• Sonuç bulunamadı

Tarih araştırmacısı Ziyad Ebüzziya Şinasi üzerine bir kitap yazdı

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Tarih araştırmacısı Ziyad Ebüzziya Şinasi üzerine bir kitap yazdı"

Copied!
2
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Tarih araştırmacısı Ziyad Ebüzziya Şinasi üstüne bir kitap hazırladı

L ' '

Şinasi’ye gayri resmi bakış

Ziyad Ebüzziya, “Şinasi Kimdir,

Şinasi Nedir?” adlı araştırmasında,

Tanzimat’ın bu ünlü kişiliğinin

yakın dostluğunu kazanmış dedesi

Ebüzziya Tevfik’in makalelerinden

yararlanmış. Kafalarımızda biraz

“Tasvir-i Efkâr” biraz da “Şair

Evlenmesi” olarak yer alan

Şinasi’nin gerçekte kim olduğu,

kitapta olanca açıklığıyla

sergileniyor.

ÜMİD BAYAZOĞLU

R

esmi edebiyat kitaplarında ve resmi ansiklopedi­lerde hayatı ve emeği bir paragrafla geçiştiri­ len Şinasi için tarih araştırmacısı Ziyad Ebüzzi­

ya 800 sayfalık bir kitap hazırladı. Pek yakında

basılacak bu eserde, 119 yıl önce bu av ölen Şinasi’nin bi­ linmedik yönleri ve özellikleri açıklanıyor.

Yazar çalışmaları sırasında en büyük yardımı dedesi EbüzziyaTevfik’ten gördü. Çünkü Şinasi’nin dostluğu­ nu kazanmış pek az kimseden biri olan Ebüzziya Tevfik, Tanzimatın bu “marazı” karakteriyle her buluşmasını bir rapor titizliğiyle kaleme alıyordu ve bu yazıları 1880-1912 yılları arasında 159 sayı çıkardığı “Mecmûa-i

Ebüzziya” adlı dergisinde tefrika etmişti.

Ziyad Ebüzziya’nın “Şinasi Kimdir- Şinasi Nedir” ad­ lı araştırmasında dedesinin makalelerini günümüzün di­ liyle okuyacaksınız. İşte o zaman kafalarımıza biraz

“Tasvir-i Efkâr” birkaç kaside ve biraz da “Şair Evlenmesi” diye tıkıştırılan Şinasi’nin gerçekte aslının

çok kötü bir dublörü olduğunu şaşırarak göreceksiniz. Kimlik bunalımında ve kişilik erozyonunda giderek eri- . yen kimi “ okur yazarlarımız” , Şinasi’nin 45 yıllık mace­ rasını sıkıcı bulabilirler. Ancak malum “erozyonun” ne zaman, neden ve nasıl başladığını merak edenlere Şinasi portresi önemli ipuçları verebilir. (Umuduyla) 1869 yı­ lına dönerek Ebüzziya’nın peşinden Tasvir-i Efkâr gaze­ tesinin merdivenlerine tırmanalım.

Şinasi, matbaacılıktaki maharetini iyi bildiği genç mes­ lektaşını akıl danışmak için davet etmişti. Eski yazının diz­ gi işlerini çok güçleştiren 500’e yakın harf sayısını 112’ye indirmiş, bu konuda onun fikrini almak istiyordu.

T asvir-i Efkâr matbaası o tarihte Babıâli’nin Sadaret Ka­ pısı karşısındaki köşede (Soğukçeşme’ye tırmanan yoku­ şun sağı olabilir) bulunuyordu. Gazetenin “asık suratlı” müvezzii Yusuf Ağa Şinasi’den destur almış, Ebüzziya’- y ı ancak ondan sonra huzura çıkarmıştı. Burası sekiz met­ re uzunluğunda, beş metre genişliğinde, iki pencereli bir odaydı. Şinasi, içeriye girince sol köşede iki ince şilteden oluşan yer yatağında oturuyordu. Sırtına vişne çürüğü bir kumaşla kaplanmış köhne bir samur kürk almış, dizleri­ ne de yorganı çekmişti. Önünde sönmeye yüz tutmuş top­ rak bir mangal duruyordu. Başucundaki çivide köstekli saati asılıydı. Yanı başında tenekeden bir şamdanla yemek tepsisi vardı. Besbelli o öğlen taamında tahan helvası, zey­ tin ve ekmek yemişti. Ahşap döşeme üzerinde bastırarak söndürdüğü ve sıraya dizdiği sigara izmaritlerini saymaz­ sak, bunlardan başka odada hiçbir şey yoktu.

