• Sonuç bulunamadı

İbnü'l-Cezerî'nin (v. 833/1429) hadis ilmindeki yeri

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "İbnü'l-Cezerî'nin (v. 833/1429) hadis ilmindeki yeri"

Copied!
134
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

TEMEL İSLAM BİLİMLERİ ANABİLİM DALI

HADİS BİLİM DALI

İBNÜ’L-CEZERÎ’NiN (v.833/1429)

HADİS İLMİNDEKİ YERİ

Mehmet SAVAN

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Danışman

Doç. Dr. Mehmet EREN

(2)

İÇİNDEKİLER

BİLİMSEL ETİK SAYFASI ... viii

TEZ KABUL FORMU ... ix

ÖNSÖZ ... x

ÖZET ... xii

SUMMARY ... xiii

KISALTMALAR ... xiiiv

GİRİŞ ... 1

1- Araştırmanın Konusu ve Amacı ... 1

2- Araştırmanın Metodu ve Kaynakları ... 1

BİRİNCİ BÖLÜM İBNÜ’L-CEZERÎ’NİN HAYATI, İLMÎ KİŞİLİĞİ VE ESERLERİ A- HAYATI ... 4

1. Doğumu ... 4

2. Adı, Künyesi, Unvanları ve Nisbesi ... 5

3. Tahsil Hayatı, İlk Hocaları ve Kur’ân’ı İlk Hatmi ... 6

4. İlmî Seyahatleri ... 7

4.1. Birinci Mısır Seyahati, İlk Haccı ve İlk Eseri ... 7

4.2. İkinci Mısır Seyahati ve Hadis Öğrenimi ... 9

4.3. Üçüncü Mısır Seyahati ve Yemen’e Gitme Teşebbüsü ... 10

4.4. Resmî Görevleri ... 11

5. Osmanlı Ülkesine Göç Etmesi ve Bunun Sebebleri ... 13

6. Timur’a Esir Düşmesi ve Mâverâunnehir Hayatı ... 13

7. Vefâtı ... 15

(3)

1. Kur’ân İlimlerindeki Derecesi ... 15

2. Kırâat İlmine Hizmeti ... 16

3. Tasavvufî Yönü ... 18

3.1. Sohbet Silsilesi ... 19

3.2. Likâ Silsilesi ... 20

3.3. Hırka Giyme Silsilesi ... 20

4. Şahsiyeti, Takvası ve Âlimlerin Onun Hakkında Söyledikleri ... 21

C- ESERLERİ ... 25

1. Ulûmul-Kur’ân ... 25

1.1. el-Beyân fî Hattı Osmân ... 25

1.2. el-Beyân li Müteşâbihi’l-Kur’ân ... 25

1.3. Beyânu Müteşâbihi’l-Kur’ân bi mâ Nezele’l-Murîdu fi Zılâlihî Hayrân .... 25

1.4. Câmi‘u’l-Esânîd ... 25

1.5. ed-Dürretü’l-Mudîe ... 26

1.6. Gâyetü’l-Mehera fi’z-Ziyâde ale’l-Aşera ... 26

1.7. Hidâyetü’l-Mehera fî Tetimmeti Kırâati’l-Aşera ... 27

1.8. el-Mukaddime ... 27

1.9. Müncidü’l-Mukriîn ve Mürşidü’t-Tâlibîn ... 27

1.10. en-Neşr fi’l-Kırâati’1-Aşr ... 28

1.11. et-Temhîd fî İlmi’t-Tecvîd ... 29

2. Siyer, İslam Tarihi, Tabakât, Terâcim ve Menâkıb ... 30

2.1. Kıt’a mine’l-Mevlidi’ş-Şerîf ... 30

2.2. Mevlidü’n-Nebî (as) ... 30

2.3. Risâle fî Ebeveyni’n-Nebî (as) ... 31

2.4. ed-Deracâtü’l-Aliyye fî Tabakâti Ulemâi’1-Hanefiyye ... 31

(4)

2.6. Gâyetü’n-Nihâye fi Tabakâti’l-Kurrâ ... 31

2.7. Târîhü İbni’l-Cezerî ... 31

3. Diğer Eserleri ... 32

D-DEĞERLENDİRME ... 34

İKİNCİ BÖLÜM İBNÜ’L-CEZERÎ’NİN HADİS İLMİNDEKİ YERİ A- HADİS ÖĞRENİMİ ... 37

1. Hadis Tahsili için Yolculukları, Asrının Büyük Âlimlerinden Hadisleri Dinlemesi ... 37

2. Senetlere, Rivâyetlere ve İcâzetlere Olan İlgisi, Râvîlerin Durumları Hakkındaki Bilgisi ... 38

3. Hadis ve İmlâ Meclislerine Devamı, Bu Uğurda Farklı Şehirlerde İkamet Etmesi... 39

B- HOCALARI ... 41

C- ARKADAŞLARI ... 42

1. Alâüddîn Ali b. Muhammed el Vâsıtî (763/1361): ... 42

2. Şemsüddîn Muhammed b. Süleyman b. el-Hıkrî el-Mısrî ... 43

3. Alâüddin Ali b. Şemsuddîn Muhammed b. Musebbit el-Mevlânâ el-Gırnâtî ... 43

4. Şemsüddîn Muhammed el-Ademî ... 43

5. Zeynüddîn Ömer Emînu’d-Devle el-Halebî (773/1375) ... 43

6. Şihâbüddîn Ahmed b. Saîd b. Hucul el-Yemenî ... 43

7. Halil b. Osman İbnü’l Müseyyeb (798/1395) ... 44

D- TALEBELERİ ... 44

(5)

2. Ebu’l-Hayr Muhammed el-Cezerî ... 46

3. Ebû Bekr Ahmed el-Cezerî ... 47

4. Ebu’l-Fadl İshak el-Cezerî ... 47

5. Ebu’l-Bekâ İsmâil el-Cezerî ... 47

6. Torun Talebeleri ... 48

7. Şam ve Mısır’daki Talebeleri ... 48

8. Bursa’daki Talebeleri ... 48

E- ESERLERİ ... 48

1. Hadis Usulü İle İlgili Kitapları ... 48

1.1. el-Hidâye fî Ulûmi’r-Rivâye ... 48

1.2. el-Hidâye ilâ Ulûmi’d-Dirâye ... 49

1.3. Tezkiretu’l-Ulemâ fî Usûli’l-Hadîs... 49

1.4. Istılâhâtu’l-Hadîs ... 49

1.5. el-Mukaddime fi Ulûmi’l-Hadîs ... 49

1.6. el-Muhtasar fî İlmi’l-Hadis ... 50

2. Dua İle İlgili Kitapları ... 50

2.1. el-Hısnu’l-Hasîn min Kelâmi Seyyidi’l-Mürselîn ... 50

2.2. Miftâhu’l-Hısni’l-Hasîn ... 51

2.3. Uddetu’l-Hısni’l-Hasîn ... 51

2.4. Cünnetü’l-Hısnü’l-Hasîn ... 52

2.5. Nübze mine’l-Ed‘ıyeti’n-Nebeviyye ... 52

3. 40 Hadis Derlemeleri ... 52

3.1. Bi’setü’1-Âlim min Kelâmi Ebi’l-Kâsım ... 52

3.2. el-Erbaînu’z-Zâhire el-Mensûbe ile’l-’Itrâti’t-Tâhire ... …52

3.3. el-Ikdü’l-Leâlî fi’l-Ehâdîsi’l-Muselseleti’l-Avâlî ... 52

(6)

3.5. Kitâbü’l-Erbaîn fi’l-Hadîs ... 53

3.6. el-Ehâdisü’l-Müselselat ve’l-Uşâriyyâtü’l-İsnâdi’l-Âliyât ... 53

3.7. el-Evleviyye fî'l-Ehâdîsi’l-Evveliyye... 54

4. Rical Kitapları ... 53

4.1. el-Kâşif fi Ricâli’l-Kütübi’s-Sitte ... 53

4.2. Tekmiletü Zeyli’t-Takyîd li Mâ’rifeti Ruvâti’s-Sünen ve’l-Mesânîd ... 53

5. Ahmed b. Hanbel’in Müsned’i İle İlgili Kitapları ... 53

5.1. el-Mas’adü’l-Ahmed fî Hatmi Müsnedi’l-İmâm Ahmed ... 53

5.2. el-Kasdu’1-Ahmed fi Ricâli Müsnedi Ahmed ... 54

6. Hadis Şerhine Dair Kitapları ... 54

6.1. et-Tavzîh fi Şerhi’l-Mesâbîh ... 54

6.2. el-Müsnedü’l-Ahmed fî mâ Yetealleku bi Müsnedi Ahmed ... 80

F- BAZI ESERLERİNİN İNCELENMESİ ... 55

1. el-Hidâye fî İlmi’r-Rivâye ... 55

1.1. Konusu ... 55

1.2. Özellikleri ... 57

1.3. Metodu ... 60

2. el-Hısnü’l-Hasîn min Kelâmi Seyyidi’l-Mürselîn ... 61

2.1. Konusu ... 61

2.2. Özellikleri ... 61

2.3. Metodu ... 62

2.4. Dualardan Örnekler ... 61

a. Zikrin Fazileti ... 64

b. Sabah ve Akşam Yapılacak Zikirler ... 65

c. Mescide Giderken Yapılacak Dua ... 66

(7)

e. Vakit Namazlarında Okunacak Dualar ... 66

f. Yeme ve İçme ile İlgili Bölüm ... 68

g. Kabir Ziyareti Esnasında Yapılacak Dua... 68

h. Kur’ân’ın fazileti ... 68

ı. Peygamberimizin Belli Bir Durum ve Zamana Bağlı Olmaksızın Yaptığı Dualar ... 69

3. el-Erbaûn el-Avâlî ... 70

3.1. Konusu ... 70

3.2. Özellikleri ... 70

3.3. Metodu ... 71

3.4. Hadislerden Birkaç Örnek ... 72

4. el-Muhtasar fî İlmi’l-Hadîs ... 73

4.1. Konusu ... 73

4.2. Özellikleri ... 73

4.3. Metodu ... 74

4.4. Kitaptan Bir Bölüm ... 74

5. Buğyetü’l-Âlim min Kelâmi Ebi’l-Kâsım ... 75

5.1. Konusu ... 75

5.2. Özellikleri ... 75

5.3. Metodu ... 75

5.4. Kitaptan Bir Bölüm ... 76

6. el-Erbaînu’z-Zâhire el-Mensûbe ile’l-’Itrâti’t-Tâhire ... 78

6.1. Konusu ... 78

6.2. Özellikleri ... 78

6.3. Metodu ... 78

(8)

G- BAZI HADİS USULÜ KONULARINA YAKLAŞIMI ... 81

1- Hadis ve Önemi ... 81

2- Hadis Çeşitleri ... 81

3- Nâsih ve Mensûh Hadis ... 98

4- Muhtelifü’l-Hadîs ... 100

5- Garîbu Elfâzi’l-Hadîs ... 102

6- Râvîlerin Tabakaları ve Vefat tarihleri ... 103

7- Hadis Hocası ve Hadis Talebesinin Âdâbı ... 103

H- DEĞERLENDİRME ... 106

SONUÇ ... 107

BİBLİYOĞRAFYA ... 109

YAZMA NÜSHALARDAN ÖRNEKLER ... 113

(9)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

BİLİMSEL ETİK SAYFASI

Bu tezin proje safhasından sonuçlanmasına kadarki bütün süreçlerde bilimsel etiğe ve akademik kurallara özenle riayet edildiğini, tez içindeki bütün bilgilerin etik davranış ve akademik kurallar çerçevesinde elde edilerek sunulduğunu, ayrıca tez yazım kurallarına uygun olarak hazırlanan bu çalışmada başkalarının eserlerinden yararlanılması durumunda bilimsel kurallara uygun olarak atıf yapıldığını bildiririm.

