• Sonuç bulunamadı

Kültür endüstrisinin alt gelir grubu üzerindeki dönüştürücü etkisi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Kültür endüstrisinin alt gelir grubu üzerindeki dönüştürücü etkisi"

Copied!
129
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

SOSYOLOJİ ANABİLİM DALI

SOSYOLOJİ BİLİM DALI

KÜLTÜR ENDÜSTRİSİNİN ALT GELİR GRUBU

ÜZERİNDEKİ DÖNÜŞTÜRÜCÜ ETKİSİ

Erdal BEKTAŞ

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Danışman

Prof. Dr. Mustafa AYDIN

(2)

T.C

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

BİLİMSEL ETİK SAYFASI

BİLİMSEL ETİK SAYFASI

Bu tezin proje safhasından sonuçlanmasına kadarki bütün süreçlerde bilimsel etiğe ve akademik kurallara özenle riayet edildiğini, tez içindeki bütün bilgilerin etik davranış ve akademik kurallar çerçevesinde elde edilerek sunulduğunu, ayrıca tez yazım kurallarına uygun olarak hazırlanan bu çalışmada başkalarının eserlerinden yararlanılması durumunda bilimsel kurallara uygun olarak atıf yapıldığını bildiririm.

Erdal BEKTAŞ Öğ renci ni n

Adı Soyadı Erdal BEKTAŞ

Numarası 094205001012

Ana Bilim / Bilim Dalı Sosyoloji/Sosyoloji

Programı Tezli Yüksek Lisans |X | Doktora | |

Tezin Adı Kültür Endüstrisinin Alt Gelir Grubu Üzerindeki Dönüştürücü Etkisi

(3)
(4)

ÖNSÖZ

Kültür endüstrisi, 20. yüzyılın tüketim odaklı kapitalist ekonomik yapısının sonucunda ortaya çıkmıştır. Başlangıçta, boş zaman faaliyetlerinin ekonomiye dahil edilmesi amaçlanmış, ancak 90’lı yılların sonu itibariyle kültürel değerlerin küreselleştirilmesiyle de çok yönlü dönüşümler geçirmiştir. Birer Sosyolojik kurum olan, Aile, Din, Siyaset, vb gibi kurumlar, kitle iletişim araçlarının yaygınlaşmasıyla, Kültür Endüstrisinin dönüştürücü etkilerinin daha yoğun baskısı altında kalmışlardır. Bu çalışmada, Kültür endüstrisinin kurumsal tesirlerinin yanı sıra, toplumsal tabakalar üzerindeki dönüştürücü etkileri de araştırılmıştır. Konya ili merkez hastaneler bölgesinde yapılan saha araştırmasıyla da varsayımların geçerliliği test edilmiştir.

Bu araştırmanın, Kültür endüstrisi ve Gelir grupları üzerine yapılacak olan çalışmalara faydalı olması en büyük temennimdir. Öncelikle bu araştırmanın ortaya çıkmasından tamamlanmasına kadar geçen süreçte, esirgemediği yardımlarından ve engin sabrından dolayı Danışman hocam, Prof. Dr. Mustafa AYDIN’a teşekkürlerimi sunarım. Çalışmanın saha araştırması bölümümün olgunlaşmasındaki katkılarından dolayı başta, hocalarım, Yrd. Doç. Dr. Mehmet Ali AYDEMİR’e, Yrd. Doç. Dr. Susran Erkan EROĞLU’na ve kıymetli Sosyoloji Bölümü öğretim üyelerine teşekkür ederim. Ayrıca çalışmanın çeşitli bölümlerinde yanlışlarımın düzeltilmesinde gösterdiği katkılardan dolayı Mehmet Rauf NACAK’a, Hüseyin KARAKAŞ’a ve tüm araştırma sürecinde hem maddi hem de manevi açıdan desteklerini benden esirgemeyen Aileme teşekkürü bir borç bilirim.

(5)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Ö

ğre

nci

ni

n Adı Soyadı Erdal BEKTAŞ

Numarası 0944205001012

Ana Bilim / Bilim

Dalı Sosyoloji Bilim Dalı/ Sosyoloji Anabilim Dalı Tezin Adı Kültür Endüstrisinin Alt Gelir Grubu Üzerindeki

Dönüştürücü Etkisi

ÖZET

Kültür endüstrisinin toplum hayatındaki görünür etkileri gün geçtikçe daha belirgin hale gelmektedir. Gerek ulusal medyanın gerekse sosyal medyanın, kültürel ve ekonomik hayata olan etkileri kaçınılmaz tartışma konularını beraberinde getirmektedir. Bu araştırma da ” Kültür Endüstrisi” ve “Toplumsal Tabakalaşma” süreçleri sonucunda ortaya çıkan yeni durumların değerlendirilmesi düşüncesi ile başlatılmıştır. Araştırma kapsamında; “Kültür Endüstrisi” unsurları ile “Toplumsal Tabakalaşma” tanımlamalarının yer aldığı kaynaklar taranmış ve teorik bilgiler çerçevesinde saha çalışması sonuçları değerlendirilmiştir. Sonuç olarak bulgular ışığında betimleyici ve bağdaştırıcı bir teorik modelleme kurulmaya çalışılmıştır.

Anahtar Kelimeler: Kültür Endüstrisi, Kitle Toplumu, Sosyal tabakalar ve Gelir Grupları

(6)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

SUMMARY

Culture industry, as a result of post-industrial societies’ capitalist production effort, is a term that is used for describing the situations, bringing new forms in spare time activities and adopting large masses to fake needs. By Capitalist Market’s extension and the spread of globalization movements, it has became one of the social problems of posty-industrial societies. Ultimately, with the spread of mass media, significance of Culture industry’s appreciable effects are seen. Both national media’s and social media’s, implicitly or explicitly, effects on social and cultural life bring inevitable discussions with it. This research is started with the idea of estimating the new situations that are emerged from “Culture Industry” and “Social Stratification” processes. Scope of the research; sources that contain “Culturel Industry” elements and “Social Stratification” descriptions are scanned and in accordance with theorical knowledge results of field works are considered. Consequently, in light of findings it is tired to create a descriptive and adapter theoric model. Öğ renci ni n

Adı Soyadı Erdal BEKTAŞ

Numarası 094205001012

Ana Bilim / Bilim Dalı Sosyoloji/Sosyoloji

Programı Tezli Yüksek Lisans |X | Doktora | | Tez Danışmanı Prof. Dr. Mustafa AYDIN

Tezin İngilizce Adı The Converty Effect Of Culture Industry In Low Income Group

(7)

İÇİNDEKİLER

Bilimsel Etik Sayfası ... i

Yüksek Lisans Tezi Kabul Formu ... Hata! Yer işareti tanımlanmamış. Özet... iv

Summary... v

İÇİNDEKİLER ... vi

ÇİZELGELER LİSTESİ ... viii

GİRİŞ ... 1

I. BÖLÜM: KÜLTÜR ENDÜSTRİSİ VE GELİR GRUPLARI ÜZERİNE ETKİSİ ... 3

1.1 Kültür Endüstrisine Genel Bir Bakış ... 3

1.1.1 Kültür Endüstrisinin Unsurları ... 5

1.1.2 Sahte Kültürel Formlar ... 8

1.1.4 Kültür Endüstrisi Ürünlerinin Benimsetilmesi ... 10

1.1.5 Kitle Toplumu: ... 12

1.2 Modern Tabakalaşma Teorileri: ... 17

1.3 Kültür Endüstrisi ve Gelir Grupları ... 22

1.4 Sosyal Katman Olarak Gelir Grupları ... 27

1.4.1 Üst Gelir Grubu (Üst Tabaka): ... 29

1.4.2 Orta Gelir Grubu (Ortanın Üstü ve Ortanın Altı) : ... 31

1.4.3 Alt Gelir Grubu (Alt Tabaka) : ... 33

II. BÖLÜM: ARAŞTIRMANIN KAPSAMI VE METODOLOJİSİ ... 35

2.1 Araştırmanın Kapsamı, Amacı ve Önemi ... 35

2.1.1 Araştırma Evreni ve Örneklem: ... 37

2.1.2 Araştırmanın Tipi ve Tekniği: ... 37

(8)

III. BÖLÜM: VERİ ANALİZİ ... 40

3.1 Saha Araştırması Bulgularının Değerlendirilmesi ... 40

3.1.1 Katılımcıların Sosyoekonomik dağılımları ... 40

3.1.2 Çalışma Hayatı ve Alışkanlıkların Değerlendirilmesi. ... 46

3.1.3 Toplumsal Kurumlara ve Yakın Çevreye Güven Sorularının Değerlendirilmesi ... 62

3.1.4 Tutumların değerlendirilmesi. ... 74

3.2.1.1 Meslek Değişkeni İle Çapraz Tabloların Analizi ... 84

3.2.1.3 Yaş Değişkeni İle Çapraz Tabloların Analizi ... 90

3.2.1.4 Cinsiyet Değişkeni İle Çapraz Tabloların Analizi ... 92

SONUÇ ... 95

KAYNAKÇA... 98

EK: Anket Formu ... 105

(9)

ÇİZELGELER LİSTESİ

Tablo No: Sayfa No:

Tablo-1: Cinsiyete göre dağılım ... 40

Tablo-2: Yaşa göre dağılım ... 41

Tablo-3: Aylık ortalama hane gelirine göre dağılımlar ... 41

Tablo-4 Eğitim durumuna göre dağılım ... 42

Tablo-5: Doğum yerine göre dağılım ... 42

Tablo-6: Katılımcıların medeni durumlarına göre dağılımları ... 43

Tablo-7: Katılımcıların ikamet ettiği evin sahiplik durumlarına göre dağılımları. .. 43

Tablo-8: Katılımcıların yaşadığı evi paylaştığı diğer aile fertlerine göre dağılımları ... 44

Tablo-9: Katılımcıların (sabit) iş durumlarına göre dağılımları ... 44

Tablo-10: Katılımcıların meslek durumlarına göre dağılımları. ... 45

Tablo-11: Çalışma saatlerine göre dağılımlar. ... 45

Tablo-12: Katılımcıların sosyal güvencelerine göre dağılımları. ... 45

Tablo-13: Ankete katılanların para tasarrufu konusunda verdikleri yanıtların dağılımları... 47

