• Sonuç bulunamadı

84 no'lu Antalya Şer'iye Sicili Defteri'nin transkripsiyonu ve değerlendirilmesi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "84 no'lu Antalya Şer'iye Sicili Defteri'nin transkripsiyonu ve değerlendirilmesi"

Copied!
309
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Melike BULUT

84 NO’LU ANTALYA ŞER’İYE SİCİLİ DEFTERİ’NİN TRANSKRİPSİYONU VE DEĞERLENDİRİLMESİ

Tarih Ana Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi

(2)

Melike BULUT

84 NO’LU ANTALYA ġER’ĠYE SĠCĠLĠ DEFTERĠ’NĠN TRANSKRĠPSĠYONU VE DEĞERLENDĠRĠLMESĠ

DanıĢman Doç. Dr. Güven DĠNÇ

Tarih Ana Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi

(3)

Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğüne,

Melike BULUT‟un bu çalışması, jürimiz tarafından Tarih Ana Bilim Dalı Yüksek Lisans Programı Tezi olarak kabul edilmiştir.

Başkan :Prof. Dr. Fahrettin TIZLAK (İmza)

Üye (Danışmanı) :Doç. Dr. Güven DİNÇ (İmza)

Üye :Doç. Dr. A. Sadık AKDEMİR (İmza)

Tez Başlığı: 84 No‟lu Antalya Şer‟iye Sicili Defteri‟nin Transkripsiyonu ve Değerlendirilmesi

Onay: Yukarıdaki imzaların, adı geçen öğretim üyelerine ait olduğunu onaylarım.

Tez Savunma Tarihi : 05.04.2017

(İmza) Prof. Dr. İhsan BULUT

Müdür Mezuniyet Tarihi : 18.05.2017

(4)

Yüksek Lisans Tezi olarak sunduğum “84 No‟lu Antalya Şer‟iye Sicili Defteri‟nin Transkripsiyonu ve Değerlendirilmesi” adlı bu çalışmanın, akademik kural ve etik değerlere uygun bir biçimde tarafımca yazıldığını, yararlandığım bütün eserlerin kaynakçada gösterildiğini ve çalışma içerisinde bu eserlere atıf yapıldığını belirtir bunu şerefimle doğrularım.

(İmza)

(5)

KISALTMALAR LĠSTESĠ ... iv ÖZET ... v SUMMARY ... vi ÖNSÖZ ... vii GĠRĠġ ... 1 BĠRĠNCĠ BÖLÜM 84 NO’LU ANTALYA ġER’ĠYE SĠCĠLĠ DEFTERĠNĠN ġEKĠL YÖNÜNDEN ĠNCELENMESĠ 1.1 84 No‟lu Antalya Şer‟iyye Sicili Defterinin Şekil Özellikleri ve İçeriği ... 4

1.1.1 84 No‟lu Antalya Şer‟iyye Sicilinde Yer Alan Belge Türleri ... 5

1.1.1.1 Hüccet ... 5

1.1.1.2 İ‟lam ... 7

1.1.1.3 Mahkemelerde Görülen Davalar ve Çeşitleri ... 7

1.1.1.3.1 Alacak Davaları ... 8

1.1.1.3.2 Feragat ve Sulh Davaları ... 9

ĠKĠNCĠ BÖLÜM 84 NO’LU ġER’ĠYE SĠCĠL DEFTERĠNE GÖRE 1897-1902 YILLARI ARASINDA ANTALYA 2.1 Antalya‟nın İdari Taksimatı ... 12

2.1.1 Antalya‟ya Bağlı Nahiyeler, Köyler ve Mahalleler ... 12

2.1.2 Aşiretler ve Yaşadıkları Bölgeler ... 16

2.2 İdarî Teşkilat ... 17

2.2.1 İdari Görevliler ... 18

2.3 Adli Teşkilat ... 20

2.3.1 Bidayet Mahkemeleri ... 26

2.3.1.1 Kazâ Bidayet Mahkemeleri... 28

2.3.1.2 Liva Bidayet Mahkemeleri ... 29

(6)

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

84 NO’LU ġER’ĠYE SĠCĠLĠ DEFTERĠNE GÖRE 1897-1902 YILLARI ARASINDA ANTALYA’DA SOSYO-EKONOMĠK DURUM

3.1 Kişilerin Menşeleri ... 31 3.2 Müslümanlar ... 33 3.3 Gayrimüslimler ... 33 3.4 Miras ... 35 3.5 Vasi Tayini ... 36 3.6 Eytam Sandıkları ... 38 3.7 Mülk ... 40 3.8 Para ... 42 3.9 Meslek Grupları ... 43 3.10 Ziraat... 45 3.11 Hayvancılık... 45 3.12 Ticaret ... 46 3.13 Vakıflar ... 49 SONUÇ ... 52 KAYNAKÇA... 55

EK 1 - 84 No’lu Antalya ġer’iye Sicilinin Transkripsiyonu ... 60

EK 2 - Orjinal Metinler ... 286

(7)

TABLOLAR LĠSTESĠ

Tablo 2.1 Antalya Merkez Kazasına Bağlı Köyler... 13

Tablo 2.2 84 No‟lu Antalya Şer„iyye Sicilinde Yer Alan Antalya Sancağına Bağlı Nahiyeler, Nahiyelere Bağlı Köy ve Mahalleler ... 14

Tablo 2.3 84 No‟lu Antalya Şer‟iyye Sicilinde Yer Alan, Merkez Antalya Kazası‟na Bağlı Mahalleler ... 15

Tablo 2.4 84 No‟lu Antalya Şer‟iyye Siciline Göre 1897-1902 Yılları Arasında Antalya Yöresinde İkamet Eden Yörük Aşiretleri ve Mesken Tuttukları Mahaller ... 17

Tablo 3.1 84 No‟lu Antalya Şer‟iyye Sicilinde Yer Alan Gayrimenkul Fiyatları ... 41

Tablo 3.2 84 No‟lu Antalya Şer‟iyye Sicilinde Adı Geçen Meslek Grupları ve İcra Edenler . 44 Tablo 3.3 Antalya‟da Tüccar, Zanaat ve Kesimi Hizmet İş Kolundan Meslek Grupları ... 44

Tablo 3.4 84 No‟lu Antalya Şer‟iyye Sicilinde Yer Alan Tarım Ürünleri ... 45

Tablo 3.5 84 No‟lu Antalya Şer‟iyye Sicilinde Yer Alan Hayvan Fiyatları ... 46

(8)

KISALTMALAR LĠSTESĠ

a.g.e. : Adı geçen eser a.g.m. : Adı geçen makale a.g.t. : Adı geçen tez

AŞS : Antalya Şer‟iyye Sicili

AÜHF : Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi

AÜİFD : Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi

B. : Basım

Bkz. : Bakınız

C. : Cilt

DTCF : Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi

EÜHFD : Erzincan Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi İA. : İslâm Ansiklopedisi

İHAD : İslâm Hukuku Araştırmaları Dergisi

M. : Miladi

OTAM : Ankara Üniversitesi Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi Dergisi

S. : Sayfa

Sa. : Sayı

sn. : Sıra No

h. : Hüküm

TC : Türkiye Cumhuriyeti

TDV : Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları

TTK : Türk Tarih Kurumu

TDV : Türkiye Diyanet Vakfı

TİD : Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih İncelemeleri Dergisi

Vd : Ve devamı

Yay. : Yayınları

YTY : Yeni Türkiye Yayınları

(9)

ÖZET

Geçmişten günümüze ışık tutan en önemli belgelerden birisi şer‟iyye sicili defterleridir. Şehirlerin idari, sosyal, iktisadi yapısını günümüze kadar ulaştırabilen bu kaynaklar, düzenli olarak tutulmuş, belirli sistemlere göre kayıt yapılmıştır. Çalışmamızın içeriği belirli sistemlerle kayıt altına alınmış bir şer‟iyye sicilinin incelenmesi sonucu ortaya çıkmıştır. Bu çalışmada Antalya‟nın 1897-1902 tarihleri arasında idari durumu, sosyo-ekonomik yapısı, kültürel dokusu belirli başlıklar altına incelenmiştir.

Dünya tarihinin uzun ömürlü devletlerinden olan Osmanlı Devleti‟ni etnik, dini ve kültürel farklılıklar bakımından zengin, ancak bir o kadar da problemli bir coğrafyada altı asrı aşan bir süre ayakta tutan faktörlerin başında, bu devletin sahip olduğu hukuki yapı ve bunun işletilme biçimi olduğu şüphesizdir. Kuruluşundan Tanzimat‟a kadar belirli hatlarla devam ettirilen Osmanlı devlet teşkilatı, Tanzimat Dönemi‟nden itibaren köklü ve çok yönlü bir dönüşüm sürecine girmiş, siyasî, iktisadî ve toplumsal alanlarda değişimler meydana gelmiş, bu durum doğal olarak yargı alanında da sayısız değişikliğe sebep olmuştur. Çalışmamızda Antalya 84 No‟lu Şer‟iyye Sicilindeki bilgiler bu doğrultuda ele alınıp değerlendirilmiştir. Bu çerçevede elde edilen bilgiler ışığında öncelikle Tanzimat dönemi ve sonrasında yaşanan değişimlerin Antalya bölgesine (Teke sancağına) etkileri üzerinde durulmuştur.

Çalışmamızın temel kaynağı 84 No‟lu Şer‟iyye Sicili Defterine göre, 1897-1902 tarihleri arasında Antalya‟da Müslimler ve Gayrimüslimlerin birlikte yaşadıkları anlaşılmaktadır. Gayrimüslimler ticaret ve zanaatla uğraşırken Müslüman halk ise genel olarak tarım ve hayvancılık yapmaktadır. Gayrimüslim ahali idari ve sosyal hayatın her kademesinde yer almaktadır.

(10)

SUMMARY

SHARI’A COURT RECORD OF ANTALYA NUMBERED 84 TRANSCRIPTION AND EVALUATION

One of the most important documents that shed light on the past and present are shari‟a court records. City of administrative, social and economic structure of these sources are capable of delivering up to today, regularly kept records are made according to specific systems.

The content of our work has appeared in the examination of the sharia court records were registered with the given system. In this study, the administrative status of Antalya between 1897-1902 the socio-economic structure, cultural tissue was examined under specific headings.

World history longevity of the Ottoman Empire, one of the state, ethnic, religious and cultural diversity rich, but one that at the beginning of a period that sustains factor of more than six centuries in a region which is problematic, the legal structure owned by the state and it is run the way that I can say.

The Ottoman Empire until the Tanzimat the establishment of a specific line with resumed the Ottoman state organization, has entered into long-standing and multi-faceted process of transformation from the Tanzimat period, political, occurred changes in the economic and social life, these changes have led to numerous changes naturally in the judicial field.

