• Sonuç bulunamadı

YÖRESEL ÖZELLİKLERİN ŞANLIURFA MERKEZ OKULLARINDA OKUYAN (9-12 YAŞ) ÇOCUK RESİMLERİNE YANSIMASI

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "YÖRESEL ÖZELLİKLERİN ŞANLIURFA MERKEZ OKULLARINDA OKUYAN (9-12 YAŞ) ÇOCUK RESİMLERİNE YANSIMASI"

Copied!
201
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

GAZİ ÜNİVERSİTESİ EĞİTİM BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ

RESİM-İŞ ÖĞRETMENLİĞİ YÜKSEK LİSANS PROGRAMI

YÖRESEL ÖZELLİKLERİN

ŞANLIURFA MERKEZ OKULLARINDA OKUYAN

(9-12 YAŞ) ÇOCUK RESİMLERİNE YANSIMASI

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Hazırlayan

EMİNE (KÜÇÜK) TEKER

(2)

GAZİ ÜNİVERSİTESİ EĞİTİM BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ

RESİM-İŞ ÖĞRETMENLİĞİ YÜKSEK LİSANS PROGRAMI

YÖRESEL ÖZELLİKLERİN

ŞANLIURFA MERKEZ OKULLARINDA OKUYAN

(9-12 YAŞ) ÇOCUK RESİMLERİNE YANSIMASI

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Hazırlayan

EMİNE (KÜÇÜK) TEKER

Danışman

Yrd. Doç. Dr. Osman ALTINTAŞ

(3)

i

uzun bir geçmişe sahip ve yöresel özellikleri bakımından oldukça zengin olan Şanlıurfa şehrinin araştırılması ve bu özelliklerin çocuk resimlerinde özellikle de çocukların gördüklerini yapabilme becerisini kazandığı 9-12 yaş grubu üzerinde ele alınarak, yöresel özelliklerin çocuk resimlerine yansımalarının araştırılması ve gelecek nesillere bir kaynak oluşturma çabası ile hazırlanmış bir projedir.

Şanlıurfa şehri, geçmişten günümüze kadar gelen yöresel özellikleriyle o denli zengindir ki bunları tek bir projede toplamak elbette mümkün değildir. İsotuyla, çiğköftesiyle, mırrasıyla, geleneksel el sanatlarıyla, halk uğraşılarıyla, Atatürk barajıyla, Harran, Şuayp Şehri ve Soğmatar’ı ile bir çok peygamberi bağrında taşımasıyla ünlü sayısız yapı ve esere sahip bir şehir olduğundan dolayı bu araştırmada merkez görevini üstlenmiştir.

Çocukların ifade ve iletişim aracı olarak incelediğimiz çocuk resimlerinde ise yöresel özelliklerin sık sık konu edildiği düşünülerek, Şanlıurfa Merkez okullarında özellikle de 9-12 yaş grubu üzerinde böyle bir çalışma yapılmıştır.

Bu kapsamda; bu projenin şekillenmesinde emeği geçen sayın danışman hocam Yrd. Doç. Dr. Osman ALTINTAŞ’a, resimlerin değerlendirilmesi ve yorumlanmasında fikir ve zamanlarını aldığım, Prof Dr. Hülya İZ BÖLÜKOĞLU’na, Doç. Dr. Serap BUYURGAN’a, ve Yrd. Doç. .Dr. Güzin ALTAN AYRANCIOĞLU’na, İngilizce çevirilerde bana yardımcı olan arkadaşım Seda RASTGELDİ’ye, desteğini esirgemeyen aileme ve hep yanımda olarak bana güç veren eşim Op. Dr. Cuma TEKER’e teşekkürü bir borç bilirim.

(4)

ii

YÖRESEL ÖZELLİKLERİN

ŞANLIURFA MERKEZ OKULLARINDA OKUYAN (9-12 YAŞ) ÇOCUK RESİMLERİNE YANSIMASI

Teker (Küçük), Emine

Yüksek Lisans, Resim-İş Öğretmenliği Ana Bilim Dalı Tez Danışmanı: Yrd. Doç. Dr. Osman ALTINTAŞ

Ocak 2009

Anahtar kelimeler; Çizgisel Gelişim Basamakları, Çocuk Resmi, Kültür, Sanat Eğitimi, Şanlıurfa, Yaratıcı Düşünme, Yaratıcılık, Yöresellik.

Araştırmada Şanlıurfa Merkez okullarında okuyan 9-12 yaş çocuk resimlerinde, yöresel özelliklerin yansımaları değerlendirilmiştir.

Araştırmanın evrenini Şanlıurfa ilindeki benzer ekonomik ve sosyo-kültürel özelliklere sahip, ilköğretim okullarında okuyan 4, 5, ve 6. sınıf öğrencileri kapsamaktadır. Örneklemi; merkezde bulunan ve random (şans) yöntemiyle belirlenmiş 4 ilköğretim okulundan 9-12 yaş grubu toplam 120 öğrenci oluşturmaktadır. Araştırmada öğrencilere 6 soruluk birer ön anket uygulanmış ve konular görsel sanatlar müfredatlarından seçilmiştir.

Araştırmada elde edilen resimler, araştırmacının, uzmanların yardımları ile belirlediği kriterlere göre değerlendirilmiş ve analiz edilmiştir. Ön anketlerle elde edilen bilgiler ise belirtke tablosu ile verilmiş ve sorulara verilen yanıtlar frekans ve yüzde olarak ortaya konulmuştur. Resimler ise 3 alan uzmanı tarafından değerlendirilmiş ve bu değerlendirmeler araştırmacı tarafından şekil ve grafiklerle belirtilmiştir.

Araştırma sonucunda;

1. Yöresel özelliklerin, çocuk resimlerine anlatım çeşitliliği kazandırdığı ve bu resimlerin renk, şema, mekan ve anlatımsallığa değişik şekillerde yansıdığı gözlemlenmiştir.

2. Şanlıurfa ilinin yöresel özellikleri bakımından oldukça zengin bir kaynak olduğu sonucuna varılmıştır.

3. Araştırmaya katılan öğrencilerin çoğunun, çizgisel gelişim basamağının gerisinde yer aldığı belirlenmiş,bu duruma sınıf ortamlarının fazla kalabalık oluşu, atölyelerin yetersizliği ve öğretmenlerin yanlış yönlendirmelerinin etkileri olduğu görülmüştür.

4. Araştırmaya katılan öğrencilerin yöresel özelliklere karşı iyi bir tutum içerisinde oldukları, bunun resimlerindeki anlatımsallığa ve uygulanan ön anketlere verilen cevaplara yansıdığı gözlemlenmiştir.

(5)

iii

Teker (Küçük), Emine

Higher Licence, Teacher of Art Head Science Branch Thesis Supervısor: Yrd. Doç. Dr. Osman ALTINTAŞ

January, 2009

Key words: Striation Improvement, Child Pıcture, Culture, Art Educatıon, Şanlıurfa, Creative Thinking, Creativity and Locality.

In thıs research the reflections of local culture to the pıctures of children in 9- 12 age group in Şanlıurfa schools have been evaluated.

The environment of research contains students in primary schools at the age of 4, 5 and 6 who have common social economic backgrounds. The sample of research has been carried out with totally 120 students at the age of 9-12 centre schools of Şanlıurfa with the method of random. In research questionarries with 6 questions were given to students and topics were chosen rom fine arts curriculum.

The pıctures in research have been evaluated and analyzed with researchers criterion based on specialists asistance. The ınformatıon taken with publıc surveyform is given as emblem table and answers given to the questions are shown as frequency and percentage. The pıctures have been considered by 3 associated specialists and results have been shown by diagrams.

With the result of the research;

1- It has been observed that local culture provides variety of expressions to the chıldren pıctures, colors, diagrams, places and expressions are reflected in different ways.

2- It has been seen that the city of Şanlıurfa is a valuable resource in terms of locak culture.

3- It has been determined that most of the students participate in research are not succesful in terms of striation improvement andı t has been seen that crowded classes, lack of workshops and mısleading teachers contribute this situation.

4- It has been observed that students in survey have a good behaviour to local cultures. This is reflected in expressions, pictures and answers given to the questionarries.

(6)

iv Sayfa DIŞ KAPAK İÇ KAPAK ÖNSÖZ ………i ÖZET………ii ABSTRACT………iii İÇİNDEKİLER………iv ŞEKİLLER LİSTESİ………..……...viii TABLOLAR LİSTESİ……….……....ix BÖLÜM I 1. GİRİŞ……….1 1.1 Problem Cümlesi………..…4 1.2 Amaç………4 1.3 Alt Problemler………..4 1.4 Önem………5 1.5 Sayıltılar………...5 1.6 Kapsam ve Sınırlılıklar………....6 1.7 Tanımlar………...7 BÖLÜM II 2. ŞANLIURFA İLİ YÖRESEL ÖZELLİKLERİ Kültür Kavramı………....9

2.1.1 Yöresel Kültür Özellikleri……….10

Şanlıurfa İli Genel Özellikleri………....10

Özel (Coğrafi) Konum………...12

(7)

v

Çeşme, Köprü ve Su Kemerleri………16

Geleneksel Şanlıurfa Evleri………..16

Hanlar- Hamamlar………17 Çarşılar………..17 Ornitoloji………18 Ulaşım………18 Yeme-içme……….18 Alış-veriş………19 Sıra gecesi………..19 Geleneksel El Sanatları………..19 Abacılık………..19 Ağaç Oymacılığı….………...20 Bakırcılık………20

Cülhacılık (Bez Dokumacılığı)………..21

Çulculuk……….21 Debbağlık………...22 Kazzazlık………23 Keçecilik……….………...23 Kürkçülük………..24 Saraçlık………..24 Tarakçılık………..25 Kuyumculuk………..25 BÖLÜM III 3. SANAT VE SANAT EĞİTİMİ Sanatın Tanımı………..27

(8)

vi

Yaratıcılık Kavramı ve Çocukta Yaratıcılık………..30

Çocuk Resmi ve Özellikleri………...31

Çocuk Resminin Çizgisel Gelişim Aşamaları………32

Karalama Dönemi………33

Şema Öncesi Dönem………33

Şematik Dönem………34

Gerçekçiliğin Doğuşu Dönemi………35

Gerçekçilik Dönemi………36

3.5 (9-12) Yaş Grubu Çocuklarının Psiko-motor, Bilişsel ve Duyuşsal Özellikleri………..………..36 BÖLÜM IV 4. YÖNTEM Araştırmanın Modeli……….………38 Evren ve Örneklem………38 Verilerin Toplanması……….39 Verilerin Analizi………39 BÖLÜM V 5. BULGULAR VE YORUM……….….41

İlköğretim 4. sınıf öğrencilerinin Resimleri ve Yorumları………46

İlköğretim 5. sınıf öğrencilerinin Resimleri ve Yorumları………86

İlköğretim 6. sınıf öğrencilerinin Resimleri ve Yorumları………..……126

Anket Sonuçları ve Yorumları……….166

(9)

vii

Öneriler………182

KAYNAKÇA………183

EKLER………..187

Ek(1) Anket Formu………...………188

Ek(2) İzin Dilekçeleri………189

Ek(3) Ders Planları………192

Ek (4) Fotolar………195 Ek (5) Şanlıurfa şehri video ve müzik cd si.

