• Sonuç bulunamadı

Başlık: Kurgulanmış gerçekliğin sorgulanması: Türk toplumsal belleğinde 6-7 Eylül olaylarıYazar(lar):ÇÖKER, Duygu OnayCilt: 10 Sayı: 1.2 Sayfa: 111-136 DOI: 10.1501/Iltaras_0000000138 Yayın Tarihi: 2012 PDF

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Başlık: Kurgulanmış gerçekliğin sorgulanması: Türk toplumsal belleğinde 6-7 Eylül olaylarıYazar(lar):ÇÖKER, Duygu OnayCilt: 10 Sayı: 1.2 Sayfa: 111-136 DOI: 10.1501/Iltaras_0000000138 Yayın Tarihi: 2012 PDF"

Copied!
26
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Kurgulanmış Gerçekliğin Sorgulanması:

Türk Toplumsal Belleğinde

6-7 Eylül Olayları

iletiim : arat›rmalar› • © 2012 • 10(1-2): 111-136 Duygu Onay Çöker

Abstract

Bu çalışmanın ilk amacı, 6-7 Eylül olaylarının basına yansıma sürecinde kolektif belleğe ait çarpıtma mekanizmalarına maruz kalıp kalmadığının, eğer çarpıtma söz konusu ise bunların hangi mekanizmalar olduğunun Michael Schudson’ın “Kollektif Bellekte Çarpıtma Mekanizmaları” teorisi bağlamında incelenmesidir. İkincisi ise, çarpıtma mekanizmaları ekseninde kurgulandığı varsayılan gerçeklikle sanat aracılığı ile yüzleşmenin olanaklılığının Tomris Giritlioğlu’nun “Güz Sancısı” adlı filmi çerçevesinde araştırılmasıdır. Beş farklı gazete taraması, çalışmanın ampirik kısmını oluşturmaktadır. Anahtar Kelimeler: toplumsal bellek, 6-7 Eylül olayları, çarpıtma mekanizmaları, Güz Sancısı, yüzleşme

Questioning the reconstructed reality:

The Events of September 6-7, 1955 in the Turkish Collective Memory Abstract

The first aim of this study is to analyze whether the representation of the September 6-7 events in the press was exposed to the collective memory’s dynamics of distortion, and if so, which dynamics of distortion were apparent, using Michael Schudson’s “Dynamics of Distortion in Collective Memory” theory. The second aim is to analyze the possibility of confronting this constructed reality within the framework of dynamics of distortion by way of Tomris Giritlioglu’s film, “Guz Sancısı.” This study analyzes five different newspapers for its empirical basis.

Key Words: collective memory, September 6-7 events, dynamics of distortion, Guz Sancisi, confrontation

(2)

Bu çalışmada, 6-7 Eylül 1955 tarihinde İstanbul’da yaşayan azın-lıklara yönelik olarak gerçekleştirilen ağır tahrip ve yağma hareketinin Türk basınına yansırken kolektif belleğe ait hangi çarpıtma mekaniz-malarına maruz kaldığı, toplumsal belleğin inşasında basının nasıl bir yöntem izlediği ve olayların üzerinden geçen 571 yılın ardından yüz-leşmenin olanaklılığı sorgulanmaktadır. Çalışma iki bölümden oluş-maktadır. İlk bölümünde, seçilen gazetelerin olayları hangi açıdan okudukları, haberleri nasıl kurguladıkları ve hangi çarpıtma mekaniz-malarını kullandıkları araştırılmaktadır. Azınlıkların, sözü geçen gaze-teler için ne anlam ifade ettiği, daha önce yaşanan olayları nasıl çarpı-tarak 6-7 Eylül açısından araçsallaştırdıkları, kültürel bir bütünlük içinde öyküledikleri ve kolektif olarak nasıl inşa ederek uzlaşımsallaş-tırdıkları sorgulanmaktadır.

Ardından çarpıtma mekanizmalarıyla kurulan toplumsal belle-ğin, olaylarla yüzleşmesinin olanaklılığı sorgulanmaktadır Bu amaçla, Türkiye’nin geçmişiyle hesaplaşmasında önemli bir adım olarak kabul edilen ve Tomris Giritlioğlu’nun yönettiği “Güz Sancısı” adlı filmin seçilen üç gazetedeki yorumları incelenmektedir. Belleğin toplumsallı-ğı ve etkileşimli olarak anımsaması, tekrarlar ve yeniden gözden geçir-melerle işlemesi, seçiciliği ve bir şeyi hatırlarken ötekini unutmak zorunda olması mekanizmaları üzerinden, kolektif belleğin yüzleşme-yi nasıl gerçekleştirdiği sorgulanmaktadır.

Basının 6-7 Eylül olaylarını yansıtırken kullandığı çarpıtma meka-nizmaları Michael Schudson’un kuramı çerçevesinde açımlanmakta-dır. Haber metinlerinde olayların meydana gelişi ve sorumluları,

Kurgulanmış Gerçekliğin Sorgulanması:

Türk Toplumsal Belleğinde

(3)

olaylara yönelik tepkiler, olayların arka planlarına yönelik tepkiler, olayların sonuçları incelenmektedir. Bu bağlamda da Schudson’un kuramından hareketle, haber metinleri araçsallaştırma, uzlaşımsallaş-tırma, öyküleme ve uzaklaştırma çerçevesinde ele alınmaktadır.

Bu çalışmanın temel varsayımları şöyle sıralanabilir: “Seçilen üç gazetenin dönemin hükümetinin düşüncelerini yansıtması ve bunun dışına çıkamaması”, “Gazete yorumlarından ve haberlerinden basının azınlıklarla ilgili fikirlerinin olumsuz olduğunun anlaşılması”, “Toplu-mu “Toplu-muhafazakar-milliyetçi bir bakışla harekete geçirme amacı güdül-mesi”, “Halkı sağ duyuya teşvik eden haberler yapılmaması”, “Güz Sancısı filminin bir özür filmi olarak nitelendirilmesi”, “Filmin gerekli-liğinin ve öneminin kabullenilmesi”, “Filmin tarihsel bir sorgulama ve resmi tarihe karşı yeni bir gerçeklik olarak ortaya konması”.

Kolektif Bellekte Kurgulanan Gerçeklik

“Toplumsal bellek medyada nasıl kurgulanmakta, eğer çarpıtılı-yor ise hangi çarpıtma mekanizmalarına maruz kalmaktadır?” Bu sorunun kolektif bellek bağlamında ele alınarak, 6-7 Eylül olaylarının aynı dönemin gazeteleri tarafından nasıl bir kurgu ile halka yansıtıldı-ğının anlaşılabilmesi için Jan Assman’ın kültürel bellek tanımından yola çıkmak yararlı görünmektedir. Assman’a göre belleğin neyi içer-diğini, nasıl ve ne kadar süre ile muhafaza ettiğini bireyin kapasitesi ve yöneliminden ziyade dış koşullar, yani toplumsal ve kültürel çerçeve-nin koşulları, belirler (2001: 24). Bu bağlamda bireysel belleğin bile belirli ölçütler dahilinde gerçeğe uygunluğunun hesaplanabilmesi

(4)

oldukça zor görünürken, bir de kolektif belleğin yargılanması söz konusu olduğunda, daha karmaşık durumlarla karşılaşılmaktadır. Bunun sebebi, bireysel belleğin haznesinin kişinin kendisi olması, kolektif bellek için ise böyle bir durumun olmamasından kaynaklanır.2 Kültürel bellek, kalıplar halinde yerleşmiş olduğundan, verilmiş ola-rak kabul edilir. Üstelik Michael Schudson’a göre kişiye özel bir anı dahi bulundursa, kültürel olma niteliğini yitirmez (180).

Kişi kolektif belleğin içine doğmaktadır. Zamanla ritüelleri öğren-dikçe, anıt ve kitaplardan, kültüre ait kalıplardan verili bellek biçimle-rini edindikçe, kendi anılarını da onların içine katmaktadır. Ancak, kendi anılarını katma sürecinde bellek işlevini birey ötesi dil aracı ile yerine getireceğinden, kolektif olma niteliğini yitirmemektedir. Belleğin bireysel mülkiyeti yine kendisine ait olsa da toplumla payla-şacağı için kolektif bellek olarak nitelendirilecektir.

