• Sonuç bulunamadı

Edirne merkez ilçede bulunan ilkokullarda elektromanyetik kirlilik

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Edirne merkez ilçede bulunan ilkokullarda elektromanyetik kirlilik"

Copied!
136
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

(53)gty

EDİRNE MERKEZ İLÇEDE BULUNAN

İLKOKULLARDA

ELEKTROMANYETİK KİRLİLİK

(Uzmanlık Tezi)

Dr. Koray BALCI

EDİRNE-2017

T.C

TRAKYA ÜNİVERSİTESİ

TIP FAKÜLTESİ

HALK SAĞLIĞI

ANABİLİM DALI

Tez Yöneticisi

(2)

TEŞEKKÜR

Uzmanlık eğitimimin her aşamasında yardımlarını ve desteğini esirgemeyen, ilkeli duruşunu ve meslek ahlakını örnek aldığım, başta tez danışmanım Prof. Dr. Faruk YORULMAZ olmak üzere, Anabilim Dalımız değerli öğretim üyeleri Prof Dr. Muzaffer ESKİOCAK’a, Prof. Dr. Galip EKUKLU, tez eşdanışmanım Prof. Dr. Burcu TOKUÇ’a ve tez çalışmam süresince bilgilerinden ve deneyimlerinden yararlandığım Sakarya Üniversitesi Tıp Fakültesi Elektrik Elektronik Mühendisliği Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Osman Çerezci’ye, Uludağ Üniversitesi Tıp Halk Sağlığı Anabilim Dalı öğretim üyesi Yard. Doç. Dr. Alparslan TÜRKKAN‘a ve proje kapsamında yapılmış olan bu çalışmanın maddi tüm gereksinimlerini karşılayarak çalışmamıza destek veren TÜBAP’a (Trakya Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Birimi) katkılarından dolayı teşekkür ederim.

Destekleriyle yanımda olan sevgili eşim ve tüm hayatım boyunca her anımda yanımda olan, varlıklarıyla bana güç veren aileme ve tüm çalışma arkadaşlarıma teşekkürü borç bilirim.

(3)

İÇİNDEKİLER

GİRİŞ VE AMAÇ………...………...1 GENEL BİLGİLER………...……….3 GEREÇ VE YÖNTEMLER……….……….….………....………..33 BULGULAR………..41 TARTIŞMA………..………100 SONUÇLAR………...………..112 ÖZET………115 SUMMARY………..………117 KAYNAKLAR……….………....119 EKLER……….………...…….127

(4)

SİMGE VE KISALTMALAR

DSÖ : Dünya Sağlık Örgütü ELF :Extremely Low Frequency EMA :Elektromanyetik Alan EMR :Elektromanyetik Radyasyon EMS :Elektromanyetik Spektrum

IARC :Uluslararası Kanser Araştırma Ajansı

ICNIRP :International Commission on Non-Ionizing Radiation Protection

(Uluslararası İyonize Olmayan Radyasyondan Koruma Komisyonu)

MS :Multiple Sclerosis ORT :Ortalama

PANI :Polianilin PPy :Polipirol

SAKON :Sınıflar Arası Koridor Orta Nokta SS :Standart Sapma

(5)

1

GİRİŞ ve AMAÇ

Dünyamız yaşadığımız gezegen olmasının yanı sıra çok büyük bir elektromanyetik alan kaynağıdır. İnsan yaşamının hüküm sürdüğü dünyamızda, yaşamımızı kolaylaştırmak ve birçok sektörde kullanmak üzere teknolojik aletler geliştirilmiş olup bu aletlerin de çok büyük bir kısmı elektrik enerjisine bağımlı olarak çalışmaktadır. Günümüzde teknoloji kullanımı giderek artarken, artan kullanımın getireceği sağlık riskleri de beraberinde buna paralel bir artış göstermektedir.

İyonlaştırıcı olmayan radyasyon, toplum ve halk sağlığını etkileyen fiziksel etmenler içinde sayılabilir (1).

Dünya tarihine bakılacak olursa; özellikle teknolojik devrimin yaşandığı kabul edilen 1950’li yıllardan sonra giderek artan biçimde yapay elektromanyetik alan (EMA) kaynakları, canlı yaşamının bir parçası haline gelerek, canlı yaşamına uyum sağlamış doğal EMA kaynakları ile canlılar arasında yaşamın ritmini ve dengesini bozmuştur. Bu aşamadan sonra ise canlılar artık doğal EMA kaynakları yanında, yapay EMA kaynakları ile de yaşama adaptasyon sürecinden geçmek durumunda bırakılmış ve bu adaptasyon kısa süre içerisinde gelişen bu süreçte tam olarak sağlanamadığından yeni gelişen sorunların da habercisi olmuştur (2).

(6)

2

Bu sebeple konu yapay EMA kaynakları bilim insanları için yeni bir uğraş, çözülmeyi bekleyen birçok sorunla beraber gelmiş ve hakkında çokça çalışılması gereken bir konu haline gelmiştir.

Günümüzde eğitim alanında kullanılan teknolojiler hızla ilerlemekte ve her geçen gün bilgisayar altyapısına sahip görsel medya araçlarının her kademeden okulda kullanımı gittikçe artmaktadır. Eğitim alanında kullanılan bu teknolojiler çalışmaları esnasında, her ne kadar halen istenilen düzeyde ve yeterli sayıda çalışma olmaması sebebi ile masum gibi görünseler de, gerek ekranlarından gerekse çalışmalarını sağlayan devrelerinden yaydıkları EMA’lar ile hem eğitim alan öğrencileri hem eğitim veren öğretmenleri hem de okullarda bulunan diğer çalışanları etkilemektedirler. Bu bulgular ışığında denilebilir ki; EMA’ların insan sağlığı üzerindeki etkilerini ortaya çıkarmak, bu konuda toplum bilinci oluşturmak, ilgili kişileri ve kurumları konudan haberdar etmek gerekmektedir.

Bu tez çalışmasında amacımız; Edirne Merkez ilçe ve bağlı köylerde bulunan ilkokullarda elektromanyetik alan düzeylerini belirlemek, EMA ölçümleri ile ilgili bölgemizde ve ülkemizde yapılacak çalışmalara örnek ve öncü olmaktır.

Bu çalışmanın amaçları;

 Çalışmaya dahil edilecek ilkokullarda EMA ölçüm değerlerinin dünyada ve Tükiye’de halen kullanılan yasal sınır değerlere göre ne durumda olduğunu ortaya koymak.

 Literatür desteği ile Edirne merkezdeki EMA düzeyleri ile ülkemizde yapılan diğer çalışmalardaki EMA düzeyleri karşılaştırılarak Edirne’deki ilkokullarda riskin düzeyi konusunda fikir edinmek.

 Konuyla ilgili mercilere EMA ve sağlığa etkileri konusunda gerekli önlemlerin alınması konusunda önerilerde bulunmaktır.

(7)

3

GENEL BİLGİLER

ELEKTROMANYETİK ALAN VE TEMEL KAVRAMLAR Alan

Alan; kelime anlamı olarak “yükler tarafından yüklerin etrafında oluşan ve yüklerin karakterlerine göre ve yükten uzaklığa bağlı olarak değişen ve yüklerin birbirlerine olan etkilerini, bu etkilerin ve yönünü açıklamak için kullanılan bir kavram”dır(3).

Bir başka deyişle, belirli bir sahadaki yükler tarafından oluşturulan etki ve bu etkilerin yönü ile büyüklüğünü ortaya koymak adına üretilmiş bir kavramdır da denebilir. Elektriksel alanı etkileyen bazı faktörler vardır. Bu faktörlerin başında ise yüklerin birbirine olan uzaklıkları, yüklerin yaptığı hareketler ve yüklerin sahip olduğu karakterler gelmektedir. Yükler birbirlerine değişik şekillerde etki edebilirler. Etkileşim için alan sayesinde oluşan çekme veya itme kuvvetleri veya fiziki olarak bir etkileşim meydana gelmesi gerekmektedir (4).

Elektromanyetik Alan

Elektromanyetik alan, elektrik ile yüklü cisimler etrafında oluşmuş olan ve elektrikle yüklü diğer cisimler üzerine bir kuvvet uygulamakta olan etkilere denmektedir. (4) Bir başka deyişle EMA; bir elektriksel yükün hareketi veya hareketleri sonucu uzay boşluğunda oluşmuş olan değişikliklerdir (5).

(8)

4

EMA’nın frekansı ile dalga boyu ters orantılı, alana yaydığı enerji ise doğru orantılıdır. Yani frekans arttıkça dalga boyu kısalmakta, alanda oluşan ve yayılan enerji miktarı artmaktadır (4). EMA’nın elektrik alan ve manyetik alan olmak üzere iki ana temel alt bileşeni vardır (5).

Elektrik Alan

Elektriksel yükle yüklenmiş cisimlerin birbirlerine uygulamakta oldukları itme veya çekme gücünü etkileyen en önemli faktörlerin başında mesafe/uzaklık gelmektedir. Aralarında bir ters orantı söz konusudur. Elektriksel çekme veya itme kuvveti aradaki mesafenin karesi ile ters orantılıdır. Bu nedenle, birbirini etkilemekte olan cisimler birbirlerinden uzaklaştıkça, birbirlerine uyguladıkları kuvvet giderek azalmakta ve mesafe daha da artığında elektriksel alan kuvveti ölçüm yapılamayacak düzeylere gelmektedir. İşte bu durum meydana gelmeden bir yükün etkisini tam olarak gösterebildiği alana, bahsi geçen yükün elektriksel alanı denmektedir. Elektrik alan SI birimi Newton/Coulomb ya da Volt/metre (V/m) olan bir vektör alanıdır.

Ortamda elektrik yükü olmadan bir elektrik alandan da bahsedilemez ve her elektrik yükünün oluşturduğu büyük ya da küçük bir elektrik alanı vardır. Yani elektrik alanı yaratan da elektrik yüklerinin ta kendisidir. Elektrikle çalışan aletler için, aletin beslenme gerilimi ne denli büyükse, oluşturacağı elektrik alanı da aynı oranda büyük olacaktır (3).

Şekil 1. Elektrik alan yoğunluğu ve elektriksel yük arasındaki orantı (6).