(10)

viii

ŞEKİLLER LİSTESİ

Şekil 1- Lowenfeld’in Resimsel Gelişim Evreleri Kuramı ve Piaget’nin zihinsel Gelişim Evreleri kuramı ile eşleştirilerek hazırlanmış

Gelişim Evreleri Tablosu………...43

Şekil 2-Puan Cetveli………..44

Şekil 3- Puan Cetveli……….44

Şekil 4- Değerlendirme Cetveli………45

Şekil A- (A1-A40) “Yerel Türkü” Konulu 4. sınıf Çocuk resimleri……….46

Şekil B- (B1-B40)“Ören Yerleri” Konulu 5. Sınıf Çocuk Resimleri .………..86

(11)

ix

Tablo 2- Araştırmaya Katılan Öğrencilerin Anne Meslek Durumunu Gösterir Dağılım……….……167

Tablo 3- Araştırmaya Katılan Öğrencilerin Baba Meslek Durumunu Gösterir Dağılım ………..168

Tablo 4- Araştırmaya Katılan Öğrencilerin “Şanlıurfa’daki düğün, sıra gecesi veya eğlencelerinde sizi en çok etkileyen özellikler nelerdir?” sorusuna verdikleri yanıtları Gösterir Dağılım………...169

Tablo 5- Araştırmaya Katılan Öğrencilerin “Şanlıurfa’da sizi en çok etkileyen yer neresidir? Neden?” sorusuna verdikleri yanıtları Gösterir Dağılım……….170

Tablo 6- Araştırmaya Katılan Öğrencilerin “Aile yaşantınızdaki en önemli kural nedir

?

” sorusuna verdikleri yanıtları Gösterir Dağılım………172

Tablo 7- Yerel Türkü Konulu 4.sınıf Çocuk Resimleri (9-10 yaş)……….174

Tablo 8- Ören Yerleri Konulu 5.sınıf Çocuk Resimleri (10-11 yaş)…………...…175

Tablo 9- Geleneksel El Sanatları Konulu 6.sınıf Çocuk Resimleri (11-12 yaş)….176

Tablo 10: Araştırmaya Katılan Öğrencilerin Çizgisel gelişim basamaklarını Gösterir Dağılım ………177

Tablo 11- Araştırmaya katılan Öğrencilerin Çizgisel gelişim Basamaklarının Pasta Grafiğinde Dağılımı………..…177

Tablo 12- Araştırmaya katılan öğrencilerin çizgisel gelişim düzey farklılıklarını gösterir dağılım……….178

(12)

BÖLÜM I

Giriş

Çocuk resimlerinde, sosyo-ekonomik durum, kültürel öğeler ve yöresel özellikler büyük bir rol oynamaktadırlar. Ayrıca bu özellikler çocuğun yaratıcılığı ile birleşerek bizlere fikir vermektedirler. Bu çalışma ile Şanlıurfa gibi geniş bir kültüre sahip, yöresel özellikleriyle tanınan bir şehirde yaşayan 9-12 yaş grubu çocuklarında bu özellikler ele alınarak incelenmiş, ve bu özelliklerin çocuk resimlerine yansımaları araştırılmıştır.

Her çocuk algılamada farklılık gösterir ve çevresini farklı bir şekilde yorumlar. Dünyayı nasıl algıladığını, çevresini, neler hissettiğini, duygu ve düşüncelerini resim yoluyla anlatır. “Çocuğun algıları güçlendikçe, yaşantı ve deneyimleri artıkça simgeleri gelişir, detaylar artmaya başlar. Simge, çocuk tarafından algılama ile toplanır. Çocuk resimlerinde simgelerin oluşumu ve gelişimi çeşitli faktörlere bağlıdır: Çocuğun yaşı (algısal, bedensel, ruhsal gelişim), görsel uyarıcılar, aile, okul, kültürel çevre gibi etkenlerdir.” (Buyurgan, 2007:43) Bu etkenlerden kültürel çevrenin, 9-12 yaş çocukların resimlerinde, daha çok etkili olduğu düşünülmüştür. Çünkü çocuklar 9 yaşından itibaren gördüklerini yapabilme becerisine kavuşmaktadırlar.

Çocuk olgunlaştıkça, bildiklerine gördüklerini, gördüklerine bildiklerini ekleme işinde daha gelişir. Karşılaştıklarından çıkardığı anlamlar zamanla zenginleşir ve her geçmiş yaşantının bunda rol oynadığı görülür. Bir şeyin ne olduğunu, ne işe yaradığını anlamakta her geçen gün biraz daha ustalaşır ve gittikçe daha fazla ön bilgiye ve ipucuna ihtiyaç duyar. (Kırışoğlu , 2002: 63)

(13)

“Çocuk resmi ile ilgilenen bilim adamları çocuk gördüğünü mü çizer? Çocuk bildiğini mi çizer? Konusunda araştırmalar yapmışlardır. Çocukların resimlerinde görünen bir nesnenin, görünmeyen yanlarının gösterilmesi, bir evin ya da arabanın içinin de gösterilerek çizilmesi, bu görüşü savunan bilim adamlarının görüşünü desteklemiştir. Gerçekten de çocuklar, bu resimlerinde bakış açısı nereden olursa olsun, “ben bunu biliyorum” dercesine, çizdikleri nesnenin bildiği bütün özelliklerini göstermiştir. (Buyurgan, 2007:34) Bu özelliklerden dolayı çocukların, yaptıkları resimlere yöresel öğeleri sık sık konu ettiği düşünülmektedir.

“İnsan, karakter özelliklerinin en az onda dokuzunu çevresinden kazanır ancak geriye kalan onda birine doğumla sahip olur. Çevreden kazanılan kısımları ise eğitimle şekillendirilebilir. Belki doğuştan gelen özelliklerin bile zamanla değişebileceğinin bilim yolu ile ispatlanacağı bir zaman gelecektir”(Erpolat 1984:37) Buradan da anlaşılacağı üzere çevrenin resimler üzerinde de büyük bir etkisi olduğunu söyleyebiliriz.

Yöresellik; içinde yaşadığımız yer ile ilgili olan her şeyi kapsamaktadır, içerisinde yemekten, müziğe, giysilerden, gelenek ve göreneklere kadar her şey yer almaktadır. Kimi sanatçılar kendine özgü tarzlarını belirlerken bu öğelerden sıkça faydalanmış, Nuri İyem, Neşet Günal, Şeref Akdik ve niceleri Anadolu’ya has farklı özellikleri, kendi yorumlarını katarak ifade etmişlerdir. Kısacası yöresel özellikler bir çok sanatçıya ilham kaynağı olmuş ve kendilerini ifade etmelerinde onlara bir yol göstermiştir diyebiliriz.

Gelişen çağımızda, yöresel kültür ve teknoloji, dinamik olarak değişmekte, dolayısıyla gelişmektedir. Bu gelişim ile bu değerler birbiri içerisine girerek, bir karmaşa bütünü oluşturmaktadır. Toplumun yaşadığı bu karmaşayı çözüme ulaştıracak en etkili yol ise sanat eğitimidir. Günümüzde ise tüm bu sentezden en fazla etkilenen grup çocuklardır. Bu nedenle çocuklar üzerinde, özellikle de 9-12 yaş

(14)

grubu üzerinde etkisi araştırılmıştır. Bu yaş grubunun gelişiminde rol oynayan unsurların bir tanesi de içinde yaşadığı toplumun etkisidir. Yine çocuğun kimlik kazanmasında, düşünce biçimi ve yeteneklerinin gelişmesinde de büyük rol oynadığı düşünülmektedir. Kişinin kişilik yapısının gelişmesinde de okul, aile, çevre ve kültür gibi faktörlerin etkili olduğu düşünülerek bu çalışma ile bu faktörlerden yöresel özellikler araştırılmak istenmiştir.

Yöresel özellikleri sanat eğitimi ile bağdaştıracak olursak bu özelliklerin çocuk resimlerine yansıması üzerine bir inceleme yapılmıştır. Yöresel özelliklerin çocuk resimlerine neleri kazandırıp kazandırmadığı, anlatım çeşitliliğine ne tür bir katkı sağladığı, çocukların yöresel özelliklere karşı ne tür bir tutum içerisinde oldukları araştırılmaya çalışılmıştır.

(15)

PROBLEM

1.1 Problem Cümlesi

Şanlıurfa merkez okullarında okuyan 9-12 yaş çocuk resimlerinde, yöresel özelliklerin yansıma şekilleri nasıldır?

1.2 Amaç

Çocukların resimleri ile yaşadıkları yer arasında büyük bir ilgi olduğu yapılan araştırmalarla açıklanmıştır. Çocuk resimlerindeki yaratıcılık, yaşadığı yer, sosyo-ekonomik yapı, kültürel öğe ve yöresel özelliklerle birleşerek farklı bir sentez oluşturarak, kendine özgü bir stil belirler. Bu çalışmada bu farklılıkların çocuk resimlerine nasıl yansıdığı ve etkisini belirlemek amacıyla böyle bir araştırma yapmak amaçlanmıştır.

Bu araştırma belirlenirken, yöresel özelliklere sahip, 11000 yıllık geçmişi olan, peygamberler şehri olarak bilinen, tarımın, mimarinin ilk defa yapıldığı, müziğiyle, değişik tatlarıyla, yaşayan gelenek ve görenekleriyle, rengarenk yöresel kıyafetleriyle, tarihi sokakları ve evleriyle, dünyada sayılı olan yıllanmış kapalı çarşılarıyla, halen sürdürülmeye çalışılan geleneksel el sanatlarıyla varlığını sürdüren Şanlıurfa şehri araştırılmaya uygun bulunmuş, bu şehirde okuyan 9-12 yaş grubunda yöresel özelliklerin nasıl işlendiğini araştırmak amaç edinilmiştir.

1.3 Alt Problemler

1. Çocukların yöresel özelliklere karşı tutumları nasıldır?

(16)

3. Yöresel özelliklerin, çocuk resimlerine anlatım çeşitliliği açısından etkisi nedir?

4. Yöresel özelliklerin, çocuk resimlerine yansımaları ele alındığında, çizgisel gelişim basamaklarına etkisi var mıdır?

5. Çocukların resimlerinde en çok bilinen ve işlenen, yöresel özellikler nelerdir?

1.4 Önem

Çocuk resimlerinde yöresel özelliklerin sık sık konu edinildiği düşünülmektedir.

Çocuklar görmediği, duymadığı, daha önce yaşantı sahibi olmadığı konularda resim yaparken zorlanmaktadırlar. Onların hayal dünyalarını harekete geçirecek bir faktör de yaşadığı yerdeki yöresel kültürdür. Çocuk; resimlerinde bu konuları işleyerek daha zengin bir anlatıma kavuşabilir. Yapmış olduğu çalışma sonrasında da mutluluk duyabilmekte ve kendine olan güven duygusu artmaktadır. Bundan dolayı; çocuk resimlerinde yöresel özelliklerin işlenmesi önemli olabilir.

