• Sonuç bulunamadı

İbnü'l-Kayserânî el-Makdisî (ö. 507/1113) ve hadisçiliği

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "İbnü'l-Kayserânî el-Makdisî (ö. 507/1113) ve hadisçiliği"

Copied!
178
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

TEMEL İSLAM BİLİMLERİ ANABİLİM DALI

HADİS BİLİM DALI

İBNÜ’L-KAYSERÂNÎ EL-MAKDİSÎ (ö. 507/1113) VE

HADİSÇİLİĞİ

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Danışman

Prof. Dr. Mehmet EREN

HAZIRLAYAN

Selahattin YILDIRIM

(2)
(3)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

TEMEL İSLAM BİLİMLERİ ANABİLİM DALI

HADİS BİLİM DALI

İBNÜ’L-KAYSERÂNÎ EL-MAKDİSÎ (ö. 507/1113) VE

HADİSÇİLİĞİ

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Danışman

Prof. Dr. Mehmet EREN

HAZIRLAYAN

Selahattin YILDIRIM

(4)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

BİLİMSEL ETİK SAYFASI

Adı Soyadı Selahattin YILDIRIM

Numarası

Ana Bilim/Bilim Dalı Temel İslam Bilimleri / Hadis

Programı Tezli Yüksek Lisans Doktora

Ö

ğrencinin

Tezin Adı İbnü’l-Kayserânî el-Makdisî (ö. 507/1113) ve Hadisçiliği

Bu tezin proje safhasından sonuçlanmasına kadarki bütün süreçlerde bilimsel etiğe ve akademik kurallara özenle riayet edildiğini, tez içindeki bütün bilgilerin etik davranış ve akademik kurallar çerçevesinde elde edilerek sunulduğunu, ayrıca tez yazım kurallarına uygun olarak hazırlanan bu çalışmada başkalarının eserlerinden yararlanılması durumunda bilimsel kurallara uygun olarak atıf yapıldığını bildiririm.

Öğrencinin imzası (İmza)

(5)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

YÜKSEK LİSANS TEZİ KABUL FORMU

Adı Soyadı Selahattin YILDIRIM

Numarası

Ana Bilim / Bilim Dalı Temel İslam Bilimleri / Hadis

Programı Tezli Yüksek Lisans Doktora

Tez Danışmanı Prof. Dr. Mehmet EREN

Ö

ğrencinin

Tezin Adı İbnü’l-Kayserânî el-Makdisî (ö. 507/1113) ve Hadisçiliği

Yukarıda adı geçen öğrenci tarafından hazırlanan İbnü’l-Kayserânî el-Makdisî (ö. 507/1113) ve Hadisçiliği başlıklı bu çalışma 01.07.2011 tarihinde yapılan savunma sınavı sonucunda oybirliği/oyçokluğu ile başarılı bulunarak, jürimiz tarafından yüksek lisans tezi olarak kabul edilmiştir.

Ünvanı, Adı Soyadı Danışman ve Üyeler İmza

Prof Dr. Mehmet EREN Danışman

Prof. Dr. Mehmet Bahaüddin VAROL Üye Doç. Dr. Muhittin UYSAL Üye

(6)

ÖNSÖZ

İslam’ın tüm yönleriyle anlaşılabilmesi, ancak sünnetin eksiksiz bir şekilde öğrenilmesiyle mümkündür. Çünkü sünnet, İslam’ın iki ana kaynağından biridir. Bu itibarla da sünnet, Müslümanlar nezdinde çok önemli bir konuma sahip olmuştur. Onun elde edilmesi, korunması ve anlaşılması için büyük gayret ve çabalar ortaya konmuştur. Bu çabalar daha Hz. Peygamber hayatta iken başlamıştır. Civar kabilelerde yaşayan bazı Müslümanların, bir konuda bilgi almak veya işittikleri bir hadisi, bizzat Hz. Peygamber’in ağzından duyarak öğrenmek için Medine'ye geldikleri olmuştur.

Hz. Peygamber’in vefatından sonra hadis âlimleri, İslam’ın ikinci kaynağı olan hadisleri sonraki nesillere sağlıklı bir şekilde ulaştırabilmek için büyük bir hassasiyet ve fedakârlık göstermişlerdir. Gösterilen bu fedakârlık sayesinde Rasûlüllah'ın mirasına sahip çıkılmış ve bu eşsiz servet bize kadar sağlam bir şekilde ulaşmıştır.

Bu uğurda sıkıntılara katlananlardan biri de İbnü’l-Kayserânî’dir. Birçok muhaddis gibi o da fakir biriydi. Hadisleri Peygamber'e en yakın kaynaktan duyup öğrenme aşkı onu, kitapları sırtına alarak, binitsiz ve yalın ayak olarak yollara düşürmüş ve günde onlarca kilometre yol yürümesine neden olmuştur. Çetin hayat ve seyahat şartları onu bu amacından alıkoymamış ve yıldırmamıştır. İlim uğruna dünya zevklerini bir tarafa bırakmış, gece-gündüz demeden yollara düşüp, diyar diyar dolaşmıştır. Yeri geldiğinde tek bir hadis veya âlî bir isnâd elde etmek için uzun yolculuklar yaptığı da olmuştur. Bundan dolayı da “seyyah muhaddis” diye nitelendirilmiş ve hadisçi kişiliği herkes tarafından takdirle karşılanmıştır.

Yapmış olduğumuz araştırma neticesinde İbnü’l-Kayserânî ve hadisçiliği üzerinde detaylı bir çalışmanın yapılmadığını gördük. Bir ansiklopedi maddesi olarak M. Yaşar Kandemir’in ele aldığı çalışma, onun ilmi kişiliği hakkında bir fikir verse de, bütünüyle şekillendiren bir amaç gütmediğini tespit ettik. Ayrıca Abdülaziz b. Muhammed es-Sedhân tarafından Muhammed b. Suûd Üniversitesinde (Riyad)

el-Hâfız Muhammed b. Tâhir ve Menhecüh fi’l-Akîde adıyla bir doktora çalışması

(7)

eserinin tahkiki yapılmış ve bu çalışmada onun akâidle ilgili metodu tespit edilmeye çalışılmıştır. Bu yüzden çoğu hadis alanında olmak üzere büyüklü küçüklü 84 eser kaleme alan İbnü’l-Kayserânî gibi bir âlimin hadisçi kişiliği üzerinde kapsamlı bir çalışmanın bulunmayışından hareketle ve danışman hocamın da onayıyla böyle bir çalışma yapmaya karar verdik.

Çalışmamız iki bölümden oluşmaktadır.

Birinci bölümünde; hadis alanında önemli bir yere sahip olan İbnü’l-Kayserânî’nin, yaşadığı dönemi, hayatını, ilmi kişiliğini, hoca ve talebelerini, farklı yönlerini ve yazmış olduğu eserleri ele aldık.

İkinci bölümde ise ulaşabildiğimiz on iki eserinden yararlanarak değişik hadis konularındaki yaklaşımını incelemek suretiyle hadisçi kişiliğini ortaya koymaya çalıştık.

Tezin hazırlanmasında değerli vakitlerini ayıran ve yardımını esirgemeyen muhterem hocam Prof. Dr. Mehmet EREN’e teşekkürü bir borç bilir, saygı ve hürmetlerimi sunarım.

Çalışma ve gayret bizden, tevfik ve başarı Yüce Allah'tandır.

Selahattin YILDIRIM Konya 2011

(8)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Adı Soyadı Selahattin YILDIRIM

Numarası

Ana Bilim / Bilim Dalı Temel İslam Bilimleri / Hadis

Programı Tezli Yüksek Lisans Doktora

Tez Danışmanı Prof. Dr. Mehmet EREN

Ö ğr encinin

Tezin Adı İbnü’l-Kayserânî el-Makdisî (ö. 507/1113) ve Hadisçiliği

ÖZET

“Kayserânî el-Makdisî (ö. 507/1113) ve Hadisçiliği” adlı bu çalışmada İbnü’l-Kayserânî’nin hayatı ve hadisçiliği detaylı bir şekilde incelenmiştir.

Bu çalışma giriş ve iki bölümden oluşmaktadır.

Giriş bölümünde; çalışmanın konusu, önemi, metodu ve kaynakları üzerinde durulmuştur. Birinci bölümde; hadis alanında önemli bir yere sahip olan İbnü’l-Kayserânî’nin yaşadığı dönemin siyasî, ilmi ve kültürel yapısının nasıl olduğu, kimlik bilgileri, tahsil hayatı ve seyahatleri, hocaları ve talebeleri, bazı fikirleri ve onlara yönelik eleştiriler ile eserleri ele alınmıştır.

İkinci bölümde ise İbnü’l-Kayserânî’nin hadis ilminin değişik konularında yazmış olduğu eserleri incelenerek onun, Kütüb-i Sitte müelliflerinin hadis kabul şartları, âlî ve nâzil isnâd meseleleri ile ilgili görüşleri tespit edilmeye çalışılmıştır. Ayrıca râvi lakapları, müttefik ve müfterik, mübhem râviler ve Sahîhayn’in ricâli, zayıf, mevzû ve ferd hadisler ve bazı kitapları etrâf şeklinde düzenlemesi ile ilgili yapmış olduğu çalışmalar ele alınmıştır. Bunlardan hareketle hadisçi kişiliği ortaya konulmuştur.

Anahtar Kelimeler: İbnü’l-Kayserânî, Hadis, Kütüb-i Sitte, İsnâd, Ricâl, Etrâf, Zayıf, Mevzû, Ferd.

(9)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Adı Soyadı Selahattin YILDIRIM

Numarası

Ana Bilim / Bilim Dalı Department of Basic Sciences of Islam / Hadith Programı Tezli Yüksek Lisans Doktora

Tez Danışman Prof. Dr. Mehmet EREN

Ö ğr encinin

Tezin İngilizce Adı İbnü’l-Kayserânî el-Makdisî (d. 507/1113) and Hıs Hadıth Scholarshıp

SUMMARY

In our study titled “İbnü’l-Kayserânî el-Makdisî (d. 507/1113) and his Hadith Scholarship”, we examined İbnü’l-Kayserânî’s life and his hadith scholarship in detail.

Our study consists of introduction and two chapters.

In the introductory chapter, we put emphasis on the subject, importance, method and sources of study.

In first chapter, we discussed how political, scientific and cultural structure of the period of İbnü’l-Kayserânî, who has an important position in hadith field, his identity information, his education life and journeys, his scholars and students and some of his opinions and criticisms on them and his works and books.

In second chapter, by examining his books written by him in hadith field, it is attempted to determine his opinion on acceptance conditions of hadith for authors of Kütüb-i Sitte and on hadith imputation. Besides, we diiscussed his studies and opinions on hadith reporter nickname, müttefik (unanimous) and müfterik (secession) (the same name but different person) hadith reporter and mübhem (indefinite) hadith reporters, hadith dignitaries of Sahîhayn, zayıf (weak/daif), mevzu (lie) and ferd(individual) hadith and on his editing books in detail. From this point of view, we revealed his personality of hadith scholarship.

Key Words: İbnü’l-Kayserânî, Hadith, Kütüb-i Sitte, İsnâd (imputation), Dignitaries, Etrâf, Weak, Lie, Individual.