Şekil 1’de üç farklı nesnenin etrafındaki çizgilerin yoğunluğu ile yükleri doğru orantılıdır. Ne kadar yük varsa elektriksel alan da o denli büyük olacaktır. Şekildeki çizgilerin yakınlık derecesi ile nesnenin yük miktarı orantılıdır. Yani C nesnesinin elektriksel yükü B’den, B nesnesinin elektriksel yükü ise A’dan fazladır.

(9)

5 Şekil 2. Yüklere göre elektriksel alan yönü (7).

Elektrik alanlarda, elektrik alanın dağılımını gösteren çizgiler her zaman pozitif (+) yüklerden başlayarak negatif (-) yüklere doğru hareket etmektedir. Elektrik alan çizgiler şekilde de gösterildiği üzere, pozitif yüklerde dışa doğru ve negatif yüklerde ise içe doğru olmaktadır. Uzay boşluğunda yükler ve elektriksel alanlar değerlendirildiğinde, eğer uzay boşluğunda sadece pozitif yükler mevcut ise, elektrik alan çizgileri sonsuzda son bulacaklar ve eğer uzay boşluğunda yalnızda negatifler yükler mevcut ise elektrik alan çizgileri sonsuzda oluşacaklardır. Elektrik alan çizgileri vektörel bir alan oluşturur ve bu çizgiler asla kesişmezler. Yani bir noktada 2 adet elektriksel alan çizgisi geçmemektedir.

Elektriksel alanlarla ilgili kurallar özetlenecek olursa;

(10)

6 Manyetik Alan

Manyetik alan, elektriksel yükle yüklü nesnelerin yer değiştirmesi ile oluşur. Elektrik alanda olduğu gibi. burada da “manyetik alan çizgileri” mevcuttur. Manyetik alan çizgileri ile ilgili tanımlanması gereken bir başka kavram da “Manyetik Akı” kavramıdır. Bir ortamda bulunan manyetik alan çizgilerinin sayısal bir ölçeğidir. Yine elektrik alana benzer olarak manyetik alanın şiddeti, yükler arası uzaklıkla ters orantılıdır. Yani mesafe arttıkça manyetik alanın şiddeti de azalacaktır (4). Manyetik alan yoğunluğu; manyetik alanın birim yüzeydeki miktarı olarak tanımlanmaktadır. “Tesla” manyetik alan birimi iken, “Tesla/m2“ ise manyetik

alanın yoğunluğunun birimidir. Hesaplamalarda bu birimler kullanılmaktadır (1,4,9-12). Bilindiği üzere mıknatıslar birer manyetik alan kaynağıdır. Mıknatıslar kütle merkezi baz alınarak bir yere asıldığı zaman mıknatısının bir ucu kuzey (N), diğer ucu ise güney (S) yönünü gösterir. Mıknatıs kutupları da gösterdikleri bu yönlere göre isimlendirilir (13).

Şekil 4. Manyetik alan çizgilerinin demir tozları ile gösterilmesi (4)

Mıknatıs tarafından oluşturulan manyetik alan, genel olarak doğrultusu N kutbundan S kutbuna doğru olan manyetik alan çizgileri ile şekillenir. Mıknatıslar ikiye bölündüklerinde bölünen parçalarda tekrar N ve S kutupları oluşur. Yani, mıknatıs, atomik düzeyde de bölünse asla tek kutba sahip bir mıknatıs elde edilemeyecektir (13).

(11)

7 Aynı yüklü kutuplar birbirlerine itme uygularken;

Şekil 6. Aynı yüklü kutupların birbirlerine uyguladıkları itme kuvveti gösterimi (14).

Zıt yüklü kutuplar ise birbirlerine çekme kuvveti uygularlar.

Şekil 7. Zıt yüklü kutupların birbirlerine uyguladıkları çekme kuvveti gösterimi (14).

(12)

8

Tablo 1. Elektrik alan ve Manyetik alan karşılaştırmalı özellikleri (4).

ELEKTRİK ALAN MANYETİK ALAN

Ölçü birimi (V/m) Ölçü birimi (A/m) veya Tesla . Cihazlar kapalı iken bile elektrik alan

oluşur. Cihazlar açık ike manyetik alan oluşur.

Şiddeti, voltaj ile doğru orantılıdır. Şiddeti, akım ile doğru orantılıdır. Bina yapı malzemeleri elektrik alanı için

yalıtımsal görev oynayabilir.

Manyetik alan şiddeti ise birkaç malzeme dışında soğurulup düşürülemez.

Şiddeti kaynak ile aradaki mesafe arttıkça giderek azalır.

Şiddeti kaynak ile aradaki mesafe arttıkça giderek azalır.

Elektrik alanların insan vücudu üzerine etkisi temelde zayıf akımlar oluşturmak üzerinedir.

Manyetik alanlarsa vücut içerisinde organ içi, organ çevresi gibi değişik lokasyonlarda zayıf akımların oluşmasına neden olur. Elektrik alanlar duvar vb engelleri geçemez.

Bu engellere çarparak büyük oranda zayıflar.

Manyetik alanlar ise bu iş için tasarlanmış bir ürün dışında hemen her şeyden geçer.

(13)

9 Elektromanyetik AlanKaynakları

Doğal elektromanyetik alanlar:İnsan eliyle yapılmamış, doğal ortamda bulunan EMA kaynaklarına doğal elektromanyetik alanlar denmektedir (16). Doğal EMA kaynakları; güneş, yıldırımlar ve kimi yıldızlardan oluşmaktadır. Güneşten çıkıp dünyamıza ulaşabilen güneş ışınları, bu kaynakların başında gelir (17). Güneş kaynaklı EMA’lar, dünyamızda metrekareye her saniye 1400 joulelük bir enerji yaymaktadır (18). Atmosferik ve meteorolojik olaylar sonucu gelişen deşarjlar, yani yıldırımlar ve uzay boşluğunda dünyamıza farklı uzaklıklarda oluşan yıldız patlamaları vb olaylar sonucunda dünyamıza etki edebilen elektromanyetik dalgalar bu kaynaklara örnek verilebilir (17).

Bunlara ek olarak, dünya merkezinden kaynaklı, yani ferromanyetik çekirdek bazlı, sürekli bir statik jeomanyetik alan da söz konusudur. Yani bizler yaşamımızı devasa bir mıknatıs üzerinde sürdürmekte ve her an 40μT lık EMA’ya maruz kalarak yaşamaktayız (18).

Yani EMA’lar insan gözünün göremediği fakat çevremizde her yerde maruz kaldığımız bir kaynaktır (19).

Yapay Elektromanyetik Alanlar:İnsanlar tarafından oluşturulan EMA’lara yapay EMA denmektedir. Yapay EMA’lar genel itibarı ile enerji kaynağı olarak elektrik enerjisini kullanmakta ve aktarmakta olan cihazlar etrafından oluşmaktadır (20).

Örneğin elektrik dağıtım hatlarından (yüksek gerilim hatları vb.) evde kullandığımız elektrikli süpürge, buzdolabı, televizyon, saç kurutma makinası, bilgisayar monitörü gibi elektrikle çalışmakta olan cihazlar başlıca yapay EMA kaynakları olarak sayılabilir. Bunlara ek olarak artık günlük yaşamımızın vazgeçilmez bir parçası olan cep telefonlarımız için ayrı bir parantez açmak gereklidir. Cep telefonları, gerek kendi yaydıkları gerekse vericileri (baz istasyonları) ile ortama yayılmasına sebep oldukları EMA ile yapay EMA’lar arasında ayrı yere konulmayı ve önemi hak etmektedir (21).

Elektromanyetik Radyasyon

Elektromanyetik radyasyon, “elektrik yüküne sahip olan parçacıkların çevrelerinde oluşturdukları ve diğer yüklü parçacıklar üzerinde kuvvet uygulayan bir etkidir”(22).

Elektromanyetik radyasyon (EMR) temel olarak radyasyonun vücuda girdikten sonra iyonlaşma yapıp yapmaması esasına dayandığından ötürü;

(14)

10 1. İyonlaştırıcı EMR

2. İyonlaştırıcı olmayan EMR olmak üzere iki gruba ayrılmaktadır (23).

Bu iki tip radyasyon arasındaki temel fark, taşıdıkları enerjiden kaynaklanmaktadır. İyonlaştırıcı radyasyon, iyonlaştırıcı olmayana oranla daha fazla enerji taşımaktadır (24). Radyasyon tipleri günlük hayatımızda farklı amaçlar için kullanılmaktadır. Örnek verilecek olursa araştırma, iletişim ve endüstriyel amaçlı olarak kullanılan radyasyon tipleri ve bunların uygulamaları günlük hayatımızı ne denli kolaylaştırmakta ise de, uygun düzeylerde olmadığı takdirde, insan sağlığına olumsuz birçok etkisi de olabilmektedir (25,26).

İyonlaştırıcı Radyasyon: Bir atomun veya bir molekülün, elektron alışverişi ile negatif veya pozitif bir yüke dönüşmesi sürecine iyonlaşma denilmektedir. İyonlaştırıcı radyasyon ise, atomda bulunan elektronu kısıtlayıcı ve engelleyici etki gösteren gerilimden kurtulmasını sağlayıcı enerjinin kaynağına denmektedir . İyonlaştırıcı radyasyon denildiğinde akla gelmesi gereken ışınlar X ışınları ve gama ışınlarıdır. Bu ışınların sağlığa olumsuz etkileri birçok çalışma ile kanıtlanmış durumdadır (18).

Dalga boyu 10 nm – 10 pm arasında olan dalgalara X ışını denmektedir. Dalga boyu 10 nm’den küçük olan dalgalar ise yüksek düzeyde enerji taşımaktadırlar. Dalgalardaki enerji düzeyi yükseldikçe, iyonlaştırma kapasitesi de artmaktadır. Bu sebeple yüksek enerjili bu dalgalar herhangi bir canlı veya cansız yapı ile karşılaştığında iyon koparabilirler. Bu nedenle, bu tip ışınlara iyonlaştırıcı radyasyon denmektedir (21).

(15)

11

İyonlaştırıcı radyasyonun canlılar üzerindeki, kanıtlanmış en büyük etkisi DNA üzerindeki değiştirici ve parçalayıcı etkisidir (21).

