• Sonuç bulunamadı

Türkiye'nin jeopolitiği ve bölgesel sorunları konusunun probleme dayalı öğrenme yöntemi ile öğrenci başarı ve tutumuna etkisinin değerlendirilmesi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Türkiye'nin jeopolitiği ve bölgesel sorunları konusunun probleme dayalı öğrenme yöntemi ile öğrenci başarı ve tutumuna etkisinin değerlendirilmesi"

Copied!
111
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

EĞĠTĠM BĠLĠMLERĠ ENSTĠTÜSÜ

ORTAÖĞRETĠM SOSYAL ALANLAR EĞĠTĠMĠ ANABĠLĠM DALI COĞRAFYA ÖĞRETMENLĠĞĠ BĠLĠM DALI

TÜRKĠYE’NĠN JEOPOLĠTĠĞĠ VE

BÖLGESEL SORUNLARI” KONUSUNUN PROBLEME DAYALI ÖĞRENME YÖNTEMĠ ĠLE ÖĞRENCĠ BAġARI

VE TUTUMUNA ETKĠSĠNĠN DEĞERLENDĠRĠLMESĠ

YÜKSEK LĠSANS TEZĠ

Hazırlayan ALĠ TURAN TOZO

(2)

EĞĠTĠM BĠLĠMLERĠ ENSTĠTÜSÜ

ORTAÖĞRETĠM SOSYAL ALANLAR EĞĠTĠMĠ ANABĠLĠM DALI COĞRAFYA ÖĞRETMENLĠĞĠ BĠLĠM DALI

TÜRKĠYE’NĠN JEOPOLĠTĠĞĠ VE

BÖLGESEL SORUNLARI” KONUSUNUN PROBLEME DAYALI ÖĞRENME YÖNTEMĠ ĠLE ÖĞRENCĠ BAġARI

VE TUTUMUNA ETKĠSĠNĠN DEĞERLENDĠRĠLMESĠ

YÜKSEK LĠSANS TEZĠ

ALĠ TURAN TOZO

DanıĢman: Yrd. Doç. Dr. ERSĠN GÜNGÖRDÜ

(3)

Gazi Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü Müdürlüğü’ne

Ali Turan TOZO’ya ait “ Türkiye’nin Jeopolitiği ve Bölgesel Sorunları Konusunun Probleme Dayalı Öğrenme Yöntemi Ġle Öğrenci Başarı ve Tutumuna Etkisinin Değerlendirilmesi” adlı çalışma jürimiz tarafından Coğrafya Eğitimi Bilim Dalında Yüksek Lisans Tezi olarak kabul edilmiştir.

Tez DanıĢmanı : YRD. DOÇ. DR. ERSĠN GÜNGÖRDÜ

Jüri Üyesi : DOÇ. DR. SERVET KARABAĞ

(4)

i

ÖN SÖZ

Tez çalıĢmam süresince araĢtırmanın her safhasında fikirleri ile çalıĢmama yön veren ve yardımlarını esirgemeyen tez danıĢmanım Sayın Yrd. Doç. Dr. Ersin GÜNGÖRDÜ’ye en içten Ģükranlarımı sunarım.

Her aĢamada bilgi ve görüĢlerinden yararlandığım değerli fikir ve katkılarını

esirgemeyen, Sayın Doç. Dr Servet KARABAĞ’ a, Sayın Prof. Dr Ülkü ESER ÜNALDI’ a Sayın Yrd. Doç Dr. Salih ġAHĠN’e ve tüm değerli hocalarıma en içten teĢekkürlerimi sunarım.

Ayrıca her zaman bana destek olan ve beni yalnız bırakmayan sevgili aileme ve eĢime teĢekkür ederim.

Ali Turan TOZO

(5)

ii

ÖZET

TÜRKĠYE’NĠN JEOPOLĠTĠĞĠ VE

BÖLGESEL SORUNLARI KONUSUNUN PROBLEME DAYALI ÖĞRENME YÖNTEMĠ ĠLE ÖĞRENCĠ BAġARI

VE TUTUMUNA ETKĠSĠNĠN DEĞERLENDĠRĠLMESĠ

TOZO, Ali Turan

Yüksek Lisans, Coğrafya Öğretmenliği Bilim Dalı Tez DanıĢmanı: Yrd. Doç Dr. Ersin GÜNGÖRDÜ

Temmuz–2011,

Bu çalıĢmanın amacı; probleme dayalı öğrenme yaklaĢımı ile geleneksel öğretmen merkezli eğitim yöntemini Türkiye’nin jeopolitiği ve bölgesel sorunları konusu kapsamında ilgili öğrencilerin akademik baĢarı, problem çözme becerileri ve coğrafya’ya karĢı tutumları açısından karĢılaĢtırmaktır.

ÇalıĢmanın örneklemini, Ankara Etimesgut Lisesi 12.Sınıfta bulunan 70 öğrenci oluĢturmaktadır.

AraĢtırmada deney ve kontrol gruplarının eĢitliğini belirlemek için bilgi düzeyleri birbirlerine yakın olan, aynı alanda eğitim alan sınıflar belirlenmiĢtir. Deney grubunda bulunan öğrencilere probleme dayalı öğrenme yöntemi, kontrol grubu öğrencilerine geleneksel öğrenme yöntemi uygulanmıĢtır.

Uygulama, 2010–2011 eğitim yılının ikinci döneminde toplam 4 haftalık bir sürede gerçekleĢtirilmiĢtir. Veri toplama aracı olarak; öğrencilere ön test ve son test olarak Türkiye’nin jeopolitiği ve bölgesel sorunları konusu kapsamında hazırlanan baĢarı testi, coğrafya dersi tutum ölçeği ve problem çözme envanteri kullanılmıĢtır.

(6)

iii

AraĢtırmada kullanılan değiĢkenler normal dağılım (Ek–7) gösterdiği için parametrik Olan yöntemler (EĢleĢmiĢ t-testi, bağımsız örneklem t-testi) kullanılmıĢtır. Elde Edilen bulgular %95 güven Aralığında 0,05 anlamlılık düzeyinde yorumlanmıĢtır.

Elde edilen sonuçlar, Türkiye’nin jeopolitiği ve bölgesel sorunları konusundaki kavramların öğrenciler tarafından kavranmasında, probleme dayalı öğrenmenin geleneksel yaklaĢımdan daha etkili olduğunu göstermiĢtir. Yine öğrencilerin coğrafya dersine karĢı tutumları ve problem çözme becerileri açısından da probleme dayalı öğrenme lehine gruplar arasında anlamlı bir farklılığın olduğu tespit edilmiĢtir.

Anahtar kelimeler: Probleme dayalı öğrenme, geleneksel öğrenme

(7)

iv ABSTRACT

The purpose of this working is to compare problem-based learning approach and traditional teaching method in terms of academic achievements, problem-solving skills and attitudes towards geography of related students under the topic which is the Geopolitics and Regional Issues of Turkey.The samples of the working are 70 students in 12th class from Ankara Etimesgut High School.

In this research, education classes in the same field which their information levels are close to each other were determined in order to specify the equality of the experimental and control groups. Problem-based learning method was applied to the experimental group students, traditional learning method was applied to the control group students.

The application was executed in a total of 4 weeks in the second period of 2010-2011 school year. As a means of data collection; an achievement test, attitude scale of geography lesson and problem-solving inventory which is prepared under the subject which is the Geopolitics and Regional Issues of Turkey were used as pre- and post-test to the students.

Analysis of data from the research were done with the help of SPSS 17 program. The variables used in the research showed a normal distribution (Appendix-7), that’s why parametric methods (Paired t-test, independent samples t-test) were used. The findings were interpreted in confidence interval of %95 and 0.05 significance level.

The findings from the research showed that problem-based learning was more effective than traiditional approach in comprehension of concepts by the students in Geopolitics and Regional Issues of Turkey. And in terms of attitudes towards geography lesson and solving skills of the students, a significant difference in favor of problem-based learning method was determined between the groups.

(8)

v

İÇİNDEKİLER

JÜRĠ ÜYELERĠNĠN ĠMZA SAYFASI...