“Belleğin çarpıtılma mekanizmaları” ifadesi, gerçekle tamamen örtüşen bir belleğin olabileceği varsayımını beraberinde getirmektedir. Ancak ne kişisel belleğin, ne de kolektif belleğin gerçekle örtüştüğünü doğrulayan bir mekanizma bulunmamaktadır. Schudson’a göre, belle-ğin yapısından kaynaklanan seçicilik özelliği nedeni ile çarpıtma söz konusu olmaktadır (181). Bir görme biçimi aynı zamanda bir görmeme biçimi olduğundan, bellek de salt bir kaydetme yöntemi olmadığın-dan, hatırlama ve unutma art arda birbirini tamamlayarak belleği oluşturacaktır. Bu da kendine içkin karmaşası ile birlikte toplumsal, psikolojik ve tarihi etkilerini beraberinde getiren bir süreçtir.

Bu bağlamda da 6-7 Eylül olaylarının farklı hikayeler olarak oku-nabildiği ortaya çıkmaktadır. Örneğin, olaylar Türk Milliyetçiliğinin inşası açısından bir ulus kurma ve homojenleşme projesi süreci olarak okunduğunda farklı bir hikaye, azınlıklara karşı gerçekleştirilen eylemler ve onların ülkeyi terk etmeleri olarak okunduğunda ise başka bir hikaye belirmektedir.

Schudson “Kolektif Bellekte Çarpıtma Mekanizmaları” adlı çalış-masında dört önemli çarpıtma mekanizçalış-masından söz etmektedir (181). Bunlardan ilki “uzaklaştırma”dır. Bu mekanizma, geçmişin geri

(5)

çekilmesi anlamına gelmektedir. Olaylar ve anılar silikleşmekte, duy-gusal yoğunluk kaybı yaşanmaktadır. Bu çalışmada incelenen haber-lerde, öncelikle uzaklaştırma yapılıp yapılmadığı araştırılmaya çalışı-lacaktır. Ardından ikinci bir çarpıtma mekanizması olan “araçsallaştır-ma” sınanacaktır. Araçsallaştırma mekanizmasının amacı, geçmişin nasıl kullanıldığını, hangi amaçlar bağlamında çarpıtıldığını, hangi çıkarlara hizmet ettiğini ortaya koymaktır. Üçüncü mekanizma “öyküleme”dir. Yaşanmış durumun ilginçleştirilmesi ve daha dikkat çekici kılınması anlamına gelmektedir. Son mekanizma ise “bilişselleş-tirme ve uzlaşımsallaştırma”dır. Geçmiş bilinebilir hale getirilirken, anıları öğretilmiş hali ile tekrarlamak ve bunun üzerinde uzlaşmak amaçlanmaktadır. Bu çalışmada, sözü edilen çarpıtma mekanizmaları-nın 6-7 Eylül olaylarına nasıl uygulandığı sorgulanmaya çalışılmakta-dır.

Basının “Gerçek”i

Bu kısımda üç ayrı gazetenin (İstanbul Ekspres, Hürriyet ve Cumhuriyet), 6-7 Eylül 1955 tarihinde gerçekleştirilen olaylarla ilgili olarak yayımlandıkları haberler incelenmektedir. Sözü edilen gazete-lerin, 6 Eylül-15 Ekim 1955 tarihli sayıları taranmış, 15 Eylül 1955 tarihinden itibaren her üç gazetede de olaylara ilişkin haberlerin sona erdiği görülmüştür. İstanbul Ekspres gazetesinin seçilmesinin nedeni, olayların başlamasında kilit işlev üstlenmiş olması ve 6 Eylül günü ikinci baskı yaparak haberi ilk kez duyurmuş olmasıdır. İstanbul Ekspres’de belirtilen tarihler arasında 40 haber yayımlandığı saptan-mıştır. Hürriyet ve Cumhuriyet gazeteleri ise perspektifleri ve hedef kitleleri dikkate alınarak seçilmiştir. İki gazetede olaylara ilişkin olarak toplam 64 haber taranmıştır. Her üç gazetenin de 6 Eylül 1955 tarihli baskılarında, olaylar başlamadan önce, geniş ölçüde Kıbrıs meselesine ilişkin haberler yer almaktadır.

İstanbul Ekspres Gazetesi

6-7 Eylül olayları, 6 Eylül 1955 günü ikinci baskısını yapan İstanbul Ekspres’de “Atamızın Evi Bomba ile Hasara Uğradı” manşeti ile duyurulmuştur. Ertesi gün ise “Hükümet Tebliği: Komünist Terkibine Maruz Kaldık” ifadesi ile sorumluları komünistler olarak

(6)

belirlemiştir3. Örfi İdarenin kaldırıldığı bildirilmekte, askeri birliklerin aldığı tedbir sayesinde İstanbul’un sükûnete kavuştuğu vurgulan-maktadır4. Bu ilk sayfa tamamen olaylara ayrılmış, olaylar diğer haberlere de alt katman olarak yansımıştır. “Güçlükle Kurtuldu” baş-lıklı haberde, “bazı çılgın kimselerin Kıbrıs’ın komünistlerin olacağını söylemeleri ya da Yunanistan lehinde yaptıkları konuşmalar”5 nedeni ile halk tarafından linç edilmek istendikleri belirtilmekte ve bu istek haklılaştırılmaktadır. Olayları çıkartan ve linç, yağma hareketlerini gerçekleştiren grupların fotoğraflarının altına, “Gençlik yukarıda görüldüğü gibi ellerinde bayraklar, Atatürk’ün portreleri, büstleri olduğu halde, her an biraz daha kalabalıklaşan mitinglere doğru git-mişlerdir.” ifadesi kullanılmaktadır. Olayları çıkartan “gençlik” haklı gösterilmeye çalışılmakta, ellerindeki posterler ve büstler özellikle vurgulanmaktadır. Ayrıca, sayfada Yunan Konsolosunun motorla İzmir’i terk ettiği haberi “Kaçmaya Muvaffak Oldular” başlığı ile verilmiştir. Burada, konsolosun kaçmasının gerekliliği, kızgın kalaba-lığın elinden ancak kaçarak kurtulacağı ve kaçmayı başardığı vurgusu dikkat çekilmektedir.

Olayın acı boyutu “Yunan Hava Yolları başta olmak üzere bir tek Rum mağazası kalmamıştır. Karaköy’den Şişli’ye kadar bütün büyük küçük Rumlara ait dükkanların hepsi tahrip edilmişti”6 başlıklı haber-de haber-de ortaya çıkmaktadır. Gazete, o akşam İstiklal Cadhaber-desinhaber-de bulu-nan Amerikalı bir turist gurubun “Türk Milletine dokunulamaz, bunu bu akşam öğrendik. Var olsun Türk Milleti” ifadesini kullandığını belirterek, bu ifadeyi büyük harflerle vurgulamakta ancak olayın bağ-lamının tam olarak yansıtmamaktadır. Haberde büyük bir çelişki göze çarpmaktadır. Azınlıkların mülklerine zarar verilmesinin nedeninin Atatürk’ün evine yapılan saldırıdan kaynaklandığı, haber metnin alt katmanından okunabilmektedir. Böylelikle, olayların Türkler tarafın-dan gerçekleştirildiği kabullenilmiş olmaktadır. Eğer gezmeye çıkmış bir grup turist “Türk Milletine dokunulamaz, bunu öğrendik” diyorsa, ortada Türklerin almış olduğu bir intikam ya da güç gösterisi olması gerekmektedir. Daha ilk günden olayları Türklerin çıkarmadığını belirtilerek önce komünistleri daha sonra pek çok farklı gurubu suçla-ma eğilimine giden gazete burada kendisi ile çelişmektedir.

(7)

“Kızıl Maske Düştü”7 manşetiyle verilen bir başka haber

komü-nizm tehlikesinden ve olayların kilit noktasında komünistlerin oldu-ğundan hareket etmektedir. Vatandaşların milli hislerinden istifade eden 33 komünistin yakalanarak askeri makamlara teslim edildiği bil-dirilmektedir. Gazete ayrıca hükümetin olaylar için tazminat ödeyece-ğini duyurmaktadır. Vatandaşların gözünden olayı yansıtma iddiasın-da olan gazete “Kızıl tahrikçilerin milli hislerimizin galeyana gelmesin-den nasıl faydalandıklarını, tahrip işinde önderlik ederek bu faciaya sebep olduklarını çok iyi öğrendik.”8 ifadesine yer vermektedir.