İyonlaştırıcı Olmayan Radyasyon:İyonize olmayan radyasyon;“iyonlar madde boyunca geçerken, sadece uyarılma için yeterli radyasyon enerjisiniifade eder.”Bu tip radyasyonda dalga boyu 100nm’den uzun, frekansı 300 THz’den düşük ve enerjisi 12eV’den daha düşüktür (28).

Elektromanyetik Tayf/Spektrum.

Elektromanyetik tayf veya elektromanyetik spektrum (EMS), “evrenin herhangi bir yerinde, fizik kurallarınca mümkün kılınan tüm elektromanyetikradyasyonu ve farklı ışınım türevlerinin dalga boylarıveya frekanslarınagöre bu tayftaki rölatif yerlerini” tanımlamaktadır. Bir cismin elektromanyetik tayfından/spektrumu denildiğinde, o cismin, etrafına yaymakta olduğu elektromanyetik radyasyon kastedilmektedir (29).

Elektromanyetik spektrumun iyonlaştırıcı olmayan dalga kısmında; mikrodalga, RF dalgalar, görünür ışık ve kızılötesi bulunurken, iyonlaştırıcı dalga kısmında ise X ışınları, morötesi ışınlar ve gama ışınları bulunmaktadır (30).

Elektromanyetik dalgaları sınıflandırmak için dalgaların sahip oldukları iki temel özellik baz alınmaktadır. Bu özellikler frekans ve dalga boyudur. Bu tipler azalarak giden dalga boyu ve artarak giden frekansa göre şu şekildedir;

 Radyo dalgaları  Mikrodalgalar  Kızılötesi radyasyonu  Görünür ışık  Morötesi radyasyonu  X-ışınları  Gama ışınları(23).

(16)

12 Şekil 10.Elektromanyetik Spektrum (31)

(17)

13

Morötesi ışınlar (Ultraviyole=UV):Yüksek enerjili fotonlardır. Zararlı ışınlar kategorisine girerler. Başlıca kaynakları; güneş, kaynak arkları, siyah ışıklar ve UV üreten lazerlerdir (32).

Doğal güneş ışınları spektrumu içerisinde yer alan UV ışınlar 60 nm (6x10-8 m)– 380

nm (3,8x10-7 m) dalga boyu aralığında bulunur. Mor ötesi ışınların, atomik düzeyde elektronik enerji seviyeleri arasındaki etkileri, elektronik devresel üniteler ve fotoğraf plakaları üzerine olan etkileri ile ortaya konulabilir (33).

Morötesi ışınlar, Dünyadaki hayatın başlamasından da sorumlu tutulmaktadır. Teoriye göre o dönemlerde ozon içermeyen atmosfer tabakasını geçerek yeryüzüne ulaşan morötesi ışınlar, dünyada var oluşun başlangıcındaki ilk organik moleküllerin sentezinde de etkili olarak kabul edilmektedir. Daha sonraki zamanlarda yavaş yavaş oluşan ozon tabakasının ise güneş kaynaklı morötesi ışınları büyük oranda soğurarak, yeryüzü üzerinde var olan hayatı koruyucu bir etkisi olduğu öne sürülmektedir. (33).

Morötesi ışınlar zararlı etkileri ile anılsa da, düşük düzeyde morötesi ışın alınması D vitamini sentezini artırarak, kemik gelişimi için olumlu bir etmen olarak bilinmektedir. Yüksek düzeyde UV ışına maruz kalmak ise başta deri kanserleri olmak üzere sağlığa zararlı olmaktadır. Bazı morötesi ışın tipleri ise farklı alanlarda kullanılmakta olup bu alanlar, yiyecek endüstrisi, klinikler, virüs ve bakteri öldürme ajanı olarak diye sıralanabilir (33).

X ışınları:Röntgen ışınları da denilen X ışınları, mor ötesi ışınları ve görünür ışık dalgaları gibi dalga şeklindedir. Bir atoma dışarıdan gelen veya gönderilen yüksek enerjili elektronlar o atomun ilk halkalarından elektronlar koparırlar. Atomdan kopan bu elektronun yerine daha yüksek seviyelerden (üst halkalardan) elektronlar atlayarak boşluğu doldururlar. Bu sırada ortaya çıkan fazla enerji X ışını şeklinde dışarı salınır (34).

10-13 - 10-8 m dalga boyu aralığında bulunan olan X ışınları, metal bir yüzeye yüksek enerjiye sahip elektronların çaptırılması yoluyla edilmektedir. Yüksek hıza sahip elektronlar, atomun çekirdeğinin yakınlarına dek girerek, bu bölgede frenleyici ivme etkisi sonucu mütemadiyen X ışını oluşturmaktadırlar. X ışınları canlı organizmalar içerisinden geçebilir fakat bu geçişleri esnasında hücrede bozulma ve hücre ölümü oluşma ihtimali söz konusudur. Hücreler ışımaya direkt maruz kalmamış olsalar dahi, etraflarındaki ışımalar sonucu oluşan kimyasal değişimler nedeniyle, bozunma ve ölüm gerçekleşebilir (33).

(18)

14

Gama ışınları: Kaynakları atom çekirdeği olan bu ışınlar, çekirdek bazlı enerji seviyesi farklarından meydana gelmektedirler. Alfa veya beta parçacığı çıkarmış olan çekirdek genelde kararlı durumda değildir, bu sebeple çekirdeğin kalan kısmı elektromanyetik radyasyon biçiminde yayılır. Gama ışınları beta ışınlarına oranla daha yüksek oranda enerjiye sahip ve daha yüksek derecede nüfuz edici ışınlardır (34).

Dalga boyları 10-14 - 10-10 m arasında olan gama ışınları, radyoaktif izotopların

çekirdek dönüşümlerinde meydana gelen ışınlardır. Fotoğraf kağıdına olan ve iyonlaşma odalarındaki etkileri ile ortaya konulabilirler. Etkileri X ışınları ile benzerdir(33).Oluşum mekanizmaları, büyük oranda uzayda gerçeklemiş çekirdek tepkimeleri sonucudur (35).

Radyo Frekansı (RF) Dalgaları:Bu iş için özel olarak üretilmiş elektronik devreler yardımı ile elde edilebilen ve dalga boyları 30 cm ile kilometreler arasında değişen dalgalar olup, doz bağımlı biyolojik etkileri olduğu düşünülmektedir. Genel olarak her çeşit sinyal (tv, telsiz, radyo vb) üretimi için kullanılan, taşıyıcı tipte dalgalardır (33).

Cep telefonlarından gıdaların pişirilmesi ve ısıtılmasına, endüksiyon ısıtıcılarından haberleşme vericilerine dek birçok farklı sektörde kullanılmakta olan RF dalgalarının biyolojik etkileri ile ilgili çalışmalar sürmektedir (32).

(19)

15

Mikrodalgalar:Üretimleri mikrodalga üretimi için özel yapılmış elektronik düzeneğe sahip lambalar yardımı ile olup, dalga boyları ise 50 mm-30 cm aralığında değişmektedir. Kullanım alanları başında radar sistemleri gelmektedir (33).

İnsan bedeni üzerine bazı olumsuz etkileri bulunmaktadır. Örneğin EEG desenlerinde değişiklikler yapması, göz merceğinin saydamlığı azaltma/bozma gibi etkiler yapabilmektedir. Mikrodalgalar için sınır değer olarak ülkemizde 10 W/m2 belirlenmiş olup,

bu değerin üzerindeki mikrodalga değerleri insan ve diğer canlıların sağlığı için riskli olarak kabul edilir. Sağlık açısından zararlı bu etkilerine karşın, 2,45GHz frekans bandındaki mikrodalgalar fizik tedavi alanında ısıtma aracı olarak kullanılmaktadır. Yani tedavi edici etkisi de kullanım alanları arasında gelmektedir (33).

Kızılötesi ışınlar:0

,

8 m – 125m aralığındaki dalga boyuna sahip elektromanyetik dalgalardan olan kızılötesi ışınlar (IR) güneş ışığı spektrumunda yer almakta olup, sıcak cisimlerde yüzey bölgelerinden de salınmaktadırlar (24).

Vücutta gözler ve cilt, kızılötesi radyasyonu (IR) ısı şeklinde soğurmaktadırlar. IR’ye maruz kalmış kişilerde bu durum, genel ısı artışı duygusu ve buna bağlı ağrı ile fark edilir ve bu bulgular IR için birer aşırı doza maruz kalma belirtisidir. Isı lambaları, fırınlar gibi ısı üretici kaynaklar genel olarak IR kaynaklarıdır (24).

Yüksek frekanslı EMA kaynakları:EMA’lar doğal ve yapay EMA’lar olmak üzere iki ana grupta incelenmektedir. Güneşten gelen elektriksel boşalmalar ve uzay gibi kaynaklardan meydana gelen doğal EMA’lar, aşırı geniş bir frekans aralığına sahip alanlardır. Buna karşılık olarak yapay EMA’lar ise genel olarak insanlar tarafından oluşturulmuş cihazlar ve radyofrekans yayan kaynaklardan oluşmaktadır (35)

Genel olarak bakıldığında çok düşük seviyede EMA’lar oluşturan bu cihazlar, mesleki maruziyetler hariç, cihaz ile olan mesafeye bağlı olarak insanlar üzerinde farklı maruziyet bulguları göstermektedirler. Etkilenimin düzeyi yalnızca cihaz ile olan mesafe ile değil, aynı zamanda EMA’ya maruz kalma süresi, EMA kaynağının frekans aralığı ve maruziyet tipi (uzak ve yakın alanlar gibi) özelliklere göre değişiklikler göstermektedir (35).

Baz istasyonları:Teknoloji ile zorunlu olarak iç içe yaşamak durumunda kalan insanoğlunun hayatında gün geçtikçe daha fazla EM dalga yayan araçlar kullanılmakta ve bunun sonucu olarak ta EMA’lara maruziyet giderek artmaktadır. Baz istasyonlarının çalışma prensibi gereği, düşük güç ve yüksek sayı olarak dizayn edilmesi nedeniyle, düşük de olsa

(20)

16

hepsi bir araya geldiklerinde oluşturdukları ağ ile önemli bir EMA oluşturmakta ve kamuoyunda yaygın kullanımı ile birlikte, ciddi şekilde sağlık etkileri sorgulanır hale gelmişlerdir (35).

