• Sonuç bulunamadı

A. Kütüb-i Sitte Müelliflerinin Hadis Kabul Şartları 55

3. Ebû Dâvud’un Şartları 60

İbnü’l-Kayserânî, Ebû Dâvud ve ondan sonra gelen imamların kitaplarına aldıkları hadisleri üçe taksim ederek değerlendirir ve buradan onların hangi şartlarla rivâyette bulunduklarını tespit eder.

1. Buhârî ve Müslim’in şartlarına göre sahih olan hadislerdir. Dolayısıyla, Buhârî ve Müslim’in şartları hakkında yapılan değerlendirme aynı zamanda burada da geçerlidir.208

2. Kendi şartlarına göre sahih olan hadislerdir. Ebû Dâvud ve Nesâî’nin şartı, “hadislerinin terk edilmesinde icma oluşmayan kişilerden, isnâdı munkatı ve mürsel olmayıp muttasıl olan sahih hadisleri almaktır”. Bunlar, Buhârî ve Müslim’in kitaplarına almadıkları hadislerdir. Çünkü Buhârî, ikiyüz bin sahih ve ikiyüz bin sahih olmayan hadisi hıfz etmiş ve kitabını bunların arasından seçtiği hadislerle oluşturmuştur. Müslim de, kitabını üçyüz bin hadis arasından derlediğini ifade etmiştir. Halbuki bu iki imamın kitaplarına aldığı hadislerin tümü on bin civarındadır. Buradan Buhârî ve Müslim’in kitaplarına almadıkları daha birçok sahih hadisin olduğu anlaşılmaktadır. Fakat bu kısma giren hadisler, Buhârî ve Müslim’in sahihlerinde bulunanlardan sıhhatça daha aşağı konumdadırlar. Çünkü bu rivâyetler, onların görüp de kitaplarına almadıkları hadisler cümlesindendir.209

3. Aynı konuda vârid olan sahih hadislerle tezat teşkil eden hadisler. Musannifler, bu hadislerin sahih olduklarını ifade etmemişlerdir. Bilakis zayıflıklarını işin ehli olanların anlayabileceği bir dil ile açıklamışlardır.210

207 İbnü’l-Kayserânî, Şürût, s. 23. 208 İbnü’l-Kayserânî, Şürût, s. 19-20. 209 İbnü’l-Kayserânî, Şürût, s. 19-20. 210 İbnü’l-Kayserânî, Şürût, s. 20.

İbnü’l-Kayserânî, Ebû Dâvud ve ondan sonra gelen âlimlerin sahih olmadığı halde bu tür hadisleri neden kitaplarına aldıkları yönündeki muhtemel bir soruya üç şekilde cevap vermektedir.

1. Bazı kimseler, bu tür hadisleri rivâyet etmiş ve çeşitli konularda delil olarak kullanmışlardır. Ebû Dâvud ve ondan sonrakiler bu tür hadislerin zayıflıklarını ortaya koymak ve böylece onlarla ilgili var olan şüpheleri gidermek için kitaplarına almışlardır.211

2. Buhârî, “Bu kitabıma sahih hadislerden başkasını almadım ve hacmi büyümesin diye de birçok sahih hadisi terk ettim” demiştir. Müslim de “kitabımda tüm sahih hadisleri cemetmedim. Sadece sıhhatleri üzerlerinde ittifak olunanları aldım” açıklamasında bulunmuştur. Ebû Dâvud ve Nesâî ise, Buhârî ve Müslim gibi kitaplarını sahih diye adlandırmamışlar, böyle bir şartı koşmamışlardır. Dolayısıyla sahih hadisleri aldıkları gibi sahih olmayanları da almaları normaldir.212

3. Fıkıh ve diğer bilim dallarıyla iştigal eden âlimler, kendi delillerini getirdikleri gibi, kabul etmedikleri halde hasımlarının delillerini de getirebilmektedirler. Muhaddisler de Pekâlâ, bu konuda fakihler gibi davranmış olabilirler.213

d. Tirmizî’nin Şartları

Tirmizî’nin hadis kabül şartları, Ebû Dâvud ve Nesâî’nin öngördüğü şartlar gibidir. Fakat Ebû Dâvud ve Nesâî’nin terkinde ittifak olunmayan hadislerin kabûlü mevzubahis iken, Tirmizî’de herhangi bir fakih tarafından delil olarak getirilen ve kendisiyle amel edilen hadislerin kabulü sözkonusudur. Tirmizî, kitabına aldığı hadislerin ikisi hariç tümüyle amel edilen hadisler olduğunu ifade etmektedir.214

211 İbnü’l-Kayserânî, Şürût, s. 20.

