• Sonuç bulunamadı

1831 Nüfus Sayımına Göre Ulubey Kazası Nüfusu

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "1831 Nüfus Sayımına Göre Ulubey Kazası Nüfusu"

Copied!
349
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

ORDU ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

TARİH ANABİLİM DALI YAKINÇAĞ BİLİM DALI

YÜKSEK LİSANS TEZİ

1831 NÜFUS SAYIMINA GÖRE ULUBEY KAZASI NÜFUSU

HAZIRLAYAN DİLEK AKDEMİR

AKADEMİK DANIŞMAN PROF. DR. İLHAN EKİNCİ

(2)
(3)
(4)

i ÖZET

1831 NÜFUS SAYIMINA GÖRE ULUBEY KAZASI NÜFUSU

Akdemir, Dilek

Yüksek Lisans, Yakınçağ Bilim Dalı Tez Danışmanı: Prof. Dr. İlhan EKİNCİ

Ağustos-2017 Sayfa: 336

Osmanlı Devleti’nin değişik yerlerinde olduğu gibi Ordu ve çevresinde de nüfus sayımları yapılmıştır. Bu çalışmada, Osmanlı Devleti’nin 1831 tarihinde yapmış olduğu nüfus sayımı ile ilgili, Ordu iline bağlı Ulubey kazası ile köylerini kapsayan 1038, 1047 sayılı Ceride Defterleri’ndeki nüfus verileri incelenmeye çalışılmıştır. 1038 numaralı gayrimüslim ve 1047 numaralı Müslim defterlerinin öncelikle transkripsiyonu yapılmıştır. Daha sonra bu defterlerdeki nüfus bilgileri kullanılarak tablolar ve istatistikler hazırlanmış, bahsi geçen yörenin nüfus yapısı birçok yönüyle incelenmeye çalışılmıştır. Gayrimüslim defteri 1048 numaralı İcmal defterindeki toplam değerlerle karşılaştırılmıştır. Müslim defterindeki bilgilerin eksik ya da yırtık kısımları 1049 numaralı İcmal Defteri ile karşılaştırılmış ve İcmal Defteri’ndeki toplam verilerden yararlanılmıştır. Böylelikle Ulubey ilçesinin nüfus araştırmalarına katkı sunulmaya çalışılmıştır.

Bu tez çalışması üç ayrı bölümden oluşmaktadır. Girişten sonra başlayan birinci bölümde Osmanlı Tahrir Sistemi’nden bahsedilmiştir. İkinci bölümde Ordu ve Ulubey’in tarihi, coğrafyası ve beşeri özellikleri hakkında bilgi verilmiştir. Üçüncü bölümde ise Ulubey’e ait 1038 ve 1047 numaralı defterlerin değerlendirilmesi yapılmıştır.

(5)

ii ABSTRACT

POPULATİON OF ULUBEY DİSTRİCT ACCORDİNG TO CENSUS OF 1831

Akdemir, Dilek

Master Thesis, Department of Modern Era Advisor: Prof. Dr. İlhan EKİNCİ

August-2017 Page: 336

As was the case in various parts of the Ottoman, censuses were conducted in Ordu and its vicinity too. In this study, we look at the Ottoman consensus of 1831 with a special emphasis on Ulubey and its villages’ registered consensus books (Ceride Defterleri) numbered 1038 and 1047, which is located in Ordu city. We started translating 1038 non-Muslim and 1047 Muslim registry population books into modern Turkish. After that, by using the population information in these books, we created tables and statistics, and the mentioned people is examined in various ways. We compared Non-Muslim population with 1048 registry population synopsis book’s (İcmal Defteri) total number. We also compared the missed and torn parts of Muslim population with 1049 registry population synopsis book. Thus, we aim to contribute to consensus researches in Ulubey, Ordu.

This thesis has three chapters. The first chapter gives detail information about the Ottoman census system. The second chapter looks at the history and geography of Ulubey and Ordu. The last chapter examines Ulubey and its villages’ registered consensus books numbered 1038 and 1047.

(6)

iii ÖN SÖZ

Milletlerin tarihi mirası olan arşiv belgeleri, kendi tarihlerini öğrenmek, öğretmek ve gelecek nesillere aktarmak adına araştırmacıların başvurduğu çok önemli kaynaklardan biridir. Arşiv kaynakları; dil, din, etnik köken, kültür ve sanat gibi birçok değeri yüzyıllar öncesinden günümüze taşıyan ve geçmişle gelecek arasında köprü kuran, bilimsel çalışmaların özünü oluşturan vesikalardandır. Şüphesiz ki, yüzyıllar önce devletlerin sosyal, ekonomik ve askeri durumlarını tespit etmek amaçlı yaptıkları nüfus sayımlarının kaydedildiği Nüfus Defterleri, bugün nüfus araştırması yapanlar için önemli ölçüde bilgiler sunmaktadır.

Bu çalışmada, Osmanlı Devleti’nin 1831 yılında yapmış olduğu nüfus sayımı ile ilgili, Ordu iline bağlı Ulubey kazası ile köylerini kapsayan 1038, 1047 sayılı Ceride Defterlerindeki nüfus verileri incelenmeye çalışılmıştır. II. Mahmud zamanında yapılmaya başlanan 1830/1831 yılı nüfus sayımının tamamlanma tarihi eyaletten eyalete farklılık gösterdiği anlaşılmaktadır. Ordu yöresinde defterlerin tutulmaya başlandığı tarih dikkate alınırsa sayımın 1834 yılında bittiği tahmin edilmektedir. Bu tez çalışmasında her ne kadar 1831 tarihi esas alınmış olsa da, Ulubey kazasına ait nüfus defteri değerlendirildiğinde sayımın 1834’te bitmiş olduğu söylenebilir.

Öncelikle 1038 numaralı gayrimüslim ve 1047 numaralı Müslim defterlerinin transkripsiyonu yapılmış ve elde edilen verilerden hareketle yaklaşık nüfus miktarı verilmeye çalışılmış; yaş grupları, doğum ölüm oranları, lakaplar, hastalık ve engel durumları, eğitim durumları, meslekler, boy oranları, en yaşlı ve en genç kişiler, sakal bıyık ve fiziksel tanımlamalar, askerlik durumları, göç durumları, köylerin sayısı ve muhtarları, vergi durumları vs. gibi defterde belirtilen birçok konu incelenmiş ve tablolar halinde verilmeye çalışılmıştır. Ayrıca yüzdelik hesaplamalar yapılarak nüfus oranları verilmeye çalışılmış, bunlar tablolar ve grafiklerle desteklenmiştir. Bununla birlikte gayrimüslim defterindeki nüfus değerleri 1048 numaralı İcmal defteriyle karşılaştırılmıştır. Müslim defterindeki bilgilerin eksik ya da yırtık kısımları 1049 numaralı İcmal Defteri ile karşılaştırılmış ve İcmal Defteri’ndeki toplam verilerden yararlanılmaya çalışılmıştır.

(7)

iv

Defterlerin transkripsiyonu yapılırken karşılaşılan problemlerden biri Müslim defterinin belirli yerlerinin yırtık veya eksik oluşu idi. Bir diğeri ise bir kısım yerleri çeşitli tahribata uğradığından dolayı yazıların okunmasının zorlaşması ya da okunmaz duruma gelmesi idi. Okunamayan veya farklı anlamlar taşıyan yerlere soru işareti (?) koyularak belirtilmiştir. Mümkün olduğu kadar mevcut veriler bilimsel kurallara uygun şekilde kullanılarak Ulubey ilçesinin nüfus araştırmalarına katkı sunulmaya çalışılmıştır.

Bu tezin hazırlanması esnasında benden yardımlarını esirgemeyen ve büyük bir sabır gösteren danışman hocam Prof. Dr. İlhan Ekinci’ye, ayrıca yardımlarını gördüğüm Ayhan Toraman’a ve her zaman varlığını yanımda hissettiğim aileme çok teşekkür ederim.

Dilek AKDEMİR

(8)

v İÇİNDEKİLER ÖZET ... i ABSTRACT ... ii ÖN SÖZ ... iii İÇİNDEKİLER ... v

TABLOLAR LİSTESİ ... viii

ŞEKİLLER LİSTESİ... ix

KISALTMALAR VE SİMGELER ... x

GİRİŞ ... 1

I. BÖLÜM: OSMANLI DEVLETİ’NDE NÜFUS SAYIMLARI VE ORDU KAZASI ... 5

A) OSMANLI DEVLETİ’NDE TAHRİR VE NÜFUS SAYIMLARI ... 5

B) OSMANLI NÜFUSU ÜZERİNE YAPILAN ÇALIŞMALAR ... 12

II. BÖLÜM: ORDU VE ULUBEY’İN COĞRAFİ KONUMU, TARİHSEL SÜRECİ VE NÜFUS GELİŞİMİ ... 17

A) ORDU VE ULUBEY’İN COĞRAFİ KONUMU ... 17

B) ORDU VE ULUBEY KAZASININ TARİHİ ... 22

III. BÖLÜM: ULUBEY KAZASININ NÜFUSU ... 44

A) ORDU VE ULUBEY KAZASININ NÜFUSU ... 44

B) 1047 (MÜSLİM) ve 1038 (GAYRİMÜSLİM) NUMARALI DEFTERLERİN TANITIMI... 50

C) 1831 TARİHLİ 1047- 1038 SAYILI NÜFUS DEFTERLERİNİN TAHLİLİ 56 1) Müslüman Köylerin Nüfusu ... 77

 Çukur ... 78  Durak ... 80  Demirci ... 82  Ohtamış ... 82  Kuylu ... 84  Karaağaç ... 84  Gündüzlü ... 87  Turuddi ... 88  Çonkara ... 88  Karakoca ... 90  Kıran Yağmur ... 91  Yağmur ... 92  Tikenlüce ... 93  Katırköyü ... 94

(9)

vi  Şeyhler ...96  Kadıncık ... 98  Bahaeddin ... 99  Sevdeş ... 100  Kumanlar ... 102  Oyumgürgen ... 103  Elmaçukuru ... 104  Piralibükü ... 105  Koşaca ... 106  Kızılin ... 108  Harami ... 111  Daraklıca ... 112  Uzun Mahmud ... 112