According to Shari‟a Court Record of Antalya numbered 84 been reviewed our work in this direction. In the light of the information obtained in this context primarily to the changes in the post-Tanzimat period and Antalya (Heads to starboard) it focused on effects. The basic source of our work according to Shari‟a Court Records of Antalya numbered 84 between the dates 1897-1902 are understood to live together Muslims and non-Muslims. Muslims in general Muslim population is engaged in agriculture and animal husbandry while dealing with trade and crafts. Muslim population is located in the administrative and all levels of social life.

(11)

ÖNSÖZ

Tarihte adalet temeli üzerine kurulmuş idareler uzun ömürlü olmuştur. Böylece idare edilenler için kelimenin tam manasıyla huzurun gerçekleşmesini sağlamıştır. Sağlanan huzur içinde düşmanlıklar, menfaat çarpışmaları ve çözülmeler gibi felaketler görülmemiştir. Türk Devletlerine baktığımızda adalet devlet anlayışının merkezinde yer almıştır. Osmanlı Devleti yaklaşık altı asırlık tarihi boyunca oldukça geniş bir toprak sahasına hâkim olmuştur. Hâliyle bu bölgelerde köklü bir Osmanlı-Türk kültür mirasının varlığı söz konusudur.

Tarihe damgasını vurmuş olan Osmanlı Devleti, yönetim modeli ile günümüzde halen büyük hayranlık uyandırmakta, çeşitli araştırmalara, seminerlere ve belgesellere konu olmaktadır. Şüphesiz bunda 600 yıl boyunca Osmanlı topraklarında yaşanan ve her dinden ve ırktan halk için geçerli olan adalet anlayışının önemli bir payı vardır.

Bunun en önemli göstergelerinden birisi de Osmanlı toplumunda hukukun işlerliğinin ve devletin gösterdiği hassasiyetin bir işareti olarak şer‟iyye sicilinin varlığıdır. Şer‟iyye sicili bir yandan toplumsal sorun ve anlaşmazlıklar giderilirken, bir yandan da uygulama sırasında ortaya koyulan her muamele kayıt altına alınmış ve bu durum dünya medeniyetleri içerisinde eşine rastlanmayan bir arşiv hazinesinin de oluşmasını sağlamıştır.

Şer'iyye sicilinin incelenip gün yüzüne çıkarılması hukuk tarihimiz açısından çok önemlidir. Şer'iyye sicilinde hukukun bütün dallarıyla alakalı olarak Şer‟î hükümlere uygun bir şekilde verilmiş mahkeme kararları mevcuttur. Şer‟iyye sicilindeki tertip, düzen ile standart usullerin kullanılması ve muhtevasında yer alan ayrıntılar, bariz bir şekilde adaleti sağlama çabasını göstermekte ve Osmanlı Devleti için “hukuk devleti” tabirini kullanma cesareti vermektedir.

Şer‟iyye sicili, yalnızca hukuki metinler olarak değerlendirmek yanlış olur, hukuk sistemi hakkında oldukça ciddi kaynaklar olmalarının yanı sıra her konuda tarihe temel kaynak olacağına şüphe bulunmamakla birlikte özellikle şehir tarihleri ve mahallî hayata ait ilmî araştırmaların birinci derecede kaynağı şer‟iyye sicilidir.

Bu çalışmada ilk önce, temel kaynak olarak 84 No‟lu Antalya Şer‟iyye Sicili Defteri‟nin şekli özellikleri incelenmiş, daha sonra 1897-1902 yılları arasında Antalya‟nın sosyal, ekonomik, idarî ve kültürel yapısı incelenmeye çalışılmıştır. Ayrıca daha ayrıntılı, tutarlı bilgiler ortaya koymak adına, Antalya‟ya ilişkin yapılmış akademik çalışmalardan, Kitaplardan, belli dergilerde yayımlanmış makalelerden ve sicillerden faydalanılmıştır.

(12)

Çalışmamızın yönlendirmesi sırasında rehber olan ve yardımlarını esirgemeyen, saygıdeğer tez danışmanım Doç. Dr. Güven DİNÇ ve Arş. Gör. Elif ALTEN hocalarıma teşekkür ederim. Ayrıca bu uzun süreçte sabır ve desteklerini benden esirgemeyen sevgili eşime, anneme ve babama teşekkürlerimi borç bilirim.

Melike BULUT Antalya, 2017

(13)

Adalet anlayışı devletin varlığının devamı için bir zorunluluktur. Devlet bazında adil yönetim anlayışı, bir devletin vatandaşlarını, devlet görevlilerinden ya da diğer kişilerden gelebilecek haksız uygulamalara karşı en hızlı ve etkin biçimde korunması olarak ifade edilebilir. Adalet, vatandaşın devlete olan güven ve bağlılığını arttıran en önemli unsurlardandır. Adalet kavramına yalnızca suçluların cezalandırılması olarak bakılmamalı, bu ilke her türlü haksızlığın önlendiği bir sistem olarak görülmelidir.

İslâm tarihinde, Kuran‟da da vurgulanan adalet ilkesi gereğince bu yetkiyi ilk olarak Hz. Muhammed (S.A.V) kullanmıştır. İslâm Devleti sınırlarının genişlemesine paralel olarak bu dönemden itibaren yargı yetkisinin bazı sahâbîlere ve valilere vekillik yoluyla devredilmiş olduğu bilinmektedir. Devlet teşkilatlanmasında önemli gelişmelerin yaşandığı Hz. Ömer döneminde fetihlerle artan idarî ve kazaî işlerin yoğunluğu sebebiyle başta Medine olmak üzere Mısır, Irak ve Suriye gibi şehirlere kadılar tayin edilmiştir. Kadılar bu dönemde yalnızca medenî davalar ve ta‟zir cezalarına bakmakla yükümlüyken, Emeviler devrinde yetkileri artırılmış idarî, malî ve eğitimle ilgili görevler de üstlenmişlerdir. Abbasiler dönemine gelindiğinde ise başlangıçta halifelerin meşgul olduğu kadıların atama ve azil işlemleri, yerleşim merkezlerinin büyümesi ve nüfus artışıyla bağlantılı olarak kurulan “kadı‟l-kudatlık” makamına devredilmiş ve bu anlamda üst birim haline gelmiştir.1

Bu prensip çerçevesinde Osmanlı Devleti yargı teşkilâtını oluştururken, kendinden önceki İslâm devletlerinin yargı sistemini model olarak almıştır. İslâm‟ın ilk dönemlerinden itibaren ortaya çıkan Emevî, Abbasî ve Selçuklu medeniyetlerinden tevarüs edilen ve bu mirasın geliştirilmesi yoluyla kurumsallaşan Osmanlı yargı teşkilâtı, bu anlamda bir tekâmüle de ulaşmıştır.2

Osmanlı‟da adalet kavramı “şeriat” ve “kanun” olmak üzere iki çizgide yürütülmüştür. Osmanlı hukukunda “şer„-i şerîf” olarak adlandırılan şeriat hukuku Kur‟an, sünnet, icmâ, kıyas gibi temellere dayanan fıkıh kitaplarındaki hükümlerin, örfî hukuk da hükümdarların yasama haklarını kullanmalarının bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Şeriat ve kanunun, Osmanlı Devleti‟nin başından beri “nizâm-ı âleme” yön verdiği muhakkaktır. Devlet bu doğrultuda nizâm-ı âlemi sağlamak gayesiyle adalet ilkesinin uygulanmasına oldukça hassas yaklaşmıştır.

1 Atar, 2001: 66. 2 Durhan, 2008: 55.

(14)

Bu çerçevede, “Halkı padişaha kul eden adalettir” ifadesinden yola çıkılarak, Osmanlı‟da devlet ile halk arasındaki sıkı bağın oluşumunu sağlayan temel kavramın adalet ilkesi olduğu söylenebilir. Anlaşılacağı üzere adalet, devletin temelini oluşturan yapı taşlarından biridir. Tarih boyunca bu temele bağlı kalan Türk devletlerinden biri de Osmanlı Devleti‟dir. Diğer Müslüman devletlerde olduğu gibi Osmanlı Devleti‟nde de yargının temel unsuru İslâm hukuku ve örfî hukuk, bunun uygulayıcısı da “kadı” olmuştur. Kadıların görev yaptığı, yetkilerinin yürürlükte olduğu yerlere “kazâ” adı verilmiş ve ayrıca her idari merkez bir kazâ, yani yargı merkezi sayılmıştır.3

Monarşiyle yönetilen devletlerin hepsinde olduğu gibi yasama, yürütme ve yargı fonksiyonları devlet başkanının görev alanı dâhilindeydi ve Osmanlı Devleti‟nde de adalet padişahta son bulmaktaydı. Ancak devlet başkanı bu fonksiyonlarını vekilleri vasıtasıyla yürütür yargı fonksiyonunu da devlet başkanı adına onun tayin ettiği hâkimler yerine getirirdi.4 Keza, devletin birinci padişahı olan Sultan Osman‟ın ilk tayin ettiği iki memurdan birisi hukukun icra mercii olan kadı olmuştur.5

Zaten Osmanlı kaynaklarında kadı kelimesine de ilk defa Osman Gazi döneminde rastlanmakta ve Osman Gazi‟nin tayin ettiği ilk iki memurdan birinin Kadı Dursun Fakih olduğu ve 1300 yılında Karaca Hisar‟a egemenliğin bir göstergesi olarak atandığı bilinmektedir.6

Böylelikle, Osmanlı Devleti‟nin kurucusu Osman Gazi, yönetimi doğrudan doğruya idari sınıfa vermesine rağmen, kazaların yönetimini müstakil kadılara bırakmış ve Şer‟i mahkemelerin kaldırılışına kadar, divan ve huzur mahkemeleri hariç olmak üzere hemen hemen devletin bütün ömür boyunca bu esasa uyulmuştur. Bu anlayışa göre padişah adına adaletin tecellisi için mahkemeler oluşturulmuştur. Osmanlı mahkemelerine “Şer‛iyye Mahkemeleri”, bu mahkemelerde hâkim olarak görev yapan mahkeme başkanına “Kadı”, kadının verdiği kararları yani mahkeme kayıtlarını içeren defterlere de “Şer‟iyye Sicili Defteri” denilmektedir. Şer‛iyye Mahkemeleri, Osmanlı Devleti‟nde Tanzimat‟ın ilanına kadar asli, genel mahkemeler (Mehakim-i Umûmîye) olarak görev yapmışlar ve hukuki, cezai, idari, askerî, mali vb. her çeşit davaya bakmışlardır. Zira Osmanlı adli teşkilatının temel taşı olan kadılar, bulundukları yerin hem hâkimi, hem belediye başkanı, hem emniyet amiri, (bazen) hem mülki amiri ve hem de halkın her konuda müracaat edebileceği sosyal güvenlik makamıydı.7 3 Çadırcı, 1997: 79. 4 Ekinci, 2004: 14. 5 Akgündüz, 2002: 54. 6 Fendoğlu, 1999: 454. 7 Akgündüz, 2002: 55.