Tahrikçiliğin ele başlarının Türkiye’yi dostsuz bırakma gayesini güttükleri başlıklı haberde ise “33 müseccel komünistin tutuklandığı” ve “Kıbrıs Türktür cemiyetinin kapatıldığı”9 bildirilmektedir. Derneğin emniyette tutulan 97 üyesi olaylarla hiçbir ilgilerinin bulunmadığını belirtmişler, suçun komünistlere ait olduğunu iddia etmişlerdir. Haberin devamında, aynı saatlerde farklı semtlerde başlayan olayların tertip olduğunu ifade edilmekte, komünistler tarafından gerçekleştiril-miş olmasının muhtelif olduğu belirtilmektedir.

Hükümetin zarar görenlere yardım edeceğini duyurmasının, küçük sermayeli esnafa teselli olduğunu belirten bir başka haberde, sahibi Türk, işletmecisi Rum olduğu belirtilen işletmelerin çalışanlarına fikir-leri sorulmaktadır. Rum işletmecifikir-lerin yapılan yardım için müteşekkir olduklarını, özellikle hükümetin bu olayda hiç bir suçu olmadığına inandıklarının altı çizilmektedir. Azınlıkların perspektifinden, olaylara dair bundan başka herhangi bir yorum bulunmamaktadır.

Gazete, askeri mahkemelerin kurulmuş olduğunu, tahrikçilerin yargı önüne çıkarıldıkları bildirmektedir. Habere göre, olaydan sonra yağma ve tahrikçilik yapan 150 kadın yakalanmıştır. Bunlar arasında “aşk salonu” sahibi olan iki kadın da bulunmaktadır.10 Gazetenin aynı baskısında yakalanmış bulunan komünistlerin olayların tam olarak ortaya çıkartılması için gereken bilgileri vermedikleri ve halen Harbiye’de tutuldukları belirtilmektedir.

Alınan tedbirlerin ne kadar hızla işlerliğe girdiği, hemen hemen tüm dükkanların onarılmaya başlandığı ve normal satışlarını

(8)

başladı-ğı, Amerika’nın alınan tedbirleri ve duruma hakimiyeti övmesi de olaylara ilişkin haberler arasındadır.11 Gazete yakalanmış bulunan üç bin kişiyi şu şekilde sınıflandırmıştır: “tahrikçi, çapulcu, tahripçi ve emirlere riayet etmeyen”.12

“Dünya suçluları tanıyacaktır” başlığı taşıyan 13 Eylül tarihli gazetede Menderes ve Köprülü’nün demeçleri manşetten verilmekte-dir. Buna göre, Menderes, olayları çıkartanları düşman ilan etmiş, Köprülü de mabetler zarar gördüğü için olayları çıkartanların komü-nistler olduğunun ispatlandığını belirtmiştir. Gazete, halkı yağmacıla-rı ihbar etmeye davet etmektedir. “Vatandaş, komünistleri, uydurma haber verenleri, tahrikçileri, kışkırtıcılığı, yağmacıları, derhal karakol-lara ihbar et.”13 Olayların başlamasında ve devam eden günlerde duyurulmasında oldukça önemli bir rol oynayan İstanbul Ekspres gazetesi, olayların “komünistler”, “aşk evlerinde çalışan kadınlar”, “çapulcu ya da çingeneler” tarafından çıkartıldığı üzerinde ısrarla durmaktadır. Azınlıkların bakış açısından herhangi bir habere yer verilmemiş, onlarla gerçekleştirilen röportajlarda da sadece, zararları-nı karşılayan hükümete olan şükranları dile getirilmiştir. Ayrıca, seçi-len diğer gazetelerde de olduğu gibi İstanbul Ekspres’de de “gençler” ve “Türk Gençler”i ifadelerinin sıklıkla vurgulandığı, Türk Gençlerinin ellerinde bayraklar ve Atatürk posterleri ile yürüdüğü, bir anlık kız-gınlıkla infial yarattıkları, ancak olayların gerçekleştiricisi olmadıkları ısrarla vurgulanmış ve alt metinlerden haklılıklarının okunabildiği gözlemlenmiştir.

Cumhuriyet Gazetesi

Cumhuriyet gazetesi, 6 Eylül günü olaylar başlamadan önce çıkan

sayıda Kıbrıs Meselesine değinmekte ve “Atina İşi Azıttı” başlığını kullanarak, şaşkına dönmüş Yunan gazetelerinin bile ne yazacaklarını bilemediğini, dostluğun bozulduğunu vurgulamaktadır. Olaylar, “Selanik’de Atatürk’ün Evine Bomba Atılması Yurtta İnfial Yarattı” başlığı ile duyurulmaktadır14. Atatürk’ün evine yapılan saldırı sonucu,

milletçe ayaklanma gerçekleştirildiği, heyecana gelen bazı gençlerin ellerinde “Kıbrıs Türktür” yazan pankartlarla yürüdükleri, buna diğer vatandaşlar da katılınca ortaya bu olayların çıktığı ifade edilmektedir.

(9)

Gazeteye göre Yunanistan’daki Megalo İdeacılar durup dururken hem memleketimizin hem Yunanistan’ın hem de Kıbrıs’ın başına bela açmışlardır. Bunun ceremesini de Türkiye yaşanan olaylarla çekmekte-dir. “Bu taşkınlıklar bizi zayıflatır” başlığı ile yayımlanan aynı haberde:

“Evvelki günün hadiseleri başlangıçta gençliğin çok asilhane bir milli tezahürü idi. Türk’e has vaka ve necabet içinde olup bitecekti. Acaba tahrik edici gizli kuvvetler meşum ellerini bizim halk kalabalık-larının ortasına kadar uzatmak fırsatını mı buldular?”15 ifadeleri kulla-nılmaktadır. Metnin tümünde, olaylara Yunanistan’ın Megalo İdeasını savunan bir gurubun neden olduğu ve tahrik edici gizli kuvvetlerce organize edildiği anlatılmaktadır. İşte bu noktada aslında çok asil ola-cak milli bir tezahür ve vaka yerine durumun kötüye gitmesinin nede-ni Megalo İdeacılar olarak gösterilmektedir. Aslında Megalo İdeayı savunan gurup olmasaydı olayların milli bir necabet içinde asil bir Türk davranışı ile halledileceği belirtilmektedir. Gazete yer alan “Demokrat memleketlerin hepsinde bu nümayişler olmaktadır”, “Yağma edici zümreler sadece Rum mallarını değil, Türklerinkini de mahvetmiştir”, “Bir avuç çapulcu yağmacı, Türk devlet ve milletinin başına altından kalkılması güç bir dert açmıştır” ifadeleri, olayları bir yandan haklılaştırırken diğer yandan da asıl zarar görenlerin Türkler olduğunu vurgulamaktadır. Habere göre milli menfaatlerimize zarar verebilecek olan bu olaylar bir yandan da Türk kuvvetini artıracaktır.

Tahrip edilen Rum evlerinden birinde el bombası bulunmuş-tur. Bu durum evin tahrip edilmiş olmasını da haklılaştırmaktadır. Ayrıca, olayların ardından rıhtımdan ayrılmak zorunda kalan Yunan motorlarının tayfalarının tekrar limana yanaşırken “Pis Türkler” anla-mına gelen “Dirty Turks” diye bağırdıkları belirtilmektedir.

Olayları gerçekleştirenlerin komünistler olduğunun iddiası ortaya atılmakta, bununla birlikte Rumların da olaylara karıştığı ve yağmacılık yaptığı şu ifadelerle kabul edilmektedir: “Yağmacılığın ve tahrikçiliğin, merkezi Beyrut’ta bulunan kızıl bir teşkilat tarafından hazırlandığı tahmin ediliyor. İhbarlar üzerine dün yağmacıların evle-rinde aramalar yapıldı ve birçok çalınan eşya ele geçirildi.”16 “Kızıl

(10)

şebekeyi” çökertmek için faaliyete geçen polis, iki Rum vatandaşın evinde 30 bin lira değerinde yağma eşyası bulmuştur.17

Başbakanın nutku, meselenin Türk eseri olmadığını herkese ispat etmenin çok önemli olduğunu belirtmekte ve haber söylemlerinin temel kabullerini özetlemektedir. Başbakan olaylardan ötürü öncelikle Türk Halkına geçmiş olsun dilekleri iletmekte ve maddi ve manevi açıdan en fazla zarar görenin Türk halkı olduğunu vurgulamaktadır.18

15 Eylül tarihinden itibaren olaylara ilişkin haberler yoğunluğunu yitirmektedir. Cumhuriyet gazetesinde İstanbul Ekspres’de de olduğu gibi, kızıl düşman netleştirilmekte, yağmaya katılan Rumlar vurgusu bulunmaktadır. Burada “aşk salonlarında çalışan kadın suçlular”a yapılan bir vurgu yoktur. Ancak kesin bir şekilde, bir anlık heyecana kapılan vatansever Türk gençlerinin, aslında milli bir asaletle hallede-bilecekleri bu meselenin, kızıl düşmanın kurgusu ve organizasyonu ile bu hale geldiğini belirtmektedir. Türk gençlerinden söz edilen haber metinlerinde sürekli olarak ellerinde bayrakların ve Atatürk posterleri-nin olduğu vurgulanmakta ve vatanseverlikleri hatırlatılmaktadır.

