• Sonuç bulunamadı

İlköğretim okulu öğretmenlerinin mesleki tükenmişlik düzeyleri ile stres, psikolojik dayanıklılık ve akademik iyimserlik arasındaki ilişki

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "İlköğretim okulu öğretmenlerinin mesleki tükenmişlik düzeyleri ile stres, psikolojik dayanıklılık ve akademik iyimserlik arasındaki ilişki"

Copied!
100
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

GAZİ ÜNİVERSİTESİ

EĞİTİM BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ

EĞİTİM BİLİMLERİ ANA BİLİM DALI

EĞİTİM YÖNETİMİ VE DENETİMİ BİLİM DALI

İLKÖĞRETİM OKULU ÖĞRETMENLERİNİN MESLEKİ

TÜKENMİŞLİK DÜZEYLERİ İLE STRES, PSİKOLOJİK

DAYANIKLILIK VE AKADEMİK İYİMSERLİK ARASINDAKİ İLİŞKİ

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Hazırlayan Simge YALÇIN

Ankara Ocak, 2013

(2)

GAZİ ÜNİVERSİTESİ

EĞİTİM BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ

EĞİTİM BİLİMLERİ ANA BİLİM DALI

EĞİTİM YÖNETİMİ VE DENETİMİ BİLİM DALI

İLKÖĞRETİM OKULU ÖĞRETMENLERİNİN MESLEKİ

TÜKENMİŞLİK DÜZEYLERİ İLE STRES, PSİKOLOJİK

DAYANIKLILIK VE AKADEMİK İYİMSERLİK ARASINDAKİ İLİŞKİ

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Simge YALÇIN

Danışman: Doç. Dr. Ferudun SEZGİN

Ankara Ocak, 2013

(3)

ii   

Simge YALÇIN’ın, “İlköğretim Okulu Öğretmenlerinin Mesleki Tükenmişlik Düzeyleri ile Stres, Psikolojik Dayanıklılık ve Akademik İyimserlik Arasındaki İlişki” başlıklı tezi 25/ 01/ 2013 tarihinde, jürimiz tarafından Eğitim Yönetimi ve Denetimi Bilim Dalında Yüksek Lisans Tezi olarak kabul edilmiştir.

Adı Soyadı İmza

Üye (Jüri Başkanı):

Prof. Dr. Servet ÖZDEMİR ………

Üye (Tez Danışmanı): …………..

Doç. Dr. Ferudun SEZGİN

Üye:

(4)

iii   

Bu araştırmada, ilköğretim öğretmenlerinin tükenmişlik algılarının şekillenmesinde stres, psikolojik dayanıklılık ve akademik iyimserlik kavramlarının hangi düzeyde etkili olduğunun belirlenmesi amaçlanmıştır.

Burada öncelikle araştırma konusunun belirlenmesinden yöntem kısmında karşılaştığım sorunlara kadar, araştırmanın her aşamasında görüş, yardım ve güvenini esirgemeyen ve bana yol gösteren değerli hocam ve tez danışmanım Sayın Doç. Dr. Ferudun SEZGİN’e teşekkürlerimi sunuyorum.

Yüksek lisans öğrenimim boyunca ders aldığım ve tez çalışmamın çeşitli aşamalarında bana destek olan Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Eğitim Bilimleri Bölümü Eğitim Yönetimi ve Denetimi Anabilim Dalı’nın değerli hocalarına teşekkürlerimi sunarım.

Destek ve yardımlarını esirgemeyen ailem ve arkadaşlarıma, özellikle çalışmalarım sırasında sevgisini ve desteğini benden hiç esirgemeyen eşim Soner ve sabırla ona ayırabileceğim vakti bekleyen kızım İlke Berin’e teşekkür ederim.

Simge YALÇIN Ankara, Aralık 2012   

(5)

iv   

İLKÖĞRETİM OKULU ÖĞRETMENLERİNİN MESLEKİ TÜKENMİŞLİK DÜZEYLERİ İLE STRES, PSİKOLOJİK DAYANIKLILIK VE AKADEMİK

İYİMSERLİK ARASINDAKİ İLİŞKİ YALÇIN, Simge

Yüksek Lisans Tezi, Eğitim Yönetimi ve Denetimi Bilim Dalı Danışman: Doç. Dr. Ferudun SEZGİN

Ocak 2013, 87 sayfa

Bu araştırmanın amacı, ilköğretim okulu öğretmenlerinin mesleki tükenmişlik düzeyleri ile stres, psikolojik dayanıklılık ve akademik iyimserlik algıları arasındaki ilişkilerin incelenmesidir.

Araştırma ilişkisel tarama modelinin kullanıldığı betimsel bir çalışmadır. Araştırmanının örneklemi, Ankara ili merkez ilçelerinden seçilen 20 ilköğretim okulunda görevli 406 öğretmenden oluşmuştur. Örneklemin belirlenmesinde tabakalı örnekleme tekniği kullanılmıştır. Araştırmada ilköğretim öğretmenlerinin mesleki tükenmişlik algı düzeylerini belirlemek için Pines ve Aranson (1988) tarafından geliştirilmiş “Tükenmişlik Ölçeği”, algılanan stres düzeylerini belirlemek amacıyla Cohen, Kamarck ve Mermelstein (1983) tarafından geliştirilmiş “Algılanan Stres Ölçeği”, psikolojik dayanıklılığa ilişkin algı düzeylerini belirlemek amacıyla Maddi ve Khoshaba (2001) tarafından geliştirilmiş “Psikolojik Dayanıklılık Ölçeği III-R” ve akademik iyimserlik algı düzeylerini belirlemek için Beard, Hoy ve Hoy (2009) tarafından geliştirilmiş “Bireysel Akademik İyimserlik Ölçeği” olmak üzere dört farklı ölçek kullanılmıştır.

Araştırma verilerinin analizinde SPSS 15.00 programı kullanılmıştır. Değişkenler arası ilişkilerin belirlenmesi için Pearson Momentler Çarpımı Korelasyon Katsayısı, yordayıcı değişkenlerin incelenmesinde Çoklu Doğrusal Regresyon Analizi, öğretmenlerin görüşlerinin cinsiyet, branş, yaş, kıdem ve okuldaki hizmet yılı gibi demografik değişkenlere göre farklılığının analizinde ise t-testi ve ANOVA kullanılmıştır.

(6)

v   

stres, psikolojik dayanıklılık ve akademik iyimserlik algıları cinsiyet değişkenine göre anlamlı farklılıklar göstermemektedir. Ancak öğretmenlerin mesleki tükenmişlik, psikolojik dayanıklılık ve akademik iyimserlik algıları branş değişkenine göre anlamlı farklılıklar göstermiştir. Buna göre, sınıf öğretmenlerinin psikolojik dayanıklılık ve akademik iyimserlik düzeyleri branş öğretmenlerine göre daha yüksek düzeyde bulunmuştur. Sınıf öğretmenlerinin mesleki tükenmişlik düzeyi branş öğretmenlerine nazaran daha düşüktür. Yaş grupları arasında psikolojik dayanıklılık ve akademik iyimserlik algı düzeyleri açısından anlamlı farklılıklar olduğu görülürken, kıdem değişkenine bağlı olarak mesleki tükenmişlik ve algılanan stres düzeylerinde anlamlı farklılıklar tespit edilmiştir. Ayrıca okuldaki hizmet süresine göre, öğretmenlerin tükenmişlik, algılanan stres ve psikolojik dayanıklılık boyutlarında anlamlı farklılıkların olduğu sonucuna ulaşılmıştır.

Araştırma sonuçları, öğretmenlerin mesleki tükenmişlik düzeyleri ile algılanan stres arasında pozitif yönde ve anlamlı bir ilişki olduğunu göstermiştir. Buna göre öğretmenlerin algıladıkları stres düzeyi arttığında mesleki tükenmişliğin de arttığı söylenebilir. Ayrıca, araştırmada akademik iyimserlik ile psikolojik dayanıklılık arasında da pozitif yönlü ve anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Psikolojik olarak daha dayanıklı öğretmenlerin akademik iyimserlik algılarının da daha olumlu olduğu belirtilebilir. Mesleki tükenmişliğin, psikolojik dayanıklılık ve akademik iyimserlikle negatif yönde ve anlamlı ilişkili bulunması, öğretmenlerde dayanıklılık ve akademik iyimserlik gibi olumlu özelliklerin mesleki tükenmişlik düzeyini azalttığını göstermektedir.

Araştırma sonucunda algılanan stres, psikolojik dayanıklılık ve akademik iyimserliğin, mesleki tükenmişliğin anlamlı yordayıcıları olduğu sonucuna varılmıştır. Mesleki tükenmişliğin en güçlü yordayıcıları sırasıyla algılanan stres ve psikolojik dayanıklılıktır. Araştırmada tükenmişliğin yordayıcıları olarak kişisel değişkenler kullanılmıştır. Tükenmişliği yordamada örgütsel değişkenleri ele alacak çalışmaların, öğretmenlerin mesleki tükenmişlik algı düzeylerini anlamada etkili olabileceği düşünülmektedir.

Anahtar kelimeler: mesleki tükenmişlik, stres, psikolojik dayanıklılık, akademik iyimserlik

(7)

vi   

THE RELATIONSHIPS OF PRIMARY SCHOOL TEACHERS’ BURNOUT LEVELS TO PERCEIVED STRESS, PSYCHOLOGICAL HARDINESS AND ACADEMIC

OPTIMISM

YALÇIN, Simge

MA, Department of Educational Administration and Supervision Thesis Advisor: Assoc. Prof. Ferudun SEZGİN

January 2013, 87 pages

The purpose of this research is to examine the relationships between the burnout levels of primary school teachers and perceived stress, psychological hardiness and academic optimism.

This is a descriptive study in which relational survey model was used. A total of 406 teachers, employed in 20 primary schools in central districts of Ankara, participated in the study. The data used in the analyses were collected via four scales entitled “The Burnout Measure” by Pines and Aronson (1988), “The Perceived Stress Scale” by Cohen, Kamarck and Mermelstein (1983), “Personal Views Survey III-R” by Maddi and Khoshaba (2001), “Academic Optimism of Individual Teacher Measure” by Beard, Hoy and Hoy (2009).

SPSS 15.00 program was used in analysis of the data. In addition, Pearson Product-Moment Correlation Coefficient, Multiple Linear Regression, Independent Sample t- Test and One Way ANOVA techniques were performed to analyze the data.

The research results indicated that perceptions of teachers on burnout, perceived stress, psychological hardiness and academic optimism did not vary according to gender. On the other hand, it was observed that perceptions of teachers for burnout, psychological hardiness and academic optimism varied in accordance with the field. Furthermore, as for psychological hardiness and academic optimism, it was realized that teachers’ perceptions varied significantly according to age. In addition, as for burnout

(8)

vii   

according to seniority.

Results from this study revealed that there was a negative and significant relationship between burnout and academic optimism. A significantly negative correlation was also found between teacher burnout and psychological hardiness. Results mirrored that there was a negative and significant relationship between teacher perceived stress and both psychological hardiness and academic optimism. Hovewer, teacher burnout was positively related to perceived stress. Results also showed that teacher psychological hardiness was positively associated with academic optimism.