Tablo-14: Kredi kartı borçlarının ödenme durumlarının dağılımları. ... 47

Tablo-15: Kredi kartı borçlarının ödenme durumlarının dağılımları ... 47

Tablo-16: Ankete katılanların nasıl bir işte çalışmak istediklerini gösteren dağılımlar. ... 48

Tablo-17: Katılımcıların günlük televizyon izleme dağılımları. ... 49

Tablo-18: Ankete katılanların cep telefonun kullanımlarına göre dağılımları. ... 49

(10)

Tablo-21: Aylık ortalama cep telefonu gideri ile ilgili dağılımlar ... 51 Tablo-22: Boş zamanlarda Alışveriş merkezlerinin tercih edilme sıkılıklarının

dağılımları. ... 51

Tablo-23: Boş zamanlarda alışveriş merkezlerinin tercih edilme sıkılıklarının

dağılımları. ... 52

Tablo-24: Boş zamanlarda dernek, lokal vb yerlerin tercih edilme sıkılıklarının dağılımları. ... 52

Tablo-25: Boş zamanlarda alaaddin, zafer vb yerlerin tercih edilme sıkılıklarının dağılımları. ... 53

Tablo-26: Boş zamanlarda evde kalmayı tercih etme sıkılıklarının dağılımları. ... 53 Tablo-27: Tv’deki şiddet içerikli dizi veya filmlerin diğer aile fertleri ile izlenmesi

hakkındaki görüşlerin dağılımları. ... 54

Tablo-28: Tv’deki cinsel içerikli dizi veya filmlerin diğer aile fertleri ile izlenmesi hakkındaki görüşlerin dağılımları. ... 54

Tablo-29: Tv’deki dini içerikli eğitim programlarına daha fazla yer verilmesi hakkındaki görüşlerin dağılımları. ... 55

Tablo-30: Tv’deki bilimsel içerikli eğitim programlarına daha fazla yer verilmesi hakkındaki görüşlerin dağılımları. ... 55

Tablo-31: Alışkanlıklar ve boş zamanların değerlendirilmesi. ... 56 Tablo-32: Genel ve bireysel yargı sorularının değerlendirilmesi. ... 59 Tablo-33 Kendini dünya vatandaşı olarak kabul etme ifadesine katılıma dağılımları.

... 59 Tablo-34: Kendini yaşadığım yerel çevrenin bir parçası olarak görme ifadesine

(11)

Tablo-35: Kendini türk milletinin bir parçası olarak görme ifadesine katılıma

dağılımları... 60

Tablo-36: Kendini Avrupa birliğinin bir parçası olarak görme ifadesine katılıma dağılımları... 61

Tablo-37: Kendini özerk bir birey olarak görme ifadesine katılıma dağılımları. .... 61

Tablo-38: Sosyal kurumlara karşı geliştirilen güven duygusunun değerlendirilmesi. ... 62

Tablo-39: Din adamları dini liderlere güven dağılımları. ... 63

Tablo-40: Katılımcıların, orduya güven hakkındaki görüşlerinin dağılımları. ... 64

Tablo-41: Katılımcıların, basına güven hakkındaki görüşlerinin dağılımları. ... 64

Tablo-42: Katılımcıların, televizyonlara güven hakkındaki görüşlerinin dağılımları. ... 65

Tablo-43: Katılımcıların, işçi sendikalarına güven hakkındaki görüşlerinin dağılımları... 65

Tablo-44: Katılımcıların, polise güven hakkındaki görüşlerinin dağılımları. ... 65

Tablo-45: Katılımcıların, mahkemeler ve hukuk sistemine güven hakkındaki görüşlerinin dağılımları. ... 66

Tablo-46: Katılımcıların, Ankara’daki hükümete güven hakkındaki görüşlerinin dağılımları... 66

Tablo-47: Katılımcıların, yardım ve hayır işleri örgütlerine güven hakkındaki görüşlerinin dağılımları ... 67

Tablo-48: Katılımcıların, genel olarak siyasi partilere güven hakkındaki görüşlerinin dağılımları. ... 68

(12)

Tablo-49: Katılımcıların, büyük şirketlere güven hakkındaki görüşlerinin

dağılımları... 68

Tablo-50: Katılımcıların, Avrupa Birliğine güven hakkındaki görüşlerinin

dağılımları... 69

Tablo-51: Katılımcıların, birleşmiş milletlere güven hakkındaki görüşlerinin dağılımları... 69

Tablo-52 Yakın çevreye güven soruların değerlendirilmesi. ... 70 Tablo-53: Katılımcıların, ailelerine güveni hakkındaki görüşlerinin dağılımları. . 70 Tablo-54: Katılımcıların, komşulara güven hakkındaki görüşlerinin dağılımları. . 71 Tablo-55: Katılımcıların, şahsen tanıdığı insanlara karşı duyduğu güven hakkındaki görüşlerinin dağılımları. ... 71

Tablo-56: Katılımcıların, ilk kez tanıştığı insanlara karşı duyduğu güven hakkındaki görüşlerinin dağılımları ... 72

Tablo-57: Katılımcıların, başka bir dinden insanlara karşı duyduğu güven

hakkındaki görüşlerinin dağılımları. ... 72

Tablo-58: Katılımcıların, başka bir milletten insanlara duyduğu güven hakkındaki görüşlerinin dağılımları. ... 73

Tablo-59: Katılımcıların, kendilerini ait hissettikleri toplumsal tabakalara göre dağılımları... 73

Tablo-60: Tutum sorularının değerlendirilmesi. ... 75 Tablo-61: Katılımcıların, web üzerinden alışveriş yapma davranışlarına göre

dağılımları... 76

Tablo-62: Katılımcıların, sosyal paylaşım sitelerindeki (facebook, twitter v.b) reklamları çekici bulma davranışlarına göre dağılımları. ... 76

(13)

Tablo-63: Katılımcıların, alışveriş yaparken markalı ürünleri seçme davranışlarına göre dağılımları. ... 77

Tablo-64: Katılımcıların, dizilerde gördüğü ürünleri satın alma isteği davranışlarına göre dağılımları. ... 77

Tablo-65: Katılımcıların, medyada gösterilen fırsat ürünlerini talep etme

davranışlarına göre dağılımları. ... 78

Tablo-66: Katılımcıların, ünlülerin kullandığı aksesuar ürünlerini satın alma

davranışlarına göre dağılımları. ... 78

Tablo-67: Katılımcıların, dizilerde geçen olayları yakın çevre ve sosyal ortamlarda tartışma davranışlarına göre dağılımları. ... 79

Tablo-68: Katılımcıların, dizilerdeki karakterlerin davranışlarına bakarak kendi davranışlarını değerlendirme durumlarına göre dağılımları. 1 ... 80

Tablo-69: Katılımcıların, medyada izlediği cinayet, tecavüz, terör vb olaylarla ilgili yapılan haberlerden etkilenmesi durumlarına göre dağılımları. ... 80

Tablo-70: Katılımcıların, dizi, film , reklam vb. lerde gösterilen lüks yaşantılara özenme durumları. ... 81

Tablo-71: Katılımcıların, dizi, film, reklam vb. lerde gösterilen lüks yaşantılara göre kendi yaşantını eleştirme durumları. ... 81

Tablo-72: Meslek farklarına göre katılımcıların sinemaya gitme sıklıklarının değerlendirilmesi. ... 84

Tablo-73:Mesleğe göre günlük gazete okunmasının değerlendirilmesi. ... 85 Tablo-74: Ailelerin meslek bazında para tasarrufu hakkında değerlendirme. ... 86 Tablo-75: Eğitim duruma göre katılımcıların sosyal paylaşım sitelerini takip etme

(14)

Tablo-76: Katılımcıların eğitim durumlarına göre kitap, dergi vb okuma

sıklıklarının değerlendirilmesi. ... 88

Tablo-77: Eğitim durumuna göre günlük gazete okunmasının değerlendirilmesi. . 89 Tablo-78: Tv de dini içerikli eğitim programlarına daha fazla yer verilmesi ile yaş

değişkeni arasındaki ilişkinin değerlendirilmesi. ... 90

Tablo-79: Kategorik yaşa göre katılımcıların ankara‘daki hükümete güvenlerinin değerlendirilmesi ... 91

Tablo-80: Katılımcıların cinsiyetine göre internet gazetelerini takip etmenin

değerlendirilmesi ... 92

Tablo-81: Cinsiyete göre katılımcıların televizyon dizilerini izleme sıklıklarının değerlendirilmesi. ... 93

Tablo-82: Cinsiyet değişkeni ile sosyal paylaşım sitelerini takip etme ilişkisinin değerlendirilmesi. ... 93

(15)

GİRİŞ

Ortalama insan; görmeden bakar, duymadan dinler,

hissetmeden dokunur, tat almadan yer, fiziki bilince erişmeden hareket eder, koku bilincine ulaşmadan nefes alır ve düşünmeden konuşur. (Rigel, 2000)

-Leonardo Da Vinci-

Kültür, en genel tabirle “insanların yapıp etmelerinin bütünüdür”. Peki, 21. Yüzyılın dünyasında yaşayan bizler, “kültürün” bu tanımını yeniden düşünmeye ne ölçüde gereksinim duyuyoruz? Eğitimden-Sanata, İş hayatından-Tüketim alışkanlıklarına ve Din hayatından- Hukuka, kısacası insan yaşamının “kültür” olarak ortaya getirdiği ne varsa, bugün “Kültür endüstrisi” bağlamında yeniden değerlendirilmeye gerek duymaktadır. Bireylerin gelirlerindeki farklılaşmalara rağmen; tüketim davranışlarının benzeşmesi ve toplumsal tabakalar arasındaki yaşayış biçimlerinin ortaklaşması/ortaklaştırılması. Kültür endüstrisinin toplum hayatındaki görünür etkilerini gün geçtikçe daha belirgin hale getirmektedir. Gerek ulusal medyanın gerekse sosyal medyanın, kültürel ve ekonomik hayata olan bu etkileri kaçınılmaz tartışma konularını da beraberinde getirmektedir. Araştırmamız boyunca da konunun, bu hassas yönünün dikkatle ele alınmasına gayret edilmiştir. Öncelikle, kültür endüstrisi ve gelir grupları konularına dair akademik literatürün kavramsal taraması gerçekleştirilmiştir. Literatürde yer alan tabakalaşma teorilerinin araştırma problemi bağlanımında “sosyal tabakalaşma modeli” olarak yeniden kurgulanması, bir gereklilik arz etmiştir. Araştırmanın kavramsal yazımı ve teorik modelleme aşamalarında, probleme yaklaşım konusunda sınırlılıkların getirilmesinin uygun olacağı düşünülmüştür.