ÖNSÖZ...i ÖZET...ii ABSTRACT...iv TABLOLAR LĠSTESĠ...vii ÇĠZELGELER DĠZĠNĠ...viii KISALTMALAR LĠSTESĠ...ix 1. GĠRĠġ ...1 Problem Durumu ...1 Problem Cümlesi...3 Alt Problemler...3 Amaç...4 Önem...4 Varsayımlar ...5 Sınırlılıklar ...5 Tanımlar ...6 2. KAVRAMSAL ÇERÇEVE…...7 JeopolitiğinUnsurları...8

Türkiye’nin Jeoplitik Açıdan Değerlendirilmesi …...………..8

Jeoplolitik Teoriler Ve Türkiye...11

Türkiye’nin Bölgesel Sorunları...13

Ortadoğu...13

Kafkasya...24

Balkanlar...34

Probleme Dayalı Öğrenme...39

Probleme Dayalı Öğrenmenin Tarihsel GeliĢimi...40

Probleme Dayalı Öğrenmenin Özellikleri...41

Probleme Dayalı Öğrenmenin Uygulama Basamakları...43

Probleme Dayalı Öğrenmenin Uygulanması...48

(9)

vi

Probleme Dayalı Öğrenmede Öğretmenin Rolü...50

Probleme Dayalı Öğrenmenin Yararları Ve Sınırlılıkları...54

Probleme Dayalı Öğrenmede Kullanılan Problemin Özellikleri...57

Problem Senaryolarının Seçilmesi...58

Probleme Dayalı Öğrenmede Değerlendirme...59

3. YÖNTEM...61

AraĢtırmanın Modeli ...61

Evren ve Örneklem...62

Verilerin Toplanması...62

Verilerin Analizi...62

Veri Toplama Araçları...63

Verilerin Ġstatistiksel Analizi...63

4. BULGULAR VE YORUM...64 5. SONUÇ ve ÖNERĠLER...73 Sonuç...76 Öneriler...77 KAYNAKÇA...78 EKLER...79

EK.1. ÖRNEK DERS PLANI...81

EK.2. PROBLEME DAYALI ÖĞRENME SENERYOLARI...84

EK.3. BAġARI TESTĠ SORULARI………...90

EK.4. TUTUM ÖLÇEĞĠ...93

EK.5. PROBLEM ÇÖZME ENVANTERĠ...94

EK.6 UYGULAMADA ÇEKĠLEN FOTOĞRAFLAR...96

EK.7 DAĞILIM TABLOSU………...……...98

(10)

vii

TABLOLAR LİSTESİ

Tablo 1.AraĢtırmaya katılan öğrencilerin gruplara göre cinsiyetlerinin dağılımı ... 64

Tablo 2. Problem çözme ön test puanlarının deney ve kontrol gruplarına göre farklılaĢması ... 64

Tablo 3. Tutum ön test puanlarının deney ve kontrol gruplarına göre farklılaĢması ... 65

Tablo 4. BaĢarı ön test puanlarının deney ve kontrol gruplarına göre farklılaĢması... 65

Tablo 5. Kontrol grubu problem çözme ön test ve son test ... 66

Tablo 6. Kontrol grubu tutum ön test ve son test puanları arasındaki fark ... 66

Tablo 7. Kontrol grubu baĢarı ön test ve son test puanları arasındaki fark ... 67

Tablo 8. Deney grubu problem çözme ön test ve son test puanları arasındaki fark ... 67

Tablo 9. Deney grubu tutum ön test ve son test puanları arasındaki fark ... 68

Tablo 10. Deney grubu baĢarı ön test ve son test puanları arasındaki fark ... 68

Tablo11. Problem çözme son test puanlarının deney ve kontrol gruplarına göre farklılaĢması ... 69

Tablo12. Tutum son test puanlarının deney ve kontrol gruplarına göre farklılaĢması ... 69

Tablo13. BaĢarı son test puanlarının deney ve kontrol gruplarına göre farklılaĢması .... 70

Tablo14. Problem çözme ön test puanlarının cinsiyete göre farklılaĢması ... 70

Tablo15. Tutum ön test puanlarının cinsiyete göre farklılaĢması ... 71

Tablo16. BaĢarı ön test puanlarının cinsiyete göre farklılaĢması ... 71

Tablo17. Problem çözme son test puanlarının cinsiyete göre farklılaĢması ... 72

Tablo18. Tutum son test puanlarının cinsiyete göre farklılaĢması ... 72

Tablo19. BaĢarı son test puanlarının cinsiyete göre farklılaĢması ... 72

(11)

viii

ÇİZELGELER DİZİNİ

1.1. Orlich ve Kneeland’a göre; Probleme dayalı öğrenme sürecinde yer alan

aĢamalar……….45

(12)

ix

KISALTMALAR LİSTESİ

PDÖ: Probleme dayalı öğrenme

SPSS: Statistical Package for the Social Sciences Sd: Serbestlik Derecesi _ X: Aritmetik ortalama p: Anlamlılık düzeyi t: t değeri % : Yüzde N: Denek sayısı

(13)

BÖLÜM I

GĠRĠġ

Bu bölümde; araĢtırmayla ilgili problem durumu, araĢtırmanın amacı, araĢtırmanın önemi, problem cümlesi, alt problemler, varsayımlar, sınırlılıklar, tanımlar ve kısaltmalar yer almıĢtır.

1.1 Problem Durum

Eğitim, insan yaĢamının her anında karĢılaĢacağı bir olgudur. KiĢinin öncelikle kendinden baĢlayarak, ailesi, yakın çevresi, ülkesi ve insanlık için iyi bir eğitim alması zorunludur. KiĢinin kendini ve ailesini geçindirebilmesi, bir iĢ sahibi olabilmesi, vatandaĢlık görevlerini yerine getirebilmesi, ailesinin ve toplumun kendinden beklentilerini yerine getirebilmesi için eğitim süreçlerine katılmasının zorunlu olduğu görülmektedir.

Ülkelerin geliĢmiĢlik seviyeleri onların eğitime verdiği önem ile doğru orantılıdır, çünkü geliĢim ve değiĢim eğitim neticesinde meydana gelir. Bu durumun farkında olan ülkeler eğitime verilen önemi ve desteği artırarak devam ettirmektedirler.

Eğitim genel anlamda bireyde davranıĢ değiĢtirme sürecidir. Bireyde kendi yaĢantısı ve kasıtlı kültürleme yoluyla istendik davranıĢ değiĢikliği meydana getirme süreci olarak tanımlayabiliriz. (Demirel, 2003).

Eğitim; bireyin davranıĢında kendi yaĢantısı yoluyla ve kasıtlı olarak istendik değiĢme meydana getirme sürecidir. Bu değiĢme bireyin yeni bir davranıĢ dizisi kazanması biçiminde olabileceği gibi, önceden sahip olduğu istenmeyen nitelikteki davranıĢlarını terk etmesi biçiminde de olabilir. (Ertürk 1982; Senemoğlu 2002)

Eğitim, fiziksel uyarımlar sonucu, beyinde istendik biyo-kimyasal değiĢiklikler oluĢturma sürecidir. ( Sönmez, 2003).

Eğitime verilen önem beraberinde bir takım çalıĢmaları getirmiĢtir, neyin, nasıl öğretileceği konusunda yapılan çalıĢmaların ortak özelliği; çağa ayak uydurmak için

(14)

öğrencileri, yapıcı ve yaratıcı birer insan olarak yetiĢtirmek, ezbercilikten kurtarıp

bağımsız düĢünme alıĢkanlığını kazandırmak, anlayarak öğrenen bireyler haline getirerek öğrenmeleri anlamlı ve kalıcı hala getirmektir.

Eğitim-öğretim faaliyetlerinin verimli hale getirilebilmesi öncelikle, öğretim sürecinde bireylerin zihinsel geliĢimlerine uygun olan yeni yöntem ve tekniklerin uygulanmasına bağlıdır. Öğrencilerin zihinsel geliĢim sürecinde karĢılaĢtıkları problemleri çözebilecek yetenek ve davranıĢları kazanmıĢ olarak yetiĢtirilmeleri gerekmektedir. Bu bağlamda bireylere temel kavramları öğreten, konuları araĢtırmacı bir yaklaĢımla uygulayarak bağımsız düĢünme alıĢkanlığı kazandıran ve bireysel inceleme ve araĢtırmalarına önem vererek, bilgiyi kendi becerileri ile geliĢtirmelerini sağlayan programların kullanılması gereklidir.

Bu çalıĢmada “ Türkiye‟nin jeopolitiği ve bölgesel sorunları‟nın” öneminin kavranması için öğrencilerin; Türkiye‟nin jeopolitik konumu‟nu değiĢim ve süreklilik açısından değerlendirebilmeleri, ülkemizin konum özelliklerinden yola çıkarak komĢu ülkeler ile olan iliĢkisini analiz edebilmeleri amaçlanmıĢtır. Yapılan analizler ile bir ülkenin konumunun bölgesel ve küresel etkilerini değerlendirerek ülkeler arasında sorun oluĢturabilecek unsurları, günümüz çatıĢma alanlarıyla iliĢkilendirip çözüme ulaĢtırmaları amaçlanmıĢtır. Bu durum için probleme dayalı öğrenme yaklaĢımı uygulamaları ile öğrenci baĢarısı arttırılıp coğrafya dersine karĢı olumlu tutum geliĢtirmesi hedeflenmiĢtir.

Öğrenme-öğretme süreci dikkate alındığında, karmaĢık ve ya gerçek hayatta karĢımıza çıkabilecek problemlerin araĢtırılması ve çözümü için bireylerin aktif katılımına dayalı öğrenme yaklaĢımlarına ihtiyaç duymaktayız.