As a result of this study, it was found that perceived stress, psychological hardiness and academic optimism were significant predictors of teacher professional burnout. It’s thought that the future researches, investigating teachers’ burnout levels according to organizational variables, will contribute to better understanding of teacher burnout.

Keywords: burnout, stress, psychological hardiness, academic optimism

                         

(9)

viii   

JÜRİ ÜYELERİNİN İMZA SAYFASI ... i

ÖN SÖZ ... ii ÖZET ... iii ABSTRACT ... v İÇİNDEKİLER ... vii TABLOLAR LİSTESİ ... x BÖLÜM I ... 1 GİRİŞ ... 1 1.1. Problem Durumu ... 1 1.2. Araştırmanın Amacı ... 5 1.3. Önem ... 6 1.4. Varsayımlar ... 7 1.5. Sınırlılıklar ... 7 1.6. Tanımlar ... 7 BÖLÜM II ... 9 KAVRAMSAL ÇERÇEVE ... 9 2.1. Tükenmişlik ... 9 2.1.1. Tükenmişliğin Boyutları ... 11 2.1.2. Tükenmişlik Kaynakları ... 12 2.1.3. Tükenmişliğin Sonuçları ... 13

2.1.4. Öğretmenlik Mesleği ve Tükenmişlik ... 14

2.2. Stres ... 16

2.2.1. Stres Yaratan Faktörler ... 19

2.2.1.1. Bireysel Faktörler ... 19

2.2.1.2. Örgütsel Faktörler ... 20

(10)

ix   

2.2.4. Öğretmenlik Mesleği ve Stres ... 24

2.2.5. Stres ve Tükenmişlik Arasındaki İlişki ... 26

2.3. Psikolojik Dayanıklılık ... 27

2.3.1. Psikolojik Dayanıklılığın Boyutları ... 28

2.3.2. Psikolojik Dayanıklılığı Etkileyen Faktörler ... 29

2.3.3. Psikolojik Dayanıklılık Kavramıyla İlgili Çalışmalar ... 30

2.3.4. Öğretmenlik Mesleği ve Psikolojik Dayanıklılık ... 32

2.4. Akademik İyimserlik ... 33

2.4.1. Akademik İyimserlik ve Öğretmen Özellikleri ... 35

2.4.1.1. Öğretmen Öz Yeterlik İnancı ... 35

  2.4.1.2. Öğretmenlerin Öğrenci ve Velilerle İlgili Güven İnancı ... 36

2.4.1.3. Öğretmenlerin Akademik Önem İnancı ... 37

2.4.2. Okul Akademik İyimserliği ... 37

2.4.3. Öğretmenlik Mesleği ve Akademik İyimserlik ... 38

2.5. Mesleki Tükenmişlik, Stres, Psikolojik Dayanıklılık ve Akademik İyimserlik Kavramlarıyla İlgili Çalışmalar ... 39

BÖLÜM III ... 43

YÖNTEM ... 43

3.1. Araştırma Modeli ... 43

3.2. Evren ve Örneklem... 43

3.3. Veri Toplama Araçları ... 47

3.3.1. Tükenmişlik Ölçeği ... 47

3.3.2. Psikolojik Dayanıklılık Ölçeği III-R ... 48

3.3.3. Algılanan Stres Ölçeği ... 48

3.3.4. Bireysel Akademik İyimserlik Ölçeği ... 49

(11)

x   

BÖLÜM IV ... 52

BULGULAR ve YORUMLAR ... 52

4.1. Öğretmenlerin Mesleki Tükenmişlik, Stres, Psikolojik Dayanıklılık ve Akademik İyimserlik Düzeylerine İlişkin Bulgular ... 52

4.2. Öğretmenlerin Mesleki Tükenmişlik, Stres, Psikolojik Dayanıklılık ve Akademik İyimserlik Düzeylerinin Demografik Değişkenlere Göre Karşılaştırılması ... 53 

4.3. Öğretmenlerin Mesleki Tükenmişlik, Stres, Psikolojik Dayanıklılık ve Akademik İyimserlik Düzeyleri Arasındaki İlişkiler ... 61

4.4. Öğretmenlerde Mesleki Tükenmişliğin Yordayıcıları Olarak Stres, Psikolojik Dayanıklılık ve Akademik İyimserlik ... 62

BÖLÜM V ... 64 SONUÇ VE ÖNERİLER ... 64 5.1. Sonuç ... 64 5.2. Öneriler... 66 KAYNAKÇA ... 68 EKLER ... 82

Ek 1. Veri Toplama Aracı ... 82

Ek 2. Ankara Milli Eğitim Müdürlüğünden Alınan Uygulama İzni Yazısı ... 85

               

(12)

xi   

Tablo 1. Araştırma Evreni ... 44 Tablo 2. Araştırma Örneklemi ... 45 Tablo 3. Araştırma Örneklemindeki Öğretmenlerin Bazı Değişkenlere

Göre Dağılımı ... 46 Tablo 4. Ölçeklerin Madde Sayısı, Faktör Analizi ve Güvenirlik Sonuçları ... 50 Tablo 5. Öğretmenlerin Tükenmişlik Düzeyleri ... 52 Tablo 6: Öğretmenlerin Akademik İyimserlik, Psikolojik Dayanıklılık ve Algılanan

Stres Düzeyleri ... 53

Tablo 7. Öğretmenlerin Tükenmişlik, Akademik İyimserlik, Psikolojik Dayanıklılık ve Algılanan Stres Düzeylerinin Cinsiyete Göre t-Testi Sonuçları ... 54

Tablo 8. Öğretmenlerin Tükenmişlik, Akademik İyimserlik, Psikolojik Dayanıklılık ve Algılanan Stres Düzeylerinin Branşa Göre t-Testi Sonuçları ... 55

Tablo 9. Mesleki Tükenmişlik, Stres, Psikolojik Dayanıklılık ve Akademik

İyimserliğin Yaşa Göre Betimsel Verileri ... 56

Tablo 10. Mesleki Tükenmişlik, Stres, Psikolojik Dayanıklılık ve Akademik

İyimserliğin Yaşa Göre ANOVA Sonuçları ... 56

Tablo 11. Mesleki Tükenmişlik, Stres, Psikolojik Dayanıklılık ve Akademik

İyimserliğin Kıdeme Göre Betimsel Verileri ... 57

Tablo 12. Mesleki Tükenmişlik, Stres, Psikolojik Dayanıklılık ve Akademik

İyimserliğin Kıdeme Göre ANOVA Sonuçları ... 58

Tablo 13. Mesleki Tükenmişlik, Stres, Psikolojik Dayanıklılık ve Akademik

İyimserliğin Okuldaki Hizmet Süresine Göre Betimsel Veriler ... 59

(13)

xii   

Tablo 15. Mesleki Tükenmişlik, Stres, Psikolojik Dayanıklılık ve Akademik

İyimserlik Arasındaki İlişkiler ... 61

Tablo 16. Mesleki Tükenmişliğin Yordanmasına İlişkin Çoklu Doğrusal

(14)

BÖLÜM I

GİRİŞ

Bu bölümde araştırmanın problem durumuna, amacına, önemine, varsayım, sınırlılık ve tanımlarına yer verilmiştir.

1.1. Problem Durumu

Çalışma hayatı, hızla ilerleyen teknoloji, yaşam standartlarındaki değişim ve rekabet ortamları, çalışanları birçok problem ile karşı karşıya getirmektedir. Çalışanların karşılaştıkları önemli sorunlardan biri olarak mesleki tükenmişlik uzun süredir davranış bilimleri alanında araştırmalara konu edilmektedir (Freudenberger, 1983; Maslach, 2006; Maslach ve Jackson, 1981). Tükenmişliğin, iç kaynakların tükenme durumu (Freudenberger, 1983) ve çalışanın beklentileri ve örgütün gerçekleri arasındaki farktan kaynaklanan (Leiter, 1991) bir durum olarak görülmesi, bu kavramın birey ve örgüt açısından önemli olduğuna işaret etmektedir. Maslach ve Jackson (1981), özellikle insanlarla yoğun ilişkiler içinde ve yüz yüze çalışan meslek gruplarında tükenmişlik belirtilerinin daha çok görüldüğünü belirtmişlerdir. Bu bağlamda, mesleki tükenmişlik, pek çok meslek grubunda olduğu gibi, öğretmenler arasında da oldukça sık karşılaşılan bir sorundur. Mesleki tükenmişlik öğretmenlerin öğretim sürecindeki performanslarını ve öğrencilerle ilişkilerini etkileyen önemli bir olgudur (Maslach, 2006).

Tükenmişlik kavramı ilk kez 1974 yılında Freudenberger’in yazdığı bir makale ile alanyazına girmiş ve mesleki bir tehlike (Budak ve Sürgevil, 2005; Izgar, 2003) başarısızlık, yıpranma veya enerji, güç ve potansiyel üzerindeki aşırı zorlama sonucunda ortaya çıkan bir tükenme durumu (Balcıoğlu, Memetali ve Rozant, 2008), karşılanamayan istekler sonucu bireyin iç kaynaklarında tükenme durumu (Sılığ, 2003)

(15)

 

olarak ele alınmıştır. Tükenmişlik kavramı bireyin fiziksel ve ruhsal enerji kaybını ve bu durumun bireyin hayatına yansımasını ifade etmektedir.

Tükenmişlikle ilgili araştırmalarda, sorunun kaynağı olarak farklı boyutlar ele alınmaktadır. İlgili alanyazın incelendiğinde iş ortamları, yönetimler, yapılan işin nitelikleri ve özerklik durumları (Güllüce, 2006), mesleki ilgide azalma, mesleki saygınlığın yitirildiği düşüncesi, artan iş yükü, kadro tıkanıklıkları, yetersiz ücret (Budak ve Sürgevil, 2005), kişinin kendisine büyük hedefler koyup daha sonra istediklerini elde edemeyip hayal kırıklığına uğrayarak yorulduğunu ve enerjisinin tükendiğini hissetmesi (Cemaloğlu ve Şahin, 2007), çalışanlar arasında tükenmişlik (burnout) sendromu denilen bir durumu ortaya çıkarmaktadır. Tükenmişlik toplumsal yaşantının bir ürünü ve yaşama anlam kazandırma çabalarının sonucu olarak düşünülmekte (Güllüce, 2006), hem birey hem de örgütler açısından iş yaşamını önemli ölçüde tehdit eden bir sorun olarak görülmektedir (Arı ve Bal, 2008).

Tükenmişliğin nedenlerinin irdelenmesi, eğitim sistemi ve öğretmenlerin çalışma hayatından etkilenecek diğer çalışanlar ve öğrenciler için yararlı olacaktır. Öğretmenler ve tükenmişlik düzeylerini inceleyen daha önceki çalışmalar, öğretmenlerin kişiliklerinin, tükenmişlik düzeylerini etkilediğini göstermektedir (Chan, 2010; Maslach, 2006; Seligman, 1990). Hughes ve diğerlerinin, (1987, akt. Izgar, 2003), yaptıkları araştırma, kendine güveni daha yüksek, dışa dönük ve duyarlı kişiliğe sahip öğretmenlerin tükenmişliğe karşı daha dayanıklı olduklarını, baskı altında çalışırlarken kişisel başarma duygularını koruyabildiklerini ve daha duygusal olanların yüksek düzeyde tükenmişlik yaşadıklarını göstermektedir.