Ebüzziya yeni harf düzenini tutmadı. Ona göre gerçi

pratikti, ama yazının güzelliğini öldürüyordu. Şinasi al­ dırmadı, kitaplarını yeni harfleriyle bastı.

Bu karşılaşma sırasında Şinasi Ebüzziya’dan baskıda olan bir kitabının düzeltilerine yardımcı olmasını da ri­ ca etmişti. Tabii ki bu rica emir “telakki” edildi.

Çünkü yardım isteyen kişi “milletin söyleyebilme

kudretini dilsizlikten kurtaran, ona sevda edebi, siya­ set fikri veren, zulmeti, zalim yılandan müthiş, akrep­ ten iğrenç, cellattan korkunç tanıtan idi.” O , Ebüzzi­

ya kuşağının ve istikbalde yetişecek vatan evladının “pe­

deri irfanı, pir-i edeb-ü siyaseti idi.” İlişkileri Şinasi’nin

ölümüne kadar iki yıl aralıksız sürmüştür.

Şinasi İstanbul’dan doğuya kaç kere gitti bilinmiyor, ama kısa yaşamının 8 yılını Paris’te geçirmişti. Umutsuz Tanzimat girişimiyle Avrupa’ya gönderilen öğrenci ka­ filesi içindeydi. Henüz 23 yaşındaydı ve Paris’te kendine saygın bir çevre edinmişti. Dilbilimci Littre, İsa’nın ha­ yatını yazan Ernest Renan, romantik şair Alphonse de La­ martine ve Pavet de Courteille (?) gibi ünlü kişilerle gö­ rüşüyor, oryantalist Sacy ailesinin (?) oğlu Isac Sacy’le ar­ kadaşlık ediyordu. Nihayet 1851’de Société Asiatique’e üye oldu.

Paris dönüşü Şinasi’yi Medis-i Maarif üyeliğine tayin ettiler. Reşid Paşa Şinasi’yi ulu makamlara hazırlıyordu. Ama onu sevmeyenler de vardı. Ali Paşa sadrazam olur olmaz “sakalını frenk gibi kesen” Şinasi’nin görevine son verdi ( 1856). Levanten bir doktorun verdiği uyduruk sakal hastalığı raporu da işe yaramamıştı.

Şinasi, pirimiz Agah Efenai’yle 22 Ekim 1860’ta ilk ba­ ğımsız Türkçe gazete olan Tercüman-ı Ahval’i çıkarma­ ya başladığı yıllar şöhretinin doruklarındaydı. Ama o bu şöhretin getirdiği “riskleri” omuzlayacak kadar güçlü biri değildi. Vehimlerinin cinnete dönüşmesine ramak kala

so-Ateşli bir kalem mücadelesi

Şinasi’yle ateşli bir kalem mücadelesine girişen Mehmed Sait Paşa (1838-1914). Tasvir’i Efkâr’da yayımlanan bir haberin Ruzname-i Ceride-i Havadis Gazetesi’nde yalanlamasıyla başlayan bu kavga, basın tarihimizin ilk tanışmasıdır. D ört ay süren sürtüşme ilk önce bir dil sorunu olarak ortaya çıkmış, uzadıkça niteliği değişerek bir edebiyat tartışması haline gelmişti. Şinasi rakip gazetede çıkan “ mebhusetün anha, tûl ü dıraz, salife-t-üz- zikr” tamlamasının yanlış olduğunu yazınca karşısında Mehmed Said Paşa’yı (o zaman henüz Efendi) bumuştur. Şinasi bu tartışma sırasında konudan hiç ayrılmadı, savlarını hep belgelemeye çalıştı, yanlışlarını olgunlukla kabul etti, rakibini hiç küçümsemedi ve tartışmayı kesinlikle kişisel saldırı düzeyine indirmedi.

Şinasi, Paris'te sekiz yıl Rue Du Bac Sokağı’nda yaşadı. Ayrılışından yaklaşık 20 yıl sonra patlak veren Paris Komünü sırasında Rue Du Bac yoğun sokak çatışmalarına sahne olmuştu.

