• Sonuç bulunamadı

Başyazarlıkta yarım yüzyıllık bir hayacanı taze tutmak:Masamın başına oturduğumda dün başlamış gibi oluyorum

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Başyazarlıkta yarım yüzyıllık bir hayacanı taze tutmak:Masamın başına oturduğumda dün başlamış gibi oluyorum"

Copied!
4
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)
(2)

H A F T A N IN S E Ç M E L E R İ Televizyon Programı

4 5 H A F T A N IN K O N U Ğ U

Nadir Nadi A li Sirmen

6

İN S A N L A R ... İsm a il G ülgeç 8 ... V E İN S A N L A R Füsun Özbilgen

İN C İR Ç E K İR D E Ğ İ

9

Sinema Günleri’86: Türk Filmleri A tilla Dorsay 10

Zoraki Aile Semra Somersan 11

Ç İZ G İ R O M A N Şario

Claude Jean Philippe ve P atrick Lesueur

12

Bilimde geliyor muyuz? Attan O nat 14 Picasso Müzesi Kezban A rca Batıbeki 15

Hüseyin On Birinde Neslihan Sekizinde K adir Can 16

D azlaklar Ragıp Duran

Hayvanlann Siyasal Hayatı G .Pessis Pastem ak

18

Ö Y K Ü Olağanüstü Bir Başkan Salim Şengil G ü n lü k Naim Tiran

2 0

H A F T A D A N H A F T A Y A M ehm ed Kemal M ızrak Fazıl Hüsnü Dağlarca

21 T E S T Pokerde Yetenekli misiniz? 22

Mizah Tarihimizden: Hakan Derman 23

M O D A Neslihan Yargıcı 2 4

S A Ğ L IK Erdal Atabek 25

E V E K O N O M İS İ M eral Tamer 26 Y E M E K Güneş Schneider

İÇ K İ Bira A ysıt Genç

2 7 B R İÇ Ş iar Yalçın S A T R A N Ç Nevzat Süer 28 P A Z A R O Y U N N evzat Erkmen 29 B İL İM T E K N İK Vehbi Belgil 3 0 A R M A Ğ A N L I B U L M A C A Sedat Yaşayan 31

D

ergi

den

...

Nisanın l ’ini geride bıraktık. Ama bu pazar

1986 nisanının ilk hafta sonu ve biz sîzlerle 1

nisan gününe, elli y ıl öncesinin, 1936’nın 1

Nisan gününe dönmek istiyoruz. Amacımız,

yarım yüzyıllık bir “maraton”un

yıldönümünü birlikte kutlamak. Çünkü

“ Türkiye gibi bir ülkede, yarım yüzyıl

boyunca çağdaş uygarlık çizgisinden

sapmaksızın, bıkmadan usanmadan kalem

sallamak” kolay değildir! İşte bu yüzden,

kapak konumuz ve bu sayımızın “konuğu”

Cumhuriyet Gazetesi’nin yarım yüzyıllık

başyazarı Nadir Nadi. A li Sirmen, “Böyleşine

bir maratonu hâlâ sürdüren bir kişi neler

hisseder?” diye sorduğunda, Nadir Nadi'nin

yanıtı şu:

" . . .

Çok defa yazı masamın başına

oturduğum zaman, sanki dün başlamış gibi

oluyorum ve büyük bir heyecanla, zevkle

kaleme sarılıyorum. ”

Cumhuriyet Dergi, Nadir Nadi’nin

başyazarlıktaki 50. yılını saygıyla kutlar.

İyi pazarlar!

H a fta n ın k o n u ğ a

NADİR NADİ Nisanın l ’iydi, arkadaşımız Ali Sirmen, Cumhuriyet Gazetesi’nin başyazarı Nadir Bey’in karşısına geçip oturdu. Tamı tamına yarım yüzyıl önce o gün, Nadir Nadi'nin ilk başyazısı yayımlanmıştı gazetede... Gazetecilik ve yazarlığı daha da eskilere dayanan Nadir Nadi ile Ali Sirmen, elli yıllık bir heyecanın zevkini, getirdiği sorumlulukları ve ilkelerini tartıştılar.