Hürriyet Gazetesi

Hürriyet gazetesi de 6 Eylül 1955 tarihinde çıkan baskısında Kıbrıs

olaylarını manşete taşımıştır. Olaylar 7 Eylül günü yayımlanan gazete-de, ilk sayfadan, duyarlı vatandaşların yürüyüşü olarak duyurulmakta-dır. Atatürk’ün evine atılan bombanın ardından duyarlı vatandaşlar Taksim Meydanında toplanmıştır, coşkun insan seli, ellerinde bayraklar-la yürüyüşe geçmiştir. Protesto etmek isteyenler evlerine bayrak asmış, her yer kırmızı beyaza boyanmıştır. Ancak eczane sahibi bir Rum, bay-rak asmayı reddetmiştir. Olaylar da zaten bunun üzerine çıkmış ve tah-rip hareketleri başlamıştır. Gazetenin beşinci sayfasında, bu haber ayrın-tılandırılırken, Atatürk’ün evine atılan bomba nedeniyle küçük büyük, genç yaşlı, şehirli köylü herkese bir kırbaç tesiri yaptığını, İzmir’de heyecan içinde fuarın yapıldığı alana doluşan halk kitlesinin asılı Yunan bayrağını parçalayarak yerine Türk bayrakları astıkları belirtilmektedir. Olayların büyümesi ve fuardaki diğer Yunan bayraklarının parçalanma-sı üzerine olaylara ordunun müdahale ettiği belirtilmektedir.

(11)

Diğer gazetelere göre olayları daha detaylı veren Hürriyet gazete-sinde ayrıca olayların yoğunluk kazandığı yerlerde gerektiği zaman-larda emniyet güçlerinin eksikliğinin hissedildiği belirtilmekte ve bayrak asılmayan ev ve işyerlerinin zarar gördüğü, 26 kilisede yangın çıkartıldığı doğrulanmaktadır. Olayları çıkartanlar için sadece “nüma-yişçiler” ifadesi kullanılmaktadır.19 Çıkartılan yangınların ve gerçek-leştirilen tahribatın kimler tarafından niçin gerçekleştirildiğine dair bir temsil henüz verilmemekle birlikte, sadece olayların çapulcular tara-fından kötü maksatlarla istismar edildiği belirtilmektedir.

Hürriyet gazetesi tarafından olayların “Komünist”lere yüklenmesi 9 Eylül tarihli baskının manşetinde gerçekleştirilmektedir. Olayları körükleyen otuzdan fazla komünistin yakalandığı haberini veren gaze-te “kızıllar” ifadesi ile tüm suçu komünistlere yüklenmekgaze-tedir. Fuarda dolaşırken “yaşasın komünizm” diye bağıran “kızıl uşaklarının” hemen tutuklandığını duyurmaktadır.20 Olayların Türk düşmanları tarafından çıkartıldığı, asil ve asıl milliyetçi gençliğin çapulcu olmadı-ğı, Türk Milletine yıkılmak istenen bozguncu faaliyeti kabul etmedik-leri vurgusu bulunmaktadır21.

Gazete, olaylara ilişkin haberlerde yoğunluklu olarak komünist vurgusu yapmaya devam etmektedir:

“İşin tahkikat safhaları ilerledikçe ve hakikatler birer birer meyda-na çıktıkça anlıyoruz ki bir alay çapulcu ve yağmacının arasımeyda-na karışan ve bu talanı organize ederek vüsat ve şümulünü artıranlar pusuya yatmış olan kızıl komünistler olmuştur.”22

Diğer gazetelerde de olduğu gibi olayları çıkartanlar dört gruba ayrılmışlardır: “tahrikçi, çapulcu, tahripçi ve emirlere riayet etmeyen-ler”.

Köşe yazarı Samih Tiryakioğlu, olaylara ilgili yazısında İstanbul’u fetheden Fatih’in ilk işinin yağmayı durdurmak olduğunu vurgulaya-rak, bugün yaşanan olaylarla Türk’ün karakterinin ne kadar ters düş-tüğüne dikkat çekmektedir. Türk’ün şanının korunmasında hükümetin bu kadar çabuk hareket etmesinin de tek teselli olduğunu

(12)

belirtmekte-dir.23 Olaylara dair haberler yoğunluğunu yitirdikçe, bunların yerini yağmanın ardından yapılan hükümet yardımları ve vatandaşların şükranlarını yansıtan haberler almaktadır24.

Diğer iki gazetede de olduğu gibi 15 Eylülden itibaren olaylara ilişkin haberlerin sona erdiği saptanmıştır. Yalnızca 17 Eylül tarihli Hürriyet gazetesinde, olaylar sırasında 862 mağazanın tamamen yandı-ğı doğrulanmakta ve yapılan yardımlar vurgulanmaktadır.

19 Eylül 1955 tarihinde çıkan Hürriyet gazetesi, Eylül ayında çıkan son Hürriyet Gazetesidir. 5 Ekim 1955 tarihine kadar gazete kapatılmış-tır. Yeniden yayımlanmaya başladığında ise olaylara dair çarpıcı haber-lere yer verilmemiştir.

İstanbul Ekspres, Cumhuriyet ve Hürriyet Gazetelerinin Olaylara Dair Ortak Kategorileştirme ve Temsil Biçimleri

Türk Gençleri Ötekiler Elleri Bayraklı ve Atatürk

Posterli

Çapulcu, tahripçi, tahrikçi ve emirlere riayet etmeyen

Vatanperver milliyetçi gençler

Hükümet yanlısı olan dost azınlıklar,

olay çıkartmak için bekleyen kötü niyetli azınlık vatandaşlar

Aniden heyecana kapılabilen Fırsattan istifade eden

İstanbul Ekspres gazetesi 7 Eylül 1955 tarihlinde olaylardan sonra yayımlanan sayısında Hürriyet ve Cumhuriyet gazetelerinden farklı olarak ilk günden olayların sorumlularını ‘komünistler’ olarak belirle-miştir. Yine aynı gazete, diğer iki gazetede yer almayan ‘aşk salonu’ olarak nitelenen yerlerde çalışan kadınları suçlama eğilimi göstermiş-tir. Her üç gazete de yakalananları dört grupta toplama eğilimi göster-miştir: “tahrikçi, çapulcu, tahripçi ve emirlere riayet etmeyen”.

Cumhuriyet gazetesi, olayları daha çok Megalo İdeacıların üze-rinden kurgulama eğilimine gitmiştir. Gazeteye göre olayların çıkma-sında kızılların rolü büyüktür ancak Rumlar da onlara yardım etmiş-lerdir. Seçilen her üç gazete de vatanperver, Atatürk posterleri ve Türk bayrakları taşıyan gençleri bir anlık heyecana kapılmaları nedeniyle

(13)

mazur görmekte, zaten olayların komünistler tarafından çıkartıldığını, asil Türklerin böyle kızıllara ve çapulcu takımına uymadığını vurgula-maktadırlar.

Çarpıtma Mekanizmaları

6-7 Eylül olaylarının basına yansımasının Michael Schudson’un kolektif bellekteki çarpıtma mekanizmaları ekseninde incelenmeye çalışıldığı bu araştırmada, taranan her üç gazetenin olaylarla ilgili haberlerinde de aynı sonuçlara rastlanmıştır. Öncelikle haberlerde olayların ayrıntılarına girilmediği gözlemlenmektedir. Özellikle yağma ve zarar verme eylemleri bir uzaklaştırma ve geçmiş olarak kabul etme ilişkisi içerisinde metinleştirilmiştir ki bu durum Schudson’un “Uzaklaştırma” olarak nitelediği ilk çarpıtma mekaniz-masına denk düşmektedir. Bu mekanizma gereğince kurgulanan olay-lardan geriye sadece anma törenleri ile hatırlanacak anılar kalması mümkün olmamaktadır (Schudson, 182). Ne azınlıklara ne de zarar gören herhangi birine dair bir söylem bulunmamaktadır. Azınlıklarla röportajlar yapılmıştır ancak bunlar sadece hükümetin yardım yapa-cağını açıklamasından sonra, yardımlar bağlamında sınırlı olarak gerçekleştirilmiştir. Bu durumda da basına sadece azınlıkların Türk Hükümetine duydukları şükran ve dile getirdikleri teşekkür yansı-maktadır.