(10)

İÇİNDEKİLER

BİLİMSEL ETİK SAYFASI ... i 

YÜKSEK LİSANS TEZİ KABUL FORMU... ii 

ÖNSÖZ ... iii 

ÖZET ... v 

SUMMARY... vi 

KISALTMALAR ... xi 

GİRİŞ ... 1 

1. Arastırmanın Konusu ve Önemi... 1 

2. Arastırmanın Metodu ve Kaynakları... 1 

BİRİNCİ BÖLÜM ... 4  İBNÜ’L-KAYSERÂNÎ’NİN HAYATI VE İLMİ KİŞİLİĞİ ... 4  I. HAYATI ... 4  A. YAŞADIĞI DÖNEM ... 4  1. Siyâsî Durum... 4  2. İlmî ve Kültürel Durum... 9  B. KİMLİK BİLGİLERİ ... 12  1. Doğumu ... 12  2. İsmi ve Nisbesi ... 12  3. Memleketi... 13 

4. Ekonomik Durumu ve Hadis Talebi Uğruna Çektiği Sıkıntılar. ... 13 

4. Vefatı ... 15 

II. İLMİ KİŞİLİĞİ... 15 

A. TAHSİL HAYATI VE SEYAHATLERİ... 15 

(11)

2. Seyahatleri ... 16 

B. HOCALARI VE TALEBELERİ ... 18 

1. Hocaları ... 18 

2. Talebeleri... 22 

C. BAZI FİKİRLERİ VE ONLARA YÖNELİK ELEŞTİRİLER ... 25 

1. Zâhirîliği Benimsemesi ... 25 

2. Tasavvufî Yönü ... 26 

3. Sema’/ Musikî Hakkındaki Görüşleri... 28 

4. İtikadî Görüşleri ... 32 

5. Tasavvuf ve Müzik ile İlgili Görüşlerine Yapılan Eleştiriler... 34 

6. Lahin ve Tashif Yapmakla Suçlanması... 36 

D. ESERLERİ ... 37 

1-Kütüb-i Sitte ile İlgili Olanlar ... 38 

2-Etrâf Kitapları ... 40 

3. Âli, Nâzil ve Muvâfakât İle İlgili Olanlar ... 42 

4. Fevâid İle İlgili Olanlar ... 44 

5. Mevzu, Zayıf ve İlel ile İlgili Olanlar ... 44 

6. Ricâl İlmi İle İlgili Olanlar... 45 

7. Metin, İsnad ve Hadis Usûlu ile İlgili Olanlar ... 48 

8. Bazı Hadislerin Tahricini Yapan ve İsnadlarını Bir Araya Getiren Cüzler ve Diğer Risaleler... 49 

9. Akide, Tasavvuf ve Mûsikî ile İlgili Olanlar ... 52 

İKİNCİ BÖLÜM... 54 

İBNÜ’L-KAYSERÂNÎ’NİN HADİSÇİLİĞİ ... 54 

(12)

1. Buhâri ve Müslimin Şartları. ... 56 

2. Hâkim en-Neysâbûrî’nin Buhârî ve Müslim İçin Öngördüğü Şartı Tenkit ... 58 

3. Ebû Dâvud’un Şartları... 60 

d. Tirmizî’nin Şartları... 61  4. İbn Mâce’nin Şartları... 63  5. Nesâî’nin Şartları... 64  B. Âlî ve Nâzil İsnâd Meseleleri... 65  1. Birinci Derece... 68  2. İkinci Derece ... 70  3. Üçüncü Derece ... 72  4. Dördüncü Derece... 75  5. Beşinci Derece... 75 

C. Ricâle Dair Bilgiler ve Râvilerin Tenkidi (cerh-tadil) ... 76 

1. Ricâle Dair Bilgiler ... 76 

a. Ricâlin Kimlik Bilgileri ve Problemlerinin Tespiti ... 78 

a. a. Râvi Lakapları... 78 

a. b. Müttefik ve Müfterik ... 82 

a. c. Mübhem Râviler ... 88 

b. Sahîhayn’in Ricâli ile İlgili Çalışması... 103 

2. Râvilerin Tenkidi (cerh-tadil) ile İlgili Çalışmaları ... 107 

a. Yahyâ b. Saîd el-Kattân’dan (ö. 198/813) Yaptığı Nakiller... 111 

b. Yahyâ b. Maîn’den (ö. 233/847)Yaptığı Nakiller ... 111 

c. Ahmed b. Hanbel’den (ö. 241/ 855) Yaptığı Nakiller... 112 

(13)

e. Nesâî’den (ö. 303/915) Yaptığı Nakiller ... 114 

f. İbn Hibbân’dan (ö. 354/965) Yaptığı Nakiller... 115 

g. İbn ‘Adî’den (ö. 365/976) Yaptığı Nakiller ... 116 

D. Zayıf ve Mevzû Hadisler... 116 

1. Zayıf Hadis ... 116  2. Mevzû Hadis... 118  E. Etrâf Çalışmaları... 122  Ferd Hadisler ... 124  a. Hz. Ebû Bekir ... 128  b. Hz. Ömer ... 129  c. Hz. Osman ... 130  d. Hz. Ali ... 130  SONUÇ ... 133  BİBLİYOGRAFYA ... 137  Ek 1: Hocalarının Listesi... 145  Ek 2: Talebelerinin Listesi ... 163 

(14)

KISALTMALAR

a.g.e. : Adı geçen eser a.mlf. : Aynı müellif a.g.md. : Adı geçen madde a.g.tz. : Adı geçen tez b. : İbn

bt. : Bint bkz. : Bakınız

DİA. : Diyanet İslâm Ansiklopedisi DİB. : Diyanet İşleri Başkanlığı Hz. : Hazreti

İFAV. : İlahiyat Fakültesi Vakfı Yayınları nşr. : Neşreden

ö. : Ölüm tarihi r.a. : Radiyellahu anh

s. : Sayfa

s.a.v. : Sallallahü aleyhi ve sellem sy. : Sayı

thk. : Tahkik eden

TDV. : Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları trc. : Tercüme eden

ts. : Tarihsiz vr. : Varak Yay. : Yayın evi y.y. : Yayım yeri yok

(15)

GİRİŞ

1. Arastırmanın Konusu ve Önemi

Tezimizin konusu “Kayserânî el-Makdisî ve hadisçiliği” dir. İbnü’l-Kayserânî hicri beşinci yüzyılın yetiştirdiği ve hadis ilminde hafızlık mertebesine ulaşmış değerli bir muhaddistir. Küçük yaşlarda ilim tahsiline başlamış, birçok ilim merkezini gezmiş, değişik âlimlerden ders almış ve hadis tahsil etmiştir. Ömrünü ilme adayan ve bu uğurda birçok sıkıntıya katlanarak değişik ilim merkezlerine seyahatlerde bulunan İbnü’l-Kayserânî, başta hadis olmak üzere akide, tasavvuf ve musikî gibi muhtelif konularda pek çok kitap telif etmiştir. Yazmış olduğu eserler, ilim çevrelerince kabul görmüş ve birçoğu nesilden nesile aktarılarak günümüze kadar gelmiştir.

İslam ilim ve kültür tarihine büyük katkı sunan birçok âlim vardır. Bu âlimlerin gösterdiği çaba ve gayretler sayesinde ilim ve kültür tarihimiz ilerlemiş ve belli bir seviyeye gelmiştir. İslam kültürünün bu seviyeye ulaşmasını sağlayan âlimlerin hayatlarını, eserlerini ve ilmî kişiliklerini araştırmakla birçok konunun aydınlığa kavuşması sağlanacak ve daha isabetli sonuçlar elde edilecektir. Bu gibi alimlerin hayatlarını incelemek ve metodlarını tespit etmek, biyografik bir çalışmadan öte, farklı ve geniş bakış açısı kazandıracak ve bu kazanımla konulara daha kapsamlı bir açıdan bakılabilecek, girift meseleler vuzuha kavuşturulacaktır.

Bu çalışmada İbnü’l-Kayserânî’nin yaşadığı ortamın siyasî, ilmî ve kültürel yapısı üzerinde durulmuş, bunların onun ilmî şahsiyeti üstündeki etkileri tespit edilmeye çalışılmıştır. Biyografisine geniş yer ayrılarak, eserleri incelenerek hadisçi kişiliği ortaya konulmuştur.

2. Arastırmanın Metodu ve Kaynakları

Tezin başlığı, “İbnü’l-Kayserânî ve Hadisçiliği” olduğu için başta onun hayatı hakkında bilgi veren kaynaklar tespit edilmiş, ulaşılabilen kaynaklardan istifade edilmiştir. Özellikle temel kaynaklara başvurmaya özen gösterilmiştir. Bu kaynaklar arasında İbnü’l-Kayserânî’nin eserleri başta gelmektedir. Hayatı ve ilmî kişiliği araştırılırken eski kaynaklardan Zehebî’nin (ö. 748/1347) el-‘İber ve Siyerü

(16)

A’lâmi’n-Nübela’sı, İbn Kesîr’in (ö. 774/1373) el-Bidâye ve’n-Nihâye’si ve İbn

Hacer’in (ö. 852/1448), Lisânü’l-Mîzân ve el-İsâbe fî Temyîzi’s-Sahâbe gibi bazı biyografik ve tarihî eserlerden faydalanılmıştır. Bununla birlikte Diyanet İslam Ansiklopedisi’ndeki M. Yaşar Kandemir’in yazmış olduğu “İbnü'l-Kayserânî” maddesi ile Abdülaziz b. Muhammed es-Sedhân tarafından yapılan el-Hâfız

Muhammed b. Tâhir ve Menhecüh fi’l-Akîde adlı çalışmasının birinci bölümünden de

istifade edilmiştir.

Ayrıca çalışmanın ikinci bölümünü oluşturan İbnü’l-Kayserânî’nin hadisçi kişiliği ele alınırken de bazı hadis terimleri ve usul konuları İbnü’s-Salâh’ın (ö. 643/1246), ‘Ulûmu’l-Hadîs’i, Suyûtî’nin (ö. 911/1506) Tedrîbu’r-Râvi’si, Talat Koçyiğit’in bu alanla ilgili yazdığı kitaplar ile Suphi es-Salih’in Hadis İlimleri ve

Istılahları kitaplarından ve yine Türkiye Diyanet Vakfı tarafından yayımlanan Diyanet İslam Ansiklopedisi’nden yararlanılmıştır.

İbnü’l-Kayserânî’nin eserlerini tespit edebilmek için adı geçen klasik eserlerin yanısıra Bağdatlı, İsmail Paşa’nın Hediyyetü’l-‘Ârifîn ve Ziriklî’nin el-‘Alâm’ı gibi son dönemde yazılan eserlerden de faydalanılmıştır.

Çalışmada geçen âyet ve hadislerin tercümeleri tarafımızdan yapılırken bazı kelime ve kavramların sözlük ve terim anlamları İbn-i Manzur’un (ö. 711/1311)

Lisanü’l-Arab’ı ve Zebîdî’nin (ö. 601/1205) Tâcü’l-‘Arûs’una muracaat edilerek

tespit edilmiştir.

Dipnotlarda müellif ve eser isimleri mümkün mertebe kısaltılmıştır. Sıkça geçen eserler, müellifin ve eserinin kısa ismiyle verilmiştir. Dipnot kaynakları verilirken kronolojik sıraya uymaya özen gösterilmiştir. Kütüb-i Sitte’ye ait hadis referanslarında Concordance sistemi esas alınmıştır.

