalarının artması ve bu döneme ait tıp yazmalarının metin ve söz varlığının ortaya konması gerekmektedir. Bu düşünceler ışığında Sultan IV. Mehmet devri tarihçilerinden Hezârfen Hüseyin Efendi tarafından XVII. yüzyılda kaleme
alınmış tıbbî bir eser olan “Tuhfetü’l-Erîbi’n-Nâfia li’r-Rûhânî ve’t-Tabîb” adlı eseri yeniden bilim dünyasına kazandırmayı amaçladık.
Çalışmamız Giriş, Ses Bilgisi, İmlâ (Yazım) Özellikleri, Metin, Dizin, Tablo,
Sonuç bölümlerinden meydana gelmektedir.
Giriş bölümünde Anadolu’da yazılmış Türkçe tıp yazmaları hakkında genel bir
bilgi verildikten sonra yazarın hayatı ve eserleri üzerinde durulmuştur.
Ses Bilgisi bölümünde eserde meydana gelen ses değişmeleri, Eski Türkçe (ET)
ve Eski Anadolu Türkçesi (EAT) esas alınarak gösterilmiştir.
İmlâ (Yazım) Özellikleri bölümünde eserdeki ünlüler, ünsüzler, yardımcı sesler
ve ekler ile bunların yazılış özellikleri belirtilmiştir.
Metin bölümünde “Tuhfetü’l-Erîbi’n-Nâfia li’r-Rûhânî ve’t-Tabîb”, çeviri yazı
alfabesiyle Latin harflerine aktarılmıştır. Her sayfanın başlangıcına sayfa numaraları, her satırın başına satır numaraları yazılmıştır. Metinde bazı kelimeler, silinmeler ve mürekkep dağılmaları yüzünden okunamamıştır. Bu kelimelerin okunması için “Tuhfetü’l-Erîbi’n-Nâfia li’r-Rûhânî ve’t-Tabîb”in Nuruosmaniye Kütüphanesi ve Konya Bölge Yazma Eserler Kütüphanesi ve Süleymaniye Kütüphanesi’nde bulunan nüshalarına başvurulmuştur. Eserde konu başlığı olup kırmızı mürekkeple yazılan bölümler koyu yazılmıştır. Yazmada yanlış yazılmış kelimelerin düzeltmeleri diğer nüshalar kullanılarak yapılmış, düzeltme yapılan kelimeler metinde dipnotla belirtilmiştir. Anlam gereği yapılan tamirler ise parantez içinde gösterilmiştir.
Metni okurken, metinde bulunan Yunanca, Bulgarca, Latince gibi yabancı kaynaklı kelimelerin okunuşunda zaman zaman tereddütlere düşülmüştür. Örneğin Yunanca ebenos (abanoz) kelimesi Farsçaya abanūs (ebenūs), ābnūs yazımıyla (MBTS 1.Cilt: 3) geçmiştir. Metin, bu kelimeyi (Yunanca değil) Farsça imlâ ile tespit etmiştir:
ﺱﻮﻧﺒﻻﺍ “el-abanūs”. Bu imlâ şekli, Farsçaya aittir. Ancak kelimedeki “vav” harfinin,
Yunanca kelimenin Farslılar tarafından doğru okunması amacıyla mı yoksa uzun “u” okutmak için mi konduğu, açık değildir. Arapça ve Farsça yoluyla Türkçeye geçmiş olan Yunanca, Latince gibi kelimeler, çalışmamızda Arapça ve Farsça imlâlarıyla yazılmıştır. Ancak bu hususun, kelimenin okunuşu noktasında (transkripsiyonunda) bir sorun olduğunu düşünmekteyiz.
Metinde bazı kelimeler okunamamıştır. Bunun nedeni, okunamayan kelimeyi ya elimizdeki hiçbir sözlükte bulamayışımız ya da metindeki yazım şeklinden dolayı okuma sıkıntısı çekmemizdir. Bu durumdaki kelimeleri, transkripsiyonlu metinde parantez içinde üç nokta biçiminde (…) gösterdik; kelimenin orijinal metindeki biçimini de dipnotta belirttik.
Dizinler bölümünde hata oranını en aza indirmek için özel bir dizin programı
kullanılmıştır. Çalışmamızın Dizin bölümünde eserde geçen bütün kelimeler, şahıs adları, eser ve yer adları gramatikal dizin şeklinde gösterilmiştir. Dizini yaparken uyulan esaslar Dizin Yöntemi kısmında ayrıntılı bir şekilde belirtilmiştir. Genel dizinin haricinde metinde kullanılan çekim eklerinin ve kullanıldığı sözcüklerin görülebileceği
Ek Dizini, sözcüklerin kullanım sıklığının görülebileceği Sıklık Dizini yapılmıştır.
Eserin Arap alfabetik düzeniyle sözlük şeklinde yazılmış ikinci bölümünde kırmızı mürekkeple yazılıp madde başı yapılan bitki, bitkisel ürün, hayvan, hayvansal ürün ve madenlerin adlarını açık bir şekilde gösterebilmek için Tablo oluşturulmuştur. Tabloda bu bitki, bitkisel ürün, hayvan, hayvansal ürün ve madenlerin sırasıyla Türkçe, Berberce, Arapça, Farsça, Latince, Rumca, Yunanca adları yazılmıştır. Tablo tamamen kitaptaki bilgiler esas alınarak hazırlanmıştır. Bu sebeple eğer Hezârfen Hüseyin Efendi, maddenin isminin hangi dile ait olduğunu belirtmediyse bu maddenin ismi, “Kökeni
Belirtilmeyenler” bölümünde gösterilmiştir. Bu tablo yazma metindeki sıra esas
alınarak hazırlanmıştır. Bu tablonun amacı, eserdeki bitki, bitkisel ürün, hayvan, hayvansal ürün ve madenlerin farklı dillerdeki isimlerini de görmek isteyen araştırmacılara mümkün olduğunca kolaylık sağlamaktır.
Çalışmamızın Sonuç bölümünde çalışmada elde edilen sonuçlar belirtilmiştir.
Anadolu’da Yazılmış Türkçe Tıp Yazmalarına Genel Bir Bakış
XIV. yüzyıldan itibaren Anadolu’da gerek telif gerek çeviri Türkçe tıp kitapları yazılmaya başlanmıştır. Tıp yazmalarıyla ilgili olarak yapılan araştırmalar Anadolu’da yazılmış en eski tıp yazması olarak Müfredât-ı İbn-i Baytar Tercümesi’ni göstermektedir. (Önler, 1990: 1, Yelten, 1993: 7)
Yazılış tarihi belirlenebilen ilk Türkçe telif tıp kitabı ise İshak Bin Murad tarafından 1389-90 tarihinde, Gerede yöresinde yazılmış olan Edviye-i Müfrede’dir.
(Canpolat, 1973: 1)
XIV.-XV. yüzyılda Anadolu’da yazılmış veya çeviri yapılmış Türkçe tıp kitapları olarak Hekim Bereket’in Tuhfe-i Mübârîzî’sini ve Kitâb-ı Hülâsâ der İlm-i
Tıbb’ını; Hacı Paşa’nın Müntehab-ı Şifâ’sını ve Teshil’ini; Ahmedî’nin Tervîhü’l Ervâh’ını, İbn Şerifoğlu Şerif’in Yâdigâr-ı İbni Şerîf’ini, Cerrâh Mes’ud’un Hulâsa-i Tıbb’ını; Abdulvehhab bin Yusuf İbni Ahmed el-Mârdânî’nin Kitâbü’l-Müntahab fî’t-Tıb’ını; Ahmedi Dâi’nin Tıbb-ı Nebevî’sini; Hekim Beşir Çelebi’nin Mecmu’atü’l-Fevâ’id’ini; Mümin bin Mukbil’in Miftahu’n-Nur ve Hazâinü’s-Surûr ile Zahire-i Murâdiyye’sini; Mehmed bin Mahmud Şirvânî’nin Tuhfe-i Murâdî, Kitâb-ı Güzide-i İlm-i Tıbb’ı, İlyasiyye, Sultaniyye ve Mürşid’ini; Eşref bin Muhammed’in Hazâinü’s-Saâdat’ını, Sabuncuoğlu Şerefeddin’in Cerrahiyyetü’l-Hâniyye, Terceme-i Akrabadin
ile Mücerreb-nâme’sini; Fatih Sultan Mehmed’in hocası Akşemseddin’in
Mâddetü’l-Hayât’ını sayabiliriz.