Coğrafya dersinde öğrenci, doğal ortamdaki gerçek sorunlarla karĢılaĢmaktadır, Türkiye‟nin jeopolitiği ve bölgesel sorunları konusu kapsamında içinde yaĢadığımız sınırlarda bizi doğrudan ve ya dolaylı olarak etkileyen birçok sorun ile karĢılaĢıyoruz. Öğrencilerin gerçek hayatta karĢılaĢtıkları sorunları yorumlamalarına ve çözüm yolu üretmelerine destek olacak yöntem ise probleme dayalı öğrenme yöntemidir. Coğrafya öğretiminin etkili ve doğru bir biçimde gerçekleĢebilmesi için öğretmenin öğrencilerin ilgi duyacağı gereksinimleri belirlemesi ve uyarıcı bir rol üstlenmesi gerekmektedir. Coğrafya öğretiminin dayandığı standartlar, öğretim yaklaĢımları ve durumları, günlük yasam içinde coğrafya ile okullarda öğretimle aldığımız coğrafya arasındaki korelâsyonun sağlanması, coğrafya öğretimi içinde ilgi duyulan yönlerin geliĢtirilmesi ve bu bağlamda hangi konuların üzerinde daha ayrıntılı

(15)

durulması gerektiğinin tespiti faydalı olacaktır. Öğretim kavramı, öğrenme kavramı ile

birlikte düĢünülmelidir. Çünkü öğretimin öğrenmeyi gerçekleĢtirdiği takdirde bir eğitsel değeri vardır. (Güngördü, 2002)

PDÖ; aktif öğrenmenin eğitimdeki önemli uygulamalarından biridir. Bu yaklaĢım ile klasik düz anlatma yöntemine dayalı öğretmen merkezli öğretimden öğrenci merkezli öğretime geçilmektedir. (Kaptan ve Korkmaz, 2001; Harland, 2002; Mayer, 2002; Akpınar ve Ergin, 2005).

Probleme dayalı öğrenme, öğrenenlerin eğitim programı kapsamında yer alan hedeflere ulaĢılabilmelerine, eleĢtirisel düĢünme ve problem çözme becerilerini etkin bir Ģekilde kullanabilmelerine fırsat verecek gerçek yasam problemlerinin kullanıldığı bir öğrenme yaklaĢımı olarak tanımlanabilir (Erdem, 2005).

1.2 Problem Cümlesi

Ortaöğretim 12.Sınıf coğrafya dersi “Türkiye‟nin jeopolitiği ve bölgesel sorunları” konusunun öğretiminde PDÖ uygulandığı deney grubu ile geleneksel öğretim yönteminin uygulandığı kontrol grubu öğrencilerinin problem çözme becerileri ile derse karĢı tutum ve akademik baĢarıları arasında anlamlı farklılıklar var mıdır?

1.3 Alt Problemler

1-PDÖ uygulandığı deney grubu öğrencileri ile geleneksel öğretim yönteminin uygulandığı kontrol grubu öğrencilerinin akademik baĢarıları arasında anlamlı düzeyde bir fark var mıdır?

2-PDÖ uygulandığı deney grubu öğrencileri ile geleneksel öğretim yönteminin uygulandığı kontrol grubu öğrencilerinin derse karĢı tutumlarında anlamlı düzeyde bir fark var mıdır?

3- PDÖ uygulandığı deney grubu öğrencileri ile geleneksel öğretim yönteminin uygulandığı kontrol grubu öğrencilerinin problem çözme becerileri arasında anlamlı düzeyde bir fark var mıdır?

(16)

4- Ortaöğretim 12. sınıf öğrencilerinin Coğrafya dersine yönelik tutumları, problem

çözme becerileri ve baĢarı düzeylerinde cinsiyet değiĢkenine göre farklılaĢma var mıdır?

1.4 AraĢtırmanın Amacı

Bu araĢtırmanın amacı, lise son sınıf öğrencilerinin coğrafya dersine yönelik Türkiye‟nin jeopolitiği ve bölgesel sorunları konusu kapsamında, probleme dayalı öğrenme yaklaĢımının öğrencilerin derse iliĢkin tutum, baĢarı düzeyleri ve problem çözme becerisi üzerindeki etkisini açıklamaktır.

1.5 AraĢtırmanın Önemi

Günümüzde eğitim yöntem ve teknikleri, geleneksel öğretmen merkezli yaklaĢımları geriye iterek yerine, öğrencilerin araĢtırma, sorgulama, eleĢtirel düĢünme, problem çözme ve karar verme becerilerini geliĢtirecek olan öğrenciyi merkeze alan anlayıĢlara ağırlık vermektedir.

Geleneksel öğretim yöntemleri ile öğrencilerin yaratıcılık güçlerinin geliĢmesi, sorumluluk almaları, bağımsız düĢünmeleri ve problem çözme potansiyellerinin geliĢtirilebilmesinin mümkün olmadığını görüyoruz. Geleneksel öğretmen merkezli anlayıĢın ortaya çıkardığı en büyük sorun ise ezberci eğitimle yetiĢen öğrencilerdir. Bu açıdan baktığımızda, geleneksel öğretim yöntemleri yerine, çağdaĢ eğitim yöntemlerinden karĢımıza aktif öğrenme yöntemi olan öğrenciyi merkeze alan, probleme dayalı öğrenme yöntemi çıkıyor.

Khoiny (1995), tarafından probleme dayalı öğrenmenin etkinliğini saptamak ve geleneksel yaklaĢımla karĢılaĢtırmak amacı ile nitel ve nicel yöntemler kullanılarak yapılan bir araĢtırmada; probleme dayalı öğrenmenin uygulandığı grubun, geleneksel yöntemin uygulandığı gruba göre çok daha baĢarılı olduğu ve probleme dayalı öğrenmenin problem çözme becerilerini geliĢtirdiği ifade edilmiĢtir.

Günümüzde öğrencilerin aktif olarak katıldıkları öğretim yöntemlerinin uygulanmasının baĢarıyı arttırdığı görülmektedir. Hem bir Ģeyler yapmak hem de bunu bir yaĢantı süreci içerisinde gerçekleĢtirmek bilginin kalıcılığını sağlayan temel

(17)

etkenlerden birisidir. Ġnsanlar okuduklarının %10‟unu, duyduklarının %20 sini,

gördüklerinin %30‟unu, hem görüp hem duyduklarının %50 sini, görüp-duyup-söylediklerinin %80‟ini, görüp-duyup-dokunup-söylediklerinin de %90‟ını hatırlamaktadırlar. (Demirel, 2000).

Bu çalıĢmada Tıp alanında ortaya çıkan, Fen bilimlerinde daha çok kullanılan ama alanı her gün biraz daha geniĢleyen PDÖ yönteminin coğrafya‟da kullanılması ile öğrencilerin derse olan tutumlarında olumlu yönde değiĢiklikler meydana geldiği ve öğrencilerin akademik baĢarısını arttıracağı saplanmaya çalıĢılacaktır.

1.6 Varsayımlar

Bu araĢtırmada:

1. Kullanılan araç teknik ve yöntemlerin araĢtırmanın kapsamına ve amacına uygun olduğu

2. Veri toplamak maksadıyla kullanılan araçların geçerlilik ve güvenilirlikleri konusunda yapılan çalıĢmaların sonuçlarının anlamlı olduğu,

3. Örneklemin araĢtırma evrenini temsil ettiği varsayılmaktadır.

4. AraĢtırmaya katılan deneklerin araĢtırmada kullanılan ölçme aracına verdikleri cevaplar gerçeği yansıtmaktadır.

5. Ölçme aracı ile ilgili olarak baĢvurulan uzman görüĢleri doğruyu yansıtmaktadır. 6. AraĢtırmacı, uygulama boyunca kontrol ve deney gruplarına karĢı yansız davranmıĢtır.

1.7 Sınırlılıklar

Bu araĢtırma:

2010–2011 eğitim-öğretim yılı ile ortaöğretim coğrafya 12. Sınıf dersi Türkiye‟nin jeopolitik konumu ünitesi ile sınırlıdır. AraĢtırma probleme dayalı öğrenme yönteminin öğrenci tutum ve baĢarısı ile sınırlıdır.