212 Zerkeşî, Bedreddin Ebû Abdillah Muhammed b. Cemaleddin, en-Nüket ‘alâ Mukaddime İbnü’s- Salâh, Edvâü’s-Selef, Riyad 1998, I, 188; İbnü’l-Kayserânî, Şürût, s. 20.

213 İbnü’l-Kayserânî, Şürût, s. 20. 214 Tirmizî, a.g.e., VI, 227.

İbnü’l-Kayserânî, Tirmizî’nin Sünen’indeki hadisleri dört kısma ayırıp bu kısımları izah ederek onun kitabını cem etmede öngördüğü şartları ortaya koymaya çalışır.

1. Kesin sahih olan hadisler. Tirmizî, bunlarda Buhârî ve Müslim’e muvafakat etmiştir.215

2. Buhârî ve Müslim’in şartlarına göre değil de diğer üç hadis imamının şartlarına uygun olarak tahriç ettikleri.216

3. Karşılaştırma yapmak için getirdikleri. Yani tercih edilen görüşün rivâyetini getirdikten sonra bunun karşısında bulunan mecruh görüşün rivâyetini zikreder ve rivâyetin neden zayıf olduğunu açıklar.217

4. Bazı fakihlerin delil olarak kullanıp amel ettikleri için getirdiği hadisler. İbnü’l-Kayserânî, bu son şartın geniş bir şart olduğunu, çünkü bunun altına ister sahih olsun, ister olmasın fakat delil olarak getirilen veya muktezasıyla amel edilen tüm hadislerin girdiğini ifade eder. O, Tirmizî’nin kitabına aldığı her hadisle ilgili gerekli olan açıklamayı yaptığını belirttir.218

Tirmizî’nin kendisinden önceki metotları birleştirmiş olması onun önemli özelliklerinden biri sayılır. O, hadisleri fıkıh baplarına göre düzenlenmesinde Buhârî’yi, terkrara yer vermemek için hadislerin bütün turukunu toplamada Müslim’i örnek alır. Ancak her defasında bütün senedleri zikretmez. Hadisin diğer tariklerine onu rivâyet eden sahabelerin isimleriyle işarette bulunur. “ve fi’l-bâb ‘an fülân ‘an fülan…” ifadesini kullanır:219

Abdestsiz namaz kabul olunmaz konusunu örnek olarak zikredebiliriz. Tirmizî’nin bu hususta verdiği bilgi şudur:

215 İbnü’l-Kayserânî, Şürût, s. 21. 216 İbnü’l-Kayserânî, Şürût, s. 21. 217 İbnü’l-Kayserânî, Şürût, s. 21. 218 İbnü’l-Kayserânî, Şürût, s. 21.

219 İbnü’l-Kayserânî, Şürût, s. 21; Canan, İbrahim, Kütüb-i sitte İmamlarının Şartları, İslâmî İlimler

Bize Kuteybe tahdîs etti, o da dedi ki, bize Ebû ‘Avâne haber verdi. O da Semmâk b. Harb’den, o da Hennâd’dan, o da dedi ki bize Vekî’ tahdîs etti. O da İsrâîl’den o da Semâk’tan, o da Mus’ab b. Sa’d’den, o da İbn Ömer’den, o da Rasûlüllah’ın (s.a.v.) şöyle buyurduğunu söyledi: “Abdestsiz namaz kabul edilmez. Ganimetten aşırılarak elde edilen hiçbir maldan da sadaka kabul edilmez.” Hennâd rivâyetinde “illa bitahûrin” ibaresi kullanmıştır”.220

“Bu konuda gelen hadislerin en sahih ve hasen olanı budur. Bu konuda; Ebû’l Melih, babasından, Ebû Hüreyre ve Enes’den de hadis rivâyet edilmiştir. Ebü’l Melih b. Üsâme'nin adı Âmir'dir. Ona Zeyd b. Ûsame b. Umeyr el-Hüzelî de denir”.221