Bunlardan başka XV. yüzyılda yazıldığı düşünülen Kemâliyye ve
Kitâbü’l-Mühimmat adlı eserlerin müellifleri kesin olarak bilinmemektedir. (Özçelik, 2001:7;
Şahin, 2005:152) XIV.-XV. yüzyılda Anadolu’da yazılmış tıp yazmaları hakkında daha ayrıntılı bilgi almak için Süveren ve Uzel’in makalesine bakılabilir. (Süveren vd, 1998)
Anadolu’da XVI. yüzyılda kaleme alınmış Türkçe tıp kitapları olarak İbrahim bin Abdullah’ın Alâim-i Cerrâhîn’ini, Mustafa bin Şaban Sürûri’nin Şerh-i
Mucizü’l-Kanûn’unu, Ahi Çelebi’nin Risâle-i Hâssatü’l-Kilye ve’l Mesâne’sini, Hekim Atufî’nin Ravd el- Esnân fî Tedbîr-i Sıhhati’l-Ebdân ve Risale-i Ataiyye adlı eserlerini,
Hekimpaşa’nın el-Dürretü’l-Manzum adlı şiir şeklinde kaleme alınmış kitabını; Hekim Nidâî’nin Menafi’ün-Nas ile Dürr-i Manzum’unu, Ali b. Osman’ın Kitab-ı
Muacelat’ını, Davud El-Antakî’nin Tezkiretü’l Ulü’l Bâb ve Câmi’ li’l-Acab el-Ucab’ını sayabiliriz. (Kahya vd, 2000)
XVII. yüzyılda yazılmış tıp kitapları ise Emir Çelebi’nin Enzümecü’t-Tıb ve
Netîcetü’t-Tıb’ı; Zeynel Abidin’in Şifâü’l-Fuad li Hazreti Sultan Murad ve Mesâil-i Tıbbiye’si; Derviş-i Siyâhî’nin Lugat-ı Müşkilât-ı Eczâ’sı; Sakızlı İsa Çelebi’nin Nizamü’l- Edviye, Devâü’l- Emrâz ve Müfredât-ı Tıbb adlı kitapları; İbni Sellum
el-Halebî’nin Gâyetü’l- beyân fî Tedbîr-i Bedeni’l-İnsan’ı; Hekim Rindânî’nin Müfredât-ı
Şemseddin İtakî’nin Teşrih-i Ebdân’ı; Hayâtizâde Mustafa Efendi’nin Resâilü’l-
Müşfiye fî Emrâzi’l Müşkile (Hamse-i Hayâtizâde)’si; Ayaşlı Şaban Şifâî’nin Tedbîrü’l- Mevlüd ve Şifâiyye fi’t-Tıb’ı; Nuh Efendi’nin Terceme-i Akrabadin’i; Mehmed bin
Ahmed bin İbrahim Edirnevî’nin Hâşiye-i levâzimü’l-Hikme fi’t-Tıbb’ı, Şuûrî Hasan Efendi Halebî’nin Tâdilü’l-Emzice fî Hıfzı Sıhhati’l-Beden’idir. XVI.-XVII yüzyılda yazılmış Türkçe tıp yazmaları hakkında daha ayrıntılı bilgi için Doğan’ın çalışmasına bakılabilir. (Doğan, 2010)
XVIII. yüzyılda ise Süleyman Efendi’nin Tercüme-i Krabadin-i Cedîd’i, Başhekim Hasan Efendi’nin Gunyat el-Muhassilin fî Tercümet Tuhfeti’l Müminin ile
Gayet el-Müteharrike fî Tedbir Kuli’l Maraz’ı, Abbas Vesim’in Düsturu’l Vesim fî Tıbb el-Cedîd ve’l Kadîm’i, Tokatlı Mustafa Efendi’nin İbn Sina’dan tercüme ettiği El-Kanun fi’t-Tıbb’ı, Gevrekzâde Hasan Efendi’nin Neticetü’l Fikriyye fî Tedbîr el-Velâdeti’l Bikriyye’si, Ömer Şifâî’nin Tıbb-ı Cedîd-i Kimyâî’si, Bursalı Ali Münşi’nin Bidâetü’l-Mübtedi’si, Suphizâde Abdülaziz Efendi’nin Kitaat el-Nekave fî Tercüme-i Kelimat-ı Boerhaave’si önemli tıp kitapları arasındadır. (Kahya vd, 2000)
Şanizâde Mehmet Ataullah’ın Hamse-i Şanizâde’si, Mustafa Behçet Efendi’nin
Frengi Risalesi ve Çiçek Aşısı Risâlesi, Aziz İdris’in Emrâz-ı Umûmî’si, Server
Kâmil’in Kafkas Cephesi’nde Lekeli Hummâ’sı, Hayrettin Mustafa’nın Ameliyat-ı
Cerrâhî ve Emrâz-ı Hâriciye’si XIX. yüzyılda Anadolu’da yazılmış önemli tıp
kitaplarındandır. (Kahya vd, 2000)
Hezârfen Hüseyin Efendi’nin Hayatı
XVII. yüzyılın ünlü bir tarihçisi ve ansiklopedist bir bilgini olan Hüseyin Efendi,
“Hezârfenn”I
lakabı ile şöhret bulmuş ve bu lakaba yakışacak şekilde her biri ayrı bir uzmanlık gerektiren bilim dallarında önemli eserler kaleme almış bir bilim adamıdır. Bildiği Grekçe ve Latince sayesinde Kâtip Çelebi’den sonra Batı kaynaklarından faydalanan ikinci Osmanlı müellifi olan Hezârfen Hüseyin Efendi’nin (DİA, C 18: 544) hayatı hakkında bildiklerimiz çok azdır ve bu bilgiler de kendi eserlerindeki bilgiler ile Bursalı Mehmet Tahir ve Hilmizâde Rıfat Bey’in yazdıklarından ibarettir.
I
İstanköy (Kos) adasında doğan (Bursalı Mehmet Tahir, 1342: 244) Hezârfen Hüseyin Efendi’nin doğum tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Muhtasar Târih-i
Umûmî’de “Hüseyin ibn Cafer el- İstanköyî eş-Şehir be-Hezârfenn” şeklindeki
kaydından baba isminin Cafer olduğu anlaşılmaktadır. (Bursalı Mehmet Tahir, 1342:
244) “Tuhfetü’l- Erîbi’n-Nâfia li’r-Rûhânî ve’t-Tabîb” adlı eserinin Bosna nüshasında
ise künyesini “abd-ı fakîr Hüseyin eş-Şehir be-Hezârfenn” olarak vermiştir. Tahsiline memleketi olan İstanköy’de başlayan Hüseyin Efendi, daha sonra İstanbul’a gelmiş ve burada da tahsiline devam etmiştir. Fakat onun İstanbul’a neden ve nasıl geldiği hakkında bilgimiz yoktur. Tahsilini bitirdikten sonra devlet hizmetine girmiştir.
“Devlet hizmetindeyken bir süre Divân-ı Hümâyun tercümanı Ali Ufkî Bey’in yanında
görev almıştır. Hüseyin Efendi’nin H. 1080 (M. 1669) tarihinde meydana gelen Kandiye Gazâsı (Girit’in Fethi)’nda bulunması da yine bu memuriyet sebebiyle olsa gerektir. O sıralarda muhtemelen defter eminliği görevinde bulunuyordu.” (DİA, C 18: 544)
Daha sonra ilme olan merakı sebebiyle devlet memuriyeti görevinden ayrılıp hayatını özel dersler vererek sürdürmüş; kendisini okumaya, öğrenmeye, araştırmaya ve kitap telifine adamıştır.
Hezârfen Hüseyin Efendi, ilme karşı duyduğu büyük alâka ile devrin büyüklerinin dikkatini çekmiş ve onların himayesini görmüştür. Fazıl Ahmet Paşa’nın ve özellikle yeniçeri ağası ve “velinimetim” dediği Vezir İbrahim Paşa’nın lütfuna mazhar olmuştur. (İlgürel, 1998: 5) Hezârfen Hüseyin Efendi kısa bir müddet IV. Mehmed’e tarih dersi vermiş ve onun hocası olmuştur.