Araştırmanın yapılacağı şehir olan Şanlıurfa; tanıtılması, anlaşılması gereken bir kültür ve sanat şehridir. Bu bakımdan da bu şehrin ele alınması ayrı bir önem taşıyabilmektedir.

1.5 Sayıltılar

1- Araştırmaya tabii tutulacak öğrenciler aynı sosyo - kültürel özelliklere sahiptir.

2-Yöresel özelliklerin işlenmesi çocuk resimlerinde anlatım çeşitliliği sağlamaktadır.

(17)

.

3- Şanlıurfa şehri, yöresel kültürü açısından zengindir.

4-Yöresel özelliklerin çocuk resimlerine yansımaları ele alındığında çizgisel gelişim basamaklarına etkisi vardır.

5-Yöresel özelliklerin çocukların yaratıcılığını harekete geçirmede etkisi vardır.

6- Araştırmaya tabii tutulacak öğrencileri, herhangi bir şekilde etkilememek için araştırmanın konusu ve amacı açıklanmamıştır.

1.6 Kapsam ve Sınırlılıklar

1- Araştırmada, üç farklı konu işlenmiştir. Ayrıca öğrencilere uzman görüşü alınarak hazırlanan 6 soruluk birer ön anket uygulanmıştır.

2- Konular, görsel sanatlar dersi öğretim programından seçilerek belirlenmiştir. 4. sınıf öğrencilerine “Yerel Türkü”, 5. sınıf öğrencilerine “Ören Yerleri” ve 6. sınıf öğrencilerine ise “Geleneksel El Sanatlarımız” konuları verilerek uygulamalar yaptırılmıştır. (Ders Planları ekler kısmında verilmiştir.)

3- Araştırma ilköğretim I.kademe öğrencilerinden 4, 5 ve İkinci kademeden 6. sınıflara yönelik olmuştur.

4- Araştırma merkezde bulunan 4 okul; Vakıflar İlköğretim Okulu, Profilo İlköğretim Okulu, Rasime Polat İlköğretim okulu ve Ziyaeddin Akbulut İlköğretim Okulu uygulamaya alınmış, her okuldan 30, toplam 120 öğrenci ile çalışma gerçekleştirilmiştir.

(18)

1.7 Tanımlar

Bu bölümde araştırmada sık sık kullanılacak olan kelimelerin ne anlamda kullanıldığı üzerinde durulmuştur.

Çizgisel Gelişim Basamakları: Burada geçen anlamıyla çizgisel gelişim basamakları Lowenfeld’in belirlediği şu evrelerden oluşmaktadır;

1- Karalama Dönemi (2-4 yaş) 2- Şema Öncesi Dönem(4-7 yaş) 3- Şematik Dönem(7-9 yaş)

4- Gerçekçiliğin Doğuşu Dönemi(9-12 yaş)

5- Gerçekçilik Dönemi(12-14 yaş) (Buyurgan, 2001:22)

Çocuk Resmi: Çocukların karalamadan başlayarak, simgesel anlatıma doğru gelişen, görme, algılama, imge elde etme, depolama, hatırlatma, düşünme, çağrışım gibi birçok eylemden sonra ortaya çıkan resimlerdir. (Kırışoğlu 2002 61’den Vygotsky 1966)

Kültür: Çoğunlukla bir toplumun duyuş ve düşünüş birliğini sağlayan bütün değerlerinin tümü olarak tanımlanır. Konuşma dilinde kullanılan anlamı da budur. Bu anlam gelenek, görenek düşünü ve sanat değerleri gibi bir toplumun bütün değerlerini kapsar. (Hançerlioğlu, 1976-80)

Sanat Eğitimi: İnci San’a göre genel anlamda, güzel sanatların tüm alanlarını ve biçimlerini kapsayan okul içi ve okul dışındaki yaratıcı sanatsal eğitimdir. (San, 1983:19)

Şanlıurfa: Güneydoğu Anadolu Bölgesinin, Orta Fırat Bölümünde bulunan şehir.

(19)

Yaratıcı Düşünme: Daha önce aralarında ilişki kurulmamış nesneler ya da düşünceler arasında ilişki kurulması.

Yaratıcılık: Bilinen şeylerden yola çıkarak yeni, özgün sentezlere ulaşma.(Balcı, 2005:179)

(20)

BÖLÜM II

2- ŞANLIURFA İLİ YÖRESEL ÖZELLİKLERİ

2.1 Kültür Kavramı

Bilimsel anlamada kültür, toplumun üyesi olarak insanın, yaşayarak, yaparak öğrendiği ve aktarıp öğrettiği maddi ve manevi her şeyden oluşan karmaşık bir bütündür. (Güvenç, 2004:14)

Kültür en geniş anlamıyla, bir toplumun tüm yaşam biçimidir. İnsan davranışının öğrenilen yönüdür. Özel bir kültürden bahsettiğimizde o toplumdaki insanların toplam olarak paylaşılmış yaşam biçimleridir. Onların duygu, düşünce ve hareketlerinden oluşan kalıplardır. Maddi olabileceği gibi manevi öğeleri de kapsamaktadır. ( Tezcan, 1993:37)

Kültür kavramı geçmişten gelen ve geleceğe ışık tutan bir olgudur. Erinç; (1998:41) toplumların mimarisine bakarak kültürel yapılarını kavrayabilmenin mümkün olduğunu ve kültürün bir toplumun, yaratıcı gücünün ölçüsü olduğunu, ulusla birlikte yaşadığını ve çağdaş gelişmelere de açık olmasına özen göstermek gerektiğini vurgular.

Altıntaş’a göre (1988:14) kültür; gelişme ve değişmelere bir kişilik bir karakter kazandırılma işidir.

Başka bir tanımıyla kültür; “İnsan yaşamının zenginliğidir.” (Wells. C. 1972: 37)

Kültür kavramının yukarıda da örnekleri verildiği gibi bir çok şekilde tanımlamak mümkündür ve bu kavramı tek bir tanım altında da tutmak imkânsızdır.

(21)

Geçmişten günümüze değin sayısız tanımlamalar yapılmışsa da en geçerli tanım ve sınıflamalardan biri Güvenç’in belirttiği gibi şu şekildedir.

1. Bilimsel anlamda kültür; uygarlıktır,

2. Beşeri alanındaki kültür; eğitim sürecinin ürünüdür,

3. Estetik alanındaki kültür; güzel sanatlardır,

4. Maddi ve biyolojik alandaki kültür; üretme, tarım, ekin, çoğaltma ve yetiştirmedir. (Güvenç; 1979:95)

2.1.1 Yöresel Kültür Özellikleri

Erinç; (1995:10) kültürü üç sınıf içerisinde ele alarak, bireysel kültür, yöresel ya da ulusal kültür ve evrensel kültür olarak belirlemiştir. Konumuz gereği, bu kısımda kültürün diğer yönlerinden çok, yöresel kültür üzerinde durulacaktır.

Yöresel kültür; yöre ile ilgili olan her şeyi kapsamaktadır. Yerelliktir. Uygur’a göre; (1984:17-18) bilgileri, inançları,sanatı, ahlakı, yasaları, gelenekleri ve bir toplumun üyesi olarak insanın edindiği bütün öteki eğilim ve alışkanlıkları içeren karmaşık eğilim olarak özetleyebilmekteyiz.

Yöresel kültürü Şanlıurfa şehri ile bağdaştırırsak, bu şehrin yöresel özellikler bakımından oldukça zengin olduğunu görmekteyiz. Bu bölümde Şanlıurfa şehrinin bütün özellikleri kısa başlıklar altında çerçevelenerek anlatılacaktır.

2.2 Şanlıurfa İli Genel Özellikleri

Güneydoğu Anadolu Bölgesinin Orta Fırat bölümünde yer alan Şanlıurfa ili, güneyde Suriye, batıda Gaziantep, kuzeybatıda Adıyaman, kuzeydoğuda Diyarbakır,

(22)

doğuda Mardin illeriyle sınırlıdır. Yüzölçümüyle Türkiye’de, büyüklük bakımından 7.sıradadır. Şanlıurfa ilinin büyük bölümünü, yayla düzlükleri kaplar. Kuzeydoğusunda yükselen Karacadağ, sönmüş bir yanardağ kütlesi olup zirvesi 1.957 metre ile İl’in en yüksek noktasıdır. Karacadağ’ dan güneye ve güneybatıya doğru il toprakları alçalır ve Suriye sınırları yakınında yükselti 450 m nin altına düşer. Bu kesimde Harran Ovası gibi düzlüklere rastlanır. Şanlıurfa İlinin akarsuları, bütünüyle Fırat nehri havzasında toplanır. 1990 sayımında Şanlıurfa ilinin nüfusu Devlet İstatistik Enstitüsünün 1990 yılı sayımına göre 1.001.445 olarak belirlenmiştir. (http://sanliurfa.meteor.gov.tr)

Şanlıurfa, 11.500 yıllık bir geçmişe sahip olan, Hz. İbrahim'in doğduğu, Hz. Eyyüb'ün yaşadığı, Hz. İsa tarafından kutsanan kent, şehir içerisinde bulunan sayısız eserle de adeta bir müze şehir görünümündedir. Harran' ı gezerken 4000 yıl öncesinin solunduğunu hissetmemek, Atatürk Barajının suladığı Harran Ovası'nda ise yaratılan bolluk ve bereketi gözlemlememek mümkün değildir.

Kentin adının kökeni kesin olarak bilinmese de bazı kaynaklarda “Urfa” adının Süryanice “Orhani” den, bu sözcükse Arapça’da suyu bol anlamına gelen “vurhani”‘den kaynaklandığı tahmin edilmektedir. Orhani nin “Orhe”, Orha gibi değişik imlalarına da rastlansa da kimi kaynak ve kişiler “Urfa” adının, bu sözcüklerin bozulmasıyla ortaya çıktığını savunur. Kentin adıyla ilgili halk arasında yaygın değişiklik söylentiler vardır. Bunlardan birine göre, kenti “Ruha” adlı Semud kavminden bir kral kurmuştur. Türkler kenti alınca önce Urfa’ya dönüşmüştür. 1985’te çıkarılan bir kanunla, İstiklal savaşı sırasında Fransız işgalcilerine karşı gösterdikleri şanlı direnişten dolayı Urfa adının başına “Şanlı”getirilerek Şanlıurfa denmiştir. Şanlıurfa İli’nin Merkez ilçe dışında; 10 ilçesi, 26 belediyesi, 30 bucağı, 1.080 köyü ve 1.624 köy altı yerleşim yeri bulunmaktadır. İdari yönden dağınık ve yoğun bir yerleşim özelliğine sahiptir. Şanlıurfa ilinin ilçeleri; Akçakale, Birecik, Bozova, Ceylanpınar, Halfeti, Harran, Hilvan, Siverek, Suruç ve Viranşehir'dir. (http://sanliurfa.meteor.gov.tr)

(23)