4. İbn Mâce’nin Şartları

İbn Mâce’nin Sünen’i, Kütüb-i Sitte’nin altıncı sırasında yer almaktadır. Ne var ki İbnü’l-Kayserânî, İbn Mâce’nin şartları ile ilgili olarak fazla bir açıklamada bulunmamaktadır. Bunun yerine onun hayatından, yazdığı kitaplardan bahsetmekte ve yaptığı nakillerle onun iyi bir hadisçi olduğunu vurgulamaktadır. Ayrıca Ebû Hâtim Hâmûş kanalıyla Ebû Zur’a er-Râzî’nin (ö. 264/878).222 İbn Mâce’nin kitabını okuduğunu, birkaçı dışında problemli hadis görmediğini ve bunların sayısının on küsür kadar olduğunu nakletmektedir.223

220 Tirmizî, a.g.e., I, 51. 221 Tirmizî, a.g.e., I, 51.

222 Tam adı, Ebû Zür'a Ubeydullih b. Abdilkerîm b. Yezîd er-Râzî’dir (ö. 264/878). Hadis hafızı ve

münekkidi olan Ebû Zür’a küçük bir çocukken babası onu hadis meclislerine götürmüş ve birçok âlimden hadis ilmiyle ilgili çeşitli bilgiler öğrenmesin i sağlamıştır. İlk ezberlediği hadis kitabı İmam Mâlik'in el-Muvatta adlı eseri olmuştur. Daha on üç yaşında iken değişik âlimlerden hadis öğrenmek maksadıyla seyahatlere başlamış ve birçok şehir gezmiştir. Bağdat'ta Ebû Zür’a’nın istifade ettiği en önemli muhaddis Ahmed b. Hanbel olmuştur. Ahmed b. Hanbel de sıhhati konusunda tereddüt ettiği bazı hadisleri onunla müzakere ederek görüşlerinden faydalanmıştır. 32 yaşından itibaren hadis okutmaya başlayan Ebû Zür’a, hergün iki veya üç gurup öğrenciye ders vermiştir. Kendisinden Müslim b. Haccâc el-Kuşeyrî, Tirmizî, Ebû Hatim er-Râzî, Abdullah b. Ahmed b. Hanbel, Nesâî, Muhammed b. Cerîr et-Taberî ve İbn Ebû Dâvûd gibi tanınmış birçok âlim hadis rivayet etmiştir. Ebü Zür'a. 264/878 yılında Reyy'de vefat etmiştir.

Ebû Zür'a'dan yaşlı ve daha tecrübeli olan hadis otoritelerinin birçoğu onun hadis bilgisine hayran kalmıştır. Ebû Zür'a'nın takvası onun tenkit üslûbuna da yansımış ve râvileri insaflı ifadelerle tenkit etmiştir. Günümüze ulaşan tek eseri Kitâbü'd-Du’afâ ve'l-Kezzabin ve'l-Metrûkîn min

Ashâbi'l-Hadîs'tir. (Sa’dî el-Hâşimî, Ebû Zür’a er-Râzî ve Cühûdüh fi’s-Sünneti’n-Nebeviyye,

Mektebe İbni’l-Kayyim, Medine, 1989, I, 45-58, 243-248).

5. Nesâî’nin Şartları

İbnü’l-Kayserânî, Nesâî’nin Ebû Bekr el-Edîb kanalıyla şöyle dediğini rivâyet eder: “Sünen kitabını cemetmeye başladığımda, kendileri hakkında bir takım çekincelerimin bulunduğu bazı şeyhler hakkında Allah’tan hayırlı olanını talep ettim ve bunun neticesinde tercihim onların hadislerini terk etmeye yönelik oldu. Dolayısıyla onlar kanalıyla sahip olduğum âlî isnâdlardan feragat ederek, nâzil isnâdlara razı oldum”.224

İbnü’l-Kayserânî, Mekke’de hocası Sa’d b. Ali ez-Zincânî’den bir râviyi sormuş, o da onun güvenilir olduğunu söylemiştir. Kendisi Ebû Abdurrahmân en- Nesâî’nin bu râviyi zayıf gördüğünü söyleyince, hocası ona, Nesâî’nin şartlarının Buhârî ve Müslim’in şartlarından daha ağır olduğunu söylemiştir. Ayrıca onun İbn Huzeyme’den daha önde olduğunu da rivâyet etmektedir. Diğer sünen sahiplerinin şartları Nesâî için de geçerlidir.225

Kütüb-i Sitte müelliflerinin hadisleri seçmede öngördükleri şartları ortaya

koymak üzere Hafız Ebû Abdillah Muhammed b. İshâk b. Mende’den (ö. 395/1005) itibaren bazı çalışmalar yapılmıştır. İbn Mende’nin konuyla ilgili yazmış olduğu eserin ismi, Şürûtü’l-eimme fi’l-Kırâati ve’s-Sema’ ve’l-Münâvele ve’l-

İcâze’dir.226İbnü’l-Kayserânî’den sonra Ebû Bekir el-Hâzimî, Sürûtü’l-Eimmeti’l-

Hamse ismiyle aynı konuda bir eser yazmıştır.