“Hezârfen Hüseyin Efendi ilk defa Batı kaynaklarından istifade eden ve edindiği malûmatı eserlerinde kullanan tarihçilerden idi. Bu arada, İstanbul’u ziyaret eden Avrupalı âlimlerin pek çoğunu tanırdı ki, bunlar arasında Kont Ferdinand Marsigli, Demetrius Cantemir, Pétis de la Croix ve Antoine Galland’ı sayabiliriz.” (İlgürel, 1998: 6)
Bin Bir Gece Masalları’nı Fransızcaya tercüme ederek ilk defa Batı’ya tanıtan
Antoine Galland, Hezârfen Hüseyin Efendi ile karşılaşmalarını ve onunla ilgili düşüncelerini şöyle anlatmaktadır:
“15 Eylül Cuma (1673)
Büyükelçi hazretleri (Marquis de Nointel) namına Hüseyin Efendi isimli bir Türk tarihçisini ziyaret ettim. Bir Rum kilisesinden çevrilme olduğundan “Kilise Câmii” denilen bir cami yakınında oturmaktadır. Bu camiin kapısı, dokunulmamış eski sütunlarla hâlâ süslüdür. Son Excellence namına kendisinden dostluğunu istedim ve kendisini buna hazır bulduğum halde, gönlünü daha fazla kazanmak için B.
Büyükelçinin yolladığı bir çuha ve bir saten ceket verdim. O, beklemediği böyle bir şeyin verilmesinden dolayı çok şaşırdı ve Excellence’ı bu tarz bir lütufta bulunmaya mecbur edecek hiçbir şey yapmamış olduğunu söyledi. B. Büyükelçinin istediği dostluğu kendisine vermeyi arzu eylediğini, ayrıca da bu hediyenin vücuda getirmiş olduğu bir tarih kitabına karşılık bir takdir nişanesi olduğunu belirttim. Bunun üzerine, bana bu kadar değersiz bir şeyin bu derecede takdir edilmeye lâyık olmadığını ve bu eseri asla beğenmediğinden bir gün intişar etmeye daha lâyık olan bir yenisini yazmakta olduğunu ve bu yeni eseri bitirir bitirmez son Excellence’a takdim etmeyi ihmal etmeyeceğini söyledi.
16 Eylül Cumartesi (1673)
Aynı Hüseyin Efendi, Excellence’ı görmeye geldi. Excellence, ona Sultanla Vezirin yaptırmış olduğu portrelerini gösterdi. Ve Hüseyin Efendi, kendisine sofrasında yemek yediren Büyükelçinin nezaket ve ikramlarından pek memnun bir hâlde döndü.” (Galland: 1998: 105-106)
Bu dostluk vesilesiyle Hüseyin Efendi birçok defa Fransa sefarethanesine yemeğe çağrılmış, bu davetlerin birinde Tenkihu’t-Tevârih adlı eserinin bir nüshasını Fransız elçisine hediye etmiştir.
Şüphesiz ki bunların ve diğer Avrupalı arkadaşlarının yardımları sayesinde, Hezârfen Hüseyin Efendi, devrinde Garp tarihine ait kaynakların muhteviyatından istifade etmeyi ve onları kendi kitapları ile birleştirebilmeyi başarmıştır. (Lewis, 1962: 122)
“Mesela İtalyan coğrafyacı, tabiat bilgini ve okyanusbilimin gerçek kurucusu sayılan ve Osmanlı askerî tarihi konusunda uzman Luigi Fernando Comte de Marsigli (1658-1730)
L’Etat Militaire de L’Empire Otoman’ı yazarken Hezârfen Hüseyin Efendi’nin Osmanlı
devlet teşkilat tarihine ait olan Telhîsü’l-Beyân’ını Yahudi mütercim Abraham Gabai’nin yardımıyla tercüme etmiş ve mezkur eserinin özünü bu tercüme teşkil etmiştir. Fransız seyyah ve XVII. Yüzyıl Fransız sefareti görevlilerinden Pétis de la Croix’un Etat General de L’empire Ottoman par un Solitaire Turc (Paris, 1695)’u ile Giovanni Battista Donado’nun Della Letterature de Turchi (Venezia, 1688)’si Hezârfen‘in Telhîsu’l-Beyân’ından tercümelerle meydana getirilmiş eserlerdir. Tarihçiliğinin yanı sıra bestekârlığıyla da tanınan Kantemirogulları’nın en şöhretlisi Demetrius Cantemir, ilk defa bir Batılı tarafından birinci elden kaynaklara dayanılarak yazılmış bir Osmanlı tarihi olarak bilinen History Of The Growth and Decay Of The
Ottoman Empire adındaki eserini Hezârfen Hüseyin Efendi’nin Tenkîhu’t-Tevârih-i Mülûk adlı meşhur tarihinden faydalanarak kaleme almıştır.”(Özdemir, 2007: 14)
İstanbul’da ölen (Bursalı Mehmet Tahir, 1329: 872) Hezârfen Hüseyin Efendi’nin ölüm tarihi bazı kaynaklarda 1103/1691 (Babinger, 1950: 251; Lewis, 1962: 121; Yurdaydın: 1971: 134; DİA C 18: 544); bazı kaynaklarda da 1089/1678 (Bursalı Mehmet Tahir, 1342: 243) olarak geçmektedir. Bu kaynakların hiçbirinde de mezarının yeri hakkında bilgi yoktur.
Hezârfen Hüseyin Efendi’nin XVII. yüzyılın Osmanlı ilim ve kültür hayatında önemli bir yeri vardır. Hezârfen Hüseyin Efendi’nin çok yönlü kişiliği farklı kültürlerden insanlarla iletişim kurmasını sağlamış ve tarihçi kişiliğini de desteklemiştir. Tarihî eserlerinde Yunan ve Roma tarihinden, İslam tarihinden, Osmanlı tarihinden bahsetmiş; ayrıca yaşadığı dönemin tarihî ve siyasî olaylarını da kaleme almıştır. Ama bu bilgileri yalın bir tarzda aktarmakla kalmamış kendi görüşlerini de belirtmiştir.
Telhîsu’l-Beyân Fî Kavânîn-i Âl-i Osman’da idamın uygulanmaması, reayanın kolayca
kapıkulu olabilmesi, tımarların ehil olmayanlara dağıtılması gibi konularda padişahı ve idarecileri eleştirmiştir.
Hezârfen Hüseyin Efendi Kos adası doğumludur. Onun tıpçı kişiliğinin
oluşmasında Kos adası doğumlu olan Hipokrat’ın ve Hipokrat’ın Kos adasındakurduğu
Kos Tıp Okulu’nun etkisi düşünülebilir. Tıp eserlerinde Yunan, Roma hekimlerinden olduğu kadar İslam tıbbının önde gelen bilginlerinden de iktibaslar yapmış ve tüm bu bilgilere kendi fikirlerini, tecrübelerini ilave etmiştir.
Hezârfen Hüseyin Efendi’nin başlı başına felsefeyle ilgili bir eseri olmasa da tıp ve tarih eserlerinde yeri geldikçe felsefî konulardan da bahsetmiştir.
Tuhfetü’l-Erîbi’n-Nâfia li’r-Rûhânî ve’t-Tabîb’de “
iken ẓann böyle ki teferruḳ-ı ebd
(Hipokrat der ki mevcut olan ve olmayan eşya, mazide yoksa yoktur varsa vardır; lâkin cisimler üzerinde birleşme ve ayrılma arka arkaya gelirken zannedilir ki bedenlerin
(cisimlerin) ayrılması gerçekleşir ve mürekkep -bileşik- olan mevcut bulunur) I
diyerek felsefeye olan ilgisini ve bilgisini de göstermiştir.