(18)

1.8 Tanımlar

Eğitim: Bireyin davranıĢlarında kendi yaĢantısı yoluyla ve kasıtlı olarak istendik

değiĢme meydana getirme sürecidir.(Senemoğlu, 2002)

Coğrafya: Yeryüzündeki doğal, beĢeri ve ekonomik olayları tanımlayan, bu olayların

insan ve çevre ile iliĢkilerini kuran, dünya üzerindeki dağılıĢını sebep-sonuç iliĢkisi içerisinde inceleyen bilim dalıdır.(Atalay,2004)

Jeopolitik: Politika belirlenmesi amacıyla, bir ulusun, uluslararası topluluğun ve ya

bölgenin jeopolitiğin değiĢen ve değiĢmeyen unsurlarını dikkate alarak, güç değerlendirmesi yapan, etkisi altında kaldığı o günkü güç merkezlerini, bölgedeki güçleri inceleyen, değerlendiren bir bilimdir.(Ġlhan,1989)

Coğrafi konum: Herhangi bir noktanın dünya üzerinde kapladığı alana coğrafi konum

denir.(Atalay,2004)

Probleme Dayalı Öğrenme YaklaĢımı: Gerçek hayattan alınan karmaĢık problemlerin

çözümü için öğrencinin etkin katılımını gerektiren yaĢantıya dayalı bir öğrenme yöntemidir.(Güngördü ,2006)

Problem Çözme: Ġçinde bulunan durum, amaç, arzu edilen sonuç, amaca ulaĢılması

için iĢlenmesi gereken yol, amaca ulaĢması için aktiviteler içeren herhangi bir durumdur.(KemartaĢ ,2001)

Tutum: Bireyin herhangi bir gruba, bireylere, olaylara ve çok çeĢitli durumlara karĢı

bireysel etkinliklerindeki seçimini etkileyen kazanılmıĢ içsel bir durum (Senemoğlu, 2001).

(19)

BÖLÜM II

KAVRAMSAL ÇERÇEVE

Türkiye‟nin jeopolitik konumu ve buna bağlı olarak jeopolitik önemini açıklamadan önce jeopolitik kavramı üzerinde durmakta yarar görüyorum;

Jeopolitik, jeo yer ve politika sözcüklerinden oluĢan bir terim olup, coğrafi konuma göre devlet idare etme sanatı, siyaseti anlamına gelir.(Atalay 2004)

Jeopolitik kavramının ortaya çıkmasında Friedrick Ratzel‟in görüĢleri etkili olmuĢtur. Ratzel; „„ Devlet boĢ ve havada kurulmamıĢtır. Devletle mekân arasındaki bir iliĢki vardır. Devlet bir mekânda kurulur. ” diyerek, devletle mekân arasındaki iliĢkiden söz etmiĢ, bireylerde ve topluluklarda bir mekân duygusu mevcut olduğunu belirtmiĢtir. (Tezkan, 2002).

Coğrafyacı F.Ratzel, jeopolitik adını kullanmamıĢ, siyasi coğrafyanın kuruluĢuna ve siyasi coğrafyadan jeopolitiğe geçiĢ ortamının oluĢmasına katkıda bulunarak bu geçiĢi hazırlamıĢtır.

Devletle mekân arasındaki iliĢkinin ortaya çıkarılması gerekliliğini düĢünen, Ratzel‟in düĢüncelerinden etkilenen Ġsveçli bilim adamı Rudolf Kjellen jeopolitik terimini ilk olarak kullanmıĢtır. (Ġlhan, 2003)

Ġsveçli bir coğrafyacı olan R. Kjellen, devlet varlığının tabiat kanunları ve insanların davranıĢları açısından araĢtırma ve değerlendirilmesini jeopolitik olarak ifade etmiĢtir. C.Haushofer ise jeopolitiği "coğrafî bölgenin ve tarihî geliĢmelerin etkisi altında devletin üzerinde yaĢadığı yer ile iliĢkisi" olarak ifade etmiĢtir.

Basit bir Ģekilde Jeopolitik kavramını tanımlayacak olursak, bir devletin politikaları üzerinde ki coğrafyanın etkisi diyebiliriz. Daha bilimsel bir ifade ile Jeopolitik, “politika belirlenmesi amacıyla bir ulusun, uluslar topluluğunun veya bölgenin jeopolitiğin değiĢen ve değiĢmeyen unsurlarını dikkate alarak güç değerlendirmesi yapan, etkisi altında kaldığı o günkü dünya güç merkezlerini, bölgedeki güçleri inceleyen, değerlendiren bir bilimdir diyebiliriz. (Ġlhan,1989)

(20)

Jeopolitik kavramı incelendiğinde, belirli bir coğrafya üzerinde kurulan

devletlerin politikalarını belirlerken, o coğrafyanın özelliklerini dikkate almaları gerekliliği üzerinde durulduğunu görüyoruz.

Jeopolitiğin Unsurları

Jeopolitiğin unsurlarını iki baĢlık altında inceleyebiliriz. (Ġlhan,1989)

1) Jeopolitiğin coğrafi unsurları (değiĢmeyen unsurlar)

a) Coğrafi konum

b) Sınırlar ve coğrafi bütünlük

c) Saha geniĢliği ve sahip olunan stratejik kaynaklar d) Coğrafi özellik

2) Jeopolitiğin beĢeri unsurları (değiĢken unsurlar)

a) Sosyal değerler b) Ekonomik değerler c) Politik değerler d) Askeri değerler

e) Kültür değerleri ve kültür çevresi

Türkiye’nin Jeopolitik Açıdan Değerlendirilmesi

a)DeğiĢmeyen Unsurlar:

Türkiye Ekvatorun kuzeyinde, baĢlangıç meridyenin doğusunda yer alır. Türkiye‟nin matematik konumu 26–45 doğu boylamları ile 36–42 kuzey enlemleri arasındadır. Kuzeyi ve Güneyi arasında 6 enlem farkı vardır. Doğusu ile Batısı arasında 19 Boylam farkı vardır.

(21)

Türkiye matematik konumuna bağlı olarak orta enlemlerde ılıman kuĢakta yer

alır. Sıcaklık enleme bağlı olarak, güneyden kuzeye doğru azalırken, yükseltiye bağlı olarak batıdan doğuya doğru azalır. Türkiye bulunduğu matematik konum itibariyle insan yaĢamı için ideal kuĢakta yer alır.

Ġklim olarak orta kuĢakta bulunan Türkiye bu açıdan da son derece Ģanslı bir konuma sahiptir. Bu konumu yetiĢtirilen tarım ürünlerinden, turizm potansiyeline kadar birçok noktada Türkiye‟ye avantaj sağlar.

Türkiye‟nin tarımsal kaynakları kendi ihtiyaçlarını karĢılayacak düzeydedir. SanayileĢme olarak, sanayileĢmiĢ Avrupa ülkeleri ile sanayileĢmemiĢ Asya ülkeleri arasında geçiĢi temsil etmektedir. Turizm bakımından ise, diğer Akdeniz ülkeleri ile birlikte önemli bir turizm potansiyeline sahiptir.

Türkiye‟nin iz düĢüm alanı 779.452 km² ,gerçek alanı ise 814 578 km2'dır, sahil uzunluğu 8333 km, kara sınır uzunluğu 2875 km.dir. Suriye sınırı 877 km, Ermenistan, Gürcistan ve Nahcivan‟ ın toplam sınırı 619 km ve Yunanistan sınırı 203 km.dir.(Atalay 2004).

Türkiye; Avrupa, Asya ve Afrika kıtalarının meydana getirdiği, dünyanın en önemli kara bloğu üzerinde yer alarak, Atlas okyanusunun devamı olan Akdeniz, Ege Denizi, Marmara Denizi ve Karadeniz ile kuzey, güney ve batıdan kuĢatılmıĢ bir ülkedir.

Türkiye‟nin kuzeyinde; Karadeniz, kuzeydoğusunda; Gürcistan, Ermenistan, Azerbaycan-Nahcivan, doğusunda; Ġran, güneyinde; Irak, Suriye ve Akdeniz, batsısında Ege denizi, kuzeybatısında ise; Yunanistan ve Bulgaristan bulunur. Karadeniz, Ege Denizi ve Akdeniz‟de geniĢ bir sahil kesimine sahip olması, Türkiye‟ye deniz yollarını kullanmak suretiyle bütün dünyaya açılma imkânı sağlar. Üç tarafını çeviren denizler, Cebel-i Tarık boğazı ile Atlas Okyanusu‟na, SüveyĢ kanalı vasıtasıyla Kızıldeniz ve Hint Okyanusu‟na bağlantılıdır.

Türkiye dağlık bir ülkedir, ovalar kıyılarda ve akarsu vadilerinde yer alır. Akarsular bakımından bölgenin en zengin ülkesidir. Yükseltisi fazla olan Türkiye‟nin akarsuları çok fazla olduğundan, su rezervleri bakımından Ortadoğu ülkeleri arasında ayrıcalıklı bir yeri vardır.

Türkiye, Avrupa ile Orta Doğu arasındaki iĢleviyle, zengin Orta Doğu petrollerini elinde tutan ülkeler ile ortak sınırlara sahip olup, ayrıca Basra Körfezi yolunu denetleyebilen bir konumda bulunmaktadır. Türkiye dünyanın en önemli petrol rezervlerine sahip Ortadoğu ve Hazar Havzalarına komsu durumdadır. Bu bölgelerden

(22)

çıkan petrol ve doğalgazın açık denizlere ve Avrupa‟ ya petrol boru hatlarıyla

ulaĢtırılmasını sağlar.