Metinde ve dipnotlarda “lâm-ı ta’rîf” takıları ve transkrip işaretleri zorunlu olmadıkça kullanılmamıştır. Arapça’daki “ayn” harfine işaret için düz ( ‘ ) apastrop işareti kullanılmıştır. Uzatma işaretleri ve nisbe ifade eden sözcükler hem metinde hem de dipnotlarda uzatma (^) işaretiyle gösterilmiştir. Metin içerisinde geçen meşhur şahısların ölüm tarihleri önce hicri sonra da miladi olarak parantez içinde

(17)

verilmiştir. Bibliyografya da müelliflerin isimlerine göre alfabetik olarak tanzim edilmiştir.

Temennimiz yapmış olduğumuz bu çalışmayla İbnü’l-Kayserânî’nin biyografisi, eserleri ve hadisçi kişiliği hakkında araştırmacılara detaylı ve derli-toplu bilginin verilmiş olması ve hadis alanında çalışma yapacak olanlara bu konuda yol gösterici olmasıdır.

(18)

BİRİNCİ BÖLÜM

İBNÜ’L-KAYSERÂNÎ’NİN HAYATI VE İLMİ KİŞİLİĞİ I. HAYATI

A. YAŞADIĞI DÖNEM

İbnü’l-Kayserânî, hicri beşinci asrın son yarısı ve altıncı asrın başında yaşamış bir muhaddistir. İbnü’l-Kayserânî’nin yaşadığı dönemi ele almak, hadisçiliğini sağlıklı bir şekilde değerlendirmek açısından önemlidir. Çünkü bir âlimin şahsiyet ve ilmi kişiliği, yaşadığı dönemin karakteristik özelliklerden bağımsız değildir. Bu nedenle, İbnü’l-Kayserânî’nin yaşadığı hicri 5. asrın siyasi, ilmî ve kültürel yapısının genel durumuna bakacak ve bunları ana hatlarıyla ortaya koymayaçalışacağız.

1. Siyâsî Durum

Siyasi yönden çok çalkantılı bir dönemde hayat süren İbnü’l-Kayserânî, üç Abbâsî halifesinin hükümdarlığını görmüştür. Bu halifeler sırasıyla el-Kâim Biemrillâh Ebû Ca’fer Abdullah b. Kâdir (422/1025-467/1075), el-Muktedî Biemrillâh Ebü’l-Kâsım Abdullah b. Muhammed b. El-Kâim Biemrillâh (467/1075-487/1093) ve el-Müstazhir Billâh Ebü’l-‘Abbâs Ahmed b. el-Muktedî Billâh’dir.1 (487/1093-512/1118)

İbnü’l-Kayserânî’nin yaşadığı hicri 5. yüzyılda siyasi, ilmi ve dini bakımdan bir takım önemli olaylar meydana gelmiştir. Bu dönemde Abbâsî devleti gücünü yitirmiş, bunu fırsat bilenler her tarafta birçok küçük devletler oluşturmaya başlamıştır. Abbâsî devletinin gücünü yitirmesi neticesinde bir takım siyasi, mezhebi ve fikri ihtilaflar meydana gelmiştir. Siyasi bakımdan bu yüzyılın en önemli olayları arasından Selçukluların, Mısırdaki Fatımî Devleti tarafından desteklenen Buveyhîler ile olan mücadeleleri ve onlara karşı kazandıkları başarılar gelmektedir. Biz bunlardan kısaca bahsedeceğiz.

(19)

Selçuklular 447/1055 ile 590/1193 yılları arasında hüküm sürmüşlerdir. Selçuklular dönemi doğudaki Müslümanların altın dönemi sayılır. Çünkü onlar bütün küçük devletleri bir araya getirmiş ve Sünnî Abbâsî hilafetinin konumunun yücelmesine vesile olmuşlardı. Selçuklular Türklerin Oğuz boyundan idiler ve Selçuk b. Dukâk’a nispetle bu ismi almışlardır. Selçuk Bey’in (ö. 397/1007) komutasında Türkistan ovalarından Gaznelilerin hâkimiyeti altında bulunan Maverâunnehir’de ilerlemeye başlamışlardı. Burada bulunan halk, daha önce Müslüman olmuştu. Onlarla olan etkileşim neticesinde Selçuk Bey ve oğulları İslama girdiler. Selçuk Bey 397/1007 senesinde 107 yaşında vefat etti.2

Selçuk Bey'in ölümünden sonra torunu Tuğrul Bey, (431/1040-455/1063) idareyi ele geçirdi. Horasan'ın bazı şehirlerini hükmü altına aldı. Sonunda Gaznelilerin tamamını yenerek 431/1040 tarihinde, namına hutbe okuttu ve saltanatını ilan etti. Tuğrul Bey daha sonra Curcan'ı, Taberistan'ı, Hemedan'ı, İsfehan'ı, Harezm'i, Kuhistan'ı, Azerbayean'ı ve Huzistan'ı hükmü altına aldı. Böylece merkezi Rey şehri olan İmparatorluğunu kurdu.3

Tuğrul Bey’in döneminde birçok olay meydana geldi. Onun cesareti ve siyaseti olmasaydı, bu olaylar neticesinde, Abbâsî hilafeti tamamen ortadan kalkacaktı. Buveyhîlerin komutanı Ebü’l-Hâris el-Besâsîrî (ö. 451/ 1059) Selçukluların nüfuzunun gittikçe arttığını görünce, hilafeti Mısır’da hüküm süren Fâtımîlere devretmek istedi. Besâsîrî ve Fâtımîler arasında iletişimi Hibetullah b. Mûsâ b. İmrân adında biri gerçekleştiriyordu. Bu şahıs, Besâsîrî için büyük bir ordu hazırlıyordu. Kâim Biemrillâh’ın veziri Ali b. Mesleme bu duruma vakıf olunca Halifeye, Tuğrul Bey’e mektup yazmasını ve ondan yardım istemesini önerdi. Halife durumun vehametini anlayınca Tuğrul Bey’e bir mektup yazdı ve ondan bu fitnenin ber taraf edilmesi için yardım istedi.4

2 İbnü'1-Esîr, Alî b. Ebî’l-Kerem, el-Kâmil fi’t-Târîh, Dâru’l-Kütübi’l-‘İlmiyye, Beyrut, 1987, VIII,

236-243; Turan, Osman, Selçuklular Tarihi ve Türk İslam Medeniyeti, Boğaziçi Yayınları, İstanbul, 1996, s. 64.

3 İbnü'1-Esîr, a.g.e., VIII, 293, 322.

4 İbnü’l-‘İmâd, Şihâbuddin Ebü’l-Felâh Abdülhay b. Ahmed el-‘Akrî, Şezerâtü’z-Zeheb fî Ahbâri men Zeheb, Dârü İbn Kesîr, Dımeşk-Beyrut, 1986, V, 232-235; Turan, a.g.e., s. 319.

(20)

Bu arada Tuğrul Bey, kardeşi İbrâhim İnal'ın isyanını bastırmak üzere İran'daydı. Besasiri, Mısır Fâtımî Devleti’nin bayrakları altında Bağdat’a girdi, vezir Ali b. Mesleme’yi asarak idam etti ve halifeyi hapsetti. Tuğrul Bey 451/1059’da derhal Bağdat'a döndü. Besasiri Vâsıt şehrine kaçtı. Tuğrul Bey arkasına düştü ve ordusunu paramparça ettikten sonra onu öldürdü ve kafasını Bağdat’a getirdi. Böylece Buveyhîlerin hâkimiyetine son vermiş oldu ve yeniden Halifeyi makamına geçirdi.5

Bu olaylar neticesinde Halife'nin yanında Tuğrul Bey’in nüfuzu daha çok arttı ve 455/1063 yılında ölümünden kısa bir süre önce Halifenin kızıyla evlendi.6

Tuğrul Bey’in ölümünden sonra yerine Alparslan (455/1063-465/1072) İmparatorluğun başına geçti. Şirvan'ı, Gürcistan'ı ve Ermenistan'ı zaptetti. 464/1071 tarihinde Bizans İmparatoru Romenos Diogenis'i Malazgirt bölgesinde yenerek, Türklere Marmara sahillerine kadar ilerleme imkânı verdi. Nizamülmülk’ü (ö. 485/1092) vezirliğe getirerek devlet işlerinin düzenli yürütülmesini temin etti.7

Sultan Alparslan'ın ölümünün ardından yerine veliaht olarak tayin ettiği oğlu Melikşah (465/1072-485/1092) geçti. Melikşah İslam ülkesinin büyük bir kısmına hükmediyordu. Seyhun'dan Marmara ve Akdeniz'e, Kafkasya'dan Basra'ya ve Yemen'e kadar olan ülkeye hâkimdi. Onun zamanında Nizamülmülk vezirliğe devam ederek bilhassa ilmi ve bilginleri korudu.8

Sultan Melikşah'ın ölümünden kısa bir zaman sonra Selçuklu İmparatorluğunu tamamen hâkimiyeti altına alan Barkyaruk (485/1092-498/1104) Bâtınilerle mücadelesi ile meşhurdur. Barkyaruk'un küçük yaştaki oğlu Melikşâh’ı bertaraf ederek yerine geçen Muhammed Tapar (498/1104-511/1117) da bâtınilerle mücadeleyi sürdürmüştür. Tapar’ın bâtınilerle mücadelesi, hicri 500 yılında İsfehân civarındaki Şahdiz kalesini zaptedip içindeki bütün Bâtınîleri öldürene kadar devam

5 İbnü'1-Esîr, a.g.e., VIII, 289; Suyûtî, Celâlüddin Abdurrahmân b. Ebû Bekr, Târîhu’l-Hulefâ,

Mektebetü Saâde, Mısır, 1952, s. 418.

6 İbn Kesîr, a.g.e., XV, 788; Suyûtî, Târîh, s. 420; Turan, a.g.e., s. 141. 7 İbn Kesîr, a.g.e., XV, 791; Suyûtî, Târîh, s. 420; Turan, a.g.e., s. 179-188. 8 İbnü'1-Esîr, a.g.e., VIII, 393; İbn Kesîr, a.g.e., XVI, 37-38; Turan, a.g.e., s. 199.

(21)

etti. Kendisine Alparslan’ı örnek alan Muhammed Tapar 511/1118 yılında vefat etti. O, Selçuklu İmparatorluğu’na eski itibarını yeniden kazandıran hükümdar olarak kabul edilir.9

Tapar’ın ölümünden sonra yerine oğlu Mahmud geçse de, Horasan meliki olan amcası Sencer (511/1118-552/1157) Mahmud’un hükümdarlığını tanımadı. Aralarında meydana gelen savaşta Mahmud yenildi ve hükümdarlık Sencer’in eline geçti. Sultan Sencer’in 552/1118 yılında ölmesiyle Büyük Selçuklu Devleti tarih sahnesinden çekilmiş oldu.10

Hicri beşinci yüzyılın genel siyasi yapısına değindikten sonra, İbnü’l-Kayserânî’nin doğduğu ve yaşadığı önemli şehirlerin siyasi ve ilmi yapısına da bakmak istiyoruz.