Hezârfen Hüseyin Efendi’nin tarihle ilgili kitapları, coğrâfî bilgiler de ihtiva etmektedir. Örneğin Tenkîhu’t-Tevârih’te Çin ve Hint denizlerindeki bazı adalar ile enlem ve boylam üzerinde durmuştur. Tüm bunlara ek olarak Hezârfen Hüseyin Efendi dinî, tasavvufî, ahlâkî eserler yazacak kadar din ve tasavvuf bilgisine; karşılaştırmalı bir sözlük yazacak kadar yabancı dil bilgisine de sahiptir. Denilebilir ki Hezârfen Hüseyin Efendi gerçek bir münevver, çeşitli konularda ilim sahibi ansiklopedist bir bilgin, ünlü
bir tarihçi, çok yönlü gerçek bir bilim adamıdır.
I
Hezârfen Hüseyin Efendi, Tuhfetü’l-Erîbi’n-Nâfia li’r-Rûhânî ve’t-Tabîb, Bosna Hersek Gazi Hüsrev Kütüphanesi R. 986, 6a/18-6b/1.
Hezârfen Hüseyin Efendi’nin Eserleri
Tevârih-i eslâfa ziyadesi ile merakı olan, geçen asırlarda meydana gelen ahvâl-i beşeri tahkîk eden ve ekser-i hayâtını bu yolda sarf eden (Hilmizâde İbrahim Ri’fat, 1313: 705) Hezârfen Hüseyin Efendi; tıp, tarih, coğrafya, tasavvuf, dil ve devlet teşkilatı gibi her biri ayrı bir uzmanlık gerektiren bilim dallarında önemli eserler kaleme almıştır. Bu bakımdan “Hezârfen” lâkabını tam anlamıyla hak etmektedir. Eserlerinde bulunan ansiklopedik bilgiler onun bu eserleri kaleme alırken birçok kaynağa başvurduğunu göstermektedir. Örneğin Tuhfetü’l-Erîbi’n-Nâfia li’r-Rûhânî
ve’t-Tabîb adlı tıbbî eserinde Hipokrat, Calinus, Aristo gibi Yunan hekimlerinin yanı
sıra; İbn Sina, Razi, Zehravî gibi İslam tıbbının en önemli hekimlerinin eserlerinden de alıntılar yapmıştır. Yine Telhîsü’l-Beyân’ı yazarken Âşık Çelebi, Şakâik, Lütfi Paşa, Ayn Ali gibi tarihçiler ile Tabakâtü’l-Mâlik ve Şerh-i Siyer-i Kebîr gibi eserlerden istifade etmiştir. (İlgürel, 1998: 21) Diyebiliriz ki eserlerinin özünü muhtelif kaynaklardan toplanan bilgilerin bir araya getirilmesi ve daha sonra kendisine ait düşüncelerin aktarılması oluşturur. Eserlerinde üslûptan çok, anlama önem vermiş;
genel olaraksözü fazla uzatmaktan kaçınmıştır.
Hezârfen Hüseyin Efendi’nin kaleme almış olduğu eserler şunlardır:
Tuhfetü’l- Erîbi’n-Nâfia li’r-Rûhânî ve’t-Tabîb
Çalışmamızın asıl konusu teşkil eden bu eser üzerinde daha sonra durulacaktır.
Telhîsu’l-Beyân Fî Kavânîn-i Âl-i Osman
“Osmanlı teşkilat tarihiyle ilgili bu eserini Kazasker Vişnezâde İzzetî Mehmet
Efendi’nin tavsiyesi üzerine kaleme almıştır. On üç bölümden oluşan eserde Osmanlı Devleti’nin ortaya çıkışı, İstanbul şehrinin kuruluşu ve tarihî yapıları, saray görevlileri, Dîvân-ı Hümâyûn toplantıları, hazine gelir ve giderleri, taşra teşkilatı ve başta beylerbeyi ile sancak beyi olmak üzere taşra görevlileri, yeniçeriler ve öteki kapıkulu ocakları, Kırım hanları, sefere çıkma törenleri, saray düğünleri hakkında geniş bilgiler bulunmaktadır. Telhîsu’l-Beyân’ın Venedik, San Marco, nr.91’de; Bibliotheque Nationale, Ancien Fonds nr.40’ta; Leningrad, Orient Institut, nr.357’de ve Bibliotheque Nationale, Supplem, turc nr.694’te olmak üzere dört yazma nüshası bulunmaktadır.”(DİA, C 18: 545)
Tenkîhu’t-Tevârih veya Tenkîhu’t-Tevârih-i Mülûk
“Kendisine tarih dersi verdiği IV. Mehmed’e sunulmuş özet hâlinde bir genel tarihtir. Bu eser o zamana kadarki bu türlü eserlerin özelliği olan olayların yıl yıl anlatıldığı analistik bir karakterde olmayıp, bir bakıma sistematik denilebilecek bir tarzda kaleme alınmıştır. Ayrıca o zamanki eserlerden farklı olarak, bu eserde, ilk defa olarak, Yunan ve Roma devirleri hakkında Yunanca ve Latince eserlerden faydalanmak suretiyle bilgi verilmiştir.”(Yurdaydın, 1971: 135)
“Bir giriş, dokuz bölüm ve iki hatimeden oluşan eserde sırasıyla İran tarihi, Sâsâniler, Batlamyuslar, Hz. Muhammed, ilk halifeler, Emevîler, Abbâsîler, Fâtımîler, Osmanlılar, Roma İmparatorluğu’nun kuruluşu ve bazı ünlü Yunan filozofları, İstanbul ve Bizans İmparatorları, Çemberlitaş ve Dikilitaş, Cenevizliler’in Roma’yı ele geçirmesi, Çin, Maçin, Hıtay ve Hoten, Çin ve Hint denizlerindeki bazı adalar, burada yaşayan insanların kanunları, dinleri, ilim, ahlâk, örf ve âdetleriyle Amerika’nın keşfi hakkında bilgi verilmiş, birinci hatimede enlem ve boylamlarla fersah ve mil üzerinde durulmuş, ikinci hatimede ise müellif cemiyet ve devlet hayatıyla ilgili görüşlerini açıklamıştır. Eserin Türkiye ve Türkiye dışındaki kütüphanelerde pek çok yazma nüshası bulunmaktadır.” (Babinger, 2000: 253; DİA, C 18: 545)
British Museum nr. Or.12965’te kayıtlı nüshanın müellif hattıyla yazılmış nüsha olması kuvvetle muhtemeldir. (Yurdaydın, 1971: 135) Tenkîh üzerinde bilhassa Batılı müelliflerin yaptığı çalışmalar dikkat çekicidir: Yunan filozofları hakkındaki bâb, H.F. von Diez tarafından Denkwürdigkeiten von Asien, I, 71 vd.da; Danişmendlilere dâir bâb, A.D. Mortmann tarafından ZDMG, XXX, 468 vd.da yayınlanmıştır. (Şeşen, 1998: 315) Eserin bir bölümü üzerine Kerim Özdemir yüksek lisans tezi yapmıştır. (Özdemir: 2007)
Muhtasar Târih-i Umûmî
İsminden de anlaşılacağı gibi genel bir dünya tarihidir. Bursalı Mehmet Tahir’in
Osmanlı Müellifleri’nde ayrı bir eser olarak adı geçse de Tenkîhu’t-Tevârih’in bazı
kısımlarının biraz değiştirilmiş şeklinden ibaret olduğu için bazı kaynaklarda ayrı bir eser olarak sayılmamaktadır. (Anhegger, 1953:365)
Târih-i Devlet-i Rûmiyye
Genel olarak Latin ve Yunan tarihlerinden, bazı kısımları da İslam tarihinden iktibas suretiyle meydana getirilmiştir. Bursalı Mehmet Tahir’in Osmanlı
Müellifleri’nde ayrı bir eser olarak adı geçse de Tenkîhu’t-Tevârih’in bazı kısımlarının
sayılmamaktadır. (Anhegger,1953: 365) Tek nüshası İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi nr.2641’dedir.