2) Ulubey’e Bağlı Müslim Köylerinde Yaşayanların Sülale İsimleri ... 113

3) Gayrimüslim Köylerin ve Mezraların Nüfusu ... 117

 Çukur ... 120  Çayırağzı ... 121  Kozören ... 121  Kadıncık ... 122  Kumanlar ... 122  Teknüce ... 122  Kızılin ... 123  Darıklıca (Ermeni) ... 124  Panbukluk ... 125  Kayadibi Mezrası ... 126  Kızılimât Mezrası ... 126  Hocaoğlu Mezrası ... 126  Çangalbölüğü Mezrası ... 126

 Kuplu Bekirdamı Mezrası ... 127

 Harami Mezrası ... 127

 Artuk ... 127

 Darıklıca (Rum) ... 128

4) Ulubey’e Bağlı Gayrimüslim Köylerinde Cizye Dağılımı ve Sülale İsimleri 128 D) XIX. YÜZYILDA ULUBEY KAZASI NÜFUSUNUN GELİŞİMİ ... 131

DEĞERLENDİRME VE SONUÇ ... 140

(10)

vii

EKLER ... 151

EK-1 ... 152

EK-2 ... 290

(11)

viii

TABLOLAR LİSTESİ

Tablo 1: 1455 -1613 Yılları Arasında Ordu Kazası Nüfus

Tahminleri………45 Tablo 2: 1455-1613 Yılları Arasında Ulubey Müslüman Hane Nüfusu………..46 Tablo 3: 1455 Tarihli Tahrir Defterinde Geçen Sevdeşlü/Ulubey’e Bağlı Köy Adları………....56 Tablo 4: Müslim ve Gayrimüslim Defterlerindeki Köy -Mezra Adları………...58 Tablo 5: 1831 Sayımına Göre Ordu Livası Ulubey Kazası Müslim Nüfusu

(Mufassal)……….64 Tablo 6: 1831 Sayımına Göre Ordu Livası Ulubey Kazası Müslim Nüfusu

(İcmal)………..65 Tablo 7: Müslim-Gayrimüslim Köy Nüfuslarının Yaşlara Göre Dağılımı……..68 Tablo 8: Müslim ve Gayrimüslim Köylerinin Doğum ve Ölüm Miktarı………70 Tablo 9: Ulubey Müslim Köylerinde Yaşayan Nüfusun Hastalık ve Engel

Durumları……….71 Tablo 10: Müslim Köylerindeki Muhtarlar, İmamlar ve Hizmet Grupları……..73 Tablo 11: Müslim Köylerinde Yaşayan Nüfusun Esnaf Grupları………75 Tablo 12: Asker, Talebe ve Diğer Sebeplerle Kaza Dışındaki Müslim ve

Gayrimüslim Nüfus………..75 Tablo 13: Müslim ve Gayrimüslim Köylerindeki Nüfusun Sakal ve Bıyık

Gruplarına Göre Dağılımı……….76 Tablo 14: Ulubey’e Bağlı Müslim Köylerinde Yaşayanların Sülale

İsimleri………113 Tablo 15: Ulubey Kazası Gayrimüslim Hane Sayıları ve Cizye Grupları…….128 Tablo 16: Ulubey’in Köylerinde ve Mezralarında Yaşayan Gayrimüslim Sülale İsimleri (Ermeni-Rum)………...130

(12)

ix

ŞEKİLLER LİSTESİ

Şekil 1. Ulubey Müslim Köy Nüfuslarının Grafiksel Görünümü………...66 Şekil 2. Ulubey Müslim Köylerindeki Yerleşik ve Göçebe Yaş Gruplarının Yüzdelik Oranları………67 Şekil 3. Müslim Köylerinin Yerleşik ve Göçebe Toplam Nüfusunun Yüzdelik Oranları………...67 Şekil 4. Müslim ve Gayrimüslim Nüfuslarının Yüzdelik Oranları……….71 Şekil 5. Ulubey Kazası Müslim ve Gayrimüslim Köylerinde Yaşayan Erkek Nüfusun Boy Grupları……….77 Şekil 6. Gayrimüslim Köylerinin Ermeni ve Rum Nüfusunun Yüzdelik

Oranı………..129 Şekil 7. Gayrimüslim Nüfusun Cizye Gruplarının Yüzdelik Oranı…………..130 Şekil 8. Ulubey Nahiyesinden Ermeni Göçü ve Yönü (1835-1838)…………134

(13)

x KISALTMALAR VE SİMGELER

Bkz. : Bakınız

BOA : Başbakanlık Osmanlı Arşivi

C. : Cilt

Çev. : Çeviren

DİE : Devlet İstatistik Enstitüsü

E : Ermeni H. : Hicri Haz. : Hazırlayan M. : Miladi Mz : Mezra NFS.d : Nüfus Defteri

OYTK : Ordu Yöresi Tarihinin Kaynakları

R : Rum

s. : Sayfa

S. : Sayı

SBD : Sosyal Bilimler Dergisi

ss. : Sayfa Sayısı

T.C.T.A : Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Türkiye Ansiklopedisi

TVS : Trabzon Vilayet Salnamesi

(14)

GİRİŞ

Nüfus, dünyada sınırları belirli bir coğrafyada, belirli bir zamanda yaşayan insanların oluşturduğu toplam sayı olarak tanımlanmaktadır1

. Arapça’da “Nefs” kelimesi olup şahıs, kişi anlamına gelmektedir2. Devletler ve milletler için gerek iç politikada gerek dış politikada önemli bir role sahip olmuştur. Bunun içindir ki yüz yıllardan beri devletler nüfusları ölçüsünde güç kazanmışlar ve varlıklarını sürdürmüşlerdir.

Nüfusla ilgili çeşitli belirlemeler için sağlıklı nüfus sayımları yapılmasına ve bu sayımların neticelerinin istatistik ifadelerine ihtiyaç vardır. Bundan dolayı da devletler belli periyotlarla nüfus sayımı yaptırır ve nüfus istatistikleri yayımlar3

. “Bir siyasi otorite, yeri geldiğinde yönettiği ülkenin idari, mali ve askeri yapısını düzenlemek veya var olan düzeni daha iyi bir şekilde yürütmek maksadıyla halkın nüfus miktarını, bu nüfusun özelliklerini saptama gereksinimi duyar ve bu nedenle nüfus sayım çalışmaları yürütebilir”4. Bugün daha modern anlamda yapılan nüfus sayımları, bir toplumu oluşturan bireylerin cinsiyet, sayı, yaş, din, dil, meslek ve eğitim gibi durumlarını belirlemektedir5

.

Hane kayıtlarının tutulmasıyla beraber başlayan nüfus sayım çalışmaları, M.Ö. II. asra gidecek kadar eski bir tarihe sahiptir. Asırlardan beri milletler; evlenme, ölüm ve doğum, gibi nüfus durumlarını, asker ve vergi toplamak için nüfus artış ve azalışlarını tespit amaçlı kayıt etmeye gayret göstermişlerdir6

. “Mısır’da daha ilk sülale devrinden itibaren tahmini Milattan 2500-3000 sene evvel başlamak üzere arazi tahrirlerinin yapılmakta olduğu ve Beniisrail peygamberlerinin de sık sık nüfus sayımları yaptırdıkları anlaşılmaktadır. Nitekim Hz. İsa’nın doğumu da böyle bir nüfus sayımına tesadüf etmiş bulunuyordu. Aynı şekilde Akdeniz havzasına mensup diğer medeniyetlerde de, eski zamanlara ait olmak üzere muhtelif tahrirler ve istatistik bilgiler bulunmaktadır. Nüfus sayımlarını en fazla ileri götüren memleketin ise Roma olduğu söylenmektedir.

1

Sunday, Üner, Nüfusbilim Sözlüğü, Hacettepe Üniversitesi Yay., Ankara 1972, s. 11.

2Ferit Devellioğlu, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lügat, Aydın Kitabevi Yay., Ankara 2003, s.

818.

3“Nüfus”, Yeni Türk Ansiklopedisi, Ötüken, İstanbul 1985, (C. 7 s.2705).

4Mehmet Güneş, “Osmanlı Dönemi Nüfus Sayımları ve Bu Sayımları İçeren Kayıtların Tahlili”,

Akademik Bakış, C. 8, S. 15, Kış (2014a), s. 222.

5İsmail Kıvrım, “Nüfus Defterlerine Göre 19. Yüzyılın Ortalarında Giresun’un Nüfus Yapısı”,

Karadeniz İncelemeleri Dergisi, S. 10, 2011, s. 53.

6Adnan Çimen, “Sayım, Kayıt Düzeni ve Teşkilatlanma Açısından Osmanlıda Nüfus Hizmetleri”,

(15)

Ortaçağ’da da İngiltere ve Fransa gibi Avrupa memleketlerinde muhtelif şekilde tahrirler yapıldığı bilinmektedir. Araplar ise Mısır ve İspanya’da, Selçuklular İran’da, İlhanlılar Hint’te nüfus ve arazi tahrirleri yaptırmışlardır”7

.

Osmanlı Devleti, arazi kaydı ile nüfusun sayımı ve bunlarla ilgili kayıtların tutulmasına özel önem vermiştir. Sırf bu anlayıştan dolayı Osmanlı Devleti’ndeki tahrir çalışmalarını devletin ilk kuruluş yıllarına kadar götürme imkânı vardır8

. Osmanlı Devleti’nde ziraî ekonomiyi düzenleyen kanûnlar hazırlanmadan önce, toprağın mülkiyeti, tasarruf tarzı ile kullanılış kaidelerinin, devletin yetkisi çerçevesinde sistemleşmesi gerekmekteydi. Özellikle İstanbul’un alınmasından sonra, Avrupa ve Asya kıtaları ile farklı devletlerin merkezi bir noktasında olan Osmanlı Devleti bu yeni durumun getirdiği iktisadî ve sosyal şartlar ekseninde yeniden yapılanmaya gitmiştir. Zira fetihler yoluyla ulaşılan sınırlar, çok geniş bir imparatorluk meydana getirirken, bu sınırlar içinde yaşayan nüfus kaynağı, geniş topraklara kıyasla aynı yoğunlukta değildi. Nüfusun az oluşu, devletin iktisadi ve askerî gücünün tarım arazilerinin sürekli ekilmesine bağlı oluşu, bu nüfusun mîrî arazi rejimi içerisinde, devletin devamlı kontrolüyle çiftlikler üzerinde iskân edilmesini zorunlu kılmaktaydı9.