İbnü’l-Kayserânî’nin doğum yeri olan Kudüs, hicri beşinci asrın büyük bölümünde Fâtımîler’in hâkimiyeti altındaydı. Bu devirde Filistin dolayısıyla Kudüs çeşitli gruplar arasındaki mücadelelere sahne oldu. Bu gurupların başında Karmatîler ve Cerrâhîler gelmektedir. Cerrâhîler bazen Bizans’ın yardımıyla Filistin üzerinde söz sahibi olmaya çalıştı. Bu asrın başında Fâtımî halifesi Hâkim Biemrillâh Kudüs’te bulunan Kıyâme Kilise’sini yağmalama ve yıkma emri verdi. Bu yıkımdan ancak kırk yıl sonra Kilise yeniden açılabildi. Hâkim Biemrillâh döneminde Kudüs’teki Yahudi ve Hıristiyanlar gibi Müslümanlar da birçok sıkıntıya ve zorluğa uğradılar.11

Fâtımîlerin hâkimiyetinden sonra Kudüs, hicri beşinci yüzyılın son yarısında çeyrek asır boyunca Selçuklu–Türkmen hâkimiyetinde kaldı. 463/1071 yılında Selçuklu kumandanlarından Atsız b. Uvak Kudüs’e girdi, Fâtımî valisini görevden uzaklaştırdı ve hâkimiyetini tesis etti. Mısır Fâtımî Halifesi Muntansır-Billâh adına okutulmakta olan hutbeyi Abbâsî Halifesi Kâim-Biemrillâh ve Büyük Selçuklu

9 İbn Kesîr, a.g.e., XVI, 129-130; Turan, a.g.e., s. 231; Topaloğlu, Nuri, Selçuklu Devri Muhaddisleri,

DİB Yayınları, Ankara, 1988, s. 14.

10 Turan, a.g.e., s. 23; Topaloğlu, a.g.e., s. 15; Sümer, Faruk, “Selçuklular”, DİA, İstanbul, 2009,

XXXVI, 371.

(22)

Sultanı Alparslan adına okuttu. Selçukluların yirmi beş yıllık hâkimiyetinden sonra Fâtımî veziri ve başkumandanı Efdal b. Bedr el-Cemâlî Selçukluların iç karışıklıklarından istifade ederek 491/1098 senesinde Kudüs’ü onlardan teslim aldı.12

İbnü’l-Kayserânî, ailesinin, bu dönemde meydana gelen karışıklık ve öldürülme tehlikesinden kaçarak Kudüs’ten ayrılmasından bahseder. O zaman İbnü’l-Kayserânî, Mısır’da bulunmakta ve Ebû İshâk el-Hebbâl’ın hadis meclisine iştirak etmektedir. Başından geçen bir olayı şu şekilde nakleder: “Ebû İshâk el-Hebbâl’ın meclisinde hadis derslerinde bulunuyordum. O arada Türkler Kudüs’e girmiş ve orada birçok karışıklık ve öldürme olayları meydana gelmişti. Kudüslü bir hemşerim yanıma yaklaştı ve kulağıma eğilerek kardeşimin Mısır’a geldiğini söyledi. Ben hadis kıraatine başlayınca aldığım haberin heyecanından satırları karıştırmaya başladım ve okuyamadım. Ebû İshâk bana “neyin var, neden okuyamıyorsun”? dedi. Ben “önemli bir şey yok” dedimse de ikna olmadı ve “bana söylemen gerek” diye ısrar etti. Ben “kardeşimin Şam’dan buraya ulaştığı haberini aldım” dedim. O bana “ne zamandan beridir kardeşini görmüyorsun”? diye sordu. Ben “yıllar oldu” dedim. Öyleyse neden gidip onu görmüyorsun”? deyince ben, “şu elimdeki hadis cüzü bitsin diye bekliyorum” deyince o, “Ey hadis ehli! İlme karşı ne kadar da hırslısınız” dedi ve dersi bitirdi.13

Üç yıla yakın süren bir yürüyüşten sonra Haçlı ordusu 492/1099 yılında Kudüs’ün karşısında bulunan en yüksek tepeye ulaştı. Uzun zamandır hayalini kurdukları Kudüs artık karşılarında duruyordu. Vali İftihârru’d-devle kuşatmaya karşı gerekli önlemleri almıştı. Haçlılar Yafa Limanı’na gelen gemilerden de yardım alarak şehre saldırdılar. Beş hafta süren kuşatma neticesinde şehir düştü.

Fâtımîlerin Kudüs’ü teslim almalarından bir yıl sonra şehir Haçlılar’ın eline geçmiş oldu.

12 Avcı, a.g.md., XXVI, 329.

13 İbnü’l-Kayserânî, el-Mensûr mine’l-Hikâyât ve’s-Suâlât, Mektebetü Dari’l-Minhâc, Riyâd, 2008, s.

(23)

Haçlılar, kadın çocuk demeden evlerde ve mescidlerde bulunan herkesi kılıçtan geçirdiler. Mescid-i Aksa’ya sığınanlara bile acımadılar. Tarihte eşine az rastlanan bir katliam gerçekleştirdiler. Bütün İslamî eserleri yağmaladılar ve Mescid-i Aksa’da bulunan değerli eşyaları tahrip ettiler. Artık Kudüs Haçlılar’ındı. Çünkü Fâtımîler’le yaptıkları savaşlar neticesinde Filistin’in kıyı şeridinde bulunan şehirleri de zaptetmişlerdi ki, bunlar arasında İbnü’l-Kayserânî’nin dedesinin şehri olan ve nispetini ondan aldığı Keysâriye, Hayfa, Yafa, Akka ve Beyrut da vardı.14

2. İlmî ve Kültürel Durum

Hicrî 5. Yüzyılda Abbasî, Fâtımî, Gaznelî ve Selçukluların başkentleri ilim ve edebiyat merkezleri haline gelmişti. Birçok yerden insanlar buralara akın ederdi. Bu dönemde ilmî ve kültürel hayat, siyasi çalkantılardan uzak kalmayı başarmıştı. Tüm bunlara rağmen bir takım olumsuzluklar da yok değildi. Bunların başında bir takım mezhebî çekişmeler ve fikrî ekoller gelmektedir. Birçok mezhebin ve ekolün ortaya çıkması değişik tartışma ve çekişmelere neden olmuştur. Bu mezhepler ve ekoller arasında Sünnî, Şiî, İsmâîlî, Mutezilî, Feylosof ve Tasavvufçular bulunmaktadır. Bu olumsuzlukların yanında bir takım olumlu gelişmeler de meydana gelmiştir. Medreselerin yaygınlık kazanması, edebiyata ve edebiyatçıya destek veren kuruluşların ortaya çıkması, değişik yerlerde kütüphalerin tesis edilmesi, bu olumlu yönleri yansıtmaktadır.15

İslam Dünyası’nın siyasi liderliğini elde eden Selçuklular; iç politikada Şiî Fâtımîler, dış politikada Bizanslılar’la mücadele etmişlerdir. Sünniliğin hâmisi olan Selçuklular onun Hanefî yorumunu tercih etmişlerdir. Sultan Alparslan Bağdat’ta Ebû Hanîfe’nin kabrinin yanında Hanefîler için bir medrese inşa etmiştir. Fâtımîler’in Şiî Bâtınî fedailer yetiştirmek içi Mısır’da açmış olduğu Ezher Medresesine karşılık Selçuklular Nizâmiye Medreselerini kurmuşlardır.16

14 Avcı, a.g.md., XXVI, 329. 15 Turan, a.g.e., s. 316, 331.

(24)

Selçuklu siyasetinde önemli bir role sahip olan Nizâmülmülk, Nizâmiye Medreseleri’nin kurulmasına öncülük etmesinden mülhem bu adı almışlardır. O, Bağdat’ta kurduğu ilk medreseden sonra İsfehân, Rey, Merv, Herat, Basra ve diğer bazı yerlerde de medreseler inşa etmiştir. Selçuklular Tuğrul Bey’den başlayarak İslam Dünyası’nın her tarafına cami, medrese, kütüphane, hastane ve kervansaraylar imâr ettirdiği gibi, ilim ve kültürün yayılmasına da büyük hizmetleri olmuştur.17

Fâtımîler döneminde Kudüs’te tıp alanında büyük gelişmeler meydana gelmiş, birçok tabip yetişmiştir. Bu dönemde şehirde inşa edilen hastanelere ait zengin vakıflar bulunuyor, hastalar buralarda ücretsiz olarak tedavi ediliyordu. Hicri 5. Asrın ilk yarısında Kudüs’te bir takım depremler vuku bulmuş ve 407/1016 yılında bir deprem neticesinde Kubbetü’s-Sahra yıkılmıştır. 424/1033 yılındaki depremde ise Mescid-i Aksâ zarar görmüştür. Yine aynı dönemde Avrupa’dan Kudüs’e gelen Hıristiyan hacı sayısında hızlı bir artış görülmüştür. Fâtımîler döneminde şehrin kale ve surları düşman saldırılarına karşı gözden geçirilip tahkim edilmiştir.18

Selçuklular döneminde Kudüs’te sünni çizgide önemli ilmi gelişmeler yaşanmıştır. Bunların başında Nâsıriyye Medresesi’in kurulması gelmektedir ki, bu medresenin kurucusu Şafii âlimi Nasr b. İbrâhim el-Makdîsî’dir. Bundan başka Hanefî Medresesi kurulmuştur. Ayrıca Ebü’l-Farac eş-Şîrâzî Hanbelî Mezhebi’ne yönelik dersler vermiştir. İslam Dünyası’nın değişik şehirlerinden meşhur âlimler Kudüs’e gelmeye başlamıştır. Bunlar arasında Endülüs’ten Ebû Rendeka et-Tertûşî, Tus’tan Ebû Hâmid el-Gazâlî19 ve İşbiliye’den Ebû Bekir İbnü’l-Arabî gelmektedir.

17

Turan, a.g.e., s. 331.

18Avcı, a.g.md., XXVI, 328.

19 İbnü’l-Kayserânî, Ebû Hâmid el-Gazâlî ile muasır olduğu halde eserlerinden ondan bahsettiğine

raslamadık. Fakat Gazâlî’nin kardeşi olan Ebü’l-Feth Ahmed b. Muhammed el-Gazâlî’den söz etmekte ve onun yalancılıkta ileri bir seviyede olduğunu belirtmektedir. Verdiği vaazlarla şöhret sahibi olduğunu ifade ettikten sonra onunla arasında geçen şu olayı nakleder: “Hemedân şehrinde onun şöyle dediğini duydum: Şeytan bu dergâhın ortasında bana secde etti. Ben “Allah Şeytan’a Hz. Âdem’e secde etmeyi emrettiği halde ona secde etmedi. Onun evladı olan sana nasıl secde etsin ki” dedim. O yemin ederek Şeytanın kendisine yetmiş defadan fazla secde ettiğini tekrarladı. Böylece onun doğru inanç ve itikada gelmiyeceğini anladım. Bu kişi Hz. Peygamber’i uykuda değil uyanık olarak gördüğünü ve bilmediği bir şey olunca Hz. Peygamber’e ayanen sorduğunu, onun da kendisini doğru olana yönlendirdiğini iddia etmekte idi”. (İbnü’l-Kayserânî, el-Mensûr, s. 73).