Öğretmenlerin yaş, cinsiyet, medeni durum gibi demografik özellikleri ve tükenmişlik düzeyleri arasındaki ilişki, araştırmalarda farklılık göstermektedir. Yapılan bazı çalışmalarda yaş, cinsiyet, kıdem, medeni durum, çocuk sayısı gibi değişkenlerin tükenmişlik üzerindeki etkileri incelenmiş ve demografik değişkenlerle tükenmişlik arasında anlamlı bir ilişki bulunamamıştır (Izgar, 2003). Yapılan diğer çalışmalarda ise cinsiyet ve tükenmişlik arasında anlamlı bir ilişkinin olduğu (Budak ve Sürgevil, 2005; Cemaloğlu ve Şahin, 2007; Ergin, 1995; Maslach ve Jackson, 1981), çocuk sahibi olma ile tükenmişlik düzeyi arasında negatif bir ilişki olduğu (Ergin, 1995) ve genç öğretmenlerin daha fazla duygusal tükenme yaşadıkları (Maslach ve Jackson, 1981) ortaya konmuştur.

(16)

 

Tükenmişlik ve stres ilişkisi, pek çok araştırmaya konu olmuştur. Tükenmişlik ve stres birbirlerinden farklı kavramlardır. Stres uzun ya da kısa dönemli, olumlu ya da olumsuz etkileri olan bir gerilim durumu, uzun bir süreçte oluşan ve etkileri tümüyle olumsuz olan tükenmişlikten farklı bir kavram olarak tanımlanmaktadır (Capel, 1991). Tükenmişlik, özellikle insanlarla yoğun bir şekilde ilgilenmekten kaynaklanan kronik duygusal gerginliğe bir tepki (Güllüce, 2006) ve baş edilemeyen stresin sonucudur (Maslach ve Jackson, 1982).

Strese neden olan başlıca faktörler, sebeplerine göre bireysel, örgütsel ve fiziksel, kaynaklı olarak gruplandırılmaktadır (Baltaş, 2002; Sandıkcı, 2010). Ücret ve görev eşitsizlikleri ve geçersiz iş tanımlarından oluşan örgüt politikaları (Ertekin, 1993), merkeziyetçi ve formel özelliklere sahip örgüt yapısı ve çatışma ortamı (Sandıkcı, 2010), yetersiz bilgi ve iletişime dayalı örgütsel süreç, olumsuz ve uyumsuz davranışların görüldüğü rekabet ortamları ve güven sorunlarına neden olan bireyler arası ilişkiler, beceri, yetenek, bilgi gerektiren ve zaman baskısına neden olan iş gerekleri (Aytaç, 2002) çalışanlarda strese neden olan örgütsel faktörlerdendir. Bu bağlamda, öğretmenler bir yandan hızla değişen teknoloji ve toplumsal beklentilerle yüzleşirken, diğer yandan yönetici, meslektaş, veli, öğrenci, memur ve çevresiyle olumlu ilişkiler kurma yükümlülüğü altındadırlar. Öğretmenlerin çalışma standartları, insanlarla çok boyutlu ve sürekli iletişimi gerektirmektedir. Öğretmenlik, çalışma şartları gereği yüksek stres riski taşıyan bir meslektir (Sandıkcı, 2010).

Öğretmenlerin kişilik özelliklerinin ve öğrencilerle kurulan zayıf ilişkilerin strese neden olduğu (Tellen, 1982), öğrenci suç ve disiplinlerine ilişkin olayların stres kaynağı olduğu (Mersky, 1983), ücret yetersizliği, adaletsizlikler ve düşük statünün yoğun strese neden olduğu (Pehlivan, 1995), öğretmenlik mesleği ve stres ilişkisini araştıran bazı çalışmaların bulgularıdır. Tükenmişlik ve stres arasındaki ilişkiyi araştıran çalışmalarda, stres veren olaylar ve tükenmişlik arasında anlamlı bir ilişki olduğu ve stresin tükenmişlik düzeyini etkilediği bulgularına yer verilmektedir (Ergin, 1995; Sandıkcı, 2010).

Psikolojik dayanıklılık, çevredeki stres kaynaklarına rağmen, kişinin performansını, sağlık ve psikolojisini iyileştirebilme tutumu (Maddi, Harvey, Khoshaba, Lu, Persico ve Brow, 2006) olarak tanımlanmakta ve strese neden olan olayları daha hoş gören bir tutuma neden olduğu belirtilmektedir. Psikolojik dayanıklılık ve stres ilişkisini

(17)

 

inceleyen araştırmalarda, psikolojik dayanıklılığın, stres kaynağı durumlarda sağlığı koruduğu hatta iyileştirdiği bulgularına rastlanmıştır (Maddi ve diğ., 2006).

Chan (2003), öğretmenlerin mesleklerini aşırı stresli bir meslek olarak tanımladıkları sonucuna ulaşmıştır. Bununla birlikte Sezgin (2012), öğretmenlerin psikolojik dayanıklılığının artırılmasına, mesleğin stresli yönüyle baş etme ve tükenmişlik algısını engelleme adına önem verilmesi gerektiğini ifade etmektedir.

Türkiye’de öğretmenlerin psikolojik dayanıklılıklarını inceleyen çalışmaların oldukça sınırlı olduğu görülmektedir. Öğretmenlerde psikolojik dayanıklılığın örgütsel bağlılık ile ilişkilendirildiği çalışmasında Sezgin (2008), ilköğretim okulu öğretmenlerinin örgütsel bağlılık düzeyleri ile psikolojik dayanıklılık düzeyleri arasındaki anlamlı ilişkileri ortaya koyarken, demografik özelliklerin psikolojik dayanıklılığı yordamada yetersiz olduğu sonucuna ulaşmıştır.

Akademik iyimserlikle ilgili olarak yapılan çalışmalar, akademik iyimserliğin ölçülebilir ve kişisel bir özellik olduğunu, stres düzeyinin azaltılmasının akademik iyimserliği destekleyeceğini (Hoy, 2006; Solberg, Evans ve Segerstrom, 2009), akademik olarak daha iyimser bireylerin, stresörleri azaltma ve ortadan kaldırma stratejilerini geliştirebildiklerini (Solberg ve diğ., 2009) göstermektedir.

Hoy (2006), akademik iyimserliği oluşturan üç temel kavrama vurgu yapmaktadır: akademik önem, kolektif yeterlik ve güven. Akademik önem, öğrencilere yüksek fakat ulaşılabilir hedefler konulması ve etkili öğrenme ortamları oluşturulmasını sağlarken (Hoy ve Miskel, 2005), öğrencilerin ders çalışmanın önemini anlayarak, yüksek motivasyona sahip olmalarını (Hoy, Tarter ve Kottkamp, 1991) kolaylaştırmaktadır. Güçlü bir kolektif yeterlik duygusunun, bireylerin ve örgütlerin gelecekle ilgili daha olumlu planlar yapmalarına neden olduğu görülmektedir (Bandura, 1997). Güven duygusunda ise öğrencilere ve velilere duyulan güven esastır (Hoy ve Tschannen-Moran, 2000). Yapılan çalışmalarda akademik iyimserliğin öğrenci başarısını artırdığı (Lee ve Bryk, 1989 akt. Hoy, 2006), akademik iyimserliğin okuldaki davranış kalıpları ve normların oluşmasında etkili olduğu görülmektedir (Bandura, 1997).

Buraya kadar sunulan kuramsal araştırmaların sonucuna dayanarak öğretmenlerde mesleki tükenmişliğin ilişkili olduğu kavramlara yönelik bazı çıkarımlar

(18)

 

sunulabilir. Buna göre, öğretmenlerin stres düzeylerinin azaltılması, tükenmişlik düzeylerini de azaltabilir (Farber, 1984). Öğretmenlerin stres düzeyleriyle ilişkili faktörlerin belirlenip tükenmişlik düzeyleriyle olan ilişkilerinin ortaya konması, öğretmenlerin performansını olumsuz etkileyen tükenmişlik düzeyinin azaltılmasında önemli bir yer tutabilir. Psikolojik dayanıklılığın, stres kaynaklarına karşı güçlü bir tutumu desteklediği görülmektedir. Akademik iyimserliğin de, stresle mücadelede bireylerin sahip olması gereken önemli bir özellik olarak ele alınabileceği görülmektedir. İlgili alanyazında tükenmişlik, stres, psikolojik dayanıklılık ve akademik iyimserlik ile ilgili yapılmış pek çok çalışma bulunmakla birlikte, bu değişkenlerin tamamını ele alan ve bu kavramlar arasındaki çoklu ilişkileri inceleyen çalışmalara ihtiyaç duyulmaktadır. Özellikle tükenmişlik konusundaki bazı çalışmaların daha çok demografik özellikler (Cemaloğlu ve Şahin, 2007) ve tükenmişliği etkileyen örgütsel faktörler (Budak ve Sürgevil, 2005) üzerinde yoğunlaşması, tükenmişliğin hem kişilik özellikleriyle hem de bireysel ve örgütsel faktörlerle ilişkisinin eş zamanlı olarak ortaya konmasını gerekli kılmaktadır. Tükenmişlik ve stres arasındaki ilişkiye psikolojik dayanıklılık ve akademik iyimserlik kavramlarının da eklenmiş olması bu çalışmanın özgün sayılabilecek bir özelliğidir.

Öğretmenlerin çalışma hayatını pek çok şekilde olumsuz etkileyen, öğretmenlerin gelişimini, dolayısıyla okul örgütü ve eğitim sisteminin gelişimini aksatan önemli bir konu olarak tükenmişlik kavramının daha fazla ve daha farklı değişkenlerle araştırılması gerekmektedir. Çalışmada tükenmişlik kavramı incelenirken, öğretmenlerin tükenmişlik yaşamalarına neden olan stres faktörlerinin belirlenmesi, tükenmişlik kavramı ve nedenlerine ışık tutabilir. Psikolojik dayanıklılık ve akademik iyimserlik kavramları ise, olumlu kişilik özellikleri olarak öğretmenlerin mesleki tükenmişliği ile ilişkilendirilebilir.

1.2. Araştırmanın Amacı

Bu araştırmada, ilköğretim okulu öğretmenlerinin tükenmişlik düzeylerinin stres, psikolojik dayanıklılık ve akademik iyimserlik düzeyleriyle ilişkili olup olmadığının belirlenmesi amaçlanmıştır. Bu amaç doğrultusunda şu sorulara cevap aranmıştır:

(19)

 

1. Öğretmenlerin psikolojik dayanıklılık, stres, akademik iyimserlik ve mesleki tükenmişlik düzeyleri nasıldır?

2. Öğretmenlerin psikolojik dayanıklılık, stres, akademik iyimserlik ve mesleki tükenmişlik düzeyleri demografik değişkenlerine (cinsiyet, branş, yaş, kıdem ve okuldaki hizmet süresi) göre anlamlı farklılıklar göstermekte midir?

