• Sonuç bulunamadı

Metin Toker anısına

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Metin Toker anısına"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Metin Toker anısına

Yazarak uyancı olmanın

anlamını da, sorumluluğunu

da Metin Toker’den

öğrendim, muziplikle

muhalefet yapmanın

değerini de, muzipliğin

bir bedeli olduğunu da...

Keşke bunu kendisine

söyleseydim. Artık çok geç.

Geçtiğimiz ay teybettiğimiz Milliyet köşe yazan Metin Toker, kayınpederi İsmet İnönü ile (sağda).

T: abamın ağladığını hemen

J hiç görmemiştim. Bir kere I S gördüm. Yanında oturu-J L, yordum. Televizyona ba­ kıyorduk. Ekrana pek faz­ la yüz vermeyen babam, gözlüğünü de takmış. Çünkü İsm et İnönü hasta. Dok­ torlarının son kerte soğukkanlı, insanla­ rı duygusallığa kışkırtmayan dengeli ra­ por üsluplarına karşın gerilim li hava çok som ut. Sanki elle tutulacak: Tarihi yazan değil, yapanlardan başlıcası ha git­ ti, ha gidecek. Ölümün kendisine doku­ namayacağını sandıklarımızdan biri. Bu­ na en çok babam inanıyor olmalı. Tele­ vizyondan anlamak istediği, İnönü'nün ölüp ölmediği değil, hastanın iyileştiği ve tarihi yapmaya devam edeceği; başka ne olabilir ki? K urtuluş Savaşı’nda bir jan­ darma eri konumuyla İsmet Paşa’yı Bo-

lu ’d an A nkara’ya kaçak olarak getirebil­

diklerinin ne anlamı kalır ki? İnönü’nün

“so n n efesini verdi” haberi geldiğinde

babamın hiç sesi soluğu çıkmamıştı; ses­ sizce ağlıyor. Bir süre öyle, miyopun da miyopu gözlerinden pıtır pıtır yaşlar dö­ küldü.

M etin T oker’in M illiyet teki köşe

yazısını kendisi yerine, “şifahen”yazan kızma yazdırmasındaki sessiz ve ışıklı direnişini G ülsünün kaleminden okur­ ken, gözlerim ıslanıp bulandı; aynı anda babam aklımdan böyle geçti. Herhalde varlığını değil, varoluşunu hissettiği za­ manın anlamına duyduğu derin özlem­ den ötürü ağlamıştır babam, gibi düşün­ celere kapıldım. Özden’in yanısıra bana güzel dostluğunu zarafetle armağan e- den genç yaşlarımda henüz ne olacağı belirsiz yazarlığımın başlıca bilirkişilerin­ den Metin Toker’in kaybıyla bu geleni bildiğim halde, altından kalkılması güç bir sarsıntıya yakalandım. Bu da belki,

1

T / - i

ak kağıt üstünde sözcükler, noktalar, vir­ güllerle düşünce üretecek cümleler kur­ maya nihayet bir an lam verebildiğim dönem için duyduğum derin özlemden.

Ç aresizliğe hiç yüz vermemiş Akis dö­

nemi. Yazının etki ve tepkilerini sorum­ luluğuyla birlikte kavrayabildiğim za­ man. Bir köşeye sahip oluşumu değil de, varoluşumu hissedebildiğim, yaratı­ ya h eveslerle dolu bu zamanımı Metin Toker’e borçluyum. Üstelik biz Akis’li- lerden çoğumuz, burada imzasız yazar­ dık. Derginin çekici o sihirli üslûbunun buna bağlı olabileceğini sonraları sık sık düşündüm. Bunda bir m asum iyet var. Çünkü adın sanın yok. Hoş zaten, dergi­ nin sahibi konumunda olmasa, belki Metin de, okuya izleye bildiğini, bildik­ leri üstüne düşündüklerini herkese ilet­ mekle yetinecek. O, salt yaramaz zekâ­ sından, oraya buraya dokunup dürtük- leme ihtiyacından dolayı çıkardığı dergi­ de yazıyor. Daha iyi bir dünya arayışını başkalanyla paylaşm a coşkusundan. Hani yani, kralın çıplak olduğunu görüp de “Görmedim, bilmiyorumYulardan o- lamamak, işi de ucuz kahramanlığa hiç mi hiç vurma eğiliminde olmamak: Ma­ sumiyetin en masumu...