Hâzimî eserinde İbn Mâce dışındaki beş imamın şartlarını ele almıştır. Hoca- talebe ilişkisi gibi hususlara değinmiş ve râvileri beş tabakaya ayırarak konuyu işlemiştir. İbnü’l-Kayserânî, İbn Mâce’yi de şartlarını zikretmeye çalıştığı imamlar arasına almıştır. Konuyu yaptığı bazı nakillerle özet bir şekilde işlemiştir. Onun konuyla ilgili yapmış olduğu tespit kayda değerdir. O da şudur:

224 İbnü’l-Kayserânî, Şürût, s. 24. 225 İbnü’l-Kayserânî, Şürût, s. 24.

226 Hâzimî, Ebû Bekir Muhammed b. Musâ, Sürûtü’l-Eimmeti’l-Hamse, (thk. Zâhid el-Keserî),

“Buhârî, Müslim ve diğer Kütüb-i Sitte yazarlarının hiçbiri kıtabıma almak için seçtiğim hadislerde falanca şartı arıyorum dememiştir. Bilakis kitaplarını tetkik edenler onların zikredilen şartlara bağlı kaldıklarını tespit etmişlerdir”.227

B. Âlî ve Nâzil İsnâd Meseleleri

İsnâd, sözlükte dayanmak, yaslanmak ve itimat etmek anlamına gelmektedir.228 Bir hadis terimi olarak ise, “rivâyet için kullanılan bir takım lafızlarla hadis metnini ilk söyleyenine ulaştırmak, râvileri rivâyet sırasına göre zikretmektir”.229

İsnâd, başka ümmetlerde bulunmayan ve sadece bu ümmete mahsus bir sistemdir. Dinin ikinci kaynağı olan hadis için büyük öneme sahiptir. Bundan dolayı İslam âlimleri, isnâdı dinin temel bir unsuru saymışlar, vazgeçilmezliği üzerinde ittifak etmişlerdir. Hadislerdeki küçük bir hata, Hz. Peygamber’e yalan isnâd etmek olacağından, ilk mühaddisler isnâdın üzerinde önemle durmuşlardır. Onların konuyla ilgili olarak yaptıkları açıklamalar bunun bir delilidir. Abdullah b. Mubârek’in (ö. 181/798), “İsnâd dindendir; o olmasaydı, isteyen istediğini söylerdi”, Muhammed b. Sirîn’in (ö. 110/729 ), “Bu ilim dindir; dinini kimden aldığına dikkat et”, Süfyân es- Sevrî (ö. 161/778), “İsnâd, mü’minin silahıdır. Silahı olmayan düşmanla savaşamaz”, İmam Şâfiî’nin (ö. 204/820) “İsnâdsız hadis öğrenmeye kalkışan, geceleyin odun toplayan kişiye benzer. Odun yerine yılanı da eline alabilir” sözleri isnada atfettikleri değeri ortaya koymaktadır.230

İsnâdlar râvi sayısının azlığı veya çokluğuna göre değerlendirilip dercelendirilmiştir. Az olana âlî, çok olana nâzil isnâd denilmiştir. Âlî bir isnâd ile rivâyet edilen hadis, Hz. Peygamber’e kısa yoldan ulaşmış, nâzil ile rivâyet edilen, uzun bir yol ile ulaşmış demektir. Kısa yoldan ulaşan hadis, değişikliğe uğrama

227 Bkz. İbnü’l-Kayserânî, Şürût, s. 17.

228 İbn Manzûr, Cemaluddin Ebü’l-Fadl Muhammed b. Mukarrem, Lisânu’l-‘Arab, Dâru’l-Me’ârif,

Kahire, XXIV, 2115.