Çalışmanın, “kültür endüstrisi” ve “toplumsal tabakalaşma” tiplerinin betimlendiği ilk bölümünde, kavramların mahiyeti ve -tez sınırları içerisinde- ihtiva ettiği anlamları tartışılmıştır. Örneğin, “kültürlenme teorisi” nin, Sosyal Bilimler literatüründe yüklendiği anlamlar; Antropolojiden – Sosyolojiye, Halkla İlişkilerden- Reklamcılığa kadar birçok dalda, çeşitlilikler göstermektedir. Kavramların betimlenmesi sırasında bu anlam çeşitlenmesine dikkaFt edilmiştir.

(16)

Araştırmanın ikinci bölümünde ise, saha araştırması sonucunda elde edilen bulguların değerlendirilmesi SPSS 16.0 anket programında yapılmıştır. Değerlendirme sırasında, ilk olarak, katılımcıların demografik özellikleri betimlenmiştir. Daha sonra sırasıyla, “tutumların değerlendirilmesi”, “kurumsal ve bireysel olarak güven düzeyleri” ve “alışkanlıkların değerlendirilmesi” ile ilgili geliştirilen hipotezlerin sınamaları yapılmıştır. Sonuç bölümünde ise, araştırma bulguları neticesinde, kültür endüstrisinin gelir gruplarına olan etkisini üzerine düşünceler paylaşılmıştır.

Konunun kültür endüstrisi bağlamında ele alınmasının şüphesiz ki birden çok nedeni vardır. Türkiye, OECD ülkeleri içerisinde “gelişmekte olan ülkeler” kategorisinde tanımlanmaktadır. Türkiye, tarım toplumlarının geleneksel ilişkiler ağının, post endüstriyel toplum tipi ile etkileşim içerisine girdiği, kendine has bir kültür zemini oluşturmaktadır. Türk toplumu heterojen yapısı itibariyle geçişliliğe açık bir toplumsal tabakalaşma sergilemektedir. Gelir seviyelerinin farklılaşmasından kaynaklanan, ekonomik temelli tabakalaşmanın oluşmasına rağmen; tüketim davranışlarının benzeştiği homojen gruplar da ortaya çıkabilmektedir. İleri kapitalist ekonomilerin, küresel çapta “pazar” yaratma gayelerinin bir ürünü olarak ortaya çıkan “Kültür endüstrisinin”, kitleler üzerinde yaratmaya çalıştığı kar amaçlı hegemonyanın özellikle alt gelir grubu üzerinde belirginleşen zihinsel dönüşümler, araştırmamızın merkezinde yer almaktadır. Kültür endüstrisinin alt gelir grubu ekonomik ve kültürel olarak dönüştürdüğünü varsaydığımız bu çalışmada, kavramın anlamsal zeminini oluşturan “zihniyet hegemonyası” olgularını kavrayabilmek için gelir gruplarının ekonomik temelli benzerliklerinin yanı sıra, kültürel davranış kalıpları da irdelenmiştir. Sonuç itibariyle grup davranışlarının yaygınlık kazanmasının ardındaki kognitif yapıya ve kültür endüstrisi kavramları bağlamında geliştirilen yaklaşımlara karşı bir bakış açısı geliştirilmeye çalışılmıştır.

(17)

I. BÖLÜM: KÜLTÜR ENDÜSTRİSİ VE GELİR GRUPLARI ÜZERİNE ETKİSİ

1.1 Kültür Endüstrisine Genel Bir Bakış

19. yüzyıl, imparatorlukların yükseliş dönemi ( Hobsbawn, 2010) olmasının yanı sıra sanayi devriminin yaşandığı ve seri üretimin yaygınlaştığı çağ olarak da bilinmektedir. Sanayinin ham madde ihtiyacı ve sanayi ürünlerine yeni pazar arayışının getirdiği ihtiyaçlar sonucunda, sömürgeci bir dünya düzeni mümkün olmuştur. I. Dünya savaşı ile paylaşım krizlerinin zirvesine ulaşan kapitalist ekonomik sistem, II. Dünya savaşıyla da bu krizlerin kanlı sahnelerinin geride kalması gerektiğinin kanıtları ile nihayet bulmuştur. İki büyük dünya savaşını ardında bırakan kapitalist ekonomi düzeni, 1928 ekonomik buhranı gibi ilk küresel çaptaki krizini de -sistemin parçası niteliğindeki- kitlelere tecrübe ettirmiştir. Savaş ekonomisinin hareketli yapısından, durağan barış dönemi ekonomisine geçişte, yeni krizlere açık sistemin, sanayi tipi seri üretim biçimine yeni boyutlar kazandırması “konjektürel” olarak mümkün olmuş ve neticede boş zaman aktivitelerinin “Pazar ürünü” ne dönüştürülmesine zemin hazırlanmıştır. Zamanla boş zaman alanları diğer tüm yaşam alanları gibi bireyin kontrolünden çıkmış ve endüstriyel aklın hakimiyetine girmiştir. (Aytaç,2002)

1950’li yılların sonunda başlayan ve 1960’lı yıllarda yaygınlaşan, kültürel formların pazarlanması olgusu, kitle iletişim araçlarının gelişmesiyle paralel olarak anlamlı ve istikrarlı biçimde gelişim göstermiştir. 1970 ve 1980’li yıllarda Televizyonların etki alanının gelişmesi ile reklamların önemi daha da artmıştır. 1990’lı yılların ikinci yarısından itibaren internetin yaygınlaşması ile kültür endüstrisinin ürün yelpazesinin genişlemesi ve sanal Pazar kavramının gündeme gelmesine neden olmuştur.

Kapitalist liberal ekonomik sistemin salt kar merkezli gelişme stratejileri kültür endüstrisi ürünlerinin, ideal yaşam formları biçiminde pazarlanması düşüncesinden bağımsızlaşarak, yerel kültürel formların ve değerlerin pazarlanması ile çeşitli boyutlar kazanmıştır.

(18)

Sanayi devriminden günümüze kadar kapitalist pazarlama stratejilerinde, bir takım tarihsel değişimler gözlenmiştir. Bu stratejiler; üretim odaklı, tüketim odaklı ve pazar odaklı dönemler olarak sıralanmıştır (Yeygel, 2006). Tüketicinin tatmin edilmesinin esas alındığı son dönem Pazar – Tüketici odaklı stratejilerde, geniş kitlelerin dikkatini çeken kültür endüstrisi ürünleri ortaya çıkarılmıştır.

Kültür endüstrisinin şekillendirildiği evrelere bakıldığında, günümüz dünyasının toplumsal (özellikle ekonomik) farklılıklarını sosyal katmanlara hissettirmemek gibi gizli bir işlevi de geliştirdiğini görmekteyiz. Kültür endüstrisinin geliştiricilerinin toplumsal etkilerinin tartışmasına öncelikle ve elbette ki, sosyal tabakalaşma olgusunu sosyal bir realite olarak kabul ederek başlamamız gerekir. Olgunun ekonomik tesirli boyutlarının tartışmasını başlatmak için, bu toplumsal katmanları Alt Gelir Grubu, Orta Gelir Grubu ve Üst Gelir Grubu şeklinde modellemek uygun olacaktır. Kültür endüstrisi geliştiricilerinin, model kapsamındaki, toplumsal katmanlardan özellikle ekonomik imkânları kısıtlı olan ve toplumların geniş kitle potansiyelini barındıran katmanı olan “Alt Gelir Grubu”na olan yaklaşımı tartışılmaya değer bir takım dikkat çekici unsurlar ortaya çıkardığı görülmektedir. Örmeğin, ülkemizde son yıllarda kitle iletişim araçları vasıtasıyla yaygınlaştırılan, “herkesin üniversite okuması gerektiği” düşüncesi gibi doğrudan ya da dolaylı olarak ekonomik imkanları zorlayan ve insanların içinde bulundukları durumları meşrulaştırma söylemleri telkin eden bir takım zihinsel süreçleri başlatmaktadır.

Araştırmanın bu giriş bölümünde öncelikle, Kültür endüstrisi ve toplumsal tabakalaşma kavramları ele alınacaktır. Kavramların tarihsel gelişimi, literatürdeki kullanım alanları ve araştırmanın sınırlılıkları içerisinde vurgulanan unsurları tartışılacaktır. Öncelikle kültür endüstrisi kavramının ortaya çıkışı, kavramı meydana getiren şartların incelenmesi ve kavramın günümüze kadar geçirdiği gelişmeler aktarılacaktır. Daha sonra, modern toplumsal tabakalaşma tiplerine değinilecek ve araştırmanın sınırları içerisinde “Gelir Gruplarına” göre toplumsal tabakalaşma tipi önerilecektir.

(19)

1.1.1 Kültür Endüstrisinin Unsurları

Kültür endüstrisi kavramı ilk kez “Aydınlanmanın Diyalektiği” adlı yapıtta kullanılmıştır (Adorno, 2006). Adorno ve Horkheimer, “kültür endüstrisi” kavramının doğuşundan söz ederlerken ilk önce “kültür endüstrisi” yerine “kitle kültürü” kavramını kullandıklarını belirtmektedirler. Söz konusu kullanımın popüler kültürün çağdaş kullanımı olarak anlaşılmasından endişe ettikleri için “kültür endüstrisi” kavramını kullanmayı daha uygun bulmuşlardır (Adorno, 2006). Kültür endüstrisi; “Nitelik bazında eskimiş olan ile bilindik olanı yeni bir birleşimde sunma ve bunu yaparken de tüketici kitleleri kendisine tabi kılma” olarak tanımlanmaktadır. Tanımdan da anlaşılacağı üzere, yüksek sanatın ve halk sanatının ürünleri her iki olgunun da aleyhinde bir araya getirilmektedir (Adorno, 2006). Aynı zamanda Kültür, toplumların zaman içersindeki tarihsel yolculuklarının bir hafızası ve değerler bütünüdür. Toplum kendi kültürünü, tarih içersindeki yolculuğu esnasında doğal bir süreç olarak ortaya çıkarmaktadır.