Dokunsan ağlatacak anılarımızın da, bozguna ve bozulmaya uğramamış, bü­ tünselleşme gayretleriyle dolu bir masu­ miyeti var. Yanna güvenerek yaşanmış zamanlarımız için duyulan derin h asret, Metin Toker’in kaybıyla altından kalkıl- ması güç yıkkınlıklar bundan olamaz mı? O günlerden bu yana aradan yarım yüzyıl geçmiş. Metinle Özden Toker o saflığı, bu tertem iz zamanları bana bir kere daha yaşattılar. Tek güne gengeniş sığmış ışıklı buluşma nasıl özlenmez?

İz--jar**

t

4

mir’deyiz. U rla’da Can Y ü cel’i görmeye birlikte gitmemizi önerip gerçekleştirme­ yi sağlayan Metin Toker’le Özden. Ha­ yadan topluca değerlendirilince görünür olabilecek, işte o, en sahici soylulukla.

D atça’dan, Urla ve İzm ir'den dost­ lar, B urdur dan koşup gelen Fakir... Gü­ zelin güzeli bu buluşma gecemizin fo- toğraflan önümde. Bunlan yerlerine u- laştırma özenimi gösteren de Özden To­ ker. Hepimiz söyleşiyor, gelecek üstüne şakalarla fıkralar imal ediyor, içiyoruz;

Can ın G üler i ve çocuklanyla ne hasta­

lık, ne ölüm söz konusu. Fakirin kendi durumundan kendisinin de haberi yok­ muş. Metin ise, Akis’te imzasız yazıyor­ muş gibi gitti ölüme.

R en g ah en k ’ler oluyoruz. Fakir’in, belki de öğretmen yüzü ilk defa bu ka­ dar sivilleşmiş Fakir in o akşamki hali, iş­ te burda. Can zaten, kapısına dayanmış Azrail’i kendi kendine yazdığı hayat hi­ kâyesiyle kışkışlamış bulunmakta. Metin Toker, rahatsızlığının kıl kadar gölgesini düşürmemiştir Urla gecesine.

Ertesi sabah, oteldeki kapılannı tık­ lattığımda Metin'i, ustaların ustası gaze­ teci yazar ve incelemecimizi, 1958 - 60’lar arasında tanıdığım genç gazeteci gibi, Milliyet köşesine yazısını yetiştirir­ ken görmüşümdür. Yurttaşlık bilincini

ev ren sel boyutlara taşıyan sanki o de­

ğil. Yazarak uyancı olmanın anlamını da, sorumluluğunu da Metin’den öğren­ dim, muziplikle m uhalefet yapmanın değerini de, muzipliğin bir bedeli oldu­ ğunu da... Keşke bunu şimdi burda de­ ğil, Can Yücel’ü gecemizde, pem be

köşkte aile sofrasında buluştuğumuz

gecede ya da kendisine söyleseydim. Artık çok geç.

A

d a l e t

A

ğ a o ğ l u

• t t - i - o - ı .

İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Halep Valisi Özdemir’in h. MADENÎ ESERLER BÖLÜMÜ Türk ve İslâm Eserleri Müzesi maden işçiliği yönünden de çok zengin koleksiyonları bir araya

dblTprofesseur avait demandé na%pour que nous allions demeurer guère la main de Christine, mais"quelques jours dans sa villd L de au moment où elle allait

Bunun için şiir, tarih eserine göre daha felsefî olduğu gibi, daha üstün olarak da değerlendirilebilir; çünkü şiir; daha çok genel olanı, tarih ise tek olanı tasvir

Then transfer scattering matrix of the remaining network is calculated and the same procedure is applied until the termination resistance is reached.. After

Amerika’da, C apone ve diğer ünlü gangsterler hak­ kında yazılan kitaplann, yapılan filmlerin sayısı, Abra­ ham Lincoln, T hom as Jefferson veya F.D.Roosevelt

Türk mutbağında Avrupa’da sebze olarak bilinmeyen şeyler de vardır.. Frenkler buna, “ Come grec = Rum boynuzu” derler ve ağızları­ na koymazlar, zaten

Yeşil dekorun İstanbula pek te yakıştığını takdir eden, kim ne derse desin, yeşil sahaları çoğalt­ makla bu güzel şehrin cazibesini arttıran bugünkü

Müzik bir teessür ifadesi olabilir; ama bunların dışında bir müzik eseri bir edebi roman gibidir.. Müzik felsefi bir kitap