I Nisan 1936’dan l Nisan 1986’ya kadar akıp giden zamanı, yarım yüzyıllık bir başyazar, bunun belki de dünya çapında bir rekor olduğunu hiç düşünmeden, şu alçakgönüllü cümleyle özetliyordu:

"İyiye ve ileriye gidişimize katkısı olsun diye yazdım. ”

S a y f a «

S en A ntuan M an a stırı

ZORAKİ AİLE "Arkadaşlarımızı biz seçmedik•• diyor Peder Renato. 16 yaşında rahip, 27 yaşında ise papaz olan Renato Bernardi, 13 yıldır Türkiye’de. Peder Renato ile arkadaşımız Semra Somersan, Sen Antuan Manastırı’nin alt katında, hem mutfak hem yemekhane olarak kullanılan yerde sohbet ettiler. Üst katta yatak odaları ve küçük bir yemek odası var, ama bu kata kadınların girmesi yasak... Kiliseyi çekip çeviren rahipler, bu küçük manastırda ortak bir aile yaşamını paylaşıyorlar. Ama zoraki bir aile, her şeye rağmen.

S a y f a 11 Sen Antuan: Kilise ve manastır

D a z la k la r

İNGİLTERE’NİN BOZKURTLARl Sömürgeci bir imparatorluğun kılıç artıklarının hayranı Dazlakları, arkadaşımız Ragıp Duran size Londra’dan anlatıyor:

"Grubunuzda hiç kız yok mu?" "Anlamadım..?”

"Grubunuzda hiç kız yok mu diye sorm uştum ..." "Kızlar ne yapsın ki bizim grupta? Rakip gruplarla kapışıyoruz... Publarda kavga çıkıyor... Ya da Pakilere ders veriyoruz... Kızlar olur mu böyle işlerde?..”

"Kızlar düşmanınız mı yani?”

"...İngiltere’yi seven kız oldukça, biz karışmayız... Ama bak, şimdiki kızlar İngiliz bile değil... Sonra çoğu da solcu ya da feminist... ”

S a y f a 18

R esim

PİCASSO MÜZESİ Arkadaşımız Kezban Arca Batıbeki, Paris’teki Picasso Müzesi’ni gezerken hayretler içinde kalmış... "Soğuk havaya rağmen, insanlar bir ‘m üze’ gezmek için kuyruğa girip bekliyorlar” diyor. Herhalde Picasso da bu işe şaşırmıştır. Çünkü ölmeden kısa bir süre önce, kendisine böyle bir müzenin gerekliliğinden söz eden koleksiyoncu Norman Granz'ı şöyle yanıtlar: "Deli misin sen?.. Benim adıma asla bir müze kurmazlar!”

S a y f a 15 T ü r k i y e ’d e b i l i m

GERİLİYOR MUYUZ? İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Allan Onat, bilim ve teknoloji alanında dünyadaki baş döndürücü tempoya Türkiye’nin ne derece ayak uydurabildiğini araştırıyor. Ekonomide dışa açılmanın uygulandığı ülkemizde, üniversitelerin de uluslararası bilimsel rekabete açık bir politika benimsemeleri gerektiğini söylüyor A lt an Onat.

S a y f a 14

Ç ocuk e v lile r

HÜSEYİN ON BİRİNDE, NESLİHAN SEKİZİNDE... Arkadaşımız Kadir Can,

Van’ın Bahçesaray bucağına gittiğinde, küçük, çocuk yaşta evlendirilmiş, birlikte ya da "karı koca” olmalarına rağmen, anne babalarının evinde yaşayan, genç demeye dilimiz varmıyor, çocuklara rastlamış... Aileler, gençleri yıldıran "başlık parası” sorununa bir çözüm bulmaya çalışıp "değiş tokuş” sistemini geliştirmişler. Ama gelin görün ki bir sorun bitince, bir diğeri değil, bir yığın sorun doğmuş. Kadir Çan’ın ilginç gözlem ve fotoğraflarıyla Hüseyin 'den Neslihan’a, Nihat’tan Narime’ye bir sorun

yumağı.