2.1.1 Özel (Coğrafi) Konum

Şanlıurfa, doğusunda Mardin, batısında Gaziantep, kuzeyinde Adıyaman, kuzeybatısında Diyarbakır illeri ile çevrilmiştir. Güneyinde ise 1921,1926,1929 yıllarında yapılan Ankara Antlaşması ve 1930 Halep protokolüyle çizilmiş bulunan Suriye sınırı ile çevrelenmiş bir sınır şehridir. Şanlıurfa, coğrafi konumu nedeniyle üzerinde tarih boyunca bir çok devlet ve beyliğin hüküm sürdüğü, değişik kültürlerin geçiş ve kaynaşma alanı olmuştur. İlk ve Orta çağda eski uygarlık merkezlerinden olan Mezopotamya ve Arap ülkeleri ile Avrupa arasındaki bazı yollar, Şanlıurfa üzerinden geçmekteydi. Şanlıurfa, doğuyu batıya bağlayan birçok tarihi, ticari ve askeri yolların üzerinde yer almış olması nedeniyle, geçmişte ve günümüzde önemli bir il olmuştur. Şanlıurfa, dünyanın ve Türkiye'nin en önemli bölgesel kalkınma projesi olan GAP'ın (Güneydoğu Anadolu Projesi) merkezi durumundadır. Şanlıurfa, Güneydoğu Toroslar'ın orta kısmının güney etekleri üzerindedir. İlin kuzeyinde yer alan dağlar ve yüksek tepeler genellikle güneye doğru gittikçe alçalır. Büyük ovalar Şanlıurfa'nın güneyinde yer almaktadır. Sıra tepeler oldukça yaygın olup bunların arasında batıdan doğuya doğru sıralanan Suruç, Harran ve Viranşehir ovaları bulunmaktadır. Şanlıurfa'nın ortalama yükseltisi ise 518 m. dir, (http://sanliurfa.meteor.gov.tr)

Şanlıurfa'nın yüzölçümü 18.584 km2’dir. (D.İ.E. 1997 Yıllığı) Şanlıurfa bu yüzölçümü ile Türkiye' nin 7. büyük şehridir.

2.1.2 İklim

Şanlıurfa kontinental (kara) iklim özelliği gösterir. Yazları çok kurak ve sıcak, kışları bol yağışlı, nispeten ılıman geçmektedir. Şanlıurfa matematik konum itibariyle Ekvatora daha yakındır. Deniz etkisinden uzak bir bölgede bulunmaktadır. Bu nedenle Kontinental iklim özelliği ağır basmaktadır. Bu özellik sıcaklık ve yağış bakımından kendisini göstermektedir. Atmosfer yeteri derecede nemli olmadığından

(24)

ve karalar daha çabuk ısınıp daha çabuk soğuduğundan Şanlıurfa'da günlük ve yıllık sıcaklık farkları şiddetlidir. Bölgemizde kaydedilen en yüksek sıcaklık Şanlıurfa ilinde 46.8 C (Temmuz) olarak ölçülmüştür. Şanlıurfa'da en soğuk -12.4 C (Şubat) ölçülmüştür. Şanlıurfa'da yıllık ortalama yağış 462 mm olarak hesaplanmıştır. Yıllık ortalama sıcaklık 18.6 C, buharlaşma 2048 mm, rüzgâr hızı 2.8 m/sn'dir. Karlı ve don olan günlerin sayısı oldukça azdır. Yılda ortalama 10 günü geçmez. Şanlıurfa'da hakim rüzgarlar kuzeybatı ve batı yönlerinden eserler.(http://sanliurfa.meteor.gov.tr)

2.1.3 Harran

Şanlı Urfa'nın 44 kilometre güneydoğusundadır. Her yıl binlerce yerli ve yabancı turist tarafından ziyaret edilen tarihi Harran Kenti, kendi adıyla anılan Harran Ovası merkezinde kurulmuştur. Tevrat'ta Hârân olarak geçen yerin burası olduğu söylenilir. İslam tarihçileri kentin kuruluşunu Nuh Peygamberin torunlarından Kaynana veya İbrahim Peygamberin kardeşi Aran'a (Haran) bağlarlar. 13.yüzyıl tarihçilerinden İbn Şeddad, Hz. İbrahim'in Filistin'e gitmeden önce bu şehirde oturduğunu yazmaktadır. Bu nedenle Harran'a Hz. İbrahim'in kenti de denildiğini, Harran'da İbrahim Peygamberin evinin, adını taşıyan bir mescidin, onun otururken yaslandığı bir taşın varolduğunu söylemektedir.Harran tarihiyle ilgili en doğru bilgiler arkeolojik kazılardan elde edilen buluntulara dayanmaktadır. Harran adına ilk defa, Kültepe ve Mari'de bulunan M.Ö. II. bin başlarına ait çivi yazılı tabletlerde "Har-ra-na" veya "Ha-ra-na" şeklinde rastlanılmaktadır. Kuzey Suriye'de bulunan Ebla tabletlerinde ise Harran'dan "Ha-ra-na" olarak bahsedilmektedir. M.Ö. II. binin ortalarına ait Hitit Tabletlerinde, Hitit'lerle Mitanni'ler arasında yapılan bir anlaşmaya Harran'daki Ay Tanrısının (Sin) ve Güneş Tanrısının şahit tutulduğu belirtilmektedir.Harran, Kuzey Mezopotamya'dan gelerek batı ve kuzeybatıya bağlanan önemli ticaret yollarının kesiştiği bir noktada bulunmaktadır. Bu özelliğinden dolayı Harran, Anadolu ile sıkı ticaret ilişkileri bulunan Asurlu tüccarların da önemli uğrak yerlerinden biri idi. Anadolu'dan Mezopotamya'ya Mezopotamya'dan da Anadolu'ya olan ticaret binlerce yıl Harran üzerinden yapılmıştır. Bu da burada zengin ve köklü bir kültür birikiminin oluşmasına neden

(25)

olmuştur. Harran; Ay, Güneş ve gezegenlerin kutsal sayıldığı eski Mezopotamya putperestliğinin (Sabiizm) önemli merkezi olması yönüyle ünlü idi. Bu nedenledir ki Harran'da Astronomi ilmi çok ilerlemiştir.Urfa'nın Hıristiyanlığın en önemli merkezlerinden biri haline gelmesine karşılık, Asur, Babil ve Hitit devirlerinden beri Harran'da süre gelen Sabiizm varlığını M.S. 11. yüzyıla kadar sürdürebilmiştir. Dünyadaki üç büyük felsefe ekolünden birisi "Harran ekolü"dür. Bugün Cüllab ve Deysan ırmakları kurumuş olduğundan, Harran sudan ve yeşilden mahrum bir ovanın ortasında 5000 yıllık tarihi ile ayakta durmaktadır. Tipik evleri, höyüğü, kalesi, şehir surları ve çeşitli mimari kalıntıları, geceleyin gök yüzünde pırıl pırıl yıldızları ile turistlerin büyük ilgisini çekmektedir. Atatürk Barajı ve Urfa Tünelleri vasıtasıyla Harran Ovasına akıtılacak olan Fırat Nehri, Harran'ı tarihteki yeşil ve verimli günlerine kavuşturacaktır.(Oymak, 1998:69)

2.1.4 Antik Kentler

Şanlıurfa'dan 88 km uzaklıktaki Özkent köyü adıyla anılan tarihi harabelerdir. Geniş bir alana yayılan ören yerinin surlarla çevrili olduğu ve Roma devrinde inşa edildiği anlaşılmaktadır. Halk arasında Şuayb Peygamberin bu kentte yaşadığına inanılır. Burada Peygamber Makamı olarak ziyaret edilen bir de mağara bulunmaktadır. Şanlıurfa'ya 73 km uzaklıktaki kent bugün Yağmurlu köyü adıyla anılmaktadır. M.S.1 ve 2'nci yüzyıllarda Süryaniler tarafından iskan edilmiştir. Kökü Harran Sin Kültürüne dayanan Sabiizm ve Baş tanrı Marilaha'nın kültür merkezi olduğu bilinen Sogmatar ören yerinin Baş tanrıya ve gezegenlere ibadet edilen ve kurban kesilen açık hava mabedi en önemli kalıntılarından biridir. Mabedin duvarlarında Süryanice yazılar ve gezegenleri tasvir eden insan rölyefleri işlenmiştir. Ayrıca Kalenin batısında bulunan tepedeki kayalara da tanrıları tasvir eden rölyefler ve Süryanice yazılar işlenmiştir. Nevali Çori adıyla tanınan antik yerleşme yeri, Şanlıurfa ili Hilvan ilçesine bağlı Kantara köyünün sınırları içerisinde Fırat nehrinin sağ tarafında ve onun bir kolu olan Katara Deresinin yanında yer almaktadır. Şanlıurfa merkeze bağlı Kazane (Uğurcuk) yerleşim alanının tarihi MÖ 5000-3000'e dayanmaktadır. Çalışmalar sırasında mimari buluntular, evler, sokaklar ve bu

(26)

döneme ait eserler bulunmuştur. Bu yerleşim alanında höyüğün tepesinde su deposu inşa edilmiştir. Ayrıca Sümerce'yi Akadça'ya çeviren bir alfabe bulunmuştur. (http://sanliurfa.meteor.gov.tr)

2.1.5 Balıklıgöl

(Aynzeliha Ve Halil-Ür Rahman Gölleri ) Urfa şehir merkezinin güneybatısında yer alan ve İbrahim Peygamberin ateşe atıldığında düştüğü yer olarak bilinen bu iki göl, kutsal balıkları ve çevrelerindeki tarihi eserler ile Urfa'nın en çok ziyaretçi çeken yerleridir.

İbrahim Peygamber, devrin zalim hükümdarı Nemrut ve halkının taptığı putlarla mücadele etmeye, tek tanrı fikrini savunmaya başlayınca, Nemrut tarafından bugünkü kalenin bulunduğu tepeden ateşe atılır. Bu sırada Allah tarafından ateşe "Ey ateş, İbrahim'e karşı serin ve selamet ol" emri verilir. Bu emir üzerine, ateş suya odunlar da balığa dönüşür. Hz. İbrahim bir gül bahçesinin içersine sağ olarak düşer. Hz. İbrahim'in düştüğü yer Halil-ür Rahman gölüdür. Rivayete göre Nemrut'un kızı Zeliha da İbrahim'e inandığından kendisini onun peşinden ateşe atar. Zeliha'nın düştüğü yerde de Aynzeliha Gölü oluşmuştur. Her iki göldeki balıklar halk tarafından kutsal kabul edilerek yenilmemekte ve korunmaktadır. (İl Yıllığı, 1997:78)

2.1.6 Cami ve Kiliseler

İnanç Turizminin önemli merkezlerinden olan Urfa'da Ulu Cami , Hasan Padişah Cami, Halil-Ür Rahman Cami, İbrahim Peygamber'in Doğduğu Mağara Ve Mevlid-İ Halil Cami, Eyyüp Peygamber Makamı Ve Kuyusu görülebilecek Camilerdir. İsa Kilisesi, Der Yakup Kilisesi Urfa'nın önemli kiliseleridir. (İl Yıllığı, 1997:74)

(27)