(2)

p

o

r

t

r

e

Asıl adı İbrahim Şinasi’dir

Asıl adı İbrahim şinasi’dir. 5 (?) Ağustos 1826’da Cihangir’de doğdu. 13(?) Eylül 1871’de Sormargir’de 45 yaşında öldü. İlk öğrenimini tamamladıktan sonra Tophane idaresi Kalemi’ne girdi. Burada çalışırken Arapça, Farsça, Fransızca öğrendi. Şiir yazmaya başladı. Yeni yapılan Karaköy Köprüsü için yazdığı dokuz bey itlik sanatlı tarih (Ebced) ile beğeni kazandı. Devlet bursuyla 19 (?) Nisan 1849’da Fransa’ya gitti. 3 (?) Temmuz 1855’te döndü. 4 Temmuz 1855’te Meclis-i Maarif üyeliğine atandı. 18 Eylül 1856’da sakalı yüzünden görevden alındı. 18 Haziran İ857’de aynı göreve ikinci defa getirildi. 22 Ekim 1860’ta Agâh Efendi’yle birlikte Tercüman-ı Ahval gazetesini çıkardı. Tek perdelik komedi

“Şair Evlenmesi” 1860’ta, Fransızca şiir çevirileri “Tercüme-i Manzume” 1859’da, şiirlerinden derleme “Müntahabat-ı Eş’ar” 1862’de, atasözlerini derlediği “Durub-i Emsal-i Osmaniye” 1863 ve 1885’te,

makalelerini derlediği “Müntahabat-ı Tasvir-i Efkâr” 1885’te basıldı. Uzun yıllarını verdiği “Kâmûs-i Osmanî” adlı lügatini ise tamamlayamadı.

Nazikter Hanım eşini anlatıyor:

'Şinasi Efendi zihnen meşgul olmadığı vakitler çok neşeliydi. Zihnen meşgul jlduğu vakitler ise çok asabiydi, az söylerdi. Tabii hane halkı da ona göre bir tavır alırdı. Evde kat’a şamata istemezdi. Verdiği emirler gayet kat’i idi. Hiçbir emrinin icrasız kaldığını istemezdi. Sabahları kalkar kalkmaz gömleğini, pantolonunu giymet mu’tâdı idi. Hiçbir vakit geceliğiyle oturup gezdiği görülmemiştir. Bağdaş kurup yazardı. Düşünürken çok gezinir ve birçok sigara içerdi. Bu sırada kendisine lakırdı söyletmezdi. Ve bazen hiç beklenmedik bir söz söyler ve onun üzerine bahsederken bir anda kat’ederek tefekkürata avdet ederdi.”

Mecmûa-i Ebüzziya- “ Şinasi’n in Eyyâm-ı Ahîre-i H ayatı ve Vefatı” , C.10, Cüz. 104, 14 Temmuz 1911)

luğu ikinci kez Paris’te aldı. Siyasetten ödü kopmuştu. O evine kapanıp büyük hayali Kâmûs-i Osmani’yi yazmak istiyordu. Bu sıra İstanbul kaçaklarından olup da ziyare­ tine gelen N am ık Kemal’i tersledi. A rtık Jön T ürkler’in mayasını çalan yeni Osmanlılardan bucak bucak kaçıyor­ du.

Ebüzziya Tevfık, Şinasi’nin topografik Paris haritası­ nı da çıkarmıştır:

Rue du Bac’ta ikâmet ediyordu. Hafta iki gün, o tarih­ te Bibliothèque Impériale olan Milli Kütüphane’ye gide­ rek Kâmûs-i Osmani için çalışırdı. Gece kitap kapağı aç­ maz, iyi havalarda Rue du Bac’tan Voltaire rıhtımına çı­ kar, kırk elli adım gidip geldikten sonra Royal köprüsün­ den Tuileries rıhtımına geçer, orada büyük havuzun kar­ şısındaki kanapelerden birine oturarak Littrè’yi bekler­ di. Onunla yedi buçuğa kadar “ilm-i iştikâk üzerine

mübâhasede” yapar, vakit doldu mu iki “allâme-i lügat”,

ertesi akşam yine buluşmaya söz keserek ayrılırdı. Şinasi tam sekizde Rue de Lille’de Madam Bert’in lokan- tasındadır. Bir çorba, bir et, bir salatadan ibaret olan ak­ şam yemeğini yer, kahvesini Quai Voltaire’de içer, gece yarısına bir saat kalıncaya kadar d’Orsay (Malaquais) cad­ desinde sağa sola gidip gelerek vakit geçirir. Ondan son­ ra evine çekilip ertesi günü sabahın yedisine kadar yata­ ğında kalır, sekizde “tahrire” başlar idi.

Nihayet bir Osmanlı padişahı burnunu kırıp Avrupa’­ ya seyahat etmeye karar verince, Fransa, Paris’te yuvalan­ mış Abdülaziz muhaliflerini İngiltere’ye kovalamıştı. Ama Şinasi’ye ilişmediler. Sultan’la Paris’e gelen Fuad Pa­ şa, Şinasi’yi sefarete celp ettirerek oğlu H ikm et’in hatırı için büyük hasrete son vermesini rica etti. Paşa bu

“tavassuta” Şinasi’nin eşi Nazikter H anım ’ın isteğiyle

kalkışmıştı. Kaçak derhal İstanbul’a gitti. Tophane Müf­ tüsü Bekir Efendi’yle Sormagir imamını Aşmalı Mescid sokağındaki Courrier d’O rient (Doğu Postası) gazetesi­ ne davet edip eşini boşadı. (Tazminatını vermeyi de ihmal etmemişti). Beş gün sonra tekrar Paris’teydi.