(15)

Nitekim farklı şer‟iyye sicillerinde görüldüğü üzere kadılar, belediye başkanı, mülki amir, noter gibi çeşitli görevleri haiz olmakla, bu metinler de yargı konularından başka, idari, ekonomik, askerî pek çok özellik taşır.

Osmanlı bakiyesi yirmiden fazla ülke sayılmazsa, Türkiye‟de bulunan şer‟iyye sicilinin sayısı 20 bin civarındadır. Türkiye dışındaki şer‟iyye siciline ait kesin bir bilgiye sahip olunmamakla birlikte Makedonya, Yunanistan, Bulgaristan, Kıbrıs, Mısır, Suriye ve Irak‟ın bazı kentlerinde şer‟iyye sicilinin bulunduğu bilinmektedir. Devletin sınırlarının küçüldüğü son döneminde bile 600‟den fazla yargı merkezinin bulunduğu düşünülürse (55‟i eyalet-vilayet) ve bu merkezlerdeki siciller sağlam kalabilmişse, elde ne kadar değerli bir hazine olduğu anlaşılabilir.8

Tanzimatla birlikte bu düzenlemelerle yargı kurumları değişir ve çeşitlenirken, kadı başta olmak üzere Tanzimat öncesi yargı görevlilerinin yanında yeni oluşturulan adli memuriyetler, daha önce de belirtildiği üzere incelenen 84 No‟lu Antalya Şer‟iyye Sicilinde görülebilmektedir.

(16)

BĠRĠNCĠ BÖLÜM

84 NO’LU ANTALYA ġER’ĠYE SĠCĠLĠ DEFTERĠNĠN ġEKĠL YÖNÜNDEN ĠNCELENMESĠ

1.1 84 No’lu Antalya ġer’iye Sicili Defterinin ġekil Özellikleri ve Ġçeriği

84 No‟lu Antalya Şer‟iyye Sicili Defterinin Milli Kütüphane Başkanlığı tarafından 1998 yılında 84 No‟lu demirbaş ve 4390 mikrofilm numarasıyla mikrofilmleri çekilmiş ve şimdi Başbakanlık Osmanlı Arşivi‟nde dijital olarak da muhafaza edilmektedir. 261 poz olarak mikrofilmi çekilen defterin poz numaralandırması özgün sıralamaya göre sondan başa doğru yapılmıştır. Bazı sayfalara, yazının ya da sayfanın özelliği ile ilgili olarak yeni harflerle açıklama notu düşülmüş, bazen de açıklama yapılmaksızın aynı sayfanın mükerrer çekimleri yapılmıştır. Bunların dışarıda bırakılması durumunda defterin sayfa sayısı 180‟e düşmektedir.9

84 No‟lu Antalya Şer‟iyye Sicili Defteri 180 sayfadan müteşekkildir. Defter içeriği tablolar ve hükümlerden oluşmaktadır. Defterde orijinal sayfa numaralandırması yapılmamıştır. Sonradan, ilk sayfa olan 1‟den sona kadar numaralandırma yapılmıştır. Defterde 104 adet tablo ve 82 adet hüküm bulunmaktadır. Hüküm numaraları her yıl bitiminde sonlanmakta ve yeni yılda 1‟den başlatılmaktadır. Sayfalarda ve tablolarda sıra numaralandırılması yapılmış olmasına rağmen eksik ve hatalı numaralandırmalardan dolayı tarafımızdan tekrar numaralandırılma yapılmıştır. Bunun sebebi hatalı yazımdan ziyade özgün defterin ilgili sayfasının kayıp ya da mikrofilm çekimi sırasında gözden kaçırılmış olabileceğidir.

Defter şekil yönünden incelendiğinde her sayfasının çeşitli sayılarda tablo ve genellikle iki hükümden oluştuğu görülmektedir. Defter aslında Teke Sancağı Bidayet Mahkemesi‟nde alınan kararların senedât ve karar defteridir. Sayfa başına ortalama iki hükmün bulunduğu defterde genel olarak sayfalar temiz, açık ve yazılar okunaklıdır.

Defterde sayfa numaralandırması hatalı yazımdan ziyade özgün defterin ilgili sayfasının kayıp ya da mikrofilm çekimi sırasında gözden kaçırılmış olabileceği ihtimalinden hareketle 1‟den sona kadar yeniden numaralandırılmıştır. Buna göre herhangi bir karışıklığa yol açmamak için transkripsiyonu yapılan sayfaların baş tarafına köşeli parantez içinde [ ] söz konusu sayfa numaraları yazılmış, dipnotlar da bu sayfalar dikkate alınarak verilmiştir. Defterin transkripsiyonundan istifade edecek olanlar bu hususa dikkat etmelidirler.

(17)

Öte yandan defterin transkripsiyonu yapılarak hükümler konularına göre tasnif edilirken belge tarihleri orijinal haliyle sıralama yapılmış, değerlendirmede yer alacak konularla ilgili bilgi notları hassasiyetle tutulmuştur. Transkripsiyon yapılırken, defterde eksik çıktığı düşünülen yerlere “..…” işareti, kesik çıkan yerlerde (kesik) işareti konulmuştur.

Ayrıca dipnotlarda siciller belirli tekniklerle kullanılmıştır. Buna göre, önce Antalya Şer‟iyye Sicili Defteri, “AŞS.” Sonra da defter numarası (84) yazılmak suretiyle kısaltılmıştır. Ardından ise “S.” kısaltması ile sayfa belitmiş, “h.” kısaltması ile de hüküm kastedilmiştir. Ör. “AŞS., 84, S.223, h.82.” Bazı belgelerin son kısmı ise “sn.” ile kısaltılmış olup, bu da sıra no ifade edilecek şekilde kullanılmıştır. Ör. “AŞS., 84, S.120, sn.145”.

1.1.1 84 No’lu Antalya ġer’iyye Sicilinde Yer Alan Belge Türleri

Yapılan çalışma ile şer‟iyye mahkemelerine bırakılan görev konularından çoğunun örnekleri, 84 No‟lu Antalya Şer‟iyye Sicilinde görülmektedir. Defterde yer alan hükümlerin çoğunluğunu boşanma, eytam sandığından borç alma, kefalet, mülk satışı, mülk devri, nafaka tayini, vasi tayini, çeşitli konularda vekil tayini gibi konuları içeren hüccetler oluşturmaktadır. Defterde önemli bir sayı tutan diğer bir belge türü ise alacak-verecek, şikâyetten vazgeçme, kayıp malların iadesi, veraset iddiası, zevciyet hukuku gibi konulardaki anlaşmazlıklarda kadının hükmünü içeren ilamlardır. Defterdeki bu belge türlerinden hüccet ve ilamlar ayrıntılı olarak incelenebilir.

1.1.1.1 Hüccet

Hüccet sözlükte delil ve bir fiilin sabit olduğuna vesile olan şey demektir. Aynı zamanda hâkimin kararının bulunmadığı, var olan hukuki durumun kayıt altına alındığı belgelerdir. Düzenlenen hüccet ilgililere verildikten sonra bir örneği de sicil defterine kaydedilmektedir. Şer‟iyye sicilindeki yazılı kayıtların çoğunu hüccetler teşkil etmektedir.10

Osmanlı hukuk terminolojisinde ise hüccet kelimesi iki anlamda kullanılmaktadır. Birincisi şahitlik, yemin ve yeminden nükûl gibi bir davayı ispata yarayan hukuki delillerdir. İkincisi ise kadı huzurunda taraflardan birinin ikrarını, diğerinin bu ikrarı tasdikini içeren ve bir hükmü ihtiva etmeyen husûslara dair düzenlenmiş belgelere verilen addır. Bu tür belgelerin üst tarafında kadının imzası ve mührü bulunmaktadır. Hüccet asıl bu belgeler için terim olarak kullanılmaktadır. Çoğunlukla her iki anlamı ifade eden belgelerde gerektiğinde bir hakkı ispat edici delil olarak kullanılabilmeleri dolayısıyla bunlara hüccet denilmektedir. Ekseriyetle hüccetlerde davacı (esâm-i müddei), davalı (esâm-i müddeî-i aleyh) ve bu iki taraf

(18)

arasında dava konusu olan mesele olmak üzere üç temel unsur bulunmaktadır. Kadı şahitliğinde görülen dava sonucunda duruma göre hüccetin aslı taraflara verilir, sureti de sicile kaydedilmektedir. Esas orijinal hüccetlerde kadının ismi ve mührü (tasdik ibaresi) bulunduğu halde sicillere kaydedilmiş hüccetlerde bunlar yer almamaktadır.11 Tanzimat‟tan sonraki sürece bakıldığında hüccet yerine senet tabiri kullanılmaktadır. Şer'î hüccetlere senedat-ı şer‟iyye denmektedir.12

İncelenen sicildeki hüccetler, çeşitli konuları içermekle birlikte bütün hüccetlerde yer alan bir takım ortak özellikleri de bünyesinde barındırmaktadır. Şöyle ki ilk olarak taraflara verilen hüccetlerde öncelikle ad ve adresler her çeşit şüpheyi ortadan kaldıracak şekilde açıklanmaktadır. İkinci olarak hukuki işlemin şekli, şartları, varsa teslim tesellüm işlemleri beyan edilmektedir. Üçüncü olarak söz konusu durumun sicile, tarafların tasdik ve talepleriyle kaydedildiği ifade edilmiştir. Sonrasında da tarih gün, ay ve yıl olarak yazılmıştır. “…masârif-i mahkemen“…masârif-in mezbûreye â“…masârif-id“…masârif-iyet“…masârif-ine fî 21 Şubat sene 1313 tar“…masârif-ih“…masârif-inde r“…masârif-icâhen ve müttef“…masârif-ikan karar verilib tefhîm kılındı. Fî 12 Eylül sene 1315 ve fî 21 Şubat sene 1313.”13

ibaresi buna örnek olarak verilebilir.

İncelenen defterde 20 hüccet bulunmaktadır. Bu hüccetlerden 18‟i vekâlet hücceti, 1 vesayet hücceti, 1 senet hüccetidir. Birkaç örneğe bakılacak olursa defterin 11. hükümde davacı İsmail‟in bahçesi vasi olduğu bir buçuk dönüme tütün ekilmesi hakkında ruhsat verilmesine dair hükmün verilmesini talep etmiştir ki buradan vasi tayin edildiği anlaşılmaktadır.14

Bunun dışında Antalyalı Papaz oğlu Hacı Konstantin Ağa zevcesi Marya‟nın, hane davasından dolayı mahkemede biraderi Yaver Efendi‟yi vekil tayin ettiği görülmektedir.15

Ayrıca Yusuf Ağa vekili Şükrü Efendi, Şerîfe‟ye vâlidesinde eytam sandığından istirbah (ribh) etmiş olduğu meblağı Yusuf Ağa'nın eytam sandığından istirbah (ribh) ettiği parayı vade-i muayyenesi içinde verdiği anlaşılmıştır.16

Bu örnekten ise eytam sandığından borç alındığı görülmektedir. Görüldüğü üzere Bidayet Mahkemesi‟nin konu alanına“eytam sandığından borç alma, kefalet, mülk satışı, kayyum tayini, mülk devri, nafaka tayini, vasi tayini, çeşitli konularda vekil tayini” gibi sorunlar girmektedir ve bu husûslar hüccetlerle ortaya konulmaktadır.