Kültür endüstrisi tartışmalarının tarihsel arka planını anlayabilmek için öncelikle konuya Marksist literatürde geçen konuyla doğrudan ilgili olan, “Metalaşma”, “Şeyleşme” ve “Fetişleşme” kavramları (Sevim, 2011) ile başlamamız gerekmektedir. Kültür endüstrisi olgusunu meydana getiren bu unsurları anlamak için konuya bu kavramların, kısaca tanımlarını gözden geçirerek devam etmek faydalı olacaktır.

Günümüzde kültür; kültürel süreçler sonunda bir endüstri haline gelmiştir. Kültür endüstrisi kavramının temel unsurlarından birisi de metalaşmadır. Öncelikle, “Meta, insanın dışında bir nesnedir ve taşıdığı özellikleriyle, her türlü insan ihtiyaçlarını gideren bir şeydir ” (Marx, 2011). Bu ihtiyaçların niteliği, maddi ya da manevi özellikler taşıyabilir. Metaları “kullanım değerine sahip” tüketim nesneleri olarak tanımlamak da mümkündür. Ancak metalar, gerçek değerlerini (kullanım eğerlerini) kaybetmesiyle birlikte yapay yeni değerlere kavuşmuş olurlar (Aytaç, 2006). Böylece metalara yüklenen geniş anlamlar matrisi ortaya çıkar. Çoğu meta, estetik beğeniler, romantik yönelmeler, v.s gibi

(20)

hayatın olumlu imgeleri ile ilgili durumları ortaya çıkarır (Featherstone, 1996). Netice itibariyle, metaların tüketilmesi bireyler için artık bir amaç haline gelmektedir.

Kültür endüstrisin ürünleri, tıpkı sanayi ürünleri gibi metalaşmaya başlamaktadır. Metalaşan ürünler, metalaşmış yaşam formlarında sunulmaktadır. Örneğin, kültür endüstri tarafından bir otomobilin, ya da bir cep telefonunun medya araçları vasıtasıyla “prestij üstünlüğü” yaratan eşyalar olarak sunulması, kitlenin meta-göstergelere sahip olma isteğini kamçılamaktadır. Kültür endüstrisi ürünleri, ulaşılması güç birer sembol olarak kodlanmaktadır. Ancak herkesin ulaşabileceği bir hayal evreninde bu metalaşmış ürünleri pazarlayabilmektedir. “Para sadece şeyleşmiş bir toplumsal dünya yaratmaya yardımcı olmaz, ayrıca bu toplumsal dünyanın rasyonelleşmesine de katkıda bulunur” (Ritzer, 1992). Şeyleşme, nitel olan etmenlerden nicel olan etmenlere geçişi anlatması bakımından, kültür endüstrisi ürünlerinin bir nicel dönüşmesi olarak ele alınabilir.

Nicel olarak tanımlayabileceğimiz fiziki evrene ait ürünlerin, içinde en belirgin güce sahip olan “para”, bir dizi tarihsel gelişmenin de doruk noktasıdır (Ritzer, 1992). Bu süreçte kültür endüstrisi ürünlerinin satın alınması ya da sunulan yaşayış biçimlerinin gerçekleştirilmesinde “paranın” oluşturduğu nicel dönüşümlerin etkileri görülmektedir diyebiliriz.

Kültür endüstrisinin ulaştığı son noktanın meta fetişizmi olduğunu söyleyebiliriz. Bu kavram, insan ilişkileri ile şeyler arasındaki bağlantı biçimi değildir. Kültür endüstrisinin üretim biçiminde fetişleşme, nesnelerin ve insanlar arası ilişkilerin fantastik bir ilişki biçimine dönüşmesidir (Çelik, 2005, s.179– 180). Bu dönüşüm sonuncunda kitleler, kültür endüstrisinin ürünlerine sembolik bir bağ ile bağlanmaktadır diyebiliriz. Neticede bu durum, bir endüstri ürününün ulaşabileceği en üst seviye olarak kabul edilebilir.

(21)

Kültür endüstrisinin ürettiği metalar; “yıldız” olarak adlandırılan pop şarkıcıları ve dizi oyuncuları da bu fetişleşme ile -başka bir boyutta- marka haline getirilmişledir. Çünkü “Televizyonda gösterilen şeyler, özleri korunmuş olsun ya da olmasın, gösterdiklerinden başka bir şeye çevrilmiştir” (Postman, 1994, s.130). Televizyon dizilerindeki karakterler, izleyiciye her anlamda mükemmel olarak sunulmaktadır. Bu doğrultuda amaçlanan düşünce, kitlelerde fetiş duyguların uyandırılması olabilir. Söz konusu karakterler, kimi zaman değişik düzelmelerde hedef kitleye ulaşabilmektedir. Örneğin, Türkiye’de geniş bir izleyici kitlesine sahip olan “Fatmagül'ün Suçu Ne” dizisi ABD’nin Florida eyaletinde yaşayan Türk aile hekimi Dr. Hatice Yalçın tarafından, tecavüz ve cinsel şiddet mağduru kadınlara izletilmektedir. Böylece şiddet mağduru kadınlara; tecavüze uğrayan eşine merhametle ve anlayışla yaklaşan “Kerim” karakterinin olumlu davranışları iyileşme sürecinde duygusal yardımcı olarak sunulmaktadır (habervitrini.com, 07.03.2012). Görüldüğü gibi fetiş karakterler, değişik anlam düzlemlerinde ve çeşitli anlam biçimlerinde yorumlanabilmektedir.

“Kapitalist toplumda bütün ürünler ve faaliyetler, pazar mantığının birer parçaları olarak karşımıza çıkmaktadır.” (Erdoğan, 2007). Piyasa şartlarında oluşturulan basit bir popüler müzik yapıtı, kitle toplumu tarafından kolaylıkla fetiş haline getirilebilmektedir. Yüksek sanat eserlerinin muhteviyatında yer alan estetik kaygılar, kültür endüstrisinin ürünü olan metalarda tamamen araçsallaştırılmıştır.

Sanayi devrimi sonrası üretim-tüketim ilişkilerinde ortaya çıkan sermaye krizleri sonucu, (sanayi ürünleri dışında da) bir takım ürünlerin alınır-satılır hale gelmesi kaçınılmaz bir hal almıştır. Bir başka deyişle sanayi devrimi sonrası yaşanan ekonomik krizler, her defasında alternatif ürün arayışlarını kaçınılmaz hale getirmiştir. Bu yeni ürün arayışında modern kapitalist üretim biçimi, ”boş zaman” olgusu ile yakından ilgilenmeye başlamıştır. Böylece, “boş zaman olgusu üzerinden örgütlenen ticari yapılanmalar giderek artmış ve modern zamanlara has bir olgunun, “boş zaman endüstrisinin” ortaya çıkmasına neden olmuştur” (Aytaç, 2006, s.27). Boş zaman faaliyetlerine yönelik hazırlanan ürünlerin

(22)

tüketimi, her zaman semboller ve göstergelerin tüketimi şeklinde olmuştur (Baudrillard, 1998). Dolayısıyla, Kültürel formlar tamamen araçsallaştırılmış ve sahte kültürel formlar meydana getirilmiştir.

1.1.2 Sahte Kültürel Formlar

Kitlelere sunulan bu yeni yaşam formlarını benimsetmek için her türlü kitle iletişim aracı kullanılmıştır. Sinema, televizyon, radyo ve internet son birkaç on yılda etkili bir şekilde hayatımıza girmiştir. Ülkemizde özellikle 2000’li yıllarda, internet kullanımının yaygınlaşması ve sosyal medyanın yükselişiyle beraber, kitleler sanal ortamlarda kendiliğinden ya da planlanarak yeni kültürel formlar ortaya çıkarmaktadır. Bilinçli birlikteliklerin oluşturulduğu kabul edilen Facebook gruplarının çoğunda, hiçbir kültürel ve sosyal bağlantısı bulunmayan insanlar bir araya gelebilmektedir. Örneğin, Dünyanın en büyük arama motorlarından olan Google ve Yahoo’nun, arama yaparken ilk girdiğiniz kelimelere göre size en çok yapılan aramaları baz alarak önerilerde bulunan cevap (answer) servislerinde, “W” harfi ile başlayan ilk aramalarda, "Why do Turkish people add me on Facebook?" (Türkler neden beni Facebook'ta ekliyor?) sonucu, trend arama olarak çıkmaktadır. (gazete5.com, 18.05.2012). Bu durum ülkemiz basınının da dikkatini çekmiştir. Sonuç olarak yalnız sosyal medyaların değil genel anlamda sanal ortamların da kitlelerin bilinç dışı hareketleri ile şekillendiği/şekillendirildiği görülmektedir.

Günümüzde, kitle iletişim araçlarının gelişmesi ve yaygınlaşması beraberinde kültürü de üretilen pazarlanabilen bir meta durumuna getirmiştir (Adıgüzel, 2001, s.103). Ortadoğu ve Balkan ülkelerinde geniş bir izleyici kitlesine sahip olan Türk dizileri, bu duruma güzel bir örnek teşkil etmektedir. Arap halklarının ilgisini çeken Türk yapımı diziler yoğun ilgi görmektedir. Bu durumun belki de en önemli nedeni, her iki toplumun da tarihsel, dini ve örfi benzerliklere sahip olmalarıdır. Ancak Türk dizileri, bu kültürel yatkınlığa rağmen Türkler daha seküler yaşam tarzına sahip oldukları için Arap halklarının

(23)

da dikkatini çekmektedir (Deniz, 2010 s.50). Sonuç olarak “Kitle iletişim araçlarının imkânlarına sahip ülkeler, bu imkânları üretmekten yoksun ülkelere medyatik ürünlerle beraber kültür de ihraç etmektedir (Adıgüzel, 2001, s.103). Kültür endüstirisinin en büyük üreticileirnden olan Amerikan film endüstrisi, dünya pazarlarında rakipsiz şekilde lider konumuna bulunmaktadır (Erdoğan, 2012). Amerikan film endüstrisi elindeki bu imkanlar sayedinde sinema pazarı içerisinde ideolojisini, yaşam biçimlerini ve sanayi ürünlerini tanıtma fırsatı da yakalamıştır.