S a y f a 1 8 Kadir Can, Van'ın Bahçesarayt'nda.

S in em a G ü n ler l’8 6

TÜRK FİLMLERİ Atilla Dorsay, geçen sayımızda verdiğimiz kılavuza ek olarak bu sayı, şenliğin Türk Filmleri bölümünü ele aldı. Atilla Dorsay, bu bölümde yer alan

16 film i tanıtırken, "gerçek sinemaseverlerimizin sinema sanatına ilgilerinden, kendi filmlerimizi de yoksun bırakmamaları” gereğine dikkat çekiyor.

S a y f a 10

Picasso M üzesi, iki heykel.

(3)

A

li

S

ir

m

e

n

H

a

ft

a

n

ın

k

o

n

u

ğ

u

N

a

d

ir

N

a

d

i

Dün ve bugün: Nadir Nadi, Cumhuriyet’in yeni binasının balkonunda; geri planda, eski Cumhuriyet binası. (Fotoğraf: ERGUN ÇAĞA TA Y)

N.Nadi, Başyazar: Yıl 1936

Başyazarlıkta yarım

yüzyıllıkbir heyecanı

taze tutmak:

‘MASAMIN

BAŞINA

OTURDUĞUMDA

DÜN BAŞLAMIŞ

GİBİ

OLUYORUM’

Yıllar önce bir gün İlhan Sel -

çuk, ‘Yazarlık bir maratondur’ | | Yt\ demiş ve Nadir Nadi’yi örnek

'''* göstermişti. Nadir Nadi, o

zamanlar, yazarlık yaşa - minin otuz küsurun cu yılını yaşamaktaydı.

Bu hafta ise başya­ zarlığının (gazetecilik

ve yazarlığı daha es­ kilere dayanıyor) ellinci yıldönü­ münü kutladık.Bir gazetenin elli yıl başyazarlığını sürdürmek ülkemizde olduğu kadar, dünyada da bir rekordur sanırım. Böylesine bir olayı y a ­ şayan, böylesine bir m aratonu hâlâ sür­

düren bir kişi neler hisseder di acaba? “ Söylemesi çok güç. Elli yıl olmuş ilk ya­ zım çıkalı. Bende çok garip duygular uyan­ dırıyor. Geriye dönüp baktığımda öyle an­ larım var ki, yüzyıllardan beri yazıyormu- şum gibi bir his duyuyorum. Fakat bazen de, çok defa yazı masamın başına oturdu­ ğum zaman,sanki dün başlamış gibi oluyo­ rum ve büyük bir heyecanla, zevkle kale­ me sarılıyorum.”

— Siz baba oğul başyazardınız. Babanız, Cumhuriyet’in kurucusu Yunus Nadi ile birlikte başyazarlık yaptınız. Baba oğul iliş­ kisi dışında Yunus Nadi Bey’in size karşı bir yazar olarak davranışı nasıldı?

“ Babam bana karşı son derece hoşgörü­ lüydü. Çok demokratik ruhlu bir adamdı. Yazılarıma karışmazdı. Hatta o ilk yazımı bile önceden görmemişti. Hiçbir yazımı “ Bugün ne yazdın? Yarın ne çıkacak” di­ ye kontrole almazdı. Ben de aynı prensibi uygulamışımdır arkadaşlarıma; onlara, “ Ne yazdın? Ne yazacaksın?” diye sor­ mam. Babam da bana sormazdı. Bu da ba­ na hem büyük bir özgürlük, hem de büyük bir sorumluluk duygusu verirdi.”

— Sizin elli yıllık başyazarlık yaşamınız­ daki ana ilkeleriniz neler olmuştur?