11 Oğuz ve Akgündüz, 1998: 446 12 Oğuz ve Akgündüz, 1998: 447. 13 AŞS., 84, S.105, h.46. 14 AŞS., 84, S.36, h.11. 15 AŞS., 84, S.5, sn.12. 16 AŞS., 84, S.24, h.4.

(19)

1.1.1.2 Ġ’lam

İ'lâm sözlükte bildirmek anlamına gelmektedir. Terim olarak şer'i bir hükmü ve altında kararı veren kadının imza ve hükmünü taşıyan belgeye i'lâm denir. Her i'lâm belgesi davacının iddiasını, dayandığı delilleri, davalının cevabını ve itirazı varsa itirazının sebeplerini, son kısımda da verilen kararı ve kararın gerekçelerini içermektedir. Kadının kararını içeren her belge i'lâmdır. Ancak örfi anlamda altında kadının imza ve mührünün bulunduğu her belgeye hükmü ihtiva etsin etmesin i'lâm denilir. Kadı, yargılamayı tamamladıktan sonra dava dosyasını esas alarak şer'i hükümlere göre kararını vermektedir. Daha sonra verdiği kararları önce taraflara sözlü olarak bildirdikten sonra verilen kararın gerekçelerini de içeren bir i‟lâm hazırlar, hem davalıya hem de davacıya birer suretini takdim eder. Bir suretini de sicile kaydedilmektedir. Kadı‟nın inceleyerek “yazıla” kaydını düşmesinden sonra i‟lâm kaleme alınmakta ve sonra zabıt kâtibi tarafından incelenerek paraf edilmektedir. Kadı‟nın son kez incelemesiyle i‟lâm sicile kaydedilmektedir.17

84 No‟lu Antalya Şer‟iyye Sicilinde toplamda 33 i‟lam bulunmaktadır. Yukarıdaki bilgi doğrultusunda belgelerden bir örnek vermek yeterli olacaktır. 46. hükümde ilk bölümde Azmi Efendi iddiasının dayandığı delilleri ifade ettikten sonra vekilinin iddiası reddedilmiş ve Azmi Efendi'ye aidiyetine karar verilip bildirilmiştir. İkinci bölümde vekili Emin Efendi'nin iddiasına karşı Benari Efendi itiraz etmiştir. Üçüncü bölümde son kısımda iki tarafta da beş sim mecîdiye üzerine sulh olduğu açıklanmaktadır (17 Şubat sene 1313).18

Görüldüğü üzere ilk başta davacı iddiasını belirtmiş, daha sonra davalı cevap vermiş, sonunda da karar verilmiştir. İlamda görüldüğü üzere şu temel özellikler bulunmaktadır: İlk olarak taraflar ve dava yeri formüle edilen ifadelerle tanımlanmaktadır. Sonrasında davacının iddiası ve davalının buna cevabı yazılmaktadır, sonraki kısımda ise verilecek kararın gerekçesini oluşturacak olan ispat vasıtaları yazılmaktadır. Bundan sonra da kadı var olan delil ve şahitlerin durumuna göre kararını açıklanmaktadır ve tarih kaydedilmektedir.

1.1.1.3 Mahkemelerde Görülen Davalar ve ÇeĢitleri

84 No‟lu Antalya Şer‟iyye Sicilinde, para ya da gayrimenkul satışı, miras, borç ve alacaklarından kaynaklı anlaşmazlık davalarını konu eden hükümler önemli yer tutmaktadır. Bu davaların konusunu genel olarak, evliliğin sonlanmasıyla kadının hak sahibi olduğu,

17 Uzunçarşılı, 1982: 108. 18 AŞS., 84., S.105, h.46

(20)

mirasın paylaşımı sırasında ortaya çıkan borç alacak durumları ve çeşitli ticarî anlaşmazlıklar oluşturmaktadır.19

Mahkemelerde görülen davalar 3 başlık altında incelenebilir.

1.1.1.3.1 Alacak Davaları

İncelenen defterde, hayvan veya arazi satışlarına ilişkin davaların yer aldığı görülmektedir.Ticarî anlaşmazlıklar Şer‟i mahkemelerin görev alanı içinde yer almaktadır ve 1851‟de kurulan Ticaret Mahkemelerinde görülmekte iken, Ticaret Mahkemesi‟nin olmadığı yerlerde hukuk mahkemeleri bu davalara bakmakta idi.20

Alacak davaları ile ilgili 9 hükümde21

miras anlaşmazlıkları konu edilirken, 6 hükümde Mehir22, 4 hükümde nafaka alacağına dair hüküm23

bulunmaktadır.

Mehir (İslâm hukukuna göre erkeğin evlenirken kadına verdiği miktar) davalarında ise mahkemenin tamamını davacı olan kadın tarafı kazanmıştır. Ve mehir ve nafaka alacakları arasında nakit para, ticarî mal, ev, altın ve muhtelif ev eşyaları yer almaktadır. Örneğin, Antalya'nın Tuzcular Mahallesi‟nden Hacı Hatice Hanım Hacı İbrahim'in Uzunçarşı Mahallesi‟nde olan evlalarının müstakil hanenin Mehir olarak verilmesine…24

karar kılınarak, Hacı Hatice Hanım‟a mehir olarak müstakil hane verilmiştir.

Alacak davaları ile ilgili hükümlerde diğer bir konu ise miras anlaşmazlıklarıdır. Bununla ilgili “Müteveffa Mustafa Nafiz Efendi‟nin kızı Melek Hanım‟ın İstanos Nahiyesi‟ne tabi Manay Çiftliği‟ndeki üçte bir hissedarı olduğuna dair…”25

Melek Hanım‟ın lehinde karar verilmiştir. Mustafa Nafiz Efendi 1882 yılında “Ziraat ve Ticaret Odası” adıyla açılan ilk odanın üç yıl reisliğini yapmıştır. Antalya‟nın en önemli tüccar ve sanayicileri arasında bulunan Nafiz Efendi, 1881 yılında açtığı fabrikada bol miktarda iyi işlenmiş deri ve Avrupa tarzında deri ayakkabı üretiyordu. Mustafa Nafiz Efendi başkanlığında oluşturulan ilk yedi kişilik Antalya Ziraat ve Ticaret Odası yönetim kadrosu günümüzde Antalya‟da bulunan odaların kurucu heyeti olarak nitelendirilmektedir.26

Ticarî ilişkilerden kaynaklanan sorunlarda ise ticarî meta olarak genellikle tahıl, hayvan ya da arsa, bağ, bahçe yer almaktadır. “Kemal oğlu Ali‟nin Demircikara

19 Bkz. AŞS.,84, h.20, h.48, h.31. 20 Ekinci, 2004: 764-773. 21 Bkz. AŞS., 84, h.24, h.27, h.30, h.35, h.43, h.45, h.55, h.58, h.70. 22 Bkz. AŞS., 84, h.26, h.37, h.39, h.56, h.73, h.80. 23 Bkz. AŞS., 84, h.36, h.47, h.59, h.76. 24 AŞS., 84, S.104, sn.156. 25 AŞS., 84, S.152, h.70. 26 Dinç ve Bakırcılar, 2012: 32.

(21)

Mahallesi‟nde kain biri maliki ve iki bab bahçeye beş dönüm tütün zer edeceğinden...”27

Hükmü buna örnek olarak gösterilebilir.

“İstanbullu Ahmed oğlu Arif tarafından sim mecîdiye yirmi iki kuruştan iki bin üç yüz yetmiş beş kuruş alınan senet olduğunu ve vâdesi geçtiği ettiği surette faizini dahi ödeyeceğine dair Hasan Yazımı oğlu Mustafa Şükrü verilmediği takdirde kendi tarafına verilmek üzere kefil olduğu”28

şeklindeki dava hükümleri incelendiğinde ise kişiler arası

vadeli alışverişlerde kefil kullanıldığı tespiti ortaya çıkmaktadır. Ayrıca “Hacı Vasil Efendi'nin iddi„âsına karşı vekili Müsha Yorgaki Efendi ber mucib-i sened ve gayra teslimat iddi„â olunan beş yüz elli kuruşun müddeî Hasan Efendi'den kabzına ve masârif-i kabil-i itiraz olunarak gıyaben ve müttefikan karar verilerek müddei ile vekili müsahhar mûmâileyhe tefhîm kılındı.”29

gibi hükümlerde senet kullanıldığını göstermektedir.

Borçlunun vefat etmiş olduğu davalarda ise “Müteveffâ Hacı Süleyman Efendi'nin terekesinden olmak üzere mirasçılarından oğlu Hacı Necib Efendi'ye mültezimlerden vefat eden Hacı Ömer Ağa terekesinden olarak mirasçılarından oğlu Sadullah ve Mahmut Efendilerden ve müteveffâ Hacı İbrahim Ağa'nın böylece terekesinden olmak üzere zevcesi Hacı Gülsüm kadından tahsiline…”30 biçimin de hazırlanan bir başka içerikli belge karşımıza

çıkmaktadır. Burada alacağını talep edenin ibraz ettiği senedin borcun vefat edenin terekesinden ödenmesine hükmedilmiştir. Çıkarılabilecek en önemli sonuç ise, mahkemelerde Tanzimat öncesi veya sonrasında her türlü muamelenin adil esaslar üzerine inşa edilmektedir.

1.1.1.3.2 Feragat ve Sulh Davaları

84 No‟lu Antalya Şer‟iyye Sicilinde yer alan hüküm çeşitlerinden biri de sulh hüccetleridir. Bu hüccetlerde kişiler arasındaki anlaşmazlıklar karşılıklı uzlaşı ile sonuçlandırılmıştır. Çoğunlukla sulh davaları alacak, borç, tazmînat, gibi davalarda yapılabilmekte ve üzerinde anlaşmaya varılan mal ve paradan oluşan bedelin ödenmesi ile gerçekleşmektedir. Bu çerçevede 84 No‟lu Antalya Şer‟iyye Sicili‟nde 9 Sulh Hücceti yer almaktadır.31

Örneğin “Vekil Emin Efendi'nin iddi„âsına karşı Benari Efendi inkârda bulunursa da davasını isbât edeceğine ve mucib-i senet ve ilm u haber yüz üç adet Osmanlı lirasının ma„a faiz mûmâileyh Hacı Fettah Efendi'ye tahsiline ve tarafeyne bizzat beş adet sim mecîdiye üzerine sulh olmuş olmalarıyla ol babda bedel-i sulh-i mezkûrun müdde-î aleyh

27 AŞS., 84, S.121, h.54. 28 AŞS., 84, S.9, sn.28. 29 AŞS., 84, S.49, h.17. 30 AŞS., 84, S.51, h.18. 31 AŞS., 84, h.13, h.16, h.20, h.22, h.28, h.35, h.46, h.81.