1.1.3 Simulakrlar ve Yerli Süper Kahramanlar

Kültür endüstrisin en çarpıcı özelliklerinden birisi hiç şüphesiz ki toplumun tüm kültürel yaşantısını ve politik gündemini kuşatmış olmasıdır. “Kimse kaçamasın diye herkes için bir şeyler öngörülmüştür, farklar tasfiye edilerek birbirine uydurulmuş ve çekici kılınmıştır” (Horkheimer & Adorno 1996, s.11). Kültür endüstrinin temel amacı dışarıda kimseyi bırakmamaktır. Toplumun her kesimi kültür endüstrisinin müşterileri konumundadırlar. Bu bilinçle hareket eden ticari örgütlenmeler, “Kitle kültürü yaratmanın temel öğelerinden birisi olan, kitle iletişim araçlarının” (Kızılçelik, 2000, s.220) kullanımına ağırlık vermektedirler. Ülkemizde bu durumun başarılı bir örneği olarak; “Kurtlar Vadisi” adlı televizyon dizisi gösterilebilir. Dizi karakterlerinin sinema filmlerinde, uluslar arası politik konuların aktörleri konumunda işlenmesi, diziye olan ilgiyi doruk noktalara taşımıştır. ”Kurtlar Vadisi Irak”, “Kurtlar Vadisi Filistin” gibi filmler sayesinde toplumun belki de hiçbir zaman sinemaya gitmemiş kesimi olan alt gelir grubundan kimi sinema salonlarına gitmiştir. Öyle ki “Türkiye Sosyal, Ekonomik ve Politik Analizi-3” adlı araştırma raporunda, katılımcıların %14.4’ü tarafından, “Kurtlar Vadisi Filistin” filmi”, 2011 yılının en beğenilen yerli sinema filmi olarak belirlenmiştir (GENAR, 2011). Elbette filmin, İsrail ve Türkiye arasında diplomatik krize neden olan “Mavi Marmara” olayından sonra çekilmesi ve filmin bu elim olaya göndermeler yapması, Türk izleyicisi üzerinde merak uyandırmış olabilir. Zaten önemli olan da yapımcıların, kitlelerin bu merak

(24)

duygusuna nasıl karşılık verebildiğidir. Nitekim “Kurtlar Vadisi Filistin” filmi bu hassas noktayı yakalamayı başarmıştır.

Kültür endüstrisinin ürünleri, her zevke ve her kesime hitap etmeye çalışır. Hedefteki hiçbir kesimin, bu kültür pazarı dışında kalması istenmez. Türkiye’de bu anlamda dikkat çeken son dönem yapımlardan birisi de, yerli komedi filmi “Recep İvedik” serisidir. Recep İvedik karakteri, “nevi şahsına münhasır” bir tipleme gibi sunulmaktadır. “Sürekli ağzı laf yapan, fiziksel şiddet kullanmadan da, vulgar retorikle, karşısındaki sindiren bir tiplemedir (Kömeçoğlu, 2009). Filmin, izleyici üzerindeki bu etkisini “küfürlü konuşmasına” (Dönmez, 2009) bağlayanlar da vardır. Her ne olursa olsun, Recep İvedik Karakteri, kitle toplumunun en hassas unsurlarına hitap etmeyi başarmış gibi görünmektedir. “Recep ivedik” serisinin kültür endüstrisi açısından oluşturduğu en ilginç gelişmelerden birisi de, marjinal sektörlerin (işportacılık vb) Recep İvedik, karakterinden esinlenerek oyuncak bebek üretmesidir. (www.gittigidiyor.com, 2012). Söz konusu oyuncak bebekler, halk pazarlarında satılabildiği gibi internet üzerinden de satılabilmektedir. Bu durum kültür endüstrisinin farklı gelir gruplarına nüfuz edebildiğinin bariz bir örneğidir.

1.1.4 Kültür Endüstrisi Ürünlerinin Benimsetilmesi

Kültür endüstrisi ürünlerinin, toplum tarafından benimsenmesi aşamasında yaşanan süreçte bireyler de payına düşeni alır. Kapitalist sistemin yarattığı kültür endüstrisi ürünleri, bireyin sönükleşmesi ve nesneleşmesine neden olmaktadır (Best & Kellner, 1998). Kitleler, bireysel akla sahip değillerdir. Bu süreçte herkes eleştirel aklını kaybeder ve böylece bireyler, dâhil oldukları kitlenin aklını benimserler.

Bireylerin kültür endüstrisi ürünlerini benimsemelerindeki temel nedenlerden birisi de kuşkusuz tüketim olgusunda gizlidir. “Ekonomik olarak gelişmiş toplumlarda tüketim, dürtüsel ihtiyaçların ötesinde, sınıf, statü, prestij,

(25)

farklılık, ayrıcalık, kimlik inşası vs. ile ilişkili haldedir” (Aytaç, 2006). Ancak, küreselleşen dünyada bir toplumun “kimlik inşası” için refah seviyesinin yüksek şartlara sahip olması beklenemez. Örneğin, Libya’daki isyanla gelen iktidar değişikliğinden sonra, yerel kimliklerden olan “Berberi” kültürüne yönelik kimlik inşası başlatılmıştır.

20. Yüzyılın ikinci yarısında boş zaman faaliyetlerinin metalaştırılması ve fetişleştirilmesi sonucunda, yapay kültürler oluşturulmuş ve kitleler için sahte ihtiyaçlar belirlenmiştir. “Dinlenme ihtiyacı, eğlenme, dizilere/reklamlara uygun olarak davranış kalıpları geliştirme, diğerlerinin sevdiği şeyleri sevmek ve sevmediklerini sevmemek” (Hira & Şan, 2012) sahte ihtiyaçlar kategorisine girer.

Sahte ihtiyaçların belirlenmesi sürecini tanımlamak için önerilen kavram simülasyondur. Baudrillard, (1998: 11) simülasyon için; “ Bir köken ya da bir gerçeklikten yoksun gerçeğin, modeller aracılığıyla türetilmesi” demektedir. “Disneyland” simülasyonlar içerisinde en belirgin özelliklere sahip yapıdır. Ayrıca yapay kültüre ve sahte ihtiyaçlara güzel bir örnek teşkil etmektedir. Bu hayal dünyasında gerçek ve simülasyon iç içe geçmiştir. Simülasyonlar insanların, sahte heyecanlar yaşamasına hizmet eder. “Alışveriş merkezleri ve temalı parklar, birer kamusal tiyatro ve eğlence yerini andırırlar” (Aytaç, 2006). Toplumun sahte olan ihtiyaçlara yöneltilmesi, bireyin yalnızlaşmasına neden olmaktadır. “Gerçeklerin yerini alan simülakrlar, gerçekten daha gerçek birer simülasyon” (Baudrillard, 1998, s.11) olduğu için,” birey tanıklık ettiği şeyi tanıyamaz ancak, yine de heyecanını kaybetmez (Hibbins, 1996). Hiper-gerçekliklerin dünyasında, “İş yerleri, evler arabalar, insan ihtiyacının tamamına yakını başkaları tarafından kitleler için üretilmektedir. Marcuse’e göre, bu durum tek boyutlu insan yaratma çabasının ürünüdür” (Şeriati, 1993, s.37). Sonuç olarak birey, kendisi için belirlenen sahte ihtiyaçlara karşı gösterdiği duyarsızlaşmayla kendisi de “sahteleşmiş” olur. Kitle içinde var olan birey, “tüm güncel eylem biçimlerini reklamlara benzetmeye çalışmakta ve birçok davranış biçimi de bu yaşayış içerisinde yok olup gitmektedir (Baudrillard, 1998, s.111). Televizyon programlarında sunulan simülakrların, gerçek hayatta birer karşılığının olduğunun düşünülmesi, insan hayatını bir reklam filminden farksız kılmaktadır belki de.

(26)

Bireyler bu süreçte, kitle toplumunun bilinç dışı davranışlarına tâbi olmaya başlar. Sahteleşen birey, sorgulamayan ve kesinlik aramayan bir dış bilince sahip olur. Sonuç olarak birey, kendi başına bir birey değil kitlenin bir parçası olarak hareket eder.

Toplumun kitleleşmesi ve bireyin sahteleşmesi sonucu kaotik bir ortam oluşur. Birey bu süreçte bir akıl tutulması yaşar. Bu durumun en uç örneği II. Dünya savaşı yıllarında Nazi Almanyası’nda yaşanmıştır. Akıl tutulması kavramı da, Nazi Almanyası’nın katı inançlı kitlelerinden etkilenerek geliştirilmiştir (Horkheimer, 2008). Nazi Almanyası’nın kozmetik dünya görüşü; estetik kaygıların da ötesinde, mükemmelliğin “saflıktan” ileri geldiğini düşünen bir anlayışa sahiptir (Kıyametin Mimarları, Belgesel). Nasyonel sosyalistlerin bu ideolojisi; güçlü olmayanın ve morfolojik anlamda düzgün olmayanın yok edilmesini ön gören saplantılı inançları beraberinde getirmiştir. Sonuç olarak, Almanya’da milyonlarca Yahudi katledilirken bu durumun normal olduğu kabul edilmiştir. Merkezi yönetimce alınan kararlar birey tarafından kitlenin her hareketine koşulsuz tabi olma ile karşılığını bulmuştur.

1.1.5 Kitle Toplumu:

“Kitle bir tür kenetlenmişlik sergileyen, karşılaşmaya dayanmayan bir arada bulunma ve birbirlerini koruyup kollamaya dayalı karakterize davranışlar sergileyen, toplumsal birliktelik türüdür (Adorno & Horkheimer, 2011, s.87). Kitlenin kestirilemez hareketleri, karakterinden kaynaklanan bilinçsiz birliktelikleri de akla getirmektedir. “Kitle modern bir fenomen olarak düşünülüp atomlaştırmayla ilişkilendirildiğinde, birey karşısındaki en ilkel toplum birliği olarak varsayılmış olacaktır.” (Adorno & Horkheimer, 2011, s.87). Kitle, birey gibi bilinçli ve rasyonel davranışlar sergileyememektedir. Dolayısıyla, kitle hareketlerinin ruhunda bireysel hiçbir unsurun kalmayışı ve bireyin rasyonel aklının, tamamen kitle davranışlarının etkisi altına girmesi öznenin muhakeme kabiliyetini yitirmesine neden olmaktadır. “ Kitle içerisinde bireyin kendini anlama kabiliyeti ortadan kalkar ve derin dürtüleri açığa çıkar” (Bon, 1999, s.36).

