Jñisralardan
[
MamMt
M
u s é
S
b é é i
îseliledfcp selâsııS..
-rHjiZbl
Geçen gün bir dostun evinde Şöyle felekten birkaç saat çala rak eğiendi'k ve demlendik. Mec lisimizde saz çalan, yayı bir dil, mızrabı bir dudak gibi kullanan, kemençeyi bülbülleştîren sanat kârlar yoktu. Fakat sese belagat, renk, mehabet, yürek hassasiyeti veren, kelimeleri konuşturan oku yucular vardı.Bunlardan biri, sanatkâr Hazi nim sanatkâr' oğlu Settardı. Öte kiler de Refik ve üstadımız Taip Servetin oğlu Toğruldu. Bu Uç genç, eski musikiyi çok iyi biliyor lardı. Dedelerin, Şakir Ağalarnı,
Itrîlerin eserlerini geçmişler, es- ki besteleri, sarlcıîarı meşke tnıiş- lerdi. Bilhassa Settar, bu işte bir “kudret”, bir “ harika,, idi.
Dede Efendinin:
Seyri gülsen edelim ey şivekâr... Medenî Aziz Efendinin:
Y â r açtı yare siner sadpareme... Ağız düyekieriie, Şakir ağanın: Meyleder bu hiisn ile kim görse,
ey giiifem seni.. Marizi, Astik v e Nikoğos ağala- rm ağır aksak parçalarını, Zekâi Dedenin:
Söyletme beni canım efendim , kederim
var..-Mârizi, kulağa değil, kalbe süs ieyen billur bir sesle ve bütün in celikleriyle okurken bizi heyecan dan vecde düşürüyor, ruhumuza neşeden, zevkten ve hassasiyetten kanat veriyordu. Arkadaşları da ona yardım ettikçe hislerimiz u„ fuktan ufka uçuyordu. Arada, ıs tırabı, heyecanı, hüsranı, aşk ni yazlara», hasreti süsliyen şarkı lar da — tabiî hep eski nefiseleı- di — okuyorlar, dinleyicileri mes- tediyordu. O kadar İd, heyecan dan, neşeden eriyecek gibi olduk, gaşy içinde, vecd içimle İsaldık.
Bu satırları, hususi mahiyette bir eğlenceyi, bir musiki ziyafeti, nhı bende bıraktığı güzel intibaı niçin mi yazdım?.. Sebebi şu:
ötedenberi iddia ettiğim ve bir çok vesilelerle yazdığım gibi, Türk musikisi, eski musikimiz ba yan okuyucuların — bir iki müs tesna ile — elinde ve dilinde mah volmuştur. Onların ne okuyuşla rında bir zevk ve sanat var, ne de okudukları şarkılarda kıymet ve sanat,..-Sahnede ayakta, durarak eski baloz artistleri gibi ezile bü- ziile okudukları, şarkılar hep ba yağı şeyler... Güfteleri de, beste. İeıî de bayağı birer lahni müret- tepten ibaret...
Bu böyle devam ederse, şimdi yatakta olan musikimiz, o canım eski Türk mnsikisi bir parça daha zayıflıyacak, yoksul düşecek ve nihayet bir gün ölecek!..
Yazık oluyor, musikimizi yâd ellerden kurtaralım. Ve unutmıya- £nn ki bizim sazlarımıza refakat edecek kadm sesi değil, o güzel, berrak, o canım erkek sesidir.
Meşhur bestekâr Beethoven’le, yine Almanların büyük şairi Got- fte, Berimin büyük bahçelerinden birinde geziyorlarmış. K ol kola dolaşan bu iki büyük sanatkâr bir dar geçide gelmişler ve ilerljye- memişler, çünkü karşılarına bir a- dam çıkmış: Prusya kralı üçüncü Frederik...
Bestekâr, konuştukları mevzu. un havası içinde olduğu için kralı görmez, şairin kaşla, gözle ettiği işareti de anlamaz. V e tabiî yolu vermez. Kral şairin telâşını, heye canını sezer, dudaklarında tatlı bir tebessüm, hürmetkar bir gülüş ! çiçeklenir, bir kenara çekilerek, iki büyük sanatkârı şapkası ile se- | lâmlıyarak şu sözleri söyler:
— Buyran geçin, yol vermek ı size değil, bize düşer!
Tüık musikisi de böyle bir se lâm bekliyor.
Beste, kâr, şarkî, semai, iki tak” sim ve gazel, Böyle bir giin, bu muhabbet, koca bir ömre bedel!
L A E D R İ
Kişisel A rşivlerde İstanbul Belleği T a h a T o ro s Arşivi