• Sonuç bulunamadı

I. BÖLÜM: KÜLTÜR ENDÜSTRİSİ VE GELİR GRUPLARI ÜZERİNE

1.2 Modern Tabakalaşma Teorileri:

Toplumun tabakalardan oluştuğu fikri, dünyanın en eski medeniyetlerinde bile tartışma konusu olmuştur. Hindistan’daki “kast” sistemi ve Ortaçağ Avrupa’sındaki feodal yapılanmalar toplumsal tabakalaşmanın sanayi devrimi öncesi döneme ait örneklerinden sadece ikisidir. Toplumsal tabakalaşma teorilerini daha anlaşılır kılmak için, öncelikle sosyal eşitsizliklerden söz etmemiz gerekmektedir.

“İnsanlar arasındaki eşitsizliklere tüm toplumlarda rastlanmaktadır. İnsanlar arasında servet ve güç yönünden farkların bulunmadığı en yalın toplumlarda bile

kadınlarla erkekler arasında ve yaşlılarla gençler arasında bile eşitsizlikler vardır (Giddens, 2000, s. 256 ). Bu görüşe ek olarak, Jean J. Rousseau da (1998, s. 87) toplumda iki türlü eşitsizlik olduğunu; Bunlardan birincisinin, yaş, sağlık ve zekâ gibi unsurlardan meydana geldiğini, ikincisinin ise, manevi ve politik üstünlüklerden kaynaklanan eşitsizlik olduğunu söylemiştir. Görüldüğü gibi toplumsal tabakalaşmanın esasında, “maddi ve manevi sosyal eşitsizliklerin” yattığı yönündeki görüşler, hâkim düşünceleri oluşturmaktadır.

Modern toplumsal tabakalaşma modelleri, Klasik ve Çağdaş Marksist ekol çevresinde gelişen “Çatışmacı Sınıf Modeli”, Max Weber sosyolojisi kaynaklı“ Weberyan Tabalaşma Teorisi” ve Yapısalcı- İşlevselci düşünce kaynaklı tabaklaşma teorisi olan, “ İşlevselci Tabakalaşma Teorisi” olarak özetlenebilir. Şimdi bu modern tabakalaşma tiplerine yakından bakalım.

Marksist Çatışmacı Tabaklaşma Teorileri

Toplum tabakalarının sınıflardan oluşması fikri, Çatışma Teorisi ve Sınıf kavramı çerçevesinde geliştirilmiştir. Bu bakış açısı, “ Tarihsel Materyalizm” ve “Diyalektik metot” kavramları ile temellenen Marksist düşünce geleneğinden gelmektedir (Arslantürk, 2001, s. 371). Sınıf kavramı görüşü; Tüm toplumsal hareketlerin ve kurumsal yapılanmaların arka planında yer alan ekonomik örgütlenmenin, sanayi devrimi ile birlikte sınıfsal ayrımları derinleştirdiğini iddia eder.

Toplumsal değişmenin dinamiği olarak, çatışmayı esas alan bu teori, 20. yüzyılda Avrupa solunun önde gelen isimleri tarafından geliştirilmiştir. Ralf Dahrendorf’a göre; bu yüzyılda gerçekleşen önemli değişmelerin başında, “ Emeğin parçalanması” ve “Yeni orta sınıfın” ortaya çıkması yer almaktadır (Poloma, 1993. S, 116). Dahrendorf, üretim araçlarının mülkiyeti konusunda, Marks’ın önermelerinin 20. yüzyıl şartlarında yetersiz kaldığını belirtmiş ve “mülkiyet” kavramı yerine, “otorite“ kavramını önermiştir. Çünkü bu yüzyılda

toplumsal çatışmanın boyutu, “Hükmeden” ve “Hükmedilen” noktasında daha keskin bir ayrışmaya dönüşmüştür (Arslantürk, 2001, s.372). Dahrendorf, sınıf kavramını açıklarken sentezci bir uslup kullanmıştır. Ona göre, sosyal yapı yalnız çatışmacı bakış açısıyla değerlendirilmemelidir. İşlevselci bakış açısı, toplumsal yapıyı anlamada çatışmacı teoriden daha verimli bir imkana sahiptir.