(27)

Kitle ile ilgili en ilginç tanımlamalardan birisini de “Kavgam” (Mein Kampf) adlı kitabında Adolf Hitler (2005, s. 200) dile getirmiştir. Ona göre, “halkın büyük çoğunluğu dişilliğe yatkındır ve davranışlarını, açık zihinle düşünmek yerine hisleri ile belirler.” Kitle toplumunu anlayabilmek için öncelikle kültür endüstrisinin hedefine ulaşması için olmazsa olmaz şartlarından birisi kitle toplumu yaratmaktır. Özellikle bu süreç, II. Dünya savaşında somut şekilde yaşanmıştır.

Toplumun sosyal ve kültürel yaşamını dizayn etmek için öncelikle bireysel aklını ve bireysel özerkliğini kaybettirip, yerine kitle aklı ile hareket eden bir kesim oluşturmak esastır. Bunun için her şey kitle iletişim araçları kullanılarak kültür, sanat edebiyat gibi alanlar araçsallaştırılarak kitle toplumu yaratılmaya çalışılır. Örneğin, II. Dünya savaşı öncesinde Nazi Almanya’sında öncelikle halk “kitle toplumu” haline getirilmiştir. Bunun için öncelikle kitle iletişim araçları kullanılmış, Ülke içerisinde “Yahudiler”, ülke dışarısında da “Fransızlar” Almanların düşmanı ilan edilmiştir. Bunun yanı sıra kitle iletişim araçları etkin bir şekilde kullanılarak, sanat, kültür ve edebiyat araçsallaştırılmıştır. Alman toplumu bu süreçte; bireylerin “bireysel özerkliğini” kaybetmesine, sorgulamayan ve bireysel akla sahip olmayan bir “kitle” haline gelmesine şahit olmuştur. Bunun neticesinde -iddialara göre- yaklaşık beş milyon Yahudi kökenli Alman vatandaşı öldürülmüş fakat Alman toplumu bu olaylara son derece tepkisiz kalmıştır. Sonuç itibariyle “kitle toplumunun” bireysel-özerk akıldan yoksun, sorgulamaktan uzak ve dürtüsel/tepkisel davranan bir toplum olduğunu söyleyebiliriz.

Kültür endüstrisi günümüzde tıpkı Nazi Almanya’sı gibi kendi egemenliğini hissettirmek ve kendi tasarladığı yaşam formlarını pazarlamak için toplumu kitleleştirmeyi hedeflemektedir. Birey, kendi aklını ve eleştirel kişiliğini kitle hareketleri yönünde şekillendirmektedir. Günümüzde medya, topluma -özellikle diziler ve reklamlar vasıtasıyla- bir takım yaşam formları sunmaktadır. Bu formlar, enformasyon ve eğlence programlarında, aynı çeşit programların farklı versiyonları biçiminde ortaya çıkmaktadır (Schiller, 2005). Medya ürünleri, Kitle toplumunda zorunlu olarak, sorgulamayan ve hegemonyanın oluşturduğu her

(28)

formu benimseyen bir bilinçdışı aklı ortaya çıkarmıştır. Bireyin yok oluşu; kişinin biricikliğini, özerkliğini ve en önemlisi ise bireysel aklını/vicdanı ortadan kaldırmaktadır. Günümüz Türkiye’sinde, gelir durumu ne olursa olsun “kitleleşen toplum” hiçbir surette kendisine sunulan veya kendisinden beklenenleri reddedemez. Örneğin, toplumun alt gelir grubuna mensup kimseler bile, bugün cep telefonu sahibidir, üstelik çoğu kazancının tamamını ya da gelecek kazançlarını ipotek ettirmek sureti ile bu ürünleri satın almaktadır.

Kitle toplumunun içinde bulunduğu durum, karmaşık ve hazin bir görünüme sahiptir. Günümüzde iktidarlar ve iktidar seçkinleri tarafından araçsallaştırılan

medya, bir propaganda aracı olarak işlev görür. Bazı gerçeklerin gizlenmesi bazı gerçeklerinde çarpıtılarak sunulması, gündemin bu seçkinci yapı tarafından belirlenmesinden kaynaklanır. İktidar seçkinlerinin ve seçkincilerinin gündemi, toplumun gündemi haline getirilmektedir. ( Herman & Chomsky, 2006 ) . Neticede, yukarıda da belirtildiği gibi toplum, her şeye razı hale getirilmektedir.

Kitle içindeki birey, yaşadığı hayattan memnun görünür. Uzun vadede toplum, bu sahte memnuniyetten, ciddi manada etkilenmeye başlamaktadır. Bireyler değişim ve dönüşümün motoru olan, eleştirel bakış açısını yitirmeye başlarlar. Bir toplumda ya da toplulukta, eleştirel/septik bakış açısı yoksa, belirli sahalarda belirli değişim ve dönüşümler meydana gelemez. İmajlar gerçeklerin yerine geçerken, bireyin nitel özellikleri ( iş doyumu, mesleki yeterlilik vs) yerine, nicel özellikleri (sınav notları, maaş tutarları vs.) ön plana çıkar. Bunun kaçınılmaz sonucu olarak da, toplumsal yapı sahteleşir ve niteliksel beklentilerin yerini niceliksel beklentiler almaya başlar.

Kitle toplumlarında güven konusuna değinecek olursak; güven, bireylerin ve kurumların aralarındaki ilişkilerde canlılığı oluşturan; taahhütlerini yerine getirme, içtenlik, gerçeklik, dürüstlük ve erdemi kapsayan “bilinçli tutarlılık” olarak tanımlanmaktadır (Gökalp, 2003, s.163). Güven kavramına ilişkin ilk tartışmalar ekonomik alanda gerçekleşmiştir. Francis Fukuyama’nın “Güven, Sosyal Erdemler ve Refahın Yaratılması” adlı kitabında güvenin, “Toplumsal

(29)

düzeninin sağlıklı yürütülebilmesi ve dolayısıyla kurumlar - bireyler arasındaki ilişkilerin temelinde yer alan en önemli kavramlardan biri” olduğu vurgulanmıştır.

Güven, grup içi üyeliklerden kaynaklanmaktadır. (Fukuyama, 2005). Hemşerilik, Dindaşlık, Akranlık gibi atfedilen unsurların yanı sıra, Meslektaşlık, Dernek Üyeliği gibi kazanılan benzeşme unsurları da grup bazında benzeşme noktalarını oluşturmaktadır. Grup birlikteliklerinin oluşmasında ya da gruplar arası çatışmaların yaşanmasının temelinde, ekonomik ve kültürel farklılaşmaya dayalı bir sosyal tabakalaşma olgusunun var olduğunu söyleyebiliriz. Dolayısıyla insanların, “milli kültürün bir üyesi olarak” başkalarına güvenme ya da güvenmeme eğilimi göstermeleri beklenir.

Bireyler örgüt içi üyelere olan güvenlerini arttırma ve örgüt dışı kişilere karşı da azaltma eğilimindedir (Demircan & Ceylan, 2003). Günlük yaşantıdaki güvensizliğin çoğu duygular, beklentiler ve düşünceler ile ilgili iletişim eksikliğinden kaynaklanmaktadır. Sonuçta toplumsal güvenin oluşturulması; paylaşılacak değerlerin yaratılması ve karşıt taraf/grup davranışlarının öngörülebilirliğini arttıran bilgiye dayanmaktadır (Hardy, 1998). Farklı bilgi türleri güveni etkilediğinden, güven duygusunu yaratmak için geniş bir bilgi alanına ihtiyaç vardır. Kitle toplumunda güven olgusu ise; kültür endüstrinin, kitle iletişim araçları vasıtasıyla sunduğu “kodlanmış bilgi parçacıkları”ndan ibarettir. 40 dakikalık haber bültenlerinde -özellikle- siyasal ve ekonomik gündeme dair bir “dünya görüşü” aktarılmaktadır. Çoğu zaman tek boyutlu ve yüzeysel hazırlanan bu haberler, kitle toplumuna “bilginin kaynağı” olarak benimsetilmektedir. Ayrıca, Televizyonlardaki Reality şovlar neticesinde bazı kişilere ve kurumlara karşı ortak algılar oluşturulmaktadır. Örneğin, sabah kuşağında yayınlanan, evlendirme programlarında, “ideal eşin” maddi yönden öne çıkan (mülk sahipliği, düzenli gelir vb. gibi) özelliklerine vurgu yapılmaktadır. Bu durum kültürü endüstrisinin, kitle toplumunun oluşturulmasında izlediği yolun betimlenmesi açısından çarpıcı bir niteliğe sahiptir.

(30)

1.1.6 Kültürlenme Teorisi:

Kültürlenme kavramı sosyolojide ve antropolojide; birbirlerini etkileyen akran gruplarının arasındaki etkileşimleri açıklamak için önerilen bir kavramdır. Kültürlenme kavramı, “En geniş anlamıyla eğitim ve öğrenmedir” (Güneş, 1996) şeklinde tanımlanmaktadır. Ancak medya ve toplum bağlamında, “Ortak dünya görüşü ya da ortak değerlerin öğretimi” olarak tanımlanmaktadır ( Bir & Sever. 1994. s.436). Kitle iletişim araçlarının - özellikle televizyonların- insanlara anlattığı modern hikâyelerde, bu ortak dünyanın ürünlerini görmekteyiz.