Baz istasyonları dahil oldukları GSM operatörü aboneleri arasında iletişimi sağlamak amacıyla sinyal alış/verişi sağlayan bir birimdir. Her GSM hücresi için minimum bir adet baz istasyonu bulunmaktadır. Baz istasyonlarının sayısı ise dahil oldukları GSM operatörü abone sayısı, yani o iletişim ağını kullanan kullanıcı sayısı ile doğru orantılı olarak artmaktadır (36).

Baz istasyonları kendileri EMA kaynağı olup, iyonlaştırmayan radyasyon yaymakta ve RF ile çalışmaktadırlar. Bulundukları konum gereği genel olarak şehir hayatının hüküm sürdüğü ve insanların yaşadığı bölgelere çok yakın yerlerde konumlandırıldıkları için okulları en çok etkilemesi muhtemel EMA kaynaklarının başında gelmektedir (35).

Ülkemizdeki yasal düzenlemeler uyarınca, bir baz istasyonu çevresinde yer alan EMA şiddeti değeri 10V/m üzerinde olamaz. Ancak durumu etkileyebilecek faktörler baz istasyonu yerinin yanlış seçilmiş olması veya yanlış yerleştirme olarak göze çarpmaktadır (36).

Ülkemizde GSM operatörleri 900, 1800 MHz ve UMTS 2100 MHz olmak üzere 3 frekansta hizmet vermektedir. Farklı frekanslar olmasının sebebi ise hem o banttan verilen hizmetlerin farklı olması hem de bölge bazında farklı frekansların kullanılıyor olmasından kaynaklanmaktadır (35).

Baz istasyonları yaydıkları EMA’ları etkileyen çeşitli faktörler bulunmaktadır. Bu faktörler baz istasyonundan yapılan yayının yönü, anten kazancı, istasyon çıkış gücü ve ölçümün yapılmış olduğu mesafedir (35).

Baz istasyonları çevresinde yaşamakta olan insanları EMR’nin zararlı etkilerinden koruyabilmek için bir kurallar oluşturulmuştur. EMA’ların sağlık üzerine olan etkilerinin, mesafe ile ters orantılı olması ilkesinden hareketle “Güvenlik Mesafesi” kavramı ortaya çıkmıştır. Güvenlik mesafesi, baz istasyonu anteni çevresinde girilmemesi gereken alanı ifade etmektedir Konu hakkındaki esasları belirlemekle yükümlü kurum olan Bilgi Teknolojileri İletişim Kurumu tarafından belirlediği yönetmelikte geçen esaslar itibarınca güvenlik mesafesi ortalama olarak 10-13 metre değerlerindedir (18).

Radyo-TV vericileri :RF sinyallerini kullanarak yayın yapmakta olan radyo ve TV vericileri temel amaç, EM enerjiden oluşan sinyali vericinin hedef bölgesindeki geniş çaplı bir alana dağıtmaktır. Geniş bir alana yayın yapabilmek ve sinyali her noktaya dağıtabilmek için RF gücü yeterli olmalıdır. Bu sebeple radyo ve TV vericileri yüksek düzeyde güce sahip ve

(21)

17

sürekli şekilde yayın yapan vericilerdir. Maruziyet açısından en riskli grup ise vericilerin montajında çalışan işçilerdir. (35).

Radyo ve televizyon vericilerinin antenleri, konum itibarı ile şehir yerleşiminden uzakta ve genelde yüksek bölgelerde bulunmaları nedeniyle, bu antenlerin yaymakta oldukları EMA değerleri güvenli sınırlarda olmaktadır. Fakat şehirlerden uzakta kurulan vericiler, şehirlerin nüfusunun dengesiz bir biçimde artması ve yerleşim yerlerinin plansız biçimde yayılması neticesinde, şehir içlerinde kalabilmektedir. Bu tip bölgelerde yine ölçümlerde yasal limitlerin altında sonuçlar gözlemlenmiş olsa da, diğer bölgelere oranla daha yüksek oranda EMA’ya maruz kalan bu bölgelerde kronik maruziyet sonucu sağlık problemlerinin görülmesi kaçınılmaz hale gelmektedir (35).

Cep telefonları:Artık hayatımızın vazgeçilmez bir parçası olmalarının yanısıra, günlük işlerimizi de büyük ölçüde kolaylaştıran aletlerin başında gelen cep telefonları, GSM (Global System for Mobile Communications) denen bir protokol kullanmaktadırlar. Bu protokol, terim olarak “gezgin haberleşme sistemi” anlamına gelmektedir. GSM şirketleri sayıları milyonları bulan abonelerine üç ana frekans (900-1800-2100 MHz) bandında hizmet verebilmeleri, şebekelerinin kapsama alanlarını ufak parçalara bölmek suretiyle mümkündür. Ufak parçalara bölünmüş bölgelerde, çok sayıda baz istasyonu ile kapsama alanı kuşatılmakta ve sinyal sürekliliği sağlanmaktadır (24).

Cep telefonları çalışma prensipleri gereği sürekli biçimde radyasyon yayan cihazlardır. Hem bir alıcı hem de bir verici olarak çalışan baz istasyonları ile olan ilişkisi sırasında bekleme konumunda dahi ortama yaydığı radyasyon sağlık açısından ciddi riskleri de beraberinde getirmektedir (33).

Cep telefonları ile iletişim sağlanırken, aşamalı olarak değişen bir radyasyon salınımı söz konusudur. Şöyle ki; cep telefonu ile bir arama yapıldığında, karşı taraf ile bağlantı sağlanana dek radyasyon miktarı ulaşabileceği maksimum noktaya gelir. Bağlantı kurulması sonrasında giderek düşer. Bu nedenle, cep telefonu kullanımı sırasında en sağlıklı davranış, kulaklık kullanarak telefonu vücuttan özellikle de kafadan uzak tutmak olmakla beraber eğer kulaklık kullanılamayacak ise de arama yapılıp da bağlantı kurulduğu görüldükten sonra telefon kulağa götürülerek konuşulması en düşük düzeyde radyasyona maruz kalma ve sağlık açısından daha doğru olacaktır (37).

Cep telefonlarının çalışma prensipleri hakkında bilinmesi gereken bir başka durum da, cep telefonunun baz istasyonu ile olan uzaklığı ve buna bağlı olarak harcadığı enerjideki değişimlerdir. Cep telefonları baz istasyonlarına yakın iken daha az, uzak iken ise daha fazla

(22)

18

güç sarf ederek çalışmaktadırlar. Buna paralel olarak ta daha yüksek enerjili bir EMA oluşturulacaktır (35).

Cep telefonu kapalı konumda bulunduğunda canlılara hiçbir etkisi bulunmamaktadır. Telefon açık ama bekleme konumunda iken ise, çok düşük düzeyde EMA oluşturur. Kullanım esnasında artan radyasyon düzeyi ile canlılar üzerine etkileri de artmaktadır (35).

WLAN – Wi-Fi kablosuz erişim sistemleri:WLAN (Wireless Local Area Networks-Kablosuz Yerel Alan Ağları) genel olarak evler, okullar, parklar ve çalışma alanlarında internet ile kullancılar arasında kablosuz bir ağ kurmak suretiyle kullanıcıların internete bağlanmasını sağlamak adına geliştirilmiş ve yine EMA kaynağı olan ağlardır (18).

Kablosuz iletişim teknolojileri evlerde, ofislerde vb platformlarda dizüstü ve adaptörler yardımı ile sabit bilgisayarların internete bağlanmasını, ofislerde bir ağ kurarak veri transferi ve yazıcı ünitelerinin birbirine bağlanmasını sağlamak amacı ile kullanılan kullanışlı ve kapsamlı bir teknolojidir (18).

Veri aktarımı için kullanılan kablosuz bağlantılar ile WLAN yayınının gücü arasında bir orantı mevcuttur. Özetle WLAN kullanımı arttıkça EMA değerleri yani ortamdaki radyasyon değerleri de artacaktır (38)

Kablosuz internet teknolojilerinin frekans aralığı 2.4 GHz – 6GHz aralığında bulunmaktadır. Bu teknolojiler de diğer teknolojiler gibi ne denli hayatımızı kolaylaştıran teknolojilerden olsa da ortama yayılan kirlilik düzeylerinin periyodik olarak ölçülmesi ve sağlık üzerine etkilerinin böylesine hayatımıza girmiş bir olgu için derinlemesine araştırılması şarttır (18,37,38).

(23)

19

ELEKTROMANYETİK ALANLARIN SAĞLIĞA ETKİLERİ Etki Mekanizması

Halen etki mekanizmaları tam olarak açıklanmamış olan EM alanların, hücrelerde hücre zarındaki reseptörlerin EM alanlara duyarlı oldukları ve bu reeptörler üzerinden etkili oldukları düşünülmektedir. Hücrelerin iyonik yapıları üzerine etki eden EM alanlar, hücre içerisinde iyonik değişimler ve dengesizlikler oluşturmaktadırlar. Bu değişimler hücrede RNA transkripsiyonu ve DNA sentezinde bozukluklar oluşturmasının yanı sıra hücrenin nörotransmitter ve hormonal uyarılara yanıtında da değişiklikler oluşturmaktadır. Bu etkiler genel olarak uzun dönemli maruziyet sonucu ortaya çıkmaktadır (39,40).

EMA’ların insanlar üzerindeki biyolojik etkileri hakkında birçok çalışma yapılmıştır. Bu çalışmalardan gönüllüler üzerinde yapılmış olan bazılarında, EMA’ların kalp, vücut sıcaklığı ve kanın biyokimyasal değerleri üzerine etkileri olduğu gösterilmiştir (39).

