büyük müzesini göstereceğim.
Üçüncü yazım, tarihî kumandanı san on beş senelik istirahat fasılasında yap tığı İlmî tetkikler, yaşadığı hayat, edin diği kanaatler, millî, İnsanî hedefi te barüz ettirecektir.
* * #
General Kâzım Karabekir’in Erenkö- yündeki köşkünün çalışma odasına gi rerken gözünüze bir levha çarpıyor. Ü- zerinde şu kelimeler yazılı; «Hür öl, esir yaşama!»
İçeriye girdim. Karşıma gelen bir di ğer levha, üzerinde yine şu kelimeler ya zılı: «Hür öl, esir yaşama!»
Sayın General, kırmızı bir maroken koltuktan kalktı, elimi sıktı. Üzerinde gri bir elbise, gri kalın sveter, kahveren gi kravat... Değirmi, pembe bir yüz, kes tane rengi ufarak, fakat zeki, hareketli gözler... Geniş ve çizgileri bellisiz alnının üzerinde, İnönü’nün saçlarının hali ta biîde duruşunu andıran hafifçe yükselip sonradan arkaya doğru inen, beyazı ga lip saçlar... Boyluca.
Küçük ve zarif ellerile ceketinin düğ mesini açarak tekrar yerine oturdu.
Fakat bu odada, baktıkça insanın ka nına, coşturucu bir sürat ve hararetle katılan kırmızı bir renk çağlıyanı var. Yan tarafta bir ucu tavana kadar
uza-Muharririmiz Hikmet Münir, Generalin
nan atlas bir bayrak, duvarı kaplıyor, j
Kars kalesine ilk dikilen Türk bayrağı! Onun üzerinde yine kırmızı bir zemine yazılmış büyük bir «Türk yılmaz.» lev hası.. Dikkat edilince bu yazının tam or-
j tasma Türkün atılgan ve sonsuz metaneti | karşısında cihanı istisgar edercesine u- j fak bir yazı ile «Cihan yıkılsa» kelimele- ! ri yazılı. General Kâzım Karabekir’in
ve-hatıratını büyük bir dikkatle tesblt ediyor.
cizelerinden bir diğeri... Beyazla karışık bayrak kırmızısının millî çehresini, yazı masasını kaplıyan cilt cilt kitapların kaplarında bile görüyorsunuz. Ayrıca üç büyük camekân var. Bunlardan birinci si, askerlik ve tarihe müteallik ve çoğu Fransızca, Almanca eserlerle dolu... Di ğeri kendi telif ettiği kitaplarla... Bir ü- çüncüsü, tâ mektep sıralarından bugüne
I N U . Ü W
Kâzım Iiarabekir çok sevdiği ikiz yavruları Hayat ve Emel ile..
kadar askerî ve sivil bütün hayatının bir kısım hatıralarını ihtiva eden yuvarlak ve uzun bir köşe camekânıdır ki, iki ya nında tavana yakın bir yerden bağlıya rak aşağıya kadar kılıçlar asılı.. Ve mü teaddit harp tabloları.
* * *
Ben gelmeden önce General Karabeklr, yeni mebusluğu münasebetile tanıdık ta nımadık birçok kimselerin gönderdiği tebrik mektup ve telgraflarını okuyup ce vaplar yazmakla meşgulmüş. Ortadaki masada bunlardan yirmi, otuz tanesi bir yığın halinde duruyordu.
Mektuplardan bazılarının üzerinde, yapıştırılmış küçük çocuk resimleri var dı. General, benim merakımı sezmiş gibi:
— Bunlar, Şarkta yetiştirdiğim yetim çocukların birkaçından gelen mektuplar dır, dedi. Büyüyüp kendileri de çoluk ço
cuk sahibi olmuşlar. Yavrularının resim lerini gönderiyorlar. Ve bana, «Büyük baba» diye hitap ediyorlar.
General Karabekir, mektubu bana u- zattı; bir parçasını müsaadesile not et tim;
«Uzun bir devrei tahassürden sonra yeni yılınızı kutlular, daha birçok şe refli yıllar geçirmenizi candan diliyerek en derin saygılarımla ellerinizden öpe rim şefkatli babam... işte benim gibi bin lerce Türk çocuğunu, ayni gayeler, ayni vatan duygusu ile yetiştirdiniz. Ve bu gün bu yetişen fidanların meyvalarını da görüyorsunuz. İşte üç yavrum., torunla rınız.»
Bir müddet daha uzıyan bu yazının altında bir de üç ufak yavrunun ağzın dan yazılmış, ve hakikaten gözler ya şartacak kadar samimî, mini mini bir
mektupcuk var. Karabekir’in elinde ye tişmiş yetim babalarının bu mesut kü çük yavruları da diyor ki:
«Şefkatli büyük babamız, babamıza küçüklüğünde öğrettiğiniz ve dinlettiği niz şarkıları bizim ağzımızdan da dinle menizi çok arzu ediyoruz. Küçük çocuk ların şarkılarını dinlemeyi çok sevdiği niz için küçük torunlarınızın bu tabiî is teklerimizi kabul edeceğinize şimdiden güvenerek bütün sevgi ve saygılarımızı dudaklarımızda toplıyarak ellerinizden
öpmiye geldik. Lütfen kabul ediniz.» Diğer bir mektup da, babasının vasi yetini yerine getirmek üzere Kâzım Ka rabekir’in elini öpmek istiyen Erzurumlu bir delikanlının bu arzusuna müsaade dilediğini anlatıyordu.
General Karabekir'e kıymetli hatıra ları ihtiva eden camekânmı işaret ede rek:
— Bunlar hakkında izahat rica edebi lir miyim? dedim. Her birinin kendine göre birer güzel hikâyesi olacağını tah min ettiğim bu yadigârlar nelerdir?
Ciddiyetle ayağa kalkarak köşedeki camekâna doğru yürüdü. Derhal kendi sini takip ettim. Cebinden bir anahtar çıkararak açtı;
— Bunlar, dedi, benim çocukluk za manımdan başlıyarak yakın vakitlere kadar toplayıp sakladığım, kendi haya tımla alâkadar şeylerden bazıları.
Çocukluk zamanı derken gözüme sır malı bir cüz kesesi ilişti.
— Bununla mektebe başlamış olacak sınız? dedim.
— Evet... Bu cüz kesesi ağabeyimle beraber mektebe başladığım zaman müş tereken kullandığımız kesedir. «Sonra hafifçe gülümseyerek:» Ve tuhaf bir ha tırası da vardır: Ağabeyim yedi yaşınaa idi. Mektebe başlanacaktı. Ben de kü çük olmaklığıma rağmen, - herhalde masraftan tasarruf için olacak - ailemiz, her ikimizi de beraber başlatmayı düşün müş. Ben, o zamanın asker çocukların dan birçoğunda görüldüğü gibi zabit üni forması giyinmiş, küçük bir kılıç takın mış olduğum halde ağabeyimin yanında yer almıştım. Vaktaki mektebe gittik, ilk ders başladı. Ağabeyim okudu. Sıra bana geldi. Ben isyan ettim. Asla hoca ya uymuyor, okumak istemiyordum. An nem müdahale etti. Üzerime düştüler. Hayır... isyanda devam ediyordum. Bir aralık hocamın ısrarı okadar ileri vardı ki, ben kızarak kalpağımı başımdan çı karıp hocamın suratına attım. «General Karabekir, küçük Karabekirin bu hare ketinden hiç hoşlanmamış gibi hafif bir üzüntü hissile» Sebep de neydi biliyor musunuz? Benim de bir kitabım ve cüz
Taha Toros Arşivi