(10)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

YÜKSEK LİSANS TEZİ KABUL FORMU

Mehmet Savan tarafından hazırlanan İbnü’l-Cezerî’nin (v. 833/1429) Hadis İlmindeki Yeri başlıklı bu çalışma 09/07/2010 tarihinde yapılan savunma sınavı

sonucunda oybirliği/oyçokluğu ile başarılı bulunarak, jürimiz tarafından yüksek lisans tezi olarak kabul edilmiştir.

Doç. Dr. Mehmet Eren Başkan İmza

Prof. Dr. Ahmet Turan Yüksel Üye İmza

(11)

ÖNSÖZ

Hadis ilmi Kur’ân ilminden sonra ilimlerin en şereflisi, en güzeli ve en yücesidir. İslam Hukukunun ikinci kaynağıdır ve tamamlayıcısıdır. Hiç bir ümmet, peygamberinin hadislerini koruma hususunda bu ümmetin gösterdiği özen ve dikkati gösterememiş, bu ümmetin koruduğu gibi peygamberlerinin hadislerini koruyamamıştır.

Allah bu ümmete büyük âlimler, hafızlar bahşetmiştir. Onlar peygamberlerinin sünneti uğrunda hayatlarını ortaya koymuşlar, her türlü tehlike ve zorluğa katlanmışlardır. Bu âlimlerden biri de hicrî sekizinci asrın imamı kabul edilen hâfız ve hüccet İmam Şemsüddîn Muhammed İbnü’l-Cezerî’dir. Bu çalışmada özelikle İbnü’l-Cezerî’nin hadis ve hadis ilimlerine olan ilgisini, gayret ve çabasını onun bu alandaki konumunu ortaya koymaya çalıştık.

Bu çalışmayı seçmemizin sebebi; İbnü’l-Cezerî’nin yalnızca kırâat ilminde mutahassıs olduğu şeklinde bir kanaatın yayılmış olmasıdır. Halbuki kendisinin rivâyet ve dirâyet ilimlerinde, dil, fıkıh ve tasavvuf alanlarında bir imam olduğunu, söz konusu alanlarda yazdığı eserleri inceleyen akıl ve insaf sahibi birinin anlamaması mümkün değildir. Dikkatli bir şekilde onun yetişmesine, hayatına, ilmi yolculuklarına, düşünce ve görüşlerine, döneminin büyük âlimlerinin hakkında söylediklerine bakarsak bunu görürüz.

Çalışma esnasında karşılaştığımız bazı zorluklara dair şunları söyleyebiliriz. El yazması eserlerinin tahkikine gösterilen ilginin azlığı, kırâat ilmi dışındaki kitaplarına yeteri kadar önem verilmemesinin yanında, hayatı hakkında yazılı kapsamlı bir eserin bulunmaması bu zorlukların başında gelir.

Tezimizi giriş ve iki ana bölümden oluşturduk. Girişte araştırmanın amacı ve metodu ile ilgili bilgiler sunulmuştur. Araştırmada istifade ettiğimiz ana kaynaklar ile yardımcı kaynaklara da burada temas ettik. Birinci bölümde, İbnü’l-Cezerî’nin hayatı ele alındı. Bu bölümün ilk kısmında kimlik bilgileri, ailesi, tahsil hayatı ve vefatı konuları işlendi. İkinci kısımda hocaları, etkilendiği şahıslar, talebeleri anlatıldı. Üçüncü kısmında ise, kırâat, siyer, islam tarihi ve diğer alanlarda olmak üzere

(12)

İbnü’l-Cezerî’nin eserleri tanıtıldı. İkinci bölümde İbnü’l-İbnü’l-Cezerî’nin hadis ilmindeki yeri konusu ve bu çerçevede öncelikle İbnü’l-Cezerî’nin hadis ilmini tahsili incelendi. Daha sonra hadise dair eserleri tanıtılmaya çalışıldı.

İbnü’l-Cezerî’nin hayatı hakkında, Ali Osman Yüksel’in Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Esnstitüsü’nde 1982 yılında yaptığı doktora çalışması ile DİA’deki Tayyar Altıkulaç’ın hazırladığı İbnü’l-Cezerî maddesi araştırmamızın ilk bölümünde istifade ettiğimiz kaynakların başında gelmektedir. Araştırmamızın asıl önemli bölümü, ikinci bölümdür. İbnü’l-Cezerî’nin hadisçiliğine dair ulaşabildiğimiz kadarıyla daha önceden bir çalışmanın yapılmamış olması, bu bölümü orijinal kılmaktadır. İbnü’l-Cezerî’nin eserlerinin büyük bir kısmının henüz neşredilmemiş olması, onun ilmi yönünü hakkıyla ortaya koymamıza mâni olmuştur. Yani çalışmamız müellifin ulaşabildiğimiz eserleriyle sınırlıdır.

İlmî araştırmalar, ciddî gayret ve fedakârlıklar neticesinde ortaya çıkar. Bu çalışmalarda çoğu zaman kişinin tek başına kendi gayreti de yeterli olmaz. Ona rehberlik yapacak ve yol gösterecek birilerine ihtiyaç duyulur. Bu çalışmamda bana yol gösterici olan ve desteğini hiç esirgemeyen değerli hocam Doç. Dr. Mehmet Eren beye sonsuz şükranlarımı sunuyorum.

(13)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Ö

ğr

enc

ini

n Adı Soyadı Mehmet SAVAN Numarası: 024244021008

Ana Bilim / Bilim Dalı

Temel İslâm Bilimleri / Hadis

Danışmanı Doç. Dr. Mehmet EREN

Tezin Adı İbnü’l-Cezerî’nin (v. 833/1429) Hadis İlmindeki Yeri

ÖZET

Bu çalışma, İbnü’l-Cezerî’nin hadis ilmindeki yerini tespit etmek, özgünlüğünün nereden kaynaklandığını araştırmak, dolayısıyla bir bütün olarak hadis anlayışını ortaya koymayı amaçlamaktadır. “İbnü’l-Cezerî’nin (v. 833/1429) Hadis İlmindeki Yeri” başlığında yapılan bu çalışma, giriş bölümü dışında iki bölümden oluşmaktadır.

Giriş kısmında araştırmanın amaç, önem ve yönteminde değinilmiştir. Birinci bölümde İbnü’l-Cezerî’nin yaşadığı çevreye kısaca göz atarak ilmî durumu incelenmiştir. Daha sonra İbnü’l-Cezerî’nin hayatı ve seyahatleri hakkında bilgi verilmiştir.

İkinci bölümde hocaları, talebeleri, eserleri hakkında bilgi verilmiştir. Daha sonra İbnü’l-Cezerî’nin hadisçiliği, eserleri incelenmek suretiyle ortaya konmaya çalışılmıştır.

Bu çalışmadan çıkarabildiğimiz ilk önemli sonuç, İbnü’l-Cezerî’nin hadis ve sünnetle çok meşgul olduğu hususudur.

Anahtar Kelimeler: İbnü’l-Cezerî, Hadis, Hayat

(14)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Ö

ğr

enc

ini

n Adı Soyadı Mehmet SAVAN Numarası: 024244021008

Ana Bilim / Bilim Dalı

Temel İslâm Bilimleri / Hadis

Danışmanı Doç. Dr. Mehmet EREN

Tezin İngilizce Adı The Importance of İbn Cezerî (d. 833/1429) In the Study Of Hadiths

SUMMARY

This study aims to determine the importance of İbn Cezerî in the study of Hadiths, to find out where his originality sourced from; and as a result to put forward the understanding of hadiths as a whole. This study being carried out under the topic of “The Importance of İbn Cezerî (d. 833/1429) In the Study Of Hadiths” includes two chapters except the introduction part.

In the introduction part, explained the aim, importance and method of the study. In the first chapter, the place in which İbn Cezerî lived is briefly glanced at in order to examine its scientific situation. Then included information about ibn Cezerî’s life and voyages.

İn the second chapter, information about ibn Cezerî’s works, teachers and students are given. Then İbn Cezerî’s understanding of Hadiths is tried to examine by his Works.

The first important result to be concluded from this study is İbn Cezerî’s being very busy with Hadith and Sunnah.

(15)

KISALTMALAR

age. : Adı geçen eser

agmd. : Adı geçen madde

as. : Aleyhi’s-selam

b. : İbn

bkz. : Bakınız

cc. : Celle Celâlühü

DİA. : Diyanet İslam Ansiklopedisi

İA. : İslam Ansiklopedisi

Hz. : Hazreti

Ksm. :Kısmı

Ktp. : Kütüphane

MEB : Milli Eğitim Bakanlığı

Nr. : Numara s. : sayfa ts. : tarihsiz v. : vefatı vb. : ve benzeri vr. : varak

(16)

GİRİŞ

1- Araştırmanın Konusu ve Amacı

Bütün ilim dalları belli bir birikimin neticesinde meydana gelmiştir. Zaman ilerledikçe, her devirde bu birikim giderek artmıştır. İslam ilim ve kültür tarihi, büyük şahsiyetlerin yetişmesine sahne olmuştur. Bu şahsiyetler ilim ve fikir önderliği yaparak yaşadıkları dönemlerde büyük kitleleri etkiledikleri gibi, ölümlerinden sonra da fikirleriyle insanlara yol gösterici olabilmişlerdir. Her ilim dalının tarih sahnesinde boy gösteren örnek şahsiyetleri mevcuttur. Bu çalışmamızda, İslam ilim ve kültür hayatına ortaya koyduğu eserlerle büyük katkıda bulunan ve hadis ilmine değerli eserler kazandıran şahsiyetlerden biri olan İbnü’l-Cezerî’nin hayatını ve hadis ilmine katkılarını ortaya koymaya çalışacağız. Çok yönlü bir âlim olarak tanınan İbnü’l-Cezerî, kırâat, fıkıh, siyer, tabakât, ahlâk, hadis, tasavvuf gibi alanlarda önemli eserler kaleme almıştır. Çalışmamızda özellikle hadisçilik yönünü ortaya koymaya çalıştığımızdan, diğer alanlarla ilgili çalışmaların sadece ismini zikretmekle yetindik. Hadise dair eserlerinden hareketle hadis ilmine ne tür katkılar sağlayabildiğini göstermeye çalıştık. Bu çalışmamızın İbnü’l-Cezerî’nin daha yakından tanınmasına vesile olacağını düşünüyoruz.