Dünya petrol rezervinin yarıdan fazlası Basra Körfezi çevresinde bulunur, Hazar denizi havzası petrol ve doğalgaz yatakları yönünden zengindir, Karadeniz' in kuzeyinde zengin demir ve kömür yatakları bulunur.Türkiye‟ nin petrol ve doğal gaz rezervlerine sahip bölgelerin kavsak noktasında bulunması jeopolitik bakımdan önemini ve bölgesel rolünü net bir Ģekilde ortaya koymaktadır.

Türkiye dünyada çeĢitli madenlere sahip olan ülkeler arasındadır, dünyada 152 ülkenin tamamında 50‟ ye aĢkın çeĢitte maden çıkartılır bunlardan 29 çeĢit maden yatağının bulunduğu ülkemiz 10. sıradadır.(Atalay 2004)

Türkiye, jeopolitik ve jeo stratejik konumu itibarıyla dünyanın en önemli petrol rezervleri, suyolu, ticari ulaĢım hatlarını içeren, büyük devletlerin menfaat çatıĢmalarının yaĢandığı Avrasya‟nın kalbinde laik, demokratik yapısı ile bir istikrar adası olarak yer almaktadır. Bölge ülkeleri ve komsularıyla tarihten gelen çok önemli ortak değer ve bağları bulunmaktadır. (Kuloğlu, 2004)

b) DeğiĢen Unsurlar:

Türkiye, Atatürk‟ün temellerini attığı laik, demokratik bir cumhuriyet devletidir. Hiç bir Ģekilde federasyon ya da federal bir devlet değildir, doğusu ve batısı ile bütünleĢmiĢ üniter bir devlettir.

Ulu önder Atatürk, Hâkimiyeti kayıtsız ve Ģartsız olarak millete teslim etmiĢtir, ülkede bulunan yurttaĢlar eĢit oy ilkesi kapsamında oylarını kullanarak, destekledikleri siyasi partinin adaylarını Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderirler, buraya gönderilen parlamenterler millet adına söz sahibi olurlar.

Türkiye Cumhuriyeti devleti, kendisini Türk olarak gören tüm yurttaĢları kucaklamıĢ, din, mezhep, ırk ayrımına dayalı bir siyaset hiçbir zaman yürütmemiĢtir. Türkiye sınırları içerisinde yaĢayan tüm insanlar Türk vatandaĢı olarak kabul edilmiĢtir. Türkiye içerisindeki bu demokratik, birliktelik ve hoĢgörü sistemi bazı kesimleri rahatsız etmektedir, bu yüzden Türkiye devleti sınırları içinde ve dıĢında bazı sıkıntılarla karĢılaĢmaktadır, zaman zaman meydana gelen terör olayları, Avrupa ülkelerinin dile getirdiği sözde soykırım iddiaları bunun en somut örneğidir.

(23)

Türk halkı tüm bu baskılar karĢısında, yüz yıllardır taĢımıĢ olduğu özellikleri ile

baĢa çıkmaya çalıĢmaktadır, bunlar vatanına, milletine ve bağımsızlığına düĢkün olması, kültür ve geleneklerine bağlı kalarak, geliĢen bilim ve teknolojiyi yakından takip etmesi yardım sever ve hoĢgörülü olmasıdır.

Ordu-millet anlayıĢı Türk toplumunun askerliğe verdiği önemin göstergesidir, Türk toplumunda zamanı gelen her birey askerdir. Yine Mustafa Kemal Atatürk‟ün bağımsızlık ve özgürlük benim karakterimdir sözleri Türk milletinin bağımsızlığa olan düĢkünlüğünü ifade etmektedir.

Türkiye‟de ekonomik sistem özel sektör ve devlet eliyle gerçekleĢtirilir, Sosyalist ülkelerde olduğu gibi sadece devlete dayalı bir ekonomik sistem söz konusu değildir, özel teĢebbüs ve devlet rekabet halindedir. Bu kaliteyi artırmaktadır, son yıllarda özel teĢebbüse verilen önem artmakta, üreticiye kredi ve destek imkânı sunulmaktadır.

Jeopolitik Teoriler ve Türkiye

1.Kara Hâkimiyeti Teorisi

Ġlk jeopolitik teori Kara Hâkimiyet Teorisi adı ile anılmıĢ ve Halford Mackinder tarafından ortaya konulmuĢtur. Bu teoriye göre Doğu Avrupa‟ya hâkim olan merkez bölgesini (Batıda Volga, doğuda Sibirya, güneyde Himalayalar, kuzeyde Buz Denizi arasındaki bölgeyi) kontrol eder. Merkez bölgesine hâkim olan Dünya Adası‟nı (Asya, Avrupa, Afrika) kontrol eder, Dünya Adası‟na hâkim olan dünyayı kontrol eder seklinde özetlenmiĢtir. (ilhan, 2002 )

Mackinder, Asya, Avrupa ve Afrika bütününü Dünya Adası olarak adlandırmıĢtır. Batıda Volga, doğuda Sibirya, güneyde Himalayalar, kuzeyde Buz Denizi arasındaki bölgeyi Kalp gâh veya merkez bölgesi kabul etmiĢ, daha sonra da Avrupa Rusya‟sının tamamını merkez bölgesi içerisine dâhil etmiĢtir. Mackinder‟ in Kara Hâkimiyet Teorisinde, Türkiye; iç veya kenar kuĢak bölgesinde yer alır. Türkiye‟ nin, dünya kalesine sahip olan bir milletin ilk hedef tahtası olan bölgenin orta bölümünde yer aldığı dikkati çekmiĢtir.

(24)

2.Kenar KuĢak Teorisi (Rimland)

Teori Halford John Spykman tarafından ortaya atılmıĢtır John, Halford Mackinder' in teorisini benimsemekle beraber, dünya hâkimiyetini merkez bölgesini çeviren kenar kuĢak ülkelerine dayanacağı fikrindedir. Bu dıĢ kuĢak, Avrupa, Türkiye, Irak, Ġran, Pakistan, Afganistan, Hindistan, Çin, Kore ve Doğu Sibirya olarak sınırlandırılmıĢtır. (Ġlhan, 2002)

Spykman‟a göre; Türkiye, dünya kalesine sahip olmayı arzulayan bir millet için kaleye yapılacak olan son kuĢatma alanı olarak nitelendirilen bölgenin tam ortasındadır. Bu sebeple dünya hâkimiyetinin yolu, Türkiye‟den geçmektedir. (Özey, 1998)

Amerika BirleĢik devletlerinin NATO, CENTO, SEOTO‟ nün kurulmasındaki çabası göz önüne alındığında bu teorinin ABD için ne kadar önem teĢkil ettiği görülmektedir.

3.Deniz Hâkimiyet Teorisi

Alfred T. Mahan tarafından geliĢtirilen teori, denizlerden karalara doğru geliĢen bir hâkimiyet stratejisi esasına dayanmıĢtır. Bu strateji göz önüne bulundurulduğunda dünya hâkimiyetinin denizlere hâkim olunması ile gerçekleĢeceği düĢünüldüğünde, üç tarafı denizlerle çevrili olan Türkiye, kuzeyden Karadeniz, batıdan Marmara Denizi ve Ege Denizi, güneyden Akdeniz ile çevrilidir. Bu denizler boğazlar yoluyla birbirlerine bağlantılı olup, Cebelitarık boğazıyla Atlas Okyanusu‟na, SüveyĢ Kanalı ile Kızıldeniz ve oradan Hint Okyanusu‟na ve Nihayet Pasifik Okyanusu‟na kadar ulaĢma imkânına sahiptir.

4.Hava Hâkimiyet Teorisi

Hava Hâkimiyet Teorisi‟nin temellerini Hausy Scitaklian atmıĢtır. Havaya hükmeden bir millet, tüm dünyaya hâkim olur düĢüncesi ile hareketle havacılıkta üstün olmak gerekliliği vurgulanmıĢtır. Ġkinci Dünya Savası ile baĢlamıĢ ve günümüzde devam eden ve bölgesel savaĢlarda halen yürürlükte olmuĢtur.

(25)

Türkiye toprakları üzerinde yer alan hava alanlarının konumu ve dünyanın önemli

hava alanlarına uzaklığı düĢünüldüğünde diğer hava alanlarına göre, mesafe bakımından çok kısadır. (Özay 1998)

Türkiye coğrafi konumu itibariyle, bölgesinde ve dünyada stratejik konumda yer almaktadır. Yukarıda bahsedilen teoriler ıĢığında Türkiye‟nin ne kadar önemli olduğu bir kez daha görülmektedir. Bu durum Türkiye‟ye avantaj sağlarken, farklı gurupların ve ülkelerin doğrudan ya da dolaylı tehditleri ile Türkiye‟yi karĢı karĢıya getirmektedir.

Türkiye’nin Bölgesel Sorunları

Türkiye coğrafi konumu itibari ile Kafkasya, Orta Asya, Orta Doğu ve Balkanlar ile kesiĢme noktasındadır. Türkiye bölgesinde bulunan ülkeler ile coğrafi açıdan komĢu olmasının yanı sıra tarihsel ve kültürel bir mirası paylaĢmıĢ durumdadır. Türkiye, coğrafi konumu, askeri gücü, ekonomik ve insan kaynakları ile bölgesinde dikkat çeken bir ülkedir.