(22)

Ömer'den bi't-tahsil müddeî Hüseyin Çavuşa teslimine ve masârif-i mahkemenin seviyyen ahzine karar verilmiştir.”32

Görüldüğü üzere burada sulh para bedeli karşılığında gerçekleşmektedir.

Söz konusu hüküm dışında miras anlaşmazlığı33

, alacak davası34 konulu açılmış davalar da bulunmaktadır. Sulh hüccetlerinde sulh bedeli olarak para, hayvan, tarımsal ürünler ve gayrimenkuller ödendiği gibi, davacının karşılıksız davasından feragat ettiği de görülmektedir.35 Teklifi kabul eden tarafların müsamahasından sonra dava sona erer ve kadı

ayrıca bir hüküm vermez, sadece sulh akdini kayda geçirir. Ancak taraflar uzlaşmaya yanaşmazlarsa yargılama devam eder ve kadının vereceği kararla sonuçlandırılmaktadır.

“Müddeî Hacı Şükrü iddi„â ettiği iki yüz kırk dokuz adet deri ticareti birlikte müdde-aleyhadan Hacı Ali‟ye verdiğini iddi„â etmekte ise de müddeî-i aleyhi merkum Hacı Ali bunu inkâr etmiş ve müddeî dahi ikame-i beyyineye ve isbât-ı müddeadan aczini beyanla talebi tahlif olmuş ve o vechile aleyh Hacı Ali dahi teklif olunan yemini bil-kabul iddi„â vecihle mezkûr iki yüz kırk dokuz deriye dermeyan olmasına göre diğer müddeî-i aleyh İsmail‟e bu babda husûs-ı tavsiye eylemeyeceğinden onun hakkındaki iddi„ânın da reddine ve mahkemenin masrafı müddeî-i aleyhe aidiyetine karar verilmiştir.”36

Şeklindeki hükümde geçen davadan yola çıkarak bu davalarda Şer‟i mahkemelerde yargılama kısaca şu şekilde yapılmaktadır: Davacı mahkemeye müracaat ederek, iddiasını yazılı veya sözlü olarak ifade etmektedir. Davalı iddianın doğruluğunu kabul ederse hâkim, bu ikrar üzerine usulünce kararını vererek mahkeme sonuçlandırır. Fakat reddederse kadı, davacıdan iddiasının doğruluğuna dair delil ister. Davacı delil ya da şahitlerle davasını ispat ettiği zaman kadı bunlara göre kararını verir ve mahkeme sona erer. Davacı ispat edemezse, bu defa davalıya yemin teklif edilir ve o da yemin etmekten kaçınırsa, kadı bunu hükme esas kabul edip davalı aleyhine karar vererek mahkemeyi bitirir. Böylece yargılama sonucunda kadının verdiği hüküm şer‟iyye siciline kaydedilerek kararın gereği görevlilerce yerine getirilmektedir.

Ayrıca Osmanlı mahkemelerinde sulhun sistemli bir şekilde uygulamasında önemli bir yere sahip olan uzlaştırıcılar heyetinin kimlerden oluştuğu ve çalışma prensipleri hakkında bir bilgi bulunmamaktadır. Osmanlı‟da en küçük idari birim olan mahallede, mahallenin ileri gelenlerinin buna benzer bazı görevleri yürüttüğünün bilinmesi, bu heyetin de mahalleden teşkil edilmiş olabileceğini akla getirmekteyse de, olayların çoğunun ayrı mahallelerde olması

32 AŞS., 84, S.105, h.46. 33 AŞS., 84, S.34, h.10. 34 AŞS., 84, S.51, h.18. 35 AŞS., 84, S.174, h.80. 36 AŞS., 84, S.145, h.66.

(23)

bu ihtimali ortadan kaldırmaktadır. Her ne kadar heyette yer alan şahıs isimleri zikredilmese ve bundan dolayı kim oldukları kesin olarak bilinmese de, şuhudü‟l-hal‟de olduğu gibi muhtemelen onlar da toplumda sevilip-sayılan, fikir ve kararlarına güvenilen kimseler arasından belirlenmektedir.37

Defterde yer alan sulh hüccetleri de bu türden uygulamalarla ilgilidir. Sulh uygulamasına dair ikinci usul ise, tarafların mahkemeye müracaatta bulunmadan, kendi aralarında yapmış oldukları sulhtur. Herhangi bir yönlendirme veya hukukî bir prosedür gerektirmeyen böyle bir anlaşmaya varmak her zaman mümkün olmaktadır.

(24)

ĠKĠNCĠ BÖLÜM

84 NO’LU ġER’ĠYYE SĠCĠL DEFTERĠNE GÖRE 1897-1902 YILLARI ARASINDA ANTALYA

2.1 Antalya’nın Ġdari Taksimatı

2.1.1 Antalya’ya Bağlı Nahiyeler, Köyler ve Mahalleler

Bilindiği gibi Osmanlı Devleti‟nin ilk dönemlerinde temel idari birim “sancak” olarak belirlenmiştir. Ancak fetihçi siyaset neticesinde devletin sınırları ve hâkimiyet alanı genişledikçe, bu durum yeni idarî birimlerin oluşturulmasını beraberinde getirmiştir. Bu doğrultuda öncelikle batı odaklı fetihlerin bir gereği olarak Rumeli Beylerbeyliği, 1393 yılında ise Anadolu Beylerbeyliği tesis edilmiştir.38

Bu teşkilatlanmanın içerisinde yer alan “Teke Sancağı” ya da “Teke-ili” olarak adlandırılan Antalya bölgesi de, Osmanlı hâkimiyetine girdikten sonra sancak hâline getirilmiş ve Anadolu Eyaleti‟ne bağlanmıştır.39

XV. yüzyılın ortalarına kadar “şehzâde sancağı” olarak da adlandırılan Antalya Sancağı, XIX. yüzyıla kadar Anadolu Beylerbeyliği‟ne bağlı kalmayı sürdürmüştür.40

Ancak Tanzimat Dönemi‟nde idarî alanda yapılan değişimler bu bölgede de etkili olmuş, Antalya‟nın da içerisinde bulunduğu Teke Sancağı da dâhil olmak üzere Akşehir, Aksaray, Beyşehir, Hamid, Niğde, İçel ve Alâiye sancakları Konya Vilayeti‟ne dâhil edilmiştir.41

XIX. yüzyılla birlikte Osmanlı taşra idaresindeki düzensizliklerin giderilmesi için ciddi çabalar sarf edilmiş, ancak sorunlar tümüyle giderilememiştir. Bu nedenle Osmanlı taşra teşkilâtında daha köklü bir yapılanma ihtiyacı ortaya çıkmıştır. 1864 ve 1871 vilayet nizamnameleriyle bu ihtiyaca cevap verilmeye çalışılmıştır. Osmanlı devlet adamları, tımar sisteminin çöküşünden itibaren taşra idaresini düzene koyma meselesiyle sürekli olarak meşgul olmuş ve bu bağlamda çok sayıda girişimde bulunmuşlardı. Tanzimat dönemi devlet adamlarının önünde ise, ciddi bir ikilem mevcuttu. Bir taraftan idarî sistem etkin ve hızlı bir şekilde işletilebilmesi için yerel yöneticilere serbestlik tanınırken, diğer yandan imparatorluk üzerindeki merkezî denetimin nasıl sürdürüleceği meselesi vardı. Tanzimat ricali Osmanlılık prensibinin ve temsili kurumların gelişmesine katkıda bulunarak heterojen bir nüfusun istek

38 Ortaylı, 1979: 184-185. 39 Varlık, 1999: 143. 40 Armağan, 2011: 160. 41 Çadırcı, 1988: 1155.

(25)

ve ihtiyaçlarını aynı örgütlenme içerisinde karşılayabilecek yollar arıyorlardı. Bu sorunlara, 1864 ve 1871 vilâyet nizamnameleriyle cevap verilmeye çalışılmıştır.42

Bu teşkilatlanma, Osmanlı klasik döneminde esas şeklini almış, yapılan küçük değişikliklerle de Tanzimat Dönemi‟ne kadar muhafaza edilmiştir.43

Tanzimat Dönemi‟ne gelindiğinde ise Osmanlı Devleti‟nde genel olarak idari taksimata eyalet ile başlanmış, eyaletler sancaklara, sancaklar da kazalara ayrılmıştır. Kazalardan daha küçük yerleşim birimleri “nahiye” adını almış, bunların bir alt birimini ise “köyler” oluşturmuştur.

Tablo 2.1‟de belirtilen köy isimleri defterin kapsadığı yıllarda yapılmış idarî taksimata daha kapsamlı bir bilgi sunabilmek gayesiyle verilmiştir.

Bu dönemde Antalya merkezine bağlı 37 köy bulunmaktadır. Köyler günümüzdede aynı adla varlığını sürdürürken, bir kısmı merkez ilçeye bağlı mahallelere dönüştürülmüştür. Şerafeddin Bayırının adı Çağlarca olarak değiştirilip Konyaaltı‟na bağlanmış Aşağı Yukarı Karaman, fiilen iki ayrı köy olmasına rağmen muhtarlığı bir olduğu için böyle anılmakla beraber, günümüzde Aşağı Karaman adıyla Konyaaltı‟na bağlanmış İstavroz Köyü‟nün adı Boztepe olarak değiştirilmiş ve Aksu merkez ilçe olduktan sonra buraya bağlanıp mahalleye dönüştürülmüştür.44

Tablo 2.1 Antalya Merkez Kazasına Bağlı Köyler45

Bıyıklı Karaveliler Duraliler Solak

Saçıkara Karaçalılı İstavroz Çığlık

Doyran46 Yabancıyan Uncalı Zeytunköy

Hurma47 Kurşunlu Mandırla Yarbaş Çandır

Çakırlar48 Ekşili İhsaniye Hisar Çandır

Kızıllı49

Asikaraman Aşağı Yukarı Karaman Duacı

Çitdibi Macun Çamköy Dereli

Topallı Kirişçiler Kütükçü Geyikbayırı

Gürlü Kömürciyan Karakuyu Bahtılı

Şerafeddin Bayırı 42 Gençoğlu, 2011: 32. 43 Çadırcı, 1997: 10. 44 Ak, 2014: 312. 45 Ak, 2014: 315. 46 AŞS., 84, S.7, sn.22. 47AŞS., 84, S.7, sn.22. 48 AŞS., 84, S.7, sn.22. 49 AŞS., 84, S.9, sn.30.