İkinci çarpıtma mekanizması olan “Araçsallaştırma” ise güncel ve stratejik çıkarlara hizmet edecek şekilde olayların tahrif edilmesidir. Bu olay, dönem için oldukça önemli olan Kıbrıs meselesinin Türkiye lehine çevrilmesinde, Türk halkının gördüğü maddi ve manevi zarar söz konusu edilerek araçsallaştırılmaya çalışılmıştır. Söz konusu araç-sallaştırma tek yönlü de değildir. “Mabetler de yıkıldığına göre, suçlu-lar komünistlerdir” söylemi ile sol görüşlüleri olaysuçlu-lardan sorumlu tutarak kızıl düşman ilan etmek, araçsallaştırma örneklerinden bir diğeridir. Sadece İstanbul Ekspres’de bulunan “aşk salonlarında çalışan kadınlar” olarak ifade edilen kadınların bu olaylardan suçlu tutularak tutuklaması da bu kategoride ele alınmalıdır. Dönemin tehlike teşkil ettiği düşünülen kesimleri olaylardan sorumlu tutulmuş ve tutuklan-mıştır.

(14)

Bir diğer çarpıtma mekanizması olan “Öyküleme”, geçmişi ilginç-leştirerek kültürel biçimde sarmalamaktır. Buna göre, “Türk Bayraklı ve Atatürk posterli vatansever gençler” başroldeki kahramanlara dönüşmüş, gerçekleştirilen eylemler nedeniyle üzgün de olsalar, milli bir asaletle olayı halledememiş de olsalar sonuçta suçlu olanların onlar olmadığı defalarca vurgulanmıştır. Öyküleme, Schudson tarafından sadece geçmişte olmuş bir olayı yeniden anlatmak olarak ele alınmaz. Aynı zamanda süsleme ve abartma sanatıdır da (190). İşte basın da, seçilen gazeteler üzerinden de incelendiği şekilde, bu süsleme ve abar-tıyı gerçekleştirmektedir.

Son çarpıtma mekanizması olan “uzlaşımsallaştırma ve bilişsel-leştirme”, daha açık bir ifade ile geçmişin bilinebilir hale getirilmesi açısından da oldukça ilginç sonuçlar ortaya çıkmıştır. Basına yansıyan haberlerin aslında meydana geldiği gibi değil, hatırlanmasının istene-ceği şekilde ve tam da aynı noktalara önem verilerek kurgulandığı gözlenmiştir. Buna göre, kamuya ait bir alanda meydana gelen olaylar kaydedilirken, aktif biçimde elden geçirilmiş ve fikir birliği içerisinde olayları gerçekleştirenlerin kimler olduğu kurgulanmıştır. Çünkü haber metinlerinde hep aynı ifadeler bulunduğu ve kategorileştirme-lerin aynı şekilde yapıldığı saptanabilmektedir. Özellikle üç gazetenin de suçluları komünistler olarak belirlemesi ve çapulcu, tahripçi, tah-rikçi ve emirlere riayet etmeyen olarak ayırması, Türk gençlerini de asil, elleri bayraklı ve Atatürk posterli temsil etmesi uzlaşımsallaştır-ma örneklerinden bir tanesi olarak bu kategoride ele alınabilir.

Sözü edilen dört çarpıtma mekanizmasının da 6-7 Eylül olayları-nın temsili sırasında incelenen üç ayrı gazetede uygulanmış olduğu sonucuna varılabilmektedir. İkinci bölümde çarpıtma mekanizmaları-na tabi tutulmuş bulumekanizmaları-nan bu olaylarla yüzleşmenin olamekanizmaları-naklılığının sınanması amaçlanmaktadır.

Yüzleşme

Bu bölümde 6-7 Eylül olaylarını konu alan ve Tomris Giritlioğlu’nun yönettiği ‘Güz Sancısı’ adlı filmin, seçilen gazetelerde yer alan yorum-ları incelenerek yüzleşmenin olanaklılığı sorgulanmaya çalışılacaktır.

(15)

İncelenecek gazeteler, Hürriyet Radikal ve Zaman gazeteleridir. Filme ilişkin nadiren haber yapıldığından, yapılan haberler de genellikle oyuncular ve onların ilgi çekici demeçleri üzerinden gerçekleştirildi-ğinden, filmin hazırlıklarının konu edilmeye başlandığı 09.12.2001 tarihinden çalışmanın başladığı Aralık 2010 tarihine kadar olan süreç tümüyle inceleme konusu yapılmıştır.

Hürriyet Gazetesi

Hürriyet’te filme ilişkin olan toplam 24 haber ve köşe yazısı taran-mıştır. Gazetede filme ilişkin ilk haber, Varlık Vergisinin konu edildiği “Salkım Hanımın Taneleri” filminin ardından gerçekleştirilecek yeni bir proje olan “Güz Sancısı”nın çalışmalarının başladığını bildiren haber-dir. “Bir Hesaplaşma Daha” başlıklı haberde 6-7 Eylül olayları “dra-matik” olarak ifade edilmektedir. Olayların kökeninde toplumdaki ekonomik dengesizlik ve siyasal sorunların olduğu belirten gazete Yunanistan’daki Enosis sorununun ve Kıbrıs meselesinin Türkiye’deki azınlıklara karşı bir önyargı oluşturduğunu ifade etmektedir. Haber, ‘toplumda infial yarattı’ şeklinde nitelediği olayların “İstanbul’a dışa-rıdan geldiği öne sürülen bazı yoksul kitlelerce çığırından çıkartıldı-ğından” söz etmektedir. “Güz Sancısı’nın Çekimleri Başlıyor”25 başlık-lı başka bir haberde ise, “Filmde tarihe 6-7 Eylül olayları olarak geçen ve 1955 yılında ‘Atatürk’ün evine bomba atıldı’ yalanıyla kışkırtılanlar tarafından İstanbul’da bulunan azınlıkların ev, işyeri ve ibadethanele-rinin yağmalanması anlatılacak.” ifadesi bulunmaktadır. Bu haberde açıkça Ata’nın evine bomba atılması olayının yalan olduğunu kabulle-nilmektedir.

Doğan Hızlan, film üzerine kaleme aldığı “6-7 Eylül’ü Gördüm”26 adlı yazısında filmin o geceyi yaşayanlara fecaati bir kez daha anımsa-tacak, görmeyen, yaşamayan genç kuşağın da böyle bir gecenin sonuç-larını görerek bir daha olmaması için neler yapılması gerektiği konu-sunda derin derin düşündürecek bir film olacağını ifade etmektedir. İstanbul’da o dönemde dostluk içerisinde yaşayan halktan söz eden Hızlan, Ata’nın evinin bombalandığı haberinin yarattığı sonuçları “tahrik” olarak değerlendirmekte ve kendi anılarından yola çıkmakta-dır. Devletin insanlığı, demokrasiyi, özgürlüğü zaman zaman unuttu-ğunu, muhalifi cezalandırdığını anlatırken, Güz Sancısı’nın yansıttığı

(16)

dehşeti söz konusu etmektedir. Filmde, bir yandan Rum kadınının duyarlığının, ince aşkının, diğer yandan derin devlet ahtapotunun kollarının herkesi nasıl sardığının konu edildiğini belirtmektedir. Bu dönemleri yeniden tartışmaya açan Yılmaz Karakoyunlu’nun romanı-nın ve Tomris Giritlioğlu’nun filminin öneminin altını bir kez daha çizmektedir. Güz Sancısı’nın tarihin bir yanlışını nasıl ortaya koyduğu-nu, yarım yüzyılı aşkın sürede ne kadar yol kat edildiğini belirtmekte-dir. Hürriyet gazetesinin özellikle köşe yazarları filmin önemine dikkat çekmekte ve tarihle yüzleşme için gerekliliğini dile getirmektedirler. Bu yazarlardan bir diğeri de Hadi Uluengin’dir.