2- Araştırmanın Metodu ve Kaynakları

İbnü’l-Cezerî’nin hayatı ve eserleriyle ilgili, gerek kendi eserlerinden, gerekse hakkında yapılan çalışmalardan ulaşabildiğimiz bilgileri fişleme yoluna gittik. Fişleri de kendi aralarında alt başlıklar halinde tasnif ettik. Fişlemelerden ortaya çıkan neticeye göre tezimizin ana çerçevesini belirlemiş olduk. Çalışmamızda hareket noktamız, İbnü’l-Cezerî’nin eserleri olmuştur, onun eserlerinden bir kısmını çalışmamızda incelemeye çalıştık. Bu araştırmaya esas teşkil eden materyal, İbnü’l-Cezerî’nin hadisle ilgili eserleridir. Bu eserleri okurken kendimize göre istifade edebileceğimiz yerleri fişledik. İbnü’l-Cezerî’nin diğer alanlarla ilgili de önemli çalışmaları vardır. Bu eserlerinden istifademiz hadisle ilgili eserlerine nazaran daha

(17)

az olmuştur. Konumuzu daha çok alâkadar etmesi bakımından bu çalışma, İbnü’l-Cezerî’nin hadisle ilgili eserleriyle sınırlıdır diyebiliriz.

Araştırmada müracaat edilen önemli kaynaklar, İbnü’l-Cezerî’nin bizzat kendisinin kaleme aldığı hadisle ilgili eserleridir; Hidâye fî İlmi’r-Rivâye, el-Hısnü’l-Hasîn min Kelâmi Seyyidi’l-Mürselîn, el-Muhtasar fî İlmi’l-Hadîs adlı çalışmalar araştırmamızın ana kaynaklarıdır.

Bunlardan başka İbnü’l-Cezerî ‘nin diğer alanlarla ilgili olan, Gâyetü’n-Nihâye fî Tabakâti’l-Kurrâ, Tayyibetü’n-Neşr fi Kırâati’l-Aşr adlı kitapları da çalışmamızda yardımcı kaynak olarak kullanılmıştır. Ülkemizde, İbnü’l-Cezerî‘nin hayatı ile ilgili birkaç çalışma yapılmasına rağmen, onun hadisçiligine yönelik herhangi bir çalışmaya rastlayamadık. Ali Osman Yüksel’in Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünde 1982 yılında yapmış olduğu “İbnü’l-Cezerî ve Tayyibetü’n-Neşr”adlı doktora tezi ulaşabildiğim önemli bir kaynak olmuştur. Ayrıca Uludağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’de 1981 yılında Mustafa Öztürk tarafından “İbnü’l-Cezerî ve et Temhîd fî İlmi’t-Tecvîd” adıyla bir doktora tezi hazırlanmıştır. DİA’deki Tayyar Altıkulaç’ın yazmış olduğu “İbnü’l-Cezerî” maddesi ve Recep Akakuş’un “İlm-i Kırâat Otoritelerinden: İmam İbnü’l-Cezerî ve Torunu Kasım Paşa” başlıklı 1990 yılında Diyanet Dergisinde yayınlanan makale istifade ettiğimiz kaynaklardandır. İnternetten Meşhur b. Merzuk el-Harrâzî’nin yapmış olduğu “el-İmam Mumammed İbnü’l-Cezerî Muhaddisen” çalışmasından faydalandık.

Araştırma boyunca dipnotlarda ilk defa geçen kaynaklar, yazar adı, eser adı, neşredildiği yer ve tarih olmak üzere ayrıntılı bir şekilde verilmiş, daha sonraki yerlerde bu bilgiler kısaltılmıştır. Bu araştırmamızda esas aldığımız kaynaklar İbnü’l-Cezerî’nin hadisle ilgili eserleridir. Buna rağmen başka kaynaklara da müracaat etmek suretiyle tezimizin muhtevasını zenginleştirmeye gayret ettik. Arapça terkipleri Türk alfabesiyle yazmaya çalıştık.

(18)

BİRİNCİ BÖLÜM

(19)

A- HAYATI

Yedi başlıktan oluşan bu bölümde, İmam İbnü’l-Cezerî’yi hayatının değişik evreleri içinde tanıtacağız. İbnü’l-Cezerî’nin hayatını genel olarak üç bölüm hâlinde inceleyebiliriz. Bunlardan ilki çocukluk ve gençliğinin geçtiği Şam ve Mısır safhası; ikincisi Osmanlı Ülkesi yâni Anadolu’da geçen orta yaşlılık dönemi ve mutlu günleri; üçüncüsü ise, ihtiyarlık dönemi diyebileceğimiz ve nisbeten daha sıkıntılı geçen Orta Asya (Mâverâunnehir) hayatı. Bu bölümde İbnü’l-Cezerî’nin faziletini, yetişmesindeki lütfu, himmetinin yüceliğini, makamının saygınlığını tasavvur edebilmemiz için onun tertemiz yaşamından bir nebze bahsedeceğiz. Çünkü her hangi bir imamın izinden yürümek, yolundan gitmek, onun gerçek yaşamını, yöntemini görmenin bir parçasıdır. Onun peşinden gitmek, ve onunla birlikte yaşamak, ilmî birikiminden yararlanmak için değişik biyografi ve bibliyografya kitaplarında onu arar ve onun yolundan yürürürüz.

1. Doğumu

İbnü’l-Cezerî, kendi doğum olayını babasının doğumundan başlayarak ve onun verdiği bilgilere istinâden, şöyle dile getirmektedir:

“Kur’ân-ı Azîm’i kendisinden defalarca okuduğum ve kendisine Allah’tan hayırlı mükâfatlar dileyerek onunla beni, Dâru’1-Bekâ’da (Cennet) bir araya getirmesini niyaz ettiğim merhum babam, bana haber verdiğine göre o, 725/1324 Rabîul-Evvel ayında dünyâya gelmiş olup, 740/1339’da, (15 yaşında bir delikanlı iken) ilk haccını eda etmiştir. Sonra da 748/1347’de (23 yaşına gelince), ikinci defa hacca gitmek nasîb olmuştur, işte bu ikinci haccında, evlendiği takdirde kendisine bir erkek çocuğu vermesini ve bu çocuğun da, Ehl-i Kur’ân’dan (Hafız) olmasını, Allah’tan dileyerek, zemzem suyunu içmiştir. 749/1348’de, bu ikinci haccından dönünce 750/1349’da da, annem ile evlenmişdir.1 Ben de işte, bu evliliğin bir

semeresi olarak, 751/1350’nin, 25 Ramazân’ına rastlayan bir Cumartesi gecesinde ve

1

İbnü’l-Cezerî (833) Câmi‘u’l-Esânîd, Süleymaniye Kütüphanesi, Dâru’l-Mesnevi kısmı, no:11. s. 21b.

(20)

Terâvih Namazı’ndan sonra, Şam’da (iki sur arasındaki Gassâîn sınırları dâhilinde) doğmuşum.”2

2. Adı, Künyesi, Unvanları ve Nisbesi

Adı Muhammed olan İbnü’l-Cezerî’nin, baba ve dedesinin adı da, aynı şekilde Muhammed’dir. Annesinin adı Aişe bt. Hasan bin Ali ed-Dımeşkî’dir.3 İbnü’l-Cezerî’nin, babasının dedesi Ali; dedesinin dedesi de Yûsuf’dur. Dedesi, yâni dedesinin babası olan Ali’nin dedesi ise, el-Cezerî olarak bilinen bir âlimdir. Müellifimize nisbet edilen el-Cezerî sıfatı da, kendisine babasından değil, dedesinden intikâl etmiştir.4

Kaynaklarda, İbnü’l-Cezerî’ye âit iki künyeye rastlıyoruz. Birincisi ve daha çok kullanılanı Ebu’1-Hayr, ikincisi ve daha az kullanılanı da, Ebû Abdillâh’tır.5 Ünvanlarına gelince; görüyoruz ki, İbnü’l-Cezerî için kullanılmış pek çok unvan bir diğer adıyla lakap vardır. Bunlardan en yaygın olanı da Şemsüddîn’dir. Bundan başka onun eserlerinde, onları istinsah ve neşredenler tarafından kullanılmış olanların yanında, onun hâlinden söz edenlerin lâyık gördükleri unvanlar da oldukça çoktur. Bâzıları şunlardır: İmâmü’z-Zemân, Hâfizu’1-Vakt, Mutkınu’1-Aşr, Hıbru’s-Sâlih, Şemsu’1-Îlm, Safvetü’l-Kurrâ, Şeyhu’l-Muhaddisîn, Büyük Alim, Ferîdu’1-Asr, Nâdiratu’d-Dehr, Îmâmu’1-Eimme, Sultânu’l-Kurrâ ve’l-Muhaddisîn, Burhânu’I-UIemâi’l-Âmilîn.6

İbnü’l-Cezerî’nin, ünvân ve lakapları gibi, nisbeleri de oldukça çoktur. Bunların en başında da el-Cezerî gelmektedir. Cezîre lügatta, “kesilmiş”

2

İbnü’l-Cezerî (833) Ğâyetü'n-Nihâye fi Tabakati’l-Kurrâ (nşr.G.bergstraesser), Mısır, 1932, II, 247; Sehâvî (902) ed-Dav‘u’l-Lâmi‘ li Ehli’l-Karni’t-Tâsi’, Beyrut, 1992, IX, 256; Şevkânî (1250)

el-Bedru’t-Tâli‘, Kâhire, Dâru’l-Kütübi’l-İslâmi, ts. II, 258. 3

İbn Hacer el-Askalanî (852) İnbâü’l-Ğumr bi Ebnâi’l Umr, Beyrut, 1986, I, 106.

4

İbnü’l-Cezerî, Câmi‘u’l-Esânîd, 13b; Ziriklî, Hayrettin, el-A‘lâm, Kamusu Terâcim li Eşheri’r-Ricâli

ve’n-Nisâi mine’l Arabi ve’l Müsta’rabîne ve’l-Müsteşrikîn, Beyrut, 1969, II, 45 ; İbnü’l-Cezerî, . Ğâyetü'n-Nihâye, II, 247; Şevkânî, age., II, 257; Sehâvî, age., IX, 255; Altıkulaç, Tayyar,

“İbnü'l-Cezerî”, DİA, İstanbul, 1999, XX, 351; Moh. Ben Cheneb, “İbnü’l Cezerî” İA, MEB, V/II, 850.