2.1.7 Çeşme,Köprü ve Su Kemerleri

Ulu Caminin doğusuna bitişik olan Eyyübi Medresesinin güney duvarında yeralan çeşme 1781 tarihinde Firuz Bey tarafından yaptırılmıştır. Medreseden günümüze sadece 1191 tarihli kitabesi kalmıştır. Aynı yerde bugün görülen tek eyvanlı medrese, Eyyübiler Devri medresesinin üzerine 1781 tarihinde Nakibzade Hacı İbrahim Efendi tarafından yaptırılmıştır. Karakoyun deresinin tarihteki adı Deysan Irmağıdır. Urfa'nın batısından doğan, şehir içersinden geçerek Harran Ovası'nda Cüllap Irmağıyla birleşen bu dere günümüzde kurumuş bir durumdadır. Karakoyun Deresi üzerinde batıdan başlamak üzere doğuya doğru; Hızmalı Köprü, Millet Köprüsü, Jünstinyen Su Kemeri, Samsat Köprüsü (Eski Köprü), Hacı Kamil Köprüsü, Beg Kapısı Köprüsü (Kısas Köprüsü) ve Demir Köprü bulunmaktadır. Millet Köprüsü ile Samsat Köprüsü arasındadır. Bizans imparatoru Jünstinyen tarafından 525 senesinde yaptırıldığı tahmin edilmektedir. Kentin güneybatı kesiminde, Halil-ür Rahman ve Ayn-ı Zeliha Göllerinin güneyindeki Damlacık Dağı üzerindedir. Doğu, batı ve güney tarafı kayadan oyma derin savunma hendeği ile çevrili, kuzey tarafı ise sarp kayalıktır. (http://sanliurfa.meteor.gov.tr)

2.1.8 Geleneksel Şanlıurfa Evleri

Urfa evleri genellikle harem (halk harem der) ve "oda" denilen selâmlık kısmı olmak üzere iki bölümden oluşurlar. Bazen bu iki bölüm, aralarından bir duvarla ayrılmış ve sokak tarafından ayrı birer kapıları olan müstakil iki ev görünümünü verdikleri gibi, bazen de tek kapıyla girilen selâmlık bölümünden sonra ikinci bir kapıyla harem bölümüne geçilen bir plan gösterirler. (Oymak, 1998:38)

Kara Meydan semtindedir. Postahanenin güneyine bitişik olan bu ev, harem ve selâmlık bölümlü olup geleneksel Urfa evlerinin birçok özelliğini üzerinde toplamaktadır. 1888 yılında inşa edilen bu tarihi ev Kültür Bakanlığı'nca restore edilerek Devlet Güzel Sanatlar Galerisi haline getirilmiştir. 1796-1876 yılları

(28)

arasında yaşayan Şair Sakıp Efendi tarafından yaptırılan bu konak Halepli Bahçe içerisinde bulunur. Nedim Efendi Konağı gibi harem ve selâmlık olarak geniş bir alana yayılır. 1985 yılında Şanlı Urfa Belediyesi'nce tamir ettirilmiştir. (Vilayet Konukevi) : Şanlı Urfa Merkezinde, Vali Fuat Caddesi'nin (Büyükyol) Balıklıgöl'e yakın kesiminde Selahattin Eyyubi Caminin batısındadır. Bu tarihi konak 19. yüzyılın ikinci yarısında inşa edilmiştir (1890 yılları). Harem ve selamlık bölümleri vardır. Konakta inşaat malzemesi olarak ünlü Urfa Taşı kullanılmıştır. (Oymak, 1998:38)

2.1.9 Hanlar- Hamamlar

Urfa'da Osmanlı Dönemi'nden kalma 8 hamam bulunmaktadır. Bunlar; Cıncıklı, Vezir, Şaban, Velibey, Eski Arasa, Serçe ve Sultan hamamlarıdır. Urfa'da Osmanlı Dönemi'nden kalma çok sayıdaki hanın en güzel örnekleri Gümrük Hanı, Hacı Kamil Hanı, Mençek Hanı, Topçu Hanı, Bican Ağa Hanı, Millet Hanı ve Barutçu Han'dır. (İl Yıllığı, 1997:88)

2.1.10 Çarşılar

Şanlıurfa'nın Osmanlı döneminden kalma iş hanları ve çarşılarından oluşan eski ticaret merkezi Gümrük Hanı civarında yoğunluk göstermektedir. Kazaz Pazarı (Bedesten), Sipahi Pazarı, Koltukçu Pazarı, Pamukçu Pazarı, Oturakçı Pazarı, Kınacı Pazarı, Bıçakçı Pazarı, Kazancı Pazarı, Neccar Pazarı, İsotçu Pazarı, Demirci Pazarı, Çulcu Pazarı, Çadırcı Pazarı, Saraç Pazarı, Attar Pazarı, Tenekeci Pazarı, Kürkçü Pazarı, Eskici Pazarı, Keçeci Pazarı, Kokacı (Kovacı) Pazarı, Kasap Pazarı, Boyahane Çarşısı, Kavafhane Çarşısı, Hanönü Çarşısı, Hüseyniye Çarşıları Gümrük Hanı civarında yer alan ve günümüzde de tarihi özelliklerini koruyan önemli alış veriş yerleridir. (İl Yıllığı, 1997:97)

(29)

2.1.11 Ornitoloji

Dünyada soyu tükenmekte olan ve Türkiye'de yalnızca Birecik'te yaşayan Kelaynaklar Şanlıurfa yöresindeki hayvan türlerinden en ilgincidir. İbidae soyundan olan Kelaynaklar baş ve gerdanları tüysüz olduğundan bu adla anılmaktadır. Birecik'ten başka Fas ve Cezayir'de yaşayan Kelaynaklar kış aylarında Etiyopya ve Madagaskar'a göç ederler ve şubat ortasından başlayarak Birecik'e gelirler. Kayalık yamaçlarda yuva kurar, yumurtlama döneminden sonra temmuz ayı ortalarında geri dönerler. Birecik'te her yıl Kelaynak Festivali düzenlenmektedir. (http://sanliurfa.meteor.gov.tr)

2.1.12 Ulaşım

Şanlıurfa yurdumuzun güneydoğu sınırlarında ve Arap ülkelerine geçişte yer alması, tarihi dokusunun zenginliği ve GAP'ın merkezi oluşu nedeniyle karayolu ulaşımda önemli rol oynamaktadır. (http://sanliurfa.meteor.gov.tr)

2.1.13 Yeme - İçme

Yemek kültürü oldukça zengin olan Şanlıurfa'da Ayran çorbası, çagala aşı, pakla aşı, hitti bastırması, sarımsak aşı, isot çömlegi, erik tavası, semsek, has (marul) dolması, mimbar, acır bastırması, masluka, lebeni, borani, duvaklı pilav, etli köfte (çiğ köfte), haş haş kebabı, kemeli kebap, tike kebabı, tepsi kebabı, Frenkli (domatesli) kebap, kemeli cacık, bostana, koruk salatası, katmer, aşır aşı, paliza, şıllık, heside, kuymak, zingil, geleneksel yöresel yemekler arasında sayılabilir. ( İl yıllığı, 1997:157)

(30)

2.1.14 Alış - Veriş

Şanlıurfa'da tarihi çarşı ve pazarlarda el dokumacılığı, tarakçılık, ağaç oymacılığı, saraçlık (dericilik), kürkçülük, bakırcılık, kuyumculuk ve taş süslemeciliği ürünleri bulunmaktadır. (http://sanliurfa.meteor.gov.tr)

2.1.15 Sıra Gecesi

Aynı veya birbirine yakın yaş grubunda gençlerin ve orta yaşlıların kış gecelerinde haftada bir arkadaşın evinde sıra gecesi denmektedir. Sıra gecesinin Şanlıurfa kültür hayatındaki yerini şöyle özetleyebiliriz. Sıra gecesi bir halk mektebidir, bie eğitim müessesesidir. Sıra gecesinde zaman zaman kitaplar okunur ve yorumları yapılır. Bu nedenle Urfalılar bir çok bilgiyi bu gecelerde öğrenirler. Çocuklar babalarıyla gittikleri gecelerde saygı, hürmet, gelenek ve görenek kurallarını, cemaatte konuşmayı buradan öğrenirler. (İl Yıllığı,1997: 146)

2.2 GELENEKSEL EL SANATLARI

Şanlıurfa'nın geleneksel el sanatları Gümrük Hanı ve çevresindeki tarihi han ve çarşılarda icra edilmektedir. Bu sanatlardan önemli bir kısmı halen yaşatılmaktadır. Bir kısım sanatlar ise fabrikasyon üretime geçilmesi ya da talep olmayışı nedeniyle günümüzde terk edilmiş durumdadır.

2.2.1 Abacılık

Aba, el mekikli cülha tezgâhında deve yününden dokunan ve elbise üzerine giyilen bol bir giysidir. Aba, biçim olarak kürkü andırmaktadır. Erkek ve kadınlar için ayrı modellerde olan bu giysiler günümüzde kullanılmadığından dokunması da terkedilmiştir.

Harran Kapısı, Kaleboynu, Eyyûbiye mahallelerindeki tezgâhlarda icra edilen bu sanatın en eski ustaları Abacı Mustafa, Abacı İbrahim, Halil Yücetepe, Bakır

(31)

Yücetepe, Said Baba, Bakır Bostancı, Mehmet Boz ve Mehmet Apaydın'dır. (http://www.kulturturizm.gov.tr )

2.2.2 Ağaç Oymacılığı

Evlerdeki ve Şanlıurfa Müzesi'ndeki kapı, pencere, dolap kanatlarına, sandık ve ayna gibi diğer ahşap eserlere bakıldığında ağaç oymacılığın Şanlıurfa'da çok eski ve parlak bir geçmişe sahip olduğu anlaşılmaktadır.

Marangozluk sanatı Urfa'da "İnce Neccârlar" ve "Kaba Neccârlar" olmak üzere iki ayrı gruptaki ustalar tarafından sürdürülmektedir. Kaba neccârlar bugünkü Neccâr Pazarı denilen çarşıda halen sanatlarını sürdürmekte, ince Neccârlar ise, Karameydan mevkiinde bugünkü Postanenin yerinde bulunan Halkevi ile Yusuf Paşa Camii arasındaki dükkânlarda çalışırlardı. Buradaki dükkanlar zamanla kapatılmışlardır. (http://www.kulturturizm.gov.tr)

Bugün tamamen terkedilmiş olan ağaç oymacılığı sanatından günümüze kalan ve eski Urfa evlerini süsleyen değerli birer tablo güzelliğindeki süslemeli kapı ve pencere kanatlarını, Şanlıurfa Müzesi'nin toplama çalışmaları olumlu sonuçlar vermiş, ata yadigârı bu eserlerin en güzel örnekleri müzede toplanmıştır.