Kâtip Çelebi’nin Takvîmü’t-Tevârihi’ne Zeyl
Kâtip Çelebi’nin Takvîmü’t-Tevârih adlı eserine yazdığı bir zeyldir. Bu eserin bir nüshası Köprülü Kütüphanesi nr.1064’te kayıtlıdır. (DİA, C 18: 545 )
Telhîsü’l-Beyân Fî Tahlisi’l-Büldan
Müellifin hayatının sonlarına doğru kaleme aldığı, İslâm devletlerinden ve ünlü hükümdarlardan bahseden otuz iki fasıl hâlinde bir eserdir. Herkesin kolayca anlayabilmesi için eserin seciden uzak sade bir dille kaleme alındığı özellikle
belirtilmektedir. (DİA, C 18: 545 ) Nüshaları İstanbul Belediyesi Atatürk Kitaplığı
nr.K185 ve Süleymaniye Kütüphanesi Hekimoğlu nr.788/3’te bulunmaktadır. (İlgürel, 1998: 12 )
Tercüme-i Lûgat-i Hindî
Hüseyin Efendi’nin Özbek elçisi Feyzullah Efendi’nin yardımıyla meydana getirdiği, Hintçe kelimelerin Farsça ve Türkçe karşılıklarından oluşmuş bir sözlüktür.
Bir nüshası Yıldız Kütüphanesi’nde bulunmaktadır. (Bursalı Mehmet Tahir, 1342: 244)
Lisânü’l-Etibbâ fî Lûgati’l-Edviye
Türkçe bir eserdir. Hastalıkların, mizaçların, bünyelerin kısaca tarifi verildikten sonra bazı basit ilaçların adları da yer almaktadır. (İhsanoğlu, 1999: 421)
Lisânü’l-Etibbâ fî Lûgati’l-Edviye bir tıp sözlüğüdür. Bu sözlüğün birinci kısmı
Arapçadan Türkçeye; ikinci kısmı ise Türkçeden Arapçaya tıp maddelerini içine almaktadır. Eserin Şehit Ali Paşa kitaplığı nüshasını (nr. 2086) incelemiş bulunan Adnan Adıvar, eserde ilaçların Yunanca isimlerine rastladığını, ancak Bursalı Mehmet Tahir’in söylediği gibi İbranice ve Berberce tabirlerin bulunmadığını söylemektedir. (Adıvar, 1991:138)
“Kahire-Mısır Hidiv Kütüphanesi Türkçe Yazmaları 8632/1, 8632/2; Milli Kütüphane (Çankırı İl Halk Kütüphanesi) 118/1; Türk Dil Kurumu Kütüphanesi Türkçe Yazmaları B.51; Mısır Milli Kütüphanesi Türkçe Yazmaları Lugatı Türkî 19; Reşid Efendi
(Süleymaniye Kütüphanesi) 705; Hamidiye (Süleymaniye Kütüphanesi) 1041; Şehit Ali Paşa (Süleymaniye Kütüphanesi) 2086; Bağdatlı Vehbi Efendi (Süleymaniye Kütüphanesi) 1474 eserin tespit edebilen nüshalarıdır.”(Doğan, 2010: 78)
Fihrisü’l-Evrâm
Çeşitli ilaçların Arapça, Farsça, İbranice ve Yunanca karşılıkları Türkçe olarak verilmektedir. (İhsanoğlu, 1999: 421) Adnan Adıvar, bazı kaynaklarda ayrı bir eser olarak gösterilen Fihrisü’l-Evrâm’ın, Lisânü’l-Etibbâ ile aynı eser olduğunu belirtmiştir. (Adıvar, 1943: 137) Eserin Reşid Efendi (Süleymaniye Kütüphanesi) nr.705/2, Hamidiye (Süleymaniye Kütüphanesi) nr.1041/14, Bağdatlı Vehbi (Süleymaniye Kütüphanesi) nr.1474 ve Şehid Ali Paşa nr.2086/2’de kayıtlı nüshaları bulunmaktadır. (İhsanoğlu, 1984: 386)
Enîsü’l-Ârifin ve Mürşidü’s-Sâlikîn
Kısa anekdotlarla verilen siyasete ve ahlâka dair kuralların toplandığı bir eser olup 1090’da (1679) telif edilmiştir. Vatikan Kütüphanesi’nde Vat. Turco 94’te, Süleymaniye Kütüphanesi’nde Düğümlü Baba, nr.227’de ve İngiltere Millî Kütüphanesi’nde Türkçe Yazmaları Or.8016’da nüshaları bulunmaktadır. (DİA, C 18: 545)
Câmiü’l-Hikâyât
Otuz sekiz hikâyeyi ihtiva eden eserin baş tarafında bir fihristi vardır. (Bursalı Mehmet Tahir, 1337: 185) İslâm dünyasında Kelile ve Dimne, Türk edebiyatında ise
Hümâyunnâme adı ile tanınmış olan Beydeba’ya âit ünlü Hint eserinden naklen ahlâkî
ve siyasî nasihatler ihtiva eden motiflerdir. (Bursalı Mehmet Tahir, 1329: 873) Bir nüshası Topkapı Sarayı Kütüphanesi Koğuşlar Kitaplığı nr. 919’dadır.
Mehâsinü’l-Kelâm ve’l-Hikem fî Şerhi İsmillâhi’l-A’zam
Tasavvufa dair bir eser olup mukaddimesinde Nakşibendî tarikatına mensup olduğunu belirtmiştir. (Bursalı Mehmet Tahir, 1342: 244)
Risâle-i Hikemiyye
Bursalı Mehmet Tahir hikmet ve ahlâk üzerine yazılmış Türkçe bir risale olduğunu belirtir ve Hezârfen Hüseyin Efendi’nin kendi el yazısıyla yazdığı nüshasının şahsî kütüphanesinde olduğunu söyler. (Bursalı Mehmet Tahir, 1342: 245)
Şerhü’l-Lemati’n-Nûrâniyye fi’l-Evrâdi’r-Rabbâniyye
Tasavvufî bir eserdir.(Bursalı Mehmet Tahir, 1342: 244)
Misbâhül-Münîr fî Ehâdîsil-Beşîrin-NezirI
Hadis ilmi üzerine yazılmış Arapça bir eserdir. Konya Bölge Yazma Eserler Kütüphanesi’nde nr. 07 Ak 206/2(a)’da bir nüshası vardır. Bu eserden Bursalı Mehmet Tahir ve diğer kaynaklar bahsetmemiştir.
Hezârfen Hüseyin Efendi’nin burada bahsi geçen eserlerinin dışında ona mâl edilen başka eserler de vardır. E. Blochet, Seyyid Ali Ekber-i Hitai’nin Hitay-namesi’ni (Anhegger, 1953: 365); Pétis de la Croix, Kanuni Sultan Süleyman’ın
Nasihat-nâmesi’ni (İlgürel, 1998: 34) Hezârfen’e atfetmişlerdir. Diyânet İslam Ansiklopedisi’ne
“Hüseyin Efendi, Hezârfen” maddesini yazan Mücteba İlgürel, İbn Baytar’ın eserinden tercüme olan Terceme-i Müfredât adlı eseri, Adnan Adıvar’ın Osmanlı Türklerinde İlim
adlı eserine dayanarak Hezârfen Hüseyin Efendi’ye ait göstermiştir. Ancak Adıvar,
kitabında, bahsi geçen eserin müellifinin Hezârfen’in çağdaşı “Mehmed b. Ahmed b. İbrahim” olduğunu belirtir. (Adıvar, 1949: 138) Aynı yanlışı Telhîsü’l-Beyân’ı hazırlayan Sevim İlgürel yapmıştır.
Tuhfetü’l- Erîbi’n- Nâfia li’r-Rûhânî ve’t-Tabîb
Hezârfen Hüseyin Efendi’nin “Tuhfetü’l- Erîbi’n-Nâfia li’r-Rûhânî ve’t-Tabîb (Tabibler ve Canlılar İçin Faydalı Mahir Bir Hediye)” adlı eseri, Türkçe yazılmış tıbbî bir eserdir. Eserin ismi diğer tüm nüshalarda “Tuhfetü’l- Erîbi’n-Nâfia li’r-Rûhânî ve’t-Tabîb” olarak geçmekteyken; Konya Bölge Yazma Eserler Kütüphanesi nr. 1941’deki
ve Konya Bölge Yazma Eserler Kütüphanesi nr. 4486’daki nüshalarda
“Tuḫfetü’l-Âbi’n-Nāfia li’r-Rūḥānī ve’ṭ-Ṭayyib” şeklindedir.