Vücudumuz temel olarak elektrikle çalışan bir organizmadır. Bu organizma içerisinde birçok kimyasal reaksiyon gerçekleşmekte ve bu reaksiyonların yine elektriksel yansımaları ve sonuçları olmaktadır. Oluşan elektriksel olayların sonucunda, vücudumuz bir elektriksel alan meydana getirmektedir. Ortaya çıkan bu elektriksel alan da, diğer elektriksel alanlarla benzer şekilde, kendisi dışındaki elektrikli aletler, yüksek gerilim hatları ve elektriksel alan oluşturabilecek herhangi bir cihaz ile etkileşebilmektedir. Vücudumuzda meydana gelen elektriksel aktiviteleri ölçmek mümkündür. Bu amaçla kullanılan tetkiklere örnek olarak; EKG (Elektrokardiyografi), EEG (Elektroensefalografi) ve EMG( Elektromiyografi) sayılabilir(10).

Buna karşın EMA’ların oluşturduğu elektriksel alan değerlerine kıyasla çok daha büyük enerjilerin vücudumuzdaki kimyasal reaksiyonlar sonucu oluştuğu gerçeğinden hareketle, vücudumuzdaki enerjiye oranla oldukça düşük kalan bu enerjinin DNA üzerinde kalıcı değişikliklere (mutasyon vb.) sebep olamayacağı da öne sürülen bir başka görüştür (39,40).

(24)

20

EMA’ların Sağlık Etkilerine İlişkin Tarihsel Gelişim ve Genel Bilgi

Halsizlik ve başağrısı EMA’ların etkileri ile ilgili olabileceği düşünülen ilk bulgulardan olup, Rusya’da 1972’de bu bulgular EMA’lar ile ilişkilendirilmiştir (41).

Bu tarihten sonra 1979 yılında elektrik akımı ile başta lösemi olmak üzere, çocukluk dönemine ait malignitelerin ilişkisi ortaya konulmuştur. Kendisi bir epidemiyoloji uzmanı olan Wertheimer ve arkadaşı fizikçi Lieper bu ilişkiyi yüksek gerilim hatlarının telleri ile evler arasındaki mesafeler ile ilişkilendirerek göstermişlerdir. Bu tarihten sonra ise EMA’ların sağlık etkileri konusundaki çalışmalar artarak devam etmiştir (42,43,44,45).

EMA ve Kanser

EMA’ların sebep olduğu en önde gelen hastalık olarak kanserler görülmektedir. DSÖ kanserojen etkileri bakımından EMA’ları Grup 2B (olası) kanserojenler kategorisinde gruplandırmıştır (39,40).

Yapılan çalışmalardan elde edilen sonuçlara göre EMA’lar direkt olarak kanser oluşturmamakla birlikte, herhangi bir nedenle başlamış olan bir kanserin daha da ilerlemesine sebep olmaktadır diye düşünülmektedir. Bu sebeple EMA maruziyeti ile kanser tanısı almış hasta sayısı arasında kuvvetli bir korelasyon varlığı olduğu da öne sürülmektedir (44).

Washburn ve arkadaşlarının yapmış olduğu ve 13 makalenin değerlendirmeye alındığı metaanaliz sonucuna göre, elektrik iletim ve dağıtım ekipmanları ve çocukluk lösemi, lenfoma riski ve sinir sistemi tümörleri arasında bir ilişki saptandığı bildirilmiştir (45).

Kanada (1970-1988 yılları) ve Fransa (1978-1989 yılları)’da 2,679 kanser tanısı almış elektrik işçisi ile yapılan çalışmada, EMA maruziyeti ile akciğer kanseri arasında en yüksek düzeyde etkilenim gösteren 84 olguda 3.1 kat daha fazla görüldüğü belirlenmiştir (46).

1950 ve 1986 yılları arasında ABD’de işe alınmış ve en az 6 aylık iş tecrübesi olan 138.905 kişi ile yapılan retrospektif kohort çalışmasında, total mortalite ve beyin kanserine bağlı mortalite oranları elektriksek alan maruziyeti ile beraber artmış olarak bulunmuştur (47). İşveç’te 250 lösemi ve 261 beyin tümörü vakası ile yürütülen çalışmada EMA maruziyetinin beyin kanseri ve lösemiye yakalanma olasılığını arttırdığı tespit edilmiştir (48). Almanya’da Löscher ve Mevissen’in 50hz manyetik alan ekilenim dozu ile meme kanseri arasındaki ilişkinin incelendiği çalışma sonucu ise, EMA dozu ile tümör insidansı arasında çok yüksek düzeyde (R=0.994 p<0.01) korelasyon varlığı gösterilmiştir (49).

Kheifets ve arkadaşlarının ABD’de yaptığı, çocukluk çağı lösemilerinin araştırıldığı bir başka sistematik derleme araştırmasında ise, dünya çapında görülen 2400 adet çocukluk

(25)

21

çağı lösemi tanısının 100 adetinin çok düşük frekanslı alanlar (extremely low frequency=ELF) ile ilişkilendirildiği bildirilmiştir (50).

Tahran’da 2013 ve 2014 yılları arasında, farklı hastanelere başvurmuş 22 ALL (Akut lenfoblastik Lösemi) hastasının ve 100 kontrol grubu bireyin dahil edildiği çalışma sonucunda yüksek gerilim hatlarına doğum öncesi ve çocukluk çağında maruziyetin ALL’yi 3.6 kat artırdığı tespit edilmiştir (51).

İngiltere, İskoçya ve Galler’de 1962-2008 yılları arasında çocukluk çağı tümörü tanısı almış 53.515 vakanın dahil edildiği ve yüksek gerilim hatları ile annelerin gebelikte yaşadıkları adresler arasındaki mesafenin çocukluk çağı lösemilerinin değerlendirildiği çalışma sonucunda, 600 metreden yakın mesafelerde riskin artış gösterdiği sonucuna varılmıştır (52).

Hollanda kaynaklı bir araştırmada ise, EMA’lara maruziyet ile çocukluk çağı lösemileri arasındaki ilişki araştırılmış ve 0.3 μT üzerindeki maruziyet değerlerinde, çocuklarda lösemi görülme oranının belirgin derecede artmış olduğu belirlenmiştir (53).

Çocukluk çağı lösemileri ve EMA ilişkisi konusunda ABD’de yapılan bir derlemede; <0.1 μT maruziyet ile 0.1-0.2 μT, 0.2-0.3 μT ve >0.3 μT EMA maruziyeti kıyaslandığında sırasıyla 1.07, 1.16, 1.44 kat fazla oranda çocukluk çağı lösemisi görüldüğü ortaya konulmuştur. Yani maruziyet dozu arttıkça, lösemi görülme riski de artmıştır (54).

Buna karşın kimi çalışmalarda ise EMA ile kanserler arasında bir ilişki olmadığını, gösteren sonuçlar elde edilmiştir. Örneğin; Londra’da yapılan ve hamilelik boyunca annenin mobil telefonların baz istasyonlarının yaydığı radyofrekansa maruziyeti ile çocukluk çağı lösemileri arasında bir ilişki olup olmadığını inceleyen vaka kontrol çalışmasında 1999-2001 yılları arasında doğmuş ve 0-4 yaşları arasında çocukluk çağı lösemisi tanısı almış 1397 olgu ile 5588 kontrol ile planlanmış çalışma sonucunda, annenin hamilelik boyunca EMA’ya maruziyeti ile çocukluk çağı lösemileri arasında belirgin bir ilişki saptanamamıştır (55).

EMA ve Endokrin Sistem

Reiter’in 1993’te yaptığı çalışma sonucuna göre; EMA’ların endokrin sistem üzerine en belirgin etkilerinden birisi, melatonin hormonu düzeylerinde belirgin azalma ve bu azalma sonucu vücut biyolojik saati ve biyolojik ritminde bozulmalar olarak bildirilmiştir (56).

Buna ek olarak insan tiroid hücreleri ve EMA arasındaki ilişkiyi inceleyen bir başka çalışma sonucuna göre ise, EMA’ların tiroid hücreleri üzerine herhangi bir potansiyel karsinojenik etkisine rastlanmadığı belirtilmiştir (57).

(26)

22 EMA ve Üreme Sistemi

Kadın üreme sistemi:DSÖ raporuna göre, elektrikle ilgili bir sektörde çalışmakta olan kadınlarda EMA ile etkileşim sonucu düşük doğum ağırlıklı bebek dünyaya getirme, peramatürite gibi doğumsal sorunların oluşabilme riski vardır (39).

ABD’de gebeler üzerinde gerçekleştirilen bir çalışmada, haftalık 20 saat ve üzeri olmak üzere monitörlü cihazlarda çalışmakta olan kadınlarda istemsiz düşük yapma riski belirgin olarak artmış bulunmuştur (58).

İngiltere’de yapılan bir başka çalışmada ise, EMA’ların kadınları ağırlıklı olarak etkilemekte olduğu ve bu etkilenim sonucu özellikle konjenital anomaliye sahip bebeklerin doğmasına ve annelerin abortus yapmalarına sebep olduğuna dikkat çekilmiştir (1).

ABD’de 2002 yılında yapılan bir başka çalışmaya göre günlük 16 mG’tan fazla EMA maruziyetinin gebe kadınlarda abortus riskini 1.8 kat artırdığı gösterilmiştir. Gebelik haftası <10 hafta olduğunda ise bu riski 2.2 kat düzeylerine çıkmaktadır, sonucuna ulaşılmıştır (59).

İngiltere’de hamile kadınlarda EMA’lara maruziyetin zor doğuma sebep olduğu ortaya konulmuştur (60).

2004’te Norveç’te Blaasaas ve arkadaşlarının bir olgu-kontrol çalışmasında ise, EMA maruziyeti olan çocuklarda kardiyak defektler 1.54 kat, hidrosefali ise 1.73 kat fazla görülmüştür (61).

Çocuklarda EMA’lardan yayılan RF’ler yoluyla gelişebilecek bir başka anormalliğin ise doğum sonrası çocukluk döneminde kemikleşme anomalisi olduğu öne sürülmektedir (58,62).

Erkek üreme sistemi:İsveç’te 1983 yılında, yüksek voltaj altında çalışan 542 işçinin çocuklarında konjenital malformasyonların yüksek oranda görüldüğü belirlenmiş ve bu durumun EMA maruziyeti sebebiyle geliştiği öne sürülmüştür (63).

