• Sonuç bulunamadı

Televizyon reklamlarında evlilik seremonisinin temsili

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Televizyon reklamlarında evlilik seremonisinin temsili"

Copied!
144
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

HALKLA İLİŞKİLER ve TANITIM ANABİLİM DALI

REKLAMCILIK ve TANITIM BİLİM DALI

TELEVİZYON REKLAMLARINDA EVLİLİK

SEREMONİSİNİN TEMSİLİ

Semih UYAN

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Danışman

Doç. Dr. Aşina GÜLERARSLAN ÖZDENGÜL

(2)
(3)
(4)
(5)

ÖZET

Reklamların tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de insanların bilinçaltlarını etkileyen ve istenilen doğrultuda ikna kabiliyetiyle yönlendiren iletişim faaliyetleri arasında ilk sırada yer aldığı bilinmektedir. Geçmişten günümüze popülerliğini kaybetmeyen hatta her geçen gün gelişen yeni iletişim teknolojilerine entegre olabilen yapısıyla televizyon ve televizyon reklamcılığı ise insanların yaşamını etkilemeye devam etmektedir. Kitleleri etkileyen ve 7’den 77’ye herkesin mutlaka kendine hitap eden bir şeyler bulabildiği televizyon, aslında artık bir radyo gibi arka plan mecrası olarak görülse de kimsenin vazgeçemediği bir reklam mecrası olarak değerini korumaktadır. Neredeyse her evde var olan hatta birden fazla olan televizyon özellikle aile fertlerinin genelde birlikte faydalandığı bir kitle iletişim aracıdır. Kitle iletişim araçları ve reklamlarla tüketimin ön planda olduğu bir kültürün kurgulanması ve tüketicileri de bu kültürün içine çekmesi amacıyla bazı faaliyetler söz konusudur. Yayınlanan reklamlarda tüketiciler ürün ve hizmetleri kıyas edebilmekte ve televizyon karşısında onları tüketmenin hayalini kurmaktadır.

Toplumların ekonomik ve kültürel yapısı, yaşam tarzı, üretim-tüketim ilişkileri, alışkanlıkları, gelenek ve görenekleri gibi birçok faktör evlilik seremonisinin temsilinde önemli rol oynamaktadır. Ancak aile içerisinde evlenme çağında olan kız ya da erkeğin evliliğe dair birçok fikir edindiği iletişim ortamında özellikle evlilik seremonisinin temsil edildiği reklamlar bize toplumsal cinsiyet sunumunun da yardımıyla birçok gerçeği göstermektedir. Buradan hareketle tez çalışmasının ilk bölümünde teorik olarak evlilik seremonisi, aile ve ritüel ana başlığı altında evlilik, aile ve ritüel kavramlarıyla birlikte özellikle evlilik seremonisinde yer alan eş seçimi, kız isteme söz kesme, nişan, kına gecesi, çeyiz gibi konular kapsamlı şekilde ele alınmıştır. İkinci bölümde ise tüketim kültürü, toplumsal cinsiyet ve televizyon reklam aracı olarak kullanımı ana başlığı altında tüketim toplumunun toplumsal cinsiyet rolleri açısından reklamlarda kadın ve erkek sunumuyla birlikte özellikle reklam mesajının oluşturulma aşamasındaki format, anlatım tarzı, çekicilik türleri konuları detaylandırılmıştır. Çalışmanın üçüncü ve son bölümünde ise; seçilen evlilik seremonisinin temsil edildiği reklamlar üzerinde tüketim kültürü içerisinde yer alan ürün ve hizmetlerin kullanımı ile toplumsal cinsiyet rolleri bağlamında gelin ve damadın beklentileri tanımlanırken evlilik seremonisindeki uygulamaların ritüellerle bağlantısı dahilinde inceleme yapılmıştır. Evlilik ritüellerinin, günümüz modern toplumun beklentilerine göre şekillendiği ve evlilik seremonisinde vazgeçilemeyen bir unsur olduğu görülmüştür. Ayrıca bu süreçte ortaya çıkan tüketim odaklılık ile ritüeller arasında da bir etkileşim olduğu sonucuna varılmıştır. Anahtar Kelimeler: Reklam, Evlilik, Ritüel, Televizyon, Seremoni, Toplumsal Cinsiyet

(6)

SUMMARY

It is known that advertisements take the first place among communication activities that affect people's subconscious minds and direct them in the desired direction in our country as in all over the world. Television advertising is continuing to affect people's lives with its structure which can be integrated with new communication technologies that are popular from past to present. Television, which affects the masses and everyone from 7 to 77 years of age can find something to appeal to itself, in fact, as a radio as a background media, although nobody can give up the value as an advertising media preserves its value. In almost every household, even more than one television is a mass communication tool, especially where family members generally benefit. There are some activities in order to construct a culture where mass media and advertisements are at the forefront of consumption and to attract consumers into this culture. In published advertisements, consumers can compare products and services and dream about consuming them in front of television.

Many factors such as economic and cultural structure of societies, lifestyle, production- consumption relations, habits, traditions and customs play an important role in the representation of the marriage ceremony. However, in the communication environment in which there are many ideas about marriage, the advertisements in which marriage ceremony is represented, especially in the age of marriage, shows many facts with the help of gender presentation. Therefore, in the first part of the thesis work, theoretically, marriage, family and ritual under the title of marriage, family and ritual concepts, especially in the marriage ceremony, including the selection of spouses, engagement, henna night, dowry, such as issues were discussed extensively. In the second part, consumption culture, gender and the use of television as an advertising tool under the main title of the consumer society in terms of gender roles in the presentation of women and men in advertising, especially in the form of advertising message format, narrative style, the types of charm are detailed. In the third and last part of the study, the bride and groom's expectations were defined in the context of gender roles and the using of the products and services included in the consumption culture on the advertisements in which the selected marriage ceremony was represented. Marriage rituals were shaped according to the expectations of today's modern society and it was observed that marriage ceremonies were an indispensable fact. In addition, it was concluded that there is an interaction between the rituals and the consumption-oriented in this process.

(7)

TEŞEKKÜRLER

Lisans eğitimimden uzun süren yüksek lisans eğitimim boyunca baştan beri her konuda olduğu gibi hoşgörü ve anlayışını hiçbir zaman kaybetmeden bana destek olan, yol gösteren 13 yıllık hocam ve tez danışmanım Doç. Dr. Aşina GÜLERARSLAN ÖZDENGÜL’e sonsuz teşekkürlerimi sunarım.

Her konuda bana güvenen ve yanımda olan öğretmenlik mesleğimdeki aşırı yoğunluğumun yanında tezime odaklanmam konusunda beni sürekli yüreklendiren ve her daim motive eden, enerjimin azaldığı anlarda tekrar güç kazanmamı sağlayan, en büyük yardımcım, meslektaşım, sevgili eşim ve can yoldaşım Gamze UYAN’a teşekkür eder şükranlarımı sunarım.

Tez çalışmamın her aşamasında ilgi ve emeğini esirgemeden bilgisi, deneyimi ve önerileriyle özellikle akademik işleyiş ve teknik düzenlemeler gibi her konuda yardımcı olan değerli dostum Öğr. Gör. Fatih ÇELİK’e, akademik yolda kendi çektiği sıkıntıların benim de çekmemi istemeden gece gündüz demeden sözlü ve yazılı olmak üzere her koşulda yardımını esirgemeyen sevgili baldızım Arş. Gör. Halime SUVAY’a, çalışmamı bitirebilmem için beni motive eden ve çeviri konusunda benden desteklerini esirgemeyen kıymetli kardeşim ve meslektaşım Erdem ERKAN’a sonsuz teşekkürlerimi sunarım. Ayrıca, çalışma sürecinde yardımına başvurduğum ve adını buraya yazmayı unutmuş olabileceğim ve yanımda olan herkese teşekkür ederim.

(8)

İÇİNDEKİLER

1.BÖLÜM: EVLİLİK SEREMONİSİ, AİLE VE RİTÜEL KAVRAMLARI ...5

1.1.EVLİLİK KAVRAMI ... 5

1.2.EVLENME SÜRECİ ... 6

1.3.EVLİLİK SEREMONİSİNDE YER ALAN KAVRAMLAR... 10

1.3.1. Eş Seçimi ... 10 1.3.2. Kız İsteme ... 14 1.3.3. Nişanlanma ... 14 1.3.4. Çeyiz ... 15 1.3.5. Davet ... 16 1.3.6. Düğün Hazırlığı ve Düğün Töreni ... 17 1.4.AİLE KAVRAMI ... 24

1.5.AİLENİN ÖNEMİ VE İŞLEVİ ... 27

1.6.AİLENİN YAPISI VE DÖNÜŞÜMÜ ... 34

1.7.RİTÜEL KAVRAMI VE DOĞUŞU ... 41

1.8.RİTÜELİN ÖNEMİ VE İŞLEVLERİ ... 44

2. BÖLÜM: TÜKETİM KÜLTÜRÜ, TOPLUMSAL CİNSİYET KAVRAMI VE TELEVİZYONUN REKLAM ARACI OLARAK KULLANIMI ...48

2.1.TÜKETİM KAVRAMI ... 48

2.2.TÜKETİM KÜLTÜRÜ VE TOPLUMU ... 49

2.3.TOPLUMSAL CİNSİYET KAVRAMI ... 57

2.4.TOPLUMSAL CİNSİYET ROLLERİ (KADIN-ERKEK SUNUMU) ... 60

2.5.TOPLUMSAL CİNSİYET VE REKLAM İLİŞKİSİ ... 66

2.6.REKLAM KAVRAMI VE TANIMI ... 75

2.7.REKLAMIN TARİHSEL GELİŞİMİ ... 79

2.8.REKLAMIN AMAÇLARI VE İŞLEVLERİ ... 81

2.9.REKLAM MESAJI ... 85

2.10.TELEVİZYON VE TELEVİZYON REKLAMCILIĞININ DOĞUŞU ... 92

2.11.TELEVİZYON REKLAMCILIĞINA GENEL BAKIŞ ... 95

3. BÖLÜM: TELEVİZYON REKLAMLARINDAKİ EVLİLİK SEREMONİSİNİN TEMSİLİ ...102 3.1.ARAŞTIRMANINKONUSU ... 102 3.2.AMAÇ ... 103 3.3.ÖNEM ... 104 3.4.SINIRLILIKLAR ... 105 3.5.YÖNTEM ... 105 3.5.1. Evren Ve Örneklem ... 106 3.6.BULGULARVEYORUMLAR ... 110 3.7.SONUÇVEÖNERİLER ... 117 KAYNAKÇA ... 125 EKLER ... 134