Eserin yazılış tarihi kesin olarak belli değildir. Nuruosmaniye Kütüphanesi nr. 3466’daki nüshanın H. 16 Şevval 1096’da, Şehit Ali Paşa nr. 2086’daki nüshanın H. 1090’da ve Reşid Efendi nr. 710’daki nüshanın H.1185 sonlarında istinsah edildiği kaynaklarda belirtilmiştir. (İhsanoğlu, 1984: 405, İhsanoğlu, 2008: 287) Çalışmamızda esas aldığımız Bosna Hersek Gazi Hüsrev Kütüphanesi R.986’da kayıtlı olan nüsha, en eski nüsha olmalıdır. Ama bu nüshanın orijinal nüsha mı olduğu, yoksa orijinal nüshadan istinsah mı edildiği kesin olarak belli değildir.
Nüshaları:
“Tuhfetü’l- Erîbi’n- Nâfia li’r-Rûhânî ve’t-Tabîb”in tespit edebildiğimiz
nüshaları (İhsanoğlu, 1984: 405, İhsanoğlu, 2008: 287) Tablo 1’de listelenmiştir.
Tablo 1. “Tuhfetü’l- Erîbi’n- Nâfia li’r-Rûhânî ve’t-Tabîb”in Nüshaları Varak Sayısı Satır Sayısı Yazı Karakteri İstinsah Tarihi
Gazi Hüsrev Bey R. 986 145 19 Nestalik -
Konya nr. 1941 118 23 Nestalik -
Nuruosmaniye nr. 3466 172 23 Talik H. 16 Şevval 1096
Şehit Ali Paşa nr. 2086 272-472 25 Talik H. 1090
Reşid Efendi nr. 710 92b-187 31 Nesih H.1185 sonlarında
Konya nr. 4486 123 25 Nesih
Mısır Millî Kütüphanesi TıbbıTürkî Talat 2
110 31 Nesih -
Millî Kütüphane nr. 2051 291 14 Talik -
Mescid-i al- Hac nr. 38 50 21 - -
Sayfa kenarlarında derkenarlar bulunduğu ve Hezârfen Hüseyin Efendi İstanköy
(Kos) adası doğumlu olduğu için “Tuhfetü’l- Erîbi’n-Nâfia li’r-Rûhânî ve’t-Tabîb”in
Bosna Hersek Gazi Hüsrev Kütüphanesi R.986’da kayıtlı olan ve bazı varakları Ek-1’de verilen nüshası, çalışmamızda esas alınmıştır. Nuruosmaniye Kütüphanesi nr. 3466‘daki nüshasının ilk on varağı okunamayacak şekilde hasar görmüştür. Mescid-i al- Hac Namr an-nablusi nr. 38’deki nüsha ise eksiktir. Diğer nüshalarda da Bosna nüshasının en sonunda yer alan bir bölüm bulunmamaktadır.
Eser, 291 sayfadan (146 varak/poz) oluşmaktadır. Her sayfada genel olarak 19 satır bulunmakla beraber, 16-20 satırdan oluşan sayfalar da vardır. Eser, nestalik hattıyla kaleme alınmış ve konu başlıkları kırmızı mürekkeple yazılmıştır.
Eserin ilk sayfasında konuyla doğrudan alakası olmayan; ama çocuk sahibi olamamanın sebepleri ve tedavisine dair Hz. Süleyman’a atfedilen bir kıssa vardır. Bu kıssanın Latin alfabesine aktarılmış şekli şöyledir:
1a
1 ḫaberde gelmişdir ki bir gün Süleymān Pe leyhi’s-selām cinnīler
2 evlād olmamaḳ nedendir didiler
3 ikinci ṣaru ṣu
olur üçünci yel olur dördünci oġlan düşecek yeriñ başı aşağadır beşinci cāzūluḳdur 4
altıncı fāsid ḫayż yedinci raḥm ya leyhi’s-selām
itdiler ol ki etdir eriñ 5 ṣuyın şehvetin indirmez ol ki yel
ki ṣaru ṣu ola eriñ ṣuyın fāsid 6 ider ve ol ki
cāzūluḳdur eriyle yatmaḳ sevmez yats
derleye zaḥmet çeke ve ol ki raḥm 7
ġāyet aġıra zaḥmet çeke ve ol ki raḥm baş 8 ṣafāsı yā
bunlara dermān nedir et olsa masṭakī ve vezīriI döge yā bir yüñ üzerine ḳoya götüre
dutuna ve ḥayżdan soñra 9 dutuna azıncıḳ dutuna cimā
aşaġa olana biraz ṣıġır ödin ve biraz ṣıġ 10 birle ḳarışdura bir
pāre yüñi ıṣlada ḥayżdan azıncıḳ dutuna eriyle cimā -ḥāl yüklü ḳala ṣaru ṣu
olana ṣıġır 11 ödin ve ṣerçeII ḥāyesin birbirine ḳarışdura ḥayżdan ṣoñra dutuna oġlana
yüklü ḳala ve cāzūluḳ irmiş 12 olsa ayu ödin zeyt yaġıyla ḳarışdura ḥayżdan ṣoñra
dutuna fāsid ḥayż olana daḫı böyle eyleye ve raḥm 13
eyleye ve yel olana ḳuzı birle ödüni zeyt yaġıyla ḳarışdura ḥayżdan ṣoñra dutuna eriyle
14 ide oġlana yüklü ḳala bi-izni’ll 15 haẕā kitāb 16 Tuḥfetü’l- Erīb 17
mine’ṭ-ṭıb
Bu bölümün sonunda Şekil 1.1’de verilen mühür vardır. Bu mührün üstünde “vaḳf-ı kütübhāne-i ġāzī ḫüsrev bek sene 1282 (?)” yazmaktadır.
I Metinde ﻯﺮﻴﺰﻮ şeklinde yazılmıştır. II
Şekil 1. Eserde bulunan mühür
Daha sonra da ikinci sayfada yine kitapla doğrudan ilgisi olmayan başka bir bölüm vardır. Bu bölümün Latin alfabesine aktarılmış şekli şöyledir:
2a
1 faṣl fī-
vaṣf-2 ṭar olur ve eger üst dudaġı ḳalun olsa küçük yeriñ
ḳıranları ḳalıñ olur ve eger aşaġı dudaġı kalıñ olsa 3 ferci ḳurı ve eger iki dudaġı
berāber uyuġuñ ve ḳı(r)mızı olsa ferci daḫı uyuġun ve lezīz ola ve eger iki dudaġı ince
I olur 4 ve eger dili ucı kesilmiş gibi olsa ferci ṣulu olur ve
5 yay gibi
ferci daḥı yumuḳ ola eger eñgi kim uzun 6 olsa ferci daḥı büyük ola eger yüzi büyük
olsa ve boynu yoġun olub ökçesi küçük olsa ferci daḥı ṭar olur ve eger iki 7 eliniñ ve iki
ayaġınıñ ardı kim etlü olsa ferci daḥı ġāyet büyük ola ve fercinde yüzlü olur ve eger iki
eli ve baldırları yoġun 8 olsa ve eti diri olsa şehvet ġāyet ġālib olur cimā
9
yeyni(?) ola
ve ḳatı gülüci 10
(…)lıġıII 11 sever ola hergiz
cimā
aġzınıñ ḳıranları yufḳa 12
enci olur ve ferci ṭar olur ve ol 13
sürmeli gibi ḳara ve iri ola güvercin ṭopuḳlı olub kiraz dudaḳlı ve elleri dolġun ḳalem
barmaḳ 14
ṭasdan büyük olur dimişler zen-bāre üstādlar ve yoldaşlar arayub 15 ve bulub istiḫrāc
eylemişler ve şerḥ-i imlā olundı
I Metinde ﺪﻴﺮﻔﺍlieşedni yazılmıştır. II
2b
1 der-beyān-ı ḥāṣıyyet-i sefūyāt ser- ib olsa amā güci olmazsa
güvercin yumurṭasın ṭoñuz yaġıyla ḳarıştırub 2 z
ola ve hem ẕeker ziyāde kebīr ola ḥattā kendüsi bile ḫavf ide ġāyet mücerrebdir 3 -i
-ı muḳavvīdir mücerrebdir
4 ıṣırġan otı yā ṭoḥumı dirhem büber dirhem zencebīl dirhem -i muṣaffā dirhem
100 20 30 200
5 ẕikr olunan eczāları dögüb ve eleyüb (?) bal ile ḳıvāma getürüb
vaḳt-dir 6
ziyādeye raġbet iden beyāndır 7 ıṣırġan ṭoḥumın dögüb yumurṭa içine ḳatub ve bir
8 ve içine
ıṣırġan ṭoḥumı ḳarıştırub yiye ziyāde
mlara I yāḫūd biber yerine i 9
mücerrebdir
10 zürünbād
Bundan sonraki sayfada kitabın kime ait olduğunun bilgisi bulunmakta ve sonra ishal için bir terkip verilmektedir:
3a
1 temellüketü’l- 2 İbnü’l- 3 İbnü’l- 4 ishālden ġāyet ḥab
5 sirke dirhem şaşḳa (?)II dirhem afyūn dirhem
25 12 10
6 cümlesi ḳıvām 7 itmeli noḫūd ḳadar 8 ḥab ṣabāḥ 9 ve aḫşām 10 birer dāne 11 yemeli
3b
1 temellüketü’l- 2 haẕā kitāb Tuḥfetü’l-Erībi’n’- 3 li’r-Rūḥānī ve’ṭ-Ṭabīb
Hezârfen Hüseyin Efendi, Tuhfetü’l-Erîbi’n-Nâfia li’r-Rûhânî ve’t-Tabîb’i, daha önce yazdığı Lisân-ı Etıbbâ isimli sözlüğün haşiyesi olarak yazdığını belirtir.