“Yeni fethedilen bölgelerde genel vaziyeti ve vergi kaynaklarını tespit etmek amacıyla hükümetin görevlendirdiği memurlar tarafından genel sayımlar yapılır ve bu sayımların sonuçları Tahrir adı verilen defterlere kaydedilirdi. Daha sonra, ihtiyaç halinde veya padişah değişikliği sebebiyle bu sayımlar yenilenirdi. Dolayısıyla, Tahrir defterleri, Osmanlı devletinin tımar sistemi uygulanan topraklarındaki vergilendirilebilir ekonomik faaliyetlerin ve insan kaynaklarının tespitinde oldukça önemlidir”10

.

Osmanlı’nın, kuruluş dönemlerinde belirli aşamalarla devletin önemli kısımlarında asker ve vergi alma amacıyla uyguladığı tahrirler nüfus

7M. Tayyib Okiç, “İslamiyette İlk Nüfus Sayımı”, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi,

C. 7, S. 1, Ankara 1958, s. 11.

8Çimen, 2012, s. 191. “Selçuklulardan kalma sayım defterleri bulunmamakla birlikte, Osmanlı

döneminde yapılan ilk tahrirlerde Selçuklu döneminde Farsça tutulan defterlere atıflar yapıldığı kayıtlıdır. Selçuklu devleti ve Anadolu beylikleri ile onların da geçmişlerinden intikal eden, devlet teşkilat ve müesseselerinin usul ve kaideleri, tabî seyriyle beriye doğru intikal etmiş, böylece nüfus ve arazi tahrir usulü de geliştirilerek, Osmanlı devletinde geniş bir tatbik sahası bulmuştur”. Bkz., Mehtap Özdeğer, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Mîrî Arazi Rejimi ve Tahrir Geleneği”, Manas

Sosyal Bilimler Dergisi, C. 3, S. 5, 2012, s. 8.

9Özdeğer, 2012, s. 5.

10Enver Çakar, “Tahrir Defterlerine Göre XVI. Yüzyılda Humus Şehri”, Fırat Üniversitesi Sosyal

(16)

çalışmalarının birinci adımlarını oluşturmuştur. 1831 senesinden başlayarak daha detaylı ve sistematik duruma getirilen tahrirler, oluşturulan özel kayıt sistemi, Ceride-i Nüfus Nezareti’nin kurulması ve taşrada bu nezarete bağlı birimlerle yeni bir safhaya gelmiştir. 1844, 1866, 1881/1893 ve 1905 gibi sayımlarla devam eden nüfus çalışmalarıyla köklü geleneği olan kayıt düzeni ve teşkilatların ortaya çıkmasına neden olmuştur11

. Osmanlı Devleti dönemi demografik araştırmalarının değerlendirilmesinde, bu araştırmaların temeli olan tapu tahrir ve nüfus arşivlerinin durumu ayrı önem arz etmektedir. Osmanlı arşivlerinde henüz araştırılmamış binlerce belgenin olması, yeni araştırmaları devamlı teşvik etmektedir12. Bundan ötürü nüfus defterlerini araştırmacılar için önemli kılan en büyük özelliğin, içeriğinde bulundurduğu kapsamlı bilgiler olduğunu belirtmek gerekmektedir13.

Arşiv belgelerinden başka vilayet salnameleri ve yazılmış ikinci el kaynaklar da araştırmacılara yardımcı olan diğer kaynaklar arasındadır. Vilayet salnameleri, bulundukları vilayetin yönetimi, mali durumu eğitim-öğretimi, coğrafyası, tarihi, nüfusu vs. gibi konuları kapsamaktadır14

.

Osmanlı Devleti’nin demografik yapısı hakkında yabancı kaynaklarda da çeşitli bilgiler ve nüfus istatistik verileri mevcuttur. Karpat bu istatistik verilerin bir kısmının bazı etnik ve dini toplulukların siyasal iddialarını desteklemek amacı güttüğünü ve demografik verilerin siyasal amaçlara alet edilmede Rusya’nın öncü olduğunu ifade etmektedir. Kendi özel bilgi ve görüşlerine dayanarak, asılsız iddialarda bulunan bazı Avrupalılar, resmi Osmanlı nüfus rakamlarının doğruluğuna ilişkin kuşkularını dile getirmişlerdir. Bu kişiler daha çok Osmanlı Devleti’nin sadece Avrupa’daki kentlerinde yaşamış, Hristiyanlarla iletişim kurmuş ya da devletin uzak köşelerinde çalışmış seyyahlar veya meslek adamlarıydı. Bunlar, ülkelerine döndüklerinde kitaplar yazmış, Osmanlı yaşamının her yönüyle ilgili düşünce ve görüşlerini yayımlamışlardı. Kendi nüfus istatistikleri dizisini yayımlayan F. Bianconi bunlardan birisidir15

.

11Çimen, 2012, s. 205-206. 12Çimen, 2012, s. 189-191.

13Süleyman Demirci-Kâzım Kartal, “Osmanlı Nüfus Defterlerinin Tarih Yazımındaki Yeri: 1835

Tarihli Trabzon Vilayeti Maçuka/Maçka Kazâsı Müslim Nüfus Defteri Örneği”, Journal of

History Studies, Volume 6, Issue 3, April 2014, s. 134.

14Kemal Saylan, 1868-1914 Döneminde Ordu Kazası, KTÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü,

(Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), Trabzon 2007, s. 10-11.

15Kemal H. Karpat, Osmanlı Nüfusu 1830-1914, (Çev.: B. Tırnakçı), Timaş Yay., İstanbul 2010, s.

(17)

Yerel tarih çalışmaları şehir tarihçiliğine farklı bir bakış açısı kazandırmaktadır. Şöyle ki araştırılan yörenin siyasi, sosyal yönlerinin incelenmesi dışında varsa geçmiş tarihlerine ait nüfus defterleri bulunup incelendikten sonra nüfusu hakkında bilgiler ortaya konulabilir ve böylece tarihin her bakımdan bugün ve gelecek ile olan bağlantısının daha iyi anlaşılması sağlanır16

.

“Orta Karadeniz Bölgesi ile alakalı yapılan araştırmalar genel olarak değerlendirilip ve bölgeyle ilgili araştırmaların birçoğunda arşiv belgeleri kullanıldığı takdirde, bölge tarihine ait güvenilir bilgilere ulaşılması mümkün olacaktır. Bir diğer husus ise yapılan çalışmaların sadece anılan şehir ve konu ile sınırlı kalması ve bölgenin diğer yerleri ile ilişkilendirilmeye gidilmemesidir. Oysaki çalışmalarda sadece tek bir noktaya odaklı değil de bir bütün olarak bakılırsa, bilgilerin netliği açısından daha iyi olacaktır. Bununla birlikte henüz kullanılmamış arşiv malzemesinin çokluğunun da var olduğu dikkate değerdir”17

. Ayrıca bölgeyle ilgili son yıllarda akademik ve amatör düzeyde çalışmaların gittikçe arttığı söylenebilir18

.

Biz de tez çalışmamızda, Ordu Kazası nüfus hareketleri içerisinde Ulubey kazasını belirli yönleriyle ele alıp, 1831 nüfus sayımı ışığında ilçenin nüfus hareketlerini incelemeye çalıştık.

16Mehmet Beşirli, “Orta Karadeniz Araştırmaları ve Geleceği Üzerine Bir Değerlendirme (18. ve

19. Yüzyıllar)”, Orta Karadeniz Kültürü Sempozyumu, Ankara 2005, s. 118.

17Fatma Acun, “Orta Karadeniz Bölgesi Osmanlı Dönemi Tarihi Araştırmaları”, Orta Karadeniz

Kültürü Sempozyumu, Ankara 2005, s. 108.

(18)

I. BÖLÜM: OSMANLI DEVLETİ’NDE NÜFUS SAYIMLARI VE ORDU KAZASI

A) OSMANLI DEVLETİ’NDE TAHRİR VE NÜFUS SAYIMLARI Osmanlı Devleti, yeni fethettikleri ülkelerin arazisini tescil ve toprağın mülkiyeti ile kullanım biçimini ve vergi oranlarını belirlemek ve saptamak amacıyla düzenli olarak yazıp, kaydını tutardı. Bu işleme “Tahrir” denirdi19

. Tahrirler, emin denilen bir kişi ile kâtip tarafından yapılır, bölgedeki kadılar da bu görevlilere yardım etmekle yükümlü olurlardı20

. Devletin kuruluşundan itibaren asker alma ve vergi toplamak amacıyla belirli periyotlarla tahrir yapılmış ve çeşitli kayıtlar tutulmuştur21

.

Osmanlı Devleti’nde “sayım” geleneği oldukça eskiye uzanmaktadır. Özellikle toprağın işlenmesi çerçevesinde gerçekleştirilen “tahrir”ler22, nüfusa dair ciddi bilgiler verebilecek en eski kayıtlar olarak ele alınmaktadır23. XV. yüzyılda başta yeni kazanılan topraklar olmak üzere devletin topraklarının tamamında yazım yapılmıştır24

.

Osmanlı Devleti nüfusuyla ilgili bilgiler içeren ilk kapsamlı sayımlar XVI. yüzyıl boyunca gerçekleştirilmiş ve nüfusuyla ilgili tahmin yapılmasını kolaylaştırmıştır. Elde edilen diğer dolaylı bilgilerle birlikte XVI. yüzyıl boyunca Osmanlı nüfusunun arttığı ve yüzyıl sonunda 30- 35 milyona ulaştığı tahmin edilmektedir25. XVII. yüzyıldan itibaren de bu yazımların düzensiz yapılan bazı

yoklamalarla devam ettiği görülmüştür26 .

“Memleket Tahriri” adı da verilen ve modern nüfus sayımı niteliğinde olmayan bu tahrirlerle arazi kayıtları yanında, devlet sınırları içinde her köy ve

19Tolga Uslubaş-Yılmaz Keskin, Alfabetik Osmanlı Tarihi Ansiklopedisi, Karma Kitaplar, Ekim

2007, s. 555.

20Mehmet Öz, “Tahrir”, TDV İslam Ansiklopedisi, İstanbul, Türk Diyanet Vakfı Yay., 2010, (C. 39

s.426-427).

21Çimen, 2012, s. 183.

22Ahmet Köksal, “Trabzon Vilayeti’nin Nüfusu (1876-1878)”, Karadeniz İncelemeleri Dergisi, Yıl

8, S. 15, Güz 2013, s. 100.