Hadi Uluengin 6-7 Eylül olaylarını “lanetli bir sayfa” olarak nite-lendirmektedir. Uluengin yazısında ulus devletlerin ötekileştirerek var olduklarını, böylece dışlama, ötekini hedef alma ve mezalim olaylarına bulaştıklarını ifade etmekte ve tarihin kara sayfalarına geçmiş örnekler vermektedir. Üç bölüm halinde hazırladığı yazısının ilk bölümünü bitirirken, “Hiç şüphesiz, Güz Sancısı filmlerini yaparak ve seyrederek korkmadan ve inkar etmeden kendi ‘tarih sancılarımızı’ sorgulamalı-yız.”27 ifadesi bu düşünceleri en açık şekliyle yansıtmaktadır. Yazısının ikinci bölümünde28 de muzaffer ideoloji ve resmi tarihten söz etmekte ve resmiyetle uyumlu bir kolektif hafızanın nasıl yerleşiklik kazandığı-nı anlatırken, sorgulama girişimlerine karşı kitlelerin nasıl tepki göster-diklerini konu etmektedir. Uluengin’e göre, gayrı resmi tarihi bilmeyen kalabalığın saldırganlığı söz konusudur. Sorgulamak, bilgi birikimi, ahlak donanımı ve vicdan namusu gerektirmektedir. Tarihle barışma azmi hem erkan hem de avamla bozuşma riskini taşımaktadır. 6-7 Eylül olayları da yazar tarafından bu çerçevede ele alınmaktadır. Türkiye’nin sancısını ifade eden bu film yazara göre tarihi normalleş-menin işaretidir. Yazısının üçüncü ve son bölümünde ise, Uluengin’e göre Türklerin tarihleri ile hesaplaşma, barışma, normalleşme işlemin-de ellerini çabuk tutması gerekmektedir:

Atik olalım ki eski yanlışı tekrarlamayalım... Güz Sancısı filmiyle kara sayfası az biraz aralanan 6-7 Eylül 1955 dehşetine ek olarak bütün bir resmi tarihin sancılarını da sorgulamaya başlayalım ki bu sorgulamayla birlikte ulus devletimizi artık son sürat normalleştirelim.29

(17)

Soner Yalçın da “Vizyondaki bir film nedeniyle yakın tarihimizin karanlık ve utanç verici olayını anımsadık: 6-7 Eylül 1955. Olayın vahametini bilmeyenimiz yok. Nasıl olduğunu da biliyoruz.”30 ifadesi ile olaylara bakış açısını ortaya koymaktadır. Hürriyet Gazetesinin üç yazarı da olaylara aynı çerçeveden yaklaşmakta ve dönem filmlerinin tarihle yüzleşme açısından öneminin altını çizmektedirler.

Ertuğrul Özkök de Tomris Giritlioğlu’nun Güz Sancısı filmi için aynı düşünceleri paylaşmaktadır:

... film çok çarpıcı bir sahne ile başlıyor. Ellerinde kırmızı boya kutuları taşıyan bir çapulu güruhu, gece yarısı bazı evlerin kapılarına haç işareti koyuyor. ... Meğer bizim sicilimiz de o kadar temiz değilmiş, bizim mazi-mizde de bu pespayelik varmış.... İnşallah 20-30 yıl sonra bugünlere ait benzer bir filmi yapmak zorunda kalmayız. Allah Türkiye’yi bu rezillik-ten korusun.31

Yazar ayrıca 6-7 Eylül alçaklığının Türk Halkının tamamına yük-lenemeyeceğini, bir avuç çapulcunun koskoca bir toplumun alın yazı-sına damga vurabildiğini, onların rezilliğinin koskoca bir toplumun alnına kara leke gibi yapıştığını ifade etmektedir.

Ayşe Arman, köşesinde Güz Sancısı filmini izledikten sonra Apoyevmatini Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Mihail Vasiliadis ile röportaj yapmıştır. Vasiliadis, Arman’ın “Film sayesinde Türklerin tarihleriyle yüzleştikleri sonucunu çıkartabilir, kendilerini eleştiriyor-lar diyebilir miyiz?” şeklindeki sorusuna, böyle bir filmin yapılması-nın aslında çok iyi olduğunu ancak eleştiri yapayapılması-nın Türk halkı değil, sadece yönetmenin kendisi olduğu yanıtını vermektedir.32

Filmin Yunanistan’da da gösterileceğini belirten başka bir haber-de, oyunculardan Beren Saat’in “Güz Sancısı Türkiye’nin tarihiyle yüzleştiği bir film” dediği vurgulanmaktadır.33 Beren Saat bir başka röportajında da olayların bir gün tarih müfredatına gireceğini ve yapı-lan hataların kabullenileceğini belirtmektedir: “...evet, hata yaptık denilecek. Bundan sonraki nesiller de bu olaylarla, hatalarımızla yüz-leşip, öğrenecek”34.

(18)

Hürriyet gazetesinin filme ilişkin haber metinlerinin sansasyona dayalı olduğu gözlenmektedir. Köşe yazarları ise olayları “kara leke” olarak adlandırmakta ve filmin olası bir yüzleşme için gerekliliğine dikkat çekmektedirler. Gazetenin yazarlarından özellikle Hadi Uluengin’in üç ayrı bölüm halinde kaleme aldığı yazısında muzaffer ideolojinin yıkılmaması için sorgulanmaması kuralının artık bırakıl-ması gerekliliğini vurgulamaktadır. Yazar gayrı resmi tarihin kitaplar ve filmler sayesinde öğrenilmesinin gerekliliğini dile getirmektedir.

Radikal Gazetesi

Radikal gazetesinde filme ilişkin toplam 13 haber yayımlandığı gözlemlenmiş ve bunlar analiz edilmiştir. İlk haber film için düzenle-nen basın toplantısına ilişkindir. Filmin hazırlık aşamasını konu eden bu haber, yönetmene sorulan “Tomris Hanım, 6-7 Eylül’de ne olmuş-tu?” sorusuna vurgu yapmakta ve manşete taşımaktadır.35 Radikal gazetesi genç neslin olaylar konusundaki bilgisizliğine dikkat çekerek, Hürriyet gazetesinin aksine, olaylara ve filme bambaşka bir noktadan baktığını ortaya koymaktadır. Filmin gerekliliği ve olayların bilinme-sinin ve hatırlanmasının önemi, haberin alt metni olarak okunabilmek-tedir. Aynı haberde gazete film için; “Kentin altını üstüne getiren, Beyoğlu çevresindeki azınlıklara ait dükkanların yağmalandığı .... milliyetçi saldırıları anlatan...” ifadelerini kullanmaktadır.

Bir başka haberde, 6-7 Eylül olayları “Türk siyasi tarihinin en yüz kızartıcı sayfalarından” ifadesi ile yer almaktadır. Filmin aşk teması etrafında kurgulandığının belirtildiği haberde, Türk aydınının seyirci kalışı da eleştirel bir dille ortaya konmaktadır. Bu haberde film “bir özür filmi” olarak nitelendirilmektedir. “Atatürk’ün Selanik’teki evinin bombalandığı haberi ile galeyana gelen insanlık müsveddesi topluluk-ların neden olduğu 6-7 Eylül olaytopluluk-larında .... yağmalandı.” ifadeleri kullanılmaktadır. Görüldüğü gibi her açıdan oldukça eleştirel olan ve filmi bir özür filmi olarak niteleyen bir bakış açısı sergilenmektedir.36

Bir başka haberde de 6-7 Eylül olaylarının bu ülkenin hesaplaş-maktan korktuğu konulardan biri olduğu, Giritlioğlu’nun bu konuyu gündeme getirmesinin önemi anlatılmaktadır.37 Devletin değil ama toplumun kendi tarihsel ve sosyal sorunlarının üstüne gittiği, tüm farklılıklarına rağmen birlikte yaşamanın yollarını aradığı, toplumun

(19)

artık seyirci kalmak istemediği belirtilmektedir. Filmin de bu değişim sancısına eklenmiş önemli bir katkı olduğunun altı çizilmektedir.

Radikal’de ayrıca Varlık Vergisinde olduğu gibi 6-7 Eylül olayları-nın da devletin hesaplayıp kitaplayıp yürürlüğe koyduğu toplumsal ve ekonomik dönüşüm politikası olduğunun altı çizilmektedir.38 Ancak filme bir eleştiri getirilerek bu durumun filme yansıtılmadığı belirtilmektedir. Başka bir haberde ise filmin belli başlı problemleri konu edilmekte ancak 6-7 Eylül olayları “yakın tarihimizden vahim olaylar” olarak nitelendirilmektedir.39 Bu son iki haberde de film sanatsal açılardan eleştiriye tabi tutulmakta ancak filmin misyonunun önemine değinilmektedir.