(26)

İncelenen 84 No‟lu Antalya Şer„iyye Sicilinde Antalya Sancağına bağlı nahiyeler ise Kızıllı, Serik, İstanos, Millü, İğdir, Beşkonak, Kızılkaya olup bu nahiyelere bağlı köy ve mahalleler şu şekildedir;50

Tablo 2.2 84 No’lu Antalya ġer‘iyye Sicilinde Yer Alan Antalya Sancağına Bağlı Nahiyeler, Nahiyelere Bağlı Köy ve Mahalleler51

Nahiye Adı Köy Adı Mahalle Adı

Serik52 Kocayatak Serik Zaîmler Serik Abdurrahmanlar Serik Burmahancı Serik Çatallar Serik Kadriye Serik Akbaş Serik Çandır Serik Rindi Serik Satırlı Serik Aşağıoba Serik Akbaş İstanos(Korkuteli)53 Dere İstanos Örgülü İstanos Çukurca İstanos Leylek İstanos Karataş İğdir54 Kızıllı Beşkonak55 Kızılkaya56 Millü57 Karaözün Hataplar Millü Karaman Kızılkaya Bademağacı Kızılkaya Kızılağaç

Tablo 2.2‟de belirtilen nahiye, köy ve mahalle isimleri ise yalnızca incelenen 84 No‟lu Şer‟iyye Sicili Defteri ile sınırlıdır ve dolayısıyla defterin kapsadığı yıllarda yapılmış idarî taksimata katkı sağlamak amaçlanmıştır. Serik adı yörede XV. Yüzyılından beri var olan ve birçok oymağı bünyesinde barındıran Serik Yörüklerinden gelmektedir. Antalya‟ya bağlı nahiyenin merkezi Şevketiye ve Kökez köyleridir. Bademağacı merkezli Kızılkaya

50 Bkz., AŞS., 84. 51AŞS., 84. 52AŞS., 84, S.7, sn.19. 53 AŞS., 84, S.4, sn.7. 54 AŞS., 84, S.83, h.35. 55 AŞS., 84, S.90, sn.127. 56 AŞS., 84, S.128, sn.42. 57 AŞS., 84, S.2, sn.2.

(27)

Nahiyesi‟nde, merkez köy ile birlikte 14 köy bulunmaktadır. Bucak Kazası‟nın Antalya‟dan ayrılıp Burdur‟a bağlanmasıyla Bademağacı ve Dağ dışında akalan köyler bu kazaya bağlanmıştır. Yine Millü‟ye bağlı köylerden Kilik, Karamanlı, Kayadibi ve Hacıçeciler, Karaöz Beldesi‟ne tabi olmuş, Kocaaliler Beldesi‟ne bağlı olanlar ise Bucak sınırları içerisinde kalmıştır.58

Merkez Antalya Kazası‟na bağlı köyler ve bunlara bağlı mahalleler Tablo 2.3‟te gösterilmiştir;

Tablo 2.3 84 No’lu Antalya ġer’iyye Sicilinde Yer Alan, Merkez Antalya Kazası’na Bağlı Mahalleler59

Kızıl Saray Mahallesi Ahi Kızı Mahallesi

Makbûle Mahallesi Arap Mecid Mahallesi

Mecdeddin Mahallesi Âşık Doğan Mahallesi

Meydan Mahallesi Baba Doğan Mahallesi

Rağbetiye Mahallesi Bali Bey Mahallesi

Sofular Mahallesi Cami-i Cedîd Mahallesi

Şeyh Sinan Mahallesi Cami-i Atik Mahallesi Tahıl Pazarı Mahallesi Çavuş Bahçesi Mahallesi Takiyyeci Mustafa Mahallesi Demirci Kara Mahallesi

Tuzcular Mahallesi Elmalu Mahallesi

Has Balaban Mahallesi Hatipler Mahallesi

Kızıl Harım Mahallesi

Antalya‟nın ilk kuruluş ve gelişme yeri deniz ve falezler arasında bulunan küçük koy etrafındaki surlarla çevrili Kaleiçi‟dir. Nüfus artışına paralel olarak yerleşim kalenin dışına doğru taşmış ve fiziki din sosyal yapılanma gereği, Güllük, Muratpaşa Camii, Doğu Garajı, Meydan ve Demircikara hattı ile çevrelenen alan içerisinde yayılmıştır. Kaleiçi ve çevresinden ibaret olan yerleşim yeri sancağın merkezi konumundadır ve nüfusun en yoğun olduğu yerdir. Antalya şehri XIX. Yüzyılın başlarında 36 mahalle bulunmaktadır. Bu mahallelerin 6„sı gayrimüslimdir. Bu mahallelerin belli bir kısmı Kale içinde diğerleri ise Kale dışında yerleşmiştir. Makbûle mahallesi İslâm ve Rum olarak ikiye ayrılmıştır. Bu mahallerin bazıları isimleri aynı kalırken bazılarının isimleri değişmiş, bazıları ise yakınında bulunan mahallelerle birleşmiştir.60

58

Ak, 2014: 313.

59 AŞS., 84. 60 Ak, 2014: 312.

(28)

2.1.2 AĢiretler ve YaĢadıkları Bölgeler

Antalya‟nın demografik yapısında, yörede ikamet eden Türkmen-Yörük aşiretleri önemli bir yer tutmaktadır. Konar-göçer yaşamanın doğal bir sonucu olarak aşiret yapısını muhafaza ettikleri anlaşılan bu Türkmen boylarının kışlak olarak kullandıkları yerleşim birimleri mahalle adıyla anılmaktadır.84 No‟lu Antalya Şer‟iyye Sicilinde bu aşiretlerle ilgili oldukça az bilgi bulunmaktadır.

Bilindiği gibi Osmanlı‟nın Anadolu Eyaleti ve bilhassa eyaletin Teke, Hamid, Menteşe gibi sancakları çok yoğun bir konar-göçer nüfusa sahipti. Yaşam tarzı bakımından yarı göçebe gruplar olarak nitelendirebileceğimiz bu gruplar, yerleşik hayat-göçebe yaşam tarzı arasında gidip gelmişler ve bunlar için kanunnamelerde, resmî kayıtlarda genellikle “konar-göçer” tabiri kullanılmıştır.61

Lakin bu statülerine rağmen bu topluluklar devlet denetimi altında tutularak kendilerine devlet tarafından belirli bir yaylak ve kışlak yerleri gösterilmiştir. XVI. yüzyılın sonlarına gelindiğinde ise bunların yerleşik düzene geçirilmesi esası benimsenmiş, ancak bu yeni yaşam tarzına alışmakta güçlük çeken gruplar çoğunlukla kendi içlerine kapalı hayat tarzlarını ve ekonomik yaşamlarını sürdürmüşlerdir.62

Antalya ve çevresi de Anadolu‟nun ilk Türkleşmeye başladığı dönemlerden itibaren yoğun bir Türkmen yerleşim yeri olmuş ve bölgeye birçok Türkmen aşireti iskân olunmuştur.63

Bu zamanda Antalya merkez kazaya bağlı beş yörük oymak ve obası bulunmaktadır. Teke sancağında en kalabalık yörük nüfusuna sahip olan yer Serik‟tir. Serik‟te 27 yörük oymak ve obası bulunmaktadır.

Bunlar zamanla yerleşik hayata geçmiş ve obaları birer köy olmuştur. Köylerin bazılarında mahalle statüsüne dönüştürülmüştür.64

Bu çerçevede aşiretlerin incelenen deftere yansımış isimler Tablo 2.4‟te sıralanmıştır.

61 Taş, 1999: 195. 62 Halaçoğlu, 1997: 153. 63 Armağan, 2011: 159. 64 Ak, 2014: 313.

(29)

Tablo 2.4 84 No’lu Antalya ġer’iyye Siciline Göre 1897-1902 Yılları Arasında Antalya Yöresinde Ġkamet Eden Yörük AĢiretleri ve Mesken Tuttukları Mahaller65

AĢiret Adı YaĢadıkları Bölgeler

Karahacılı Aşireti66 Keşirler Köyü

Yeni Osmanlı Aşireti67 Topallı Mahallesi

Kurşunlu68

-

Tahtacı69 -

Defterde adı geçen Karahacılı ve Kurşunlu Aşireti Serik nahiyesine, Yeni Osmanlı Aşireti Elmalı kazasına, Tahtacı aşireti Karahalil nahiyesine bağlıdır.

2.2 Ġdarî TeĢkilat

Antalya‟nın idarî taksimatı konusunda belirtildiği üzere Teke Sancağı, sancak merkezi Antalya olmak üzere Anadolu Eyaleti‟nin sınırları içerisine dâhil edilmiş ve idarî olarak da Konya‟ya bağlanmıştır. Tanzimat Dönemi‟ne gelinceye değin Antalya, zaman zaman “Hamid Sancağı” ile birleştirilerek zaman zaman da müstakilen vezir rütbeli paşalara “mutasarrıflık” olarak verilmiştir. Kimi zaman da doğrudan merkezî hükûmet veya bir hazine tarafından atanan “mütesellimler” vasıtasıyla yönetilmiş, bunlar “Teke Sancağı Mütesellimi” yahut “Teke-Hamid Sancakları Mütesellimleri” unvanlarıyla anılmıştır.70

Tanzimat Fermanı‟nın ilanıyla ülke yönetimi yeniden düzenlemiş, dolayısıyla idarî teşkilat da pek çok değişikliğe uğramış köylerin yönetimi “muhtarlara”, kazâ yönetimi “kazâ müdürü”ne, sancak yönetimi ise “kaymakam”a bırakılmıştır.71

Söz konusu defterde geçen en üst düzey görevli Livâ-yı Teke kaymakamı Hasan Rüştü72‟dür. Sancakta kaymakamın yanına,

önceleri küçük meclis, daha sonra sancak meclisi denilen kurul oluşturulmaktadır.

Kaymakam başkanlığında mal müdürü, hâkim (naib), tahrirat ve mal başkâtipleriyle, Müslüman ve Müslüman olmayan toplulukların seçerek gönderdikleri temsilcilerden oluşan kurulun, idari ve kazaî (yargısal) görevleri bulunmaktadır.73

65 AŞS., 84. 66 AŞS., 84, S.94, sn.134. 67 AŞS., 84, S.110, sn.8. 68 AŞS., 84, S.58, sn.66. 69 AŞS., 84, S.6, sn.15. 70 Özdemir, 1994: 1370. 71 Çadırcı, 1997: 236. 72 AŞS., 84, S.13, sn.38. 73 Çadırcı, 2007: 62.