Cep telefonlarının yaydığı EM dalgaların erkek üreme sistemine etkilerini araştırmak amacıyla, erkek kobaylar 60 gün (günde 20 dakika aktif kullanım olacak şekilde) EMA’ya maruziyeti bırakılmış ve sperma kalitesi parametreleri kaydedilmiştir. Çalışma sonucunda en belirgin etkilenmenin “sperm sayısı” üzerinde olduğu ve sperma sayısının EMA’ya maruz kalan grupta istatistiki açıdan anlamlı bir biçimde düşük saptandığı belirtilmiştir.(64).

Benzer biçimde 32 sağlıklı erkekten alınan sperm örnekleri A ve B grubu olmak üzere iki gruba ayrılarak, A grubundaki örnekler 5 saat boyunca bir termostat içerisinde bekletilirken, B grubundaki örnekler ise yine 5 saat boyunca bir termostatın içerisinde

(27)

23

bekletilmesinin yanı sıra bu süre boyunca ortama bekleme modunda kalacak şekilde bir cep telefonu da eklenmiştir. Bekleme süresi sonunda ise motilite parametreleri ölçülmüştür. Ölçümler sonucu EMA’a maruz bırakılan gruptaki sperm motilitesi, diğer gruba oranla anlamlı şekilde düşük bulunmuştur (65).

DSÖ kriterlerine göre spermiogramı normal olan 13 erkeğin dahil edildiği bir çalışmada, 5 gün boyunca cep telefonu taşımamış ve kullanmamış erkeklerde birinci spermiogram parametreleri kaydedilmiştir. Bundan 4 hafta sonra ise, ölçüm zamanından 5 gün önceden başlamak üzere, üzerlerinde cep telefonu taşımış ve günde 6 saat yoğun bir biçimde cep telefonu kullanmış olan erkeklerde ikinci spermiogram parametleri ölçülmüştür ve bu iki ölçüm parametreleri karşılaştırılmıştır. İkinci spermiyogram sonucunda elde edilen sperm motilitesi sonuçları, birinci spermiogramdakine oranla anlamlı biçimde azalmış olarak bulunduğu tespit edilmiştir (66).

EMA ve Santral Sinir Sistemi

Sobel ve arkadaşlarının 1995’te ABD’de çok düşük frekanslı (<300 Hz) EMA’ya orta ve yüksek düzeyde maruziyetle çalışmakta olan değişik sektörlerdeki işçilerde yaptıkları çalışmada, EMA sebebiyle dengesi bozulan kalsiyum metabolizması veya immün sistem hücrelerinden mikrogliaların aktivasyonu sebebiyle nöronal harabiyet ve nöronal dejenerasyon ile sonlanan olaylar dizisi sonucu Alzheimer oluşma riskinde artış saptanmıştır (67).

Sobel ve arkadaşları tarafından gerçekleştirilen bir başka vaka kontrol çalışmasında, 65 yaş ve üzerinde olan, muhtemel EMA sebebiyle Alzheimer hastalığı tanı ve tedavisi alan grup (vaka) ile bilişsel bozukluk ve demansı olan hastalar (kontrol) kıyaslanmıştır. Çalışma sonucunda bundan önceki bulgulara paralel olarak EMA’a maruziyetin Alzheimer hastalığına yakalanma riskini artırdığı tespit edilmiştir (68).

İsveç’te 2004 yılında 75 yaş ve üstü 931 kişide yapılmış olan prospektif kohort çalışmasında, mesleki kaynaklı EMA maruziyeti ve Alzheimer hastalığı/Demans ilişkisi araştırılmıştır. 10 yıl süren izlemede 265 demans, 201 Alzheimer tanısı konulmuştur. Sonuç olarak; uzun dönemli yüksek EMA maruziyetinin erkeklerde Alzheimer ve Demans riskini artırdığı gözlenmiştir. Kadınlardaki sonuçların da buna paralel olduğu öne sürülmektedir (69). İstanbul’da 2003’te Harmancı ve arkadaşlarının yaptığı vaka kontrol çalışmasında ise, mesleki EMA maruziyeti Alzheimer açısından ileri derecede bir risk faktörü olarak görülürken, eğitim durumunun ileri düzeyde olması koruyucu bir faktör olarak dikkat çekmektedir (70).

(28)

24

Washington’da 2004 yılında yapılan çalışmada ise fare beyin hücrelerinde EMA’ın fenton reaksiyonu yoluyla serbest radikallerin oluşumunu artırmak suretiyle DNA bölgesel kırıkları oluşumu ile hücre ölümü gerçekleştiğini savunan sonuçlar elde edilmiştir (71).

Bütün bu verilere karşın 2011’de cep telefonu kullanıcılarında akustik nörinom oluşma riskini araştırma adına uluslararası interphone vaka kontrol araştırmasında , akustik nörinom oluşumu ile cep telefonu kullanımı arasında bir ilişkiye rastlanmamıştır (72).

EMA ve Dolaşım Sistemi

ABD’de 2008 yılında yapılan çalışmada, statik EMA’larla etkileşim sonucu göreceli olarak kan basıncındaki değişimlerin, kalp ritmi değişikleri, ventriküler fibrilasyon gibi aritmilerin ve kalp ritm bozukluklarının gelişebileceği kaydedilmiştir. Yine aynı makalede bu bulgulara ek olarak EMA maruziyeti sebebi ile dilde metalik tat alınması, baş dönmesi, bulantı ve el-göz koordinasyon bozukluğu saptandığı da bildirilmektedir. (73, 74).

EMA’ların myokard infarktusu ile ilişkilendirilebileceği, fakat bu ilişkinin kronik düzeyde olan kalp hastalıkları ile bir alakası olmadığı gözlemlenmiştir (73, 74).

İHTİYATLILIK İLKESİNE GÖRE HAREKET ETMEK

Birleşmiş Milletler (BM) Rio Deklarasyonunda (1992) “Ülkeler, çevreyi korumak için, olanakları ölçüsünde koruyucu yaklaşım prensibini uygulayacaklardır. Ciddi kaygıların, tehditlerin ve geri dönülmez potansiyel zararların söz konusu olduğu durumlarda bilimsel belirsizlik (henüz olumsuzluklar ortaya çıkmasa bile) önlem almama ya da önlem almayı geciktirme için bahane olarakkullanılamaz.” diye açıkça belirtilmektedir (75).

Genel olarak “bilimsel belirsizlik” ve “çevreye zarar” temelinde şekillenen (76) İhtiyatlılık ilkesi, terimsel anlamıyla çevreye geri dönüşü olmayabilecek ve ciddi zararlar vermesi muhtemel görülen, mevcut durumda bilimsel belirsizliğin bulunduğu durumlarda konuya dair bütün önlemlerin eksiksiz bir şekilde alınması olarak tarif edilebilir (77).

İhtiyatlılık ilkesi kapsamında; halen zararları açısından kesin kanıya varılamamış konunun zararlı olduğunu kabul edip, ciddi şüphe varlığında, önlemlerin bu duruma göre şekillendirilmesi esasına dayanmaktadır. Bu ilke kapsamında konuyla alakalı riskler artmadan, oluşabilecek sağlık sorunları ciddileşmeden önce yetkililer tarafından önlemlerin alınması durumu olarak da tabir edilebilir (77).

Elektromanyetik radyasyon da ihtiyatlılık ilkesinde tanımlandığı üzere çevreye zararlı olması muhtemel ve bilimsel birçok belirsizliği içerisinde bulunduran bir olgudur. Konuyla alakalı standartlar belirlenirken EMR’nin oluşturabileceği akut etkiler göz önüne alınmış,

(29)

25

EMR’nin vücutta oluşturduğu sıcaklık artışı baz alınarak standartlar belirlenmiş fakat uzun dönemli etkilere ve oluşabilecek diğer etkilenimlerle gelişebilecek sağlık sorunlarına dair standartlar henüz geliştirilmemiştir. Bu sebeple gerek uzun dönemli (kronik) maruziyetin etkilerinin göz önüne alınmaması, gerekse toplumun farklı kesimlerine (hamileler, çocuklar, yaşlılar vb) farklı etkiler oluşturabileceği gerçeğinin göz ardı edilmesi sebebiyle mevcut standartlar halen dünya çapında eleştirilmektedir (77).

Tüm bu etmenler dikkate alındığında, hareket planı belirlenirken, EMR’nin ciddi bir sağlık sorunu olduğu kabul edilerek hareket edilmeli ve yasal düzenlemeler de buna göre şekillendirilmelidir. Bir başka deyişle “Kanıtın yokluğu, yokluğun kanıtı değildir” ilkesi gereği EMR’nin sağlığa etkilerinin zararlı yönde olmadığı kanıtlanana dek, zararlıymış gibi davranılması gerekmektedir (78).

Halen birçok Avrupa ülkesinde yasal düzenlemelerin ICNIRP’ın belirlediği limit değerlerden çok daha aşağıda olmasının sebebi de, bu ülkelerin, ihtiyatlılık ilkesi ile hareket ediyor olmalarından ileri gelmektedir (79).

KORUNMA BASAMAKLARI

Primordial ve Birincil Korunma Önlemleri

EMA kaynaklarını mümkünse ortadan kaldırmak, değil ise var olan risk faktörlerinin hastalık yapıcı etkisinin azaltılmasına yönelik önlemler olarak özetlenebilir. Günümüzde özellikle kentsel yaşamamımızın tamamen içerisine girmiş olan EMA’lar,bireysel bazda alınacak önlemlerin yanı sıra daha da önemlisi devlet tarafından yapılacak düzenlemeler ile korunulabilir düzeylere çekilebilecektir (18).

EMA maruziyetinden işyerinde çalışanları korumak için öncelikle yapılması gereken, maruziyet düzeyinin ölçümlerle tam olarak ortaya konulmasıdır. Elde edilmiş olan sonuçların ışığında, alınması gereken önlemler kararlaştırılmalıdır. Yönetmeliklerde geçmekte olan EMA yasal sınır değerleri aşıldığında yapılması gereken ilk iş, mühendislik önlemleri ile EMA kaynağı olan ve yasal sınır değerler altına çekilebilecek olan cihazların uygun emisyon değerlerine çekilmesi, güvenlik önlemlerinin alınması ve kısıtlamaya gidilmesi gibi sağlığı korumaya yönelik genel önemlerin alınmasıdır (80).