5

İbnü’l-Cezerî, Ğâyetü'n-Nihâye, II, 247; İbnü’l-Cezerî, Camiu’l-Esânîd, 13b; Sehâvî , age., IX, 255; Ziriklî, age., II, 45; Altıkulaç, agm., s. 551; Fuat Salih es-Seyyid, Mû’cemu’l-Elkâb ve’l

Esmâi’l-müsteâra fî Târîhi’l-Arab ve’l İslam, Beyrut, 1990, s.73. 6

Yüksel, Ali Osman, İbnü’l- Cezerî ve Tayyibetü’n-Neşr, İstanbul, 1996, s. 148. Akakuş, Recep,

“İlm-i Kırâat Otoritelerinden: İmam Cezerî ve Torunu Kasım Paşa” Diyanet Dergisi, Ankara 1990,

(21)

manasındadır. Deniz içindeki adalar da, kara parçalarından kesilip ayrılmış oldukları veya çevresine sular dolup üzeri örtülmediği için, Cezîre olarak adlandırılır. “Cezîre” lafzı belli bir bölgeye alem (özel isim) dahî olmuştur. Dicle ile Fırat nehirleri arasında kalan vilâyetler de, bu ırmakların arasında kaldıklarından dolayı, Cezîre’ye benzemişlerdir. İşte bu diyara, bundan dolayı Cezîratu İbni Ömer denilmiştir. İbnü’l-Cezerî’nin dedesi bu vilâyetlerden olduğu için, kendisine de oraya nisbeten el-Cezerî veya yalnız Cezerî denilmiştir. Bu mıntıkanın, bu günkü Mardin (şimdi Şırnak) ilimizin Cizre ilçesi olduğu da söylenmektedir.7

Fizikî yaratılışı bakımından çok yakışıklı, çok güzel ve fasîh konuşan, meslek olarak ta baba mesleği tüccarlıkla iştigâl eden İbnü’l-Cezerî’nin, diğer nisbeleri de şöyledir: Şafiî mezhebine mensup olduğu için eş-Şâfiî; Şam doğumlu olduğuna işaret için ed-Dımeşkî; aslen Cezîratu İbni Ömer’den oluşu nedeniyle el-Umerî; Arab olması hasebiyle el-Arabî; Mütekaddimûn’ün görüşüne sâhib olduğu için es-Selefî; Kuraşî; Şîraz’da vefat ettği için eş-Şîrâzî; Mukrî; Mucevvid; Müfessir; el-Muhaddis; el-Hâfız; el-Muverrih; el-Fakîh; en-Nahvî; Şâir olduğu için de en-Nâzım.8 Yukarıda da geçtiği gibi, kırâat âlimi olarak da tanınan İbnü’l-Cezerî’nin, zikrettiğimiz isim, sıfat, künye ve unvanlarından bazılarının oluşturduğu kısa şeceresi ise şöyledir:

Ebu’1-Hayr (ve Ebû Abdillâh) Şemsuddîn Muhammed b. Muhammed b. Muhammed b. Ali b. Yûsuf Cezerî ed-Dımeşkî eş-Şâfiî Kuraşî Mukrî el-Mucevvid el-Muhaddis el-Hâfız el-Mufessir el-Fakîh el-Müverrih el-Mütekellim, en-Nâzım en-Nahvî eş-Şîrâzî.9

3. Tahsil Hayatı, İlk Hocaları ve Kur’ân’ı İlk Hatmi

25 Eylül 751/27 Kasım 1350’de Dımeşk denilen Şam’da, iki sur arasında bulunan Hattu’I-Gassâîn denilen yerde dünyâya gelen İbnü’l-Cezerî’nin, çocukluğu da Şam’da geçmiştir.10

7

Hartmann M. “Cezire-i İbn Ömer” İA, MEB, III, 152.

8

İbnü’l-Cezerî, Ğâyetü'n-Nihâye, I, 3; Ziriklî, age, VII, 45; Kehhale Ömer Rıza, Mu‘cemü’l-Müellifîn

Terâcimi Musannifi’l-Kütübi’l-Arabiyye, Şam , 1960, XI, 291; Yüksel, Ali Osman, age., s. 149. 9

İbnü’l-Cezerî, age., II, 247; Sehâvî , ed-Dav‘u’l-Lâmi‘, IX, 255; Kehhale, Ömer Rıza, age., XI, 291; Yüksel, Ali Osman, age. s. 149.

10

(22)

İlk tahsilini (Kur’ân öğrenimini) babasından yaptığını söyleyen İbnü’l-Cezerî, tahsil hayatını şöyle anlatıyor:

“Allah (cc), yaratıkları arasında rızkı nasıl taksim etti ise, âlimleri de insanlar arasında öylece paylaştırmış ve benim hisseme de bunlardan bir cemaat ayırmıştır. İşte, kendileriyle birlikte bir süre bulunmak bahtiyarlığına erdiğim ve huzurlarında Kur’ân-ı Kerim, Kırâat İlmi veya İhtilâfu’l-Hurûf gibi mübarek ilimleri tahsil ettiğim bütün hocalarım kırk küsur civarındadır. Bunlardan ilk sırayı, merhum şehîd babam: Ebû Abdillâh Muhammed b. Muhammed. b. Ali b. el-Cezerî almaktadır. Kur’ân-ı Kerîm’i, kendisinden defalarca okuduğum babam ve ilk hocam, Şam’ın dışındaki Câmi’i Cerrah yanında bulunan mezarlığa, dedemin yanına defnedilmiştir”. Bu arada İbnü’l-Cezerî, ilk kırâat ilmi hocasının da, İbn Gavâlîc diye bilinen meşhur âlim Bedruddîn Muhammed olduğunu söyler.11

İbn Hacer (852/1448), Düraru’l-Kâmine adındaki eserinin bir çok yerinde, çok kuvvetli bir hafıza sahibi olarak nitelendirdiği İbnü’l-Cezerî hakkında şöyle der: Allah’ın kendisine lütfettiği bu en kıymetli hafıza nimetini, Allah Kelâmı’nı (Kur’ân-ı Kerîm’i) ezberlemek için kullanan İbnü’l-Cezerî, daha 13 yaş(Kur’ân-ında iken, 764 / 1362 de hafız olmuş ve bundan bir yıl sonra da, (bir hafız’ın yapabileceği en büyük işlerden sayılan) hatimle Terâvih Namazı kıldırmıştır. Bunun üzerine, İbnü’l-Cezerî’nin dedesinin dayısı ve babasının da hadis hocası olan Ebû Abdillâh Muhammed bin İsmâîl el-Habbâz el-Ensârî (785/1383), İbnü’l-Cezerî’ye Hafızlık İcâzetnâmesi vermiştir.12

4. İlmî Seyahatleri

İbnü’l-Cezerî’nin, çoğu ilmî olmak üzere çeşitli seyâhatlarda bulunduğunu görüyoruz.

4.1. Birinci Mısır Seyahati, İlk Haccı ve İlk Eseri

Tahsil hayâtının birinci dönemini ve çocukluğunu, doğum yeri olan Şam’da ikmâl eden İbnü’l-Cezerî, Ka”be-i Muazzama’yı arzulamaya ve Mısır’daki âlimleri

11

İbnü’l-Cezerî, Câmi‘u’l-Esânîd, 13b, 21b, 62b.

12

(23)

tasavvur etmeye başlar. Beytullâh’ı ziyaret etmek ve oradan Mısır’a geçip oradaki âlimlerden de hissesine düşen feyzi almak niyetiyle, bazı girişimlerde bulunur.

Bunlardan birini anlatırken şöyle demektedir: “Olgunluk yaşıma gelip de, en şerefli iş olan ilimle meşgul olmaya başladığım zaman, eskiden beri Şam’da, kırâat ilmi okutan âlimlerden okudum. Reîsu’l-Kurrâlık kendisine kadar gelen ve âlî isnâd13 ile, pek çok kırâat vecihlerini rivâyette bulunan üstadlara nekîb oldum. İşte bu vasıftaki âlimlerden, Mısır diyarında da bir cemaatin bulunduğunu öğrendim. Onların yanına gidip tahsilimi tamamlamak istedim. Bu maksatla da, önce rahmetli anne ve babamdan izin istedim ve daha bazı çarelere başvurdum”.14

Bu gayretleri sayesinde 768/1366 târihinde, babasıyla birlikte Şam’dan ayrılıp ilk seyahatini Hicaz’a yapan ve bu arada ilk haccını yapmaya muvaffak da olan İbnü’l-Cezerî,Medîne-i Munevvere Şeyhi ve aynı zamanda da, Mescid-i Nebevi’nin imam ve hatibi olan Ebû Abdillâh Muhammed b. Sâlih el-Medenî (785/1383) ’den, Ebû Abdillâh Muhammed b. Şurayh b. Ahmed b. Muhammed er-Ru’aynî (476/1083) nin, el-Kâfî isimli eserinin muhtevasını tâkîben, Allah Rasûl (as)’ünün mübarek hücresinin karşısında ve o’nun mübarek başları ucunda, Kur’ân-ı Kerîm’in çoğunu okumuştur. Kendi ifâdesi aynen şöyledir: O hac mevsiminde, adı geçen üstadımın bir çok hacı tarafından meşgul edilmesi bile, beni başlamış olduğum hatmi ikmâlden alıkoyamadı. Aynı hocadan, Medine’de Dânî’nin Teysîr’ini de okuyan İbnü’l-Cezerî, bir yıl Medîne’de kaldıktan sonra, babasının refakatinde edâ ettiği bu haccından dönüp, 769/1367 yılı Ramazan ayı başında Mısır’a gelmiştir. Mısır’a bu ilk gelişinde, Herat’lıların e1-Bi1ât ismindeki hanlarına inen İbnü’l-Cezerî’nin, burada karşılaştığı ilk zât, Kurrâ’dan; el-Ezher Câmii imamı ve Mısır diyarının Reîsü’l-Kurrâsı olan: Fahruddîn ed-Darîr Osmân b. Abdurrahmân el-Bulbeysî (804/1401) olmuştur.15

13

Bu cümlede yer alan Âlî İsnâd: Âlî , lugatta, yücelik veya yükseklik manasına gelen uluv’dan ism-i

fâil olup, râvi sayısının azlığı dolayısıyla Hz. Peygambere yakınlık kasdedilmiştir. İsnaddaki bu yakınlık, hadîsi en kısa yoldan Hz. Peygambere ulaşan sahih bir isnadla rivâyet etmek suretiyle meydana gelir. Râvi sayısının azlığı dolayısıyla âlî olan bir isnadla rivâyet edilen hadis, râvi sayısının çokluğu dolayısıyla nâzil olan aynı hadisin diğer rivâyetlerine tercih edilir. (Koçyiğit

Talat, Hadis Usulü, Ankara, 1997, s. 149).