“ Benim elli yıllık başyazarlık hayatım­ da ana ilkelerim, daima gerçekleri öğren­ meye çalışmak, objektif olmak ve bunu hal­ ka olduğu gibi anlatmak. Tabii A tatürk’e bağlı kalmak. Bu benim gerçekçiliğimin ifa­ desidir. Atatürk’ün, ülkenin gidişini çok iyi gördüğüne, Atatürk devrimlerinin ülkemiz için çok önemli, yararlı olduğuna inanmı- şımdır hep. Bazıları, bu devrim sözcüğün­ den nedense tedirgin oluyorlar. Bence Ata­ türk devrimlerinin Fransız devriminden, büyük devrimlerden bir farkı yoktur. Ay­ nı, paraleldir bunlar ve amacı Türk halkı­ nı daha iyi yaşatmak, çağın gerçeklerinin ve gereklerinin daha iyi kavranmasını ve ona göre davranılmasım sağlamaktır. Ne yazık ki, kanımca bunların hepsi yıkıldı. Ortada kala kala bir tek Cumhuriyet Ga­ zetesi kaldı.”

— Peki efendim, Atatürk devrimlerine bağlılık, yaşamınızın temel ilkelerinden biri olduğu halde, bir kitabınızın başlığı “ Ben Atatürkçü Değilim ..”

“ O bir tepki. Gerçek Atatürkçülüğün o olmadığım anlatmak istedim. Demek iste­ dim ki, eğer Atatürkçülük o ise, ben A ta­ türkçü değilim.”

— Evet, konu kitaptan açılmışken.. Siz başyazarlığınızın yanı sıra “ çok satan” bir yazarsınız. Bu kitaplarınız arasında tercih yapmak gerekse, hangisini yeğlerdiniz?

“ Doğrusu ben ilk kitabımı “ Sokakta Gü­

rültü Var” ı çok severim. Tabii bu kişisel bir tercih oluyor.”

— Şimdi Dostum Mozart’a değinmek is­ tiyorum. Dostum Mozart aylardır en çok satan kitaplar listesinin üst sıralarından in­ miyor ve üç ay gibi kısa bir sürede 4. bas­ kısını yaptı. Hatta belki de ülkemizde ama­ tör bir müzikçi olarak “ çok satarlar liste- si” ne girmiş ilk müzik kitabı oldu. Müzik­ le ilgili bir yapıtın böylesine ilgi görmesi sizi şaşırtmadı mı?

“ Çok şaşırttı ve çok da sevindirdi. Çün­ kü ben Atatürk’ün ölümünden sonra evren­ sel müziğin gelişmesinin de çelmelendiğini görüyorum. Kırk yıla yakın bir süredir ev­ rensel müziğe karşı müthiş bir baskı var. O

(4)

N.Nadi (en sağda), Şükrü Saraçoğlu (en sol­ da) ile: Basın toplantısında sohbet...

nedenle, ilk baskı için bile, acaba satar mı diye düşünüyordum. İlk baskı bir ay için­ de bitince doğrusu çok sevindim. Kitaptan fazla memnun değilim. Çünkü daha iyi ya­ zabilirdim. Bir de ne yazık ki, çok baskı yanlışları oldu. Son baskılarda düzeltme­ ye çalıştım. Kitabın bu kadar çok satması, bunca baskıya, bunca gericiliğe rağmen ev­ rensel müziğe, evrensel ahlaka, evrensel de­ ğerlere bağlı bir akımın var olmasını gös­ termesi bakımından beni sevindirdi. Zaten bu gelişme de engellenemez...”

Nadir Nadi’nin elli yıllık başyazarlık ya­ şamı bir sürü ilginç olayla dolu. Bunların önemli bir bölümü kitaplarında da yer alı­ yor. Ama yine de insan, o çok kalıplaşmış

soruyu, “ Meslek yaşamınızın şu anda ak­

lınıza gelen ilginç bir olayını anlatır mısınız” sorusunu sormadan edemiyor. Gülüyor Nadir Bey ve anlatıyor:

“ Bir defa tek parti döneminde Sayın Re­

fik Saydam bir basın toplantısı yapmıştı. Oraya aslında babamın gitmesi gerekirdi. Ama babam hastaydı galiba, beni gönder­

di. Üstatların hepsi oradaydılar. Hüseyin

Cahit Bey, Falib Rıfkı Bey, Necmettin Sa­ dak Bey... Başbakan bize direktif verirce­

sine, ‘Şöyle yazın... böyle yazın’ diyor, ne­

redeyse dikte edecek. Ben de bu duruma si­ nirlendim, sıkıldım... Saydam sözlerini bi­

tirdikten sonra, ‘Anladınız mı’ diye sordu.