(25)

İlk zamanlarda hadis ilminin eğitim ve öğretimi camilerde tertip edilen ve “mecâlis” diye adlandırılın ilim halkalarında tahsil ediliyordu. Hicri 5. asrın son yarısında başlayarak devlet eliyle medreselerin inşa edilmesi, birçok devlet erkânının ilme ve ilim ehline destek vermesi eğitim ve öğretimin daha sistemli bir hale gelmesini sağlamıştır. Kurulan bu medreselerde genel olarak dini ilimler özellikle de dört mezhebe göre fıkıh ilmi öğretiliyordu. Bunun yanında, bu medreselerde hadis eğitimine de önem veriliyor ve okutuluyordu. Bu durum ileride hadis ile ilgili özel medreselerin kurulmasının zeminini hazırlamıştır. Nitekim İbnü’l-Kayserânî’nin vefatından yarım asır sonra sadece hadis ilmine hasredilen ve Dârü’l-Hadîs diye adlandırılan yeni tip medreseler kurulmaya başlamıştır. Bu amaçla Nureddin b. Zengî (ö. 569/) tarafından Dımeşk’te bir Dârü’l-Hadîs medresesi kurulmuş ve orada meşhur tarihçi İbn ‘Asâkir başhocalık yapmıştır.20

Hicri 5. Asır hadis ilmi açısından önemli bir zaman dilimidir. Bu dönemde birçok değerli hadis âlimi yetişmiş ve bu âlimler de birtakım faydalı eserler ortaya koymuştur. Bunlar arasında Hatîb el-Bağdâdî (ö. 463/1071), Şeyhulislâm el-Ensârî (ö. 481/1088), Hüseyin b. Mesud el-Beğavî (ö. 516/1122), Yahyâ b. Mende Ebû Zekeriyya (ö. 511/1117), Ahmed b. İsâ b. Abbâd ed-Dîneverî (ö. 478/1085), Hasan b. Abdurrahmân b. Hasan Ebû Alî el-Mekkî eş-Şâfi’î el-Hannât (ö. 472/1079) gibi bir çok âlim bulunmaktadır.

Biz bu âlimlerden bazılarının hayatlarını ve yazmış oldukları eserleri İbnü’l-Kayserânî’nin hocaları bölümünde ele alacağız. Çünkü İbnü’l-Kayserânî, saydığımız hadis âlimlerinin birçoğundan hadis rivâyet etmiştir.

(26)

B. KİMLİK BİLGİLERİ 1. Doğumu

İbnü’l-Kayserânî 6 Şevval 448'de (17 Aralık 1056) Kudüs'te doğmuştur. Doğum tarihi ile ilgili bilgiyi, bizzat kendisinden öğrenmekteyiz. O Abbâsî halifesi Muktedî Biemrillâh (ö. 487/1093)21 ile aynı yıl yani 448/1056’de dünyaya geldiğini söylemektedir: “Ben 467 yılında Bağdat’ta iken Halife el-Kâim Biemrillah vefat etmişti. Onun yerine Muktedî Biemrillah’a biat edilmişti. O gün akşam Ebû İshâk eş-Şîrâzî’nin yanına geldik ve ondan halifeye nasıl biat edildiğini sorduk. O da bize anlattı. Sonra bana baktı ve halife buna çok benziyor dedi. O zaman da yüzüm daha yeni yeni tüylenmeye başlamıştı. Halife Muktedî, benim doğduğum yıl dünyaya gelmiştir. Fakat ben ondan dört ay küçüğüm”.22

Zikrettiğimiz bu rivâyet, İbnü’l-Kayserânî’nin hayatını yazan bütün kaynaklarda geçmektedir.

2. İsmi ve Nisbesi

Tam adı, Şemsuddin Ebü'l-Fadl İbnü'l-Kayserânî Muhammed b. Tâhir b. Alî b. Ahmed el-Makdisî ez-Zâhirî eş-Şeybânî el-Eserî es-Sûfî’dir.23

İbnü’l-Kayserânî’nin hayatıyla ilgili kaynaklarda zikrettiğimiz tüm nisbetler geçmektedir. O Filistin’in sahil şehri Keyserân şehrine nisbeten İbnü’l-Kayserânî; doğduğu yere nisbeten el-Makdisî; amelde takip ettiği mezhebe nisbeten ez-Zâhirî; mensubu bulunduğu kabileye nisbeten eş-Şeybânî; eser ve sünnete bağlılığından

21 Tam adı, Ebül-Kâsım el-Muktedî-Biemrillâh Abdullah b. Muhammed b. Abdillâh’dır

(467/1075-487/1093). O, 448/1056’de Bağdat'ta dünyaya gelmiştir. Kâim-Biemrillâh'ın torunudur; Halifenin tek oğlu ve veliahdı olan babası onun doğumundan altı ay önce vefat etmiştir. Dedesinin 12 Şaban 467'de (2 Nisan 1075) vefatı üzerine yerine hilafete geçirilmiştir.

Muktedî-Biemrillâh 15 Muharrem 487 (4 Şubat 1094) tarihinde ölmüştür. Ölümden önceki bir iki yılı hariç kendinden önceki halifelere nazaran huzur ve sükûn içinde hüküm sürmüştür. Muktedî döneminde Abbasî halifeliğinin Fatımî halifeliği karşısındaki nüfuzu artmış ve birçok yerde hutbeler Abbasîler adına okunmuştur (İbnü'1-Esîr, a.g.e., VIII, 493).

22 Zehebî, Siyeru A’lâmi’n-Nübelâ, Müessesetü’r-Risâle, Beyrut, 1996, XIX, 368.

23 Zehebî, Şemsuddin Ahmed b. Osman, el-‘İber fî Haberi men Ğaber, Daru’l-Kütübi’l-‘İlmiyye,

Beyrut, 1985, II, 390; a. mlf, Tarihü’l-İslâm ve Vefiyâtü’l-Meşâhîri ve’l-A’lâm, Dârü’l-Kütübi’l-‘Arabî, Beyrut, 1994, XXXV, 168-194.

(27)

dolayı el-Eserî ve tasavvufi görüşlerinden ötürü es-Sûfî diye anılmıştır.

Birçok kaynakta ondan İbn Tâhir el-Makdisî diye söz edilse de babasının veya dedelerinden birinin memleketi olan Filistin’in sahil şehri Kayserân’a nisbetle İbnü’l-Kayserânî adıyla daha fazla meşhurdur. Kudüs’te doğmasına rağmen babasının veya dedelerinden birinin memleketi olan Kayserân’a nisbet edilmesinin en büyük nedeni, onun bu isimle temayüz etmesidir. Çünkü el-Makdisî nisbesiyle birçok âlim anılmakta ve bu durum bazen karışıklığa neden olmaktadır. İbnü’l-Kayserânî ismi ise bu karışıklığa mahal bırakmamaktadır. Ünlü tarihçi İbn Asâkir, Muhammed b. Tâhir’in bu nisbet ile tanındığı söylemektedir.24

3. Memleketi

İbnü’l-Kayserânî Kudüs’te dünyaya gelmiş ve orada ilim ehli bir ailede büyümüştür. Fakat ömrünü doğduğu yerde geçirmemiştir. İlim talebi uğruna birçok yeri gezmiş ve değişik şehirlerde ikamet etmiştir. Daha on iki yaşında iken hadis dinlemeye başladığını ve ilk olarak hicri 467 yılında hadis talebi için Bağdat’a gittiğini söylemektedir.25 Bundan on dokuz yaşına kadar Kudüs’te yaşadığı anlaşılmaktadır. Daha sonra ilim talebi ve hac ibadetini yerine getirmek için otuz defa Mekke’ye gitmiş ve bir müddet orada ikamet etmiştir.26 Ayrıca Rey şehrinde ve Tinnis’de de ikamet ettiği de söylenmektedir.27 Son olarak Hemedân’a yerleşmiş ve orada kendisine bir ev yaptırmıştır.28

4. Ekonomik Durumu ve Hadis Talebi Uğruna Çektiği Sıkıntılar.

İbnü’l-Kayserânî ne resmi bir görevde bulunmuş ne de ticaretle meşgul olmuştur. O zengin biri de değildi. Tüm hayatını ilme adamıştı. Tabakat kitaplarında verilen bilgilere bakılırsa sıradan bir hayat yaşadığı, hadis talebi için gece gündüz yaya yürüdüğü ve bundan dolayı bir takım sağlık sorunları yaşadığı görülür. Kendisi

24 İbn Asâkir Ebü’l-Kâsım Ali b. Hasan, Tarihu Medineti Dımeşk, Darü’l-Fikr, Beyrut, 1995, LIII,

280.

25 Zehebî, Tarih, XXXV, 169.

26 İbn Nukta, Muhammed b. Abdülgani, et-Takyîd li-ma’rifeti’r-Ruvvât ve’s-Sened ve’l-Mesânîd,

Meclis Dâirati’l-Me’arifi’l-‘Osmanî, Haydarabad, 1983, I, 57.

27 Zehebî, Tarih, XXXV, 177. 28 Zehebî, Siyer, XIX, 365.

(28)

Mekke ve Bağdat’ın sıcağında yalın ayak gezdiği için iki defa idrarından kan geldiğini söylemekte ve hadis talebi için yaptığı seyahatler esnasında hiç kimseden bir şey talep etmediğini ve istemeden arkadaşlarından kim ne verdi ise onunla hayatını sürdürdüğünü ifade etmektedir.29

İbnü’l-Kayserânî hayatını anlatırken defalarca aç kaldığını söylemekte ve başından geçen enteresan bir olayı şöyle nakletmektedir:

“Bir müddet Mısır’da bulunan Tinnis şehrinde Ebû Muhammed b. el-Haddâd’ın yanında kalmıştım. Maddi olarak zor durumdaydım. Bir dirhemden başka param kalmamıştı. Bu dirhemle ihtiyacım olan mürekkeb, kâğıt veya ekmekten hangisini alayım diye tereddüt ediyordum. Bu arada, üç günden beri de doğru düzgün hiç bir şey yememiştim. Dördüncü gün sabahleyin, kendi kendime bugün kâğıdım olsa bile yazı yazacak gücüm yok dedim. Çünkü açlıktan takatsiz bir haldeydim. O dirhemi dudaklarımın arasına alarak ekmek almak için çarşıya doğru yürümeye başladım. Ağzıma aldığım dirhemi aniden yuttum. İçine düştüğüm bu durumdan dolayı kendi kendime gülemeye başladım. O esnada bir dostumla karşılaştım, bana neden gülüyorsun dedi. Bir şey yok dedim. Fakat ısrar edince başımdan geçenleri anlattım. Bunu üzerine beni evine götürüp bir şeyler ikram etti”.30

Ayrıca hadis talebi için yaptığı seyahatlerin hiçbirinde bir bineğe binmediğini de ifade etmektedir.31

Geçimini sağlamak için para karşılığında hadis kitapları istinsah eder ve yolculuk esnasında ücret karşılığında insanların yükünü taşırdı. Ücret karşılığında yedişer defa Sahihi Buhârî, Sahihi Müslim ve Sünen-i Ebû Dâvûd’u, on defa da Sünen-i Tirmizî ve Sünen-i İbn Mâce’yi yazdığını ifade etmektedir.32

İbnü’l-Kayserânî, hızlı okumak, hızlı yazmak ve hızlı yürümekle tanınmış biriydi. Hocalarından Şeyhulislâm Abdullah b. Muhammed el-Herevî el-Ensârî (ö.

29 İbn Asâkir, a.g.e., LIII, 280. 30 Zehebî, Siyer, XIX, 365.

31 Semânî, Ebû Sa’d Abdülkerim b. Muhammed, Edebü’l-İmlâ ve’l-İstimlâ, Dâru’l-Kütübi’l-‘İlmiyye,

Beyrut, 1981, s. 116.