14

İbnü’l-Cezerî, Câmi‘u’l-Esânîd, 12a.

15

İbnü’l-Cezerî. Ğâyetü'n-Nihâye, II, 247,48; Sehâvî , ed-Dav‘u’l-Lâmi‘IX, 256; Yüksel, Ali Osman,

(24)

Mısır’a yaptığı bu ilk seyahatinde burada bazı kırâat kitaplarını esas alarak ve cem‘ usulüyle Ebû Bekir İbnü’l-Cündi’den kırâat okumaya başladıysa da Nahl sûresinin 90. âyetine gelince hocası vefat etti. Ayrıca İbnü’s-Sâiğ Muhammed b. Ab-durrahman b. Ali ve Ebû Muhammed AbAb-durrahman b. el-Bağdadî’den kırâat-i se‘b’a tahsil etti. İbnü’l-Cündî’nin ölümü üzerine yarım kalan hatmini bu hocalardan tamamladı. 770 yılı başında (1368 sonları) Dımeşk’e döndü.16

Kendisi hakkında, hocaları tarafından: “Bu genç çok çalışkan ve meraklıdır. Diğer ilimlere karşı aşkı da vardır” şeklinde taltif ve takdîr edilen İbnü’l-Cezerî, tahsil hayatının birinci merhalesini tamamlarken, daha 18 yaşlarında bir genç iken, et-Temhîd fî İlmi’t-Tecvîd isimli kıymetli eserini yazmış ve kendi ifâdesine göre bu eserini 769/1367 senesi Zi’l-Hıcce ayının beşine rastlayan cumartesi günü, ikindi vakti saat üç sularında, Kâhire’de Zâhiriyye Medresesinin iki kasrı arasında tamamlamıştır.17

4.2. İkinci Mısır Seyahati ve Hadis Öğrenimi

İbnü’l-Cezerî’nin, 769/1367’de, Mısır’a yaptığı ilk seyahatinde, kendileriyle tanışmak ve derslerinden feyz almak istediği daha pek çok âlim vardı. O gidişinde, bunlarla görüşebilmek için hayli gayretler sarfettiyse de, bu konudaki maksûduna bir türlü erememişti. Bir de kendilerinden, özellikle bâzı ilmî konularda faydalanmak arzu etmesine rağmen, bunu yapamadan Mısır’dan ayrılmıştı.

İşte, gönlü ilim aşkıyla yanıp tutuşan ve bir müddet huzurlarında bulunduğu hocalarının hasretine dayanamayan İbnü’l-Cezerî, ikinci Mısır seyahatine anne babasıyla birlikte gitmiştir.18

İbnü’l-Cezerî, bu ikinci Mısır seyahatinini değerlendirirken: “Çok mübarek bir sefer oldu” sözleriyle medh etmektedir. Çünkü bu seferinde o, hem o zaman Kâhire’de bulunan: Cemâluddîn Ebû Muhammed Abdurrahmân bin Hasen el-Esnevî (772/1370) gibi bir muhaddis ve müsnidin derslerine devam ederek, o’ndan

16

Altıkulaç, agm., s. 551.

17

İbnü’l-Cezerî, Câmi‘u’l-Esânîd, 13a.

18

(25)

pek çok hadis okumuş; hem de kendisiyle görüşmek arzusunda bulunduğu Bahâuddîn Ebû Muhammed el-Mekkî ile görüşebilmiştir.

Daha sonra İbnü’l-Cezerî’yi, yine hocalarından biri olan Zeynuddîn Abdur-rahmân el-Irâkî (806/1324) yanına alarak, Bahâuddîn Ebû Muhammed el-Mekkî’ye götürmüş ve ancak bundan sonradır ki İbnü’l-Cezerî, onun iznini alıp derslerine devam edebilmiştir. Ayrıca kendisinden, adı geçen Irâkî’nin kırâatiyle bir demet hadis dinlemiştir.

Ayrıca Nûruddîn Ali el-Heysemî’nin kırâatiyle de, İbnu Hıbbân (354/965)’in es-Sahîh’i başta olmak üzere, birçok hadis kitabını okuyan İbnü’l-Cezerî, hocası Bahâuddîn tarafından hadis icâzeti verilerek taltîf edilmiştir.

İkinci Mısır Seyahatinde, böylece hadis öğrenimine ağırlık veren İbnü’l-Cezerî, el-Ebrakûhî (871/1466) ile ed-Dimyâtî (705/1306)’nin ashabından da hadis öğrenimi yapmıştır. Bu seferinde, Kırâat İlmi sahasını da ihmâl etmemiştir.19 İbnü’s-Sâiğ’den aşerayi, Ebû Muhammed Abdurrahman b. el-Bağdâdî’den on imamın kırâatiyle birlikte İbn Muhaysın, A‘meş ve Hasan-ı Basrî’nin kırâatlerini okumuştur.

4.3. Üçüncü Mısır Seyahati ve Yemen’e Gitme Teşebbüsü

İkinci Mısır Seyahatini ilmî açıdan başarılı sayan İbnü’l-Cezerî’nin, Yemen’e gitmek ve Yemen Şeyhi Ebu’l-Hasen Ali b. Şeddâd el-Burâ’î ez-Zebîdî (771/1369)’den de okumak için ikinci kez memleketi Şam’a döndüğünü fakat, Yemen’e gidemediğini görüyoruz. Çünkü anne ve babasından bu konuda izin alamamıştır.20

İlmî silsilesinin sened zincirine yeni halkalar eklemeye devam eden İbnü’l-Cezerî, bu seferinde Ziyâuddîn el Kazvinî ve sâir bazı üstadlardan yüksek seviyeli ilimlerden sayılan Usûl, Meânî ve Beyân gibi dersler alırken; daha önceki tarihlerde Şeyhu’l-İslâm Ebu’l-Fidâ İsmâîl b. Kesîr (774/1372)’den fıkıh tahsili yaparak fetvâ için icâzet aldığını da bildiğimiz İbnü’l-Cezerî’nin, 768/1376 târihinde Mısır’a yaptığı bu üçüncü seyahatinde adı geçen Şeyh Zıyâuddîn’den ve 785/1383’te de Şam Kadısı Şeyhu’l-İslâm el-Bulkînî (805/1403)’den yine fıkıh dersi alarak fetvâ için ikinci defa icazet aldığını da görmekteyiz. Daha sonra İskenderiye şehrine gelerek

19

İbnü’l-Cezerî, Ğâyetü'n-Nihâye, II, 248; Yüksel, Ali Osman, age., s. 155.

20

(26)

İbnu Abdi’s-Selâm, İbn Nasr ve daha başka üstadların talebelerinden de hadis dinleyen İbnü’l-Cezerî, “kendisinden okuduklarımın sonuncusu” dediği İskenderiyeli üstâd Muhyiddîn Abdulvehhâb el-Karavî (788/1386)’den, Mâlik b. Enes (179/ 795)’in Muvatta isimli hadis mecmuasını, Şam’ın hadis hafızı Şemsuddîn ez-Zehebî (748/1347)’nin, onun hadislerinden tahrîc ettiği bir cüzü de hem okumuş, hem de yazmıştır. Ayrıca, 785 de İskenderiye’de Karavî’den, Safrâvî (636/1238)’nin Kitâbu’l-İ‘lân’ını da okumuştur.21

4.4. Resmî Görevleri

İbnü’l-Cezerî, hayatı boyunca hatırı sayılır çok önemli resmî görevlerde de bulunmuştur. Şam beldesinde İmâmu’1-Âzam olarak anılmağa başlanan ve her gittiği ülkede, kırâat ilmi reisliği kendisine intikâl eden İbnü’l-Cezerî, ilk resmî görevine, öğrendiklerini öğretmek üzere, Şam’daki Benî Ümeyye Câmii’nde Kubbetu’n-Nesr altındaki mahfilde, Ders-i Âm (herkese ders vermeğe yetkili kılınan kimse) olarak başlamıştır. Aralıksız olarak tam iki yıl bu görevde kalmış bulunan üstâd, aynı zamanda kendisinin hocası olan Emînuddîn Ebû Muhammed Abdulvehhâb b. Sellâr (782/1380)’in ölümüyle boşalan Ümmü Sâlih Türbesi’ndeki Meşîhâtu’l-İkrâi’l-Kübrâ Makâmı’na getirilmiştir.

Daha sonra Âdiliyye Medresesi’nde kırâat ilmi üstâdlığı yapan İbnü’l-Cezerî, Eşrefiyye Medresesi’nde de rektör seviyesinde idarecilikte bulunmuş ve Şihâb bin Hacı gibi büyük şahsiyetlere de ders okutmuştur.

Kısa bir süre de olsa, Şam Valiliği gibi önemli bir Mülkî Amirlik görevini de yürüten İbnü’l-Cezerî’nin, Mısır Hükümdarı Emîr Kutlubek, Üstâddâr Aytemiş Atabek, Sultân Zahir Berkûk (802/1399) ile arası çok iyi olduğundan Mısır’a defalarca seyahat imkânı bulmuş; hattâ kendisi, 779/1377 senesinde bir ara, mezkûr Sultân’ın yanında Tevkî’u’d-Dest 22 memuru olarak ta hizmet vermiştir.23

21

İbnü’l-Cezerî, Ğâyetü'n-Nihâye, II, 247-248.

22

Tevkîû'd-Dest, Pâdişâh ve Sultanlar tarafından hazırlanan ferman ve buyrukların altına, onların

mühür ve tuğralarını basmakla görevli bulunan büyük âlimlere verilen bir unvandır. Osmanlı Padişahları maiyetinde bu görevi yürütenlere Nişancı veya Tuğrakeş denilmektedir. ( Pakalın, Mehmet

Zeki, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, MEB, İstanbul, 1971, III, 484).

