• Sonuç bulunamadı

C. BAZI FİKİRLERİ VE ONLARA YÖNELİK ELEŞTİRİLER 25

4. İtikadî Görüşleri 32

İslam ordularının gerçekleştirdikleri fetihler neticesinde bazı din ve düşünce mensupları farklı amaçlarla İslâmiyet’le yakından ilgilenmiştir. Müslümanların bu yabancı kültürlerle teması sonucu İslâm toplumu farklı gruplara ayrılmıştır. Hicrî 2. asrın ortalarında islâm dünyasında Havâric, Mürcie, Şiâ, Kaderiyye ve Mutezile gibi pek çok mezhep ortaya çıkmıştır. Bütün bu oluşumlar neticesinde daha önceleri tartışılmayan bazı konular gündeme gelmiş ve bir takım bidatler ortaya çıkmıştır. Daha önceleri sınırlı bir şekilde kullanılan akıl ve re'y daha çok kullanılmaya başlanmıştır. Şiîler imâmet konusu; Mürcie iman konusunu; Mutezile ise beş esas konusunda bir takım aklî istidlalleri sık sık kullanılır olmuştu.91

Sahâbe ve tâbiî’nin iştigal etmediği bu konuların ve takip edilen bu metodun yanlış ve bidat olduğunu ileri süren, bu düşünce ekollerine karşı bir tepki olarak meydana çıkan ve kendilerini “ashâbü’l-hadîs” diye tanıtan bazı âlimler ortaya çıkmıştır. Bunlar Müslümanları içinde bulundukları parçalanmışlıktan kurtarmak ve Hz. Peygamber dönemine göre şekillendirmek arzusundalardı. Çözümün Kitab’ın yanı sıra Hz. Peygamber’in hadisleri, sahâbe ve tâbiî’nin sözlerine ve selefin akidesine geri dönmekte olduğunu iddia etmekteydiler.92

Bu düşünce hicrî 4. yüzyılda “Selefiyye” adıyla bir mezhep olarak ortaya çıkmış ve daha ziyade Hanbelî mezhebi mensupları tarafından savunulmuştur. Selefîler, Kur’an’ın yanı sıra Hz. Peygamber’den -mütevatir olmasa da- sahih olarak nakledilen akîdeye yönelik bütün rivâyetlere imanı gerekli görürler. Bunlarda geçen ve Allah’a nisbet edilen yed, vech ve arş gibi niteliklerin beşeri vasıflara benzemediğini söyler ve keyfiyetinin tartışılmasına karşı çıkarlar. Dinin bütün inanç ve ibadet meselelerinin naslara dayanmasını gerekli görürler. Bunlar kendilerini “ehlü’s-sünne, ehlü’l-hadîs, ve’s-sünne, ehlü’l-hak” gibi tabirler ile anarken muhalifleri, onları Eseriye, Haşviyye ve Müşebbihe diye nitelendirmektedir.93

91 Özervarlı, M. Sait, “Selefiyye”, DİA, İstanbul, 2009, XXXVI, 399-400. 92 Özervarlı, a.g.md., XXXVI, 400.

93 Ebü’l-Hasan el-Eş’arî, Ali b. İsmail, el-İbâne an Usûli’d-Diyâne, Dâiratü’l-Maarifi’l-Osmaniyye,

İbnü’l-Kayserânî, itikadî konularda hadis taraftarlarının görüşlerini benimsemekte ve selef akidesini savunmaktadır. Bu nedenle es-Selefî/el-Eserî nispetleri ile anılmaktadır. O, sünnete tabi olmanın önemine dikkat çekmekte, sünneti inkâr etmenin küfre düşmeye sebep, Sünnet’in de Kur’an gibi vahiy kaynaklı ve Sünnet’in Kur’an’a olan ihtiyacından fazla Kur’an’ın Sünnet’e muhtaç olduğunu vurgulamaktadır. Konuyla ilgili olarak bazı ayet ve hadisleri zikretmekte, daha başka birçok rivâyetin olduğunu söylemekte ve bununla ilgili ehl-i sünnet âlimlerinin bazı eserler yazdığını ifade etmektedir.94