Türkiye‟ yi bölgesinde diğer ülkelerden ayıran en büyük fark ise coğrafi konumudur. Bu coğrafi konum Türkiye için güvenlik kaygılarını da beraberinde getirmiĢtir. Sömürgeci güçlerin kıĢkırtmaları, bölgede güç unsuru olmak isteyen ülkelerin arasındaki rekabet, çıkar çatıĢmaları Türkiye‟nin içinde bulunduğu coğrafyayı bir ateĢ çemberine dönüĢtürmüĢtür.

Orta Doğu

Bölgenin büyük bir kısmı 1516‟ dan 1918 yılına kadar Osmanlı egemenliğinde kalmıĢtır. Osmanlı Devleti‟nin çekilmesiyle bölgenin çoğunluğu Ġngiliz ve Fransızların eline geçmiĢ ve bu devletler bölgede manda yönetimleri oluĢturmuĢlardır. Orta Doğu en geniĢ anlamda Türkiye, Afganistan, Suriye, Lübnan çizgisinde baĢlayıp Kuzey Afrika devletlerini de içine alarak uzak doğu sınırına dayanan ve Arap yarımadasını içine alan bölge olarak tanımlanabilir. ( Dedeoğlu, 2002)

Bu bölgenin Asya, Avrupa ve Afrika kıtaları arasında bir geçiĢ bölgesi olması, büyük suyolları ile çevredeki Karadeniz, Akdeniz, Kızıldeniz gibi denizlerin kavĢak noktalarında bulunması, Aden Körfezi, Umman Denizi, Basra Körfezi, Arabistan

(26)

denizinin ticaret yolları üzerinde olması, dünyanın önde gelen petrol kaynaklarına sahip

olması Orta Doğu‟yu, jeopolitik bakımdan büyük devletlerin çıkarlarının daha yoğun olarak toplandığı bir bölge haline getirmiĢtir.

Bölgede büyük güç odağı devletlerin oluĢturduğu gizli ittifaklar ve stratejiler Orta Doğu‟yu savaĢ ve kanın eksik olmadığı bir bölge haline getirmiĢtir. Bu bölge sık sık Arap-Ġsrail savaĢları ile adını duyurmaktadır, Türkiye‟nin yanı baĢında savaĢların ve istikrarsızlıkların yaĢanması Türkiye‟nin kendi ve bölgesel güvenliği açısından Ortadoğu‟ya hassasiyet göstermesine sebep olmuĢtur. Çünkü Türkiye‟nin yanı baĢında çıkacak tüm sorunlar Türkiye‟yi olumsuz etkileyecek, ileride tehditlerin kendisine yönelmesine sebebiyet verebilecektir. Türkiye bu bölgede her zaman adil, kalıcı ve kapsamlı bir barıĢın olmasını arzu etmiĢ ve bu amaca ulaĢmak için diyalogun tek geçerli araç olduğunu savunmuĢtur.

Türkiye‟nin bölgede üstlenmiĢ olduğu statü önemlidir. Bu topraklarda zamanında hâkim olan ülke Osmanlı devletiydi, Türkiye ile Ortadoğu arasında tarihi, kültürel ve coğrafi bağlar bulunmaktadır. Müslüman bir ülke olan Türkiye, aynı zamanda batıya yakın bir politika izlemektedir, dıĢ politikada “Yurtta sulh, cihanda sulh” fikrini benimseyen Türkiye, istikrarı sağlamada kilit ülke durumundadır. Türkiye bu konuya duyarsız kalamaz, çünkü bölgedeki tüm sorunlar Türkiye‟yi doğrudan ilgilendirmektedir. (AltunıĢık, 2002)

Suriye

Asya Kıtası‟nın batısında bulunan ve bir Ortadoğu ülkesi olan Suriye, kuzeyden Türkiye, doğudan Irak, güneyden Ürdün, güneybatıdan Filistin ve Ġsrail ile batıdan Akdeniz ile çevrilidir.

Suriye Yavuz Sultan Selim‟in 1516‟da Memlukluları bozguna uğratması ile Osmanlı topraklarına katılmıĢtır. Osmanlı‟nın Suriye üzerindeki hâkimiyeti 1918 Mondros AteĢkes antlaĢmasına kadar sürmüĢtür. Bu tarihten itibaren bölgeye önce Ġngilizler sonrasında Fransızlar hâkim olmuĢlardır. 1946 yılında Fransız kuvvetlerinin geri çekilmesiyle Suriye Cumhuriyeti bağımsızlığına kavuĢmuĢtur.

Suriye‟nin bağımsızlığını kazanmasıyla baĢlayan Türkiye-Suriye iliĢkilerinde, hem siyasi hem ticari bakımdan Suriye Türklerinin konumları, Hatay sorunu, terör sorunu ve su sorunu belirleyici olmuĢtur.

(27)

Su Krizi

Dünya Bankası baĢkan yardımcısı Ġsmail Serageldin 1995 yılında “Bu yüzyılın savaĢları petrol üzerine olmuĢtur, ama gelecek yüzyılın savaĢları su yüzünden çıkacaktır” sözleri ile suyun bölgedeki gücü ve önemine dikkat çekmiĢtir. “Su Sorunu” Dicle, Fırat ve Asi nehirlerinin paylaĢımından kaynaklanan sorundur.

Aslında 1954‟te Fırat üzerinde Keban ve Karakaya barajlarının projeleri baĢlayana kadar Irak, Türkiye ve Suriye iliĢkilerinde “su‟‟ sebebiyle bir anlaĢmazlık olmamıĢtır. Ancak 1964 yılında Keban‟ın yapımına baĢlanması ile Suriye ve Irak, Türkiye‟yi, suyu koz olarak kullanıp, kendi üzerlerinde hâkimiyet kurmakla suçlamıĢlardır.

Fırat Nehri

Doğu Anadolu‟da Erzurum yakınlarında doğan Karasu nehri ile Ağrı Dağı‟nın batı yamacından çıkan Murat nehirlerinin Elazığ‟ın Keban ilçesi sınırında birleĢmesiyle Fırat nehri oluĢmuĢtur. Toplam uzunluğu 2.800 km, Türkiye sınırları içinde kalan bölümün uzunluğu ise 1263 km. Su toplama havzası 720.000 km² dır. Fırat üzerindeki ilk baraj Keban 'dır.

Fırat Keban barajından sonra doğu Toros dağlarını aĢarak KargamıĢ noktasından Suriye‟ye geçmektedir. Suriye tarafında Fırat nehrine 300 km uzunluğunda Habur ve 160 km uzunluğunda Sacır ırmağının kolları bağlanmaktadır.Bu iki kol Türkiye sınırları içinde doğmuĢ, Habur ırmağının % 13‟ü ile Sacır ırmağının % 50 uzunlukları Türkiye sınırları içinde kaldıktan sonra Suriye‟yi boydan boya geçerek Kuzeydoğu-Güneydoğu istikametinde akarak Irak‟ta, Basra Körfezi yakınlarında Dicle Nehri ile birleĢip ġatt-ül Arap Nehrini oluĢturmakta ve Basra Körfezi‟ne dökülmektedir.Bu durum da Fırat‟ın suyunun yaklaĢık %90‟ı Türkiye‟den kaynaklanırken, kalan %10‟luk kısmı ise Suriye‟den kaynaklanmakta, Irak‟ın su hacmine bir katkısı olmamaktadır. (Bilen, Ö. 1996)

Fırat nehrinin toplam 35,58 Milyar /yıl su kapasitesine karĢılık Türkiye Suriye ve Irak‟ın toplam talebi 52.92 Milyar /yıldır. Açık 17,3 Milyar /yıldır.

(28)

Bu durumda Türkiye‟nin Fırat Nehri‟ne en fazla katkıyı yaptığı görülmektedir,

böylelikle Suriye‟nin “sınır aĢan su” üzerinde hak iddia etmesi anlamsızdır.

Dicle Nehri

Dicle Nehri ana kaynağını Doğu Anadolu dağlarından ve dipten sızma yoluyla Elazığ civarındaki Hazar gölünden sağlamaktadır Kulp ve Sason Çayları‟nın kozluktan gelen yanar çayı ile birleĢerek meydana getirdiği Batman çayının diğer kollarla birleĢmesinden sonra Dicle adını alan nehir, Cizre‟nin hemen güneyinde 73 kilometrelik Türkiye-Suriye sınırını oluĢturmaktadır. Buradan da Suriye-Irak sınırını yaklaĢık 8 km. çizdikten sonra Irak topraklarına girmekte ve ġatt'ül-Arap adını aldıktan sonra, Basra Körfezi‟ne dökülmektedir.