23

(27)

Mısır Sultanları, devleti çoğu kez Şam’dan yönetmiş olduklarından o sıralarda Şam’da bulunan İbnü’l-Cezerî’nin böyle bir görevi de yürütmüş olması mümkündür.24

Daha sonraları Sultan Berkûk tarafından, Şihâb el-Husbânî’nin ayrılmasıyla boşalan Câmiü’t-Tevbe Hatipliği’ne atanan İbnü’l-Cezerî, 795/1393’lerde de, İbnu’l-Cumâ’a el-Muhib b. el-Burhân (790/1388)’in çekilmesi sebebiyle boşalan Kudüs Salâhıyye Medresesi Müderrisliğine tâyîn edilmiştir. Bu görevde, 797/1395 yılının başlarına kadar kaldığını gördüğümüz İbnü’l-Cezerî’nin, bundan sonra Mısır Sultânı Kutlubek ile arasının açıldığını öğreniyoruz. Artık ünü, keramet ve fazileti, ilmî kudret ve dirâyeti Osmanlı ülkesi’nin en ücra köşesine kadar duyulmuş; Acemistan, Hindistan ve Mâverâunnehir gibi ülkelere dek yayılmış bulunan İbnü’l-Cezerî’nin, 793/1390’larda Şam Şâfiî Kadılığı’na tâyini çıkmış fakat, bu görevde çok az kalmıştır.25

İbnü’l-Cezerî hayatı boyunca birçok görev aldı.26 İkamet ettiği her yerde her beldede hadis rivâyet etti, kırâat ilmi okuttu. Bu yerlerden: Emevî Camii’nin en-Nesr Kubbesi’nin altında uzun yıllar hadis rivâyet etti, kırâat ilmi okuttu. Ümmü’s-Sâlih Türbesinin şeyhinin vefatından sonra türbedeki büyük kurrânın şeyhliğini üstlendi. Hicrî 793 yılında Şam kadılığını üstlendi. Aynı şekilde Şîrâz kadılığında da bulundu. Her ikisinde de kurrâlar için medrese inşa etti. Bu medreselere “Dâru’l-Kur’ân” adını verdi. Buralardan sınırsız ilim yaydı. el-Âdiliye’de kurrâların şeyhliğine getirildi. Dımeşk’te bulunan el-Eşrefiyye’de Dâru’l-Hadis’in şeyhliğine getirildi. Ayrıca belirli bir süre de Kudüs’teki es-Sâlihiyye’nin şeyhliğini üstlendi. Ölünceye kadar Şîrâz’da kırâat dersleri vermiş, hadis rivâyet etmiştir.

İster seferde, ister hazarda olsun, teheccüt namazını terk etmeyen; haftanın pazartesi-perşembe günleriyle birlikte her aydan da 13, 14 ve 15’nci günlerini oruçla geçiren; uğradığı her beldede hiç talebesiz kalmayan ve eser bırakmadan hiç

24

R.Hartmann, “Şam” İA. MEB , XI, 304.

25

İbnü’l-Cezerî, Ğâyetü'n-Nihâye, II, 248.

26

Sehâvî, el-Ğaye fî şerhi’l-Hidâye fî İlmi’r-Rivâye, Medine, Mektebetü’l-Ulum ve’l-Hikem, 2002, I, 66, 67.

(28)

edemeyen İbnü’l-Cezerî’ye bu yüzden “yeryüzünün yağmuru” gibi sıfatlar verilmiştir.27

5. Osmanlı Ülkesine Göç Etmesi ve Bunun Sebebleri

İbnü’l-Cezerî nin, Osmanlı ülkesine göç etmesinin sebebleri, şu dört şekilde karşımıza çıkmaktadır: Aytemiş’in tâkibâtı, Kutlubek tarafından cezaya çarptırılması, Timur korkusu ve Yıldırım Bâyezîd’in daveti. İbnü’l-Cezerî’nin Anadolu’ya gelmesinin asıl nedeni, Osmanlı Pâdişâhlarından I. Murad’ın büyük oğlu ve (1388-1401) târihleri arasında padişâhlık yapan ve I. Bâyezîd olarak da meşhur olan Yıldırım Bâyezid (805/1403)’in kendisine mektup yazarak ülkesine davet etmesi olmuştur.28

6. Timur’a Esir Düşmesi ve Mâverâunnehir Hayatı

27 Zi’l-Hıcce 805/28 Temmuz 1402’de Ankara yakınlarında, Osmanlı Sultân’ı Yıldırım Bâyezîd’i yenerek esir alan Timurlenk, Yıldırım’ı beraberinde götürüp esaret kafesine koyduktan sonra, kendi oğullarından Muhammed Sultan ile Şeyh Nûreddîn’i, Osmanlı başkenti Bursa ve havalisini yağma etmek ve Yıldırım Bayezıd Hân’ın hazînesini de alıp kaçırmak için görevlendirmişti.

Bu görevlerin îfâsı için de, her birinin emrine 25’er bin tatar askeri tahsîs etmişti. Kendisi ise, o havalede bulunan havası hoş, suyu tatlı, çiçek ve gülleri kokulu ova, orman, yayla ve meralarda avlanıyor ve eğleniyordu. Buralardaki mesirelerde, yağmaya gönderdiği oğullarından gelecek haberleri bekleyerek istirahat edip keyfine bakıyordu.

Oğulları Bursa’ya vardılar ve babalarından aldıkları emir gereği, şehri yağmaladılar. Şehir sakinlerini, mal-mülk, evlât ve sevdiklerinden ayırmak suretiyle, büyük zararlara uğrattılar.

Sultan ailesinin mallarını yakıp-yıktılar ve padişâh (Yıldırım Sultan) için hazırlanmış bulunan, çok sevgili halayık ve hizmetçileri alıp zapteddiler.

27

Yüksel, Ali Osman, age., s. 159.

28

(29)

O sırada, Keşiş Dağı’na sığınan âlimlerden:

1) Mevlânâ Şeyh Muhammed bin Yûsuf el-Cezerî’yi;

2) Bursa Kadısı, Mevlânâ Şeyh Şemsuddîn Muhammed Fenârî’yi ve;

3) Emir Sultân Şeyh Şemsuddîn Muhammed Buhârî’yi ele geçirdiler ve bunlar arasından İbnü’l-Cezerî’yi, hazîne ile beraber götürüp babalarına teslim ettiler.

Bir rivâyete göre Bursa hazînesi, Ankara Savaşı’ndan kaçıp Timur’un oğullarından daha önce Bursa’ya yetişen Yıldırım’ın oğlu Şehzâde Süleyman Çelebi tarafından Edirne’ye taşınmıştır.

Timur’un oğulları, diğer iki âlimi Bursa’da bıraktılar. Bâzı rivâyetlere göre, adı geçen âlimlerin hepsini götürdüler.

Ancak Timur, İbnü’l-Cezerî’yi alıp diğerlerini tekrar Bursa’ya gönderdi. Zâten Timur, tahrîb ettiği ülkelerden bazı âlimleri, sanatkârları, bâzan zorla alıp ülkesi Semerkand’a götürmüştür.29

İbnü’l-Cezerî’ye fazlaca inanmış olan Timur, ona büyük ikram ve ihsanda bulunmuş ve ondan Allâh’ın Kitâbı’nı, Rasûlü’nün sünnetini öğrenmek istediğini söylemiş; bunun için de ülkesine gitmesini ve orada birlikte bulunmalarını arzu ettiğini ifade etmiştir.

Acaba, gerçekten Timur İbnü’l-Cezerî’ye saygılı mıydı? gibi bir soruya cevap olmak üzere, burada yine bir anektoda yer vermek istiyorum:

Timur, Semerkant’ta büyük bir ziyafet vermişti. O zamanlarda, büyük âlim Seyyid Şerîf Cürcânî (816/1413) de, Semerkant Müderrislerinden olarak orada bulunuyordu.

Emir Timur, bu ziyafette sol tarafına âmir ve kumandanları; sağ tarafına da âlimleri oturtmuştu. Sofrada herkes yerini aldıktan sonra, görülmüştür ki; o zamana kadar alışılan âdetin aksine; Timur İbnü’l-Cezerî’yi, Cürcânî’den daha üst tarafa, yâni hemen kendi yanıbaşına almıştır.

29

(30)

İşte bu durumu içlerine sindiremeyip sebebini soranlara, Timur’un verdiği cevap çok enteresandır. Demiş ki: “Kitap ve sünneti bilen ve bunların tatbikâtında karşılaştığı güçlükleri çözmek için, bizzat Allah Rasûl’ü (as) ile istişarelerde bulunan bir kimseyi, nasıl olur da takdim ve taltif etmem?”30

7. Vefâtı

İşte, çalışmamızın sebeb-i vücûdunu teşkil eden güzel insan İbnü’l-Cezerî’nin, fânî varlığı; nihayet Milâdî 1429’a denk düşen Hicri 833 yılı, Rabî-ulevvel ayı’nın 5’inde, bir cuma günü kuşluk vaktinde, Şîraz’daki ayakkabıcılar çarşısı’nda bulunan evinde 82 yaşında, Hakk’a sona ermiştir. Kendisinin yaptırdığı Dâru’l-Kur’ân’da defnedildi. Cenazesi çok kalabalıktı. Avam, havas ve eşraf tabutunu taşımak, öpmek teberrüken dokunmak için yarıştılar. Kendisine dokunup teberrük edemeyenler teberrük edenlere dokunarak teberrük ettiler. Ölümü ile bir çok islâmî faaliyet kayboldu. Cenaze namazında bulunamayanların, bulunanları ziyaret etmek suretiyle, manevî hayâtından istimdâd edilen büyük âlim İbnü’l-Cezerî’nin ölümüyle birlikte o günün müslümanları, elbette pek çok değer kaybetmişlerdir.31

Seçkin âlimlerin ve büyük askerî şahsiyetlerin bile, ahâlî ile birlik olarak, cenazesini taşımak, namazını kılmak ve onun cansız vücûdunu bir kez olsun öperek teberrük eylemek niyetiyle, adetâ müsâbaka yaptıkları müşahede edilmiş bulunan, büyük üstâd İbnü’l-Cezerî’nin naaşı; Şîraz’daki evinin yanında ve ayakkabıcılar çarşısı’nda, kendi yaptırmış olduğu Dâru’l-Kur’ân’ın bahçesinde hazırlanan ebedî istirâhatgâhına defnedilmiştir.32

B-İLMÎ KİŞİLİĞİ

1. Kur’ân İlimlerindeki Derecesi

İbnü’l-Cezerî’nin zirveye ulaştığı alan kırâat ilmidir. İlk dönemlerde değişik konularda kendini yetiştirmeye çalışırken bu alanla ilgisini hiç kesmemiş, Dımaşk,

30

Şevkânî, el-Bedru’t-Tâli‘, II, 259; Yüksel, Ali Osman, age., s.171; Timur’un sözünden, İbnü’l-Cezerî’nin rüyasında, yakaza halinde veya ruhunu müşâhede yoluyla Peygamberimiz’le görüştüğüne inandığı anlaşılıyor. Bu durumun, Hadis usulü kurallarına göre bir anlamı yoktur.

31

İbnü’l-Cezerî, Ğâyetü'n-Nihâye, II, 251.(neşredenin notu).