(30)

2.2.1 Ġdari Görevliler

İncelenen defterde gerek borç almaları, gerek kefil olmaları, gerek de aile üyelerinden birinin borç alma işlemi sırasında isimlerinin zikredilmiş olması sebebi ile devlet görevlilerine sıkça rastlanmaktadır. Ancak burada belirtilmesi gereken husûs görevlilerin sadece isimleri ve unvanlarının bulunduğudur. Adları anılan görevlilerin üstlendikleri vazifelere dair ayrıntılı bilgi bulunmamaktadır. Buna göre ismi geçen devlet görevlileri şu şekildedir:

- Teke Nüfus Memuru Süleyman Efendi74 - Mültezim Müteveffâ Hacı Ömer Ağa75 - Teke Defter-i Hakani Memuru Azmi Efendi76 - İcra Memuru Zühtü Bey77

-Teke Bidayet Mahkemesi İcra Memuru Mehmed Rüştü Efendi78 -Antalya Ziraat Bankası Vekil-i umûmîsi Mustafa Ragıb Efendi79 - Antalya Ziraat Bankası Vekili Mustafa Efendi80

-Antalya Düyûn-ı Umûmîye İdaresi Vekili ve Katib-i Sanisi Mehmed Cemal Efendi81 -AntalyaDüyûn-ı Umûmîye İdaresi Vekili Mehmed Cemal Efendi82

-Antalya Düyûn-ı Umûmîye Müdürü Hasan Bey83 -Hazine Vekili Ali Saib Efendi84

-Hazine Dava Vekili Mustafa Ragıb Efendi85

İncelenen defterde ulaşılabilen mahalle muhtarlarının isimleri ise şöyledir: -Sarı Kavak Muhtar-ı Evveli Hasan86

-Muhtar-ı Evveli Süleyman Ağa ibn-i Musa bin Süleyman ve Muhtar-ı Sanisi Gedik Mustafa ibn-i Mehmed bin Hasan87

-Muhtar-ı Evvel Hasan Kebire88

Ayrıca incelenen deftere isimleri yansımış askerî teşkilata mensup kimseler şu şekildedir: -AntalyaPiyade Zaptiyesi Arnavut Abdullah89

74 AŞS., 84, S.136, sn.59. 75 AŞS., 84, S.51, h.18. 76 AŞS., 84, S.3, sn.3. 77 AŞS., 84, S.76, sn.99. 78 AŞS., 84, S.118, sn.21. 79 AŞS., 84, S.128, sn.42. 80 AŞS., 84, S.129, h.58. 81 AŞS., 84, S.171, sn124. 82 AŞS., 84, S.172, h.79. 83 AŞS., 84, S.41, h.13. 84 AŞS., 84, S.102, sn.151. 85 AŞS., 84, S.132, sn.50. 86 AŞS., 84, S.74, sn.93. 87 AŞS., 84, S.37, sn.30. 88 AŞS., 84, S.75, h.31.

(31)

- Antalya Piyade Zaptiyesi İsmail90 -Zaptiye Salih Onbaşı91

-Zaptiye Salih Çavuş92

-Teke Piyade Zaptiyesi Uşşakî Ahmed93

-TekePiyade Zaptiyesi Kara Hacılı Aşiretinden İsmail94 - Teke Piyade Zaptiyesi Arnavut Abdullah95

-Aza Mülâzımı Hüseyin Avni Efendi96 - Aza Mülâzımı Ali Münir Efendi 97

- Mülâzım Müteveffa Hacı Süleyman Efendi98 Diğer görevliler:

-Serik Nahiyesine tabi Çandır Karyesinden Müderris Ahmed Efendi99 - Müsellem Cami-i Şerifi İmamı Hafız Efendi100

-Antalya Ziraat Bankası Şube Memuru Zekai Efendi101 -Antalya Orman Memuru Arif Efendi102

-Teke Nüfus Memuru Süleyman Efendi103 -Rüsumat Memuru Yaşar Efendi104

-Antalya Orman Ondalık Memuru Murat Efendi105 - Arazi Memuru Azmi Efendi106

Antalya‟da görev yapan idarecilere bakıldığında, genel olarak, Tanzimat Dönemi ile başlayan ve devam eden pek çok yeni oluşumun bölgeye yansıdığı söylenebilir. Emvâl ve Eytâm müdürleri dışında nüfus, vergi, tapu, askerî, orman, eğitim, telgraf, gümrük, liman, Ziraat Bankası gibi temel kurumları ve faaliyetleri yürütebilecek görevlilerin Antalya‟da görev yaptıkları açık bir şekilde görülmektedir.

89 AŞS., 84, S.130, sn.47. 90 AŞS., 84, S.144, sn.76. 91 AŞS., 84, S.41, h.13. 92 AŞS., 84, S.80, sn.108. 93 AŞS., 84, S.94, sn.134. 94 AŞS., 84, S.94, sn.134. 95 AŞS., 84, S.130, sn.47. 96 AŞS., 84, S.156, h.72. 97 AŞS., 84, S.143, h.65. 98 AŞS., 84, S.137, h.62. 99 AŞS., 84, S.7, sn.20. 100 AŞS., 84, S.48, sn.44. 101 AŞS., 84, S.26, sn.5. 102 AŞS., 84, S.100, sn.145. 103 AŞS., 84, S.136, sn.59. 104 AŞS., 84, S.144, sn.73. 105 AŞS., 84, S.175, sn.132. 106 AŞS., 84, S.179, h.82.

(32)

“Hacı Ömer Ağa kefaletiyle hâcegândan Süleyman Efendi ve Hastaciğer Hacı İbrahim Ağa ve Hacı Enis Efendi uhdesinde takarrür iden Hayriye-i sülûk rüsûmuna gayr-ı ez-tahsil yedi bin dokuz yüz on yedi kuruş mumaileyh Hacı Enis Efendiye…”107. Osmanlı Devleti‟nde

muhakkak ki mülkî erkân yukarıda ismi zikredilen görevlilerle sınırlı değildir. Ancak incelediğimiz defterin muhteva ettiği bilgiler gereğince ismi geçen ve haklarında tutarlı bilgiler bulunan görevliler saydıklarımızla sınırlıdır.

2.3 Adli TeĢkilat

Osmanlı Devleti‟nde, her kaza birer idarî-adlî ünite şeklinde değerlendirilmiş ve kazalara kadılar tayin edilmek suretiyle adlî mekanizma uygulama sahasına koyulmuştur. Kuruluşundan itibaren fethedilen yerlere, devletin otoritesinin en önemli göstergesi olarak hukukî düzenin temsilcisi olarak bir kadı atanmıştır. Bu bağlamda devletin kurucusu Osman Bey, Selçuklu geleneğinde de var olan “ümerânın siyâset-i icrâ yetkisi” içerisinde yer alan kazâ (yargı) yetkisini doğrudan kadılara bırakmış ve ondan sonra da Şer„î Mahkemelerin kaldırılışına kadar -Divan ve Huzur Mahkemeleri hariç tutulursa - bu geleneğe uyulmuştur.108

Bu çerçevede kadılık kurumu toplumsal zorunluluk sonucu ortaya çıkmış ve yine bu zorunluluğa bağlı olarak devamlılık ve ayrıcalık arz etmiş bir kurumdur. Geleneksel devlet düzeni ve toplumun yargı ihtiyacını bir otoriteye devretme ihtiyacının bir neticesi olarak kadılık kurumu devlet teşkilatındaki yerini almıştır.109

Osmanlı Devleti‟nde kuruluşundan itibaren fethedilen yerlere, devletin otoritesinin en önemli göstergesi olarak hukukî düzenini temsilen kadılar gelmektedir. Kadılar kazâ idaresinde adlî işleri yürütmekte birinci dereceden görevli kişi olarak hukukî alanda Şer‟î hükümleri uygulamalarının yanı sıra örfi hukukun da temsilcisi olmuşlardır. Yine kadılar adlî amir olmalarının yanı sıra bulundukları bölgede askerî, malî, beledî işlerde de üst düzey kamu görevlisi vasfında bulunmaktadır. Kadıların genel olarak mülkî görevleri, kazâ yetkisini uyguladıkları bölgenin yönetimini de üstlenmeleri şeklinde görülmektedir. Bu anlamda devlet ile halk arasındaki ilişkileri yürütmek, yetki alanı içindeki tüm devlet görevlilerinin denetim ve kontrolünü sağlamak, kadının öncelikli idarî vazifesini oluşturmaktadır. Bunlardan başka idarî görevler anlamında esnaf arasındaki anlaşmazlıkların çözümü, çarşı-pazar kontrolü, eşyaya narh konulması, savaş sırasında ordunun geçeceği yol, çeşme, köprü gibi ön hazırlıkların tamamlanması, yangın ve depremlerde yardım sevkiyatı, donanma inşası,

107

AŞS., 84, S.10, h.33.

108 Bingöl, 2005: 20. 109 Ortaylı, 1994: 7.

(33)

İstanbul‟a erzak sağlanması, avarız vergilerinin toplanması, kale tamiratı, limanlara giren - çıkan gemi ve malların kayıt altına alınması, has ve tımarların kontrolü, imar işleri ve vergi denetimi, noterlik hizmetleri gibi beledî yetkiler anlamında da pek çok görev ve sorumluluğa sahip oldukları söylenebilir. Bundan dolayıdır ki Osmanlı kadısı salahiyet itibariyle devlet merkezine bağlı bir görevlidir.110

Ayrıca Osmanlı Devleti'nde, XVI. yüzyıl ortalarına kadar kadıların tayin, terfi ve nakil gibi işlemleri kazasker tarafından yapılmış ve “Rûznâme-i Akdiyye”ye kaydedilmiştir.111

Öte yandan kadı mahkemesinde merkezden gelen fermanlar, dava özetleri, askerlik işlemleri fazla ayrıntıya girilmeden kaydedilmekteydi. Bütün bu kayıtlar kadının evinde veya camide saklanıyordu. Osmanlı mahkeme arşivlerinde dava zabıtları, mukavele, senet, satış, vakfiye kayıtları, vekâlet, kefalet, vesayet, azatlık belgesi, borçlanma, tereke ve taksim senetleri, günlük narh listeleri, esnaf teftişiyle ilgili kayıtların tutulduğu defterler, ayrıca ferman, berat, ruus, tezkire kayıtlarının yer aldığı siciller bulunmaktadır.112