(29)

481/1088), “Hadis talebesi hızlı yazma, hızlı okuma ve hızlı yürüme özelliklerine sahip olması gerektiğini ifade ettikten sonra, İbnü’l-Kayserânî’yi işaret ederek, yüce Allah bu üç özelliği de bu yiğit adama bahşetmiş” demektedir.33

4. Vefatı

İbnü’l-Kayserânî’nin vefat tarihiyle ilgili olarak tabakât kitaplarında herhangi bir ihtilaf bulunmamaktadır. Tüm kaynaklarda onun son hac vazifesini ifâ edip döndükten sonra, 15 Rebîülevvel 507’de (30 Ağustos 1113) Bağdat’ta vefat ettiği belirtilir. Bununla birlikte Rebîülevvel ayının hangi gününde vefat ettiği noktasında farklı görüşler bulunmaktadır. Kimilerine göre Rebîülevvel’in 27’si Cuma gününde, diğerlerine göre aynı ayın yirmisi Perşembe günü ve başkalarına göre de Rebîülevvel ayının on beşi Cuma günü vefat etmiştir. 34

Dine ve ilme hizmet ile geçen ve hadis uğrunda seyahatlerle dolu bereketli bir ömrün sonunda, arkasında engin bilgisine şahitlik eden birçok eser bırakarak altmış yaşında Bağdat’ta vefat etmiş ve orada Makberatü’l-'Atîka’ya defnedilmiştir.35

II. İLMİ KİŞİLİĞİ

A. TAHSİL HAYATI VE SEYAHATLERİ 1. Tahsil Hayatı

İbnü’l-Kayserânî, ilme önem veren bir ailede dünyaya gelmiştir. Bu onun daha on iki yaşındayken hadis ilmi ile iştigal etmesinden anlaşılmaktadır. Çünkü bu yaştaki birinin ilimle iştigal etmesi ancak ailenin teşvikiyle mümkündür. Erken bir yaşta ilim tahsiline başlaması ona birçok kazanım sağlamıştır. 460 yılında, yani henüz oniki yaşındayken, yaşadığı şehrin âlimi Nasr el-Makdisî’nin (ö. 490/1096) dersine iştirak etmiş ve ondan hadis dinlemeye başlamıştır. On dokuz yaşına kadar Kudüs’te tahsil hayatına devam etmiştir. On dokuz yaşındayken hadis talebi için

33 Makrîzî, Tekiyüddin, el-Mukaffe’l-Kebîr, Dâru’l-Garbi’l-İlâmî, Beyrut, 1991, V, 738. 34 İbn ‘Asâkir, a.g.e., LIII, 280; Zehebî, Siyer, XIX, 365.

35 Zehebî, Düvelü’l-İslam, Daru Sâdir, Beyrut, 1999, II, 13; İbn Kesîr a.g.e., XVI, 222; İbn Nukta, Takyîd, I, 57; İbnü’l-‘İmâd, a.g.e., VI, 30.

(30)

Kudüs’ten ayrılıp Bağdat’a gitmiştir. Orada, Ebu İshâk eş-Şîrâzî’nin (ö. 476/1083) ders halkasına katılmıştır.

2. Seyahatleri

Hızlı yürümek, hızlı yazmak ve hızlı okumakla meşhur olan İbnü'l-Kayserânî’nin bir gün ve gecede yirmi fersah36 yol kat ettiği söylenmektedir. Hayatını hadis toplamaya ve ilim tahsil etmeye adamış bir kişidir. İlim uğruna dünya zevklerini bir tarafa bırakmış, gece-gündüz demeden yollara düşüp diyar diyar dolaşmıştır. Yeri geldiğinde tek bir hadis veya ‘âlî bir isnâd elde etmek için uzun mesafe yolculuk yaptığı olmuştur.

İbnü’l-Kayserânî, Müslim’in Sahîh’inde Ebû Zür’a er-Râzî’den tahriç ettiği bir hadis için Tûs’tan İsfehân’a gittini şöyle anlatır: “Geceleyin bir arkadaşla o hadisi müzakere ettik. Sabah olunca yükümü sırtladım ve İsfehân’a doğru yola koyuldum. Hiç mola vermeden Şeyh Ebû Amr İbn Mende el-İsfehâni’nin (ö.475/1082) yanına vardım, İbn Mende İsfehâni babasından, babası da Ebû Bekir Kattân’dan, el-Kattan’ın da Ebû Zür’a’dan rivâyet ettiği hadisi ben de el-İsfehani’den kıraat yoluyla aldım. İbn Mende bana üç dilim ekmek ve iki ayva verdi. Yanından ayrıldım, tekrar konaklayacağım yere gelip yükümü sırtımdan indirdim.”37 İbnü'l-Kayserânî'nin biyografisini yazan tüm âlimler, bu özelliğine değinip onu “seyyah imam” diye nitelendirmişlerdir.

İbnü'l-Kayserânî'nin hayatını yazanlardan bir kaçınının onun hakkındaki görüşlerini zikredelim:

Muhammed b. Mansûr es-Sem’ânî (ö. 510/1116), “zamanında onun kadar çok seyahat eden başka birinin bulunmadığını ve kendi eliyle birçok hadis cüzü, kitap ve büyük eser yazdığını” söylemektedir.38

İbn Nukta, (ö. 629/1231) şöyle der: “Hafız Ebu’l-Fadl el-Makdîsî

36 Bir Arap fersahı üç mile eşittir. Üç mil, 5,985 km. dir. Altmış mil ise 119,7 km. yapmaktadır

(Halacoğlu, Yusuf, “Fersah”, DİA, İstanbul, 1988, XII, 412).

37 İbnü’l-Kayserânî, el-Mensûr, s. 62. 38 Makrîzî, a.g.e., V, 738.

(31)

Kayserânî) çok sayıda şehiri gezmiş, sayısız âlimden hadis dinlemiş ve hadis ilimlerine dair birçok güzel eser yazmıştır. O, hadis rivâyetinde faziletli ve güvenilir biriydi.”39

Zehebî (ö. 748/1374) ise Tarihü’l-İslâm adlı eserinde onun gezdiği yerlerden kırk tanesini zikretmiş ve hadis sema'ında bulunmak için daha başka yerlere de seyahat ettiğini belirtmiştir.

Zehebî’nin zikrettiği bu kırk şehir şunlardır: Mekke, Medine, Mısır, Tinnis, İskenderiye, Kudüs, Dımeşk, Halep, el-Ceziratü’l-‘Arabiyye, Bağdat, Basra, Kazvîn Kûfe, Mûsul, Diyarbakır, Rahbe, Sûr, İsfehân, Nisâbûr, Herat, Cürcân, Esterâbâd, Busenc, Dinûr, Rey, Sarahs, Şiraz, Merv, Mervurruûz, Nûkân, Nihâvend, Hemedân, Vâsıt, Sâve, Esterâbâd, Enbâr, İsferâyîn, Âmul Tabaristan, Ehvâz, Bestâm ve Husrevcerd.40

İbnü’l-Kayserânî, bu şehirlerin hepsini gezmiş ve buralarda bulunan âlimlerden hadis almıştır. Yine bazı şehirlere gittiğini ancak oralarda hadis rivâyet eden kimseyi bulamadığını söylemektedir. Kitaplarında çeşitli vesilelerle yaptığı bu seyahatlerinden söz etmektedir.

İbnü’l-Kayserânî, bir defasında Fadl b. Abdillah en-Neysâbûrî’den hadis rivâyet etmek için Mısır’dan Neysâbûr’a gittiğini, ilk derste ondan Ebü’l-Hüseyin es-Sirâc’tan gelen iki hadis cüzünü aldığını, her birisinin bir yolculuğa değer olduğu halde zahmet çekmeden bunları elde ettiği için pek fazla sevinmediğini ifade etmektedir.41 Yine daha önceleri birçok muhaddisin bulunduğu Huzistân’a gittiğini ve orada hadis dersi veren hiç kimseyi bulamadığını söylemektedir.42

Seyahatleri arasında hac için gerçekleştirdiği yolculuklar da önemli bir yer tutmaktadır. Hemedân’da ikamet etmesine rağmen her yıl hacca giderdi. Otuz defa hacca gittiği ve Hicâz’da uzun süreler kaldığı söylenmektedir. Son hac ziyareti

39 İbn Nukta, Takyîd, I, 56. 40 Zehebî, Tarih, XXXV, 172. 41 İbnü’l-Kayserânî, el-Mensûr, s. 58.

(32)

dönüşünde Bağdat’a uğramış ve orada altmış yaşında vefat etmiştir.43 B. HOCALARI VE TALEBELERİ

1. Hocaları

İbnü’l-Kayserânî yaptığı yoğun seyahatler esnasında pek çok âlimle karşılaşmış ve onlardan istifade etmiştir. Birçok hadisi rivâyet etme imkânı bulmuş ve ricâl konusunda uzmanlaşmıştır. Hocalarının çokluğuna rağmen gördüğü herkesten de hadis almamıştır. Bilakis bu konuda seçici ve titiz davranmıştır. Hadis kitaplarının rivâyetlerini alırken hatalara karşı uyanık olmuş ve yapılan tedlisleri fark ederek ihtiyatlı davranmıştır.

Konuyla ilgili olarak şu iki olayı anlatmaktadır:

“Reyy şehrindeyken Abdûs b. Abdillah el-Hemedânî’nin Nesâî’nin Sünen’ini rivâyet ettiğini duyardım. Ailem ile birlikte oradan dönüp Hemedân’a gelince ondan bu kitabı rivâyet etmek için yanına gittim. Kitabı bana gösterince kitabın düzensiz bir şekilde yazıldığını gördüm. Bunun için onun yanında bu kitabı okumaktan vazgeçtim. Bir müddet sonra oğlum Ebû Zür’a’yı da alarak Dûn şehrine gidip Nesâî’nin Sünen’ini Ebû Muhammed Abdurrahmân b.Hamd ed-Dûnî’nin (ö. 501/1107) yanında kıraatte bulunduk”.44

“Vâkid b. Halîl el-Kazvînî, (ö. 479/1086)45 Reyy şehrine gelince herkes İbn Mâce’nin Sünen’ini ondan kıraat yoluyla almaya başladı. Ben de İlk gün derste hazır bulundum. Kitabın ilk sayfasının kopmuş olduğunu yerine rastgele bir yazıyla yazılan sayfanın konulduğunu gördüm. Bu nedenle dinlemeye devam etmeyip dersi terk ettim. Tâki, Ebû Mansûr Muhammed b. Hüseyin el-Mukavvimî (ö. 484/1091) gelinceye kadar derse gitmedim. O gelince Sünen-i İbni Mâce’yi yanında defalarca

43 Safedî, Salahuddin Halil b. Aybek, el-Vâfî bi’l-Vefeyât, Dâru İhyâi’t-Türâsi’l-‘Arabî, Beyrut, 2000,

III, 139; Makrîzî, a.g.e., V, 739.

44 İbnü’l-Kayserânî, Mensûr, 65; Zehebî, Siyer, XIX, 98.

45 Vâkid b. Halîl el-Kazvînî, fakîh ve fazilet sahibi bir müftü idi. Muhaddis Şîraveyh (ö.509/1115)

Hemedân ve Kazvîn’de ondan hadis rivâyet ettiğini söyler. Hicrî 479 yılında vefat etmiştir (Zehebî,

(33)

kıraat eyledik. Mukavvimî’nin bu kitaptaki sema’ı kuvvetliydi ve bu konuda kimsenin bir ihtilafı yoktu.”46

İbnü’l-Kayserânî’nin kendilerinden hadis rivâyet ettiği hocaları oldukça fazladır. Elimizde bulunan eserlerinden ve diğer kaynak kitaplardan tespit edebildiğimiz kadarıyla İbnü'l-Kayserânî 268 kişiden hadis rivâyetinde bulunmuştur. Burada çok rivâyette bulunduğu meşhur hocalarından bazılarının kısa biyografilerini vereceğiz. İbnü'l-Kayserânî’nin kendilerinden nerede ve hangi kitapları rivâyet ettiğine kısaca değineceğiz. Diğerlerini ise tezin ekler bölümünde rivâyette bulunduğu şehirlere göre sılarayak zikredeceğiz.