32

(31)

Mısır ve Medine’de kırâat-i seb‘a ve kırâat-i aşera ile A‘meş, Hasan-ı Basrî ve İbn Muhaysın gibi imamların kırâatlerini muhtelif hocalardan tekrar tekrar okuyarak pekiştirmiş, kırâat vecihlerini meleke haline getirecek ölçüde hıfzetmiştir. Sadece kı-râat okuduğu hocalarının sayısının kırkın üzerinde olması, onun bu ilme tutku öl-çüsünde kendini verdiğini göstermektedir. Hocalık döneminde de okuttuğu çeşitli dersler arasında kırâati hep ön planda tutmuş, birkaç günlüğüne misafir olarak bulunduğu yerlerde de bu konuda kendisinden istifade etmek için etrafında kalabalıklar oluşmuş, hatta uzun yolculuklar sırasında geçirilen zaman dahi ondan yararlanmak için değerlendirilmiştir.33

Okuduğu temel eserler ve kaynak kitaplar arasında; eş-Şâtıbiyye, et-Teysîr, el- Kâfî, el-Unvân, el-İ’lân, el-Müstenir, et-Tezkira, et-Tecrîd gibi çok önemli eserler vardır.34

2. Kırâat İlmine Hizmeti

Kırâat ve hadis ilmindeki önemi dolayısıyla isnad konusunu ele alan İbnü’l-Cezerî isnadı dinin bir rüknü olarak anlamış, “en-Neşr” ini yazarken istifade ettiği kırâat kitaplarıyla ilgili bütün senedlerini bu eserin girişinde verdiği gibi Câmi’u’l-Esânîd adlı kitabını da bu maksatla kaleme almıştır. İbnü’l-Cezerî kırâat ilminde daha çok aşera konusu üzerinde durmuştur. İbn Mücâhid’in Kitâbü’s-Seb‘a’sı ile başlayan kırâat-i seb‘a anlayışının Ebû Amr ed-Dânî’nin et-Teysîr’i ve Şâtıbî’nin Hırzü’l-Emânî’si gibi eserlerle yaygınlık kazanması, sahih kırâatlerin kırâat-i seb‘a’dan ibaret olduğu ve Hz. Peygamber’in, “Kur’ân, yedi harf üzere nâzil oldu” mealindeki hadisinde geçen “yedi harf” ile de aynı şeyin kastedildiği gibi bir anlayışın ortaya çıkması, bu sebeple kendisinden önce yazılan ve sekiz, on, on bir, on iki, on üç kırâati ihtiva eden eserlere ilgi gösterilmemesi karşısında İbnü’l-Cezerî, sahih kırâatlerden oluştuğuna inandığı aşera konusunu ciddi şekilde ele almıştır. Önce en-Neşr fi’l-Kırâati’l-Aşr adlı eserini yazmış, ardından onu Tayyibetü’n-Neşr ile manzûm hale getirmiş, daha sonra da Takrîbü’n-Neşr fi’l-Kırâati’l-Aşr adıyla eserini ihtisar etmiştir. Amacı da öğretim programlarında seb‘a nın yerini aşeranin

33

İbnü’l-Cezerî, Ğâyetü'n-Nihâye, II, 250; Altıkulaç, agmd., s. 553.

34

(32)

almasını sağlamaktı. İbnü’l-Cezerî, bu çalışmalarıyla kırâat-i seb‘a anlayışına alter-natif bir program ortaya koymakla yetinmemiş, bu anlayışın yaygınlaşmasında önemli yeri olan eserlerden Şâtıbî’nin Hırzü’l-Emânî adlı manzûmesindeki yedi kı-râati ona tamamlamak üzere ed-Dürre’yi nazmetmiş, ardından Ebû Amr ed-Dânî’nin et-Teysir’ine, Ebû Ca’fer el-Kârî, Yâkub el-Hadramî ve Halef b. Hişâm’ın kırâatlerini de ilâve etmek suretiyle Tahbîrü’t-Teysîr fî Kırâati’l-Eimmeti’l-Aşera adlı eserini meydana getirmiştir. Aşera üzerinde dururken yedi imama ilâve ettiği üç imamın kırâatlerinin de sahih senedle geldiğini, onların her bir rüknünün Hz. Osman’ın mushaflarının hattına, bir vecihle de olsa nahiv kaidelerine uygun olduğunu savunmuştur. İbnü’l-Cezerî bu çabalarıyla amacına ulaşmış, İbn Mihrân en-Nîsâbûrî’nin ilk defa el-Ğaye fi’l-Kırâati’l-Aşr adlı eseriyle bir araya getirdiği meşhur on imamın kırâati onun bu çalışmalarıyla yaygınlaşmış ve zaman içinde bu ilmin öğretiminde bütünlüğünü koruyarak günümüze ulaşmıştır.35

Bazı İslâm ülkelerinde, özellikle Türkiye’de kırâat tedrisatında korunmuş olan icâzet geleneğindeki isnad zincirlerinin genellikle İbnü’1-Cezerî’ye dayanması, diğer bir ifadeyle günümüzden Hz. Peygamber’e ulaşan kırâat silsilelerinin en yoğun kesişme noktasında İbnü’l-Cezerî’nin bulunması, onun bu ilimdeki haklı otoritesiyle doğrudan ilgilidir.36

İbnü’l-Cezerî, gençlik yıllarında kaleme aldığı Müncidü’l-Mukriîn adlı eserinde aşeranın bütün ihtilâf unsurlarıyla mütevâtir kırâatler olduğunu ileri sürmüştür. Kırâat vecihlerinden med, imâle ve hemzenin teshîli gibi konulardaki farklılıkları mütevatir saymayan İbnü’l-Hacîb’i eleştirerek idğam, “râ”nın terkiki, “lâm”ın tağlizi, harekenin nakli gibi konular dahil olmak üzere aşera içinde yer alan bütün kırâat vecihlerinin mütevâtir olduğunu ispat etmeye çalışmıştır. Kırâat-i seb‘a içinde sadece imâle ve med gibi usule dair konularda değil ferş-i hurufta da şâz unsurların bulunduğunu ileri süren Ebû Şâme’yi de eleştirmiştir.37

İbnü’l-Cezerî’nin yetişkin dönemlerinde yazdığı en-Neşr’inde anlayışını yumuşattığı, “mütevâtir” terimi yerine “sahih” kelimesini kullandığı, hatta önceki

35 Altıkulaç, agmd., s. 553. 36 Altıkulaç, agmd., s. 553. 37 Altıkulaç, agmd., s. 554.

(33)

görüşünde yanıldığını itiraf ettiği görülmektedir. Buna göre bir kırâatin sahih olabilmesi için onun resm-i hatta, bir vechile de olsa nahiv kaidelerine uygun olması ve sahih bir senedle gelmesi önemlidir. Bu şartları taşımayan bir kırâat vechi, yedi kırâat içinde de olsa şâzdır ve bâtıldır. el-Ahrufü’s-Seb‘a konusunda genelde İbn Cerîr et-Taberî (310/923), İbn Abdilberr (463/1076), Ebû Tâlib el-Mekkî (386/999) gibi düşünen İbnü’l-Cezerî’ye göre meşhur on kırâat, Hz. Peygamber’in el-Ahrufü’s-Seb‘a hadisinde geçen yedi harften biri veya onun bir cüzüdür. Hz. Osman’ın Mushafları da bu yedi harften birine göre yazılmış, ancak nokta ve hareke taşımadıklarından bir harften daha çok okuyuşa imkan vermiştir.38

İbnü’l-Cezerî, kırâat ilminin öğretilmesinde cem‘ metodunu kullanmıştır. Ancak bu metotla okumaya geçmeden önce öğrencinin bütün kırâatleri infirâd üzere okuması, kırâat ve resm-i hatta dair birer kitabı ezberlemesi, tecvîdi ve harflerin sıfat ve mahreclerini öğrenip uygulayabilmesi gerekmektedir. Kırâat vecihlerini cemederken uygun olmayan yerlerde durmamaya ve vakıf sonrasında uygun olmayan yerlerden başlangıç yapmamaya dikkat edilmelidir. Bazı müteahhir kurrânın yaptığı gibi kırâat farklılıklarını kelime okuyarak göstermek bid’attır.39

İbnü’l-Cezerî, zamanın fıkıh otoritelerinden fıkıh tahsil etmesine ve onların kendisine fetvâ icâzeti vermesine rağmen, bir fakih olarak ön plana çıkmamış, Dımaşk kadılığında görevlendirilmesi ve Şîrâz’da uzun müddet kadılık yapması da bu alanda ona bir şöhret kazandırmamıştır. Kazâ ve fetvâdaki üslûbu eleştirilmiş, aklına geleni tartıp düşünmeden söylediği ileri sürülmüştür. Süyûtî de onun fıkıh bilmediği görüşündedir.40

3. Tasavvufî Yönü

İbnü’l-Cezerî’nin hayatını incelerken, karşımıza bir de onun tasavvufî yönü çıkmaktadır. Bu bahiste, onun bu yönüne dikkat çekmek istiyoruz. Tasavvufî açıdan İbnü’l-Cezerî’nin silsilesi, üç kısma ayrılmaktadır: a) Sohbet, b) Lika, c) Hırka Giyme Silsilesi. 38 Altıkulaç, agmd., s. 554. 39 Altıkulaç, agmd., s. 554. 40

(34)

İbnü’l-Cezerî’nin, bağlı bulunduğu tarîkat şeyhleri’nden birçoğunun, aynı zamanda kendisinin hocaları olduğunu, hele bazılarının da kırâat ilmi üstadları olarak yer aldıklarını dikkate alacak olursak, çalışmamızda onun hayatının bu yönüne işaret etmemizin önemi, daha da anlaşılacaktır.

3.1. Sohbet Silsilesi

Sohbet kelimesi burada, görüşüp konuşmak demektir. Sûfiyye ıstılâhı olarak ise, tarîkatın iki esâsından birini teşkîl eder. Diğeri ise, hizmettir. Mesnevî şârihlerinden Tâhiru’l-Mevlevî (1952), bu deyim hakkında şunları söyler: “Hakikate eriştirecek olan Turuk-ı Âliyye’den her birisinin, hizmet ve sohbet adıyla iki esâsı vardır. Bunlar, birer yükselme kanadı gibi; Sâlik’in, manevî fezada uçmasına vâsıta olurlar. Hizmet ise, kâmil bir şeyh’in teslîk ve terbiyesinde bulunmak; Sohbet de, bir pîr-i mükemmel’in, ifâzât-ı mâneviyyesinden dil agâh olmaktır. Sohbet’in derece-i te’sîri ve tabâyi’ın istîdât-ı kâbiliyyeti malûm olduğundan, gerek hukemâ gerek urafâ’ca, bu hususa fevkalâde ehemmiyet verilmiştir”.41

Bu şekilde belirtilen sohbetin, müellifimiz İbnü’l-Cezerî’nin silsilesindeki ricalini sıralamadan önce; onun bu silsilesi hakkında söylediği:”Bu benim sohbet silsilemdir ki, bundan âlî ve esah bir sened yoktur” şeklinde düştüğü özel notu okuyalım. Sonra da, silsileyi..:

Muhammed (as), Ebû Bekr, Ömer, Osmân, Ali. Her üçünden de Abdullah b. Abbâs, Amr b. Dînâr el-Cumehî (122/739), İbn Uyeyne b. Meymûn el-Hilâlî (198/813), İbn Hilâl b. Esed eş-Şeybânî (241/855), İbn Hanbel eş-Şeybânî (290/902), İbn Hamdan Abdullah el-Katî” (368/978), Ibnu’l-Muzhib et-Temîmî (444/1052), İbnü’l-Husayn eş-Şeybânî (525/1130), İbnü’l-Ferec er-Rasafî (604/1207), Abdurrahmân İbnü’l-Buhârî (690/1291), İbn Kudâme el-Makdisî (780/1378) ve İbnü’1-Cezerî.42

41

Pakalın, Mehmet Zeki, age, III, 253.