Sınıf olgusunu çağdaş marksist bakış açışıyla değerlendiren sosyal bilimciler de Coser ve Lensk’dir. Coser, sosyal yapının devanımda çatışmanın rolünü betimleyen çalışmalar yapmıştır. “Sosyal Grupların oluşmasında, grup birlikteliğinin sağlanmasında ve yeniden oluşturulmasında, çatışmanın olumlu işlevleri olduğu yönünde görüş belirtmiştir. Coser’e göre, grup dinamiklerinin harekete geçmesinde çatışma olgusunun önemli katkısı vardır (Arslantürk, 2001, s. 373). Coser bu görüşleri ile çatışmacı işlevselci olarak tanınmıştır.

Lenski ise toplumsal takabalaşma teorisine evrimci bir açıdan yaklaşmış ve “ilkel toplumlarda artı ürün olmadığı için toplumsal tabakalaşmanın aşırı boyutlarda gerçekleşmediğini iddia etmiştir. Lenski, ayrıca üretimin daha fazla artmasıyla birlikte sosyal adaletsizliğin yavaş yavaş ortadan kalkacağını da ileri sürmüştür” (Polama, 1993, s. 144). Görüldüğü gibi Marksist ekol, sınıf olgusunu açıklarken çatışma paradigma ekseninde bir takım teoriler geliştirmiştir. Bu teoriler zamanın değişen şartları içerisinde interdisipliner bir boyut kazanmış ve toplumsal tabakalaşma teorileri içerisinde önemli bir yere sahip olmuştur.

Weberyan Tabakalaşma Teorileri

Modern tabakalaşma teorilerinden bir diğeri de, “Weberyan tabakalaşma” modeli modelidir. Bu modelde, Max Weber toplumsal değişmelerin temelinde yer alan dinamiğin “ekonomi değil “kültür” olduğunu ileri sürerek tabakalaşma teorilerine farklı bir bakış açısı getirmiştir. Max Weber’e göre, bir toplumda sınıftan söz edebilmek için öncelikte o toplumda şu şartların bulunması gerekmektedir: Belirli bir grup bireyin, hayat fırsatları bakımından kendilerine

özgü ve ortak nedenlere dayanan bir bileşim oluşturmaları ve bu bileşimin mal varlığı ile gelir sağlama imkânı yönünden aynı ekonomik çıkarlara sahip olması gerekir. Ayrıca bu bileşimin, mal veya iş piyasasında kendisini göstermesi şarttır (Rabier, 1990). Weber, sosyal değişmelerin kültüre bağlı olduğunu ileri sürmesine rağmen, toplumsal tabakalaşma teorisinin temeline ekonomi faktörünü yerleştirmiştir (Arslantürk, 2001). Weber’e göre, tabakalaşma ve sınıf kavramları birbirinden farklıdır. Tabakalaşma otorite ve prestij boyutları olan geniş bir kavram iken, sınıf kavramı ise “mülkiyet sınıfları”, “Sosyal sınıflar” ve “üretim sınıfları” şeklinde ayrıştırılmıştır (Arslantürk, 2001). Weber’in böyle bir ayrımda bulunması konunun izahı noktasında bir netlik oluşturamamaktadır.

Weber’in daha çok üzerinde durduğu ve tabakalaşma kavramı içerisinde bahsi geçen “Statü” ifadesi ise “ Toplumun aynı itibara sahip ve aynı değerleri paylaşan bireylerin oluşturduğu gruplaşmayı tanımlamak için kullanılmıştır.” (Arslantürk, 2001). Sonuç itibariyle Weber, statü gruplarının bilinçli bir birliktelik meydana getirdiğini ileri sürmektedir. Bu görüş, Marksist ekoldeki “sınıf bilinci” kavramı ile benzerlikler arzetse de Weber’in “Statü” kavramında belirttiği bilinç, “Ekonomik” düzeyde değil “Sosyal” düzeyde şekillenmektedir.