Benim de tepem attı ve gayet imalı bir mi­

mikle, ‘Anladık’ dedim. Ben bunu söyle­

yince üstat sinirlendi ve ‘Peki, söyle baka­

yım, yarın ne yazacaksın?’ dedi. Bu da be­

ni büsbütün sinirlendirdi ve ben de, ‘Onu

çıktığı zaman okursunuz’ dedim. Bunun üzerine etraftan bir heyecan dalgası geçti.

‘Ne olacak acaba şimdi?’ diye. Ama Refik

Saydam işi şakaya boğdu... ‘Siz gazeteci­

ler böylesiniz, birbirinizi kıskanırsınız. Bi­ risi fikirlerinizi almasın diye de önceden açıklamazsınız’ diyerek geçiştirdi.”

— Sizin başyazarlık yaşamınız Atatürk devrinden başlayıp günümüze uzanırken, Cumhuriyet tarihimizin bütün dönemleri­ ni de kapsıyor. Bunlar içinde gazetenin en çok kapatıldığı ve sizin de hapis tehdidiyle karşılaştığınız dönem hangisiydi?

“ 1980 sonrası dönemi. Hapis tehlikesiyle de yine bu dönemde karşı karşıya geldim. Yıllar önce çıkmış kitaplarımdan birinde de yayımlanmış bir yazımı bir kez daha yayım­ ladığım için açılan davada üç ay hapis ce­ zasına çarptırıldım. O günlerde altı aydan kısa süreli hapis cezalarının temyizi yoktu. Daha doğrusu yalnız komutan temyiz ede­

biliyordu. Sayın komutan Saltık da bu hak­

kını kullanmadı. Eğer daha sonra Milli Sa­ vunma Bakanı bu hakkı kullanmasaydı, ben hapse girecektim. Sonradan bu hakkı kullandılar. Bunu da, ben kendi gücümle sağladım. Herhalde sayın yöneticiler, yaşlı bir adamın hapse girmesinde kendilerince sakınca görmüş olmalılar ki, temyiz hakkı sonunda kullanıldı.”

— tik yazınızın çıktığı elli yıl öncesi ya­ ni 1 Nisan 1936 ile 1 Nisan 1986 Türkiye’­ sini karşılaştırabilir misiniz?

“ O zaman başımızda Atatürk vardı. Ben

vatandaşlarımızın çoğunluğu gibi ona ina­ nıyordum, ona bağlı idim... Bir anımı an­ latayım: Biz Kurtuluş Savaşı'na başlamak üzere, Bursa’dan Ankara’ya atlı arabayla gidiyorduk. Bizim arkamızdan da, bizden hemen sonra da Yunan Bursa’ya girdi. Biz ise giderken, her şeye rağmen zafere gidiyo­ ruz havası içindeydik. O zamanki haleti ru-

hiyem b u y d u . Biz bu adamla her şeyi ya­

parız, her zorluğu yeneriz şeklindeydi. O zaman son derecede iyimserdim ülke için.”

— Ya bugün?

“ Bugün ne yazık ki, çok üzücü bir du­ rumdayız. Ülke açısından geçici olmasını temenni ederim.”

— Evet, son zamanlardaki bazı yazıları­ nızda olduğu gibi, 1 Nisan 1986 günkü su­ nuş yazınızda da bir karamsarlık görülüyor. Bu karamsarlık nereden kaynaklanıyor?