23Enver Ziya Karal, Osmanlı İmparatorluğu’nda İlk Nüfus Sayımı 1831, T.C Başbakanlık Devlet

İstatistik Enstitüsü Matbaası, Ankara 1995, s. 6; Yunus Koç, “Nüfus”, TDV İslam Ansiklopedisi,

İstanbul, Türkiye Diyanet Vakfı Yay., 2007, (C. XXXIII s. 295).

24Köksal, 2013, s. 100.

25Numan Elibol, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Nüfus Meselesi ve Demografi Araştırmaları”, SDÜ

İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, C. 12, S. 2, 2007, s. 135.

26Hasan Yüksel, “Osmanlı’da Modern Anlamda Yapılan İlk Nüfus Sayımına Göre Divriği’nin

(19)

kasabadaki yetişkin erkek nüfus, ellerindeki toprak miktarı, tabi tutuldukları vergi mükellefiyetlerine dair rakamlar, mükelleflerin ve babalarının isimleri tek tek kaydedilirdi27.

Tahrirler esnasında kaydedilen bilgiler değişik defterlerde toplanırdı. Bu defterlerin başlıcaları, “mufassal defter”, “icmal defteri” ve “evkaf defteri” idi28

. Bu defterlere ilave olarak kadılar tarafından “cizye”29

ve “avarız” vergisi mükelleflerinin isimlerine yer veren defterler de oluşturulmuştur. Mufassal tahrir defterlerinin genelde sancak bazında derlendiği kabul edilmişse de, bazen bir eyaletin içerdiği tüm sancaklar bir defter içerisinde yer almıştır. Mufassal defterlerde genellikle ilk olarak sancağın merkezi durumundaki “nefs” kaydedilmiştir. Kaza merkezi olarak da değerlendirilebilecek olan “nefs”lerdeki nüfus, mahalle mahalle ve genellikle de evli bekâr (müzevvec – mücerret) ayrımı ile yazılmıştır30

.

XVII. ve XVIII. yüzyıllardaki Osmanlı nüfusu tahrirlerin yetersizliği ve sosyal karışıklıklar sebebiyle bütün yönleriyle ortaya konulamazken, XIX. yüzyıla gelindiğinde bu olumsuzluklar yavaştan ortadan kalkmaya başlamıştır31

. Osmanlı Devletindeki geleneksel tahrirlerin XIX. yüzyılın başında iki ayrı sayım şeklinde devam ettiği, bunların nüfus ve temettuat sayımları olduğu, 1830-1831 tarihinden itibaren başlanan nüfus sayımında sadece erkek nüfusun yazıldığı, altı aylık yoklama defterleriyle birlikte tutulan nüfus defterlerine aile reisinin fiziki özelliklerine göre tasvir edildiği görülmektedir32

. Uygulanan sistemle kişilerin tespiti ve birbirlerinden ayrılmasına çalışılmıştır. Fakat bu dönemde vergi ve asker toplanması amaçlandığından, kayıtlar tımar sistemi uygulanan yerlerde kadın nüfus dışarıda bırakılacak şekilde tutulmuştur. Kayıtlar statik olup, nüfus

27Sedat Bingöl, “İstanbul’da 1829 Nüfus Sayımı ve Bazı Mahallelerin Müslüman Nüfusu Üzerine

Bir İnceleme”, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Tarih Bölümü Tarih

Araştırmaları Dergisi, C. 23 S. 36, 2004, s. 44.

28

Elibol, 2007, s. 137.

29Cizye, fethedilen topraklardaki gayrimüslim nüfus üzerine askeri hizmet karşılığı konulmuş bir

vergiydi. Osmanlı Devleti, fethettikleri topraklarda muhafazakâr bir politika izlemiş ve kendilerinden önceki baş vergileri aynen kabul etmişler ve cizye adı altında tahsil etmişlerdir. Bkz., Halil İnalcık, “Cizye”, TDV İslam Ansiklopedisi, İstanbul, Türk Diyanet Vakfı Yay., 1993, (C. 8 s. 45).

30Elibol, 2007, s. 137- 138. 31Elibol, 2007, s. 152.

32Nuri Adıyeke, “Temettuat Sayımları ve Bu Sayımları Düzenleyen Nizamname Örnekleri”,

(20)

hareketlerinin olduğu dönemde değil, sayım yapılan dönemde güncellenmiş, kişiler arasında akrabalık bağı kurulmamıştır33

.

Osmanlı Devleti’nde ilk genel nüfus sayımı 1831 tarihinde II. Mahmut zamanında yapılmıştır. Yapılan bu sayımla Müslim ve gayrimüslim nüfusu tespit etmek ve böylece II. Mahmut döneminde Yeniçeri Ocağı'nın kaldırılıp (1826) yerine yeni bir ordunun kurulması için ülke içerisindeki askerliğe elverişli erkek nüfusun ve ülke içerisindeki cizye mükellefi gayrimüslim nüfusun tespit edilmesi hedeflenmiştir34

. 1826’da Asâkir-i Mansûre-i Muhammediye’nin kurulduğu zamana kadar, imparatorlukta benzeri bir sayım ve yazım faaliyetine rastlanmamıştır35

.

1831 yılında yapılmaya başlayan bu sayımın nedenlerini Enver Ziya Karal beş madde altında toplamıştır.

1- Bir süreden beri yapılan savaşlardan dolayı halk çok masraf yapmış ve pek çok yükümlülük karşısında kalmıştır.

2- Mevcut kanun ve hükümlere aykırı hareket neticesi olarak bazı yerlerde, fakir ve zengin Müslim ve gayrimüslim tebaanın devlete verdikleri verginin temelleri sarsılmış bulunmaktadır. Bundan ötürü borçlu olduğu verginin ancak yarısını veya üçte birini veren kimseler olduğu gibi himaye ve iltimas görerek hiç vermeyenler de vardır.

3- Anadolu’nun bazı yerlerinde önceki tahrirlerde köprü, han tamiri, derbend muhafızlığı karşılığı olarak bazı köylerin halkı vergiden affedilmişti. Fakat zamanla köprü ve hanlar yıkılıp binalardan eser kalmadığı ve derbentçilik lafzı ise fonksiyonlarını yitirmiş bir müessese hükmünde kaldığı halde hala o köylerin halkı vergi vermemekte ve hisseleri olan vergi miktarı diğer köylere yükletilmekteydi.

4- Yukarıda işaret edilen maddelerdeki haksızlıkları ortadan kaldırmak için devlet bazı tedbirlere her ne kadar evvelce müracaat etmişse de harpler dolayısıyla durumu düzeltmeğe muvaffak olamamıştır.

33Çimen, 2012, s. 199.

34Demirci-Kartal, 2014, s. 119. 35Yüksel, 2006-07, s. 73.

(21)

5- Fakat artık harpler bitmiştir. Dolayısıyla herkesin devlete karşı olan borcunu gerçek sınırları dâhilinde göstermek zamanı gelmiştir. Bunun için de bir nüfus sayımı ile işe girişmek lazımdır36

.

Ordunun kurulmasıyla birlikte ilk adım atılmış ve İstanbul’da sayıma yönelik bir reforma başlanmıştır. Ancak Osmanlı - Rus Savaşı’nın çıkması sayımı sekteye uğratmıştır. Harbin durmasının ardından ise sayım konusu tekrardan göz önüne alınmıştır. 1828–29 nüfus sayımı, bütün kazalarda sayım yapılmamış olmasına rağmen modern manada kabul edeceğimiz ilk Osmanlı nüfus sayımı olarak kabul edilmiştir37

.

1831 sayımında Müslim ve gayrimüslim nüfus ayrı yazılmış, defterleri de ayrı tutulmuştur. Bütün sancak, kazâ ve köylerde halk, Müslim ve gayrimüslim olarak iki gruba ayrılmıştır. Kıptîler, Yahudiler, Fellahlar ve göçebeler de ayrı sayılmış ve defterleri de ayrı tutulmuştur. Anadolu’da ise aşiretlerin nüfusları ayrı sayılmış ve bazı defterlerde çadır sayısı da ayrıca kaydedilmiştir. Anadolu ve Rumeli’de yaşayan erkek nüfusu yaşına bakılmadan istisnasız sayılmıştır. Devlet, Müslüman nüfusu askerlik açısından, gayrimüslim nüfusu ise vergi bakımından öğrenmek istediği için sayımın hedefine ulaştığını söylemek mümkündür38

.

1831 yılında yapılan nüfus sayımı bir takım eksiklik ve aksaklıklara rağmen ülke dâhilinde yaşayan Müslüman ve gayrimüslim nüfusu ortaya çıkarması bakımından önem teşkil etmektedir. Bu nüfus sayımı Osmanlı Devleti’nin toprak yazımı vesilesi olmadan yapılan bir nüfus sayımı olarak kabul edilir39.

36Karal, 1995, s. 11. 37

Karpat, 2010, s. 62.

38Salih Kahriman-Fevzi Gür, Amasya Nüfus Defteri 1840, Amasya Belediyesi Kültür Yay.,

Amasya 2012, s. 5.

39Sezgin Demircioğlu-Süleyman Bilgin, Of Nüfus Defteri (1834), Şenyıldız Yay., İstanbul 2011, s.

3., 1831 nüfus sayımının amacının ve aciliyetinin bilinmesine rağmen ilginç bir olay yaşanmıştır. Kütahya’da sayımı yapmakla görevli olan İzmit kadısı Hüsameddin’in tavsiyesi üzerine Sadaret Kaimakamı, padişaha sayımda nüfusun yaşa göre sınıflandırılarak kaydedilmesini teklif etmiştir. Teklife göre sekiz yaşın altındaki erkekler asgar (en küçük), sekiz-on beş yaş arasındakiler sagir (küçük), on beş ile kırk yaş arasındakiler şabb-ı emred (sakalsız), kırk- altmış yaş arasındakiler sinn-i vusta (orta yaş) ve altmış yaş üstündekiler pir (yaşlı) olarak sınıflandırılıyordu. Sultan II. Mahmud, sayımın dikkat ve itina gerektiren bir konu olduğuna vurgu yaparak, eski usulle yapılması talimatını vermiştir. Yani nüfusu yaş gruplarına ayırmaksızın askerlik hizmetine uygun olanlarla vergi mükelleflerinin belirlenmesine yönelik sayım yapılmasını yeterli görmüştür. Müslüman erkekler askerlik amacıyla sayıldıklarından askerliğe elverişli olup olmadıkları veya askerlik çağında bulunup bulunmadığı dikkate alınarak matluba muvafık ve matluba gayr-ı muvafık olarak sınıflandırılan Müslümanlara karşılık Gayrimüslimler gelirlerine göre âlâ, evsat ve edna olarak tasnif edilmişlerdir. Bkz., Karpat, 2010, s. 64.