3. Öğretmenlerin psikolojik dayanıklılık, stres, akademik iyimserlik ve mesleki tükenmişlik düzeyleri arasında anlamlı ilişkiler var mıdır?

4. Öğretmenlerin psikolojik dayanıklılık, stres ve akademik iyimserlik algıları mesleki tükenmişliğin anlamlı yordayıcıları mıdır?

1.3. Önem

Bu araştırmada, ilköğretim öğretmenlerinin tükenmişlik düzeyleri ile stres, psikolojik dayanıklılık ve akademik iyimserlik düzeyleri arasındaki ilişkiler incelenmektedir. Alanyazında tükenmişlik, stres, psikolojik dayanıklılık ve akademik iyimserlik ile ilgili yapılmış pek çok çalışma bulunmakla birlikte, bu değişkenler arasındaki çoklu ilişkileri dikkate alması açısından araştırmanın alanyazına katkıda bulunacağı düşünülmektedir.

Araştırma, ilköğretim okulu öğretmenlerinin tükenmişlik düzeyleri ile ilgili algılarının belirlenmesi açısından önemlidir. Aynı zamanda araştırma, ilköğretim okulu öğretmenlerinin stres düzeyleri, psikolojik dayanıklılık düzeyleri ve akademik iyimserlik düzeyleri ile ilgili algılarının belirlenmesi açısından da önemli görülmektedir. Elde edilen bulgularla, söz konusu kavramlarla ilgili yeni çıkarımların oluşturulmasına katkı sağlanabileceği düşünülmektedir.

Bu araştırmanın bulgularının ilköğretim okulu öğretmenlerinin tükenmişlik düzeylerine ilişkin algılarının belirlenmesiyle, öğretmenlerin kişisel ve mesleki gelişimlerini engelleyen tükenmişlik kavramının daha ileri boyutlarıyla tartışılmasına ve araştırılmasına katkı sağlayacağı düşünülmektedir. İlköğretim okulu öğretmenlerinin, sahip oldukları bilgi, birikim ve yetenekleri tam olarak kullanabilme düzeylerini etkileyen tükenmişlik olgusu ile stres, psikolojik dayanıklılık ve akademik iyimserlik

(20)

 

kavramlarıyla ilişkilere dayalı bulguları ortaya koymak, araştırmanın gerçekleştirilmesi için önemli bir neden olarak görülmektedir.

1.4. Varsayımlar

Bu araştırma, öğretmenlerin görüşlerine başvurularak öğretmenlerin stres, psikolojik dayanıklılık ve akademik iyimserlik düzeylerinin, tükenmişlik düzeyleri üzerindeki etkilerine ilişkin bir çıkarımda bulunulabileceği varsayımına dayalı olarak gerçekleştirilmiştir. Başka bir ifadeyle bu çalışma, araştırmaya katılan öğretmenlerin algılarının, onların kendi düşüncelerini doğru bir şekilde betimleyebileceği varsayımı üzerine kurulmuştur. Ayrıca, araştırmaya katılan öğretmenlerin bulundukları okula ve mesleğe ilişkin belirgin bir algı geliştirebilecek yeterli yaşantıya sahip oldukları varsayılmaktadır.

1.5. Sınırlılıklar

Bu araştırmada, öğretmenlerin tükenmişlik düzeyleri, stres, psikolojik dayanıklılık ve akademik iyimserlik düzeyleri, öğretmenlerin görüşlerine dayalı olarak ele alınmıştır. Araştırmada, Ankara ili merkez ilçelerindeki resmi ilköğretim okullarında görevli öğretmenlere Likert tipi veri toplama araçları uygulanarak gerekli veriler toplanmıştır. Bu nedenle, araştırma Ankara ili merkez ilçelerindeki ilköğretim okulları ve bu okullardaki öğretmenler ile sınırlıdır.

1.6. Tanımlar

Tükenmişlik: Enerji, güç ve potansiyel üzerindeki aşırı zorlama sonucunda ortaya çıkan, başarısızlık, yıpranma ve tükenme durumu (Maslach ve Jackson, 1981).

Stres: Stres, organizmanın bedensel ve ruhsal sınırlarının tehdit edilmesi ve zorlanmasıyla ortaya çıkan bir durum (Baltaş, 2002).

Psikolojik Dayanıklılık: Çevredeki stres kaynaklarına rağmen, kişinin performansını, sağlık ve psikolojisini iyileştirebilme tutumu (Maddi ve diğ., 2006).

(21)

 

Akademik İyimserlik: Öğretmenin akademik öğrenme üzerinde yoğunlaşarak, aile ve öğrenci desteğini alarak, zorluklar karşısında var olan kapasitesine inanarak öğrenci başarısını artırmaya yönelik olumlu tutumu (Hoy, 2006).

(22)

BÖLÜM II

KAVRAMSAL ÇERÇEVE

  Bu bölümde tükenmişlik, stres, psikolojik dayanıklılık ve akademik iyimserlikle

ilgili kavramlar ile bu kavramlarla ilgili çalışmalar ele alınmıştır.

2.1. Tükenmişlik

Tükenmişlik, hem birey hem örgütler açısından önemlidir ve bu nedenle pek çok araştırmaya konu olan bir kavramdır. Tükenmişlik, birey ve örgütler açısından olumsuz etkileri gözler önüne seren, tükenmişlik kaynaklı olumsuzlukları azaltabilecek koşulların belirlenmesine yardım eden etkili bir kavramdır (Budak ve Sürgevil, 2005). Tükenmişlik kavramı ilk olarak sosyal bir problem olarak ortaya çıkmış ve ilk çalışmalarda kavramın tanımı üzerinde durulmuş, daha sonra ise kavramla ilgili sistematik araştırmaların olduğu deneysel döneme geçilmiştir. Maslach (1993), kavramla ilgili ilk çalışmaları öncü, pragmatik çalışmalar, takip eden çalışmaları ise ampirik dönem çalışmaları olarak ayırmaktadır.

Tükenmişlik sorunu ilk olarak sosyal hizmetler ve hasta bakımıyla ilgili mesleklerde ele alınmış, daha sonraki araştırmalara sağlık ve yargı çalışanları, din adamları, danışmanlar ve eğitimciler eklenmiştir (Maslach, 2006). Cherniss (1980), modern toplumlarda ortaya çıkan bireyselleşmenin insanlarla çalışan mesleklerde baskı oluşturduğunu, geleneksel, sosyal fabrikanın dağılmasıyla insanların sorunlarını çözmede eski alışkanlıklarını bırakarak daha profesyonel yardım alma ihtiyaçlarının doğduğunu belirtmiştir. Maslach (2006), tükenmişliğin özellikle, yardıma ihtiyacı olan ve destek vereni bir araya getiren mesleklerde görüldüğünü ifade ederek bireysel

(23)

 

stresten farklı olarak bireylerin iş yerlerindeki ilişkilerinden kaynaklanan kişilerarası bağlamın önemini vurgulamaktadır. Sonraki çalışmalarda farklı meslek grupları ve farklı sosyal alanlarda tükenmişlik kavramı ele alınmıştır. Evli çiftler arasındaki ilişki (Pines, 1996) ve ebeveyn ile çocuk arasındaki ilişki (Procaccini ve Kiefeber, 1983) analizinde tükenmişliğe yer verilmiştir.

Tükenmişlik kavramı ilk kez örgütsel stres üzerinde uzun yıllar çalışmış klinik psikolog Herbert Freudenberger (1983) tarafından, mesleki bir tehlike, başarısız olma, yıpranma, enerji ve güç kaybı veya karşılanamayan istekler sonucu bireyin iç kaynaklarının tükenme durumu olarak tanımlanmış ve konuya daha çok birey odaklı yaklaşılmıştır. Cherniss (1980) tükenmeyi, kaynaklar ve talepler arasındaki uyumsuzluktan kaynaklanan etkileşimli bir süreç, bu uyumsuzluğa bağlı endişe, gerginlik ve yorgunluk hislerini izleyen şüphecilik ve davranış değişikliği olarak tanımlamış, tükenmişlik araştırmalarını hem aşırı iş yükü hem de değer çatışmalarını esas alarak devam ettirmiştir. Leiter (1991), tükenmişliği, çalışanın beklentileri ve örgütün gerçekleri arasındaki farklılıklarla açıklamıştır.

Pines ve Aronson (1988), tükenmişliğin şevk, enerji, idealizm, perspektif ve amaç kaybı olduğunu belirtirken, Shirom (1989) tükenmişliğin ana temasının kişinin enerji kaynaklarının bitmesi durumu olduğunu belirtmiştir. Otuz beş yıllık araştırmalarını değerlendirdikleri çalışmalarında Leiter, Maslach ve Schaufeli (2008), tükenmişliği eriyen mum metaforuyla açıklamışlardır. Bu metafora göre tükenmişlik mumun sönmesine benzemektedir. Gerekli kaynaklar yoksa var olan ateş parlaklığını kaybeder. Tükenmişlik hisseden çalışanlar da işlerine katkı yapabilecek kapasitelerini yitirirler. Tükenmişlik halinde çalışmaya devam eden çalışan için için yanmaktan başka bir şey yapamaz. Tükenmişliği, işyerindeki stres arttırıcı unsurlara karşı bir tepki olarak uzun sürede ortaya çıkan psikolojik bir sendrom olarak tanımlayan Maslach ve Jackson (1981), özellikle insanlarla yüz yüze çalışan, insanlarla yoğun ilişkide bulunan kişilerde tükenmişliğe daha sık rastlanıldığını, tükenmişliğin duygusal tükenme, duyarsızlaşma ve düşük kişisel başarı boyutlarına sahip olduğunu vurgulamışlardır.

(24)

 

2.1.1. Tükenmişliğin Boyutları

Tükenmişliğin boyutları ile ilgili en çok kabul gören sınıflama Maslach ve Jackson’a (1981) aittir. Buna göre tükenmişlik duygusal tükenme, duyarsızlaşma ve kişisel başarı hissinde azalma boyutlarıyla incelenmiştir. Tükenmişliğin boyutlarına ait kabul gören bir diğer bakış açısı ise Pines ve Aranson’un (1988) fiziksel, zihinsel ve duygusal tükenme biçiminde yaptığı sınıflamadır. Pines ve Aranson tükenmişliğin, düşük enerji ve kronik yorgunlukla ilişkilendirdikleri fiziksel tükenme, çaresizlik, ümitsizlik ve kapana kısılmışlık hissiyle betimledikleri duygusal tükenme ve kişinin kendisine ve diğer insanlara karşı olumsuz tutumlarıyla kendini gösteren zihinsel tükenme boyutu üzerinde durmuşlardır.