(9)

EK-1: KODLAMA CETVELİ ... 134

TABLOLAR LİSTESİ Tablo 1: Amacına Göre Reklamların Sınıflandırılması ... 83

Tablo 2:Reklam Mesajlarının Türleri ... 87

Tablo 3:Araştırmada Kullanılan Kategorilerin Kriterleri ve Tanımlanması ... 108

Tablo 4: Reklamı Yapılan Ürün-Hizmet Kategorilerine Ait Bulgular ... 111

Tablo 5:Reklamdaki Ana Mekanlara Ait Bulgular ... 112

Tablo 6:Reklamın Yapım Formatlarına Ait Bulgular ... 112

Tablo 7:Reklamın Anlatım Tarzına Ait Bulgular ... 113

Tablo 8:Reklam Çekiciliklerine Ait Bulgular ... 114

Tablo 9:Reklamda Evliliğin Temsiline Ait Bulgular ... 114

Tablo 10:Reklamda Gelinin Ele Alınışına Ait Bulgular ... 115

(10)

GİRİŞ

Toplumların kendilerine ait kültürü vardır ve her bir kültürün de kendine has ürettiği değerleri bulunur. Bu değerler toplumu oluşturan bireylerin çoğunluğu tarafından kabul edilmiş ortak amaç ve çıkarlara hitap eden inanç, ilke ve normlardır. Değerler, davranışlara doğruyu yanlışı ya da iyiyi kötüyü belirlemesi açısından standartlar sağlayarak yön verir. Aile değerleri de insanların birlikte yaşarken ürettiği bütün değerler gibi toplumsal değişim ve dönüşüm sürecinde yeni formlara ulaşmaktadır. Bu yönüyle dinamik bir yapı olan ve toplumsal yaşamı kuşatan değerler dünyası, aile ortamı açısından da oldukça önemli görülmektedir.

Sosyo kültürel yaşamın vaz geçilmez bir parçası olan ve değerler sisteminin taşıyıcı yapı taşlarından olan ritüeller ise geçmişten günümüze, olaylar karşısında ortak bir bilinç oluşturulmasında ve toplumsal ve kültürel devamlılığın sağlanmasında çok önemli rol oynar. Çünkü toplumsal bağlılığı güçlendirmesinin yanında paylaşım ve dayanışmanın yaşanmasında birleştirici bir özellik taşırken ayrıca diğer toplumlar karşısında ayırt edici bir kültürel ve milli kimlik belirleyicisi olur.

Ritüellerin belki de en önemli geçiş ritüellerinden evlilik ritüeli içerisinde yer alan ve insanların en mutlu anlarının yaşandığı düğün töreni, evlilik seremonisinin başlangıcını temsil eder. Düğün cinsiyetler arası birtakım anlaşmalara imkan sağlayarak oluşturulacak aile kurumunun topluma ilk kez duyurulduğu olaylardan birine verilen isimdir. Düğün törenlerinde yapılan kutlamalar ve eğlencelerle devam eden evlilik seremonisi; tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de birtakım gelenekler ve dini ya da örfi ritüelleri kapsar. Bu ritüel ve törenler aileler ve toplum için oldukça önemli ve insanların hayatları boyunca geçtiği en değerli ve kutsal sayılabilecek eşiklerdendir. Gelenekler, töreler, örf ve adetler, hangi eşiğin nasıl geçileceğini öğreterek nesilden nesile aktarılmasını sağlar. Zengin Türk kültüründe aile içi ilişkilere, aile fertlerinin evlenerek yeni bir aile kurmasına ve bu süreçte yer alan birçok geleneğe ve kutsal inançlara büyük önem atfedilir. Aile kişisel özellikleri bakımından birçok farklılığı barındıran bireylerin birlikte yaşama becerisini gerçekleştirme çabasıdır. Aile olmak hoşgörü, sevgi, saygı çerçevesinde ciddi bir

(11)

özveri ve oldukça uzun emek ister. Bu noktada evlilik ilişkisi, kültürel olarak en fazla tanımlanması ve başkaları tarafından örnek alınmasının yanında kişiler arasında en samimi ilişkilerin yaşandığı ilişkidir. Dolayısıyla evliliğin değeri ve önemi konusunda insanlar arasında görüş birliği vardır. Ancak günümüzde evlenecek olan çift artık uzun bir birliktelik döneminden geçtiği için kız isteme ve görücü gitme gelenekleri sadece sembolik olarak yerine getirilmektedir. Öyle ki bu çiftler eskisinden farklı olarak genelde ayrı evde yaşam sürdüklerinden dolayı da düğün hazırlığı sürecinde alınan eşya sayısı ve harcanan para oldukça artmıştır.

Modernleşmenin ışığında evlilikle oluşan aile kurumuna bakışın değişimiyle birlikte Türk aile yapısında da doğal olarak önemli değişimler yaşanmıştır. Yaşanan çeşitli değişimler sonucunda tüketim kavramı, zorunlu ihtiyaçları doyurmaktan çıkıp, kişilerin kendilerini ifade ettikleri ya da öyle sandıkları kültürel bir yapıya dönüşmüştür. Zamanla üretkenlik ve akılcılığın yerini hazza dayalı tüketim ile bu durumun doğal sonucu olan aşırıya kaçma, gösteriş, savurganlık ve yaşamın gerçek manasından uzaklaşma almıştır. Modern tüketim denilen şey, sadece bu özelliklerin yanında toplumda telafisi oldukça zor ve olumsuz, kalıcı izler bıraktığı da yadsınamaz bir gerçektir.

21. yüzyılda insanlar bu zamana kadar hiç olmadığı kadar çok iletişim faaliyetine ve mesaj bombardımanına maruz kalmıştır. Sabah uyandığı andan gece uyuyana kadar hemen her saatte ve her alanda çeşitli ürün ya da hizmetlerin, markaların afiş, açık hava, televizyon, radyo, gazete, el ilanı gibi birçok mecradan reklam mesajları kitlelere ulaştırılmaktadır. Hal böyle olunca da insanlar ihtiyaçtan çok istekleri için satın alma davranışını sergilerler. Öyle ki insanların en önemli geçiş ritüellerinden ve masraftan kaçınılmayan evlilik sürecinde bu tür reklamların etkisi altında kalarak zaaflarının esiri olarak fazlaca ve gösterişe yönelik tüketime yönelirler.

Tüketimin cinsiyete göre bile farklılaştığı toplumda karşımıza sıklıkla çıkan kavram olan toplumsal cinsiyet, cinsiyetten farklı olarak toplum tarafından bilinen ve yüklenilen görevlerin empoze edilerek kadın ve erkeklikle ilişkili olarak atfedilen

(12)

rollerle birlikte sosyal ve kültürel normları kapsar. Bu rollerin sunumunda kitle iletişim araçlarından özellikle televizyon mecrasının tartışılmaz bir konumu vardır. Bu nedenle de toplumsal cinsiyet rollerinin temsiline bakma durumu televizyon reklamlarında somut şekilde karşımıza çıkmaktadır. Bu ortamda da özellikle televizyon reklamlarının erilliğin ve dişilliğin cinsiyet rollerinin mevcut durum ve söyleme bağlı olarak yeniden üretilerek sürekliliğinin sağlandığı ve bu rollerin toplumsal cinsiyet rollerine evirildiği bir ortam olduğu aşikardır. Televizyon reklamlarının toplumsal cinsiyet algısının oluşması ve rollere ilişkin beklentiler ve davranış biçimlerinin sunulmasında ve dolayısıyla da öğretici bir işlevi vardır. Bununla beraber televizyon reklamlarında toplumun sosyal ve kültürel değerlerini, mitlerini ve ritüellerini, kadın ve erkeğin temsilleri kullanılarak toplumsal cinsiyet kimlik ve rolleri görülür. Buradan hareketle denilebilir ki, reklam ve iletişim sektörü hedeflediği kitleyi daha fazla etkilemek bu sayede bilinç altına attığı mesajlarla onu yönetebilmek adına kitlenin düşünce ve davranışlarını yine aynı kitleye çeşitli yöntem ve tekniklerle oldukça başarılı bir şekilde yeniden yansıtmaktadır. Kısaca toplumsal cinsiyetin reklâmlarda kullanımı bu şekilde özetlenebilir.

Toplumumuzda kadın ve erkeğin reklamlar aracılığıyla toplumsal cinsiyet bağlamında evlilik içindeki sunulan konumlarından daha çok evlilik öncesi süreçteki atfedilen ya da beklenen görevleri aslında önemle üzerinde durulması ve araştırılması gereken bir husustur. Net olarak belirlenemeyen ve günden güne değişiklik gösteren görev ve roller toplumun beklentilerine göre şekillenir. Çünkü evlenecek olan bireylerin kadın ya da erkek fark etmeksizin bunların cinsiyet rollerinin yani toplumun beklediği davranış şekillerinin her şeyde olduğu gibi evlilik sürecindeki tüm seremonide de etkili olduğu düşünülmektedir. Literatür tarandığında kadın ve erkeklerin evlilik doyumları farklılık göstermektedir. Bu farklılığın nedeni bireylerin toplumsal cinsiyet rollerinden kaynaklandığı düşünülmektedir.