Türkiye‟nin Dicle Nehri‟ne toplam katkısı yıllık 25.24 milyon ‟e ulaĢmaktadır. Dicle Nehri‟ne Suriye‟nin hiçbir katkısı yoktur. Irak‟ın Dicle Nehri‟ne katkısı 23.48 milyon ‟tür.Dicle su potansiyelinin %52 si Türkiye‟den %48' lif kısmını Irak‟tan almaktadır.( Pehlivanoğlu,2004)

Suriye Fırat ve Dicle Nehirleri üzerinde hakkı olduğunu ileri sürmüĢ, bu nehirleri “uluslararası suyolu” ya da “ortak su” olarak tanımlayarak nehirleri “paylaĢılabilir kaynaklar” olarak sınıflandırmıĢtır. Türkiye ise; 1997 Mayısında BirleĢmiĢ Milletler Genel Konseyinde “Uluslararası Su Yollarının UlaĢım DıĢı Kullanılmasına ĠliĢkin Hukuk SözleĢmesi”ne, Türkiye, kendisini su paylaĢım anlaĢmasına sürükleyebileceği için “uluslararası suyolu” kavramı yerine “sınır aĢan su” kavramını tercih ettiği için, red oyu vermiĢ, böylece diğer ülkelerin su konusunda hak iddia etme sebeplerini ortadan kaldırmıĢtır.

Suriye ve Irak Fırat ve Dicle‟yi “Uluslararası akarsular” olarak tanımlamakta ve suyun eĢit paylaĢımını savunmaktadır, Türkiye ise bu suları “Sınırı aĢan” sular olarak kabul etmektedir. Buna bağlı olarak da suyun kullanım ilkesine göre suya kaynaklık eden yukarı mansap ülkeler ile aĢağı mansap ülkeler arasında eĢit egemenlik ve suyun eĢit paylaĢımının söz konusu olmadığını savunmaktadır.

Akarsuyun akıĢ doğrultusu göz önünde tutulduğunda, devletlerin birbirlerine karsı durumları farklılaĢmakta, “yukarıdaki devlet” ve “aĢağıdaki devlet” ayrımı ortaya çıkmaktadır. Bu durumda akarsuyun akıĢ yolunun yukarısında bulunan devletler

(29)

“Yukarı KıyıdaĢ veya Memba Ülkesi”, aĢağısında bulunan devletler “AĢağı KıyıdaĢ

veya Mansap Ülkesi” olarak adlandırılmaktadırlar.

Asi Nehri

Lübnan‟dan doğan Asi Nehri, yaklaĢık 35 km. sonra Suriye sınırları içinde Homs (Hama) Gölü‟ne akmaktadır. Gölden çıkarak Hama-Humus ve Gaf sulama alanlarını kateden Asi Nehri, Türkiye ile Suriye arasında 22 km. sınır oluĢturduktan sonra, Türkiye topraklarında da yaklaĢık 100 km. akarak Akdeniz‟e dökülmektedir. (Bilen,Ö 1996 )

Suriye Asi Nehri üzerinde yaptığı çalıĢmalar konusunda da Türkiye'ye bilgi vermemektedir. Asi Nehri‟nin yıllık su hacmi yaklaĢık 2.470 milyon olarak kabul edilmektedir. Türkiye; bu kaynağın ancak 24 milyon ‟ünden yararlanabilmekte, yaz aylarında ise suyun debisi 3 ‟e kadar düĢebilmektedir.

Terör faktörü

Suriye, kendisinden daha fazla nüfusa sahip olan, kendisinden jeopolitik bakımdan daha stratejik, askeri ve ekonomik bakımdan daha güçlü olan Türkiye‟yi potansiyel bir tehlike olarak görmüĢtür.

Bu bağlamda Türkiye‟nin sınır komĢusu olan Suriye, geçmiĢte Türkiye‟yi yıpratmak ve zayıflatmak adına “düĢmanımın düĢmanı dostumdur” düĢüncesi ile terör örgütlerine destek vermiĢtir.

Türkiye bu durumu ortadan kaldırmak karĢılıklı güven ortamına dayalı komĢuluk iliĢkileri kurmak adına 1987‟de Suriye ile Güvenlik ve ĠĢbirliği AntlaĢması imzalamıĢtır.Bu durum da Suriye‟nin terör örgütlerine verdiği desteği ortadan kaldırmamıĢtır.

Suriye‟nin Türkiye‟ye karĢı terör örgütlerini desteklemesinin temelinde Suriye‟nin Türkiye‟den talep ettiği toprak ve Fırat suyunun paylaĢımı konuları bulunmaktadır. Suriye terör baskısı ile Türkiye‟den sınır aĢan sular konusunda daha fazla taviz koparıp Türkiye‟den elde edeceği Hatay ile büyük Suriye hedefini gerçekleĢtirmeyi hedeflemiĢtir.( Pehlivanoğlu, 2004)

(30)

Suriye‟nin terör örgütlerine verdiği destek 22.10.1998 Adana Mutabakatı‟na

kadar sürmüĢtür. Bu tarihten itibaren Suriye, teröre örgütlerine verdiği desteği geri çekmiĢtir.

Hatay Sorunu

Türkiye ile Suriye arasında iliĢkileri uzun yıllar meĢgul eden “Hatay Sorununa” geçmeden önce Hatay‟ın Türkiye‟ye katılma sürecinde izlediği yolu açıklayacak olursak;

KurtuluĢ SavaĢı sırasında Fransa ile savaĢı sona erdiren 20 Ekim 1921 Ankara Ġtilaf namesi ile Hatay Fransız sömürgesi altındaki Suriye‟ye bırakılmıĢtır. “Sancak” a muhtariyet verilmiĢ, Hataylıların Türk bayrağını içeren özel bir bayrak kullanabilmelerine ve Türklerin milli kültürünün korunmasına engel olunmaması yönünde anlaĢılmıĢtır.

Sancak bölgesinin bu durumu 8 Eylül 1936‟da Fransa ile Suriye arasında imzalanan bir antlaĢma ile yeni bir boyut kazanmıĢtır. Buna göre Fransa Suriye‟de manda yönetimine son vermiĢ ve Suriye‟nin bağımsızlığını tanıdığını açıklamıĢtır. Bu antlaĢmada Ġskenderun Sancağı‟ndan ve statüsünden bahsedilmemiĢtir. “ Kırk asırlık Türk yurdu ecnebi elinde kalamaz” diyen Atatürk ise Ġskenderun ve Antakya‟yı anavatana katmakta kararlıydı. Türk hükümeti 6 Ekim 1936‟da Milletler Cemiyetine, 9 Ekim 1936‟da da Fransa‟ya bir nota vererek Suriye ve Lübnan‟a verilen bağımsızlığın Ġskenderun ve Antakya‟ya da tanınmasını istedi. Ancak Fransa Türkiye‟nin bu isteğini kabul etmedi. Yalnız bu arada Fransa, meselenin Milletler Cemiyetine sevk edilmesini Türkiye‟ye teklif etti. Türkiye‟de bu teklifi kabul etti.

Ġsveçli temsilci Sandler ve Milletler Cemiyeti heyeti gözlemlerini tamamlayıp geri döndükten sonra Milletler Cemiyetinde de bu konu hakkında görüĢmeler baĢlamıĢtır. GörüĢmeler sonucunda Sandler‟in raporu kabul edilmiĢtir. Bu rapora göre, Ġskenderun ve Antakya Sancağı, içiĢlerinde tam bağımsız, dıĢiĢlerinde ise Suriye‟ye bağlı bulunacak fakat kendi anayasası olacaktı. Suriye ile aynı gümrük birliği ve para kabul edilecekti.

Sancak Meclisi, ilk toplantısını 2 Eylül 1938‟de yapmıĢ, bu toplantıda Hatay Devleti adını kabul etmiĢtir.2 Eylül 1938‟de kurulan Hatay Devleti bir yıl bağımsız devlet olarak varlığını sürdürmüĢtür. Hatay Millet Meclisi de son kez 29 Haziran

(31)

1939‟da toplanarak oy birliğiyle Türkiye‟ye katılma kararı almıĢtır. Türkiye Büyük

Millet Meclisi‟nin 30 Haziran 1939‟da bu kararı onaylamasının ardından Hatay, Türkiye‟nin topraklarına katılmıĢtır.

Suriye ise Hatay‟ın topraklarından ayrılmasını kabul edememiĢ, Fransa‟nın, Hatay‟ın Türkiye‟ye katılma kararını kabul ettiği günden bu yana Suriye‟nin resmi haritalarında Hatay, Suriye‟nin içinde kabul edilmiĢtir. Suriye, bu tarihten itibaren devamlı Hatay konusunu gündeme getirmeye çalıĢmıĢtır.