Ayşe Kadıoğlu 6-7 Eylül olaylarını Cumhuriyet tarihinin utanç verici olayları olarak nitelendirmekte, filmi demokratikleşmeye cesa-retlendiren önemli bir katı olarak gördüğünü belirtmektedir.40 Kadıoğlu, Yeni Şafak gazetesinde Ali Murat Güven’in yönettiği sayfada çıkan Güz Sancısı filmine ait haberi eleştirmektedir. Yeni Şafak Gazetesinde çıkan haberde, filmde milliyetçi muhafazakar çizgideki Türklerin kötü insanlar olarak temsil edilmesi, birkaç bin gözü dön-müş insanla sınırlı olan sevimsiz bir olayın abartılması eleştirilmekte-dir. Sanatçıların böyle olayları hatırlatmaya değil, unutturmaya yar-dımcı olmaları gerektiği iddiası bulunmaktadır. Kadıoğlu bu iddiayı reddetmektedir. Yazara göre bu vahim iddia, yüzleşmeleri tamamen bir kenara itmekte, sorgulamayı ve düşünmeyi yok saymakta, resmi olmayan tarihi bilmemeyi şart koşmakta ve olayların gelecekte de yaşanması riskini taşımaktadır.

Güz Sancısı filminin hazırlıkları sırasında yapılan çalışmaların konu edildiği bir başka haberde de olayların geçtiği günler için 1955’in iki kara günü ifadesi kullanmaktadır:

Başta Rumlar olmak üzere, memleketin gayrimüslim nüfusuna tarihleri-nin belki de en ağır darbesini indiren, türlü kirli hesapların neticesi olan, o meşum iki günde 6-7 Eylül’de neler olup bittiğini belki tamamen çöz-mek için değil de en azından anlamaya ve bir daha unutmamaya çalış-mak için birebir Güz Sancısı. Filmin izleyene en basit ifadesi ile utanç hissi veren talan sahneleri yağmayı en şiddetli yaşamış Beyoğlu’nda geçiyor.41

(20)

Radikal gazetesinin milliyetçi bir tavır gütmeden haber yapmaya çalıştığı gözlenmektedir. Gazetenin köşe yazarları da filmin sanatsal açıdan eleştiriye maruz tutulabileceğini ancak üstlendiği misyonun yadsınmaması gerektiğini vurgulamaktadırlar.

Zaman Gazetesi

Zaman gazetesinde filme ilişkin haberlerin, diğer gazetelere oran-la çok daha düşük yoğunluklu olduğu ve yorum katılmadan, röportaj-lar üzerinden yapılmaya çalışıldığı gözlemlenmektedir. Genellikle, “1955 yılında geçen ve 6-7 Eylül olaylarını konu alan Güz Sancısı” ifa-desinde olduğu gibi filme ve olaylara ilişkin yargı içermeyen tanımla-malar kullanılmıştır.42

Ancak köşe yazarları açısından durum farklıdır. Nihal Bengisu Karaca, ışık tutulması gereken, fakat ısrarla karanlıkta bırakılmış hadi-seler olarak nitelediği olayların anlatıldığı Güz Sancısı filminin sanatsal olarak eleştirilmesi konusunda:

“Hadiseye ilişkin fotoğrafın ortaya çıkmasına bile ancak çeyrek yüzyıl sonra izin verildiği üzücü bir olayı anlatmanın, gündeme getir-menin, o araç sinema olacaksa bile iyisi kötüsü olmaz. Zira ortada erdemli olduğu tartışılmaz bir iş, borçluluk duygusu ile hareket eden diğerkam bir duruş vardır. Eleştirmen bile olsan el önce vicdana gider, on puanın ilk beşini hiç çekinmeden verirsin. Bu böyle bir film.”43 ifa-desini kullanmaktadır.

“Kurşunkalem”44 adlı köşe yazısında ise, filmden alınacak pek çok mesaj olduğu, bu ülkede nerede kötülük varsa, orada derin devle-tin olduğunun da bu mesajların başında yer aldığı belirtilmektedir.

Mümtaz’er Türköne, olayları kitlesel çirkinlik olarak nitelendir-mektedir. Türköne, dünden bugüne ışık tuttuğunu söylediği film için, derin devlet denilen, provokasyon yapan devlet cihazının ne kadar beceriksiz olduğunun da ortaya çıktığını belirtmektedir. Olayları plan-lı bir provokasyon olarak nitelendirirken sonunun da tam bir fiyasko olduğunu vurgulamaktadır. Türköne’ye göre organizasyonu yapanlar her şeyi ellerine yüzlerine bulaştırarak, güya hizmet ettikleri devleti hem kendi vatandaşlarına hem de dünyaya karşı rezil etmişlerdir.

(21)

Türköne, farklılıkları birlikte yaşamak için birçok nedenimiz olduğu-nu, beceriksizler yüzünden astarı yüzünden pahalıya gelen faturalar ödenmek zorunda kalındığını belirtmektedir.45

Başka bir haberde de Güz Sancısı filminde aynı toplum içeri-sinde farklı kültür ve inançlara sahip kişilerin hayatlarını parçalayan bir dönemin, giderek çürüyen bir kentin anlatıldığı belirtilmektedir.46 Zaman gazetesinin haber metinlerinin oldukça yoruma kapalı olduğu, yalnızca filme dair teknik bilgilerin verildiği haberler yapıldı-ğı gözlemlenmektedir. Bununla birlikte köşe yazarlarının filmin öne-mine değinerek devleti eleştirdikleri ortaya çıkmaktadır. Filme gelen eleştirilerin haksızlığına dikkat çeken Zaman gazetesi köşe yazarları, filmin bir yüzleşme filmi olarak ele alınması, toplumsal vicdan için önem taşıyan bir yapıtın öncelikle misyonu üzerinden değerlendiril-mesi, ardından filmin sanatsal eleştiri konusu yapılması konusunda hemfikirdirler.

“Güz Sancısı” Filmine İlişkin Temsiller Olayların Niteleniş Biçimi Gazetelerin Filme Bakış Açısı Köşe Yazarlarının Olaylara Bakış Açısı Haberlerin Olaylara Bakış Açısı Hürriyet Gazetesi Tahrik Gerekli (Olayların Tekrar Yaşanmaması İçin)

Tarihte Kara Leke Dramatik

Radikal Gazetesi Milliyetçi Saldırılar Gerekli Eleştirel (Sanatsal Açıdan Eleştilmiş) Türk Tarihinin En Yüz Kızartıcı Sayfalarından Biri Vahim Zaman Gazetesi Yorumsuz (Röportajlar Üzerinden)

Gerekli Derin Devletin

İcraatı Yorumsuz

Sonuç

Bu çalışmada Michael Schudson’un kuramından hareketle, belle-ğin yapısı gereği gerçekle birebir örtüşmesinin beklenemeyeceği, içkin karmaşasının göz önünde bulundurulması gerekliliği temel alınmıştır. Kültürel belleğin bir takım çarpıtma mekanizmalarına maruz kalabil-diği ortaya konmaya çalışılmıştır. Bu amaçla öncelikle üç ayrı gazete

(22)

analiz edilmiş ve 6-7 Eylül olaylarının temsil ediliş biçimleri incelen-miştir. Schudson’un dört çarpıtma mekanizmasının da analiz edilen gazetelerde etkili olarak kullanıldığı sonucuna varılmıştır. Bu bağlam-da özellikle iki mekanizmanın işleyişinin önemli olduğu gözlemlen-miştir. Bunlardan ilki araçsallaştırmadır. Dönem için tehlike arz ettiği düşünülen “kızıl düşman”, “komünist” olarak nitelenenler direkt olayla ilişkilendirilmiş ve suçlu ilan edilmiştir. Diğer mekanizma ise uzlaşımsallaştırmadır. Her üç gazete de incelenen haberlerde “yağma-cı ve çapulcuların, elleri bayraklı asil Türk gençlerinin temiz duygula-rından yararlandıkları” temsilinin üzerinde uzlaşım sağlandığı göz-lemlenmiştir.