O na İzmir valiliğini de teklif eden Fuat Paşa’ya ayıp et­ tiği için derin vicdan azabı çekiyordu. Paşa öldüğü zaman ardından hüngür hüngür ağlaması biraz da bu yüzdendir.

Yine Ebüzziya’nın peşindeyiz. İstikamet Sormagir ma­ hallesi. Ama bu defa tatsız bir yolculuk bekliyor bizi.

Çünkü Şinasi Efendi’yi kaybettik (13 Eylül 1871). Namık Kemal, Ebüzziya’yı cenaze işleriyle uğraşmaya memur et­ mişti.

Bugün Alman Hastanesi’nin bahçesinde hâlâ yaşayan Şinasi’nin diktiği, oturup altında kahve içtiği çitlembik ağacını solumuzda bırakarak avluya girdik. Kapının önünde şarabi bir ferace giyinmiş, solgun benizli, baygın gözleriyle bize nigerân (bakakalan) uzunca boylu, ince­ cik genç bir kadın duruyordu. Usulca geriledi. Odaya gir­ dik. Kıbleye doğru üstünde güvez bir yazma yorgan, yü­ zünde bir tülbent örtülü “na’ş-ı üstâdın” huzurunda ih­ tiram duruşuna geçtik.

Ebüzziya bu, hiç “hurda teferruatı” kaçırır mı! Kuran okuyan hocadan izin alıp yüzünden tülbenti çekerek üs­ tadın dudaklarına “kemal-i te’essürle bir bûse-i veda tev­

di etti.” Bu hali gören hoca efendi “Lâ havle velâ kuvvete illâ billah” diyerek rahmetlinin başını sağa doğru çevir­

di. Sağ gözü sol gözünden ziyade aralık kalmıştı. Simada belli belirsiz bir tebessüm fark olunuyordu. Ebüzziya üs­ tadın ölümüne neden olan yumurtadan iri mosmor tümö­ rü parmağıyla yoklamayı da ihmal etmedi. “Lastik top

gibi idi.”

Şinasi ölmedem bir dakika önce kalemiyle hokkasını ge­ tirerek yeşil bir kâğıdajıiçbir anlama gelmeyen şu kelime­ yi yazmıştır: j j C - o

Şinasi’nin arkadaşlık kurduğu Ernest Renan, o yıllar Paris'te teoloji ve felsefe çalışmalarıyla saygı gören, sözü geçen bir yazardı.

C U M H U R İ Y E T K İ T A P S A Y I 30

S A Y F A 1 9

İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Günefl rüzgar› da Dünyan›n Manyetik alan›n› ön taraftan bast›r›p arka taraftan uzatarak uzam›fl bir ya¤mur damlac›¤› biçimi verdi¤inden, bu alan içine

Bizans imparatorluğu 1261'de ihya edildiğinde herhalde Ekrem Bey (H. Andreas) adasındaki manastır topluluğu tekrar canlanmış, bu canlanışta pek uzun sürmeyerek

Memleketimizin havasın - dan mıdır, suyundan mıdır bilinemez, son zamanlarda deniz kazalarının çoğu, , bi - zim İstanbul Limanında cere­ yan etti.. Bereket versin

Tabakoğlu, Türklerin ve Osmanlı kamu maliyesi geleneğinin oluşumunda etkili olan İslam ekonomisi ve kamu maliyesini temel esasları ve uygulamaları ile irtibatlı olarak

Dört bataıyadan oluşan bir topçu ta­ burunu tüm ağırlıklarıyla birlikte karşı kıyıya ancak dört günde geçir­ mek kabilken, Suhulet’in sayesinde bu zor iş

Türkmenistan’da 1992 yılında üzüm bağı alanı 17.501 hektar iken 1995 yılında 1992 yılına göre % 20’lik artış göstererek 21.000 hektara yükselmiş ve 1992-2014

Lâkin Mısır idaresini Abbas paşa eline alınca (Kâmil - Zey­ nep) çifti için pek heyecanlı günler başlamıştı Zira onlan birbirinden ayırmak, boşatmak

Toplanan Tüm Reçete İçeriklerinin İllere Göre İncelenmesi Araştırmanın yapıldığı illerde reçetelere yazılan ilaç gruplarının illere göre genel