Tez çalışmamızın birinci bölümde, evlilik kavramı, evlenme süreci ve seremonide yer alan çeyiz, kına gecesi, nişanlanma, davet gibi kavramlar, aile kurumunun önemi ve günümüzdeki değişimlerle beraber yaşadığı dönüşüm ile geçmişten günümüze toplumların vaz geçemediği ve millet olma özelliklerinin temeli

(13)

olan ve nesilden nesile aktarılan ritüel kavramı ele alınacaktır. İkinci bölümde ise modernizmin ve özellikle kapitalizmin gölgesinde insanların kendini ifade etme biçimlerinden biri olan tüketim kültürünün ve buna bağlı olarak ortaya çıkan tüketim toplumunun ne tür yaşam tarzlarıyla uyuştuğu, kitlelere gönderilmek üzere hazırlanan reklamların tüketim kültürünü nasıl etkilediği ve tüm bunların reklamlarda oluşturulan simgesel benzetme, imge ve sergilenen imajlarla kültürel olarak nasıl yeniden yaratıldığı incelenecektir. Ayrıca bu süreçte temel reklam kavramları ve reklamın tarihsel gelişimi, reklam mesajı özellikle de televizyon reklamları üzerinde durulmuştur. Buradan hareketle reklamlarda tüketim kültürü, kadın ve erkeğin ayrı ayrı ele alınışıyla birlikte toplumsal cinsiyet rollerinin nasıl sunulduğu, reklam ve toplumsal cinsiyet ilişkisi ayrıntılarıyla ele alınacaktır.

Buraya kadar yapılan tanımlama, açıklama ve yorumlardan sonra tez çalışmasının üçüncü bölümünde ise televizyon reklamlarında evlilik seremonisinin temsili konusu incelenirken, özellikle kız isteme ve evlilik teklifiyle başlayan ve düğün gecesine kadar ki tüm sürecin işlendiği televizyon reklamlarının çözümlemesi kısmi içerik analizi yöntemiyle yapılmaktadır. Tez çalışmasının amacına uygun olarak belirlenen araştırma evreni ve örnekleme göre seçilen 70 tane televizyon reklamlarının izlenmesi yoluyla tez konusuna yönelik veriler elde edilmektedir. İncelenen reklâmlarda kadın ve erkek toplumsal cinsiyet bağlamında pek çok bakış açısıyla ele alınmıştır. Veriler toplanırken daha önce yapılmış çalışmalar ve bunun yanında özgün olarak oluşturulan belli ölçütler göz önünde bulundurulmaktadır.

Literatür taraması yapıldığında seçilen araştırma konusu olan evlilik seremonisinin temsili konusuyla ilgili kitle iletişim araçlarından yansıyan temsile yönelik daha önce yapılmış olan herhangi bir çalışmaya rastlanmamıştır. Bu yüzden de çalışmamız literatüre ışık tutacak bir kaynak niteliğinde olacaktır. Açıklanan bu bilgiler ışığında çalışmadaki araştırmanın temel amacı insanların yaşamları boyunca önemli geçiş ritüellerinden olan evlenme ritüelinin televizyon reklamlarında toplumsal cinsiyetle birlikte yansıması ve evlilik seremonisinin içerisinde yer alan özne, nesne ve mekan bağlamında ayrıntılı temsilini tüketime dayalı yaşam tarzı bağlamında araştırmaktır.

(14)

1.BÖLÜM: EVLİLİK SEREMONİSİ, AİLE VE RİTÜEL KAVRAMLARI

1.1. Evlilik Kavramı

Dünyanın en köklü ve kalıcı birlikteliklerinden olan evlilik, değişik kişiliklere ve cinsiyetlere sahip iki kişinin ortak paydada buluştuğu ve başladığı yeni bir hayat süreci olup iki kişinin yaşamlarında yaptıkları köklü değişimdir. Farklı aile, kültür ve mekanlardan gelen iki kişi aynı zaman ve aynı çatı altında yaşamlarını paylaşacaktır. Bu değişim sürecinin sorunsuz atlatılması için iki insanın birbirini iyi tanımaları ve bu süreçte evliliğin verdiği sorumluluğu yüklenebilecek olgunluğa ulaşmış olmaları ve her şeyden önemlisi saygı, sevgi ve hoşgörü temelinde bir evlilik sürdürmeleri gerekmektedir (Bayer, 2013: 121). Toplumu birçok yönden etkileyen evlilik; zorlukları, kolaylıkları, hüzünleri, mutlulukları ile insanların pek çoğu için varılması gereken ve yine toplumca beklenen temel hedeflerden biridir. Aynı zamanda evlilik, bireylerin genel iyilik halini sağlamlaştıran ve hayatlarından keyif almalarını destekleyen sosyal kurumlardan biridir (Hayward ve Zhang, 2006’dan akt. (Çağ & Yıldırım, 2013: 13) Bunun yanı sıra mal, mülk dağılımı ve bireylere sağladığı haklarla ekonomik bir kurumdur. Bu bağlamda karı ve kocanın görev ve sorumluluklarını belirler (Altun, 2009: 8).

Evlilik bireysel ve toplumsal yönden, doğrudan ya da dolaylı olarak birçok işlevi yerine getirmektedir. Bunlar aşağıdaki gibidir (Kasapoğlu & Nadide, 2011: 30):

 Evlilik, doğacak çocukların ahlaki ve yasal yollardan dünyaya gözlerini açmalarına uygun ortamı ve koşulları hazırlamaktır.

 Yasalara uygun olarak kurulan evlilik kurumu, çiftlere ve aile üyelerine yeni sosyal rol ve statü kazandırırken hukuki bir kimlik de verir.

 Evlilik ilişkisiyle çiftin doğal ve bazı durumlarda da zorunlu olarak birtakım hakların kazanılmasını sağlamaktır.

(15)

 Evlilik mutlu ve yeni bir aile hayatı kurma hasretini ve düşlerini gerçekleştirmede önemli rol oynar.

 Evli çiftlerin birlikteliği toplumda birlikte yaşanılan herkes tarafından da onaylandığı gibi aynı zamanda destek de görmektedir.

 Evlilikle birlikte yüksek yaşam standartlarına ulaşmada ekonomik güç de elde edilmektedir.

 Evdeki iş birliği ile paylaşılan görev ve sorumluluklar ailedeki işleri dolayısıyla da yaşamı kolaylaştırır.

 Evli bireyler bekar ya da birlikte yaşamayı seçenlere göre toplumun değerlerine bağlılığı açısından birçok kesim tarafından daha çabuk kabul edilmektedir.

 Evlilik bağı ile yüklenilen bazı sorumluluklar toplumun beklentisiyle birlikte çiftlerin davranışlarına sınırlılık ve denetim, yaşam tarzlarına da düzenlilik getirmektedir.

1.2. Evlenme Süreci

Evlenme süreci evlenen çiftler açısından yeni bir hayata adım atmakla beraber iki tarafında aileleri arasındaki anlaşmayı, bağlılık ve dayanışmayı, düzeni ve ekonomik yapıyı etkilemesi açısından da oldukça önemlidir. Çünkü evlilik denilen olguyla sadece kız ve erkek değil bunların aileleri, akrabaları ve yakın çevrelerinin de birleşmesi ve bu birleşmenin toplumca onaylanması anlamına gelmektedir. Bu sebeplerden dolayı nikah kıyan memur çiftlere evlenmek istekleriyle ilgili sorular sorar ancak bu soruların aslında simgesel olduğu bilinmektedir. Öyle ki cevabı belli sorular sorularak aslında toplum ve ailelerin de şahitliğiyle onayı alınmak istenmektedir (Çabuk, 2017: 55). Evlenmeye karar veren eşlerden her birinin yaş, eğitim, kültür, hayata bakışı, maddi durumu, siyasi görüşü ve dini inancı gibi farklılıkların olabileceğini düşünmesi gerekir. Olabilecek farklılıkların evlendikten sonra sorun teşkil etmemesi için çiftlerin birbirlerini o anki durumlarıyla kabul etmeleri önemlidir. Bu bağlamda evlilik; “iki farklı cinsiyetin birbirini severek bir

(16)

araya gelmesiyle uzunca bir yolculuğa çıkmak ve bu süreçte meydana gelen farklılık ve çatışmaları ortaklaşa karar alarak uzlaştırmaktır.” (Tarhan, 2010: 25- 26)

Birbirleriyle etkileşim içine giren aileyi ilgilendiren önemli konularda fikir birliği yaparak sorunlarını uzlaşmacı bir tavır içinde çözmeye çalışan çiftlerin evlilikleri uyumlu evlilik sayılabilir. Bu evlilik uyumunun sonucunda ise aile hayatında mutluluk ve memnuniyet kavramları kaçınılmaz olarak kendini gösterir (Erbek, Beştepe, Akar, Eradamlar, & Alpkan, 2005: 40). Tarhan’a göre, evlilik yolculuğunda doğru insanı bulmanın yanında evliliğe yüklenen anlam ve evlilikten beklenenler çok önemlidir. Çünkü çiftlerin birbirleriyle uyumunun belirleyicilerinden en fazla önem arz eden, evlilik beklentisidir. Beklentilerin hayalperest ya da gerçekçi bir bakış içinde olduğu ya da olmadığı çiftin taraflarından her ikisinin beklentilerinin birbiriyle uyuşup uyuşmadığı evlilikteki uyumun kalitesini belirlemede yardımcı olur. Eşlerin beklentileri ne derece yakınsa, uyum da daha kolay gerçekleşecektir (Tarhan, 2010: 18)

Evliliğin devam ettiği sürede ilişkinin nasıl olduğu, eşlerin bu konuda ne hissettiği ve bu durumdan nasıl etkilendiğiyle doğrudan ilintili olan evlilik uyumu ve evlilikteki yüksek kalite ve uyum, doğru ve yeterli iletişim, yüksek mutluluk ve doyum derecesi ile ölçülebildiği ve evliliğin niteliğini yordamada önemli olduğu düşünülmektedir (Erbek, vd., 2005: 40). Evlilik doyumunu psikolojik olarak etkileyen ihtiyaçlar ise şöyle sıralanabilir (Tarhan, 2005: 73): Ana-baba olma ihtiyacı, ilgi ve destek görme, istendiğini hissetme ihtiyacı, önem ve değer verilme ihtiyacı, sevmek ve sevilmek ihtiyacı, terk edilmeyeceğine inanma ihtiyacı, açık iletişim ihtiyacı, eğlenme ve finansal eşitlik ihtiyacı, cinsel mutluluk ihtiyacı, korunma ve güvenlik ihtiyacı, kendini geliştirme ve manevi değerler ihtiyacı güvenmek ve güvenilmek ihtiyacı, kişisel özgürlük ihtiyacı denilebilir.