(22)

1831 sayımına göre, 1.939.236’sı Müslüman, 230.519 reaya olmak üzere 2.170.847 erkek nüfus Anadolu’da; 500.697’si Müslüman ve 833.994’ü reaya olmak üzere toplam 1.334.691 erkek nüfus Rumeli’de; Kıbrıs ve Akdeniz adalarıyla birlikte, 2.467.128’i Müslüman, 1.147.470’i reaya olmak üzere; Osmanlı’daki toplam erkek nüfus 3.615.330 olarak tespit edilmiştir40

.

Ayrıca 1831 sayımı öncesi ve sonrası yapılan bir takım değişikliklerle çıkartılan nizamnameler ülke dâhilinde merkezi bir nüfus kayıt sisteminin kurulmasını ve aynı zamanda nüfus değişikliklerinin düzenli olarak takip edilmesini sağlaması açısından önemlidir41

.

Osmanlı Devleti’nde 1831–1838 yılları arasında uygulanmaya başlanan nüfus sayımı ve vergilendirme işlemleri her ne kadar “Batılılaşma” programının bir sonucu olarak kabullenilse de42 Osmanlı’da vergi ölçütüne dayalı nüfus sayımları öteden beri varlığını koruyan bir uygulamaydı. II. Mahmut tarafından Anadolu ve Rumeli’de sayımı yürütecek memurlara gönderilen talimatta yer alan “bunu usul-i sabıkasından çıkarmağa gelmez” ifadesinden hareketle, 1831 sayımının ilk olmadığı ve sayım yönteminin uzak olmayan sayımlarda sık sık uygulandığı sonucu çıkarılmaktadır43

. Yine bu kapsamda, 1831 sayımlarıyla ilgili benzer görüşleri dile getiren Erler, yönetsel anlamda Doğu Roma İmparatorluğunun mirasından kısmen etkilense bile, Osmanlı Devleti’nin çok eskilerden beri ve farklı dinamiklerden dolayı vergi esasına dayalı nüfus sayımı yaptığını ve kayıt tutuğunu ifade etmektedir44

.

XIX. yüzyılda süren savaşlar, iç isyanlar ve mali güçlükler sebebiyle Osmanlı Devleti’nde askeri ve mali alanda köklü bazı değişiklikler yapılması zorunlu hale gelmişti45

. II. Mahmud, devlet idaresini ele alıp içte ve dışta karşılaştığı güçlüklerin üstesinden geldikten sonra bütün ülkede yeniden düzenlemelere girişti. 1830 yılında Rumeli ve Anadolu taraflarında bulunan bütün eyalet, sancak ve kazalarda sayım yapılması için hükümetçe merkezden seçilen sayım memurları gönderildi. Gönderilen kişilerin çoğu bilgin din adamlarından

40Cem Behar, Osmanlı İmparatorluğu’nun ve Türkiye’nin Nüfusu 1500-1927, Tarihi İstatistikler

Dizisi, C. 2, TÜİK (DİE) Matbaası, 2. Baskı, Ankara 1996, s. 23-24.

41Demircioğlu-Bilgin, 2011, s. 3.

42Stanford J. Shaw, Osmanlı İmparatorluğu ve Modern Türkiye, (Çev.:M. Harmancı), C. II, E

Yay., İstanbul 1994, s. 70.

43Karpat, 2010, s. 64-65.

44Mehmet Yavuz Erler, “Osmanlı Nüfus Kayıtlarına Dair Alternatif Bir Kaynak: Defter-i Liva-i

Canik (1837)”, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, Volume 2/8, Summer 2009, s. 169.

45

(23)

oluşturulmuştur. Böylelikle halkın şeriata aykırı deyip sayıma karşı çıkılması önlenmek istenmiştir. Sancak merkezlerinde nüfus işleriyle uğraşmak için “Defter Nazırlıkları” oluşturuldu. Bu kurum, bir defter nazırı başkanlığında bölgenin büyüklüğüne göre mukayyid ve kâtiplerden oluşmaktaydı. Görevlilere aylık ödenmekte, ancak sonradan bu halktan vergi olarak toplanmaktaydı. Bu nazırlığın belli başlı görevi doğan, ölen, başka yere göç eden veya gelip oraya yerleşenlerin kayıtlarını günü gününe tutmaktı46

.

1831 yılında yapılan ilk genel nüfus sayımından sonra 1844, 1852, 1856, 1866, 1881/82 ve 1905 gibi farklı tarihlerde bölgesel veya genel nüfus sayımları yapılarak, kayıtların güncel tutulmasına çalışılmıştır. Nüfus hizmetlerini yürüten Ceride-i Nüfus Nezareti, 1884’de Nüfus-ı Umumiye Müdüriyetine dönüştürülmüştür. Bu birim 1889 tarihinde Sicil-i Nüfus-ı Ahali İdare-yi Umumiyyesi olmuş, 1914 yılında Nüfus Müdüriyet-i Umumiyyesi adıyla yeniden teşkilatlandırılmıştır. 1905 yılında yapılan Genel Nüfus Yazımıyla oluşturulan kayıtlar ve 1914 yeniden düzenlenen Sicil-i Nüfus Kanunu, Cumhuriyet dönemindeki nüfus hizmetlerinin temelini oluşturmuştur47

.

1831 yılında yapılan nüfus sayımının özellikle askerlik açısından beklenen sonuçları vermemesi, yeni nüfus sayımının yapılmasını ihtiyaç haline getirmiştir. İlk nüfus sayımından on üç yıl sonra 1844 yılında bir askeri yetkilinin idaresinde, özellikle ordunun ihtiyaçlarını gözeten yeni bir sayımın yapılmış olması bu iddiaları doğrulamaktadır48

. Sayım hazırlıkları 1831 sayımı tecrübelerinden yararlanılarak daha ayrıntılı yapılmıştır. Ancak sonuçlar başarılı olmamıştır. Sayım memurlarının dikkatsizlikleri, askere gitmek istemeyenlerin yanlış bildirimlerde bulunması, gayrimüslim cemaat liderlerinin cemaati hakkında verdikleri bilgilerin doğru olmaması başarısızlığın ana nedenleri arasında sayılabilir49

.

1844 nüfus sayımına göre Osmanlı Devleti’nin Avrupa, Asya ve Afrika kıtaları dâhil nüfusu 35.350.000 olarak belirlenmiştir50

.

1831 nüfus sayımından sonra 1844 yılında kadınları da kapsayan bir nüfus sayımı yapılmış, ayrıca 1852’de Rumeli’de, 1854’te de yeni bir nüfus sayımına

46Musa Çadırcı, Tanzimat Sürecinde Türkiye Anadolu Kentleri, İmge Kitabevi, Ankara 2011, s.

121-122.

47Çimen, 2012, s. 183. 48Karpat, 2010, s. 70.

49Demirci- Kartal, 2014, s. 122.

(24)

daha girişilmiş, 1856’da Anadolu ve Suriye’de nüfus sayımları yapılmıştır. Fakat sonuçlandırılması kabil olmamıştır. 1870 yılında yapılmasına karar verilen Genel Nüfus Sayımı da uygulanamamıştır. 1874’te Tuna Vilayetinde yapılan bir nüfus sayımını, imparatorluk döneminde girişilen ve uzun süre devam eden bir başka nüfus sayımı izlemiştir. 1878 Rus savaşını izleyen bu sayımda İstanbul nüfusu sayılmış. Aynı dönemde “Sicill-i Nüfus Nizamnamesi” çıkarılmış ve ilk kez Nüfus Müdürlüğü kurularak nüfus tezkereleri ile doğum, ölüm, yer değiştirme olaylarının kaydına başlanmıştır. 1891 yılında Bâb-ı Âli’de Merkezi İstatistik Encümeni kurulmuş, istatistik hizmetleri kanuni bir esasa bağlanmıştır. 1918 yılında çıkarılan yeni bir kanunla istatistik faaliyeti sadarete bağlı istatistik Müdüriyet-i Umumiyye bünyesinde toplanmış, kanunun uygulamasına bir yıl devam edildikten sonra kaldırılmış ve eski sistem Cumhuriyete kadar devam etmiştir51

.

Osmanlı nüfus sayımları arasında en kapsamlı olanı 1866’da başlayıp 1873 yılında tamamlanan Tuna Vilayeti’nde, kısmen de Irak’ta yapılan sayımdır. Kadınların kaydedilmediği bu sayımda, bir hanedeki kişi sayısı, bu kişilerin yaşları, medeni durumları, meslekleri ve mal varlıkları kaydedilerek pek çok defter tutulmuş, sonra bu defterler özetlenerek tek deftere indirgenmiştir. Çok ayrıntılı olması yanında 1866 yılında yapılan sayımın önemli amaçlarından biri de Osmanlı vatandaşı olan herkese “Tezkere-i Osmaniye” veya Osmanlı Nüfus Cüzdanı vermek olmuştur. Tuna için 5 milyon, ülke geneli içinde 15 milyon nüfus cüzdanın basımı için hazırlıklara başlanmıştır52

.

Osmanlı Devleti’nin en ayrıntılı ve en önemli nüfus tahrirleri XIX. yüzyılın sonları (1885) ve XX. yüzyılın başlarında (1907) gerçekleştirilen tahrirlerdir. Bu tahrirlerde nüfus, yaşa, cinsiyete, medeni duruma, etnik ve dinsel duruma, doğum yerine vs. ayrılmıştır53.

Osmanlı Devleti’nin son nüfus sayımı Birinci Dünya Savaşı’ndan hemen önce 14 Mart 1914 yılında yapılmıştır. Ancak bu sayımda daha çok 1905 yılında yapılan sayımın verilerinden yararlanılmıştır54

.

51Orhan Güvenen, 1990 Genel Nüfus Sayımı İdari Bölünüş (Özet Tablolar), T.C. Başbakanlık DİE,

Ankara 1991, s. VII.

52Karpat, 2010, s. 79-80. 53Elibol, 2007, s. 154. 54Çimen, 2012, s. 198.