229 Zeydân, Abdülkerim, ‘Ulûmü’l-Hadîs, Müessesetü’r-Risâle, Beyrut, 2008, s. 47; Itr, Nureddin, Menhecü’n-Nakd fî ‘Ulûmi’l-Hadîs, Dârü’l-Fikr, Dımeşk 1988, s.188; Tahhân, a.g.e., s. 16. 230 Râmhurmuzî, Hasan b. Abdurrahman el-Kâdî, el-Muhaddisu’l-Fâsil beyne’r-Râvi ve’l-Vâ’î,

Dâru’l-Fikr, Beyrut, 1971, s. 209; İbnü’l-Kayserânî, ‘Uluvv, s. 190; Hatîb el-Bağdâdî, Şerefü

ihtimali daha az olduğundan üstün sayılmış ve elde edilebilmesi için gayret sarf edilmiştir.

İbnü’l-Kayserânî, âlî isnâdı talep etmenin, “muhaddisin himmetinin yüceliğine, değerinin yüksekliğine ve görüşünün üstünlüğüne” delalet ettiğini söyler ve âlî isnâdın önemine dair Enes b. Mâlik’ten gelen sahih bir hadisi delil olarak getirir:

“Bizler, Hz. Peygamber’e soru sormaktan nehyolunmuştuk. Bundan dolayı bir bedevînin gelip ona bir şeyler sormasını ve bizim de böylece Hz. Peygamberi dinlememiz hoşumuza giderdi. Bedevîler ona soru sormakta bizden daha cesaretliydiler. Bir gün böyle bir adam geldi ve dedi ki: “Ey Muhammed! Bize habercin geldi ve senin Allah tarafından gönderildiğini söyledi; sen böyle bir şey söylüyor musun?” Hz. Peygamber: “Evet doğrudur”, dedi. Adam, “peki gökyüzünü kim yarattı?” dedi. Hz. Peygamber; “Allah yarattı” dedi. Adam, “bu dağları kim dikti?” dedi. Hz. Peygamber; “Allah” dedi. Adam, “gökleri ve yeri yaratan, dağları diken ve onlarda birçok faydalı şeyleri halkeden Allah aşkına seni Allah mı peygamber olarak görderdi?” dedi. Hz. Peygamber; “evet” dedi. Adam, “senin elçin, üzerimizde günde beş vakit namazın farz olduğunu söyledi. Bu doğru mudur?” dedi. Hz. Peygamber; evet dedi. Adam, “Allah aşkına bana söyle, bunu sana Allah mı emretti?” dedi. Hz. Peygamber, “evet” dedi. Adam, “elçin bize senede bir ay üzerimize ramazan orucu tutmanın farz olduğunu söyledi. Bu doğru mudur?” dedi. Hz. Peygamber; “evet, doğrudur” dedi. Adam, “seni gönderen Allah aşkına, Allah mı sana bunu emretti? dedi. Hz. Peygamber; “evet” dedi. Adam, “elçin bize gücü yetenlerin Kâbe’yi hac etmelerinin farz olduğunu söyledi. Bu doru mudur?” dedi Hz. Peygamber; “evet, doğrudur” dedi. Adam, “seni gönderen Allah aşkına söyle, bunu sana Allah mı emretti?” dedi. Hz. Peygamber; “evet”, dedi. Sonra adam, “seni hak olarak gönderen Allah’a yemin ederim ki, bu söylediklerinden ne fazla, ne de eksik yapacağım” deyip gitti. Hz. Peygamber, “eğer söylediği gibi yaparsa, bu kişi cennete girecektir” buyurdu. 231

İbnü’l-Kayserânî, bu sahih hadisin, âlî isnâdı talep etmenin ve bu amaçla yolculuk yapmanın gerekliliğine dair bir delil olduğunu savunur ve “eğer böyle olmasaydı, adı Dimâm b. Sa’lebe olan bu zat, Hz. Peygamber’in elçisinin gelip kendisine yapması gereken farzları söyleyince bunu yeterli görür, tekrar gelip Hz. Peygamber’den bizatihi sorup dinlemezdi. Yine, eğer âlî isnâd müstahap olmasaydı, Hz. Peygamber onun sorularına cevap vermezdi” der.232

Bütün hadisçiler, âlî isnâdı talep etmişler ve onu övmüşlerdir. Çünkü eğer nâzil isnâdla iktifa etmiş olsalardı, o hadisleri bu şekilde kendi şehirlerinde de bulabilirler ve bu uğurda yolculuk etmelerine gerek kalmazdı. Hâlbuki birçok hadis imamı bu amaçla dünyayı dolaşmıştır.233