Diğer taraftan adaletin gerçekleşebilmesi, yargının bağımsız olması için hiçbir makam veya kişinin yargıya müdâhale etmemesi gerektiği ilk şart olduğundan dolayı Osmanlı Devlet‟inde kadılar da hukuki esaslara bağlıydılar ve vicdani kanaatlerine göre hüküm vermeleri esas tutulmuştu. Öte yandan kadıların yanılması, görevi ihmal etmesi veya suiistimalde bulunması, kadılık mesleğiyle bağdaşmayacak işler yapması muhtemel olduğundan denetlenmeleri gerekmekteydi. Bunun için kaynaklarda, ilk dönemlerden itibaren kadıların tabi tutulduğu idari ve adli denetimin çeşitli örnekleri yer aldığı gibi fakihler de haklarında şikâyet olsun olmasın bütün kadılar üzerinde devlet başkanı ve kadı‟ul-kudatların denetim hakkı bulunmuştur. Kadılar hakkında hangi tür şikâyet ve itirazların dikkate alınacağına ve denetimin nasıl yapılacağına dair getirilmeye çalışılan ölçüler de onların denetimin gerekliliğiyle yargı bağımsızlığının korunması ilkeleri arasında denge kurma ve kadının onurunu zedelememeye gayret etmektedir.113

İncelenen dönemde Antalya mahkemesine kadı yerine naib atanmıştır. Naib “kadı vekîli” anlamında kullanılmaktadır. Nâibler kadılar tarafından kendilerine bir belge verilmek suretiyle seçilmiş ve bu belgenin bağlı bulunduğu bölgeye göre Anadolu ya da Rumeli

110 Ortaylı, 2001: 60; Arık, 1997: 58. 111 Arık, 1997: 59. 112 Ortaylı, 2001: 61. 113 Atar, 2001: 69.

(34)

kazaskerleri tarafından onaylanmak suretiyle göreve başlamışlardır.114

Naib, mahkeme bölgesi için kullanılan kazada kalmadır.115

Osmanlı‟da nâiblik başlangıçtan beri mevcuttu. Yeni fethedilen yerlere fetih geleneği olarak idareyi temsilen sancak beyi veya subaşı, hukuku temsilen kadı yahut nâib tayin edilirdi. Nâibler, medrese eğitimi almış ilmiye mesleği mensubu kimselerdi. Aynı zamanda kadılarla aynı yetkilere sahip olarak imparatorluğun her tarafına dağılan nâibler keşif, denetim ve tahkik için olay mahalline gitmekteydi, bu da özellikle kadıların maiyetinde çalışan nâiblerin başlıca görevlerindendi.116

Bu doğrultuda, incelenen defterde ismi zikredilen hükmün sonunda imzası bulunan naibler:

-Nâib Ahmed Necib117

- Cezâyir-i Bahr-i Sefîd vilayeti naibi Yusuf Sıdkı118 - Elmalı Naibi Mehmed Said119

- İstanos Nahiyesi Naibi Hocazâde Ahmed Rasih Efendi120dir.

İncelenen defterde özellikle borç verilmesine ilişkin bütün hükümlerin sonunda Nâibin imzasının bulunuyor olması, borç verilmesi uygulamasına Nâiblerin görevlendirilmiş olabileceğini düşündürmektedir. Örnek olarak belgelerdeki tablonun sonunda “Naib Ahmed Necib Efendi‟nin imzası ve mührü bulunmaktadır”121

ibaresi verilebilir.

Naiblerin sahip oldukları pek çok vazifeyi tek başlarına görebilmeleri mümkün değildi. Bu nedenle onlara yardımcı olan bazı görevliler bulunmaktaydı. Bunların başında da kâtipler gelmektedir. “Kâtip”ler, sicili tutan kişiler olup yazı işleriyle uğraşırlardı. Kâtip sözlükte ketb yazmak fiilinden türetilmiş bir ism-i fail olan kâtip sekreter, yazıcı, muharrir demektir. Devlet dairelerinde çeşitli işlerin yerine getirilmesiyle görevli memurdur.122İncelenen defterde ismi geçen başka bir kadı yardımcısı “Kâtip”lerdir. Mahkeme kâtipleri defterde sıkça adı geçmektedir. Kâtiplerin başlıca görevi, sicilin asıllarına uygun biçimde kayda geçirilmesini sağlamaktır. Başkâtipler ise bunun yanı sıra sicilin korunmasında görevlendirilir, nikâh kıyabilir, gerektiğinde keşfe gidebilmektedir.123 Osmanlı

114 İpşirli, 2006: 312. 115 Ortaylı, 2001: 63. 116 İpşirli, 2006: 312. 117 AŞS., 84, S.3, sn.4. 118 AŞS., 84, S.4, sn.8. 119 AŞS., 84, S.17, sn.54, 120 AŞS., 84, S.151, sn.84. 121 Bkz. AŞS., 84, S.9, sn.30. 122 Küçükaşcı, 2002: 49. 123 Çadırcı, 1989: 239.

(35)

bürokrasisindeki işlerin yürütülmesinde en önemli rol kâtiplerindi. Devlet yazışmaları bunların elinden çıktığı ve devletin her türlü sırrına vakıf oldukları için kâtiplik mesleğine büyük önem verilmektedir. Yavuz Sultan Selim zamanında, çavuşlarla kâtiplerin arasında teşrifatta kimin önde olacağı konusundaki bir meselede padişah kâtiplerin "esrar-ı saltanat" olması hasebiyle daha önde gelmesi gerektiği yönünde karar vermektedir.124

İncelenen deftere yansımış başkâtip ve bunların vekilleri konumundaki kişiler şöyle verilebilir:

- Başkâtip Mehmed Efendi125 - Başkâtip Mustafa Kâmil Efendi126

-Elmalı Kâtib-i Sânisi Ali Remzi Efendi127

Defterde toplamda 3 kâtip geçmektedir. Kimi hükümlerde görülen “Bi‟l-müzâkere vekili mûmâileyh Ali Saib Efendi'nin hazineye müte„allik husûsâtdan dolayı on üç defa mahkemede bulunduğu başkâtibin derkenârına ihdâsından…”128

ifadeleri, başkâtiplerin olay yerine gönderilerek kayıt tuttuğu anlaşılmaktadır. Defterde “Elmalı Kâtib-i Sanisi” olarak sadece Ali Remzi Efendi Efendi‟nin adı geçmektedir. Yine mahkeme görevlilerinden zabıt kâtipliğine dair kayıtta, tek isim olarak Mustafa Efendi‟nin129

ismi geçmektedir.

Adli teşkilat içinde yer alan görevlilerden biri de “Mübâşir” dir. Önceki dönemlerde “Muhzır” da denilen bu görevliler mahkemede bulunması gereken kişileri hazırlardı. Muhzır sözlükte “huzura getiren, hazır bulunduran” anlamına gelmektedir. Klasik İslâm hukuku kaynaklarında davalı ve davacıyı mahkemeye sevk ederdi. Mahkemelerde davalı ve davacıyı mahkeme huzuruna celbeden görevli aynı zamanda yüksek rütbeli bir yeniçeri kumandanının unvanıdır.130

Defterde Mübâşir olarak geçen bu görevlilerin vazifeleri ve yetkileri arasında davaya konu olayla ilgili tahkikat yapmak da vardır. Tanzimat Dönemi‟nin getirdiği yeniliklerle birlikte çalışmaya konu olan dönemde Antalya‟da adli teşkilata ait görevlilerde bir çeşitlilik ve artış meydana gelmiş olup, 84 No‟lu Antalya Şer‟iyye Sicilinde de bu durum net olarak görülebilmektedir. Defterde Mübâşir-i mahsûsası Yusuf Ağa131

isimli bir Mübâşir geçmektedir.

Mahkemeler hukukun muhafazası için çeşitli sebeplerle mahkemeye gelemeyen, ya da gelmeyen davalıların yerine bir nevi avukat görevlendirilmektedir. Aynı durum, incelenen sicil defteri için de geçerlidir ki bu konuyla ilgili davalara da yer verilmiştir. Osmanlı

124 Afyoncu ve Ahıskalı, 2002: 53. 125 AŞS., 84, S.70, h.28 126 AŞS., 84, S.172, h.79 127 AŞS., 84, S.56, sn.21. 128 AŞS., 84, S.41, h.13. 129 AŞS., 84, S.7, sn.21. 130 Ahıskalı, 2006: 85. 131 AŞS., 84, S.67, sn.80.

Şekil

Tablo 2.1‟de belirtilen köy isimleri defterin kapsadığı yıllarda yapılmış idarî taksimata  daha kapsamlı bir bilgi sunabilmek gayesiyle verilmiştir
Tablo 2.2  84 No’lu Antalya ġer‘iyye Sicilinde Yer Alan Antalya Sancağına Bağlı Nahiyeler, Nahiyelere  Bağlı Köy ve Mahalleler 51
Tablo 2.3  84 No’lu Antalya ġer’iyye Sicilinde Yer Alan, Merkez Antalya Kazası’na Bağlı Mahalleler 59
Tablo 2.4  84 No’lu Antalya ġer’iyye Siciline Göre 1897-1902 Yılları Arasında Antalya Yöresinde Ġkamet  Eden Yörük AĢiretleri ve Mesken Tuttukları Mahaller 65
+6

Referanslar

Benzer Belgeler

Medine-i Ayntab’da Mestancı mahallesi ahâlisinden iken bundan akdem fevt olan Muhsin-zâde Ahmed Ağa el-Hâc Ahmed Ağanın verâseti zevce-i menkuhe-i metrukesi

170 iken senedleĢmiĢ ve kazâ-i mezkûr sicilinde mebaliği-i mezkue ol vakide alunub verilmiĢ madde olduğından ahâlî-i merkûmenin ol vecihle iddi´âları

Medine-i Antalya muzâf İstanos Nâhiyesi kurâsından Çuğalar Karyesi ahâlîsinden işbu merbût-ı arzuhal mezkûrü’l-esâmî Hasan Ali bin el-Hâcc Mehmed nâm

Hacı Mikdad Mahallesi sâkinlerinden Çolak Kadızâde Mahmud Efendi ibn-i Hâfız Ahmed Efendi meclis-i şer’îde Pamukzâde Hüseyin Efendi ibn-i Mehmed Ağa

itmekçi Hâcî Hasan Oğlu bayrâğının Ağâ ve Alemdârına verilen guruĢ 155 kuyûddan iki guruĢden ziyâde gümrük alınmamak içun ilâm harcı guruĢ 60 devletlü Hüsrev

Hamidiye Kazāsıʹna tâbi‘ Danişmend Karyesi sâkinlerinden Akçaoğlu Ömer ibn Mehmed nâm kimesne mahkeme-i şerʻiyyeye mahsūs odada maʻkūd-ı meclis-i şerʻ-i

İncelediğimiz yıllarda, Rize’de vefat eden kadın ve erkeklerin terekesinde, gayr-i menkuller önemli bir yekûnu oluşturmaktadır. 1459 Söz konusu gayr-i menkuller

Mahrûse- i Amasya mahallatından Hatuniyye mahallesi sakinlerinden Sette binti Mehmed Beğ nam hatunun tarafından husûs-ı ati’z-zikre vekîl olub vekâlet-i mezbûre