(25)

Osmanlı Devleti’nin Anadolu toprakları üzerindeki nüfus yapısı, XIX. yüzyıldan itibaren büyük değişiklikler göstermeye başlamıştır: Küçük Kaynarca Anlaşması ile (1774) başlayan nüfus ve göç hareketleri55

, 1840’lardan itibaren de devam etmiş gerek Balkanlar’dan gerek Kafkaslar ve Kırım’dan devletin iç kesimlerine kitlesel göçler yaşanmıştır 56

. “1854-1908 yılları arasında ise Rusya’dan (Kafkasya, Kırım, Kuban ve Orta Asya) ve Balkanlar’dan yaklaşık 5 milyon Müslüman, Osmanlı topraklarına göç etmiştir”57

.

B) OSMANLI NÜFUSU ÜZERİNE YAPILAN ÇALIŞMALAR

Osmanlı kayıt sistemini üç farklı dönemde ele almak mümkündür. Birinci dönem, devletin kuruluşundan 1831 yılına kadar devam eden “Klasik Tahrir Kayıtları Dönemi”, ikinci dönem, 1831’den 1881/82 yılına kadar devam eden “Özel Amaçlı Nüfus Kayıt Dönemi”, üçüncüsü ise 1881’den Osmanlının sonuna, oradan günümüze kadar devam eden “Genel Amaçlı Nüfus Kayıt Dönemi”dir58

. “Osmanlı Devleti’nde askerî ve malî konuları esas alarak yapılmış olan toprak yazımını, nüfus sayımları gibi kabul etmek doğru değildir. Fakat toprak yazımı için düzenlenen Tapu-Tahrir Defterleri’nden yola çıkılarak o dönemde yazımı yapılan yerlerin nüfusu hakkında kesin olmasa da yaklaşık olarak bilgi sahibi olmak mümkündür” 59

. Tahrir defterlerindeki nüfus rakamlarının özelliklerine dikkat edilmek şartıyla şehir, kasaba, köy, mezra, cemaat nüfusları hakkındaki veriler kullanılarak, demografik değişimler, nüfus ve iskân hareketleri, kent ve kasabalarla köylerin büyüklükleri, Müslim-Gayrimüslim nüfus oranları vb. konularda verimli tahliller yapılabilmektedir60. Tapu tahrir defterleri ilk dönemler için temel demografik malzemeyi teşkil etmektedir61

.

Osmanlı demografi çalışmalarına tapu tahrir defterleri üzerinde yaptığı araştırmalarla öncülük eden Barkan, tarih incelemelerinde sosyo-ekonomik

55Karpat, 2010, s. 121. 56

Elibol, 2007, s. 155.

57Karpat, 2010, s. 50. Orta Karadeniz ve çevresinde de belirli sebeplerden dolayı iç ve dış göçler

yaşanmıştır. Samsun’dan Anadolu’nun çeşitli yerleşim birimlerine ve Kafkaslar’a yönelik göç hareketleri meydana gelmiştir. Ayrıntılı bilgi için bkz., Nedim İpek, “Canik Sancağı’nın Nüfusuna Dair Bir Değerlendirme”, Ondokuz Mayıs Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, S. 10, Samsun 1997, s. 41.

58Çimen, 2012, s. 198.

59İsmail Kıvrım, “Nüfus Defterlerine Göre 19. Yüzyılın Ortalarında Şebinkarahisar’ın (Karahisar-ı

Şarkî) Nüfus Yapısı”, Karadeniz İncelemeleri Dergisi, S. 19, 2015, s. 10.

60Mehmet Öz, “Tahrir Defterlerindeki Sayısal Veriler”, H. İnalcık-Ş. Pamuk, (Derleyenler),

Osmanlı Devleti’nde Bilgi ve İstatistik, T.C. Başbakanlık, TÜIK (DİE) Yay., İkinci Baskı, Ankara

2011, s. 21.

61

(26)

gelişmeleri ön plana çıkaran ve kendisinin de bir takipçisi olduğunu ifade ettiği Annales Ekolü’nün o ana kadar üzerinde çalışılmamış ve Osmanlı sosyo-ekonomik hayatının aydınlatılmasına büyük katkı sağlayacak demografi çalışmalarına el atmıştır62

.

Osmanlı Devleti’nin nüfusuyla ilgili erken dönem araştırmaları XV. ve XVI. yüzyıllar arasında periyodik olarak sürdürülen ancak XVI. yüzyılın sonlarından itibaren içeriği değişen sayımlara dayanmaktadır. Barkan, bu sayımları “arazi ve nüfus tahrirleri” olarak adlandırmıştır63

. Bu tahrirlerin I. Bayezid döneminden beri yürürlükte olduğu anlaşılmaktadır64. Tahririn amacı, fetihleri izleyen yıllarda ve daha sonra belirli aralıklarla, fethedilen bölgelerin gelir kaynaklarının bir bölümünü çıkararak, bu gelir kaynaklarının dirlik olarak dağıtımının gerçekleştirilebilmesine imkân sağlamaktı. Tahrirler 1590’lı yıllara kadar düzenli aralıklarla gerçekleştirilmiş, bu dönemden sonra kapsamlı tahrirler gerçekleştirilememiştir. XVII. yüzyıldaki tahrirler nadir olarak yeni fetihlerin ardından ve bölgesel olarak gerçekleştirilmiştir65

.

Tahrirlerin nüfus araştırmalarında kullanılması esnasında birtakım zorluklarla karşılaşılmıştır. Bunlardan biri, tahrirler genelde hane veya nefer üzerinden gerçekleştirildiği ve esas olarak hanenin bütün bireyleri değil de sadece “yetişkin66” erkekleri kaydedildiği için toplumun bütün bireylerinin sayıldığı bir nüfus sayımından uzak olması ve buna bağlı olarak devletin gerçek nüfusunu ortaya koyan rakamlara ulaşmakta zorluk çekilmesidir. Vergi tahsilâtında temel birim durumundaki “hane”nin fertlerinin hesaplanmasında kullanılan rakamlar da, birbirinden farklılık göstermiştir. Barkan’ın yaptığı hesaplamalarda devletin genelini kapsayacak biçimde hane bireylerinin toplamı için kullandığı rakam 5’tir. Fakat hane büyüklüğünün tespit edilememesi problemlerden yalnızca bir tanesidir67.

Osmanlı nüfus sayımlarında başlangıçta yalnızca erkek ve vergi mükellefi olan nüfusun esas alınmış olması önemli bir eksiklik olarak göze çarpmaktadır. Ancak bu eksiklikler gayrimüslimlerden çok Müslüman halkın nüfus sayımında

62Elibol, 2007, s. 141. 63Elibol, 2007, s. 137.

64Ömer Lütfi Barkan, “Türkiye’de İmparatorluk Devirlerinin Nüfus ve Arazi Tahrirleri ve Hakana

Mahsus İstatistik Defterleri”, İÜ. İkt. Fak. Mecmuası, C. 2, S. 1, 1940-1941, s. 34.

65Elibol, 2007, s. 137.

66Yetişkin nüfus evli-bekâr (müzevvec-mücerret veya hâne-mücerret) ayırımına göre verilir. Bkz.,

Öz, “Tahrir”, 2010, (C. 39 s. 427).

67

(27)

daha belirgindir. Çünkü Hristiyanlar, bir takım özerklik ve hak talepleri nedeniyle bilinçli olarak sayılarını fazla göstermek çabası içindeydiler68.

Osmanlı Devleti’nin XIX. yüzyıldaki nüfusu hakkında ortaya konulan rakamların kesin bilgiler olduğu ileri sürülemez. Bu husus hem Osmanlı hem de yabancı kaynaklı veriler için geçerlidir. Ancak Osmanlı istatistiklerinin belli bir tutarlılık izlemesi, birçok yabancı araştırmacının bu istatistiklere başvurmaları ve onları referans göstermeleri Osmanlı nüfus istatistiklerinin diğer kaynaklara göre daha güvenilir olduğunu ortaya koymaktadır69

.

1830-1914 yılları arasındaki Osmanlı nüfusu konusunda kapsamlı çalışmalardan birini yapan Karpat, XIX. yüzyıl itibariyle Osmanlı nüfusu hakkında yapılan çalışmaları yeterli görmekle beraber, bunların bazı kusurlar taşıdığını ifade etmektedir. Yazara göre, bu çalışmalardan çok azı gerçek nüfus sayımlarına dayanan istatistikleri esas almakta, çalışmaların önemli bir kısmı imparatorluk sınırları içindeki bazı etnik ve dini kökenli toplulukların siyasal iddialarını destekleme amacını gütmekte ve nihayet, Batılılar tarafından yapılan çoğu nüfus çalışması Anadolu halkı ve Arapça konuşan ülkelerle ilgili hiçbir açıklama içermemektedir70

.

Osmanlı nüfus yapısıyla ilgili güvenilir ve ayrıntılı bilgiler ancak Tanzimat Dönemi’nde elde edilmeye başlanmıştır. Buna rağmen XIX. yüzyıla ait nüfus kayıtları da kendi içinde bir evrim geçirmiş; XIX. yüzyılın ilk yarısına ait kayıtlarda görülen eksiklikler aynı yüzyılın sonlarına doğru ortadan kalkmaya başlamıştır. Nitekim çalışmalarını Osmanlı demografik yapısı üzerinde yoğunlaştıran araştırmacıların bir kısmı da, XIX. yüzyıla ait güvenilir ve kapsamlı verileri, daha erken dönemlere ait kaynaklardan elde edilen bilgilerle karşılaştırarak, Osmanlı Devleti’nin demografik yapısını genel hatlarıyla ve bir bütün olarak ortaya koymaya çalışmışlardır. Osmanlı Devleti’nin demografik yapısıyla ilgili halen giderilmemiş eksikliklerden biri de, devletin farklı zaman dilimlerindeki nüfusuyla ilgili net rakamlar vermede karşılaşılan zorlukların yanı sıra, nüfus yapısındaki hareketlilikleri tam olarak ortaya koymakta yaşanılan sıkıntılardır. Buna rağmen son dönemlerde sayıları artan ve devletin farklı bölgeleri üzerinde yoğunlaşan monografik çalışmalar, bir yandan inceleme

68Orhan Sakin, Osmanlı’da Etnik Yapı ve 1914 Nüfusu, Ekim Yay., İstanbul 2008, s. 165. 69Karpat, 2010, s. 41-44.