İşlevselci Tabakalaşma Teorileri

19. yüzyılın siyasi ve ekonomik yapısını açıklamada sıkça başvurulan kavramlar biyoloji kökenli fen ve sağlık bilimi kökenli kavramlar olmuştur. Herbert Spencer gibi sosyal düşünürler tarafından önerilen organizma benzetmeleri, sosyolojinin gelişim aşamasında en popüler açıklama biçimlerinden biri olan işlevselcilik paradigmasının da çatısını oluşturan fikirlere ışık tutmuştur. modern tabakalaşma teorilerinde işlevselci açıdan geliştirilen yaklaşımlarda mevcuttur. Bu tabakalaşma modeli, işlevselci bakış açısının en önemli temsilcilerinden, Fransız sosyolog E. Durkheim ile özdeşleşmiştir. işlevselci ekolün, sosyal tabakalaşma teorisindeki temel görüşü; “Toplumdaki en önemli işlere, en önemli kişilerin getirilmesi ve bunun sonucunda bilinçsiz bir

mekanizmanın olgunlaşması ile toplumda tabakaların ortaya çıktığı düşünülmüştür.” (Abrahamson, 1990, s. 58). İşlevselci toplumsal tabakalaşma teorisindeki en dikkat çekici noktayı, “toplumsal ihtiyaçların” sosyal grupları yönlendirmesinin olduğunu söyleyebiliriz. Öyle ki toplumda tıpkı ekonomik anlamdaki arz-talep meselesine benzer şekilde, en önemli işlerin en becerikli bireylere verilmesi ve bu kişilerin toplumda az bulunur bir niteliğe sahip olmaları kaçınılmaz tabakalaşmayı da beraberinde getirmektedir. Nitekim Sezgin Kızılçelik de işlevselci yaklaşımın bu tabakalaşma teorisini “tabakalaşmanın evrensel olduğunu ve tarihte hiç tabaklaşmamış bir toplumun var olmadığını belirterek, tabakalaşmanın işlevsel bir zorunluluk” olduğunu belirtmiştir (1992, s.137 ). İşlevselci tabakalaşma teorisi ile ilgili 20. yüzyılda -özellikle Amerikan sosyolojisi içerisinde- yapılan çalışmalar, oldukça geniş yer tutmuştur. Bu durumun belki de Amerikan toplum yapısının işlevselci teorilerle açıklanabilir özelliklerinden kaynaklandığını söyleyebiliriz.

Pierre Bourdieu’ya göre Sosyal Tabakalaşma

1973 petrol krizi ile birlikte petrole bağımlı gelişmiş batı ülkelerinin kapitalist üretim biçimlerinde daha liberal eğilimler gözlenmiştir. Kriz sonrası dönemde yeni pazarlara olan ihtiyaçlar gündeme gelmiştir. Kapitalizmin bu krizi, kültür endüstrisin ürünlerinin doğu bloğuna kaydırılmasına zemin hazırlamıştır. Özellikle 1980’li yıllarda kültür endüstrisi ürünleri, pazar malları içerisinde önemli bir yer işgal eder duruma gelmiş ve ortaya çıkan yeni yaşam biçimlerinin tartışmasının yapılması kaçınılmaz olmuştur. Fransız sosyolog, P. Bourdieu, sınıf yapılarının analizinde önerilen; meslek, eğitim, gelir düzeyi gibi unsurların yerine, toplumsal ilişkilerin ekonomik faaliyetler üzerindeki etkisini anlama niteliğindeki “Sosyal sermaye”, maddi olanakların imkanı niteliğindeki, “Ekonomik sermaye”, eğitim ve bilginin kullanımını açıklayan “Kültürel sermaye” bireyi etkileyen toplumsal normlar ve değerlerin “Sembolik sermaye” şeklinde unsurlar önermiştir. (Sezal, 2003, 256). P. Bourdieu’nun önerdiği tabakalaşma tipinde,

kültür endüstrisi ürünleri ile ortaya çıkan yeni yaşam biçimleri ve boş zaman faaliyetleri konuları önemli bir yer tutmaktadır.