1. Hatîb el-Bağdâdî (ö. 463/1071): Adı, Ebû Bekr, Ahmed b. Ali b. Sâbit’dir. 5. Yüzyılın meşhur muhaddislerinden biridir. Bağdat yakınlarında bir köyde dünyaya gelen Hatîb el-Bağdâdî birçok yeri gezmiş ve değişik ilim dallarında uzmanlaşmıştır. Önceleri Hanbelî mezhebine bağlı iken daha sonra Şâfiî mezhebine intisap etmiştir. Câmiü’l-Mansûr’da hadis dersleri vermiştir. Meydana gelen bir takım siyasi hadisilerden dolayı Bağdât’ı terk edip Şâm’a kaçmak durumunda kalmıştır. Vefatından bir yıl kadar önce tekrar Bağdât’a dönmüştür. Her iki bölgede kaldığı için Irak ve Şâm bölgelerinin muhaddisi kabul edilir.47

Hatib el-Bağdâdî’nin İbnü’l-Kayserânî’nin hocası olması noktasında ihtilaf vardır. Çünkü İbnü’l-Kayserânî 448 yılında dünyaya gelmiştir. Hatib el-Bağdâdî ise 463 yılında vefat etmiştir. Hatib vefat ettiğinde İbnü’l-Kayserânî daha 15 yaşındadır. Mu’allimî et-Tenkil adlı eserinde İbnü’l-Kayserânî’nin Hatib el-Bağdâdî’den hadis rivâyet etmeye yetişmediğini söylemektedir.48 Buna rağmen İbnü’l-Kayserânî’nin talebelerinden Cüzekânî “el-Ebâtîl ve’l-Menâkîr” adlı eserinde, İbnü’l-Kayserânî’den, o da Hatib el-Bağdâdî’den “ahberanâ” kelimesini kullanarak birkaç yerde rivâyette bulunmaktadır. İbnü'l-Kayserânî’nin küçük yaşta Hatîb el-Bağdâdî ile

46 İbnü’l-Kayserânî, el-Mensûr, s. 68; Zehebî, Siyer, XVIII, 530. 47 İbnü’l-Esîr, a.g.e., VIII, 390; Topaloğlu, a.g.e., s. 96.

(34)

görüşmesi ihtimal dairesinde olduğu gibi ondan icâzet yoluyla da rivâyeti muhtemeldir.49

2. Ebûl-Hüseyin b. Nakûr (ö. 470/1077):50 Adı, Ahmed b. Muhammed b. Ahmed el-Bağdâdî el-Bezzâz’dır. Hadis tahsili için Bağdât’a uğrayan birçok kişi ondan istifade etmiştir. Bütün hayatını hadis ilmi vakfettiği için hadis rivâyeti karşılığında ücret almayı caiz görmüştür. İbnü’l-Kayserânî’nin Humâsiyyâtu

Ebi’l-Hüseyn b. en-Nekûr isimli bir risalesi vardır. Ondan Bağdât’ta rivâyette bulunmuştur.

Talebeleri arasında Hatîb el-Bağdâdî, Hümeydî ve Mü'temen es-Sâcî gibi âlimler bulunmaktadır. Doksan yaşında Bağdât’ta vefat etmiştir.51

3. Sa’d b. Alî b. Muhammed b. Alî b. Hüseyin Ebü’l-Kâsım ez-Zencânî (ö. 471/1078): İlim talebi için birçok yeri gezdikten sonra Mekke’de ikamet etmiş ve hadis okutmakla meşgul olmuştur. Zühd ve takva sahibi biri olduğu için halk nezdinde büyük bir itibar sahibiydi. Ebû İshâk el-Hebbâl ve İbnü'l-Kayserânî yeryüzünde onun faziletçe bir benzerinin olmadığını söylerler. Heyyâc b. ‘Ubeydillâh ise Zencânî’yi görmediği gün “hayırlı bir iş yapmadığını” derdi. İbnü'l-Kayserânî, Zencânî Mekke’de ikamet etmeye karar verirken bir günde yirmiden fazla ibadet ve hayır işlerinde bulunacağına dair kendi kendine söz verdiğini, Mekke’de kaldığı kırk yıl boyunca bunlardan hiçbirisini ihmal etmediğini, söylemekte ve bazı öğütlerini nakletmektedir.52

4. Şeyhülislâm Heyyâc b. ‘Ubeydillâh Ebû Muhammed Şâmî el-Hattînî eş-Şâfiî (ö. 472/1079): Mekke müftüsü ve zühd sahibi olan bu zattan İbnü'l-Kayserânî’nin de aralarında bulunduğu birçok âlim ders almıştır. İbnü'l-Kayserânî, onun üç gün üst üste oruç tuttuğunu ve sadece zemzem suyuyla iftar ettiğini, ancak üçüncü günün sonunda yemeği yediğini söyler ve günde üç defa umre yaptığını,

49 İbnü’l-Kayserânî, el-Hucce ‘alâ Târiki’l-Mahacce, (thk. Abdülaziz b. Muhammed es-Sedhân), Daru

Âlemi’l-Kutub, Beyrut, 2008, I, 87, 5. Dipnot; Bkz. Cüzekânî, Ebu Abdullâh Hüseyn b. İbrâhim,

el-Ebâtîl ve’l-Menâkîr, Daru’s-Samîî, Riyad, 2002, I, 309, 355, 451; II, 51, 85, 190, 333, 371.

50 Zehebî, Siyer, XVIII, 218; İbnü’l-Kayserânî, İzâh, s. 28; a. mlf., Meseletü’l-‘Uluvv ve’n-Nüzûl,

Daru’l-Kütübi’l-‘İlmiyye, Beyrut, 2004, s. 198; a. mlf., el-Cem’, I, 261.

51 Zehebî, Siyer, XVIII, 372; Makrîzî, a.g.e., V, 735; Bağdatlı, a.g.e., II, 83.

52 İbnü’l-Kayserânî, Safvet, s. 320; a. mlf., Şürût, s. 24.; a.mlf.‘Uluvv, s. 204; Zehebî, Siyer, XVIII,

(35)

birkaç ders okuttuğunu, her sene Hz. Peygamber’i ziyaret etmek için yalın ayaklı Mekke’den Medine’ye gittiği ve yolda bir şey yemeden senede bir defa Tâif’te bulunan İbn Abbas’ın kabrini ziyaret ettiğini ve bu sırada seksen küsür yaşında olduğunu ifade eder. Sünnîler ile Şiâ arasında meydana gelen bir takım olaylar neticesinde Mekke valisinin attırdığı dayak neticesinde vefat etmiştir. İbnü'l-Kayserânî değişik kitaplarında ondan rivâyette bulunur.53

5. Şeyhulislâm el-Ensârî (ö. 481/1088): Adı Abdullah b. Muhammed b. Alî Ebû İsmâ’îl el-Ensârî el-Herevî’dir. İbn Mett el-Herevî diye de bilinir. Hadis hafızı olan bu zat aynı zamanda diğer ilim dallarında da yüksek bir ilmi seviyeye sahipti. Talebeleri arasında Mü'temen es-Sâcî ve İbnü’l-Kayserânî bulunmaktadır. 12.000 hadisi ezberlediği rivâyet edilmektedir. İbnü’l-Kayserânî Herât’ta ondan hadis rivâyet etmiştir. Hızlı okuma, hızlı yazma ve hızlı yürüme özelliklerinden dolayı İbnü’l-Kayserânî’yi övmüştür. Değişik ilim dallarında kitap yazan Şeyhulislâm el-Ensârî hadis ile ilgili yazmış olduğu eserler arasında el-Mie ve Hülâsetün fî Şerhi

Hadîsi “Küllü Bid’atin Dalâle” yer almaktadır.54

6. Ebû İshâk el-Hebbâl (ö. 482/1089): Adı, İbrâhim b. Saîd b. Abdillah en-Nu’mânî’dir. Güvenilir ve takva sahibi bir muhaddistir. Mısır’daki Fâtımî devleti onu tehdit etmiş ve hadis rivâyetinde bulunmasını yasaklamış ve peşine casuslar takmıştı. Mısır’da ders halkasına katılan ve ondan hadis rivâyet eden İbnü’l-Kayserânî, “hadis ilminde ondan daha uzman, güvenilir ve fazla kitabı bulunan başka birisini görmedim” der ve ondan şöyle bir hadiseyi nakleder: “Birgün hocalarımızdan birisinden ders alıyorduk. Hocamız Hz. Peygamber’in “Kattât (insanların arasını bozmak için söz götürüp getiren kimse) cennete giremez”55 hadisini okudu. Orada “kattât” adında bir çeşit hayvan yemi satan birisi bulunuyordu. Bu şahıs bu hadisi duyunca “tövbe ediyorum bir daha bu işi yapmayacağım” dedi. Adama hadisdeki

53 İbnü'l-Kayserânî, Mensûr, 28; a.mlf, Ensâb, 44; Zehebî, Siyer, XVIII, 393-395. 54 İbnü’l-Kayserânî, ‘Uluvv, s. 190; a.mlf., Şürût, s. 24;Topaloğlu, a.g.e., s. 62. 55 Buhârî, Edeb, 50.

(36)

“kattât” kelimesinin hayvan yemi satan anlamına gelmediğini söylenince adam rahatladı ve sevindi.56

İbnü’l-Kayserânî onunla ilgili görüşmesini şöyle anlatır: “Habbâl’ın yanına gitmeden önce bana onun güzel ahlakından bahsetmişler ve kendi işini kendisi görür demişlerdi. Bir dükkânın yanında ellerinde bazı eşyalar bulunan ve bana anlattıklarına benzeyen birisini gördüm ve oraya oğru gidip bakkaldan onun kim olduğunu sordum. Bakkal onun Ebû İshâk el-Hebbâl olduğunu söyleyince tanışıp onunla beraber evine doğru gittik. Bana müselsel iki hadis rivâyet etti. Sonra da ondan ders almak için hergün Amr b. Âs mescidinde buluşmak üzere anlaştık”.57

7. Ebû Mansûr Mukavvimî (ö. 484/1091): Adı, Muhammed b. Hüseyin el-Mukavvimî’dir. 398 yılında dünyaya gelmiştir. Daha on yaşında iken Muhammed b. Ebî Münzir el-Hatîb’den hadis sema’ eylemiş ve ondan İbn Mâce’nin Sünen’ini rivâyet etmiştir. İbnü’l-Kayserânî Reyy şehrinde ondan İbn Mâce’nin Sünen’ini rivâyet etmiştir. Talebeleri arasında İbnü’l-Kayserânî ve oğlu Ebû Zür’a Tâhir b. Muhammed el-Makdîsî (ö. 566/1170), Ebü’l-Âla eş-Şürûtî ve diğerleri yer almaktadır.58

8. Abdürrahmân b. Hamd b. Hasan b. Abdürrahmân Ebû Muhammed es-Sevrî es-Sûfî ed-Dûnî (ö. 501/1107): Zühd ve takva sahibi bir zat olan Abdürrahmân b. Hamd, Hemedân’a bağlı Dûn beldesinde ikamet eden tasavvuf ehli bir ailedendir. Amelde Süfyânî Sevrî’ye ittiba ettiğinden es-Sevrî nispeti ile anılmıştır. Ondan Ebû Bekir b. Semânî, Ebû Tâhir es-Silefî ve Şireveyh b. Şehridâr gibi muhaddisler rivâyette bulunmuşlardır. İbnü'l-Kayserânî de oğlu Ebû Zür’a ile birlikte Dûn şehrinde ondan Nesâî’nin Sünen’ini rivâyet etmiştir.59

2. Talebeleri

İbnü’l-Kayserânî, çok erken yaşta ilim tahsil etmeye başlayarak birçok hocadan

56 İbnü’l-Kayserânî, İzâh, s. 30; a. mlf, ‘Uluvv, s. 204; Zehebî, Siyer, XIX, 495-500. 57 Zehebî, Siyer, XIX, 500.