“ Belki de benim yapımdan geliyor. Elli yıl bir insanın yaşamında önemli bir zaman­ dır. Fakat ülke için pek o kadar önemli de­ ğildir. Bende, bir adım ileri gitmedik gibi bir duygu uyanıyorsa, zaman zaman bu bel­ ki de benim aceleciliğimdendir. İnsan ha­ yatta başladığı bir işin geliştiğini, sonuca er­ diğini görmek ister. Toplumun ne kayiar mesafe aldığını görmek ister. Belki de on­ dan kaynaklanıyordur.”

— Genel Yayın Müdürümüz Haşan Ce­ mal, “ Yarım Yüzyıla Atılan Adım ” baş­ lıklı yazısında sizin, “ Evet hazin bir yazgı, ne yaparsınız ki hazinliği ölçüsünde gerçek., diyen sunuş yazınızdaki kötümser havaya şu yanıtı veriyordu: “ Bu yargınıza katıla­ mıyorum, çünkü Atatürk ilkeleri ışığında çağdaş uygarlık ve demokrasi için verdiği­ niz güzel ve haklı mücadele sonuçsuz kal­ mamıştır. Siyasetin dönemsel gelgitleri bu olguyu kesinlikle değiştiremez. Bundan emin olabilirsiniz. Yarım yüzyıla varan baş­ yazarlığıyla daha güzel ve daha mutlu bir Türkiye için kavga veren Nadir N adi..” di­ ye devam ediyor. Şimdi sormak istiyorum: Siz yarım yüzyıla varan başyazarlığınızda daha güzel ve daha mutlu bir Türkiye için mücadele verirken, gerçekten Türkiye’nin kazanımlannı savunacak insanların yetiş­ mesine katkıda bulunduğunuz duygusuna kapılmadınız mı hiç?

“ Ben bir şey yaptım oldu gibi davranıp

‘Evet, benim de katkım var’ demeye kal­ karsam, günün birinde yönetici olacağım diye ortaya çıkmak ihtimali var demektir. O yüzden böyle bir şey söyleyemeyeceğim, fakat olmuş olmasını isterim. Ben de o ni­ yetle yazdım. İyiye ve ileri gidişimize kat­ kısı olsun diye yazdım. Ama sonuçta,

‘Evet, başardım’ ya da ‘Başaramadım’ di­ ye bir şey söyleyemem...”

Bunları söylerken Nadir Nadi’nin gözle­

rinin içi gülüyordu. Sanki “ Benim gibi do­

ğuştan alçakgönüllü bir adama böyle bir so­ ru sorduğunda ne yanıt alacağını sanıyor­ sun ki?” diyordu.

Onun için de ben bu sonuncu soruyu siz okurlara soruyorum:

— Evet, bu konuda sizler ne düşünüyor­ sunuz? □

N.Nadi çalışma odasında. (Fotoğraf: ARA GÜLER)

Referanslar

Benzer Belgeler

Bu entegre, C0=0 olduğu zaman toplama, C0=1 durumunda ise çıkarma işlemi yapar. Çıkarma işlemi yapılırken, çıkarılan sayıyı temsil eden ‘A’ bitleri entegreye

Palas, 1892 yılında İstanbul’a gelen Orient Ekspres konuklarını ağırlamak için inşa edildi.. Çelik

Bekliyorsunuz, hattâ Camideki kalabalık, sanki başkası için gelmiş, çt*ienkler sanki bir başkasınınmış gibi, kendi kendini­ zi aldatan ıK.. Cemil Sait

Ve Rab Allah her kır hayvanını, ve göklerin her kuşunu topraktan yaptı; ve onlara ne ad koyacağını görmek için Âdem’e getirdi; ve Âdem her birinin adını ne

K ah ram an ın ı seçmede ve anlatacağı zaman dilimini

Meşruti- yet’te (1908-1918) de Doğancılar Parkı düzenlenmiş; park açmayı belediyenin başlıca görevlerinden sayan Şehremini (belediye başkanı) Cemil Paşa

Dokunma duyusunun çevrimiçi eğitim sürecinde yerini görme ve işitme duyularına bırakması durumu ve dolayısıyla stüdyo içinde duyular aracılığıyla temas

1 bütünde …… çeyrek vardır. 2 bütünde ……