İnsanları evlenmeye güdeleyen nedenler farklı toplumlarda çok çeşitli olup bunlar insandan insana değişmektedir. Bu nedenler aşağıdaki gibi özetlenmiştir (Köroğlu, 2013: 25-26):

(17)

 Evliliğin toplum tarafından genel kabul görüyor olması

 Bireylerin ekonomik anlamda özgürlüğü arzulamaları ve ona kavuşma isteği  Evlenen çiftin kendilerine yol arkadaşı bulmayı istiyor olmaları

 Çocuk sahibi olmak için evliliğin meşru yol olması  Yaşamlarını mutlu devam ettirme isteği

 Devamlı ancak sağlıklı ve bir cinsel birliktelik isteği  Statü ve bağımsızlık (yeni bağımlılık) kazanmak isteği  Hayatta ortaklık kurma isteği

 Hayatın sevinç ve kederini paylaşma isteği

Tarhan’a göre, evlilik kararında önem arz eden ailenin etkisi doğrudan ve dolaylı olmak üzere ele alınabilir. Doğrudan etki adından da anlaşılacağı üzere kararın alınmasında direkt rol oynar. Dolaylı olarak etki ise, kişilerin çocukluk çağında yaşananların biçimlendirdiği düşünce ve nihayetinde gerçekleşen davranış şekilleriyle gerçekleşir. Bu kalıpları genellikle ebeveynler şekillendirir. Örneğin bir kızın babası ile arasındaki ilişki, erkek cinsiyle alakalı aklında bir model oluşturur. Bu oluşan model onun erkeklerle ilgili düşüncesini etkilerken anne ve baba odaklı düşünce ve buna bağlı davranış kalıpları da evlilik kararını belirler. Ancak bahsedilen bu etki gerçekçi tarzda değildir. Çünkü anne ve babanın evlenilecek kişi ile aynı kişiliğe sahip olması imkansızdır (Tarhan, 2010: 38). Aile içindeki en önemli işlevleri yerine getirmiş yaşlı anne ve babalar hatta onların ebeveynleri de yaşadıkları sürece bu ailenin bir parçası sayıldıkları için aile içi ilişkilerde genç ve yaşlı kuşağın birbirinden kopmadığı görülmektedir. Bunun yanı sıra da duygusal yakınlık ve bağlılığın da yansımaları görülmektedir. Evlilik gibi önemli kararlarda ailenin büyük ve tecrübeli bireylerinin onayına başvurulduğu gibi kültürün bir parçası olan toplum içinden ve aile kurumu dışındaki kişilerin de onayına ihtiyaç duyulmaktadır (Burç, 2018: 138).

Ailede eş seçiminde ve evlilik kararında son sözü kimin söylediğine göre evlenme kararı ve eş seçimi şekilleri aşağıdaki gibi özetlenmiştir (Merter, 1990: 39):

(18)

 Evlenecek çiftin görüşü alınmadan kararı tamamen aile bireylerinin verdiği evlilik,

 Evlenmeyi düşünen çiftin görüşleri alınarak ailelerin karar verdiği evlilik,  Evlenecek çiftin eş seçimini yapması, ancak ailelerin de rızalarının dikkate

alınması,

 Evlenecek olan çiftin ailelerin onayı olmadan evlilikle ilgili kararı kendilerinin vermesidir.

Görüldüğü üzere evlenme çağındaki genç çiftler evlilik kararını vermekte değişik tercihlerde bulunmaktadır. Türk aile yapısında genellikle tercih ettikleri karar verme biçimi, evleneceği kişiyle birlikte evlenme kararı verdikten sonra anne/babalarının rızasını alacakları şeklidir (Köroğlu, 2013: 27).

Türk toplumsal yapısının geleneği olarak bilinen ve baskın bir durum olan yeni evlenmiş çiftin, ataerkil yapının gereği olarak erkek tarafının ailesiyle birlikte yaşadığı bir düzen hakimdir. Türk toplumunda dayanışmacı ilişkilerin de hâkim olduğundan dolayı toplumsal onay görmek için çaba harcamak oldukça önemlidir. Bu sebepten dolayı Türkiye’de eş seçimi yaparken, evlilik ve düğün sürecinde ailelerin istenen yönde onayını almak da önemli bir noktadır. Hatta Türk toplumunda çiftlerin evliliğinin yanı sıra aileler de bir nevi evlenmektedir. Çünkü evlilikte ailenin verdiği onay bireyin evlilikle ilgili atacağı adımları şekillendirecektir (Bayer, 2013: 123). Birbirinden farklı iki cinsiyetteki bireylerin meydana getirdiği evlilik, tesadüf ya da rastlantı sonucu olan bir olay değil; genelde birbirlerini görme, tanışma ve tanımalarından başlayarak, arkadaşlık, söz kesme, nişan, nikah ve düğün gibi aşamalardan oluşan toplumsal bir süreç olarak algılanmaktadır. Bu süreç karşı cinsten iki kişinin evlenmeden önce birbirlerini tanımalarına imkan veren ve evlilik kararının isabetli olma olasılığını arttıran düzenlemelerle doludur (Özgüven, 2000: 72)

(19)

1.3. Evlilik Seremonisinde Yer Alan Kavramlar

1.3.1. Eş Seçimi

Türk kültüründe eş seçimi denilince genellikle kadının erkek tarafından seçilmesi anlaşılmaktadır. Erkeğin kendisi ve ailesi kızın güzelliği, iş durumu, önceden evlilik yapıp yapmadığı, statüsü, ailesinin mal varlığı, yaşam tarzı, mesleği ve maddi kazancı, akrabalık ve komşuluk ilişkilerine kadar birçok özelliği göz önünde bulundurur. Bu kriterlerin uygunluğu durumunda ise erkek tarafı kız tarafına dünürcü olarak sonuç olumlu olduğu takdirde evlilik süreci başlar. Maalesef ki günümüzde hala eski adetler ve bakış açısı sürdürülerek eş seçimi erkeğin ve erkek tarafının kızı beğenmesi olarak kast edilir. Her yerde, her ortamda ve her kültürde olduğu gibi Türk kültüründe de eş seçimiyle ilgili gözetilen özelliklerin mutlu bir yuva kurabilmek için yeterli olamayacağı toplum tarafından bilinmektedir (Çolak, 2012: 153).

Eş seçimiyle ilgili özellikler üzerinde durulan bir başka konu da denkliktir. Denklik; eşler arasında eşitlik ve benzerlik anlamına gelmektedir. Evlilik kurumunda mutluluk ve istikrar için bazı konularında eşler arasında eşitlik aranmasına denklik adı verilir. Eş seçiminde denklik arama, günümüzde açıkça ifade edilip toplum tarafından dillendirilmese de aslında genellikle uygulanmaktadır. Öyle ki bu durumla ilgili geçmişten günümüze kadar gelen “Davul bile dengi dengine çalar.” diye atasözümüz vardır. Toplumun bu yöndeki kabulünü de rehber edinen hemen her birey, eş seçiminde kendisinden ekonomik, kültürel ve sosyal açıdan aşağıda olan biriyle evlilik sürecine girmemektedir. Çünkü denklik olmayan bir durumda aileler ve toplum tarafından evliliğe müsaade edilmeyeceği ya da evlense de mutlu ve huzurlu bir yuvası olmayacağını düşünmektedir. Ancak evlilikte denklik aranması geleneksellikten kopamayan insanların önem verdiği bir durum olmakla birlikte denk olmayınca evlenilemeyeceği anlamına da gelmez (Çolak, 2012: 155). Evlilikte eş seçimi ve denklik, erkekler için ne kadar geçerli ve uygulanıyorsa aynı durum kadınlar için de söz konusudur. Çünkü aynı psikolojik baskıyı eşinden aşağı görülen kadın da yaşayacaktır. Bu yüzden de eş seçiminde bu tür uygulamalara bağlı

(20)

kalmadan ve problem halinde getirmeden herkes istediğiyle evlenebilmelidir. Bu gibi durumlarda ailelerin kurulmadan dağılması ya da sonrasında huzursuzluğun yaşanmaması için bilinçlenmek gerekmektedir (Çolak, 2012: 156).

İnsan yaşamındaki en önemli karalardan biri eş seçimidir. Bireyin geri kalan yaşamı, yapacağı seçimle birlikte hem olumlu hem olumsuz birçok yönden etkilenebilmektedir. Evlilik insan yaşamının en az yarısını bazı durmalarda da üçte ikisinden fazlasına denk gelmektedir. Bu nedenle evlilikte eşlerin seçimi önemli bir karar olmakla birlikte karmaşık, stresli ve oldukça zor bir süreçtir. Bireylerin kalan ömürlerini geçirmeyi planladıkları eşlerini seçmeleri, insan hayatı için önemli bir karardır. Bahsedilen bu kararın önemi, evlilik öncesindeki süreçlerin de önemini göz önüne sermektedir. Evlilik öncesi süreçte bireyler eşi olacak kişiyi yakından tanımak, olumlu ve olumsuz özelliklerini görmek ve geleceği planlamak için birlikte vakit geçirme fırsatı yakalamaktadırlar. Bu süreçte kazandıkları deneyim ve geliştirdikleri ölçütlere göre evliliğe kesin olarak karar vermektedirler (Yavuzer, 2010: 49-51)

Eş seçimiyle ilgili kararlar geçmişten günümüze ve kişiden kişiye, kültürden kültüre göre değişiklik gösteriyor olsa da bazı önemli öncelikler her kültürde ve her zaman önemini korumaya devam etmektedir. Ülkemiz ve Türk aile yapısı için eş seçiminde dikkate alınması gereken önemli etmenleri şöyle sıralamak mümkündür (Yavuzer, 2010: 52):

1. Evlenilecek kişiye yönelik hissedilenler ve düşünülenler: Taraflar, evlenmek istedikleri kişiye karşı duygu ve düşüncelerini onun yanındayken ve yanında değilken değerlendirmelidir. Genel olarak da his ve düşünceleri olumlu yönde olmalıdır.

2. Evlenilecek kişinin fiziksel özellikleri: Evlenmek istenilen kişinin dış görünüşünde kilo, boy, yüz güzelliği ve vücut yapısıyla ilgili değerlendirmelerde bulunur. Bu değerlendirmede kişinin fiziksel özelliklerini beğenmesi ya da beğenmemesi önemlidir. Çünkü o kişiye karşı hissedilenleri etkileyecektir.