Duygusal tükenme, tükenmişliğin çalışanlardaki aşırı psikolojik ve duygusal yüklenmeden (Güllüce, 2006), iş taleplerinden veya yaşanan önemli değişikliklerden kaynaklanan strese karşı gösterilen tepki boyutudur (Maslach, Schaufeli ve Leiter 2001). Duygusal tükenmeyi Izgar (2003), işin bireyin hayatında önemli bir yer tutması ve işle ilgili konuları boş zamanlarında da kendine sıkıntı etmesiyle ilişkilendirirken, Maslach ve diğerleri (2001) bu boyutu halsizlik, yorgunluk, güçsüzlük, kişinin özgüven ve coşkusunun azalması ile özdeşleştirmiştir. Duygusal tükenme, tükenmişliğin içsel (Arı ve Bal, 2008) ve bireysel (Budak ve Sürgevil, 2005) boyutunu tanımlamak için kullanılmaktadır. Kişiler yaptıkları işin sonucunda kendilerini aşırı yüklenilmiş hissederler. Duygusal tükenme, tükenmişliğin kişisel stres boyutunu kapsamaktadır.

Duyarsızlaşma, çalışanın hizmet verdiği kişilere karşı olumsuz davranış ve tutum sergilemesi olarak ifade edilmekte ve talepleri karşılamak için yeterli gücü bulunmayan kişinin kaçış yolu olan bu boyut, duygusal tükenmeyi takip eden süreç olarak kabul edilmekte (Maslach, 2006), duygusal tükenme sonucu çalışanın kendini koruma çabası olarak ifade edilmektedir. Duyarsızlaşma boyutunda birey, karşısındaki kişiye aşağılayıcı ve kaba davranır, talepleri göz ardı eder (Cordes ve Dougherty, 1993), insanlarla ilişkilerini en alt seviyeye indirir (Sönmez, 2006), yavaş yavaş işinden kendini geri çeker, idealizm azalır ve minimum iş yapmaya çalışır (Maslach, 2006). Duyarsızlaşan birey, hizmet sunduğu kişilere nesne olarak yaklaşır ve işine gereken önemi veremez. Duyarsızlaşma, tükenmişliğin kişilerarası ya da sosyal boyutudur.

(25)

 

Düşük kişisel başarı hissi, çalışanın kendisiyle ilgili olumsuz düşünme süreci olarak ifade edilmektedir. Başkaları hakkında geliştirilen olumsuz düşüncelerin kişinin kendisine yansımasıdır. Kişisel değerlendirmeler olumsuz nitelik kazandıkça, çalışanda çabaların boşa gittiği düşüncesi, suçluluk duygusu ve düşük iş motivasyonu görülür ki bu değerlendirmeler başarı için gereken davranışların sergilenmesine de engel olur (Seligman, 1990). Bu araştırmada öğretmenlik mesleğinin doğasıyla daha fazla ilişkili olduğu düşünüldüğü için duygusal tükenme, duyarsızlaşma ve düşük kişisel başarı hissi şeklinde yapılan boyutlandırma kullanılmıştır.

2.1.2. Tükenmişlik Kaynakları

Tükenmişlik, kişisel, kişilerarası, yönetsel ve örgütsel temelli sorunlardan kaynaklanabilmektedir. Yaptıkları çalışmada Maslach ve Jackson (1985), demografik özelliklerin tükenmişlikle ilişkili olduğunu kaydetmişlerdir. Lee ve Ashford’un (1993) çalışmasına göre gençlerde yaşlılara, bekârlarda evlilere ve çocuklu çalışanlarda çocuksuz çalışanlara göre daha yüksek tükenme görülmüştür.

Kişisel nedenlere dayanan tükenmişlik, bireyin kişilik özellikleri ve deneyimlerinden kaynaklanan psikolojik ve fiziksel bitkinlik düzeyini ifade etmektedir (Sandıkcı, 2010). Tükenmişliğe etki eden kişisel özelliklerin başında algı gelmektedir (Farber, 1991). Farklı bireylerin aynı olayı algılama şekilleri çok farklı olabilmektedir. İdealist, farklılık yaratmak isteyen, kabullenilmek ve saygı duyulmak isteyen kişilerde tükenmişliğe rastlanma oranının daha yüksek olduğu Farber’in (1991) çalışmasının sonuçlarında görülmektedir.

Örgüte bağlı tükenmişlik kaynaklarından biri aşırı iş yüküdür. Maslach (1982), tükenmişliğin yoğun görüldüğü meslek gruplarının ortak özelliğinin aşırı iş yükü olduğunu belirtmektedir. Aşırı iş yükü, zaman baskısı ve niteliklerin yetersiz olması beden ve ruh sağlığını zorlamakta ve tükenmişliğe neden olmaktadır. Maslach ve Leiter (1997) tükenmişlik kaynaklarına, aşırı iş yükünün yanı sıra kontrol, ödül, çalışma ortamı, adalet ve değerler başlıklarını eklemişlerdir. Çalışanın işi üzerinde yeterli kontrole sahip olamaması tükenmişliğe sebep olmaktadır. Çalışma ortamında kişisel kararlarına değer verilmeyen, ücretini belirlemede söz hakkı olmayan, karşılıksız mesai yapması beklenen, yeterliğinin çok altında sorumluluk verilen kişilerde karşılaşılan

(26)

 

tükenmişlik oranı çok yüksektir (Maslach, 2006). Ödül kavramı genellikle maaş, ikramiye ya da ayrıcalık kavramlarını çağrıştırsa da pek çok çalışan için ödül, performansının görülmesi ve geribildirim verilmesidir. Yaptıkları işlerin fark edilmediğini düşünen çalışanlarda tükenmişlik görülmektedir (Maslach, 2006).

Çalışma ortamı, kişinin hizmet verdiği kişiler, aynı işi paylaştığı meslektaşlarıyla yaşadığı kişiler arası ilişkileri ve sosyal desteği ifade etmektedir. Tükenmişlik özellikle insanlarla yoğun temas gerektiren mesleklerde daha fazla görülmektedir (Maslach, 2006). Yönetsel nedenlere bağlı tükenmişlik kaynaklarından en önemlisi adalettir. Adalet kavramı iş ortamındaki eşitlik ve hakkaniyet üzerine kurulmuştur. Çalışma ortamında eşit haklara sahip olması gereken kişilerle arasında fark olduğunu hisseden, eşit değerlendirme ve ödül sistemlerinden yararlanamadıklarını düşünen çalışanlarda görülen tükenmişlik düzeyi oldukça yüksektir (Maslach, 2006).

Değer kavramı çalışanın mesleki hedeflerini ve beklentilerini ifade etmektedir. Yapılan işle karşılanamayan beklentilerin sonucu tükenmişliktir. Beklentiler, çalışanların tükenmişlik düzeylerinde oldukça etkilidir. Cordes ve Dougherty’nin (1993) çalışmasına göre, çalışanların meslekleri, çalıştıkları kurum ve yeterlikleri ile ilgili üst düzey beklentileri tükenmişliği artıran etkenlerdir.

2.1.3. Tükenmişliğin Sonuçları

Tükenmişliğe maruz kalan çalışanlarda fiziksel, duygusal ve zihinsel olumsuzluklar görülmektedir. Tükenmişlik yaşayan bireylerde, uykusuzluk, baş ağrısı, kronik üşüme, yüksek kan basıncı, ülser gibi fiziksel (Capel, 1991), depresyon, kaygı, çaresizlik, özsaygının azalması ve alınganlık gibi duygusal (Torun, 1995), kararsızlık, moral ve motivasyon bozukluğu gibi zihinsel sorunlar görülmektedir. Tükenmişlik yaşayan bireylerin madde bağımlılığına daha yatkın oldukları da yapılan çalışmaların sonuçlarındandır (Izgar, 2003).

Tükenmişlik bireylerin mesleki performanslarını olumsuz etkilemektedir. Tükenmişlik ve işten ayrılma arasında pozitif ilişki oldukça yüksektir (Maslach, 1982). Birey işten ayrılmasa bile tükenmişlik sonucu yaşadığı olumsuzlukları işine yansıtmaktadır. Çam (1991), tükenmişlik ile iş doyumsuzluğu, düşük iş performansı,

(27)

 

sebepsiz hastalanma eğilimi, işteki yaralanma ve iş kazalarındaki artış arasında pozitif yönde ilişki olduğunu ifade etmektedir. Kronik yorgunluk, tükenmişliğin hem fiziksel hem de duygusal sonucudur. Duygusal yorgunluk, fiziksel yorgunluğu tetiklemekte (Maslach, 1982), yorgunluk hastalığa yakalanma ihtimalini artırmaktadır (Capel, 1991).

Tükenmişlik yaşayan bireylerde görülen ciddi sorunlardan biri davranış bozukluklarıdır. Tükenmişlik sonucu psikolojik tatminsizlik yaşayan birey, kolay vazgeçme, ilişkileri kesme, direnme eğilimleri gösterir (Izgar, 2003). Sonuç olarak tükenmişliğe bağlı yaşanan sorunlar, iş hayatına ve özel hayata yansımaktadır.

2.1.4. Öğretmenlik Mesleği ve Tükenmişlik

Öğretmenlik, tükenmişliğe neden olan, insanlarla yüz yüze ve yoğun ilişki içinde çalışmayı gerektiren bir meslektir. Öğretmenlerin iş gücünde kayıplara neden olabilecek tükenmişliğin nedenlerinin irdelenmesi, eğitim sistemi ve öğretmenlerin çalışma hayatından etkilenecek diğer çalışanlar ve öğrenciler için yararlı olmaktadır. McIntyre (1984’ten Akt. Kalkan, 1996) tarafından öğretmen tükenmişliği ile kontrol odağı arasındaki ilişkiyi belirlemek için 28 okulda, 469 öğretmen üzerinde bir araştırma yapılmıştır. Bulgular, öğrencilerine karşı daha çok duyarsızlaşan ve duygusal tükenme yaşayan öğretmenlerin dışsal kontrol odağına sahip olduklarını göstermiştir. Yüksek düzeyde tükenmişlik hisseden öğretmenlerin kendi hayatları üzerinde daha az kontrol algıları olduğu görülmüştür.

Corkery (1991), öğretmenlerin hoşgörü düzeyleri ile tükenmişlik arasındaki ilişkiyi bazı demografik değişkenlere göre incelemiştir. Çalışmada tükenmişlik ve demografik değişkenler arasında anlamlı ilişki görülmemiştir. Okulun sosyo-ekonomik durumu, öğretmenlerin hoşgörü düzeyi ve tükenmişlik arasında anlamlı ilişkiler bulunmuştur. Chesnutt (1997), orta öğretim düzeyinde görev yapan 228 öğretmen üzerinde, öğretmenlerin tükenmişlik düzeyleri ile almış oldukları sosyal destek ilişkisini incelemiş, cinsiyet ve yaş değişkenlerinin hem sağlanan destek hem de tükenmişlikle anlamlı ilişkisi olduğu sonucuna varmıştır. Singh, Mishra ve Kim (1998), yüksek öğretim kurumlarında çalışan öğretim üyeleri üzerinde ödül ve tükenmişlik ilişkisini araştırmıştır. Söz konusu araştırma bulguları ödül ve mesleki tükenmişlik arasında negatif yönde yüksek ilişki olduğunu göstermektedir.