2.2.3 Bakırcılık

Urfa'daki tarihi geçmişi M.Ö. III. VE IV. yy. a kadar eskilere dayanan bakırcılık sanatı 1960'lı yıllara kadar önemini korumuş, Kazancı Pazarı ve Hüseyniye Çarşıları'ndaki dükkânlarda çok sayıda usta tarafından sürdürülmüştür. 1960'lı yıllarda alüminyum, plastik ve daha sonraları çelikten imal edilmiş fabrikasyon türü mutfak gereçlerinin piyasaya hakim olması ile bu sanat önemini yitirmiştir. (http://www.kulturturizm.gov.tr)

1950'li yıllarda 100 iş yerinde 300 usta ve kalfa ile sürdürülen bakırcılık sanatı günümüzde 10 işyeri ve 30 civarında usta ile sürdürülmeye çalışılmaktadır. Şanlıurfa bakır işleri "dövme çekiç" tekniğiyle ün salmıştır. Urfalı bakırcı ustalarının

(32)

bu teknikteki maharetlerinin tartışılmaz olduğu söylenmektedir. Son zamanlarda bazı genç ustalar tarafından "Kabartma Çekiç" tekniğine yönelinerek turistik amaçlı, tarihi yerleri ve özel amblemleri konu alan kabartmalı tepsiler, cezveler yapılmaya başlanmıştır. (http://www.kulturturizm.gov.tr)

Eski bakırcı ustalarının büyük bir kısmı Bakırcılık sanatı ile ilgili "Kazancı", "Kalaycı", "Bakır", "Bakırcı", "Örs", "Demirözü" ve "Döğücü" soyadlarını almışlardır. (http://www.kulturturizm.gov.tr)

2.2.4 Cülhacılık (Bez Dokumacılığı)

Yün ipliği, pamuk ipliği ve floş'un kamçılı tezgâhın tek ayakla çalışan çeşidi olan "cakarlı" ve 2-4 ayakla çalışan çeşidi olan "çekmeli" tezgâhlarda dokunarak "Yamşah" ("Neçek"-"Çefiye") ve "Puşu" gibi baş örtüsü, "Ehram" gibi kadın boy örtüsü haline getirilmesi sanatına Urfa'da "Cülhacılık" denilmektedir. Cülha tezgâhlarının kamçılı olmayan, yani mekiği el ile atılan çeşitlerinde "Aba" (kadın ve erkek boy örtüsü) ve "Çaput Çul" (Kilim) dokunmaktadır. 30-40 yıl öncesine kadar Kamberiye Mahallesi'nde 100'e yakın kamçılı tezgâhta icra edilen Yamşah ve Neçek dokumacılığı (Cülhacılık) son zamanlarda önemini yitirmiş, tezgâh sayısı 5-6'ya düşmüştür. (İl Yıllığı, 1997:102)

1650 yıllarında Urfa'yı ziyaret eden Evliya Çelebi, Urfa'da pamuk ipliğinden kapı gibi sağlam bez dokunduğunu, bunun Musul bezinden daha güzel ve temiz olduğunu söylemektedir. Evliya Çelebi'nin sözünü ettiği bu bez, Urfalılar'ın "Kâhke Bezi" dedikleri bez olmalıdır. 1883 tarihli Halep Vilâyet Salnâmesi'nde Urfa'da 221 adet kumaş tezgâhının varlığından söz edilmiş olması dokumacılığın bu ilde çok önemli bir sektör olduğunu vurgulamaktadır. (İl Yıllığı, 1997:102)

2.2.5 Çulculuk (Semercilik-Palancılık)

At ve merkep gibi binek hayvanları üzerine atılan semerlere Urfa'da "Palan", bu sanatla uğraşanlara da "Çulcu" (Palancı) denilmektedir. Eskiden deve üzerine atılan ve "Havut" denilen deve palanları da bu sanat koluna girmekte, bu işle

(33)

uğraşanlara "Havutçu" denilmekteydi. Deve neslinin gittikçe tükenmekte olması, Havutçuluk sanatının günümüzde tamamen kaybolmasına neden olmuştur.

Mevlevihâne'nin doğusunda yer alan ve "Çulcu Pazarı" denilen çarşıdaki 25-30 dükkânda çalışan çulcu esnafı 25-30-40 yıl önce çarşıyı tamamen terkederek "Kürkçü Pazarı" na taşınmıştır. Bu sanat günümüzde Çulcu Pazarı'ndaki 3-5 dükkânda yaşatıl-maktadır. (İl Yıllığı, 1997:97)

2.2.6 Debbağlık

Büyükbaş hayvancılığın yaygın olduğu Şanlıurfa'da, Debbağlık sanatının geçmişi çok eskilere dayanmaktadır. Bu sanat günümüzde fabrika türü derilere yenik düşerek tamamen terkedilmiş bir durumdadır.

Gön debbağlığı ve deri debbağlığı olmak üzere iki bölüme ayrılan bu zenaatın her bölümü ayrı debbağhânelerde ve ayrı ustalar tarafından icra edilirdi.

I- Gön Debbağlığı: Eski Et ve Balık Kurumu'nun batısındaki Aşağı Debbağhâne (Ahırvan) denilen yerde yapılırdı. Bu debbağhâne, halen muhafaza edilmektedir. Öküz, İnek ve Deve gibi büyükbaş hayvanların derilerinin işlenmesine "Gön Debbağlığı", bu sanatı yapanlara da "Göncü" denilmektedir. Buradaki gön kelimesi kösele anlamında olmayıp, kalın deri anlamındadır. Bu deri, postallarda yüz ve astar olarak kullanıldığı gibi sarraçlıkta da kullanılmaktadır.

II- Deri Debbağlığı: Çakeri Camii'nin doğusunda yer alan ve günü-müzde gecekondularla işgal edilmiş olan "Yukarı Debbağhâne" denilen yerde yapılırdı.

Koyun ve keçi gibi küçük baş hayvanların derilerinin işlenmesine "Deri Debbağlığı", bunları işleyenlere de "Debbağ" denilmektedir. Gön denilen kalın derilere nazaran daha ince olan bu deriler postal ve ayakkabılarda astarlık deri olarak kulla-nılmaktaydı. . (http://www.kulturturizm.gov.tr)

(34)

2.2.7 Kazzazlık

İpek ipliğin el ile bükülerek işlenmesine "Kazzazlık" denilmektedir. "Kazzaz Pazarı" denilen kapalı çarşıda (Bedesten) eskiden 30-40 dükkânda sürdürülen bu tarihi sanat günümüzde aynı çarşıdaki bir iki usta tarafından yaşatılmaya çalışılmak-tadır.

100-150 yıl kadar önce ipekçilik Urfa'da önemli bir sektör durumundaydı. Bugün Urfa bahçelerinde görülen çok sayıdaki dut ağacının zamanında ipek böcekçiliğinde kullanıldığı, yaşlılar tarafından söylenilmektedir. (İl Yıllığı, 1997:97)

2.2.8 Keçecilik

Bu tarihi ata sanatı, Şanlıurfa'da Keçeci Pazarı denilen eski çarşıda ve çevresindeki hanlarda sürdürülmektedir.

Eyvana serdim keçe Nêçe bir ömrüm geçe Acep o gün olur mu Yarim elime geçe,

dizeleriyle Şanlıurfa türkülerine konu olan keçe, çocuk oyunlarına da "Ya

şundadır, ya bundadır, keçe külah şunun bunun başındadır" tekerlemesiyle

geçmiştir.

Fakçı Mustafa, Deveci Abo, Deveci ısa, ısa Karcı adları bilinen ve bugün hayatta olmayan en eski keçeci ustalarıdır. Horasanlı Hacı, Hayati Usta ve Hacı Osman günümüzün yaşlı ustalarıdır. Şanlıurfalı genç keçeci ustalarından Salih Karcı, bu sanatın mucidinin Ebu Said Libabid (Libabid: Arapça Keçenin çoğuludur) adında bir zat olduğunu ve keçeyi nasıl icad ettiğini şöyle anlatmaktadır.

"Ebu Said Libabid bugün bizim yaptığımız gibi keçeciliğin bütün işlemlerini

yerine getirmiş, ayakla tepme işleminden sonra açtığı keçenin yünlerinin biribirine kaynaşmadığını ve çabuk dağıldığını görmüş. Tepme süresinin az olduğu kanaaatine

(35)

vararak tepmeye devam etmiş. Ancak bir daha açtığında yünlerin kaynaşmadığını yeniden gözlemiştir. Tepme işine 40 gün devam eden Ebu Said, yine başaramayınca üzüntüsünden ağlamaya başlamış. Hem ağlayıp hem tepmeye devam ediyormuş. Keçeyi açtığında göz yaşlarının düştüğü yerlerdeki yünlerin kaynaştığını büyük bir sevinçle farketmiş ve böylece tepme işlemi sırasında yüne su vermek gerektiğini öğrenmiştir." (http://www.kulturturizm.gov.tr)

2.2.9 Kürkçülük

Hayvan kürklerinin işlenerek giysi haline getirilmesi insanlık tarihinin en eski sanatlarından biridir. Ana rahminde ölen, ya da en fazla 5 aylık iken ölen kuzuların tüylü derilerinden yapılan düz yakalı (yakasız), dış kısmı "Şakaf" denilen siyah ku-maşla kaplı aba gibi bolca giysiye Urfa'da Kürk denilmektedir. Urfa'ya has olan bu giysi, Anadolu'da Urfa dışında başka bir yerde yapılmamaktadır. Bilhassa kış aylarında yaşlı ve orta yaşlı kimseler tarafından giyilir. Dükkânlarında camekân bulunmayan esnafın büyük bir kısmı kürklerine sarılarak soğuktan korunmaktadırlar. (İl Yıllığı, 1997:98)

2.2.10 Saraçlık

"Kösele" denilen kalın deri ve normal ince deri ile hayvan koşum takımları, kemer, silah kılıfı, mermi kılıfı, çanta gibi avcı gereçlerinin yapıldığı sanata Saraçlık, bu işle uğraşanlara da Saraç denilmektedir. (İl Yıllığı, 1997:96)

Atçılık ve At'a verilen önem dolayısıyla Saraçlığın eski Türk sanatları arasında önemli bir yeri vardır. Şanlıurfa'da ünlü Arap atlarının yetiştirilmiş olması, saraçlık sanatının önemini arttırmış ve bu sanata büyük ilgi duyulmasına sebep olmuştur. (İl Yıllığı, 1997:97)

(36)

1650 yıllarında Urfa'yı ziyaret eden Evliya Çelebi, Urfa'daki saraçlıktan bahsederek saraçhanesini şu cümlelerle anlatmaktadır: " .... Saraçhanesi

İbrahim Halil Irmağı kıyısındadır. Onun için Bağdat serdabı gibi soğuk su ile sulanmış anayolun iki tarafı ma‘mur ve güzel, mevsiminde türlü çiçeklerle süslü olup geçenlerin içini açar. Oralarda bütün bilgi sahiplerinin toplandığı, dinlendiği yerler vardır." (İl Yıllığı, 1997:97)

Evliya Çelebi'nin sözünü ettiği saraçhânenin yeri kesin olarak bilinmemektedir. Bu sanat, günümüzde Hüseyniye Çarşıları yakınındaki "Saraç Pazarı" denilen çarşıda sürdürülmektedir. Eskiden 15-20 dükkânın yer aldığı bu çarşıda günümüzde 3-4 dükkân bulunmaktadır. Bilhassa At'ın toplum hayatındaki yerini kaybetmiş olması Saraçlık sanatının gerilemesine neden olmuştur.