(21)

3. Evlenilecek kişinin kişilik özellikleri: eş seçiminde evlenilecek kişinin fiziki özelliklerinin yanında kişilik özellikleri de önemlidir. Zaman geçtikçe fiziksel özellikler de değişiklik meydana gelse de kişilik denilen olguyu oluşturan temel yapı taşlarının aynı kalacağı varsayılabilir. Eğer kişi için evlenmeyi düşündüğü kişinin güvenilir, saygılı, hoşgörülü, sevecen, iyi niyetli, sabırlı, dürüst, öfkesini kontrol edebilen şiddete başvurmayan bir insan olması önemliyse, eş seçiminde de bu özellikleri kesinlikle aramalıdır.

4. Evlenilecek kişinin eğitim durumu: Evlenmenin düşünüldüğü bireyin eğitim düzeylerinin denk veya yakın düzeyde olması çift arasındaki uyum ve anlaşma için oldukça önemli özellikler arasındadır. Kişilerin eğitim seviyelerinin benzer olması onların düşünce tarzlarının, olaylara bakış açılarının ve alacakları kararların da daha benzer ve uyumlu olmasına olanak sağlayacaktır.

5. Evlenilecek kişinin ailesinin sosyo-ekonomik yapısı ve düzeni: İnsanlar içinde yaşadıkları, kişiliklerinin en temel taşlarını oluşturan ailelerinden kalan izleri, evliliklerine de kaçınılmaz şekilde taşırlar. Eğer evlenmeyi düşünen çiftlerin aileleri sosyo-ekonomik yapısı, kültür ve eğitim düzeyi gibi yönleriyle birbirlerine az çok benziyorsa çiftler için uyum da daha kolay olabilmektedir. Kişi, kendi ailesine ait ve ona aktardığı değerlere benzer yetişmiş bir kişiyle daha kolay anlaşabilecektir.

6. Evlenilecek kişinin yaşı veya aradaki yaş farkı: Eş seçiminde çiftler arasındaki yaş farkı da diğer önemli bir unsurdur. Aradaki yaş farkının fazla oluşu, genel olarak kişilerin yaşam döngüsündeki aşamaları ve hayata karşı bakışlarını etkileyeceği için eşler arasındaki uyumu zorlaştırabilecek bir faktör olarak da değerlendirilebilir.

7. Evlenilecek kişinin ekonomik bağımsızlığa sahipliği: Artık günümüzde ekonomik bağımsızlığın evlenilecek kişide aranacak bir özellik olmaktan ziyade bir ön koşul niteliği taşımaktadır. Geçmişte olduğu gibi ekonomik

(22)

özgürlük sadece erkeğe ait bir özellik değil, evlilik kurumunu oluşturan kadın ve erkeğin sahip olması gereken bir ön şart olarak karşımıza çıkmaktadır.

8. Evlenilecek kişinin dini inancı: Kişinin yaşamında dini inançları önemli bir yer tutuyor ve bu doğrultuda yaşamayı planlıyorsa, bu kişinin kendinden başka bir dini inanca sahip veya aynı dinden olsa da aynı düzeyde dindar olmayan bir kişiyle evlenmesi de evlilik sürecinde sorun oluşturacaktır.

9. Evlenilecek kişinin siyasi görüşü: Dini inanç noktasındaki hoşgörü, siyasi görüş ayrımı için de geçerlidir. Eğer kişi belli bir siyasi oluşumun ya da düşüncenin çok şiddetli bir taraftarı ve savunucusu ise, farklı düşünce ve görüşten biriyle uyumlu şekilde yaşaması zor olacaktır.

10. Evlilik kararına ilişkin ailelerin tutumu: Eş seçimi sürecinde aile fertlerinin doğrudan ve dolaylı etkilerinden söz etmek mümkündür. Dolaylı etki; çocukluk çağlarında yaşananların biçimlendirdiği düşünce ve davranış halleriyle gerçekleşir. Erkeğin kadın, kadının da erkek modeliyle ilgili düşünce ve davranış kalıplarını genellikle ebeveynler şekillendirir. Doğrudan etki ise, çocuğunun eşini seçerken verdiği karara anne ve babanın direkt müdahale etmeleridir.

11. Kitle iletişim araçlarının ve sosyal medyanın etkisi: Teknoloji kullanımının zirvede olduğu günümüzde, cep telefonu ve televizyon gibi iletişim araçları kişiyi günden güne daha da fazla etkisi altına almaktadır. İnternetin her ortama girmesi ve kullanımının yaygınlaşması da önemli bir iletişim ve etkileşim ortamının oluşmasına zemin hazırlamıştır. Kişilerin bu ciddi karar aşamasında sanal ortamlara her zamankinden daha fazla dikkat etmeleri gerekir.

(23)

1.3.2. Kız İsteme

Evlenmek için başkasının kızını gelin adayı olarak erkek tarafına isteme olayına kız isteme adı verilir. Kız isteme süreci beğenilen kızın ailesinden randevu istemeyle başlar. Randevu alındıktan sonra kız isteme törenine erkeğin anne ve babası, varsa büyükanne ve büyükbaba, amca, hala, dayı, teyze gibi birinci derecene yakın akrabalarla birlikte kızın evine gidilir. Kız isteme esnasında bunların içinden biri özellikle hatırı sayılır ya da etkili konuşma yapabilen biri klasik sohbetten hemen sonra münasip bir dille kızı ister. Tabi bu sırada “Allah’ın emri Peygamberin kavli ile” ritüeli kullanılarak söze başlanır. İsteme olduktan sonra kız tarafı uygun görürse o anda verdiğini dile getirir ya da biraz düşünelim diye zaman isteyebilir. Türk toplumunda evlilik teklifi özellikle erkekler yapıldığı için de dünürcülük durumuna kız isteme ismi verilmiştir. Ancak günümüzde iki cinsten de evlilik teklifi gelmektedir. Bununla birlikte geçmişten günümüze kadar gelen örf, adet ve ritüellerimizin etkisi altında erkeğin ailesi kız istemeye gider ve yukarıdaki bahsettiğimiz şekilde bir tören düzenlenir (Çolak, 2012: 158-159).

1.3.3. Nişanlanma

Nişanlılık, kendine has birtakım hukuki sonuçlar doğuran ve evlenmeden önce var olan bir ilişki biçimidir. Nişanlılık, aynı evlilik kavramı gibi, belli çerçevelerle çizilmiş bir medeni durumu tanımlar. Nişan ilişkisinin kuruluşundan, sona ermesine kadar geçen süreye nişanlılık adı verilirken nişanlılığın sona erme durumunda ya evlilik başlar ya da ayrılık. Nişanlılık, “ileride birbirleriyle evlenmek isteyen ve evlenmelerinde yasal, ahlaki ve dini herhangi bir mahsur olmayan ve farklı cinsiyetten iki kişinin birbirlerine iradelerini beyan etmeleriyle özel ve ailevi kabul edilen ilişkilerin içine girmeleridir” şeklinde tanımlanabilir (Abik, 2005: 68-69).

Nişanlanma, dünürcülüğün olumlu sonuçlanmasından sonra başlayan ilk resmi sürecin adıdır. Evliliğe yönelik ve genellikle topluma açık olarak yapılan bir tören olduğu için herkesin duyması hedeflenir. Tük toplumunda nişan merasimi aile

(24)

arasında küçük bir organizasyonla sadece bir yüzük takarak olabileceği gibi büyük bir alanda ya da salonda da kalabalık davetliler huzurunda da gerçekleştirilebilir (Çolak, 2012: 167).

Evlilikten önce uzun veya kısa bir süre nişanlı çiftler ve onların aileleri arasında süren nişanlılık, evlenmenin bir nevi prova süreci olarak amaca hizmet eder. Nişanlı çift ve bunların aileleri bu süreçte birbirlerini daha yakından tanıma şansı bulurlar. Nişanlanma olayının diğer ve aslında temel amacı ise gelecekte yapılması planlanan evliliğin hazırlıklarına başlanması denilebilir. Taraflar, tüm hazırlıkları yaparken evliliğin kesin suretle gerçekleşeceğine tamamıyla güvenmek isterken sorumlu oldukları ya da hissettikleri herkesin huzuruna ileride evlenecek kişiler olarak çıkmayı arzularlar (Abik, 2005: 69).

Ancak nişanlılık süreci, evliliğin öncesinde yapılan hazırlıkların beraberinde getirdiği gerginlik, stres ve çiftin işler ciddiye bindiği için birbirlerinin göstermediği ya da göstermeye fırsat olmadığı asıl kişiliklerini keşfettikleri için çoğu zaman sıkıntıların yaşandığı bir süreçtir. Bilindiği üzere, kültürümüzün örf ve adetlerine göre resmi nikahtan önce çiftin var olan ilişkisi söz kesme ve ardından nişan ile toplum gözünde resmiyet kazanır. Bu art arda gelen iki dönem, aynı zamanda evlenmeye karar veren kişiler için bir uyum ve geçiş dönemi olarak adlandırılır. Bu dönemlerden özellikle önem araz eden nişanlılık dönemi, evlilik için alınan kararların doğruluğunun adeta testten geçirildiği bir dönemdir. Bu bağlamda nişanlanan çift, evleneceklerini hem kendilerine hem de topluma ilan eder ve evlenmeden önce doğru bir karar alıp almadıklarını sorgulama fırsatı bulmuş olur (Tarhan, 2010: 41-42).

1.3.4. Çeyiz

Çeyiz, evlilik sürecinin, yuva kurmanın en önemli aşamalarından biridir. Çeyiz ritüeliyle yeni bir ev kurarken ihtiyaçların tamamlanması amaçlandığı için aileler de bunun için çeyiz hazırlamayı kendilerine bir görev bilirler (Çolak, 2012:

(25)

168). Evlilik törenlerinden önce el emeği ya da para karşılığında satın alınarak hazırlanan ve evlendikten sonra kullanmak amacıyla veya çiftin birbirlerine ve iki tarafın da yakınlarına hediye olarak vermek üzere biriktirilerek sergilenen taşınır veya taşınmaz olarak kategorilendirilen ürünlerin hepsine birden çeyiz adı verilir (Durutürk, 2008: 49).