Sanayi öncesi aile yapısında, “ortak değerleri” ailenin en yaşlı üyeleri tarafından hikâyeler ve masallar yardımıyla aktarıldığı bilinir. Yaşadığımız yüzyılda ise “Televizyon, alıcısı ailenin bir üyesi haline gelmiştir. Ailenin bu üyesi çoğu zaman öykü anlatıcısı rolü ile ön plana çıkmaktadır (Severin & Tankard). Toplumsal değer yargılarının oluşmasında televizyon programlarının payının yadsınamaz olduğu gerçektir. Örneğin, 1976 yılında Amerikan toplumunda televizyonun etkileri üzerine yapılan bir araştırmada deneklere; “Amerika Birleşik Devletleri’nin nüfusunun, dünya nüfusunun yüzde kaçını oluşturduğu” sorusu yöneltilmiştir. Sorunun doğru cevabı, ABD nüfusunun Dünya nüfusunun % 6’sını oluşturduğu şeklindedir. Uzun süre televizyon izleyenler ortalama olarak, daha yüksek tahminlerle cevap verirken daha az televizyon izleyenler gerçek yüzdeye daha yakın cevaplar vermişlerdir (Bir & Sever, 1994). Bu durumda daha çok televizyon izleyenlerin, televizyon ekranında sürekli olarak Amerikalı insanları görmelerinden ileri geldiği söylenebilir. Benzer durumlar ülkemizde de gözlemlenmektedir. Televizyon dizilerindeki, “demokratik aile meclisleri” ataerkil kültürümüzde bulunmayan ancak izleyicilerde beklenti yaratmayı başarabilen yapay “ortak değerlere” örnek olarak verilebilir. Yine son dönemlerde medyada sıkça işlenen “kadına yönelik şiddetin artması” konusu, televizyon haberleri vasıtasıyla olgu hakkında “ortak dünya görüşünün” hâkim kılınmaya çalışılmasına örnek olarak gösterilebilir. Gerçek hayatta şiddet, süregelen bir olgu olmasına rağmen, medya tarafından yapılan

(31)

haber ve yorumlarla şiddetin sıfırlanabileceği bir toplum görüşü benimsetilmeye çalışılmaktadır.

Sonuç olarak Kültürlenme teoricileri, Rubin, Perse ve Taylor, (1988) bu etkilerin bazı gruplar üzerinde daha yoğun, bazı gruplar üzerinde ise daha az olacağı yönünde görüş belirtmişlerdir. Dolayısıyla sosyoekonomik değişkenlerin, televizyon programlarından etkilenme konusunda daha belirleyici niteliğe sahip olduğu söylenebilir. Kültürlenme teorisi konusuna açıklık getirirken, medya egemenliği kavramına da değinmek yerinde olacaktır. “Kitle iletişim araçlarının, toplumdaki egemen sınıf tarafından kontrol edildiği ve bu sınıfın toplumun geri kalanını kontrol etme çabası içinde olduğu” (Sallach, 1974) görüşü Marksist literatürde, “medya egemenliği” kavramını açıklamak için kullanılan özet cümle niteliğindedir.

Medya egemenliği kavramı ayrıca, kapitalist örgütlenmeler ve büyük şirketler tarafından toplumun yönlendirilmesi çalışmalarının sonucunda, medya içeriklerinin bu gruplar tarafından belirlenmesini ifade eder (Bir & Sever, 1994, s. 446). Ülkemizde güçlü medya kuruluşlarının, holdingler bünyesinde faaliyet göstermesi bu duruma örnek gösterilebilir.

1.2 Modern Tabakalaşma Teorileri:

Toplumun tabakalardan oluştuğu fikri, dünyanın en eski medeniyetlerinde bile tartışma konusu olmuştur. Hindistan’daki “kast” sistemi ve Ortaçağ Avrupa’sındaki feodal yapılanmalar toplumsal tabakalaşmanın sanayi devrimi öncesi döneme ait örneklerinden sadece ikisidir. Toplumsal tabakalaşma teorilerini daha anlaşılır kılmak için, öncelikle sosyal eşitsizliklerden söz etmemiz gerekmektedir.

“İnsanlar arasındaki eşitsizliklere tüm toplumlarda rastlanmaktadır. İnsanlar arasında servet ve güç yönünden farkların bulunmadığı en yalın toplumlarda bile

(32)

kadınlarla erkekler arasında ve yaşlılarla gençler arasında bile eşitsizlikler vardır (Giddens, 2000, s. 256 ). Bu görüşe ek olarak, Jean J. Rousseau da (1998, s. 87) toplumda iki türlü eşitsizlik olduğunu; Bunlardan birincisinin, yaş, sağlık ve zekâ gibi unsurlardan meydana geldiğini, ikincisinin ise, manevi ve politik üstünlüklerden kaynaklanan eşitsizlik olduğunu söylemiştir. Görüldüğü gibi toplumsal tabakalaşmanın esasında, “maddi ve manevi sosyal eşitsizliklerin” yattığı yönündeki görüşler, hâkim düşünceleri oluşturmaktadır.

Modern toplumsal tabakalaşma modelleri, Klasik ve Çağdaş Marksist ekol çevresinde gelişen “Çatışmacı Sınıf Modeli”, Max Weber sosyolojisi kaynaklı“ Weberyan Tabalaşma Teorisi” ve Yapısalcı- İşlevselci düşünce kaynaklı tabaklaşma teorisi olan, “ İşlevselci Tabakalaşma Teorisi” olarak özetlenebilir. Şimdi bu modern tabakalaşma tiplerine yakından bakalım.

Marksist Çatışmacı Tabaklaşma Teorileri

Toplum tabakalarının sınıflardan oluşması fikri, Çatışma Teorisi ve Sınıf kavramı çerçevesinde geliştirilmiştir. Bu bakış açısı, “ Tarihsel Materyalizm” ve “Diyalektik metot” kavramları ile temellenen Marksist düşünce geleneğinden gelmektedir (Arslantürk, 2001, s. 371). Sınıf kavramı görüşü; Tüm toplumsal hareketlerin ve kurumsal yapılanmaların arka planında yer alan ekonomik örgütlenmenin, sanayi devrimi ile birlikte sınıfsal ayrımları derinleştirdiğini iddia eder.

Toplumsal değişmenin dinamiği olarak, çatışmayı esas alan bu teori, 20. yüzyılda Avrupa solunun önde gelen isimleri tarafından geliştirilmiştir. Ralf Dahrendorf’a göre; bu yüzyılda gerçekleşen önemli değişmelerin başında, “ Emeğin parçalanması” ve “Yeni orta sınıfın” ortaya çıkması yer almaktadır (Poloma, 1993. S, 116). Dahrendorf, üretim araçlarının mülkiyeti konusunda, Marks’ın önermelerinin 20. yüzyıl şartlarında yetersiz kaldığını belirtmiş ve “mülkiyet” kavramı yerine, “otorite“ kavramını önermiştir. Çünkü bu yüzyılda

(33)

toplumsal çatışmanın boyutu, “Hükmeden” ve “Hükmedilen” noktasında daha keskin bir ayrışmaya dönüşmüştür (Arslantürk, 2001, s.372). Dahrendorf, sınıf kavramını açıklarken sentezci bir uslup kullanmıştır. Ona göre, sosyal yapı yalnız çatışmacı bakış açısıyla değerlendirilmemelidir. İşlevselci bakış açısı, toplumsal yapıyı anlamada çatışmacı teoriden daha verimli bir imkana sahiptir.

Sınıf olgusunu çağdaş marksist bakış açışıyla değerlendiren sosyal bilimciler de Coser ve Lensk’dir. Coser, sosyal yapının devanımda çatışmanın rolünü betimleyen çalışmalar yapmıştır. “Sosyal Grupların oluşmasında, grup birlikteliğinin sağlanmasında ve yeniden oluşturulmasında, çatışmanın olumlu işlevleri olduğu yönünde görüş belirtmiştir. Coser’e göre, grup dinamiklerinin harekete geçmesinde çatışma olgusunun önemli katkısı vardır (Arslantürk, 2001, s. 373). Coser bu görüşleri ile çatışmacı işlevselci olarak tanınmıştır.

Lenski ise toplumsal takabalaşma teorisine evrimci bir açıdan yaklaşmış ve “ilkel toplumlarda artı ürün olmadığı için toplumsal tabakalaşmanın aşırı boyutlarda gerçekleşmediğini iddia etmiştir. Lenski, ayrıca üretimin daha fazla artmasıyla birlikte sosyal adaletsizliğin yavaş yavaş ortadan kalkacağını da ileri sürmüştür” (Polama, 1993, s. 144). Görüldüğü gibi Marksist ekol, sınıf olgusunu açıklarken çatışma paradigma ekseninde bir takım teoriler geliştirmiştir. Bu teoriler zamanın değişen şartları içerisinde interdisipliner bir boyut kazanmış ve toplumsal tabakalaşma teorileri içerisinde önemli bir yere sahip olmuştur.

Weberyan Tabakalaşma Teorileri

Modern tabakalaşma teorilerinden bir diğeri de, “Weberyan tabakalaşma” modeli modelidir. Bu modelde, Max Weber toplumsal değişmelerin temelinde yer alan dinamiğin “ekonomi değil “kültür” olduğunu ileri sürerek tabakalaşma teorilerine farklı bir bakış açısı getirmiştir. Max Weber’e göre, bir toplumda sınıftan söz edebilmek için öncelikte o toplumda şu şartların bulunması gerekmektedir: Belirli bir grup bireyin, hayat fırsatları bakımından kendilerine

(34)

özgü ve ortak nedenlere dayanan bir bileşim oluşturmaları ve bu bileşimin mal varlığı ile gelir sağlama imkânı yönünden aynı ekonomik çıkarlara sahip olması gerekir. Ayrıca bu bileşimin, mal veya iş piyasasında kendisini göstermesi şarttır (Rabier, 1990). Weber, sosyal değişmelerin kültüre bağlı olduğunu ileri sürmesine rağmen, toplumsal tabakalaşma teorisinin temeline ekonomi faktörünü yerleştirmiştir (Arslantürk, 2001). Weber’e göre, tabakalaşma ve sınıf kavramları birbirinden farklıdır. Tabakalaşma otorite ve prestij boyutları olan geniş bir kavram iken, sınıf kavramı ise “mülkiyet sınıfları”, “Sosyal sınıflar” ve “üretim sınıfları” şeklinde ayrıştırılmıştır (Arslantürk, 2001). Weber’in böyle bir ayrımda bulunması konunun izahı noktasında bir netlik oluşturamamaktadır.

Weber’in daha çok üzerinde durduğu ve tabakalaşma kavramı içerisinde bahsi geçen “Statü” ifadesi ise “ Toplumun aynı itibara sahip ve aynı değerleri paylaşan bireylerin oluşturduğu gruplaşmayı tanımlamak için kullanılmıştır.” (Arslantürk, 2001). Sonuç itibariyle Weber, statü gruplarının bilinçli bir birliktelik meydana getirdiğini ileri sürmektedir. Bu görüş, Marksist ekoldeki “sınıf bilinci” kavramı ile benzerlikler arzetse de Weber’in “Statü” kavramında belirttiği bilinç, “Ekonomik” düzeyde değil “Sosyal” düzeyde şekillenmektedir.