Ahmed b. Hanbel, (ö. 241/855) “âlî isnâd için seyahata çıkmak, önceki nesillerden bize intikal eden bir sünnettir. Nitekim Abdullah b. Mesûd’un ashabı, Kufe’den Medine’ye rihlet ederek Ömer’den hadis dinliyor ve öğreniyorlardı” demiştir. Muhammed b. Eslem et-Tûsî (ö. 242/856) de “isnâdın yakınlığının Allah’a yakınlık” olduğunu ifade etmiştir.234

Nâzil isnâdlar, râvi sayısının çokluğu ve bu çokluktan ötürü hata yapma ihtimalinin fazlalığı dolayısıyla hadisçiler arasında rağbet görmemiştir. Âlî isnâd hakkında övgülerde bulunanlar, nâzil isnâdı zem etmişlerdir. Yahyâ b. Ma’în (ö. 233/847) nüzûl ile hadis rivâyetini, yüzdeki çirkin yaraya benzetmiştir. Ali b. el- Medînî (ö. 234/848) de “nüzûl bereketsizliktir” demiştir.235

İbnü’l-Kayserânî, âlî isnâdın beş derecesinin olduğunu söyler ve bunlara çeşitli örnekler verir.

232 İbnü’l-Kayserânî, ‘Uluvv, s. 195. 233 İbnü’l-Kayserânî, ‘Uluvv, s. 195.

234 Suyûtî, Celâlüddin Abdurrahman b. Ebî Bekr, Tedrîbu’r-Râvi fi Şerhi Takribi’n-Nevâvî, Dâru’l-

Kutubi’l-‘İlmiyye, Beyrut, 1996, II, 95.

1. Birinci Derece

Senedi sahih ve râvi sayısı az olandır. Bu tür âlî isnâd, Hz. Peygamber’e en kısa yoldan ulaştığı gibi bütün râvileri de en üstün niteliklere sahiptirler. Çünkü râvilerde bu nitelikler bulunmazsa, sadece râvilerin azlığı bir işe yaramaz. İbnü’l- Kayserânî’ye göre bu kısım mübtediye zor, sahihi ve sakimi birbirinden ayırma kabiliyetine sahip olana kolaydır. Çoğu zaman iki isnâd, râvi adedi bakımından birbirine eşit görünür. Fakat bunlardan biri sahih, diğeri ise zayıf olur. Zayıf olan rivâyet bu kısma girmemektedir.236 Buna örnek olarak şu rivâyetleri zikreder:

Bize Âmed sınırında Ebü’l-Kâsım Kâsım b. Ahmed haber verdi. O da dedi ki bize Ebû Bekir Muhammed b. Ahmed b. Muhammed b. Haşîş el-‘Adl rivâyet etti. O da dedi ki bize Ebû Saîd Hasan b. Ali el-‘Adevî Şeybân b. Ferûh rivâyet etti. O da dedi ki bize Nâfi’ b. Abdillah Ebû Hürmüz rivâyet etti. O da Enes b. Mâlik’ten Hz. Peygamber’in şöyle dediği söyledi: “Sabah namazının iki rekâtını terk etmeyin. Çünkü bütün hayırlar o iki rekâttadır”.237

Bu rivâyetle ilgili olarak İbnü’l-Kayserânî şunları söyler: “İşin ehli olmayan biri bu rivâyete baktığında onun âlî bir isnâd ile geldiğini sanır, bütün merviyâtının önüne alır ve râvisi az olan böyle bir isnâdı elde ettiği için sevinir. Fakat bu sened, delil olmaya elverişli değildir. Çünkü hadisin senedinde bulunan Nâfi’ b. Abdillah sika bir râvi değildir. Yahyâ b. Ma’în ve Nesâî onun güvenilir olmadığını söylemiştir. Ayrıca el-‘Adevî de yalancı birisidir”.238

İbnü’l-Kayserânî, ‘Adevî, Kesîr b. Selim, Yağnem b. Sâlim b. Kanber, Farac, Mûsâ b. Abdillah et-Tavîl, Ebû’d-dünya Osman b. Hattab ve Hiraş b. Abdillah gibilerinin rivâyetlerinin makbul olmadığı ve bunların yalancı olduğunu ifade ettikten sonra sahih olup isnâdı âlî olan rivâyete şu örneği verir:239

Bize Bağdat’ta Ebü’l-Hüseyin Ahmed b. Muhammed el- Bezzâr haber verdi. Bize Ebü’l-Kâsım ‘Ubeydullah b. Muhammed haber verdi. Bize Abdullah b.