Türk milletinin düğün ritüelinde çeyiz; gelinin mutfak eşyaları, işlemeli havluları, dantelli örtüleri, giysi ve takılardan oluşur. Bu eşyalar evlenip yeni bir yuvayı resmen kurana kadar çeyiz sandığı denilen özel sandığın içinde itinayla saklanarak gelinin evine de yine o sandıkta taşınır, düğünden önce ya da sonra göz aydına, hayırlı olsun ziyareti için gelen misafirlerin yakın olanlarına detaylıca sandık içindekiler gösterilir. Sandığın kullanımındaki amacı, çeyiz için toparlanan eşyalardan her gün kullanılamayacak kadar değerli olan eşyaların muhafaza edilebilmesidir. Çeyiz sandığının içindekiler maddi olarak ne kadar fazla değere sahipse kız evi de bununla övünür ve saygınlığını buna bağlar (Usal, 2010: 160-161).

1.3.5. Davet

İletişim ve teknolojik ve imkanların gelişmediği dönemlerde düğünden kısa bir süre önce görevlendirilen bir ya da birkaç kişi yakın akraba, dost ve komşuların düğüne sözlü olarak davet edilmesi işlemi artık günümüzde düğünün yerini ve zamanını bildiren davet kartları basılmaktadır. Bu davetiyeler yine düğünden birkaç hafta önce davetlilere ulaştırılır. Aslında bu işlem aynı zamanda evliliğin ve nikahın ilan edilmesi şartını yerine getirdiği için dinen uygun olmayan ilansız gizli nikah olması durumunu ortadan kaldırmaktadır (Çolak, 2012: 168).

Günümüzde insanların, iletişim kurmada kullanılan araçların çok hızlı bir şekilde gelişmesi ve içinde yaşadığımız dünyanın tabiri caizse küçük ama çok kalabalık bir köy haline gelmesi nedeniyle uzaklardaki eş, dost ve akrabalarına en

(26)

mutlu olmasını diledikleri günleri olan düğünlerini haber edip mutluluklarını paylaşmak için farklı yöntemler geliştirmiştir. Ancak bütün yöntemlerin ortak noktası, düğün törenini insanlara duyurmaktır. Ayrıca bu amaçla genellikle köy yerlerinde olmak üzere, düğünün yapıldığı eve Türk bayrağı asılarak söz konusu düğünün duyurulup ilan edildiği görülmekte ve eski örf ve adetler hala sürdürülmektedir (Çolak, 2012: 169).

Düğün töreninde gelen davetlilere çeşitli ikramlarda bulunmak ve ziyafetler vermek de Türk toplumunda evlilik sürecinin aşamalarından biridir. Ancak toplumun hemen her kesiminde bu adetlerle ilgili farklı uygulamalar yapılmaktadır. Düğün gecesi mi yoksa öncesinde mi veya ikram olarak nelerin verilebileceği hususunda plan ve hazırlıklar yapılır. Ancak burada ortak olan uygulama belirlenen yer ve zamanda zengin fakir ayrımı yapmadan herkese ikramların ve ziyafetlerin verilmesidir (Çolak, 2012: 174).

1.3.6. Düğün Hazırlığı ve Düğün Töreni

Düğünden bir iki gün önceki gece kızın evinde düzenlenen ve ülkemizde evlenmeyle ilgili geleneksel törenlerden birisi de kına gecesidir. Kız tarafının evinde, gelinin kız arkadaşları, eş- dost, hısım- akraba gibi davetliler bulunur. Bu gecede gelin olacak kızın ellerine erkek tarafından gelen misafirlerin getirdiği kına yakılır. Düğün günü, gelin doğup büyüdüğü anne evinden çıkarken gelin süslenir ve gelinliğini giyip yüzüne kırmızı veya beyaz duvak atılmış olarak çıkar ve düğün bitimine kadar gelinliğiyle kalır. Damat da aynı şekilde düğün günü gerekli hazırlıklarını yaparak damat tıraşını olur. Bu hazırlıkların düğün töreni için ayrı bir önemi ve yeri vardır (Çolak, 2012: 176-177).

Türk gelinlerinin mitolojik olarak bazı özelliklerini sıralayabiliriz (Ergun, 2010: 280): “Gökten ışık olarak yeryüzüne inme, alnında kutup yıldızını andıran ışık

olması, ağlayışı ve gülüşü ile Tanrıyı etkisi altına alması, gözlerinden inci mercan dökülmesi, al yanaklarından güller açması, bastığı yerin çimen yeşillik olması, yol gösterici ve akıl verici olması, güçlü kuvvetli savaşçı olması, gösterişli olması,

(27)

güzelliğinin dilden dile dolaşması, namus ve iffet simgesi olması vs.” Gelin olacak kızlarda bu özelliklerden bazılarına sahip olmaları istenmektedir.

Türk toplumu için düğün töreni, kuralları ve uygulamaları halk tarafından yazısız olarak belirlenmiştir ancak yer yer farklılık gösterebilen temelde aynı manada olan bu tören kutsaldır. Anadolu’da yaşayan Türklerin düğün töreni, eski Türk toplumlarının dini törenden önce yaptığı ve İslam dininin de şartlarından olan yıkanarak temizlenme ve aranma işlemi ile başlar. Örneğin Diyarbakır’da nikâh bitiminden sonra damat ve gelin banyosu yaptırılır. Elâzığ’da da damat ve gelin evde yakın çevresinden birkaç kişi tarafından yıkanır. Tokat’ta ise gelin ve damadın kendi yakın çevresiyle birlikte hem eğlence hem arınma gibi düşünerek gelin ve damat hamamı yapılır. Yozgat’ta da bu gelenek haftanın ilk günü olan pazartesiye denk gelirse geline erkek tarafından kına hamamı yapılması şeklinde farklı boyutta kendini göstermektedir. Gelinin yıkanması ve arınması bittikten sonra, bekâr ve genç kızlardan oluşan topluluk ellerine mum alarak gelinin çevresinde bir çember oluştururlar. Gelinin evlenene kadar hiç dokunulmayan kakülü o anda ilahi ve dualarla kâkülü kesilir ve bu şekilde gelin erginleşmiş olarak kızlığa veda eder (Çetin, 2008: 113-114).

Kına gecelerinde geline yakılan kınayla ilgili inanışın gelinin eşine, ailesine ve Mevla’ya kurban olması yönünde olduğu söylenir. Kına yakıldığı anda kayınvalide gelinin avuç içine altın ya da para koyar. Bu gelenek kut inancını sembolize eder ve bereket getireceğine inanılmaktadır. Yine bu gecede gelin kınasıyla birlikte mumlar yakılır bu ise ışık- aydınlık- nur simgesidir (Ergun, 2010: 279).

Bir başka gelenek olarak Anadolu’da gelinin ağlamasıyla beraber gözyaşlarının bolluk bereket getireceği düşüncesi vardır. Bu sebepten dolayı da gelin evden tamamen gitmeden yani düğünden önce düzenlenen kına gecesinde gelinin ağlaması için büyük çabalar harcanır. Örneğin Bursa’da bu ritüel uygulanırken gelinin ağlaması için acıklı maniler okunur, gelinin ailesiyle ya da arkadaşlarıyla

(28)

olan çocukluk anıları canlandırılır, annesinden ayrılacağı sürekli söylenerek türküler eşliğinde gelinin ağlatılması için çaba sarf edilir (Çetin, 2008: 116).

Yine bereket düşüncesinden yola çıkılarak Tokat’ta ise gelinin sağ kolunu altına Kur’an-ı Kerim, sol kolunun altına ise ekmek verilir. Gelin damadın evine girince evde bulunan konuklara bu ekmeği dağıtılır. Kastamonu’da da gelinin başından aşağıya doğru buğday atılır. Hatay’da ise gelin ve damat gerdek odasına girerken başlarından badem şekeri ve para saçılır. Para, buğday, arpa, şeker ve kuruyemiş halk tarafından bolluk bereketi simgeleyen maddelerdir. Bu maddelerin damat ve gelinin başından aşağıya doğru serpilmesi çiftin aile ve nesillerinin bolluk ve bereket içinde yaşamasını, mutluluklarını artırmasını, bunların yanında da evliliklerini kutsamaktan başka bir sebep yoktur. Diyarbakır’da gelin, gerdek odasına girerken bir kadın kapının önünde kılıç tutar, gelin elinde bulundurduğu yumurtayı kılıca doğru nişan alarak kırar ve odasına girer. Bu gelenekle gelinin doğurganlığının çoğalacağı düşüncesi canlandırılmış olur. (Çetin, 2008: 119).

Anadolu’da yaşayan Türk Halkı gelin ve damadı mukaddes saymış ve çiftin üreme gücünü artması için uğraşmış hatta vücutlarının temas ettiği nesneleri bereket artırıcı unsur olarak görmüş ve mukaddes saydıkları bu nesneleri bağına, bahçesine, tarlasına, evine serpmiştir. Bu da bizlere gösteriyor ki Anadolu’da Türk Halkının sıradan düğün törenlerinin bile eski toplumlarda olduğu gibi tarım kültürünü yaşayan, mukaddes bir tören olarak görüldüğünü ve geçmişten günümüze değişerek ya da doğrudan gelerek yapılan uygulamaların tabiatın bolluk ve bereketiyle direkt olarak ilgisi olduğunu göstermektedir (Çetin, 2008: 124).

Toplumların geçmişleri, tecrübeleri, ekonomik imkanları, yaşam tarzları, sosyal normları diye içinde sayılabilecek çok daha fazla değişkeni barındıran kültürel unsurlar evlenme şekillerini belirler. Toplumun her kesimi, kendi yaşam tarzına uygun evlenme şeklini seçerken, kendilerine uymayan aykırı ve farklı olan öğelerden de geri durmaya çalışır. Çünkü toplumun kendine özgü nitelikleriyle, düğünlerde uygulanan adet ve ritüeller, aslında toplumdaki düzeni, paylaşmayı, birlikte yaşamayı sağlayan son derece önemli ve kilit sayılabilecek noktalarıdır (Eker, 2000: 401).