2.2.11 Tarakçılık

Şanlıurfa'nın geleneksel el sanatlarından olan tarakçılık, günümüzden 50-60 yıl öncesine kadar Eski Arasa Hamamı ile Hoca Abdülvahit Camii arasında kalan çarşıdaki 20 kadar dükkânda icra edilirdi. Fabrika türü plastik tarakların imal edilmesiyle önemini yitiren bu sanatın son ustası Şıh Müslüm Özbal'dır. Tarakçı Bakır, Tarakçı Mehmet ve Tarakçı ımam, bu sanatın 30-40 yıl öncesinin tanınmış ustalarından idi.Şanlıurfa'da tarak; deve'nin bacak kemiğinden, annep, armut ve iyi cins ceviz ağacından yapılmaktadır. (http://www.kulturturizm.gov.tr)

2.2.12 Kuyumculuk

Şanlıurfa’nın geçmişten günümüze kadar gelebilen en eski el sanatlarından biri de kuyumculuktur. Bu sanat halen Eski Kuyumcu Pazarı adı verilen kapalı çarşıda ve Pamukçu Pazarı ile Kınacı Pazarı adı verilen diğer çarşılarda da icra edilmektedir. (İl Yıllığı, 1997:105)

Şanlıurfa’da bu sanat içerisinde özellikle kadın takıları yer alır ve bunlar il genelinde “hışır” diye tabir edilir. Şanlıurfa kadın takıları arasında; ilçelere göre isimleri değişmekle beraber bilinen takılar arasında; Frenk bağı, akıtma, tepelik, hızma, altın kemer ve saç koru yer alır. Şanlıurfa’da genellikle takılar 22 ayar

(37)

altından yapılır. Ama geçmişten günümüze gelen bir urfa geleneğine göre; altın takılar evli bayanlar tarafından takılır, bekar kızlar ise gümüş takılar kullanırlardı.

(38)

BÖLÜM III

3. SANAT VE SANAT EĞİTİMİ

3.1 Sanatın Tanımı

Sanat, sübjektif bir kavram olduğu için, kesin bir tanımını yapmak mümkün değildir. Geçmişten günümüze kadar “sanat” konusu tartışıla gelmiş bir kavramdır ve bu kavramın tartışılmasına 19. yüzyılın sonlarında başlandığı söylenir. 21. yüzyıla gelindiğinde ise sanat konusunda belirginleşmiş bazı tanımlar yer almıştır. Bunlardan birkaç örnek vermek gerekirse;

Aristo’ya göre Sanat, “eşyada sürekli var olan taklitten doğmuştur.” (Bigalı, 1976:18)

İ. Edman (1977:1) Sanatı, “hayatı anlayan zekanın onu en ilgi çekici, en güzel biçimlere sokması” diye tanımlamaktadır.

Ersoy’a göre (2002:5) sanat, “hoşa giden biçimleri yaratma çabasıdır.”

Mülayim’e göre (1983:33) ise, “sanat, insanın bir anlatım yolu ve biçimidir.”

Genel olarak sanat; insanların, doğa karşısındaki duygu ve düşüncelerini çizgi, renk, biçim, ses, söz ve ritm gibi araçlarla güzel ve etkili bir biçimde, kişisel bir üslupla ifade etme çabasından doğan ruhsal bir faaliyettir. (Artut, 2001:18)

Yukarıda verilen bazı tanımlarda da görüldüğü gibi, sanat göreceli bir kavramdır ve kişiden kişiye değişir. Kısaca belirtirsek, sanat “ihtiyaç”tan doğmuştur ve bir anlatım aracı görevi üstlenmiştir diyebiliriz.

Balcı (2005:14), sanatın oluşumunda dört temel unsur olduğunu vurgular. Bunlar; “doğa ve toplum, sanatçı, sanat eseri ve sanat tüketicisi”dir. Sanat bu

(39)

etkileşim içerisinde meydana gelmektedir ve sanatın kesin bir tanımı yapılamasa da genel olarak dört farklı başlık altında sanatın tanımının yapılabileceğini anlatmaktadır. Bunlar;

I- Sanat, doğa ve toplumun estetik düzeyde yansımasıdır. (Yansıtmacı Sanat Kuramı)

II- Sanat, sanatçının duygu, düşünce ve izlenimlerinin dışa vurumudur. (Anlatımcı Sanat Kuramı)

III- Sanat, dinleyen ve görende estetik haz oluşturan bir olgudur. (İşlevsellik- Fonksiyonellik Sanat Kuramı)

IV- Sanat, anlamlı biçimdir. (Biçimci Sanat Kuramı)

3.2 Sanat Eğitiminin Tanımı

Kırışoğlu’na göre (2002:3) sanat eğitimi dar anlamıyla, görsel sanatların eğitimi ve öğretimi ile ilgilenir. Bu programın kapsamı içinde; pratik sanat etkinlikleri, sanat yapıtı inceleme, sanat tarihi ve estetik yer alır. Sanat eğitimi, yöntemsel konuları da içerir. Geniş anlamıyla da sanat eğitimi, eğitim biliminin bir dalı olarak sanatın, güzelliğin, sanat tarihinin eğitim ve öğretim ile ilgili bütün sorunlarıyla ilgilenir. Sanat öğretiminin araştırma konuları içinde; sanatta öğrenme, yaratıcılık, bireyin sanatsal ve estetik gelişimi, sanat öğretiminin araştırma konuları yer alır.

Altıntaş’a göre (2007:25) sanat eğitiminin amacı; çağdaş toplum ve uygarlık yaratma alanıdır.

Özsoy’a göre (2003:81) bireyin duygu, düşünce ve izlenimlerini anlatabilmede, yeteneklerini ve yaratıcılık gücünü estetik bir düzeye ulaştırmak amacıyla yapılan tüm eğitim çabasına “görsel sanat eğitimi” adı verilir.

Yolcu (2004:88) görsel sanat eğitiminin yalnızca insana özgü bir gereksinim olduğu varsayımdan hareket ederek, bireyin tüm ruhsal ve bedensel eğitimi

(40)

bütünlüğü içinde estetik duygularının geliştirilmesi, yetenek ve yaratıcılık gücünün olgunlaştırılması çabasının, sanat eğitiminin anlamına açıklık getirdiğini savunmaktadır.

Sanat eğitimi; insanların yaratıcılıklarını, yeteneklerini ortaya koymalarına yardımcı olan, makineleşen dünyada biraz da olsa insanları rahatlatma amacı güden, onların kendilerini sanat yoluyla ifade etmelerini ve anlatmalarını sağlayan her insan için her daim gerekli bir hak ve eğitimdir diyebiliriz.

3.2.1 Sanat Eğitimin Gerekliliği ve Önemi

Özsoy (2003:42-53) sanat eğitiminin her yaş için gerekli olduğunu, öğrencilerin bu yolla kazanacakları bilgi, deneyim ve davranışların onları iyi birer yurttaş olmalarında etkili olduğunu savunur ve görsel sanatlar eğitimini; Bir iletişim aracı olarak, bir anlatım aracı olarak , algısal duyarlılık aracı olarak, etik ve estetik değer aracı olarak, bilme ve anlama aracı olarak, yaratıcılık aracı olarak, yetenek geliştirme aracı olarak, hayatta ve eğitimde dengenin aracı olarak ele alır ve görsel sanatlar eğitiminin bütün öğrenciler için olduğunu belirterek sanat eğitiminin gerekliliğini savunur.

Suut Kemal Yetkin “Sanat eğitimi bir çeşit ahlak eğitimidir.” diyerek sanat eğitiminin önemini vurgulamıştır. ( Yetkin, 1962:61)

Altıntaş (2007:21) sanat eğitiminin, uluslaşma ve çağdaş gelişmeyi sürekli teşvik etmesi gerektiğini düşünmektedir.

Sanat eğitimi insanın genel eğitimi içerisinde önemli bir yere sahiptir. Herkes için gerekli bir kişilik eğitimidir, insanın yaratıcı güçlerini ortaya çıkarmasına yardımcı olacak şartları hazırlayan ve bireyin kişilik kazanmasını amaçlayan bir etkinliktir.

(41)

Kısacası; sanattan yoksun bir eğitim, sanat eğitiminden yoksun bir toplum düşünülemez. Eğitim doğumdan ölüme kadar olan dönemi kapsıyorsa, eğitimin var olduğu her alanda sanat eğitimi de olmalıdır. İnsanı insan yapan, yaşama hazırlayan bu eğitimde tabii ki iyi yetişmiş sanat eğitimcileri ve iyi desteklenmiş bir müfredatla mümkündür.

İyi yetişmiş sanat eğitimcileri her alanda donanımlı olmalıdırlar. Her öğrenciye ayrı değer vermeli, iletişim gücü yüksek olmalı, okuyan, yenilikleri takip eden bir kişiliğe sahip olmalı, öğrencileri heyecanlandırarak onlara destek olmalı, yüreklendirerek cesaret vermelidir. Asla gelenekçi bir yaklaşım içerisinde ezberci, yeni düşüncelere kapalı, onların yaratıcılıklarını engelleyecek tavırlarda bulunmamalıdır.

İyi bir müfredat ise; alan uzmanları tarafından çok dikkatli bir şekilde hazırlanmalı, öğrencilerin beklentilerine cevap vermeli, öğretmene iyi bir rehber olmalıdır. Konular ise; yaş gruplarına uygun, bol teknikle zenginleştirilmiş olmalıdır. Bunlar olduğu sürece yetişen kişiler, hayatı ve sanatı daha iyi anlayacak ve hayattan her koşulda zevk almayı bilecek durumda olacaklardır.

3.3 Yaratıcılık Kavramı ve Çocukta Yaratıcılık

Yaratıcılık kavramı, insanlık tarihi kadar eski olmasına karşın, özellikle son beş yüz yıldır özellikle güzel sanatlar alanına ilişkin bir olgu olarak benimsenmiş, çoğunlukla bir “deha” ya da tanrısal ve olağanüstü güçlerle açıklanmaya çalışılarak, mistik bir çerçeve içerisinde değerlendirilmiştir. Oysa ki yaratıcılık yalnız sanatsal süreçlerde ya da sanat eğitimi ve öğretimine ilişkin etkinliklerde rol oynayan bir yeti olmayıp, insan yaşamının ve insanlığın evriminin tüm yönlerinde yer alan temel bir yetenektir. (Buyurgan, 2007:38’den, San,1985)

Yaratıcılık, bilim ve teknikten sanata, ekonomiye, hayatımızın her alanında ortaya ürün koyulabilecek bir olgudur ve normal zeka seviyesine sahip her insan ortaya yaratıcı bir oyun koyabilir. Yaratıcı süreçte sezgi, hayal gücü,

(42)

deneme-yanılma, araştırma, bulma, kalıplardan kurtulma, yeniden kurma gibi bir takım yeti ve nitelikler rol oynar. Yaratıcı süreçte merak gibi bir çıkış, özgünlük gibi sonuç yer alır. Hangi alanda olursa olsun, ortaya konulan ürünün daha önce hiç yapılmamış, özgün olması gerekir. Merak, algılanan bir yeniliği araştırma ve herhangi bir şey hakkında bilgi aramadır. Ünlü bilim adamı Einstein son derece alçak gönüllü bir yaklaşımla, “biliyorum ki hiçbir olağanüstü yeteneğim yoktur. Merak, çaba, direnme, bir dolu da öz eleştiri bana özgün düşüncelerimi getiren özelliklerimdir” diyerek merak duygusunun yaratıcılık üzerindeki önemini vurgular. (Buyurgan, 2007:28’den Sungur 1992)

Yukarıda da anlatılanlardan da anlaşıldığı gibi; yaratıcılık ortaya yeni ve özgün bir şeyler koyma çabasıdır. Sanat eğitiminde ise yapılan en büyük yanlış; öğrencilerde var olan yaratıcılığa ve yaratıcı düşünmeye ket vurulmasıdır. İyi yetişmemiş sanat eğitimcilerinin en büyük yanlışı, yeni fikirlere açık olmayışlarıdır. Öğrencileri öznel değil de nesnel olarak ele almaya çalışmakta ve onları belirli kalıplara sığdırmaya çalışmaktadırlar. Bunun sonucunda da; öğrenci yeni bir fikri söylemekten çekinmekte, susmakta ve yaratıcı düşüncelerin yerini koşulsuz kabul almaktadır. Bu yüzden hem müfredatla hem de iyi yetişmiş sanat eğitimcileri ile bu davranışların önüne geçilmeli ve yaratıcı, kendinden emin kişilerle geleceğe umutla bakılmalıdır.