236 İbnü’l-Kayserânî, ‘Uluvv, s. 196.

237 Münâvî, Muhammed b. Tacülarifîn, Feyzü’l-Kadîr, Dârü’l-Ma’rife, Beyrut, 1972, IV, 349. 238 İbnü’l-Kayserânî, ‘Uluv, s. 198.

Muhammed el-Beğavî haber verdi. Bize Tâlût b. ‘İbâd rivâyet etti. Bana Fedâl b. Hubeyr rivâyet etti. O Ebû Umâme el-Bahilî’nin şöyle dediğini işittim der: Hz. Peygamber şöyle buyurdu: “Bana altı şey hakkında güvence verin. Ben de size cennete gireceğinize dair garanti vereyim: Sizden birisi konuştuğunda yalan söylemesin, kendisine bir şey emanet edildiğinde ona ihanet etmesin, söz verdiğinde sözünde dursun, gözlerinizi harama kapatın, ellerinizi harama uzatmaktan sakının ve namusunuzu koruyun”.240

Bize, Ebû Muhammed Abdullah b. Muhammed el-Hatib, Bağdat’ta ezberinden imlâ ederek haber verdi. O dedi ki bana, Ebû Hafs ‘Amr b. İbrâhim el-Kinânî el- Mukrî rivâyette bulundu. O da dedi ki bana, Ebû Sa’îd Hasan b. Ali el-‘Adevî rivâyet etti. O da dedi ki bana, Hirâş b. Abdillah rivâyet etti. O da dedi ki Enes b. Malik’in şöyle dediği işittim: Hz. Peygamber şöyle buyurdu: “Oruç kalkandır”. İbnü’l- Kayserânî, bunun kendilerine ulaşan âlî senedlerden biri olduğunu, ancak sahih olmadığını ifade eder. Çünkü senedde geçen Hirâş, mechul, ‘Adevî de yalancıdır. Ebû Hüreyre tarikiyle gelen “Oruç kalkandır” hadisi ise sahihtir. ‘Adevî, bu hadise âlî bir sened uydurarak Enes’ten rivâyet etmiştir.241

İbnü’l-Kayserânî, bu hadisin âlî olmayıp sahih olan senedini de şu şekilde zikreder:

Bize, Ebû Bekr İsmâ’îl b. Ali el-Hatîb Rey şehrinde haber verdi. O da dedi ki bize, Ebû Zekeriyâ Yahyâ b. İbrâhim haber verdi. O da dedi ki bize, Ebû Hafs ‘Amr b. Muhammed Ahmed el-Cümahî Mekke’de rivâyet etti. O da dedi ki bize, Ali b. Abdülaziz rivâyet etti. O da dedi ki bize, Ebû Nuaym Fadl b. Dükeyn rivâyet etti. O da dedi ki bize, A’meş rivâyet etti. O da Ebû Sâlih’ten, o da, Ebu Hureyre’den, o da, Hz. Peygamber’den Yüce Allah’ın şöyle buyurduğunu bildirdi: “Oruç benim için tutulur. Onun mükâfatını ben veririm. Kulum şehvetini, yemesini ve içmesini benim için terk eder. Oruç Kalkandır. Oruçlunun iki sevinci vardır. Biri iftar yaptığı andaki

240 Taberânî, Ebü’l-Kâsım Süleymân b. Ahmed, el-Mu’cemü’l-Kebîr, Mektebetü İbn Teymiye, Kahire,

1983, VIII, 314.

sevincidir. Diğeri ise rabbine kavuştuğu andaki sevincidir. Oruçlunun ağız kokusu Allah indinde misk kokusundan daha güzeldir”.242

İbnü’l-Kayserânî, bu iki rivâyeti zikrederek âlî isnâdın birinci derecesinde ortaya attığı tezi destekler. Buradaki birinci hadis, âli bir senedle geldiği halde sahih değildir. İkincisi ise birinciye nazaran âli olmasa da sahihdir. Böylece birincisi

Benzer Belgeler