(29)

Türklerde düğün, yeni bir ev açma, var olan aileden farklı bir ortamda yaşama ve aynı zamanda neslin devamı demektir. Aile kurumunun başlangıcı olarak düşünülen düğün, eğlence unsuru olmasının yanında aileye giden bir yolun ilk adımı olduğu için önemli görülmüştür (Berber, 2009: 3).

Düğün törenleri gündelik hayatımızda yer alan ve ritüelleştirilmiş eylemlerden biridir. Günümüzdeki salon düğünü, köy düğünü ya da modern kır düğünü gibi düğün şekilleri toplumun köyden şehre doğru hızla artan göç süreciyle birlikte ortaya çıkar. Düğünlerdeki eski görünen gelenekler ya da yeni çıkan uygulamalar aslında form değiştirmiş ve ritüelleşmiş bir eylemdir. Buradan hareketle düğünlerde gerçekleşmesi gereken eylem sayısı ve sıralaması baştan bellidir denilebilir. Davetliler düğün töreninin gerçekleştiği mekanda toplanır, baş roldeki gelin ve damat ihtişamlı bir giriş yapar, ikramlar dağıtılmaya başlar, ilk dans yapılır ve çeşitli yöresel, bölgesel ve ulusal oyunlar, para ya da altın gibi değerli madenlerden oluşan töreler takılır ve tebrikler kabul edilir, birkaç katlı pasta kesilir ve fotoğraflar çekildikten sonra misafirler mekanı terk ederler. Mesela düğün esnasında pasta gelin ve damadın ortama girişinden önce olmaz. Eylemlerin sıralaması sert çizgilerle bellidir. Ayrıca düğün esnasında hangi eylemlerle karşılaşılacağını ve düğünün sonunda nereye varılacağını neredeyse herkes bilir. Düğünün sonunda gelin ve damat karı-koca ilan edilir ve herkes düğüne gelerek bu eylemin hayata geçirilmesini onaylar ve meşruluk kazandırılmış olur (Panova, 2018: 20-21).

“Toplumsal cinsiyetin görünür kılındığı ritüelleştirme tarzları olarak gelin ve gelinle ilgili kavramlaştırmalara bakıldığında ise düğün salonundaki bu cinsiyetçi yapıyı gözler önüne seren pek çok detay olduğu görülür. Bu hiyerarşiyi örtük biçimde nesnelerin ve salon yerlerinin isminde görürüz: gelin masası, gelin odası, gelin yolu, gelin çiçekleri gibi kelimeler gelinin bu ritüelin merkezi olarak tasarlandığını düşündürür. Fakat merkezde duran kişinin düğün esnasında pek söz hakkı yoktur. Bu noktada, düğünün aslında kadın mübadelesinin bir tezahürü olduğu ve isimlendirmelerin geline atfen yapılmasının da bu durumu işaret ettiği söylenebilir. Ayrıca gelinin

(30)

çok dans etmesi veya aşırı mutlu ve konuşkan görünmesini hoş karşılanmaz. Geline daha masum ve çekingen bir rol biçilmiş olduğunu görürüz. Hatta bunu ‘Gelin düğünde çok zıplamaz’, ‘Gelin ağırbaşlı olur’ gibi ifadelerden anlamak mümkündür. Bu hareket kısıtlaması sadece geline yönelik değil yeni evlenen genç kadınlara yönelik de çalışır. Genç, yeni evlenen kadınlar düğünde takılan bilezikleri takıp salonun ortasına doğru otururlar fakat neredeyse hiç dansa kalkmazlar. Onların salonun ortasında oturmasının sebebi takılan altınları herkese göstermesi; dansa kalkmaması ise artık evli bir kadın olup ağır başlı ve namuslu olduğunu göstermesidir.” (Panova, 2018:. 24)

Düğünler her toplumda olduğu gibi ülkemizde de en fazla önemsenen kültürel ögedir. Kadın ve erkek olmak üzere iki insanın birlikteliğinin Meşru olduğunu duyurmak ve göstermek için yaptıkları tören düğün olarak adlandırılır. Her ülkede hatta her yörede birtakım farklılıklar gösterse de temel amaç ve uygulanan ritüeller açısından fazlasıyla benzerlik gösterir. Evlenmek isteyen her çift mutlaka düğün yapmakta ister. Düğünler neşe ve mutluluğun yüksek düzeyde hissedildiği ve yaşandığı anlardır. Bu törenlere katılanların öncelikli amacı evlenen çifte maddi ve manevi anlamda destek olabilmektir. Düğünler bu desteğin sevinç içerisinde ilan edildiği ve herkesin buna ortak olduğunu gösterir (Altun, 2009: 10-12).

Düğün gelin ve damat mutluluğu veya zevki için yapılan bir eylemden ziyade aslında anne ve babanın kendi çocuklarına yönelik toplum baskısı ve beklentisinin sonucu olarak koruyucu bir eylem olarak karşımıza çıkmaktadır. Her bakımdan ebeveyn, kendi çocuğunu büyütüp evlendirmek ve böylece çocuğunun geleceğini güvence altına alma konusunda kendini yükümlü hisseder. Düğünle ebeveynin vazifesi doğal olarak sona erer çünkü kendi evladı artık statü ve rol değiştirerek ebeveyn olmuş olur. Öyle ki düğün aslında anne ve babanın evlatlarına karşı olan son iktidar hareketidir denilebilir. Çünkü düğün ebeveynler tarafından misafirler ve yerine getirilmesi gereken sosyal sorumluluklar için yapılır. Düğünde gelin ve

(31)

damadın ilişkileri meşrulaştırır ve artık bu genç çift kendi adına hareket eden toplumun en küçük yapısını oluşturan aile olurlar (Panova, 2018: 26).

Düğünler, insanları birbirine yaklaştıran, bir arada tutan kişiler arasındaki sosyal ilişkileri pekiştiren ve güçlendiren, insanların topluma karşı takınmaları gereken tavrın ve davranışların nasıl olması gerektiğini gösteren içinde yaşadığı kültürel mirasın bilincinde vardıran gelenek-görenek, değer, inanç ve törelerini yaşatan ve eğlendirerek mutluluk veren Türk kültürünün en önemli unsurudur denilebilir. Bu bağlamda, kültürel değerlerin yaşatıldığı en önemli göstergelerden biri olan düğünler geleneğin nesiller arasında aktarılmasını sağlayan sosyal ortamlardan birisidir. Böyle bir ortamda, genç kuşak, birlik ve beraberliğin, dayanışma, yardımlaşma ve paylaşmanın, eğlenmenin, nasıl ve ne şekilde, hangi davranış kalıpları içerisinde mümkün olacağını öğrenir (Eker, 2000: 401).

Türk halkının sosyal yaşamının vazgeçilmezlerinden olan düğünler, günümüzde de önemli bir yer tutmaktadır. Düğün törenlerinde düğün sahiplerinin evlerinin önünde ya da düğün salonlarında yemek yedirme Anadolu’nun neredeyse tamamında uygulanan bir gelenektir. Düğüne gelenlere yemek dağıtılması da düğün sırasında yapılan uygulamaların en önemlilerinden birisidir. Çünkü bu yemeğin amacı hem birlik ve beraberlik hem de aç insanların doyurulması açısından bir mesaj özelliği taşımaktadır (Berber, 2009: 9).

Bu bağlamda Türkiye’de düğün törenleri, hediyeleşmenin ve tüketim odaklı yaklaşımın en yoğun biçimde gözlendiği törenlerin başında gelir. Bu kapsamda birçok örf, adet ve geleneğin törensel tüketim olgusu içerisinde sosyolojik açıdan yerini bulduğu ortadadır. Öyle ki gündelik hayattaki tüketimin ekonomik, toplumsal, psikolojik ve kültürel sebep ve sonuçlarının yanı sıra evlilik törenleri, “ailelerin en çok para harcadığı, fazla enerji ve zaman ayırdığı tek tören halini almıştır”. (Durutürk, 2008: 39)

Ayrıca yine zamanla değişen yaşam tarzlarının yanı sıra düğünlerin yapıldığı mekanlar da değişiklik göstermeye başlamıştır. Daha önceleri açık mekanlar diye

(32)

tabir edilen bahçe, kapı önleri gibi yerlerde yapılan düğünler, günümüzde kapalı alanlarda yani düğün salonlarında yapılmaya başlanmıştır. Ancak şehirden uzak bölgelerde, köylerde ya da sokaklarda yapılan düğünler ise eski geleneğinin tamamen terk edilmediğini ve yaşatılmaya çalışıldığının göstergesidir. Buna karşılık düğün salonu diye bilinen kapalı alanlarda yapılan düğün törenleri ise geleneği yaşatmakla birlikte kentleşmenin ve değişen yaşam koşullarının yansımasıdır. Kent ya da kır düğünlerinin ortak yanı ise geçmişten günümüze kadar evlenen çiftlerin eş, dost ve akrabalarının bir araya gelmesiyle gerçekleşen birlik, beraberlik, dayanışma ve yardımlaşma gibi paylaşımların yaşanmasına olanak vermesidir. Ancak düğün törenlerinin eskiden beri değişmeyen en önemli yanı, kişileri bir araya getiren, mutlulukların birlikte paylaşıldığı bir yer olmasıdır (Berber, 2009: 10).

Düğün törenlerinde yapılan tüketime yönelik tüm harcamaların temeli genellikle kendisine yüklenen ömürde bir kez olacak bir tören ölme özelliğinden kaynaklanmaktadır. Bu tüketim kişilerin gündelik tüketimlerinden farklı ancak onunla iç içe geçmiş olarak işleyen bir tüketim süreci niteliği taşır. Dolayısıyla bu süreçte yapılan ve ritüelleşmiş tüketimin sosyolojik olarak incelenmesi, modernleşen toplumun anlaşılabilmesi için önemlidir. Bu bağlamda düğün törenlerinde gerçekleşmesi istenen isteklerde lüks tüketim gereklilikleri gelenek olduğu öne sürülerek meşrulaştırılmaya çalışılmaktadır. Sonuç olarak düğünlerin şekli ve bu törenler için ayrılan bütçenin biçimi ve tutarı kişilerin toplumsal statü ve sınıf konumlarından beslenmekle birlikte ataerkil yapı ile akrabalık ilişkilerinden dolayı yazısız kurallarımız örf ve adetler ve toplumun taleplerinin her biri de bağımsız faktörler olarak süreç içerisinde yer almaktadır (Durutürk, 2008: 37-38).