Çalışmanın ikinci bölümünde 6-7 Eylül olaylarını konu alan “Güz Sancısı” filminin seçilen üç gazetedeki temsilleri incelenmiştir. Filmin bir yüzleşme filmi olarak ele alınmasının mümkün olup olmadığı ve yüzleşmenin olanaklılığı ortaya konmaya çalışılmıştır. Seçilen gazete-lerde yer alan filme ilişkin haber ve köşe yazılarında olayların kara birer leke olarak kabul edildiği ortaya konmuştur. Filmin sanatsal açıdan aldığı eleştirilerin haksız olduğunun dile getirildiği pek çok köşe yazısında, filmin bir yüzleşme filmi olarak kabul edilip, hakkının teslim edilmesi gerektiği yönünde fikir birliğine varıldığı saptanmıştır. İlk bölümde yapılan çalışmada seçilen gazetelerde çarpıtma mekanizmaları kullanılarak, gerçekliğin kurgulandığı gözlemlenebil-mektedir. İkinci bölümde ise filmin misyonunun başarıya ulaştığı ve yüzleşmenin olanaklılığı köşe yazılarının analizinden ortaya çıkmak-tadır. Bu bağlamda ilk dönemde kurgulanan gerçekliğin ikinci dönem-de çözümlenebildiğini, aradan geçen zaman içerisindönem-de gazete yorum-larının ve haberlerinin 6-7 Eylül olayyorum-larının vahametini kavrayabildi-ğini, bir özür filmi olarak nitelenebilecek Güz Sancısı’nı taşıdığı misyo-nun değerini ortaya koyabildiğini söylemek mümkün görünmektedir. Filmin sanatsal açıdan eleştirisine olumlu bakılmakta ancak toplumsal bir yüzleşmeyi beraberinde getirebilme olasılığı düşünüldüğünde fil-min varlığının bu eleştirileri aşması gerektiği üzerinde uzlaşılmakta-dır. Film seçilen tüm gazetelerin yazarları tarafından gerekli ve önem-li bulunmuş, hatırlattıklarının değeri vurgulanmış ve tarihin kara

(23)

lekesi olarak kabul edilen 6-7 Eylül olaylarının tekrarlanmaması için bu filmin izlenmesi gerektiği vurgulanmıştır. Ayrıca çalışmanın ikinci bölümünde gazete taramalarından ortaya çıkan sonuçlar arasında, bu filmin varlığıyla geç de olsa, sancılı bir dönemin başladığına olan inanç da bulunmaktadır. Empoze edilen resmi tarih yanında, seyirci kalma-yan, bilgi birikimi, vicdanı ve aklını kullanma kararını vermiş olan bir kitle bulunduğuna duyulan vurgu da yine ikinci bölümde ortaya çıkan sonuçlardandır. Gazete haberlerine ve köşe yazarlarının yorumlarına göre, resmiyetle uyumlu kolektif hafıza yerine, özür filmi izleyen ve yorumlayan bir kitle söz konusudur. Yüzleşmenin olanaklılığı ve ger-çekleştirilebileceğine olan inanç seçilen gazetelerin ve köşe yazarları-nın ortak düşüncesi olarak belirmektedir.

(24)

Sonnotlar

1 Bu araştırma 2012 yılında tamamlanmıştır.

2 Michael Schudson, “Kolektif Bellekte Çarpıtma Dinamikleri”ni incelediği makale-sinde, bireysel bellek diye bir şeyin olmadığını, belleğin toplumsal olduğunu vurgu-lar. Buna göre, bireysellikten ziyade, kural, kanun ve standart kayıtlar söz konusu-dur. Bu kültürel uygulamalar aracılığı ile de insanlar geçmişe borçlu olduklarını onaylayarak manevi bir devamlılık sağlarlar. Bunlar genellikle farkında olunmayan depolanmış bilgilerdir.

3 İstanbul Ekspres, 07.09.1955, s.1.

4 6 Eylül günü saat 14.00 itibariyle örfi idare ilan edilmiş, ertesi gün kaldırılmıştır. 5 İstanbul Ekspres, 07.09.1955, s.1. 6 İstanbul Ekspres, 07.09.1955, s.2. 7 İstanbul Ekspres, 09.09.1955, s.1. 8 İstanbul Ekspres, 09.09.1955, s.1. 9 İstanbul Ekspres, 09.09.1955, s.3. 10 İstanbul Ekspres, 10.09.1955, s.1. 11 İstanbul Ekspres, 11.09.1955, s.1. 12 İstanbul Ekspres, 11.09.1955, s.1. 13 İstanbul Ekspres, 14.09.1955, s.1. 14 Cumhuriyet, 07.09.1955, s.1. 15 Cumhuriyet, 08.09.1955, s.1. 16 Cumhuriyet, 09.09.1955, s.1. 17 Cumhuriyet, 10.09.1955, s.1. 18 Cumhuriyet, 13.09.1955, s.1. 19 Hürriyet, 08.09.1955, s.1. 20 Hürriyet, 09.09.1955, s.5. 21 Hürriyet, 10.09.1955, s.2. 22 Hürriyet, 01.09.1955, s.2. 23 Hürriyet, 12.09.1955, s.3.

(25)

24 Hürriyet, 13.09.1955, s.1. 25 Hürriyet, 31.07.2008. 26 Hürriyet, 20.02.2009. 27 Hürriyet, 27.01.2009. 28 Hürriyet, 28.01.2009. 29 Hürriyet, 29.01.2009. 30 Hürriyet, 08.02.2009. 31 Hürriyet, 24.01.2009. 32 Hürriyet, 08.02.2009. 33 Hürriyet, 03.05.2009. 34 Hürriyet, 14.08.2008. 35 Radikal, 01.08.2009. 36 Radikal, 23.01.2009. 37 Radikal, 24.01.2009. 38 Radikal, 27.01.2009. 39 Radikal, 29.01.2009. 40 Radikal, 01.02.2009. 41 Radikal, 02.02.2009. 42 Zaman, 22.01.2009. 43 Zaman, 23.01.2009. 44 Zaman, 24.01.2009. 45 Zaman, 25.01.2009. 46 Zaman, 03.10.2009.

(26)

Kaynakça

ASSMANN, Jan, Kültürel Bellek, Eski Yüksek Kültürlerde Yazı, Hatırlama ve Politik Kimlik, Çev. Ayşe Tekin, Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 2000. CONNERTON, Paul, Toplumlar Nasıl Anımsar?, Çev. Alaeddin Şenel, Ayrıntı

Yayınları, İstanbul, 1999.

GÜVEN, Dilek, “Cumhuriyet Dönemi Azınlık Politikaları Bağlamında 6-7 Eylül Olayları”, Çev. Bahar Şahin, İstanbul, 2005.

SCHUDSON, Michael, “Kolektif Bellekte Çarpıtma Mekanizmaları”, Çev. Begüm Kovulmaz, Bellek: Öncesiz, Sonrasız, Cogito, Yapı Kredi Yayınları, 179-199.

Bahar, 2007.

TRAVERSO, Enzo, Geçmişi Kullanma Klavuzu, Tarih, Bellek, Politika, Çev. Işık Ergüden, Versus Yayınları, İstanbul, 2009.

Gazeteler

İstanbul Ekspres 6 Eylül 1955 - 15 Eylül 1955

Hürriyet 6 Eylül 1955 - 15 Eylül 1955

31 Temmuz 2008 – 04 Ocak 2010

Cumhuriyet 6 Eylül 1955 - 15 Eylül 1955

Radikal 14 Ağustos 2008 - 2 Şubat 2009

Referanslar

Benzer Belgeler

The average risk premiums might be negative because the previous realized returns are used in the testing methodology whereas a negative risk premium should not be expected

Thus, we expect that sensitivity of FPI to information and asymmetric information advantage of FDI by its nature would cause capital liberalization in emerging

While measured emission values are recorded and compared with the threshold values specified in the related standards, quite different performance criteria are used for immunity

The enhancement due to a fourth SM family in the produc- tion of Higgs boson via gluon fusion already enables the Tevatron experiments to become sensitive to Higgs masses between

Umur, Lügat, s.. Bu emirnamelerin interpolatio olduğu 18 ve olmadığı yönünde çeşitli fikirler ileri sürülmüştür. Interpolatio lehinde olan görüşleri şu şekilde

In this study an original method for finding the exact and numerical solutions of the Cauchy problem for the first order 2-D nonlinear partial equations in a class of

kullanılarak uygulanması sonucu elde edilen ortalama ROC sonuçları..39 Çizelge 4.6 Farklı benzerlik metriklerinin kesişim gen listesi kullanılarak LAST_DE parmak

Tamada and Baba 2 first identified Beet necrotic yellow vein virus (BNYVV) as the cause of rhizomania when they isolated the virus from infected plants of sugar beet fields in