58 İbnü’l-Kayserânî, el-Mensûr, s. 68; Zehebî, Siyer, XVIII, 530.

(37)

hadis rivâyet etme imkânı bulmuştur. Buna karşın kendisinden rivâyette bulunanlar o nispette fazla değildir. Çok fazla seyahatlerde bulunarak bir yerde uzun zaman ikamet etmemesi ve daha fazla kitap yazmakla meşgul olması, kendisinden rivâyette bulunanların azlığına sebep olmuştur. Uzun ömürlü olmamasının da bunda etkisi vardır. Zira altmış yaşında iken vefat etmiştir. Ondan otuza yakın kişi rivâyette bulunmuştur. Bunlar arasında, hadis ilmiyle iştigal etmesini çok arzuladığı ve birçok ilim meclisine katılmasını sağladığı oğlu, Ebû Zür'a da yer almaktadır. Meşhur olan talebelerinden bazılarının kisa biyografyasını zikrederek diğerlerini çalışmamızın ekler bölümünde liste şeklinden vereceğiz.

1. Şîraveyh b. Şehridâr Ebû Şücâ ed-Deylemî (ö. 509/1115): Büyük hafızlarından biri olan Şîraveyh aynı zamanda fakîh ve tarihçidir. Kitâbü’l-Firdevs ve Târihü Hemedân adlı eserlerin yazarıdır. İbnü'l-Kayserânî’yi güvenilir bir hadis hafızı, ricâl ve metinleri iyi bilen, âsâra bağlı ve taassuptan uzak duran biri diye nitelendirmektedir.60

2. Ebû Zekeriyyâ b. Mende (ö. 511/1117): Adı, Yahyâ b. Abdülvehhâb b. Muhammed b. İshâk b. Mende’dir. Bu zat İbn Mende diye meşhur olan muhaddislerden biridir. Hadis hafızı olan İbn Mende Bağdat’ta bulunan Câmiu’l-Mansûr’da dersler vermiştir. Hadis alanında yazılmış olan el-Musannef

‘ala’s-Sahîhayn adlı eserin sahibidir. İbnü'l-Kayserânî’den Mes'eletü’l-‘Uluvv ve’n-Nüzûl

adlı eseri rivâyet etmiştir. Aynı zamanda İbnü'l-Kayserânî de ondan bazı nakillerde bulunmuştur.61

3. Hüseyn b. İbrâhim Ebû Abdillâh el-Cüzekânî el-Hemedânî (ö. 543/1148): Hemedân'da bir yerleşim merkezi veya bir kabilenin ismi olan Cüzekân'a nisbetle Cûzekanî diye meşhur olmuştur. Cûzekâni’nin hadise dair birçok eser yazdığı kaydedilmektedir; bunların en meşhuru el-Ebâtîl Menâkîr ve’s-Sihâh

ve’l-Meşâhîr adlı kitabıdır. O, bu eserde İbnü’l-Kayserânî’den 62 rivâyette bulunmuştur.

Ebü’l-Farac İbnü’l-Cevzî (ö. 597/1201) el-Mevduât adlı eserini bu kitaba göre

60 Zehebî, Siyer, XIX, 363.

61 İbnü’l-Kayserânî, ‘Uluvv, s. 40; a.g.mlf, Şürûtü Eimmeti’s-Sitte, Daru’l-Kütübi’l-‘İlmiyye, Beyrut

(38)

düzenlemiştir.62

4. Muhammed b. Nasır Ebü’l-Fadl el-Bağdâdî es-Selâmî (ö. 550/1155): Yaşadığı dönemde muhaddisler arasında büyük bir üne sahip olmuş ve Irak muhaddisi diye meşhur olmuştur. Hadisleri ücretsiz edebiyatı ise ücretli okuturdu. İbnü'l-Kayserânî’nin nerede ve hangi tarihte doğduğunu, ne zaman hadis rivâyetine başladığını ve benzeri bilgileri nakleder. Bununla birlikte bazı fikirlerinden dolayı İbnü'l-Kayserânî’yi şiddetle eleştirmektedir.63

5. Tâhir b. Muhammed b. Tâhir Ebû Zür'a el-Makdîsî (ö. 566/1170): Bu şahıs İbnü’l-Kayserânî’nin oğludur. Babası, onun ilim sahibi birisi olması için çok çaba sarfetmiştir. İbnü’l-Kayserânî hadis rivâyeti için gittiği bazı yerlere onu da yanında götürmüştür. Reyy şehrinde Muhammed b. Hüseyin el-Mukavvimî’den hadis sema’ etmesine vesile olmuştur. Dûn şehrinde Abdürrahmân b. Hamd’den Nesâî’nin

Sünen’ini birlikte dinlemişlerdir. Birçok kişi ondan Mukavvimî kanalıyla İbn

Mâce’nin Sünen’ini rivâyet etmiştir.64

6. Şeyhülislâm Ahmed b. Muhammed Ebu Tâhir es-Silefî (ö. 575/1179):65 Büyük bir mühaddis olan es-Silefî aynı zamanda fakîh, kâri ve edebiyatçı biriydi. İsfehân’da doğmuş, ilim talebi için birçok yeri gezmiş ve yüzlerce mühaddisten rivâyette bulunmuştur. Yüz küsür yıl yaşamış ve 65 yılını İskenderiye’de ders vermekle geçirmiştir. Zehebî “es-Silefî’den başka 80 küsür sene hadis okutan hiç kimseyi bilmiyorum” demiştir. İbnü'l-Kayserânî, Hafız es-Silefî’nin hocaları arasında yer almakla birlikte ondan hadis rivâyetinde de bulunmuştur.66

62 Zehebî, Siyer, XX, 177.

63 İbnü’l-Cevzî, Telbîsü İblîs, Dârü’l-Fikir, Beyrut, 2001, s. 211-218; İbn Nukta, Takyîd, I, 57; Zehebî, Siyer XIX, 364.

64 Zehebî, Siyer, XX, 503-504; İbn Nukta, Takyîd, II, 37-38. 65 Zehebî, Tarih, XXXV, 172.

(39)

C. BAZI FİKİRLERİ VE ONLARA YÖNELİK ELEŞTİRİLER 1. Zâhirîliği Benimsemesi

İbnü’l-Kayserânî, önce diğer Kudüslüler gibi Şâfi’î mezhebine mensuptu. Fakat daha sonra Zâhirîliği seçti. Kendisine daha önce namazda Fatiha ve diğer sürelerden önce besmeleyi açıktan okurken neden şimdi okumadığını soran kişiye şu şekilde cevap verir: “Küçük iken bir mezhebi taklit ediyordum. Çünkü çocuk anne, baba ve şehir halkının mezhebine bağlı olur. Bu konudaki hadisleri bilmediğimden besmeleyi açıktan okunmanın doğru olduğunu sanıyordum. Fakat daha sonra yüce Allah bana dünya ve ahirette kişiye yarar sağlayan yüce ilmi nasip edince Hz. Peygamber’den sahih olarak gelen haberleri aldım diğerlerini terk ettim”.67 Sonra bu konuda Müslümanların sahih oldukları noktasında ittifak ettikleri Buhârî ve Müslim Sahihleri ile sahih rivayetleri toplayan diğer eserlerde besmelenin açıkça okunacağına dair bir hadisin yer almadığını ifade etmektedir. Aksine, sahih rivayetlerin besmelenin okunmamasını ifade ettiklerini ve İmam Şâfi’î hariç diğer imamların bu konuda ittifak ettiklerini söylemektedir.68

Buradan kendisinin daha önce Şâfi’î mezhebine mensup olduğu anlaşılmaktadır. Fakat daha sonra bu mezhebi terk edip Zâhirî mezhebine intisap etmiştir. Fakih Ebü’l-Hasan el-Kercî, İbnü’l-Kayserânî’den söz ederken yeryüzüne onun bir benzerinin daha gelmediğini ve Zâhirî mezhebine mensup olduğunu söyledikten sonra, ona neden bu mezhebi tercih ettiğini sorduğunu, böyle oldu diye cevap verdiğini ifade etmektedir.69

Kendisine neden bu mezhebi seçtiği sorulunca özel bir nedenin olmadığını söylüyorsa da yukarıda zikrettiğimiz habere bakıldığında bunun nedeninin “sünnete uygunluk” düşüncesinin olduğu anlaşılmaktadır.

Biyografisini yazanlar arasında onun Zâhirî mezhebine mensup olduğu noktasında bir ihtilaf bulunmamakla birlikte, Yâkût el-Hamevî, (ö. 626/1228)

67 İbnü’l-Kayserânî, Mes'eletü’t-Tesmiye, Mektebetü’s-Sahâbe, Cidde, ts. s. 19-21. 68 İbnü’l-Kayserânî, Tesmiye, s. 19-21.

Referanslar

Benzer Belgeler

C ¸ ¨ oz¨ um ˙Ilk fonksiyon ve ikincisinin tersinin bile¸simi aranılan g¨ omme d¨ on¨ u¸s¨ um¨ ud¨ ur.(0, 2π) aralı˘ gının son noktalarında sıfır olan s¨ urekli

Hiç şüphesiz bu konuda en önemli çalışmalardan biri İbnü′l-Cezerî′nin de (ö. Hüzelî′yi ayrıcalıklı kılan husus ise, genç yaşta memleketinden çıkıp

Bu bilgi notunun bazı bölümleri, yukarıda verilen kitaplardan ve/veya ilgili sunumlarından yararlanılarak veya ilham alınarak hazırlanmıştır.. “Termodinamik 1” derslerine

Ahmet AĞIRAKÇA (Mardin Artuklu Üniversitesi Rektörü) Nihat BÜYÜKBAŞ (Atatürk Araştırma Merkezi Başkan

/@AtamBaskanlik /Atatürk Araştırma Merkezi Başkanlığı Bilgi İçin:

48 Ebû Dâvûd, Sünen, Tahâre 89 (no: 226) Müslim ve Tirmizî’nin kitaplarında farklı sahabiden takdim tehir ile gelmiş ve Hz. Âişe’ye soru soran kişi Abdullah b. Ebî

Peygamberliğin gerekliliğine en büyük delillerden biri Makdisî’ye göre insanların konuştuğu çeşitli dillerdir. Bu şekilde insanlar bilmeye ihtiyaç duydukları

Mecdiddîn Muhammed eş-Şâhrûdî el-Bistâmî (Musannifek), Hakāiku’l-îmân li-ehli’l-yakîn ve’l-irfân (Bursa: İnebey Kütüphanesi, Hüseyin Çelebi, 136/4),