(28)

 

Sarros ve Sarros (1987), öğretmenler ile yönetici grupların tükenmişlik düzeyleri arasındaki farkı ortaya koymayı amaçlayan bir araştırma yapmışlardır. Öğretmenlerin kişisel başarı alt boyutunda, yüksek düzeyde tükenmişlik yaşadıkları belirlenmiştir. Duygusal tükenme boyutunda yöneticiler ve öğretmenler arasında anlamlı farklar bulunmuş, öğretmenlerin daha fazla duygusal tükenmişlik yaşadıkları belirlenmiştir. Duyarsızlaşma boyutunda ise anlamlı bir farka rastlanmamıştır.

Budak ve Sürgevil (2005), tükenmişlik ve tükenmişliği etkileyen örgütsel faktörlerin analizine ilişkin akademik personel üzerinde bir uygulama yapmışlardır. Çalışma sonucunda, akademik personelin duygusal tükenme ve duyarsızlaşma düzeyleri düşük, kişisel başarı boyutundaki tükenmişlik düzeyleri yüksektir. Araştırmada cinsiyet tükenmişlikle ilgili önemli bir değişken olarak saptanmıştır. Kadınların duygusal tükenme düzeyleri erkeklere nazaran daha yüksektir. Akademisyenlerin duygusal tükenme ve duyarsızlaşma düzeyini yordayan değişkenler, değer, iş yükü, kontrol ve cinsiyet olarak saptanmıştır. Akademisyenlerin kişisel başarı düzeyini yordayan değişkenler ise ödül ve kontrol olarak bulunmuştur.

Cemaloğlu ve Şahin (2007), öğretmenlerin mesleki tükenmişlik düzeylerini farklı değişkenlere göre inceledikleri çalışmalarında, yaş değişkeninin duygusal tükenme ve duyarsızlaşma düzeylerinde etkili olduğu saptanmıştır. Çalışmada öğretmenlerin tükenmişlik düzeylerinin cinsiyete göre değişmediği sonucuna varılmıştır. Araştırmanın bulguları, medeni durum ve tükenmişlik arasında anlamlı bir ilişki bulunduğunu göstermektedir. Öğretmenlerin mezun oldukları eğitim kurumu ile tükenmişlikleri arasında anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Buna göre, eğitim durumu yükselen öğretmenin duygusal tükenme ve duyarsızlaşma boyutlarında tükenmişliği azalmaktadır.

Tümkaya (1996), öğretmenlerde tükenmişlik ve psikolojik belirtileri incelediği çalışmasında, cinsiyet, yaş, medeni durum ve hizmet yılı değişkenlerinin tükenmişliği anlamlı düzeyde etkilediği sonucuna ulaşmıştır. Buna benzer bir sonuç Özer’in (1998) çalışmasında da görülmektedir. Rehber öğretmenlerin tükenmişlik düzeyleri ile tükenmişliği etkileyen değişkenlerin incelendiği söz konusu çalışmada, kadın rehber öğretmenlerde erkek rehber öğretmenlere oranla, bekâr öğretmenlerde evlilere oranla tükenmişliğin daha çok görüldüğü ve hizmet yılı değişkeninin tükenmişliği etkilemediği sonucuna ulaşılmıştır. Öte yandan, Çokluk’un (1999) çalışmasında tükenmişliğin

(29)

 

cinsiyet değişkenine göre anlamlı bir fark göstermediği sonucuna varılmıştır. Korkmaz (2004) tarafından müzik öğretmenlerinin tükenmişlik düzeylerinin incelendiği çalışmada da medeni durum, mesleki kıdem ve yaş ile tükenmişlik arasında anlamlı bir ilişki bulunamamıştır. Çalışmada cinsiyete göre fark görülen tek boyut duyarsızlaşma boyutu olmuştur. Çalışmanın bulgularına göre kadın öğretmenlerin erkek öğretmenlere kıyasla daha çok duyarsızlaşma yaşadıkları görülmüştür. Çalışmada ayrıca, müzik öğretmenlerinin görev yaptığı devlet okulu veya özel okul olarak belirlenmiş okul türü ve okulun bulunduğu çevrenin sosyo-ekonomik düzeyinin öğretmenleri özellikle duygusal tükenme ve duyarsızlaşma boyutunda etkilediği görülmüştür.

2.2. Stres

Hızlı sosyal ve kültürel dönüşümlerin yaşandığı, teknolojik gelişmelerin ve örgütsel yaşamın bireyin hayatını hem kolaylaştırıp hem de gerginleştirdiği günümüz ortamında stres, evrensel nitelik taşıyan bir kavramdır. Stres çok sık karşılaşılan bir kavram olmasına rağmen, karmaşık bir olgudur ve farklı yaklaşımlarla kavramlaştırılmaktadır (Cooper ve Dewe, 2004). Bununla birlikte, gerilim, sıkıntı, kaygı, tükenme gibi kavramların stres tanımı yerine kullanılması, stresin tanımını zorlaştırmaktadır (Durak, 2002; Motan, 2002).

Stresi, uzun süre düşük kan şekerine neden olacak, soğuk ya da oksijen seviyesi düşük ortamlarda bulunan bireylerin vücut dengesini bozan, duyguların fizyolojisini olumsuz etkileyen durum olarak tanımlayan Canon (1932), ‘stres altında’ bulunma kavramını kullanmış ve kavramın ölçülebilir olduğunu ortaya koymuştur (Lazarus ve Folkman, 1984). Canon (1932) tanımında, bireyin sabit bir vücut dengesine sahip olduğuna inanarak, çevresel ve dış kaynaklı taleplerin, bu dengeyi altüst ettiğini vurgulamakta (Nelson ve Quick, 2011), stres kavramının temelinde mücadele duyguları olduğunu ve stres altında vücudun acil durum tepkileri verdiğini ifade ederek, stresli durumda verilen tepkiyi savaş ya da kaç tepkisi olarak adlandırmaktadır (Glass, 2011).

Öte yandan, Hans Selye (1936) stresi, organizmanın her türlü zararlı uyarana karşı, en iyi sonucu alabilmek için verdiği tepki olarak tanımlamıştır (Contrada, 2011). Bu tanımda stres sadece çevresel talepleri değil, bu talepler karşısında verilen evrensel tepkimeleri ifade etmekte (Lazarus ve Folkman, 1984), bedenin olaya yanıtı olarak ele

(30)

 

alınmaktadır (Izgar, 2003). Hans Selye’nin (1950) stres kuramı, organizmanın tepkilerini kapsar ve genel uyum sendromu olarak adlandırılır. Genel uyum sendromunda organizma strese alarm tepkisi, direnme ve tükenme aşamalarıyla tepki verir. Alarm aşaması, organizmanın dış uyarıcıyı stres olarak algıladığı (Paşa, 2007), savaş ya da kaç tepkisinin ortaya çıktığı (Güçlü, 2001) solunumun artıp, kan basıncının yükseldiği, sindirimin yavaşladığı (Sabuncuoğlu, 1995) süreci ifade etmektedir. Tanımlara bakıldığında bu aşamada, bireyin stresle yüz yüze geldiği ve fiziksel tepkiler verdiği görülmektedir. Direnç aşaması, vücut direncinin normalin üstüne çıktığı, uyum ya da direnmenin görüldüğü (Güçlü, 2001), strese karşı bireyin tipik davranışlarının ortaya çıktığı süreci ifade eder (Öztürk, 1995). Aşamayla ilgili tanımlar, bireyin sürece direnip uyum sağlamaya çalıştığını ve fiziksel tepkilerin ortadan kalktığını göstermektedir. Tükenme aşamasında, uzun süre aynı stres kaynağına maruz kalan organizmada alarm aşamasında görülen tepkilerin tekrar ortaya çıktığı görülmektedir. Selye (1950) aşamalar arası dönüşümle, organizmaların çevrelerindeki değişimlere uyum sağlayabildiklerini ve sınırlı miktarda da olsa uyum enerjisine sahip olduklarını vurgulamaktadır.

Stresi kavramsallaştırmada etkili olan bir diğer yaklaşım ise Lazarus’a (1984) aittir. Lazarus (1984) stresi, bireyin çevresiyle ilişkisi sonucu, enerji kaynaklarının zorlandığı ve iyi olma halinin tehlikeye girdiğini değerlendirmesi olarak tanımlamakta ve bireylerin stresi bilişsel olarak değerlendirdiğini, dolayısıyla bireylerin stres algılarının farklı olduğunu ifade etmektedir. Bireylerin stres algıları ve bilişsel değerlendirmeleri farklı olduğundan, kimin ve neyin stresli olduğu ve stres derecesi, bireyler arası farklılık göstermektedir (Nelson ve Quick, 2011). Lazarus (1984) stresi değerlendirirken, bireyler arası farklılıklarda bağlılık ve inançların etkili olduğunu vurgulamaktadır. Bağlılık kavramı, bireyler için önemli, kararlarını etkileyen ve motivasyonlarını arttıran durumları ifade etmekle birlikte, bireyi fayda ve zarar konusunda yönlendirme özelliği taşımaktadır. Stresle ilgili inanç kavramı ise, zor durumlarda bireyin umudunu koruması ve olaylara olumlu anlamlar yüklemesini sağlamaktadır.

Caplan (1983) ise, stresi tanımlarken birey-çevre uyumu yaklaşımını tercih etmiş ve stresi, bireyin kendi ihtiyaçlarını ve çevreden gelen talepleri karşılayacak yeterli kaynaklara sahip olmamasıyla ilişkilendirmiştir (Edwards, Caplan ve Harrison, 1998).

(31)

 

Birey-çevre uyumu yaklaşımına göre, birey sosyal rolü için karmaşık ve çelişkili beklentilere sahipse strese maruz kalma olasılığı yükselir (Nelson ve Quick, 2011), açıkça tanımlanmış, tutarlı rol beklentilerinin, kişinin beceri ve yetenekleriyle uyuşma durumunda ise birey-çevre uyumunun iyi olduğu gözlenir ve kişinin strese maruz kalma olasılığı düşer (Cooper ve Dewe, 2004). Birey-çevre uyumu yaklaşımına bağlı kalarak stresin ortaya çıkış nedenlerine bakıldığında, stresin ya bireyin beceri ve yeterliği ile ilgili sorunlara ya da bireyin rol modeli için belirlediği beklentileri ve taleplerin uyumsuzluğuna bağlı olarak ortaya çıktığı görülmektedir (Greenberg, 2004).