Eser, Allah’a hamd ve Hz. Muhammed’e salavatla başlar. Yazar, kitabının
başlangıcında kitabı yazış amacını şöyle dile getirmektedir: “… sebeb-i taḥrīr-i kitāb
-ı faḳīr Ḥüseyin eş-Şehīr be-Hezārfenn bundan aḳ
eylediġim Lisān-ı Eṭıbbā ismiyle müsemmā luġatıñ ḥāşiyesine ḥıfẓ-ı ṣıḥḥat ve izāle-i
I Bize göre burada bir kelime eksiktir: ……. yāḫūd biber II
ḥükemā-ı Yūnāniyūn ve ḥaẕẕāḳ-ı eṭıbbā-ı cArab ve c Acem
ve Rum ittifāḳ itdikleri güzīde ve mücerreb müfredāt-ı edviyye ve mürekkebāt ve
- ḫtiṣār üzre
taḥrīr ve beyān eyledügümüz minhleri ol ḥāşiyeden tecrīd ve cerīdeye derc ve taḥrīr
itdim ki ḥīn-i iḥtiyācda düstūrü’l- I”
Günümüz Türkçesine serbest bir aktarma ile: “Bundan önce telif ettiğim “Lisân-ı Etıbbâ” isimli lugatın haşiyesine hıfz-ı sıhhat, hastalıkları önlemek için tecrübeli Yunan hekimleri ve usta Arap, Acem ve Rum tabiplerinin ittifak ettikleri seçkin ve denenmiş ilaçlar ve terkipler ve gıdaların fayda ve zararlarını ve yapılışını ve kullanım şeklini kısaca yazdım ki ihtiyaç olunca gereği gibi uygulansın ümidimiz budur ki faydalı bir âlem ve herkes için bilgi kaynağı olsun” diye belirtmiştir. Kitabın hedef kitlesinin “ihtiyacı olan herkes” olarak belirtilmesi bu kitabın hem halka, hem de tıp ilmi tahsil edenlere yönelik yazıldığını göstermektedir. Bu sebeple kitaptaki reçeteler hem geleneksel halk tıbbında, hem de devrinin tıp ilminde kullanılan tedavi yöntemleridir.
Eser “makale” diye adlandırılan üç ana bölümden oluşmaktadır. Yazar kitabının
bölümlerini şöyle sıralamaktadır “…maḳāle-i ūlā
eylemek içün elli ṭoḳuz faṣla müştemil eyledik zīrā ṭāliblere
umūr-ġāyet mühim ve lāzımdır maḳāle-i ẟānī rvām
beyān ider yigirmi sekiz faṣıldır maḳāle-i ẟāliẟ fī beyān-ı
nisbeti’l-edviyyetü’l-mensūbetü’l-kevākibu’n- - vāṣṣü’l-
Bu makale ve fasıllar şunlardır:
faṣlü’l-evvel mine’l maḳāletü’l-ūlā ṭāliblere mühim olan umūrı beyān ider
faṣlü’ẟ-ẟānīfaṣd olunacaḳ urūḳları beyān ider
el-faṣlü’ẟ-ẟālīẟmizāc beyānındadır
el-faṣlü’r- -ı muḫtelifeyi beyān ider
el-faṣlü’l-ḥāmiṣṣuver-i ecsāmın teġayyürātın beyān ider
el-faṣlü’s-sādis - -aṣġarıñ beyānındadır
el-faṣlü’s- ṭıbbıñ esāsını beyān ider
el-faṣlü’ẟ- ẟāminbeden-i insānda olan ḳuvāları beyān ider
I
el-faṣlü’l-
beden-el-faṣlü’l- ider
el-faṣlü’ẟ-el-faṣlü’ẟ- -ı ḥār beyān ider
el-faslü’r- sersām beyān ider
el-faṣlü’l- mālīḫūlyāyı beyān ider
el-faṣlü’s-el-faṣlü’ẟ- beyān ider
el-faṣlü’’ẟ- fālici beyān ider
el-fāslü’t-el-faṣlü’l- ḳulaḳ aġrılarıñ beyān ider
el-fāslü’l-ḥādī
ve’l-el-faṣlü’ẟ-ẟānī ve’l- dişlerde ḥāṣıl olan marażları beyān ider
el-faṣlü’ẟ-ẟāliẟ ve’l-ışrīn
el-faṣlü’- - ḳandan olan emrāżları beyān ider
el-faṣlü’l- ḫāmis ve’l- ẕātü’r-riyye marażların beyān ider
el-faṣlü’s-sādis ve’l- emrāż-ı ẕātü’l-cenb beyān ider
el- żīḳ-ı nefes marażınıñ beyānındadır
el-faṣlü’ẟ-ẟāmin ve’l- maraż-ı ḥafaḳānı beyān ider
el-fāṣlü’t- -ışrīnnefẟ-i dem beyān ider
el-fāṣlü’ẟ-ẟelāẟīn - beyān ider
el-faṣlü’l-ḥādī ve’ẟ-ẟelāẟin ġaşy beyānındadır
el-fāṣlü’ẟ- ẟānī ve’ẟ-ẟelāẟīn maġaṣ emrāżları beyān ider el-faṣlü’ẟ-ẟāliẟ ve’ẟ- ẟelāẟīn fuvāḳ beyān ider
el-faṣlü’r- -ẟelāẟīn hażmı beyān ider
el-faṣlü’l- ḫāmis ve’ẟ-ẟelāẟīn zaḫīr marażını beyān ider el-faṣlü’s-sādis ve’ẟ-ẟelāẟīn emrāż-ı ḳulunc beyān ider
el-faṣlü’s- -selāsīn dīdān marażı beyān ider
el-faṣlü’ẟ-ẟāmin ve’ẟ- ẟelāẟīn maraż-ı kebedi beyān ider
el-faṣlü’t- -ẟelāẟīn
maraż-el-faṣlü’l- maraż-ı ṭıḥāl beyān ider
el-faṣlü’l-ḥādī ve’l- yereḳānı beyān ider
el-faṣlü’ẟ-ẟāliẟ ve’l-
emrāż-el-faṣlü’r- -
emrāż-el-faṣlü’l-ḫāmis
ve’l-el-faṣlü’s-sādis ve’l- ḫuṣyeniñ emrāżını beyān ider
el-faṣlü’s- - fıtıḳ marażını beyān ider
el-faṣlü’ẟ-ẟāmin ve’l-
ifrāṭ-el-faṣlü’t- - - -nisā ve nıḳrīs marażlarını
beyān ider
el-faṣlü’l-ḫamsīn -fīl marażını beyān ider
el-faṣlü’s-ḥādī ve’l-ḫamsīn
ẓāhir-el-faṣlü’ẟ-ẟānī ve’l-ḫamsīn maraż-ı bahaḳı beyān ider el-faṣlü’ẟ-ẟāliẟ ve’l ḫamsīn maraż-ı cüddāmı beyān ider
el-faṣlü’r- - ḫamsīn ḥıkke ve cereb beyānındadır
el-faṣlü’l-ḫāmis ve’l- ḫamsīn maraż-ı ḫuṣyeyi beyān ider el-faṣlü’s-sādis ve’l ḫamsīn evrāmları beyān ider
el-faṣlü’s- ve’l- ḫamsīn maraż-ı sereṭānı beyān ider
el-faṣlü’s- ẟāmin ve’l-ḫamsīn maraż-ı ḫanāzīri beyān ider
el-faṣlü’t- -ḫamsīnḥummāları beyān ider
maḳāle-i ẟānī
itdikleri müfredāt kitāblarında güzīde ve mücerreb müfredātı beyān ider yigirmi sekiz faṣıldır
maḳāle-i ẟāliẟ fī beyān- ı nisbeti’l edviyyeti’l mensūbeti lil-kevākib ve’n-
lil-faṣl-ı evvel zuḫale mensūb olan edviyyeler bunlardır
faṣl-ı ẟānī -i er
faṣl-ı ẟāliẟ her ḫılṭa münāsib olan müfred edviyyeleri beyān ider
faṣl- müfred edviyyeleri beyān ider