İşlevselci Tabakalaşma Teorileri

19. yüzyılın siyasi ve ekonomik yapısını açıklamada sıkça başvurulan kavramlar biyoloji kökenli fen ve sağlık bilimi kökenli kavramlar olmuştur. Herbert Spencer gibi sosyal düşünürler tarafından önerilen organizma benzetmeleri, sosyolojinin gelişim aşamasında en popüler açıklama biçimlerinden biri olan işlevselcilik paradigmasının da çatısını oluşturan fikirlere ışık tutmuştur. modern tabakalaşma teorilerinde işlevselci açıdan geliştirilen yaklaşımlarda mevcuttur. Bu tabakalaşma modeli, işlevselci bakış açısının en önemli temsilcilerinden, Fransız sosyolog E. Durkheim ile özdeşleşmiştir. işlevselci ekolün, sosyal tabakalaşma teorisindeki temel görüşü; “Toplumdaki en önemli işlere, en önemli kişilerin getirilmesi ve bunun sonucunda bilinçsiz bir

(35)

mekanizmanın olgunlaşması ile toplumda tabakaların ortaya çıktığı düşünülmüştür.” (Abrahamson, 1990, s. 58). İşlevselci toplumsal tabakalaşma teorisindeki en dikkat çekici noktayı, “toplumsal ihtiyaçların” sosyal grupları yönlendirmesinin olduğunu söyleyebiliriz. Öyle ki toplumda tıpkı ekonomik anlamdaki arz-talep meselesine benzer şekilde, en önemli işlerin en becerikli bireylere verilmesi ve bu kişilerin toplumda az bulunur bir niteliğe sahip olmaları kaçınılmaz tabakalaşmayı da beraberinde getirmektedir. Nitekim Sezgin Kızılçelik de işlevselci yaklaşımın bu tabakalaşma teorisini “tabakalaşmanın evrensel olduğunu ve tarihte hiç tabaklaşmamış bir toplumun var olmadığını belirterek, tabakalaşmanın işlevsel bir zorunluluk” olduğunu belirtmiştir (1992, s.137 ). İşlevselci tabakalaşma teorisi ile ilgili 20. yüzyılda -özellikle Amerikan sosyolojisi içerisinde- yapılan çalışmalar, oldukça geniş yer tutmuştur. Bu durumun belki de Amerikan toplum yapısının işlevselci teorilerle açıklanabilir özelliklerinden kaynaklandığını söyleyebiliriz.

Pierre Bourdieu’ya göre Sosyal Tabakalaşma

1973 petrol krizi ile birlikte petrole bağımlı gelişmiş batı ülkelerinin kapitalist üretim biçimlerinde daha liberal eğilimler gözlenmiştir. Kriz sonrası dönemde yeni pazarlara olan ihtiyaçlar gündeme gelmiştir. Kapitalizmin bu krizi, kültür endüstrisin ürünlerinin doğu bloğuna kaydırılmasına zemin hazırlamıştır. Özellikle 1980’li yıllarda kültür endüstrisi ürünleri, pazar malları içerisinde önemli bir yer işgal eder duruma gelmiş ve ortaya çıkan yeni yaşam biçimlerinin tartışmasının yapılması kaçınılmaz olmuştur. Fransız sosyolog, P. Bourdieu, sınıf yapılarının analizinde önerilen; meslek, eğitim, gelir düzeyi gibi unsurların yerine, toplumsal ilişkilerin ekonomik faaliyetler üzerindeki etkisini anlama niteliğindeki “Sosyal sermaye”, maddi olanakların imkanı niteliğindeki, “Ekonomik sermaye”, eğitim ve bilginin kullanımını açıklayan “Kültürel sermaye” bireyi etkileyen toplumsal normlar ve değerlerin “Sembolik sermaye” şeklinde unsurlar önermiştir. (Sezal, 2003, 256). P. Bourdieu’nun önerdiği tabakalaşma tipinde,

(36)

kültür endüstrisi ürünleri ile ortaya çıkan yeni yaşam biçimleri ve boş zaman faaliyetleri konuları önemli bir yer tutmaktadır.

1.3 Kültür Endüstrisi ve Gelir Grupları

Günümüz sosyal bilimlerinde, olguları açıklamak ya da anlamak için geliştirilen teoriler, bir modeller sistemi görünümünde ve meseleye has nitelikte sınırlılıklar taşımaktadır. Klasik sosyologların, (modernist dünya görüşü çerçevesinde) toplumsal kurumları ve toplumsal hareketlilikleri açıklamak için geliştirdikleri “Meta teoriler” küresel –kimi sosyal bilimcilere göre Postmodern- dünyadaki değişimlerle beraber açıklama uygunluğunu yitirmektedir. Bu sebepledir ki bugün, Sosyal bilimlerde teoriler, birey merkezli ve yerel sınırlılıkta modellenmektedir. Bu araştırmada Antik Yunandan beri tartışılan, “Toplumsal Tabakalaşma” teorilerine “kültür endüstrisi” bağlamında farklı bir bakış açısı geliştirilmiştir. Sonuç olarak bu bölümde “Toplumsal Tabakalaşma” olgusu ekonomik düzlemde yeni bir teorik modelleme ile ele alınmıştır.

Bu yeni tabakalaşma modelinde, toplumsal tabaka katmanlarını betimlemek için “Gelir Grupları” ifadesi kullanılacaktır. Araştırmanın teorik modellemesi içerisinde yer alan “Alt Gelir Grubu” kavramına açıklık getirmek üzere bu bölümde, sosyal tabakalaşma modelinde yer alan; “Üst Gelir Grubu”, “Orta Gelir Grubu” ve “Alt Gelir Grubu” şeklinde bir takım kavram önermelerinde bulunulacaktır. Ancak bu kavram önermelerinde her ne kadar ekonomik bir ayrışma söz konusu olsa da, konunun daha belirgin ve tartışma ekseninden uzak kalması için, “Tabaka” ifadesi tercih edilmiştir. Gelir grupları kavramının açıklaması yapılırken, konuya iki temel paradigma açısından yaklaşılması uygun görülmüştür. Araştırmanın bu bölümünde, toplumsal tabakalaşma düşüncesi öncelikle, “tarihsel materyalist paradigma” çerçevesinde ele alınmıştır. Daha sonra ise konu Türkiye bazında değerlendirilmiş ve teorik modelleme, “merkez – çevre paradigması” ekseninde tartışılmıştır.

(37)

1.3.1 Tarihsel Materyalist Paradigma

Toplumsal tabakalaşma ile ilgili geliştirilen düşünceler, insanlık tarihi boyunca farklı kültürlerde ve dönemlerde tartışma konusu olmuştur. Antik Yunan filozoflarından, 21. Yüzyıl sosyal bilimcilerine kadar toplumsal tabakalaşma düşüncelerinin çeşitli boyutlarda geliştirildiği görülmektedir. İlk çağ filozoflarının tartışmaları, Aristoteles’in ”Soylular, Özgür Vatandaşlar ve Köleler” den oluşan tabaka modeli ile Platon’un “Devlet” indeki “Filozof Kral, Askerler ve Üreticiler” şeklinde tabakalaşma modelleri ön plana çıkmaktadır. Bu dönemlerde toplumsal tabakalar üzerine düşünce geliştirenlerin filozoflar olması nedeniyle, önerilen sistemler reel toplum düzeninden çok, ideal toplumsal yapı üzerinde odaklı kalmıştır. Sanayi devrimi ile birlikte ise tabakalaşma düşüncesinde diyalektik bir perspektif egemen olmuştur. Felsefede başlayan dualist dünya görüşü, sosyal düşünceye ve dolayısıyla sosyal bilimlere de tesir etmiştir. Materyalist ve diyalektik felsefenin de katkılarıyla şekillenen “Marksist – Çatışmacı” Paradigma, endüstri toplumlarının karmaşık-dinamik yapısını açıklama ve değiştirme iddiasıyla ortaya çıkmıştır.

Endüstri toplumlarının yeni yaşam tarzlarının oluşmasına zemin hazırlayan karmaşık ve çatışmacı-dinamik yapılanması, yeni toplumsal tabakalaşma durumlarının açıklanmasını zorunlu kılmıştır. Bu yeni toplumsal durum hakkındaki teorik açıklamalarda, “Sınıf” kavramının önerildiği görülmektedir. “Ezen- Ezilen”, “Sömüren – Sömürülen” ve “Köle- Efendi” çatışması gibi tarihsel bir arka planının bulunduğu kabul edilen bu diyalektik yaklaşım; sanayi toplumlarının “Burjuva – Proletarya” çatışmasının da modern toplumsal tabakalaşmanın temel unsuru olarak kabul görmüştür.

Modern “Sınıf” teorisi, temelinde gelir dağılımı adaletsizliği ve sömürü ilişkisinin açıklamasını barındıran bir düşünce sistemidir. Toplumsal tabakaların

Şekil

Tablo  -23‘de  katılımcıların  boş  zamanlarında  “Kahvehane  ,  Kafe  vb  yerleri”

Referanslar

Benzer Belgeler

Erozyon üzerinde etkili olan faktörler Doğal faktörler İklim Topografya Toprak özellikleri Kayaç yapısı Doğal bitki örtüsü İnsandan kaynaklanan faktörler Bitki

Die vorliegende Arbeit besteht aus einem theoretischen und empirischen Teil. Im theoretischen Teil werden die Begriffe „Der Gemeinsame Europäische Referenzrahmen

They suggest that using songs in teaching practice could be a motivating factor for students in their learning experiences, but lack of materials in English and music

• Kültür toplumun değerlerini bir araya getirir. • Kültür sosyal dayanışma için temel oluşturur. • Kültür her toplumda farklıdır.,kültür sosyal kişiliğin

Farklı Ya am Tarzına Sahip Grupların Meslek Gruplarına Göre Da ılımları Kültür turuna katılmı olan farklı ya am tarzına sahip ki ilerin meslekleri ile bu

New York Eyalet Üniversitesi’nden araflt›r- mac›lar, elin hareketlerini, kat› yap›lar›n üç boyutlu bilgisayar görüntülerine dönüfltü- ren bir eldiven

Üreme (döllenme) yöntemini ve üreme faaliyeti için eşini seçme özgürlüğü olarak da algılanmakta olan bu özgürlük çerçevesinde, yapay döllenmeye sınırsız