Düğün törenleri, çiftlerin kendileri hakkında başkalarına fikir verme veya onlara kendilerini çevrelerinde konumlandırma fırsatı sağlaması söz konusudur. Çünkü bu işlem, bu törenler sırasında gerçekleştirilen ritüeller ve tüketimle en hızlı ve yoğun olarak gerçekleştirilebilmektedir. Bu törenlerin zamanı, yeri, gelin arabası, davetli sayısı ve davetlilerin statüleri, davetiye çeşidi, düğün pastası, nikâh şekeri, giyilen kıyafetler, ayakkabılar ve özellikle bunların markaları, evlen kişilere takılan takılar, verilen hediyeler, misafirlere verilen ikramlar gibi pek çok tüketim alanındaki

(33)

tercihleriyle gösterdiklerini söylenebilir. Düğün törenlerindeki ritüeller tüketim bağlamında ele alındığında ailelerin gösterişçi bir tutum içinde hareket ederek gelin ve damat için yaptıkları harcama, tüketim çılgınlığını arttırmakta ve tarafların dünürlerine karşı üstün bir toplumsal statü kazanma çabaları olarak kendini göstermektedir. Düğün gününe kadar gündelik yaşamda sanki hiç alışveriş yapmıyormuşçasına harcama yapılması dünürler ve çevreleri tarafından adeta güçlü bir kural, ritüel ve haliyle de beklenti haline gelmiştir. Zira bu süreçteki tüketimlerin farklı oluşları toplumsal sınıf ölçeğinde tarafların birbirine verdiği değerle ilintili olduğu kabul görmektedir. Diğer yandan evlilik törenlerinde neyin, nasıl ve neden yapılması gerektiği de reklam, pazarlama yani iletişim faaliyetleriyle birlikte törensel tüketim kalıpları şeklinde insanlara sunularak öğretilebiliyorken çoğu zamanda sosyal çevrenin etkisi ve geçmişten gelen adetler ile gelenekselleşebilmektedir (Durutürk, 2008: 40-42).

Düğün, aslında evlilik sürecinin başlangıç seremonisidir. Bu seremoni, başlama ve duyurma törenleri olarak da tanımlanabilir. Kutlamalarla gerçekleştirilen evlilik seremonisi, resmi veya dini geleneklerin olduğu düğün ritüellerini kapsar. Bu süreçte yaşananlar toplum ve aileler için çok önemli bir yer kaplar. Düğün ritüelleri ülkelerin ve milletlerin kültürel çeşitliliğini ve zenginliğini gösterir. Bu yönüyle de düğünler tüm dünyada ve özellikle de ülkemizde seremonilerle yapılır. Çiftler kadın ve erkek olarak anılırken gelin ve damat olarak anılmaya başlar nihayetinde de düğün sonunda karı-koca olarak rollerini tamamlarlar (Altun, 2009: 2).

1.4. Aile Kavramı

Evrensel anlamda bir aile kavramının tanımının yapılmasını oldukça güçtür. Bu güçlüğün nedenleri arasında kültürel çeşitliliğin fazla olması gösterilebilir. Ancak insanı odak noktası yapan aile kurumu, “evlilikle kan bağı ya da evlatlık edinme yoluyla bir araya gelmiş en az iki insanın oluşturduğu birimdir (Haviland, vd. 2008: 462).

(34)

Aile sözcüğü, günlük konuşma dilinde her ortamda sıkça kullandığımız bir kelimedir. Geçmişten günümüze kadar aile kurumu bireylerin bir arada yaşadığı, otoritenin, karşılıklı ilişkilerin ve sorumlulukların, sevgi, saygı, hoşgörü, eşitlik, adalet ve özgürlük gibi kavramlarla tanımı yapılmaktadır. Ailenin, toplumun biyolojik ve kültürel sürekliliğini sağlayan bir toplumsal kurum olması ve bu işleviyle birlikte insan neslinin devam edebilmesi için gerekli olduğu kadar, toplumsallaşmada da vazgeçilmez bir rolü vardır. Aslında aileye yüklenen bu işlev ve roller tüm toplumlar bağlamında evrenseldir (Aslan, 2002: 26).

Aile kurumunun nitelikleri aşağıda detaylıca ifade edilmiştir (Özgüven, 2000: 26-27):

 Aile, evrenseldir.

 Aile, duygusal bir temele dayanır.  Aile, kişiyi şekillendirir.

 Ailenin büyüklüğü kısıtlıdır.  Aile, toplumun temel taşıdır.

 Aile bireylerinin belli başlı sorumlulukları ve rolleri vardır.  Aile, sosyal, yasal, ahlaki ve kurallara dayanır.

 Aile, toplumun diğer kurumları ile etkileşim içindedir.  Aile yapıları standart değil, özeldir.

Aile, kişilerin ruhsal gereksinimlerini karşılamada ve kimlik oluşturmasını sağladığı gibi, öğrenilen bir rol olarak da aile içinde bir statü oluşturur. Ailenin temel işlevlerinden biri olan bu statü kazandırma işlevi aynı zamanda bireyin toplum içindeki yerini belirlemede de önemli bir faktördür. Sağlıklı ailede çiftler birbirlerine hoşgörülü davranır, birbirlerini değiştirmeye çalışmaz ve saygılı davranırlar. Evlilik rollerinde eşler uyum içindedir ve bu uyumun göstergeleri de karşılıklı saygı, iş birliği, çocuklara, arkadaşlara, eve ve yakın akrabalara karşı sorumluluk içinde davranmaktır (Alacahan, 2010: 290-291).

(35)

Ekonomik ve toplumsal yapıdaki hareketlilik aile yapısında ve fonksiyonlarında çeşitlilikler meydana getirmektedir. Meydana gelen değişimler, ailenin sosyal çevreyle hatta kendi aile bireyleri arasındaki uyumunu geleneksel olarak devam ettirmesini engelleyen yeni değerlerin ve davranışların oluşmasına neden olabilmektedir. Hızla ilerleyen teknolojik gelişmeler toplum hayatına değerlerden önce girmesi de aile üyelerini oluşan yeni yaşam şekline uyum sağlamaları konusunda yetersiz kalmaktadır. Böylece aile, toplumsal değerleri genç kuşaklara aktarmakta zorluk çekmekte toplumun teknolojik yeniliklere göre yapılanmasındaki geleneksel faktörleri koruyamadığı için başka paydaşlarla paylaşmak durumunda kalmaktadır. (Aslan, 2002: 28).

Toplumsallığın ilk elde hayat bulması görevini üstlenen en temel birim olan ailenin önemi dinamik bir yapıya sahip olmasına bağlanabilir. Dinamik süreç, yalnızca değerlerin aktarılması ve yaşatılması ile değil, aynı zamanda toplumsal etkileşim ve ilişki şekillerinin aile bireylerince türetilmesi, aktarılması ve korunması sürecidir. Bu bağlamda toplum içinde ailenin önemi, ona yüklenen anlamı aile üyelerine aktarılması, üyelerince paylaşılmasının yanında kendi içlerinde yeni sosyal alanlar üretmesi, yeni durumlar ve etkileşim alanları kurabilmesi ve gerçekliğin yeniden yorumlanmasına katkı sunması ile gerçekleşir (Aydemir & Tecim, 2012: 48).

İnsanların sosyalleşmeyi öğrendikleri ilk mekan olan aile, toplum ve birey için en temel kurumdur. Toplum olmayı sağlayan kültürel birikimlerin ve davranış şekillerinin bireye aktarılmasındaki en büyük katkıyı aile kurumu sağlamaktadır. Bu nedenle de günümüzde özellikle yoğun ve hızlı değişim içerisinde olan medya ve iletişim teknolojisi, sosyalleşmenin yeni ve en etkili unsuru olsa da bu yeni süreçte aile ilk etkileşim çevresi olması nedeniyle işlevi her zaman daha çok önem kazanmaktadır (Dikeçligil, 2012: 24).

Toplumun temel unsurunu oluşturan insan, sürekli bir kültürel gelişme içindedir. Hayatını düzene sokabilmek için tarih boyunca ahlaki, hukuki ve dini prensipler edinip onlara uyma ihtiyacı hissetmiştir. Toplum ilişkilerini düzenleyen

Şekil

Şekil 1: Reklamın İletişim Yönü ve Süreci
Tablo 1: Amacına Göre Reklamların Sınıflandırılması
Tablo 2:Reklam Mesajlarının Türleri
Tablo 3:Araştırmada Kullanılan Kategorilerin Kriterleri ve Tanımlanması
+7

Referanslar

Benzer Belgeler

Diğer taraftan kız için alınan kalı ňın büyük kısmı da kızın anne-baba- sının akrabaları arasında aynı şekilde paylaştırılırdı.. Kalı ňın miktarı ve türü

(Ed.), Prestij Yayınları, İstanbul. Marriage and healt: His and hers. Attachment in marriage: Effects of security and accuracy of working models. Attachment in late

Bu çalışmada da toplumun en küçük ve en önemli kurumu olan aile ile ilgili yazılan kitaplar ve yapılan araştırmaların literatür taraması yapılarak aile,

İslâmi Türk toplumunun çok işlenmiş ve çok okunmuş bir kültürel eseri olan Leylâ ve Mecnûn mesnevisindeki kahramanların canlandırdığı hikâyede aile ile ilgili

Bu noktada danışanla herhangi bir şeyi yapmayı bırakmakla ilgili kontrat yapmak yerine Çocuk benlik durumu adına kendini yormayı (bezdirmeyi) bırakmakla ilgili

Haram demek caiz değildir demektir. Küfre de bazen haram denir. Dinsizle evlenen Müslüman kız veya erkek, evlenmeyi meşru gördükleri için kâfir olur. Gayrimüslim

Eyüp ÇELİK Kavramsal Açıdan Cinsel Doyum

ٌفأ ةيعرشلا ـاكحلأا طابنتسا ىمع ويقفلا دعاسي تاءارقمل مكحنلا ويجكتلا كحأ ىمع ةللاد ةيلآل ةدٌدعتملا تاءارقمل فككي دقف ،تايلآا فم فآرقلا زاجعإ ىمع