faṣl- - -i misk-i ḥulüv bu daḫı ḥafaḳāna ve emrāż-ı sevdāya
-
-mücerrebdir
faṣl şarābları beyān ider faṣl ḥabları beyān ider faṣıl sefūfları beyān ider faṣl murabbāsını beyān ider
faṣl tiryāḳları beyān ider
faṣl fī beyāni’l-eyāracāt ve’l- -müsiletü’l-laṭīfe temmetü’l-ayaricāt
ve’l-beliye(tü)’l- -müshile
-eşribetü’l-müshiletü’n-nefīse temmetü’l-münżicāt ve beliyyetü’l-eşrebetü’l-müshilet-i şerbet
faṣl maṭbūḫları beyān ider
faṣl fī beyān- -aḳrāṣ
faṣl fī beyāni’l-şāfāt ve’l ekḥālli’l-mücerrebetü’l-laṭīfe minhā şāfü’l- fī beyāni’l-aṭliyyeti’l-mücerrebet-i ṭılā fī beyānı’ż-żımādātü’l-mücerrebe fī beyāni’l-belesānātü’l-efrenciyyetü’l-mücerrebe fi’l-edhāni’l-efrenciyetü’l-müsteḳaṭratü’l-mücerrebe fī beyānı’z-zerūrāti’l-mürekkebe fī beyāni’l-ḥuḳn ve’l-ḥamūlāt fī beyāni’l- -mücerrrebe temmetü’l-eşyāf ve beliyyetü’l-ḥamūlāt fī beyāni’z-zerūrāti’l-mücerrebe
fī beyāni’l merhemi’l mücerrebe
āt ve tedbīrühā ve keyfiyet-i mezāyāhā ve ıṣlāḥıhā fī beyāni’l miyāhü’l muḳaṭṭara ve ġayri’l muḳaṭṭara
faṣl-ı ḫāmıs fī
beyān-Eserin birinci bölümü genel tıp bilgisi ve hekimin sorumlulukları ile ilgilidir. İkinci bölüm Arap alfabetik düzeniyle yazılmış bir sözlüktür. Bu bölümde çeşitli bitki, besin, hayvansal ürün ve madenlerin hangi hastalıklarda nasıl kullanıldığı anlatılır. Kitabın en önemli özelliklerinden biri tanıttığı bitkilerin Arapça, Farsça hatta bazen de Yunanca ve Latince karşılıklarını vermesidir. Bu bölümde meşhur Arap, Acem, Yunan tabiplerinin görüşlerine de yer verilmiştir. Alfabetik sırayla önce bitki, besin, hayvan, hayvansal ürün ve madenin ismi kırmızı mürekkeple yazılmış daha sonra bazı kelimelerin okunuşu ve harekelenişi Arapça olarak belirtilmiştir. Bahsedilen kelime eğer Türkçeye başka bir dilden geçmişse hangi dilden geçtiği belirtilmiştir. (ism-i Beberîdir, ism-i Farisîdir gibi) Varsa söz konusu maddenin Farsça, Arapça, Türkçe, Yunanca ve Latince karşılıkları söylenir.
İnsan bünyesini oluşturan öğelerin sıcak, soğuk, kuru, nemli özellikleri bitki, besin, madde olmak üzere tüm nesnelerde vardır. Eski tıpta hekim, hem teşhiste hangi öğenin eksik ya da fazla olduğunu bilen hem de tüm maddelerin hangi özellikleri taşıdığını bilerek sağaltımı ona göre yapan kimsedir. (Önler, 1998: 161) Bu sebeple Hezârfen Hüseyin Efendi açıkladığı bitki, besin ve maddenin kuru, nemli, sıcak ve soğuk oluş durumunu söyler. Daha sonra da bitkinin hangi hastalıkta nasıl kullanılacağını Arap, Acem ve Yunan hekimlerini de referans göstererek belirtir. Son olarak şurubunun (şerbet) içilme miktarı ve eğer bahsedilen maddeye ulaşılamayacaksa ona eşdeğer olarak ne kullanılabileceği belirtilir. Kısaca denilebilir ki bu bölüm günümüzdeki şifalı bitkiler ansiklopedilerinin yapısına benzemektedir.
Üçüncü bölüm kendi içinde birkaç “fasl”a ayrılır. Bu bölümde de yıldızlara, organlara, hıltlara (kan, safra, sevda ve balgamdan oluşan, “ahlât-ı erbaa” denen dört unsur) göre hastalıklar ve bunlara faydalı ilaçlar anlatılmış; ayrıca macun, hap, süfûf (toz hâline getirilmiş ilaç), şarap (şurup), cevāriş (müshil ve gayr-ı müshiller), laûk (macun, pastil), tiryāk (zehirlenmelere ve bazı hastalıklara karşı kullanılan macun), dühn (yağ) , kurs (pastil), şaf (suppsitoir, vücudun açık bir yerine sokulmak üzere hazırlanmış ilaçlı fitil), tıla (sürülecek merhem, ilaç, yağ), zımad (band, sargı), zerur (göz ilacı), hukne (içinden sıvı geçirerek yıkama, lavement) ve merhemlerin nasıl yapılacağı ve hangi hastalıklara iyi geldiği belirtilmiştir.
Eserlerinde bulunan ansiklopedik bilgiler onun bu eserleri kaleme alırken birçok kaynağa başvurduğunu göstermektedir. Tuhfetü’l-Erîbi’n-Nâfia li’r-Rûhânî ve’t-Tabîb adlı tıbbî eserinde Hipokrat, Calinos, Aristo gibi Yunan hekimlerinin yanı sıra; İbn Sina, Razi, Zehravî gibi İslamî tıbbının en önemli hekimlerinin eserlerinden de alıntılar yapmıştır. Yine Telhîsü’l-Beyân’ında istifade ettiği kaynaklar olarak Âşık Çelebi, Şakâik, Lütfi Paşa, Ayn Ali gibi tarihçiler ile Tabakâtü’l- Mâlik ve Şerh-i Siyer-i Kebîr gibi eserlerin isimlerini zikreder. (İlgürel, 1998: 21) Diyebiliriz ki eserlerinin özünü muhtelif kaynaklardan toplanan bilgilerin bir araya getirilmesi ve daha sonra kendisine ait düşüncelerin aktarılması oluşturur. Eserlerinde üslûptan çok, anlama önem vermiş; sözü fazla uzatmaktan kaçınmıştır.
Hezârfen Hüseyin Efendi, eserinde mutlaka Türkçe terim kullanmak gibi bir kaygı gütmemiştir. Herhangi bir tıp veya botanik teriminin bazen Türkçesini, bazen Arapçasını, bazen Farsçasını, bazen de Latincesini kullanmıştır. Örneğin metnimizde