Teknik ve Mühendislik Önlemler:Alınacak mühendislik önlemleri konusunda dikkate alınması gereken kriterler şunlardır;

 EMA maruziyet süresi, maruziyetin seviyesi ve frekans aralığı  Yasal olarak izin verilen ve mevzuatta yer alan EMA sınır değerleri

(30)

26  Risk grupları üzerine sağlık ve güvenlik etkileri

 Literatürde var olan ve konuyla alakalı sağlık sorunlarına dair veriler, yayınlar  Maruziyetin çoklu kaynakları

 Farklı frekans aralığında eş zamanlı maruziyetler.

Kalkanlama vb. Teknik Önlemler:Bir işyerinde veya ortamda bulunan EMA kaynaklarından yayılan EMA, mühendislik yöntemleri ile kontrol edilemiyorsa kaynak kalkanlama yöntemleri ile sınırlandırılabilir. Ancak her zaman olduğu gibi tehlikenin boyutunu belirleyebilmek için, gerekli EMA ölçümleri yapılmalı ve mevcut durum ortaya konulmalıdır. Ölçüm sonrasında riskli gruplar (gebeler, çocuklar, gençler, kalp rahatsızlığı olan bireyler gibi) daha öncelikli olarak göz önünde bulundurulmak suretiyle kalkanlama için en uygun malzeme seçimi yapılır ve seçilen malzeme sonucu elde edilecek kazanım değerlendirilir (78).

Kalkanlama metodu seçiminde göz önüne alınması gereken iki temel kriter, kalkanlama yapılacak alan ve o ortamda bulunan/çalışan kişi veya kişilerdir. Bazı ortamlar için kalkanlama kumaşları (27dB ve 38dB arasında değişen değerlerde koruyuculuk sağlar) yeterli olurken bazı ortamlarda ise kalkanlama için özel üretilmiş olan boyalar kullanılmalıdır. Malzeme cinsi, seçim konusunda önemli bir etkendir. Malzemeler ortamdaki kişilere alerjik etki göstermeyecek şekilde seçilmelidir. EMA içerisindeki etkileri de farklı olan bu malzemelerden boyalar EMR’u yutarak ortamdan büyük oranda yok ederken, perde vb kumaşlar ise yansıtıcı etki göstererek koruyuculuk sağlamaktadır. Bu sebeple ortama uygun kalkanlama malzemesini seçmek oldukça önemlidir (78).

Elektromanyetik kalkanlama özelliği olan malzemeler:Kalkanlama veya diğer bir adı ile ekranlama işlemi, cihaz, devre veya kabloları elektromanyetik olarak izole etmek şeklinde tanımlanabilir (81).

Kalkanlama için kullanılacak malzemeler, dalgaların kullanılacak malzemeye

nüfuzunu en az indirmek için, elektriksel iletkenliği iyi olan ve manyetik enerjiyi ısı enerjisine çevirebilmek için yüksek manyetik geçirgenliğe sahip malzemelerden seçilmelidir (81).

Kalkanlama için kullanılabilecek malzemelerin başlıcaları;  Kompozit malzemeler

 İletken polimerler

 Polipirol (PPy) ve Polianilin (PANI)  Politiyofen

(31)

27  Elektro-iletken Boyalar

 İletken Tekstil Kumaşları vb (81).

Alınabilecek Diğer Önlemler:

 Cep telefonları ile yapılan görüşmeler mümkünse kısa süreli olmaldır.

 Cep telefonu kullanırken münkünse bir kulaklık yardımı ile görüşmeler yapılmalıdır.  Cep telefonu görüşmeleri yapılırken, görüşme yapılan yerde çocukların

bulunmamasına dikkat edilmelidir.

 Cep telefonu seçiminde SAR değeri düşük olan cihazları seçmeye özen gösterilmelidir.

 Küçük yaşta cep telefonu kullanımı mümkün olduğunca kısıtlanmalı, hatta çocukların cep telefonu kullanmasına izin verilmemelidir.

 Halen Avrupa’da birçok ülkede yürürlükte olduğu gibi, ülkemizde de baz istasyonlarının üzerlerine rahatça görülebilecek biçimde tehlike ve ikaz işaretleri koyularak halkın bu tehlikeden haberdar olması sağlanmalı, yönetmeliklere bu tip maddeler eklenerek bunun bir zorunluluk haline getirilmesi sağlanmalıdır.

 Baz istasyonlarının inşası sırasında, sorumlu şirket kurulan istasyonun frekans değeri, güç yoğunluğu ve EMA değerleri gibi değerleri yerel çevre ve sağlık otoriteleri ile paylaşmalıdır.

 Manyetik alan oluşturabilme ihtimali olan her alet topraklama yolu ile indüklenen gerilimin yarabileceği sorunlar ortadan kaldırılmalıdır.

 Elektrik ve manyetik alan oluşturan kaynaklar daha az sıklıkla çalıştırılıp kullanılarak, bu kaynakların sebep olduğu EMA’lar azaltılmalıdır (12).

İkincil ve Üçüncül Korunma Önlemleri

İkincil korunma önlemleri genel olarak “tarama önlemleri” olarak tasfir edilebilir. Bu sebeple EMA kaynaklarını için ikincil korunma basamağında yapılması gereken en önemli eylem, EMA kaynaklarının düzenli ve periyodik olarak izlenip elde edilen değerlerin sürekli bir biçimde sağlık açısından etkilerini değerlendirmektir. Bu sebeple tıpkı çalışmamızda olduğu gibi toplu olarak insanların bulunduğu ve yaşadığı okul, hastane, devlet daireleri vb yerlerde EMA kaynaklarının oluşturduğu elektriksel ve manyetik alan değerleri sürekli izlenerek ulusal ve uluslararası sınır değerlere uygunlukları kontrol edilmeli, sınır değerler

(32)

28

üzerinde saptanan değerler yetkili birimlere bildirilip gerekli önlemlerin alınması sağlanmalıdır. Ayrıca EMA ölçümlerinin, yönetmeliklerde hangi periyotlarda yapılacağı belirtilerek bu ölçümlerin yasal zemini oluşturulmalıdır.

Üçüncül koruma basamağı için ise, EMA sebebiyle sağlık sorunu yaşadığı tespit edilen bireylere, gerekli sağlık hizmetlerinin verilmesi, hastalığın ilerlemesinin önlenmesi gibi önlemleri içermektedir.

EMA’larla İLGİLİ GELİNEN SON NOKTA

Kronik hastalıklardan Multiple Sklerosis (MS), Parkinson ve Alzheimer hastalıklarının artış göstermesi üzerine, DSÖ’nün bu konuya dikkati çekilmiş ve 1996 yılında geliştirilen “Elektromanyetik Alan Projesi” ortaya çıkmıştır. Proje kapsamı gereği, EMA’larla ilgili yapılmakta olan ve yapılması düşünülen çalışmalar desteklenmekte, mevcut standartlar ve sınır değerlerin daha da iyileştirilmesi için yapılmış çalışmalar incelenerek konuya katkıda bulunmaya çalışılmaktadır. Asıl olarak 2015 yılına dek sürmesi düşünülen fakat konuyla alakalı çalışmaların hızla devam etmesi sebebiyle sürekli süresi uzatılan bir çalışmadır. Türkiye projeye 1999’da yılında 45. Ülke olarak dahil olmuştur.(82).

Amerikan Bilimler Akademisi çocukluk çağı kanserleri ile EMA’lar arasında gösterilmiş olan ilişkiyi tekrar incelemiş ve 1996’da ise löseminin, yüksek gerilim hatları çevresinde yaşamakta olan çocuklarda diğer çocuklara oranla 1.5 daha sık görüldüğünü kabul etmiştir. Daha sonra Uluslararası Kanser Araştırma Ajansı (IARC) Non-iyonizan (iyonlaştırmayan) radyasyonun ELF (Extremely Low Frequency, 0-300 Hz) bandını grup 2B kanserojen sınıfı içerisinde tanımlamıştır (82).

Projeye katılan kuruluşlar; Uluslararası Kanser Araştırma Ajansı (IARC), Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO), Uluslararası Telekomünikasyon Birliği (ITU), Uluslararası İyonize Olmayan Radyasyondan Korunma (ICNIRP) Komisyonu, Avrupa Komisyonu (EC), Uluslararası Elektroteknik Komisyonu (IEC), Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP) ve Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü’dür (NATO). Ülkeler ise, alfabetik sıra ile, Arjantin, Avustralya, Avusturya, Belçika, Kanada Çek Cumhuriyeti, Finlandiya, Fransa, Almanya, Macaristan, Endonezya, İsrail, İrlanda, İtalya, Japonya, Kuveyt, Malezya, Hollanda, Polonya, Norveç, Rusya Federasyonu, Slovenya, Güney Afrika, İsveç, İsviçre, Birleşik Arap emirlikleri, İngiltere, Amerika Birleşik Devletleri, Bahreyn, Brezilya, Bulgaristan, Çin, Hırvatistan, Kıbrıs, Danimarka, İran, Güney Kore, Lüksemburg, Malta, Meksika, Singapur, İspanya, Hong Kong’dur (4).

(33)

29

BTK tarafından geliştirilen proje kapsamında, halkın yaşadığı çevrede bulunan EMA kaynaklarından birisi olan baz istasyonları ile ilgili bilgi düzeyinin artırılması, farkındalık yaratılması adına önemli denilebilecek bir adım adılmıştır. 4 Kasım 2013 tarihinde yürürlüğe girmiş olan proje ile artık vatandaşlar e-devlet sistemi üzerinden bulundukları konuma en yakında bulunan baz istasyonunun EMA değerlerini öğrenebilecek, bu değerlerin ulusal ve uluslararası limit değerlere göre durumunu da aynı anda görebileceklerdir. 23.6.2015 tarihi itibarı ile vedrilen hizmetten 145000 kişi faydalanmış olup, yaklaşık 400000 de sorgulama yapılmış olduğu söylenmektedir(83).