3.4 Çocuk Resmi ve Özellikleri

“Çocuk, bize resmiyle adeta kendisinin bir parçasını yansıtmakta, olaylar hakkındaki duygu, düşünce ve görüş biçimlerini dile getirmektedir. Çocuk için resim, dinamik bir faaliyet örneği ve yalın bir anlatım aracıdır.” (Yavuzer, 2000:13)

Yavuzer’in dediklerinden yola çıkarsak, çocuklar için resim yapmak, onların duygu ve düşünceleri gibi soyut kavramları, somut hale getiren bir anlatım yolu ve ifade aracıdır diyebiliriz.

(43)

Ayrıca çocuk resimleri; çocuğun iç dünyasının anlaşılması, iç çatışmalarının ortaya çıkarılması onun çok yönlü gelişiminde önemli bir etmendir. Bu yönüyle de çocuğun tanınması, gelişmesinde ve ruh sağlığında araçsal bir işleve sahiptir. (Kırışoğlu, 2002:34)

Her çocuk ayrı ve özeldir. Çünkü; gelişimini sürdürürken, onu etkileyen bir çok faktör vardır. Bunlar okul, aile, çevre, kültür gibi etkenlerdir. Her farklı faktör çocuğu etkiler ve onun sanatı algılayışını ve aktarışını değiştirerek bize yansıtır.

Çocukların ne amaçla resim yaptıklarını çözmeye çalışmak yerine onların içtenlikle yaptıkları resimlerden dolayı onları anlamaya çalışmak daha doğru bir yaklaşım olabilir. “ Çocuklar her ne amaçla resim yaparlarsa yapsınlar, resim yapma, psiko-fizyolojik yani hem ruh hem hem beden yapısına has bir davranıştır. Aklı bilinci kaybolmuş delilerin de bu psiko-fizyolojik itişten etkilendiği görülür.” (Çakır 2001:16’dan, Bingöl 1971)

3.4.1 Çocuk Resminin Çizgisel Gelişim Aşamaları

Çocuğun bedensel ve zihinsel gelişimine paralel olarak çocuk resminde de aşamalar oluşturulmaya çalışılmıştır. Bu sistematik bölümlemelerde ilk dikkat çeken, Gustav Britsch olsa da, gelişim evreleri açısından en çok kabul gören yaklaşım Lowenfeld’in gelişim aşamaları sıralamasıdır. Buna göre; çocuk resimlerini beş evrede incelemek mümkündür.

2-4 yaş Karalama Dönemi 4-7 yaş Şema Öncesi Dönem 7-9 yaş Şematik Dönem

9-12 yaş Gerçekliğin Doğuşu Dönemi 12-14 yaş Gerçekçilik Dönemi

(44)

Her ne kadar çocuğun gelişim aşamaları yaşa göre sınıflandırılmış olsa da çocukların kesin bir şekilde bu sınıflamaların içerisinde yer almaları gözlenmeyebilir. Zaman zaman bu sınıflamaların ilerisinde ya da gerisinde kalabilirler. Bunun da nedenleri arasında; aile, okul, çevre vb…faktörler gelmektedir.

3.4.1.1 (2-4 yaş) Karalama Dönemi

Tesadüfler sonucu ortaya çıkan ilk karalamalar çocukta büyük bir heyecan yaratır. Daha sonra da başarılmış bir eylem olarak yineler ve bu eylemleri beceriye dönüştürene kadar devam ettirir. Zaman içinde deneye deneye kalemi istediği gibi kullanmayı öğrenir, dik, yuvarlak, köşeli, kırıklı çizgiler ortaya çıkar.

Çocuk bu aşamada yalnız kağıda değil bulabileceği her ortamı çizer, bunun belirli bir amacı yoktur. Sadece hoşuna gittiği ve zevk aldığı için çizer. (San, 1983:95) Bu yüzden bu dönemde ona bu imkanlar tanınmalı, büyük alanlarda rahatça karalamalar yapmasına izin verilmelidir.

Ayrıca çocuğun bu dönemde yaptığı karalamalar takdir edilirse çocuk daha bir istekle çizmeye devam edecek çevresinden onay almak için bu davranışı sürdürmeye çalışacaktır. (Yavuzer, 2001:33) Şema öncesi dönemde gördüğümüz tekrarlanan objelerin temelini bu onaylanmış davranışlar oluşturacak, çocuk onay aldığı ve beğenildiğini düşündüğü objeleri tekrarlayarak resimlerinde yapacaktır.

3.4.1.2 (4-7 yaş) Şema Öncesi Dönem

Bu dönemde çocuk dış dünya ile kurduğu ilişkilerini giderek zenginleştirir. Bu dönemde görüş özneldir, duygularının, hayallerinin yansımasıdır. Vücut oranları ölçüsüz, perspektif endişesi taşımadan, sevdikleri renklerle resim yaparlar. Bu

(45)

dönemde yaptıkları resimleri anlatmaya ve açıklamaya heveslidirler. Özellikle kendilerinde iz bırakan olayları anlatmak isterler. (Buyurgan, 2007:57)

Ayrıca bu dönemde çocukta, “röntgen resim” denilen saydam resimleri görmemiz mümkündür. Mekan bir değil birkaç tane olabilir. Yine bu dönemde “düzleme” özelliği görülebilir. Yani çocuklar çizdikleri nesneleri birkaç görüş noktasından bakıyor gibi çizebilirler. Bunu yaparken ya kağıdın etrafında dönerek ya da kağıdı çevirerek çizerler. Ayrıca bu dönemdeki çocuklar anlatmak veya vurgulamak istedikleri noktayı diğer parçalara oranla daha büyük çizerek anlatmaya çalışabilirler. (Buyurgan, 2007:57-59) Röntgen resim örnekleri incelendiğinde en dikkat çeken hamile bir annenin karnındaki bebeğin görülmüş gibi çizilmesidir. En sık tekrarlanan röntgen resimler ise ev içini gösterir çalışmalardır. Düzleme içerikli resimler arasında ise stat çizimi, bayram veya törenlerin anlatımında dört bir tarafa ayrı yerleştirilmiş insan figürleri gelmektedir.

3.4.1.3 (7-9 yaş)Şematik Dönem

Buyurgan’a göre (2007:61) okula başlayan çocuk daha programlı bir hayata başlar ve kurallar dünyasına girmesi ile de resimlerinde bir değişme başlar. Bu dönemde çocuk artık var olanı, gerçeği yansıtmak ister, kullandığı her renk de yansıttığı her nesnenin kendi rengidir. Bu dönemde çocuk şema öncesi dönemdeki özgürlüğünü kaybederek, heyecanını yitirmiş ve karamsarlığa kapılmış olabilir. Artık resimlerde okul, ev gibi konular işlenirken, okuma-yazmanın da öğrenilmesiyle resme, yazılar da eklenmiş olabilir. Bu dönemde çocuğa temel sanat prensipleri (mekan, ışık-gölge, renk vs…) öğretilmeli ve çocuğun bu dönemi desteklenerek karamsarlığının önüne geçilmelidir.

Bu dönem resim örneklerinde gördüğümüz en büyük özelliklerden biri de konuşan resimlerdir. Sanat eğitimcisi bu tür resimleri sınırlandırmamalı, öğrencinin genel bir ihtiyaçla yaptığı bu resimler engellenmemeli, çocuğa özgürlük tanınanarak, kendini rahatça ifade etmesine yardımcı olunmalıdır.

Şekil

Tablo 1: Araştırmaya Katılan Öğrencilerin Doğum Yerlerini Gösterir Dağılım
Tablo 2: Araştırmaya Katılan Öğrencilerin Anne Meslek Durumunu Gösterir  Dağılım   f %  Ev hanımı 93  77,5  Hemşire/ebe 4  3,3  Öğretmen 6  5  Mühendis 2  1,6  Terzi 1  0,8  Teknisyen 2  1,6  Hâkim 1  0,8  Serbest 1  0,8   120  %100
Tablo 3: Araştırmaya Katılan Öğrencilerin Baba Meslek Durumunu Gösterir  Dağılım   f %  Esnaf 26  21,6  Memur 17  14,1  İşçi 15 12,5  Serbest 13  10,8  Mühendis 9  7,5  Polis 7  5,8  Çiftçi 6  5  Öğretmen 6  5  Müteahhit 5  4,1  Asker   4  3,3  Öğretim üye
Tablo 4: Araştırmaya Katılan Öğrencilerin “Şanlıurfa’daki düğün, sıra gecesi  veya eğlencelerinde sizi en çok etkileyen özellikler nelerdir?” sorusuna  verdikleri yanıtları Gösterir Dağılım
+7

Referanslar

Benzer Belgeler

Refik Halid Karay, Minelbab İlelmihrab(Mütareke Devri Anıları), 2. Yine Alemdar’da “Nakşı Berab” köşesindeki Aydede imzalı yazılarıyla bilinen Refik Halid Bey de 4

Boyutlar arasında alınan ortalama değer açısından bir karşılaştırma yapıldığında ise, düşük ortalamaları informal fair playe yönelik davranışları

Bu suretle büyük Türk coğraf yacısı, kendi müşahedelerine da yanarak telif ettiği Dünya ha­ ritasına, Kristof Kolombun ha­ ritasını geçirmiş olmakla, Ame

27 Mayıs sonrası DP’nin devamı olarak kurulan AP’nin ilk Genel Başkanı olan Ragıp Gümüşpala asker kökenlidir.12 Eylül sonrası DP-AP’nin devamı olarak kurulan

Dünyada antropometrik özellikler, vücut kompozisyonu ve somatotip üzerinde farklı müsabaka spor dallarında yapılan çalışmalarda, hangi vücut profillerinin hangi

[6] Mathematical morphology of multi-scale Dual-structure elements Edge detection algorithms Scratch defect Backfin defect Uneven rolling Rolled-in scale Hardware required (CCD

Yukarıdaki işlemlerle oluşturulan Splay Ağacına verilerin hangi sırada

metler için azamî istifade imkânı araştırılmalıdır. Bü- yük bir şantiyede bu vasıtalar daha seri iş görülmesi- ni temin ederler. Bunlara ait mufassal bir etüdün mi-