İbnü'l-Kayserânî yaratıcıyı ve nübüvveti isbat ve benzeri itikâdi konularda aklî istidlalleri kullanmaya karşı olmadıklarını, karşı çıktıkları şeyin bu aklî istidlallerin kullanım şekli olduğunu söylemekte ve bu konuda Selef’i takip ettiklerini, kelamcıların ve felsefecilerin değil onların metoduyla hareket ettiklerini belirtmektedir.95

İbnü'l-Kayserânî’ye göre Yüce Allah keyfiyetsiz olarak arşın üzerine istiva etmiştir. Bu konuda tavakkuf edilmesi, ilgili ayet96 ve rivâyetlerle yetinilmesi vacip iken istivanın nasıl olduğunu araştırmak ise caiz değildir. İsra ve miraç ruh ve beden ile birlikte uyanık olarak gerçekleşmiştir. Çünkü eğer rüyada olsaydı müşrikler bunu yalanlamazdı. Hz. Peygamber miraçta rabbini görmüştür. Bunun delili İbn Abbas’tan gelen rivayettir.97

Kur’an’ı Kerim lafzı ve manasıyla Allah kelamıdır ve kadimdir. Mahlûk olduğunu iddia edenler kâfir olur. Çünkü Kur’an Allah kelamıdır. Ona mahlûk demek Allah’a mahlûk demek olur.98

Kadere iman farzdır. Mizan, Havzı Kevser, kabir süâli ve azabı, cennet ile cehennem arasında kurulacak olan köprü haktır. Dikene benzer kancaları olan bu köprü kılıç gibi de keskindir. Müminler cennette Yüce Allah’ı görecektir. Kıyamet gününde Hz. Peygamber ve Salih kişiler günahkâr Müslümanlar için şefaat

94 İbnü'l-Kayserânî, el-Hucce, II, 372-385. 95 İbnü'l-Kayserânî, el-Hucce, II, 403-419.

96 Bkz. Taha: 5, Furkân: 59, Gafir: 15, Hâkka: 17, Meâric, 4, Nisâ: 158, Fâtır: 10. 97 İbnü'l-Kayserânî, el-Hucce, II, 419-447.

edecekler. Günahkâr Müslümanlar cezalarını gördükten sonra cehennemden çıkacaktır.99

Allah’ın bir takım haberi sıfatları vardır. Bunları tevil etmek caiz değildir. Yüce Allah zatında ve sıfatlarında yarattığı hiçbir şeye benzememektedir. Bazı gecelerde Yüce Allah’ın dünya semasına nüzûlüne dair gelen bütün rivâyetler sahihtir ve buna iman etmek gerekir. Cennet ve cehhenem yaratılmış ve hâlihazırda mevcuttur. İman söz ve amelden oluşmakta ve itaat ile fazlalaşıp isyan ile azalmaktadır.100

Sahâbenin icmâı hüccettir. Hz. Peygamber ve ashâbından sonra din adına ihdas edilen şeyler bidattir. Kıyas şerî bir delil değildir. Kelâm ilminden ve onun ile uğraşanlardan uzak durmak gerekir. Müslümanların birliğini bozmamak için bir takım günahları işlese bile imama karşı gelmemek gerekir. İşlediği bir günahtan dolayı herhangi bir müslüman tekfir edilemez. Müslümanlar yetmiş üç fırkaya ayrılacak ve bunlardan sadece bir fırkası kurtuluş ehlinden olacaktır.101

Hz. Peygamber’den sonra hilafete Hz. Ebu Bekir, Ömer, Osman ve Ali geçmiştir. Onlardan sonra da Müslümanlar Hz. Muaviye’ye biat etmişlerdir. Yezîd ile ilgili dört görüş vardır. Kimisi onu övmüş, kimisi hakkında sükût etmiş, kimisi sövmüş ve bazıları da tekfir etmişlerdir. Sahâbe kiramın fazileti hakkında birçok ayet ve hadis vardır. Rafizîler bu konuda sapmışlardır.102

Benzer Belgeler