Stresin tanımı yapılırken süreç açısından önemli, farklı etkenler öne çıkarılmıştır. Stres, bireyin iyi olma halini tehdit eden dış faktörleri kapsayan bir süreç (Abel ve Sewell, 1999), fiziksel veya psikolojik baskıya bireyin verdiği tepki (Adams ve Camp, 1999), organizmanın bedensel ve ruhsal sınırlarının zorlanmasıyla ortaya çıkan durum (Baltaş, 2002), bireyin çevreden gelen talepleri karşılama durumunda kendini yetersiz hissetmesi sonucunda oluşan durum (Paksoy, 1986), bireyin bir gereksiniminden vazgeçmesine ya da bir tepkide bulunmasına zorlayıcı, iç ve dış kaynaklı, çoğu zaman bireyde gerilim, üzüntü ve çöküntüye neden olan güç (Başaran, 1982) olarak tanımlanmaktadır. Bu bakımdan stres, bireyi rahatsız eden ortamın, gürültü, zorlama, aşırı iş yükü gibi neden olduğu düzen bozukluğuna organizmanın verdiği bir tepki (Akat ve Budak, 1999), bireyin bir eyleme, duruma ya da üzerindeki fiziksel veya psikolojik zorlanmaya karşı verdiği tepkinin sonucudur (Sabuncuoğlu, 2001). Cohen (1991) çalışmasında, stres kavramının psikolojik, çevresel ve biyolojik olaylarla ilişkisel incelenmesi ve sadece etki-tepki olarak değil süreç olarak tanımlanması gerektiğini vurgulayarak, çevresel talepler ve bireyin kapasitesi arasındaki dengesizliğin de önemli olduğunun altını çizmiştir.

Stres çoğunlukla olumsuz bir kavram olarak görülmesine rağmen, karşılaştıkları zorlukların insanları yenileri arama konusunda harekete geçirdiği (Baltaş ve Baltaş, 2000), stres altında yaşayan bireyin, enerjisini hem yıkıcı hem de yapıcı olarak kullanma potansiyeline sahip olduğu (Rowshon, 2002), stres kaynaklarının bireye sıkıntı vermeden önce bireyin odaklanma ve dikkat süresini uzattığı, vücut direncini arttırdığı ve sinir sistemini dengelediği (Nelson ve Quick, 2011) şeklinde, stresin olumlu yönlerini vurgulayan tanımlar ve araştırmalar da bulunmaktadır.

(32)

 

2.2.1. Stres Yaratan Faktörler

Strese neden olan faktörler, bireysel ve örgütsel kaynaklı olarak değerlendirilmektedir (Edwards, 1999; Nelson ve Burke, 2002; Palmer, Cooper ve Thomas, 2004).

2.2.1.1. Bireysel Faktörler

Strese neden olan bireysel faktörler, bireyin kişiliği ile ilgili olduğu gibi, bireyin strese neden olan yaşantı ve deneyimleri (Pehlivan, 1995), sosyal ilişkileri (Edwards, 1999), aile yaşamı, işkolik olması, travmatik olaylar geçmişi (Nelson ve Quick, 2011) ve sosyal rolleri (Aldwin, 2007) ile de ilişkilendirilmektedir. Bununla birlikte Greenberg (2004), stres kaynaklarının tek başlarına anlamlı olmayabileceklerini, birey ve stres ilişkisini incelerken, kişisel ve sosyal bağlamın iyi bilinmesi gerektiğini ifade etmektedir.

Lazarus (1984), bireylerin stresi değerlendirirken farklı algılara sahip olduklarını ifade etmektedir. Bireyler strese yatkınlıkları bakımından, ilk defa Friedman ve Rosenham (1959) tarafından sınıflandırılmıştır ve buna göre bireyler A Tipi, B Tipi ve Karma Tip kişilik olmak üzere üç farklı kişilik özelliğinden birine sahiptirler (Baltaş ve Baltaş, 2000; Güçlü, 2001; Pehlivan, 2000). A Tipi Kişilik, sosyal ve fiziki çevreyle mücadele halinde, çok işi aynı zamanda yapma istek ve telaşında olan (Paşa, 2007), zamanla yarışan, sosyal statüsünü koruma eğilimi gösteren, saldırgan (Nelson ve Quick, 2011), dinlenme ve dostları için az zaman ayıran (Güçlü, 2001) bireylerin, kişilik ve davranışsal özelliklerini tanımlamada kullanılmaktadır. Theorell (2005) çalışmasında A Tipi Kişilik özelliği gösteren bireylerin olayları daha stresli bulduklarını, bu duruma zayıf sosyal ağ eklendiğinde ise bireylerin damar tıkanıklığı şikâyetlerinde artış olduğunu ifade ederken, Cohen (1991), bu kişilik grubuna giren bireylerin, daha az uyuduklarını, daha çok alkol ve sigara tükettiklerini, dengesiz beslenme eğilimi gösterdiklerini ve yüksek kolesterol düzeyine sahip olduklarını vurgulamakta, Lazarus ve Folkman (1984) ise bu kişilik özelliğindeki bireylerin stres kaynaklı hastalıklardan, diğer kişilik tiplerine göre, daha fazla şikayetçi olduklarını belirtmektedirler.

(33)

 

Kişilik tipi dışında, bireyin deneyim ve yaşantıları da stres kaynağı oluşturmaktadır. Bireyi etkileyen stres kaynakları arasında, sosyal ve teknik değişimin insan hayatı üzerindeki etkisi (Güçlü, 2001), gelenek baskısı (Başaran, 1982), ölüm, hastalık gibi beklenmeyen olaylar, ekonomik ve ailevi sorunlar, hobiden yoksun, düzensiz bir yaşam tarzı (Pehlivan, 2000), evlilik, boşanma, işten ayrılma, iş değiştirme, travmatik olaylar sonucu bireyde oluşan fiziksel ve psikolojik sıkıntılar ve sonrasındaki adaptasyon sorunları (Durak, 2002), deprem, sel gibi doğal felaketler ya da terör olaylarına tanıklık (Nelson ve Quick, 2011) gösterilmektedir.

Stres kaynağı olarak gösterilen faktörlerden biri de bireyin sosyal ilişkileridir. Bireyin sosyal ilişkileri, talepleri karşılama sırasında bireye kaynak oluşturacağı için önemli görülürken (Cooper ve Dewe, 2004), stresle başa çıkmada sosyal destek, olumlu ilişkiler ve iyi olma halinin yapıcı etkileri olduğu (Edwards, 1999) araştırma sonuçlarındandır. Öte yandan, sosyal ilişkilerden kaynaklanan taleplerin fazlalığı (Nelson ve Quick, 2011) ve bireyin ölçüsüz ya da özsaygısını tehdit eden sosyal ilişkileri (Aldwin, 2007) strese neden olmaktadır.

Bireyin aile hayatı da stres kaynaklarından biri olarak görülmektedir. Aile hayatının bireye yüklediği rol ve sorumlulukların (Nelson ve Burke, 2002), bireyin aile ve işi arasında sınırlar koyamamasının (Lambert ve Lambert, 1999) ve aile kaynaklı iş yükünün fazla olmasının (Greenberg, 2004) strese neden olduğu ifade edilmektedir. İşine aşırı derecede bağlı, çalışma ortamı dışında da iş sorunlarını düşünen, işini evine taşıyan, çalışmak için gün ya da saat kavramlarına ihtiyacı olmayan bireyler (Nelson ve Burke, 2002) olarak tanımlanan işkolik bireylerin, stresle daha çok yüzleştikleri görülmektedir (Cooper, 2005; Greenberg, 2004; Nelson ve Quick, 2011).

2.2.1.2. Örgütsel Faktörler

Çalışma ortamı, bireyin zihinsel ve fiziksel sağlığı üzerinde güçlü bir etkiye sahiptir. Kompier (1999) çalışma ortamı, örgüt ve stres ilişkisini incelediği çalışmasında, iş stresiyle ilgili iş özellikleri modeli (Hackman ve Oldahm, 1975), Michigan örgütsel stres modeli (Caplan, 1975), iş talep-kontrol modeli (Karasek, 1998), sosyo-teknik yaklaşım (Cherns, 1987), teorik eylem modeli (Hacker, 1998), çaba-ödül modeli (Siegrist, 1996) ve vitamin modeli (Warr, 1996) olmak üzere yedi yaklaşım

(34)

 

üzerinde durmaktadır. Kompier (1999) araştırmasında, çalışma ortamıyla ilgili stres kaynaklarını inceleyen yaklaşımların, bireyin algı ve bilişsel talepleri ile nesnel ortamı öncelikli olarak ele almaları, kişilik faktörlerini değerlendirmeleri açısından farklılıklar gösterdiklerini vurgulamaktadır. İlgili literatür incelendiğinde, çalışma ortamındaki talep, kontrol, ilişki, rol, değişim, destek kavramlarının (Palmer ve diğ., 2004), rol çatışması ve iş yükünün (Cooper ve Dewe, 2004), özerklik ve güvenlik kavramlarının (Edwards, 1999), kariyer gelişimi, zaman ve kontrolle ilgili sıkıntıların (Nelson ve Quick, 2011) strese neden olduğu görülmektedir.

Çalışma ortamının gerektirdiği talepler bireyde strese neden olmaktadır. Strese neden olan talepleri Palmer ve diğerleri (2004), aşırı iş yükü, gerçekleşmesi mümkün olmayan iş zamanlamaları, işlerin karmaşıklığı olarak ele alırken, Nelson ve Quick (2011), teknolojinin getirdiği yenilikleri, birey üzerinde kişisel gelişim, öğrenme ve becerileri geliştirme baskısına neden oldukları için strese neden olan talep olarak incelemişlerdir. Dewe, O’Driscoll ve Cooper (2010), çalışma hayatının strese neden olan talebinin, iş yükü olduğunu belirterek, iş yükünü nitelik ve nicelik bakımından iki bölümde incelemişlerdir. Bu yaklaşıma göre niceliksel iş yükü, yapılacak iş miktarının fazlalığı ve işle ilgili zamanlama boyutunu kapsarken, niteliksel iş yükü çalışanın bilgi, yeterlik, kariyer gelişimi gibi bilişsel talepleri, örgütün iş tanımıyla ilgili politikalarını yansıtmaktadır. Bununla birlikte çalışmalarında Dewe ve diğerleri, örgütün değer ve etik kavramlarının, iş taleplerinin ve kişinin kişisel hedeflerinin çatışmasının, çalışanın stres algısı üzerinde etkili olduğunu vurgulamaktadırlar.

Kontrol kavramı, strese neden olan örgütsel kaynaklardan biridir. Caplan ve Harrison (1998), kontrolün birey-çevre uyumunda etkili olduğunu belirtirken, Lazarus ve Folkman (1984) kontrol kavramını önemli bir stres kaynağı olarak göstermektedir. Yapacakları işin zamanlamasını belirleme hakkı olmayan, çalışma ortamı için gerekli donanımı seçemeyen, karar sürecinde düşüncelerine değer verilmeyen, işin çıktılarını etkileyecek direkt adımlar atamayan ve çalışma esnasında metot seçimi yapamayan bireylerin daha çok strese maruz kaldıkları (Nelson ve Quick, 2011), işinde kontrolü olmayan bireylerin, başkaları tarafından yönlendirilme sıkıntısıyla stres yaşadıkları (Edwards, 99), kadınların özellikle erkek egemen mesleklerde kontrol kaynaklı stres yaşadıkları (Burke, 2002) araştırma sonuçlarındandır.

(35)

 

Talep ve kontrol kavramları yanında, rol problemleri bireyler için önemli stres kaynağıdır. Palmer ve diğerleri (2004), rol problemlerini hem bireyin örgüt içindeki rolünü anlayabilmesi, hem de örgütün açık ve sınırları belli rol tanımları yapabilmesiyle ilişkilendirirken, Greenberg (2004) rolle ilgili problemlerin rol yükü, rol yetersizliği, rol belirsizliği ve rol karmaşıklığı alt başlıklarıyla incelenmesi gerektiğini öne sürmekte, Greenglass (2002) ise bireylerin rolle ilgili stres algılarının ve başa çıkma tarzlarının cinsiyetler arası farklılık gösterdiğini ifade etmektedir.