Buna ek olarak EMA’larla alakalı daha düşük düzeyde standartlara sahip İtalya, Almanya, İspanya gibi ülkelerde de halen uygulanmakta olan baz istasyonlarının sürekli olarak ölçüme tabi tutulması projesi de hayata geçirilecektir. Proje amacı ilk proje ile benzer olup yine halkın konu hakkında bilgilendirilmesi ve bilinç düzeyinin artırılması olarak görülmektedir. Proje için ilk başta pilot il olarak belirlenen Ankara’da 10 adet, İzmir’de ise 5 adet ve toplam olarak 15 adet sürekli EMA ölçümü yapan istasyon kurulmuştur. İstasyonlar kurulurken üniversite, hastane, okul gibi çok kişiyi barındıran yaşam alanlarına yakın olmasına dikkat edilmiş ve konum olarak da baz istasyonuna en yakın konuma konumlandırılmışlardır. Bu konumların da 6 aylık dönemler halinde değiştirilmesi planlanmış ve farklı alanlarda yapılan ölçümler sayesinde proje kapsamında ölçüm yapılan yerlerin genişletilmesi amaçlanmıştır. Ölçüm değerleri sadece baz istasyonu kaynaklı değil o ortamda bulunan radyo-TV vericisi gibi diğer kaynakların da yaydığı EMA değerlerini içerecektir. Sonuçlar ise ema-olcum.btk.gov.tradresinden online olarak kontrol edilerek sürekli bir bilgi akışı sağlanması hedeflenmektedir(83).

YASAL DÜZENLEMELER

Anayasanın 56.maddesinin “Sağlık, çevre ve konut” bölümünde, “sağlık hizmetleri ve çevrenin korunması” başlığı altında geçen “Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir.Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir. Devlet, herkesin hayatını, beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamak; insan ve madde gücünde tasarruf ve verimi artırarak, işbirliğini gerçekleştirmek amacıyla sağlık kuruluşlarını tek elden planlayıp hizmet vermesini düzenler. Devlet, bu görevini kamu ve özel kesimlerdeki sağlık ve sosyal kurumlarından yararlanarak, onları denetleyerek yerine getirir. Sağlık hizmetlerinin yaygın bir şekilde yerine getirilmesi

(34)

30

için kanunla genel sağlık sigortası kurulabilir.” İbaresi konu bir çeşit çevre kirliliğine yol açan EMA’larla ilgili ülkemizde yürürlükte olan en temel kanun niteliğindedir (84).

Ayrıca 11 ağustos 1983 tarihinde 18132 nolu resmi gazete yayınlanarak yürürlüğe giren 2872 nolu Çevre Kanunu içerisinde, Madde 23 altında yer alan Ek Madde – 8 ‘de yer alan “İyonlaştırıcı olmayan radyasyon yayılımı sonucu oluşan elektromanyetik alanların çevre ve insan sağlığı üzerindeki olumsuz etkilerinin önlenmesi için usûl ve esaslar, ilgili kurum ve kuruluşların görüşleri alınarak Bakanlıkça çıkarılacak yönetmelikle belirlenir." İbaresi de konu ile ilgili ülkemizdeki mevzuatlardan bir tanesidir (85).

Elektromanyetik kirlilik ile ilgili bir başka yasal düzenleme de,5 şubat 2015’te 29258 nolu resmi gazetede yayınlanmış olan “Toplum Sağlığı Merkezi Ve Bağlı Birimler Yönetmeliği”nde yer almaktadır. Bu yönetmeliğin Madde 25, “g” bendi, Toplum Sağlığı Merkezi’nin çevre sağlığı hizmetlerine ilişkin görevleri başlığı altında; “Hava kirliliği, gürültü, atıklar, elektromanyetik kirlilik ve diğer çevre sorunları konusunda alınan ve alınacak önlemlere yönelik ilgili kurum ve kuruluşlarla işbirliği yapmak” ifadesi ile Toplum Sağlığı Merkezleri’nin de konuyla ilgili görevi açıkça belirtilmiştir (86).

Ülkemizde baz istasyonları kuruluş yeri, işletilmesi ve denetlenmesi ile ilgili esasları belirleyen yönetmelik, 4 Ağustos 2000 tarih ve 24130 sayılı resmi gazetede yayınlanan “Mobil Telekomünikasyon Şebekelerine Ait Baz İstasyonlarının Kuruluş Yeri, Ölçümleri, İşletilmesi ve Denetlenmesi Hakkında Yönetmelik” isimli yönetmeliktir. Bu yönetmelik beş (5) bölümden oluşmaktadır. Bu bölümler;

 Birinci Bölüm: Amaç , Kapsam, Yasal Dayanak ve Tanımlar  İkinci Bölüm: Ölçüm esasları.

 Üçüncü Bölüm: Dikkate alınacak limit değerler.

 Dördündü Bölüm: Baz istasyonları kuruluş yeri ve İşletme esasları.  Beşinci Bölüm: Geçici ve son hükümler (87).

Yönetmelik kapsamı, Madde 2’de de belirtildiği üzere; “Ülkemizde mevcut 450, 900 ve 1800 MHz frekans bandında çalışan mobil telekomünikasyon şebekeleri ile ileride bu alanda hizmete konulacak yeni nesil şebekelerin baz istasyonlarının kurulma ve çalıştırılmaları sürecinde bu Yönetmelikle belirlenmiş olan limit değerlerin işletmecilerce korunup korunmadığının belirlenmesi için yapılacak olan ölçüm yöntemleri ile kuruluş yeri, işletilmesi ve denetlenmesi ile ilgili esasları kapsar.” (87).

Ölçüm yapabilecek yetkili kuruluşlar ise Madde 5’te açıkça belirtilmiştir; “a) Bakanlık ve/veya görevlendireceği kurum ve/veya kuruluşlar, b) TÜBİTAK’a ait ölçüm merkezleri, c) Bakanlıkça tespit edilecek üniversitelere ait ölçüm merkezleri, d) Uluslararası

(35)

31

akreditasyon belgesi olan gerçek veya tüzel kişiliğe sahip bağımsız elektromanyetik alan ölçüm laboratuarları, e) Akredite laboratuvarlar tarafından ölçüm cihazları kalibre edilmiş olan ve Bakanlıkça onaylanan ölçüm kurum veya kuruluşları, f) Bakanlık denetiminde yapılmak kaydıyla; mobil telekomünikasyon şebekesi işletmecileri, tarafından yapılır.” (87).

Yapılan ölçüm sonuçlarının değerlerlendirilmesi ve akabinde getirilebilecek yaptırımlar ise Madde 12’de detaylandırılmıştır; “ Değerlendirme sonucunda Yönetmeliğin 13 üncü maddesinde belirlenen limit değerlerin üzerinde olduğu tespit edilen baz istasyonlarının, Yönetmelikte belirtilen değerlere uygun hale getirilmesi için İşletmeciye 7 günlük bir süre verilir. Bu süre içerisinde uygun hale getirilmeyen baz istasyonu Bakanlıkça veya Bakanlığın bildirimi üzerine mülki amirlikce kapatılır ve/veya söktürülür. Ölçüm sonuçlarının limit değerlerinin altında kaldığının belirlenmesi halinde bu istasyonun standartlara uygun olduğuna dair bir belge, Bakanlık tarafından ölçüm yapan kuruluşa ve işletmeciye verilir.” Yönetmelik maddesinde de görüldüğü üzere var olan yasal sınır değerlerin üzerinde değerlere sahip baz istasyonlarının mevcut durumlarının iyileştirilmesi için işletmeci kurumun 7 (yedi) günlük süresi vardır aksi takdirde baz istasyonu kapatılacaktır (87).

Madde 12’deki hükümlerin uygulanabilmesi için Madde 13’te frekans bazında limit değerler verilmiştir. Ülkemizde halen kullanılmakta olan 900 MHz ve 1800 MHz frekansından yayın yapan baz istasyonları için yönetmelikte geçen sınır değerler şu şekildedir;

Tablo 2.Mobil Telekomünikasyon Şebekelerine Ait Baz İstasyonlarının Kuruluş Yeri, Ölçümleri, İşletilmesi ve Denetlenmesi Hakkında Yönetmelik’te yer alan frekans bazında 900 ve 1800 MHz frekanslarında yayın yapan baz istasyonları için sınır değerler(87).

GSM 900 MHz frekans bandında baz istasyonlarında müsaade edilen limit değerler

Elektrik Alan Şiddeti (E) 41.1 V/m

Manyetik Alan Şiddeti (H) 0.1092 A/m

Ortalama Güç Yoğunluğu (S) 4.5 W/m2

GSM 1800 MHz frekans bandında baz istasyonlarında müsaade edilen limit değerler

Elektrik Alan Şiddeti (E) 58.1 V/m

Manyetik Alan Şiddeti (H) 0.1544 A/m

Ortalama Güç Yoğunluğu (S) 9 W/m2

Yönetmelik’te ayrıca tablo’da yer alan limit değerlerin, ICNIRP tarafından oluşturulmuş EMA sınır “ortam ölçümü” değerleri baz alınarak hazırlanmış olduğu ve

Referanslar

Benzer Belgeler

Ketokonazol veya itrakonazol gibi güçlü, çok yolaklı CYP ve P-gp/BCRP inhibitörlerinden stabil dozlarda alan hastalarda ADEMPAS tedavisine başlandığında

 Her proje ekibi, topluma hizmet uygulamaları dersi kapsamında ve proje planı doğrultusunda yapılan etkinliklerle ilgili bir ürün seçki dosyası hazırlayacaktır.. Ürün

Raporun yazım kurallarına uyularak, belirli bir düzen içinde yazılması gerekir...

 Two-step flow (iki aşamalı akış): ilk aşamada medyaya doğrudan açık oldukları için göreli olarak iyi haberdar olan kişiler; ikinci. aşamada medyayı daha az izleyen

 KAVRULMA SÜRESİNE BAĞIMLI OLARAK AMİNO ASİT VE REDÜKTE ŞEKER AZALIR.  UÇUCU AROMA MADDELERİNİN

Yanma odası boyunca elde edilen radyal sıcaklık dağılımları dikkate alındığında, özellikle yanma odasının ortalarından sonra % 45 CH 4 - % 55 CO 2

Exercise and physical activity for older adults American College of Sport Medicine Position Stand Med Sci Sports Exerc 2009 41 1510 1530 10.1249/MSS.0b013e3181a0c95c...  Maksimal

Elde edilen sonuçlara göre; vücut kitle indeksi, vücut yağ oranı ve kütlesi, relatif bacak kuvveti ve dikey sıçrama açısından gruplar arası fark olmadığı, yaş,