70

(28)

süreleri boyunca devlet nüfusu hakkında bilinenlere katkıda bulunmakta, bir yandan da, demografik yapıdaki hareketliliği göz önüne sermektedir. Devam eden bu araştırmalar sayesinde, XIX. yüzyıl öncesine ait Osmanlı demografik yapısı, rakamları, hareketliliği ve sosyal yansımaları ile birlikte değerlendirilmektedir71

. Osmanlı Devleti’nin belirli yıllarda yayınladığı salnameler de yerel yönetimlerle ilgili zengin bilgiler içermektedir72

. Karpat, Osmanlı Devleti’nin nüfus yapısı hakkında, Osmanlı devlet salnâmeleri ve vilâyet salnâmeleri, “nüfusun genel dinî kompozisyonu ile büyüklüğü ve aynı zamanda Hristiyanlar arasındaki etnik bölünmeler hakkında temel ve güvenilir bilgi kaynakları olduğunu belirtmiştir73

. H. 1263 (M.1847) yılında salnâmeler yayımlanmaya başlamakla beraber, imparatorluğun tümü için nüfus rakamları 1877-1878 yılında basılanlarda görülmüştür. Sayım sonuçları ise, idarî bölümlenmeye göre, yani vilâyet/eyalet, liva/sancak ve kaza olarak verilmekteydi74

.

Osmanlı’dan devralınan sayım ve yazım geleneği, Cumhuriyet döneminde de temel ilkeleri itibariyle aynen devam etmiştir. Osmanlı’daki nüfus hizmetlerinin hangi ihtiyaçların sonucu olarak ortaya çıktıkları, nasıl kurgulandıkları ve tarihsel süreç içindeki geçirdikleri değişimin açıklığa kavuşturulması bu yüzden önem arz etmektedir75

.

“1831 sayımı sadece vergi vermek ve askerlik yapmakla yükümlü kimseleri belirlemek maksadıyla değil ülkede yaşayan tüm Müslüman ve gayrimüslim nüfusu belirlemek amacıyla yapılmıştır. Bu amaçlarla yapılan bu sayım XIX. ve XX. asırlarda, politika zihniyetiyle Avrupa ve Balkan devletlerinin Rumeli ve Anadolu Hristiyan nüfusunu İslam nüfusundan fazla göstermek gayretiyle ortaya attıkları bazı istatistiklerin sahte olduğunu kanıtlamaktadır. Belki bazı kimseler 1831 sayımının neticelerinden şüphe etmek isteyeceklerdir. Devletin her hangi bir maksatla İslâm nüfusunu fazla göstermiş olduğunu düşünebileceklerdir. Ancak bunun böyle olmadığı açıktır. 1831 nüfus sayımı her hangi bir politik amaçla yapılmamıştır. Devlet İslam nüfusunun miktarını askerlik, Hristiyan nüfusunu da vergi bakımından belirlemek istemiştir. İslam nüfusunu

71Elibol, 2007, s. 136.

72M. Emin Yolalıcı, “Trabzon Vilayetinde Eğitim ve Öğretim Kurumları”, OTAM, S. 5, Ankara

1994, s. 443.

73Karpat, 2010, s. 44.

74Nuri Yazıcı, “Pontusçu Faaliyetler Ve Canik’te Nüfus Durumu”, Atatürk Üniversitesi Atatürk

İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Enstitüsü Atatürk Dergisi, C. 1, S. 1, Erzurum 2012, s. 262.

(29)

fazla göstermek kendi kendini aldatmak, Hristiyan nüfusu az göstermek ise muhtaç olduğu paranın bir kısmından feragat etmek anlamına geleceğinden devletin kendisine zarar verebilecek bir kararı alması her yönüyle aleyhine olan bir durumdur”76.

Osmanlı sayım geleneği ile ilgili devletin geneli için geçerli olan kurallar, Ordu yöresi için de geçerlidir. Fakat Ordu Livasının özellikle doğu, batı ve kuzey sınırlarının oldukça değişken bir seyir izlemiş olması yöreyle ilgili çalışmaları ve nüfusun tespitini zorlaştıran etkenlerden biridir. İç kesimlere gidildikçe coğrafyasının sarp ve dağınık olmasının yanında yörede idari yapılandırılmadaki değişiklikler; bir kısım yerlerin başka birimlere bağlanması veya isimlerinin değiştirilmesi, yeni yerleşim yerlerinin kurulması gibi sebepler de tespiti güçleştirmiştir77

.

76Karal, 1995, s. 22.

77Mustafa Büyük, 1831 Nüfus Sayımına Göre Perşembe, Aybastı, Bolaman ve Çamaş Kazaları

Nüfusu, Ordu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), Ordu

(30)

II. BÖLÜM: ORDU VE ULUBEY’İN COĞRAFİ KONUMU, TARİHSEL SÜRECİ VE NÜFUS GELİŞİMİ

A) ORDU VE ULUBEY’İN COĞRAFİ KONUMU

Ordu il olduktan sonra Cumhuriyet Dönemi’nde çok fazla değişikliğe uğramamıştır. Zaman içerisinde gelişen yerleşim merkezleri nüfus durumuna göre ilçe yapılmıştır. Bugün merkezle beraber 19 ilçesi, 67 beldesi, bulunmaktadır. Merkez köy sayısı ise 509’dur78. 2015 yılı nüfus verilerine göre İl nüfusu 728.949’dur. Ordu İli’nin ilçeleri ise; Akkuş, Aybastı, Çamaş, Çatalpınar, Çaybaşı, Fatsa, Gölköy, Gülyalı, Gürgentepe, İkizce, Kabadüz, Kabataş, Korgan, Kumru, Mesudiye, Perşembe, Ulubey ve Ünye’dir79

.

Kuzeyden Karadeniz, doğudan Giresun, batıdan Samsun ve güneyden de Sivas ve Tokat illeriyle çevrili olan Ordu, 40º-41º kuzey paralelleri, 37º-38º doğu meridyenleri arasında ve 5963 km² yüzölçümüne sahiptir80. İl, kıyıya paralel uzanan Canik ve Doğu Karadeniz Dağlarından dolayı dağlık arazi yapısına sahiptir. İlin en yüksek tepesi, 3038 m. ile Kırkkızlar Tepesi’dir81. Turnasuyu, Melet, Civil, Akçaova, Ilıca, Bolaman, Elekçi, Cevizdere, Curi ve Akçay ilin başlıca akarsularıdır82

.

Yukarıdaki coğrafi konum sınırları içinde bulunan Ulubey, günümüzde Ordu’nun bir ilçesi durumundadır. İlin doğusunda ve iç kesiminde yer alır. Ordu İl merkezine 22 km. uzaklıkta bulunan ve Ordu-Sivas karayolu üzerinde Canik Dağları yamacında kurulmuş olan Ulubey ilçesi 256 km²’lik idari sınıra sahiptir. 586 m. rakımda yer alan ilçe kuzey batıda Perşembe, batıda Gürgentepe, güneyde Mesudiye, Güneybatıda Gölköy, Güneydoğuda Kabadüz ilçeleriyle komşudur. İlçe nüfusu (2011) 17.541’dir83

.

İlin Melet çayının batısındaki daha büyük kesimi Orta Karadeniz, doğusundaki kesimi ise Doğu Karadeniz Bölümü içerisinde yer almaktadır. İl toprakları ovalardan oluşan dar bir kıyı şeridi ile hemen gerisinde yükselen Kuzey

78Necati Demir, Ordu İli ve Yöresi Ağızları, TDK Yay., Ankara 2001, s. 38.

79Ordu İli 2015 Yılı Çevre Durum Raporu, T.C Ordu Valiliği Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü,

Ordu 2016, s. 1.

80

Demir, 2001, s. 42.

81Ordu’97, Ankara 1997, s. 47-51.

82Demir, 2001, s. 44.

83Gülderen Aydın-Mustafa Umut Bektaş, Ordu Çevre Durum Raporu, T.C Ordu Valiliği Çevre ve

(31)

Anadolu Dağlarının kıyı sıralarını kapsamaktadır. Akarsu vadileri ile derin biçimde parçalanan bu dağlık alanın yüksekliği kuzeyden güneye doğru gittikçe artmakta ilin doğu ve güneydoğu kesimini Giresun Dağlarının batı uzantıları, güney ve batı kesimini de Canik Dağları engebelendirmektedir84

.

Ordu’da tipik Karadeniz iklimi hâkimdir. Kışlar serin, yazlar ılık geçer. Yılın her mevsiminde yağış vardır. Bitki örtüsü kıyı, yayla ve bunların arasında kalan ara bölgelerde farklılık göstermektedir85

.

Genellikle engebeli bir yapıya sahip olan İlçenin iklimi, her mevsim yağışlı geçer. Kışlar ılık, yazları yağışlıdır. Yer yer 1100 metreye kadar yükselen tepeleriyle yüksek bir bölge olmasına rağmen, kış mevsimlerinde fazla ve devamlı kar yağışına rastlanmaz; karlar kısa sürede kalkar. En önemli akarsuyu Melet ırmağı ve bu ırmağın kolu olan Sarpdere ikinci dereceden önemlidir. İlçenin iklimine ve yağış koşullarına uygun olan, Ulubey ilçesinde fındık bahçeleri bütün yamaç ve vadi tabanlarını kaplamış; yer yer ormanlık bölgelere kadar yayılmıştır86

.

Dereleri, gölleri, toprak ve iklim özellikleri nedeniyle çeşitli ekolojik birimleri bünyesinde barındırdığından, hem sayı hem de tür açısından zengin bir flora ve faunaya sahip yöre, birçok endemik bitkiye ev sahipliği yapmaktadır. İlde ormanlar genelde kuzeybatıda yayılış göstermektedir. Ormanlar, sahilden itibaren kızılağaç, kayın, gürgen ve 1.000 - 1.800 m.’lerde ise ladin, meşe ve göknar olarak devam etmektedir87.

Ulubey’de ise 128.700 dekar orman, 4.500 dekar çayır bulunmaktadır. Ormanlar, toprakların % 34’ünü oluşturmaktadır. Başlıca ağaç türleri meşe, gürgen, kızılağaç, kestane, kayın ve az da olsa ladin’dir. Ulubey’in Kumanlar, Koşaca, UzunMahmud, Tepealan bölgelerini içerisine alan ormanlık sahaları, önemli bitki örtüsü olarak görülmektedir88

.

Ordu kazasının toprakları çok verimli olduğundan halkın önemli geçim kaynağını tarım ve hayvancılık oluşturuyordu. Klasik dönemde bölgede şehir hayatı olmadığından halkın neredeyse tamamı tarımla uğraşmaktaydı. Arazinin

84Serdar Bulut, “Ordu İli ve Yöresi Bibliyografya Denemesi”, International Journal of Social

Science, S. 41, 2015, s. 467.