42

(35)

3.2. Likâ Silsilesi

Likâ kelimesi; biraz önce îzâh ettiğimiz sohbet kelimesinin şâmil olduğu mânâlara kullanılmakla beraber; kavuşmak, konuşmak, görüşmek, yüz yüze gelmek, her hangi bir konuda fikir alış-verişinde bulunmak yâni mülâkat ve röportaj yapmak, diyalog kurmak ve hoşnutluğunu kazanmak gibi bir çok mânâya da gelmektedir. Ancak, bütün bunlara kavuşabilmek için de, her şeyden önce gereğini yapmak gerekir. “ ..ve kim, Rabb’inin likâsını umarsa; o, sâlih amel yapsın!..” meâlindeki; Kehf Sûresi son âyetiyle de bu son mânâ murâd olunmuş olsa gerek...

Ehlinden aldığımız bilgiye göre ise, mefhûm olarak; sohbetlerine devam edilmek suretiyle, kendisine intisâb edilmek üzere karar verilen tarîkatın, şeyhiyle başbaşa kalarak, onun zikir telkinine mazhar olma işine de Lika denilmektedir.43 İbnü’l-Cezerî, aynı zamanda hadis rivâyeti silsilelerinden bir tanesini de oluşturan ve kendisiyle Hz. Ali arasında bulunan, sika on kişiden meydana gelen tasavvuftaki lika silsilesi’ni şu şekilde belirtir:

Emîru’l-Mü’minîn Ali b. Ebî Tâlib, Ebû Avn, Muhammed b. Abdillâh Ensârî, Ebû Müslim Kucî, İbn Mâsî Abdullah b. İbrahim, İbrâhîm b. Umer el-Bermekî, Abdulbâkî el-Ensârî, İbn Teberzed Umer b. Muhammed, İbn Buhâri Ali b. Ahmed, Süleyman el-Ensârî ve İbnü’l-Cezerî.44

3.3. Hırka Giyme Silsilesi

Tasavvufta mürîdin, irâdesine dâhil olduğu şeyh’in elinden giydiği şeye (Hırka veya Cübbe vs.); Hırka-i Sûfiyye denilmektedir. Bu, alelâde bir hırka olduğu gibi; tâc ve intisâb olunan tarîk(at)’a âit başka bir alâmet de olabilir. Hırka giymek, şeyh ile mürîd arasında bir irtibat temîn etmek demektir. Sûfiyye arasında bilinen hırka giyme olayı (veya âdeti, geleneği), sahabe ve tâbiîn devirlerinde görülmüş bir şey değildir. Sûfiyye, Kur’ân’daki “Takva Libâsı” ifâdesini, (Araf, 26), hırka ile tefsir etmişlerdir.

43

Yüksel, Ali Osman, age., s. 199.

44

(36)

Hırka ise, teberrük ve irâdet olmak üzere iki türlüdür. Teberrük Hırkası: Bir mürşidden tarikat hırkası giyerek, hilâfet (tarîkatı yayma sözü) almış bîr tarikat müntesibinin, diğer bir tarîkata mensub kâmil bir şeyh ile de, mânevi bir irtibat kurması (yâni ona da intisâb etmesi) demektir. Arapça bir kelime olan teberrük, mübarek saymak, bir şeyi kendisi hakkında uğur ve mutluluk vesilesi kabul etmek demektir. Teberrük hırkası’na; “muhabbet hırkası” da denilir.

İrâdet Hırkası ise; Şeyh’e bey’at etmiş (bağlanmış) ve hizmetinde bulunmuş olan mürid’e giydirilen bir hırkadır. Teberrük hırkası, tarikat hırkasının bahşettiği irşâd salâhiyyetini vermediğinden; Teberrük hırkası’nı giyenler, teberrük hırkası’nı giydikleri tarikatın, manevî halîfelerinden sayılırlarsa da; O Mürşid’in Tarikat’ını neşredemezlerdi. Bununla beraber, artık son zamanlarda birden fazla tarîkata intisâb ile, hepsine (birden) hilâfet mertebesi (yetkisi) alarak, tarîkat hırkası’nı da giyip o tarîkatların hepsini, neşredenler de görülmüştür.45

İbnü’l-Cezerî’nin hırka giyme silsilesi de diğerleri gibi Hz. Ali’ye kadar ulaşmaktadır.46

4. Şahsiyeti, Takvası ve Âlimlerin Onun Hakkında Söyledikleri

Hayat serüvenini, tesbit edebildiğimiz kadarıyla, öncelikle kendi yazdıklarından ve ikinci planda da, başkalarının onun hakkında yazdıklarından derleyerek kronolojik bir periyod içinde incelemeye çalıştığımız İbnü’l-Cezerî’nin takvâsı, şahsiyeti ve ilmî hüvviyyetiyle ilgîli tesbitler hep, onun talebeleri, hocaları ve yakın arkadaşları tarafından yapılmıştır. Bu noktada, en doğru olanı da bu değil midir? İşte onun, tek yönlü ve sâdece kırâat ilminde usta olan bir âlim olmadığını belirleyen talebeleri ve eserlerini okuyan, inceleyen tahkîk erbâbı, ittifakla diyorlar ki: İmam İbnü’l-Cezerî, yalnız bir kırâat âlimi değildir. Her ne kadar o, kırâat ilmi’nde meşhur olmuş ve ömrünün büyük bir kısmını bu ilme harcamışsa da; tefsir, hadis, fıkıh, fıkıh usûlü, tevhid, tasavvuf, târih, siyer ve kelâm gibi İslâmî İlimlerin çoğunda da usta idi. Ayrıca beyân, bedî‘, belâğât, sarf, nahv, lügat, edebiyat,

45

Pakalın, age., I, 808.

46

(37)

münâzara, siyâset ve kitâbet bilimleri gibi çok popüler ilimlerde de söz ve dirâyet sahibi olarak gücünü isbatlamış bir üstâd idi. Hele Hadis İlmi’nde, emsâline karşı tam bir üstünlük sağlamış ve bu dalda, hâzik bir mütehassıs oluncaya dek, dirâyetle bu ilmin rivâyet ve tedrisine devam ederek, sika hadis hâfızlarından olduğu, kesinlikle sabit olmuştur.47

Ten rengi, kızıla çalan beyaz rengindeydi. Heybetli bir görünüm sahibiydi. Zengindi ve mal mülk sahibiydi. Fasih ve anlaşılır bir dili vardı. Bir çok kez ticari yolculuğa çıkmıştı. Kendisinden sonra Memlük ülkesinin bir çok yerinde kadılık, kırâat ve hadis ilimlerinde önderlik yapacak kimse kalmamıştır.

Uğrayıp kaldığı her yerde, eğitim ve öğretim hizmetlerine birinci dereceden iştirak eden İbnü’l-Cezerî, çeşitli sahalarda mensur ve manzûm olmak üzere, çok faydalı ve çok değerli eserler vermiştir. Bütün bu çalışmalar, onun ilmî gücünü, parlak zekâsını, sahih anlayışını, geniş müteâlâsını, muhtelif ilim dallarına ve özellikle de, Ulûmu’l-Kur’ân’la ilgili ilimlerdeki derinliğini ve ehliyetini göstermektedir.

Onun yaşantısını, yakından izleyen öğrencilerinin müşahedelerinden de anlaşıldığına göre; İbnü’l-Cezerî, ister mukîm olsun ister seferî, gece ibadetini ihmâl etmemiştir. Haftanın pazartesi, perşembe günleriyle birlikte, her aydan da üç günü (Eyyâmu’l-Bîd’ı) oruçlu geçirmek, onun için bir gelenek idi. Bu durumlar bir âlimin, takva libâsı arasından dışarıya sızabilmiş nafile cinsinden eylemlerdir.

O günden bu güne kadar uzak yakın herkes onun yüceliğine, konumunun önemine tanıklık etmiştir. Gerek döneminde, gerekse daha sonra hakkında yazılanlar bunu açıkça göstermektedir. Söz konusu eserlerde hakkında yazan âlimlerden İmam İbnü’l-Cezerî’in kırâat ve hadis alanındaki rivâyetlerine ve eserlerine yer vermeden geçen çok nadirdir.

İmam İbnü’l-Cezerî döneminin en seçkin âlimlerindendi. Çağdaşları ve kendinden sonra gelenler hakkında çok güzel şeyler söyledi. Hakkında söylenenlerden bazıları şu şekildedir:

47

Referanslar

Benzer Belgeler

Pençgâh; Isfehân başlar, Hüseynî üzerinden sonra Râst perde- sinde karar

Mesleğini yurt dışında yapma düşüncesi ise cinsiyet ve fakülteye göre farklılık göstermezken, klinik sınıflarda temel sınıflara göre istatistiksel olarak

Sağlık Bakanlığı, 15 08 2017 tarih ve 694 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile yeniden yapılandırılmış, teşkilat yapısında kapsamlı ve köklü

Bu tezde kare örgüde her iki altörgü içinde tek-iyon anizotropisi tanımlanan karma spin-1 ve spin-2 Heisenberg ferrimanyetik sistemin -dış manyetik alanın

Okul sağlığı hemĢiresi bu konuda rehber öğretmen ve aile ile iĢbirliği içinde olarak, risk grubundaki öğrencileri daha sık takip ederek; öğrencilere okulu daha

ÇalıĢmaya alınan deneklerin hem gündüz, hem de gece istirahat ve tükenmeye kadar yaptırılan egzersizden hemen sonra tayini gerçekleĢtirilen serum melatonin

Piyasada satıĢa sunulan sütlü tatlılara iliĢkin elde edilen ortalama kuru madde değerleri incelendiğinde en düĢük kuru madde değerine % 36,55 ile keĢkül

Nesne ile olan ili kinin zorunluluktan ç kmas ile nesne salt olarak kavranmaya ba lar. Bir nesne, günlük ya amdaki anlam ve i levselli i d nda izlendi inde öncelikle zihni me gul