Bundan yaklaşık iki milyon yıl önce, Afrika’da biryerlerde, küçük bir grup birey, öteki akrabalarından ayrıldı. Bu grup, bir dizi hızlı deği-şim geçirdi. Vücut boyutları, beyin büyüklüğü, iskelet oranları ve dav-ranış biçimlerinde meydana gelen bu değişimler, yeni bir türün, insa-nın evrim sürecini başlatmış oldu.
Yukarıdaki varsayım, Michigan Üniversitesi’nde yapılan bir çalış-manın sonunda ortaya çıktı. Bu ça-lışmada, insan evrimi, geniş bir pers-pektifle ele alındı. Üniversitenin antropoloji bölümündeki araştırma-cılar, her biri insan evrimi yap bozu-nun bir parçasını oluşturan paleon-tolojik, arkeolojik ve genetik verile-rin harmanlanmasıyla evrim süreci-nin nasıl başladığına dair en olası se-naryoyu yarattılar. İnsan evrimi üze-rine çalışan araştırmacıların en çok zorlandıkları noktaysa, farklı bulun-tulardan kaynaklanan farklı ipuçları-nı bir araya getirmek.
Utah Üniversitesi Antropoloji Bölümü’nden John Hawks, eldeki verinin insan evriminin Afrika’da yaklaşık iki milyon yıl önce başladı-ğını ve buradan tüm dünyaya yayıl-dığı düşüncesini desteklediğini söy-lüyor. Eldeki anatomik kanıtlar, öte-ki akrabalarından ayrı kalmış bir grubun bir “genetik devrim” yaşadı-ğını gösteriyor. İlk modern insan ya-ni Homo sapiens, hem büyüklük olarak, hem de anatomik ayrıntılar
bakımından atası olan
australopithe-c i n elerden belirgin biçimde
ayrılı-yor. Araştırmaların sonucu, daha ön-ce sanıldığı gibi, bu değişimin yavaş yavaş değil oldukça hızlı bir biçimde meydana geldiğini gösteriyor.
İnsan evrimini başlatan bu “ani” genetik değişimlerin nedeni, birta-kım arkeolojik buluntular yardımıy-la açıkyardımıy-lanıyor. Değişimin bir nedeni, avlanma, toplama ve leş yeme gibi davranışlara yönelme. Ayrıca, vücut büyüklüğünde meydana gelen kü-çük değişimler de metabolizmada önemli değişimlere yol açıyor.
Araştırmacılara göre, eldeki ge-netik veri, ilkel insan popülasyonu-nun iki milyon yıl önce Dünya’ya yayıldığını destekliyor. Ancak, ev-rim süreci, başladıktan sonra, nasıl bir yol izlediği tam olarak açığa ka-vuşmuş değil. Özellikle, karaları bü-yük oranda buzların kapladığı buzul çağlarında evrimin nasıl bir yol izle-diği pek bilinmiyor.
Şüp-he götürmeyen bazı ant-ropolojik ve genetik ka-nıtlara göre, zaman için-de, ilkel insan popülasyo-nunun azaldığı görülüyor. Bu durumda, modern in-sanın, Neanderthaller gi-bi akrabalarını geride
bı-rakarak yeniden Afrika’dan dünyaya yayılmış olabileceği üzerinde duru-luyor.
http://www.eurekalert.com, 11 Ocak 2000
Aç yarasalardan korunmak için bazı güveler gündüz yaşayan canlıla-ra dönüştüler. Biz bu canlılacanlıla-ra “bek” diyoruz. Bu durumda, kele-beklerin yarasalar sayesinde varol-duğunu söylemek pek yanlış olmaz. Nature dergisinin 20 Ocak 2000 sa-yısında yayımlanan makalede, kele-beklerin yarasaları duyabildiği iddia ediliyor.
Pek çok güvenin, avlanan yarasa-ların insan kulağının duyamadığı çığlıklarını, yani ultrasonik seslerini duyabildiği biliniyor. Bu sayede, gü-veler yarasalara yem olmaktan ken-dilerini sakınabiliyorlar.
Aslında, kimse, gündüz yaşayan kelebeklerin ultrasonik sesleri duya-bileceğini düşünmüyordu. Çünkü, kelebekler gündüz aktif, yarasalarsa gece. Yani, gündüz aktif olan kele-beklerin yarasalara av olma olasılığı pek yok. Bu kulaklar, kelebeklerin gece yaşamından gündüz yaşamına geçtiklerinin, yani onları g ü v e l e r d e n ayıran bir ev-rim geçirdik-lerinin bir göstergesi. Pek çok böce-ğin duymaya yarayan organları vücutlarının ilginç yerlerinde bulunur. Nitekim kele-beklerin kulakları da karınlarında.
http://abcnews.go.com