85Ordu’97, 1997, s. 47-51.

86Sıtkı Çebi, Ordu İli ve İlçe İlçe Ordu, 1982, s. 176-177.

87Mustafa Barış Öztürk, Ordu İli Turizm Potansiyeli ve Geliştirilebilir Turizm Çeşitleri, T.C

Kültür ve Turizm Bakanlığı Yatırım ve İşletmeler Genel Müdürlüğü, (Basılmamış Uzmanlık Tezi), Ankara 2010, s. 62.

(32)

çok engebeli olması, tarımın hayvan gücünden çok insan emeğiyle gerçekleştirilmesini zorunlu kıldığından toprak halk arasında küçük parçalar halinde dağılmıştı. Bölgede genel olarak hububat tarımı yapılıyordu. XVI. yüzyılın ikinci yarısına kadar bölgede sadece buğday ve arpa ekilirken bu dönemden itibaren bölgede mısır, mercimek, fiğ ve burçak ekilmeye başlanmıştı. Bugün hiç görülmemesine rağmen tahrir defterleri devrinde Ordu ve yöresinin bazı bölgelerinde pirinç ekimi de yapıldığına da rastlanmaktadır89

. Geçmiş yüzyıllarda Ulubey topraklarında bugünkü tarım ürünlerinden daha değişik türlerde ürün yetiştirildiği de belgelerden anlaşılmaktadır. En çok ekimi yapılan tahıl, “Gendüm” adı verilen buğday ve “Cev” adı verilen arpadır. Birçok köyünde ceviz de yetiştirilmektedir90

.

XVI. yüzyılda Ordu topraklarında Merkez, Fatsa ve Ulubey bölgesinde tımar sahiplerinin teşvikiyle büyük çapta kendir yetiştirilmiş, kendir geliri bu bölgelerin en önemli kaynaklarından biri olmuştur91. Kendir, Ordu topraklarının en eski ürünlerinden biridir. Osmanlı Devleti’nde Hassa geliri olarak ekilirdi. Kendir lifi, Osmanlı donanmasında ip, halat, urgan, yelken bezi gibi donanım işlerinde kullanılırdı. Ordu-Bayramlı Kazası’nın Uzunisa ve Ulubey bölgelerinde yüzlerce ton kendir yetiştirilmesi, donanma ihtiyacını karşılamak içindir92

. Kendir lif ve tohum olarak değerlendirilip, mahalli ihtiyacı karşıladıktan sonra yurtiçi piyasalarında, daha ziyade İstanbul’a sevk edilirdi. Tohum olarak dış piyasalara ihracatı yapılırdı. XVI. asırda bölgede bir (kendir emini) bulunduğu bilinmektedir93. Ordu ve çevresinde kendir XIX. yüzyıllarda hala varlığını devam ettirmekteydi 94 . 1871 yılına ait Trabzon Salnamesinde şu bilgilere yer verilmektedir. “Ma Hapsamana Ulubey nahiyesinde yünden şal ve kilim,

89Bahaeddin Yediyıldız, Ordu Kazası Sosyal Tarihi, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yay., Ankara

1985, s. 130.

90Sıtkı Çebi, Bütün Yönleriyle Dünden Bugüne Ulubey, Ulubey Belediye Başkanlığı Yay., İstanbul

1995, s. 68.

91Sıtkı Çebi, Ordu İlinde Köy Yerleşmeleri ve Belediyeli Köyler, C. I, 1. Baskı, Ordu 1978, s. 20. 92Sıtkı Çebi, Bilinmeyen Yönleriyle Ürünlerimiz, Ordu Kültür ve Turizm Müdürlüğü, Baskı 1,

Ordu, s. 1.

93Ordu 1973 İl Yıllığı, s. 170.

94XVIII. yüzyılın sonları ve XIX. yüzyılın başlarında Doğu Karadeniz bölgesinde güçlenen

ayanların denizciliğe olan ilgileri ve bu alanda ne gibi etkileri olduğu ortaya çıkmıştır. Denizcilik faaliyetlerine dair taşraya yazılan birçok hükümde ayanların adı geçiyordu. Devlet, denizciliğe ait veya denizciliği ilgilendiren birçok konuda âyanlara çeşitli görev ve yükümlülükler vermişti. Özellikle kendir, bakır gibi Tersane-i Âmire ihtiyaçlarının mahallinden toplanması ve ilgili merkezlere ulaştırılması sahillerdeki âyanların en çok rastlanılan görevleri arasında görünüyordu. Bkz., İlhan Ekinci, “Karadeniz’de Âyanlar ve Denizcilik”, Karadeniz Araştırmaları, S. 37, Bahar (2013a), s. 19.

(33)

kendirden keten nesc (dokunur) ve imal olunup derun-ı nahiyede (bucak dâhilinde), Ordu ve Fatsa taraflarında sarf olunur”95

.

Ordu Kazası Karadeniz’in kıyısında bulunması hasebiyle küçük balıkçı tekneleriyle kıyı balıkçılığı da yapılmaktaydı. Balıkçılık XV. ve XVI. yüzyıllardan beri şehrin ekonomisine önemli bir gelir sağlamaktaydı96

. Ayrıca yörede arıcılığın XV. yüzyıldan beri yöre halkının geçim kaynakları arasında yer aldığı bilinmektedir. Tahrir kayıtları incelendiğinde XV. ve XVI. yüzyıllarda Ordu Kazası’nda “Öşr-i Asel” ve “Resm-i Kovan” adıyla arıcılıkla ilgili vergiler alındığı görülmektedir 97

. XX. yüzyılda Ulubey topraklarında da arıcılık çalışmaları gelişim göstermiştir. Arıcılık Ulubey’in bütün köylerinde mevcut hale gelmiştir. Ayrıca XX. yüzyılın sonlarına doğru ipek böcekçiliği üzerinde de bazı çalışmalar yapılmış ve 20 kilo koza elde edilmiştir98

.

XIX. yüzyılda Ordu Kazası’nın 4.256.552 dönüm kaza arazisinin 1.020.140 dönümünü ziraat yapılan bahçe ve tarlalar oluşturmaktaydı. Yüzdelik dilim olarak ifade edildiğinde ise kaza topraklarının % 23–24’üne denk gelmekteydi99. Ulubey ilçesinde yüzdelik şöyledir: Topraklarının % 60’ı tarıma elverişlidir. Tarıma elverişli toprakların % 70’ini fındık bahçeleri, % 30’unu tarla arazisi oluşturur. Fındık bahçeleri ilçenin en önemli tarım kaynağını teşkil eder. Tarla arazilerinde başta mısır olmak üzere fasulye ve patates yetiştirilir100

. Ulubey bölgesinde birçok sebze türü de yetiştirilmektedir. Bunların başında kara pancar (lahana) gelmektedir101.

Ordu Kazası’nda halkın büyük bir bölümü köylerde yaşadığı için tarımla birlikte hayvan yetiştiriciliği yapmaktaydı. XIX. yüzyılın sonunda kazada 80.042 koyun ve keçi vardı. XX. yüzyılın hemen başında ise bu sayı 112.022’ye ulaşmıştı. Ayrıca XX. yüzyılın başında kazada 29.940 inek, 15.900 öküz, 2.300

95Trabzon Vilayet Salnamesi 1871, (Haz.: K. Emiroğlu), C. 3, Trabzon Vakfı Yay., Ankara 1993,

s. 134; Bundan sonra kullanılan salnameler, TVS şeklinde verilecektir.

96Hanefi Bostan, XV.-XVI. Asırlarda Trabzon Sancağında Sosyal ve İktisadi Hayat, TTK Yay.,

Ankara 2002, s. 429.

97

Bostan, 2002, s. 521. Evail-i Muharrem 1077 (1666) tarihli bir belgede Çukur köyü halkı zamanın hükümdarına bir şikâyet mektubu göndererek köylerinde derbent olan kimselerin bu derbent hizmetini ifa ederlerken, beylerbeyi, sancak beyi, subaşı, voyvoda, vesair hükümet erkânına verilmek üzere kendilerinden mühim miktarda parasız olarak bal ve yağ almak istedikleri belirtilmektedir. Bkz. Saylan, 2007, s. 102.

98Çebi, 1995, s. 65.

99Oktay Karaman, “XIX. Yüzyılın İkinci Yarısı ile XX. Yüzyılın Başlarında Giresun ve Ordu

Kazalarında Tarım”, CİEPO Bildirisi, (Eylül 2007), s. 14.

100Çebi, 1982, s. 176. 101Çebi, 1995, s. 64.

Referanslar

Benzer Belgeler

Hanede baba adı kayıtlı olmayan 2 veya 3 erkek kardeĢin bir arada yaĢadığı toplam 8 hane tespit edilmiĢ bunlar geniĢ aile statüsünde belirtilmiĢtir.3 hane

Takım aşınması olarak işleme sonrasında kesici takım çapında meydana gelen azalma, kuvvetler olarak x ve y yönlerinde ölçülen değerler ve üst çapak

“ Küçük Ağa” , bir din adamı­ nın, İstanbullu bir hocanın, ön­ celeri karşısında olduğu Kurtu­ luş Savaşı'nı giderek destekleme­ si, hocalığı bırakıp

Programda: Beethoven’ in ikinci senfo­ nisi ve Jentsch’in köy şenlikleri, Mozart'ın sihirli flüt operası uvertürü vardır. İstanbul Şebir

Akköy Kazası’na tabi olan Karyeler; Aktepe, Taliblü, Dikmen, Uçarlu, İnece, Küçüklü Bozteke, Görgülü, Sabahcı, Akköy, Çukur/Çakur, Meliklü olmak üzere

Yerleşim birimleri adı, sınıfı (kaza, nahiye, karye, cemaat, çiftlik) ve bağlı olduğu birim adı (Karye-i Kuz tabi-i kaza-i Ağlasun), kişiler ise hane esasına göre önce

However, these systems of power are specific ones through which the individual makes operations on his own body, soul, behaviors and thoughts in order to

25 Siyaset, Ekonomi ve Yönetim Araştırmaları Dergisi, 2013, Yıl:1, Cilt:1, Sayı:3 AB Üyeliği Eski Doğu Blok’u Ülkelerinin Dış Ticaret Yapılarını