Örgüt içindeki ilişkilerin, özellikle zayıf örgüt kültürü ve yönetimsel ilişkilerin başarısızlığıyla ilişkili olduğunu belirten Henry (2005), iş dışındaki zayıf ilişkilerin çalışma ortamında strese neden olabileceğini de vurgulamaktadır. Caplan, Edwards ve Harrison (1998), sağlıklı örgüt iklimi ve kültürünün stresle başa çıkmada etkili olduğunu ve bireyin çevreye uyumunda ilişkilerin önemli bir kaynak olduğunu vurgularken, Greenberg (2004) bireyin, bir gruba ait olma, kabul görme, başkalarıyla iletişime geçme fırsatlarına sahip olma ihtiyaçları karşılanmadığında bireyin çalışma ortamında stres yaşadığına dikkat çekmektedir. Bununla birlikte Aldwin (2007), liderlik türleri ve liderin çalışanlarla ilişkilerini stres kaynağı olarak gösterirken, Nelson ve Quick (2011), bireylerin farklı liderlik ve iletişim türleriyle kendilerini güvende hissettiklerini, dolayısıyla çok açık ve net iletişim kaynakları kullanan bir liderin, güçlü ve talepkar bir lider beklentisi olan bir bireyde strese neden olabileceğini vurgulamaktadırlar. Tekno-stres, çalışanların teknolojik yenilikler nedeniyle işlerinden uzaklaşamamaları ve sürekli yenilenme ihtiyacı hissetmeleriyle ilişkili stres kavramıdır (Tyler, 2006). Çalışanlar iş saatleri dışında e-mail, cep telefonu ya da bilgisayarla iş dışında da işten kopamamakta (Tyler, 2006), yeni teknolojiler hem çalışan hem de yöneticiler için gerek kariyer gelişimi, gerek iş yükü adına stres kaynağı oluşturmaktadır (Greenberg, 2004).

Rossi (2005) mesleki stres kaynakları ve cinsiyete bağlı farklılıkları incelediği çalışmasında, kontrol kavramının en ciddi stres kaynağı olarak değerlendirildiği ve iş yükü kavramına ait algının cinsiyetler arası farklılık gösterdiği sonucuna ulaşmıştır. Çalışma sonuçlarına göre kadınlar iş yükünü hem zaman hem yeterlik imkanları dışına çıkan görev talepleri olarak değerlendirmekte ve erkeklere oranla iş yükünü daha kritik bir stres kaynağı olarak görmektedirler. Aynı çalışmada kişilerarası ilişkilerini ve

(36)

 

zamanlarını yönetemediğini düşünen bireylerin mesleklerini daha stresli buldukları sonucuna ulaşılmıştır.

Yukarıda belirtilen stres kaynakları yanı sıra bireyde stres oluşumuna sebep olan diğer faktörler, görevin tehlike içermesi, kimyasallarla çalışma, gürültü, ısınma (Nelson ve Quick, 2011), örgütün yapısı ve esnekliğindeki sorunlar, katılımdaki problemler, ekonomik koşullar (Dewe ve diğ., 2010), ödül sistemi, dinlenme ve tatil düzenlemeleriyle ilgili problemler, taciz ve mobbing (Greenberg, 2004) olarak belirtilmiştir.

2.2.2. Stresin Bireysel Sonuçları

Stres, bireyde, fizyolojik, psikolojik ve davranışsal sonuçlara neden olmaktadır. Stresli durumlar karşısında bireyin gösterdiği fizyolojik tepkiler, bu zararlı etkenler karşısında vücudun zorlandığını ve baskı altında olduğunu göstermektedir (Ertekin, 1993). Yapılan çalışmalarda, stres ve sağlık arasında önemli bir ilişki olduğu (Pehlivan, 2000) görülmüş, Çalışanların uzun süreli iş devamsızlıkları incelendiğinde, %40’nın stres kaynaklı hastalıklardan şikayetçi olduğu sonucuna ulaşılmıştır (Sabuncuoğlu, 1995). Caplan ve Harrison (1998) çalışmalarında, stresin bireylerde psikolojik olarak en sık görülen sonuçlarının uykusuzluk, tatminsizlik ve endişe olduğunu belirtirken, fizyolojik olarak bağışıklık sistemi, kan basıncı ve kolesterol seviyesiyle ilgili şikayetlerin, davranışsal olarak ise madde bağımlılığı, yeme bozuklukları, işe gitmeme gibi problemlerin en sık görülen sonuçlardan olduğunu vurgulamaktadırlar. Lazarus ve Folkman (1984), stresin bireysel sonuçlarının kişiden kişiye değişeceğini vurgularken, Aldwin (2007), stresin bireysel sonuçlarını incelerken zayıf organ teorisini kullanarak, stresin olumsuz sonuçlarının bireyin fizyolojik ve genetik olarak zayıf olan bölümünde rahatsızlık olarak ortaya çıktığını ifade etmektedir. Dalton ve Johansen (2004) stres- kanser ilişkisini inceledikleri çalışmalarında, stresin kanserin yordayıcısı olduğu, Theorell (2004), stresin kardiyovasküler rahatsızlıkları tetiklediği, Stanley ve Burrows (2004) zihinsel rahatsızlıklarla mücadelede stres yönetiminin etkili olduğunu, özellikle çocukluk dönem stresin hastalıklara neden olduğu sonucuna ulaşmışlardır.

(37)

 

2.2.3. Stresin Örgütsel Sonuçları

Stresin sadece bireysel değil örgütsel etkilere de sahiptir. Cooper ve Dewe (2004) stresin örgütsel zarar ve maliyetinin çok yüksek olduğunu vurgulamakta, Maslach ve Leiter (2005), strese maruz kalan bireyin örgüte hem niteliksel hem de niceliksel zarar verdiğini ifade etmektedir. İşteki devamsızlık, üretkenlikteki azalma, mesleki eğitim ve tedavi masraflarındaki artışın strese bağlı oluştuğu sonucuna ulaştıkları çalışmalarıyla Liukkonen, Cartwright ve Cooper (1999), strese bağlı olarak işten ayrılma ve hukuki masraflarda artış olduğu sonucuna ulaştıkları çalışmalarıyla Nelson ve Quick (2011), bireylerin strese bağlı motivasyon ve örgütsel bağlılık problemleri yaşayarak, çalışmalarını planlama, uygulama, sonuca ulaşma aşamalarında sorun yaşadıkları bulgusunu vurgulayan Aldwin (2007), stresin örgütler açısından zararlı olduğu görüşünü destekleyen sonuçlara ulaşmışlardır. Palmer ve diğerleri (1999), stres yaşayan çalışanlara bağlı olarak kar oranlarının düştüğü, iş kazalarının arttığı Quick, Quick ve Nelson (1997) ise düşük moral ve şiddet eğiliminin arttığı sonucuna ulaşarak ilgili çalışmalara benzer bulgular elde etmişlerdir.

2.2.4. Öğretmenlik Mesleği ve Stres

Yapılan işin niteliği, bireyin stresten etkilenme düzeyini etkilemektedir. Polis, asker ve havaalanı çalışanlarının dahil olduğu doğasında gerilim olan meslekler, doktorluk, hemşirelik, öğretmenlik gibi kişilerarası ilişkilerin yoğun olduğu meslekler, bireyde yüksek stres seviyesine neden olmaktadır (Öztürk, 1995). Öğretmenlik, strese maruz kalmada yüksek riskli meslek gruplarından biridir (Baltaş ve Baltaş, 2000). Öğretmenler görevlerini yerine getirirken, öğrenci, veli, meslektaş, yönetici, okul personeli ve çevresiyle, çok yönlü ve yoğun ilişkide bulunmaktadırlar. Bu ilişkiler, çatışma, eleştiri, baskı ve yetersizlikleri beraberinde getirebilmektedir. Okullardaki disiplin sorunları, fiziki koşullardaki yetersizlikler ve kalabalık sınıflar, öğretmen stresini arttırmakta (Sandıkcı, 2010), öğretmenlerin yaşadıkları stres, çevresel ve etkileşimsel kaynaklı olabilmekte, sınıfın küçük, kalabalık, yetersiz materyalle donatılmış olması öğretmende strese neden olmaktadır (Öztürk, 1995). Sınıfla ilgili stres kaynaklarından birinin görülmesi normal karşılanırken, birden çok olması öğretmende strese neden olmaktadır (Tural, 1995).

Şekil

Tablo 2   Araştırma Örneklemi   İlçe  Okul  (%)  Okul  (n = 20)  Öğretmen (%)  Öğretmen (n = 500)  Altındağ 12  2  10  50  Çankaya 18  4  18  90  Etimesgut 7  1 9  45  Gölbaşı 7  1  3  15  Keçiören 13  3  19  95  Mamak 17  3  12  60  Pursaklar 3  1  2  10
Tablo 10 incelendiğinde, mesleki tükenmişlikte [F (3, 402) = 2.04, p > .05] ve  algılanan streste F (3, 402) = 1.01, p > .05] yaş değişkenine göre öğretmenlerin algı  düzeylerinde anlamlı bir farklılaşmanın olmadığı görülürken, akademik iyimserlik F
Tablo 14 incelendiğinde, akademik iyimserlik [F (3, 402) = 2.35, p > .05]  değişkenine göre öğretmenlerin algı düzeylerinde anlamlı bir farklılaşmanın olmadığı  görülürken, mesleki tükenmişlik [F (3, 402) = 6.24, p < .05], psikolojik dayanıklılık [F

Referanslar

Benzer Belgeler

In this study, the effects of short-term exposure of human primary chondrocyte cell cultures to gadolinium and/or iopromide contrast agents were examined by assaying for

Mehmed Said ve Ali nâm kimesneler gelüb Antakya kazâsına tâbi‛ Ordu nam karye sâkinlerinden Müftizâde Kara Hüseyin dimekle ma ‛rûf kimesne zimmetinde bin

İş yeri proses kalitesi yönetimi olarak da bilinen proses yönetimi, Toplam Kalite ile ona ilişkin tüm kültürel ve teknik araçları ve metotları işletme için ve daha

Çizelgeler Ek 1'de verilen yazı alanının dışına taşmayacak büyüklükte olmalı ve çizelgede yer alan değerlerin birimleri verilmelidir. Şekiller Der­ ginin sayfa düzeni

İlk olarak çalışmanın problem cümleleri doğrultusunda yılmazlık kavramının mesleki tükenmişlik, iş doyumu, örgütsel bağlılık ve örgüt iklimi algısı

Üniversite öğrencilerinin yaşam becerileri (karar verme ve problem çözme, yaratıcı ve eleştirel düşünme, iletişim ve kişilerarası iletişim, öz farkındalık ve

Several authors have suggested that the only way to estimate the true predictive power of a QSAR model is to compare the predicted and observed activities of