Irak

Emeviler, Abbasiler ve Büveyhoğullarının hâkimiyetinde kalan Irak 1055 yılında Selçuklu hükümdarı Tuğrul Bey‟in Bağdat‟ı ele geçirilmesi ile Türk hâkimiyetine girmiĢtir. Sonrasında diğer Türk birliklerinin hâkimiyetine giren Irak, Yavuz Sultan Selim Kuzey Irak‟ı, Kanuni Sultan Süleyman‟ in da 1534' ta Bağdat‟ı almasıyla, Osmanlı Ġmparatorluğu‟nun bir eyaleti haline gelmiĢtir. Irak‟taki Türk hâkimiyeti Ġngilizlerin I. Dünya SavaĢındaki iĢgaline kadarda devam etmiĢtir.

Ġngilizler hâkimiyetlerinde olan bölgeyi yönetme giriĢiminde halk isyanları ile karĢılaĢmıĢlardır, Ġngilizler bu isyanların önüne geçmek adına Muhammed bin Abdullah'ın (Hz. Muhammed (S.A.V.)) soyundan gelen Kral Faysal Irak'ın baĢına geçirilmiĢtir. Böylece 23 Ağustos 1921 de Irak Krallığını bir manda yönetimi altında kurmuĢlardır.

Irak ta ilk kurucu meclis 27 Mart 1924 tarihinde ilk toplantısını yapmıĢ, ilk toplantısında Irak-Ġngiltere Manda AntlaĢmasını onaylamıĢtır. Kurucu meclis, Ġngilizlerinde yardımıyla hazırlanan ilk anayasayı 10 Temmuz 1924 'de kabul etmiĢ, 21 Mart 1925 'de Kral Faysalın da onaylamasıyla yürürlüğe girmiĢtir. Bu süreçte çözüme kavuĢturulamayan konu ise Musul olmuĢtur. Lozan„ dan sonra, 19 Mayıs–5 Haziran 1924 tarihleri arasında yapılan Haliç Konferansında da bir sonuca varılamamıĢ, konu Milletler Cemiyetine bırakılmıĢtı 5 Haziran 1926‟da Türkiye ile Ġngiltere arasında imzalanan Ankara AntlaĢması ile Türkiye-Irak sınırı kesin olarak belirlenmiĢ, Musul Vilayeti, Ġngilizlerin istediği Ģekilde Irak devletine bırakılmıĢtır.

Irak, Ġngiltere ile yaptığı anlaĢmalar sonunda 1932 yılında Milletler Cemiyeti'ne bağımsız bir devlet olarak katılmıĢtır. Nitekim Irak‟ta Ġngiliz etkisi bu tarihten itibaren de devam etmiĢtir,çünkü Ġngilizler 30 Haziran 1930 tarihli ile Irak ile 25 yıllık bir ittifak

(32)

antlaĢması imzalamıĢtır.Bu antlaĢma ile Irak Ġngilizlerin denetimi altında tutulmak

istenmiĢtir.

Türkiye ve Irak arasında sorun teĢkil eden olaylara geçmeden önce,Irak‟taki siyasi çekiĢmeleri ve yönetim anlamında ortaya çıkan mücadeleleri açıklamakta yarar görmekteyim,çünkü ülke içinde sağlanamayan istikrar Türkiye ile olan münasebetlere de yansımıĢtır.

Irak‟ta iktidar savaĢlarında General Kasım önemli bir yer tutmaktadır, Çünkü Ġngilizlerin Irak üstündeki denetimini ortadan kaldıran General Kasım‟dır, 1958‟ de General Kasım askeri bir darbe ile yönetimi ele geçirmiĢ,Krallığa son vererek Irak Halk Cumhuriyetini kurmuĢ, SSCB ile iĢbirliği antlaĢmaları imzalamıĢtır.

General Kasım ve arkadaĢları 8 ġubat 1963 tarihin de Nasır yanlısı birlikler ve BAAS partisi üyelerinin desteği ile darbe ile yönetimden indirilmiĢ yerine Abdulselam Arif geçmiĢtir. General Kasım ve beraberindekiler idam edilmiĢtir.

Abdulselam Arif bu dönemde tüm yetkileri kendine toplamıĢ, anlaĢmazlığa düĢtüğü BAAS Partisini iktidardan uzaklaĢtırmıĢ, parti yöneticilerinden Saddam Hüseyin‟i tutuklattırmıĢtır. Bu durumun ardından güçlenerek gelen Baas Partisi 1968‟de iktidara gelmiĢ ve Abdulselam Arif yönetimine son vermiĢtir. Devlet baĢkanı Hasan El Bekir 'dir.

1970 yılında Devrim Komuta Konseyi BaĢkan yardımcılığı görevini üstlenen Saddam Hüseyin1979 yılına gelindiğinde Hasan Ek Bekir‟in sağlık problemlerini öne sürerek, onu görevinden uzaklaĢtırmıĢ,16 Haziran 1979‟ da devlet baĢkanı olmuĢtur. Saddam Hüseyin ve BAAS Partisi 2003 ABD‟nin Irak‟ı iĢgaline kadar 24 yıl ülkeyi yönetmiĢtir.

Türkiye‟nin Irak‟a olan yaklaĢımını etkileyen durumlar incelendiğinde,öncelikle yukarıda belirten Irak yönetimindeki değiĢiklikler ve istikrarsızlıklar Irak ile doğrudan ve kesintisiz bir komĢuluk iliĢkisi içinde olmamızı engellemiĢtir.Bununla beraber Misak-i Milli sınırları içerinde kabul edilen Musul ve Kerkük‟ün Irak sınırları içerisinde olması dolayısıyla bu bölgede bulunan Türkmenlerin baskı altına tutulması ,Irak‟ta terör örgütü PKK‟nın varlığı faaliyetleri ve Dicle, Fırat nehirleri ile sınır aĢan sular problemi iki ülke arasında sorun oluĢturan durumlardır.

Ġki ülke arasında ekonomik ve ticari iliĢkileri geliĢtiren Petrol boru hatları ve iĢbirliğine değinmekte yarar görüyorum.Bir petrol üreticisi olan Irak bu petrolü dünya pazarına çıkarmak için Türkiye‟ye ihtiyaç duymaktadır.

(33)

Irak petrolü boru hatları üzerinden komĢuları Türkiye ve Suriye aracılığıyla

Akdeniz veya Suudi Arabistan ve Ürdün aracılığıyla Kızıl Deniz üzerinden ihraç edebilmektedir. Bu durum üzerine , Irak, Basra Körfezi yanında Akdeniz ve Kızıl Deniz avantajlarını kullanabilmek için 1970‟lerde dört boru hattı inĢa etmiĢti. Bunlar, Kerkük‟ten Yumurtalık‟ a (Türkiye) , Kerkük‟ten Suriye üzerinden Tripoli‟ye (Lübnan), Kerkük‟ten Banais‟e (Suriye) ve Basra‟dan Minval Bekr ve Kahral Amaya‟a (Basra Körfezi) uzanan hatlardır. Ancak, Irak‟ın 1980‟ ler boyunca Ġran ile yaĢadığı savaĢ, Suriye ile yaĢadığı BAAS rejimi arasındaki ideolojik ve siyasi anlaĢmazlık, Ürdün ile Ġsrail dolayısıyla yaĢadığı sorunlar nedeniyle bu hatlardan taĢıma yapamamıĢtır.

Bu durum Türkiye Irak arasındaki iliĢkilerin geliĢmesine neden olmuĢtur, Türkiye petrol ihtiyacının çoğunu Irak‟tan kesintisiz Ģekilde karĢılıyor,Türkiye‟ye borcu olan Irak‟ta bu borcunu Türkiye‟ye ucuz petrol vererek ödüyor, Türkiye petrol boru hatlarının iĢletilmesinden varil baĢına ücret alıyordu.

Ġki ülkeyi bir birine yaklaĢtıran bu hat sayesinde 10 Mart 1984 tarihinde, “Türkiye - Irak Ticaret Protokolü”, Irak'ın baĢkenti Bağdat‟ta, Hazine ve DıĢ Ticaret MüsteĢarı Ekrem Pakdemirli ile Irak Ticaret Bakanlığı MüsteĢarı El HaĢimi tarafından imzalandı Ġki ülke arasında iyi giden iliĢkiler, Körfez SavaĢı sırasında Irak‟a uygulanan ambargo nedeni ile kesilmiĢ, Kerkük- Yumurtalık petrol boru hattında yapılan taĢımacılık durdurulmuĢtur.

Türkiye Irak sınırı 1926 yılında Türkiye ile Ġngiltere arasında yapılan Ankara AntlaĢması ile çizilmiĢtir. Türkiye‟nin Irak‟a olan yaklaĢımını etkileyen durumlar incelendiğinde, öncelikle Irak yönetimindeki değiĢiklikler ve istikrarsızlıklar Irak ile doğrudan ve kesintisiz bir komĢuluk iliĢkisi içinde olmamızı engellemiĢtir.Bununla beraber Misak-i Milli sınırları içerinde kabul edilen Musul ve Kerkük‟ün Irak sınırları içerisinde olması dolayısıyla bu bölgede bulunan Türkmenlerin baskı altına tutulması ,Irak‟ta terör örgütü PKK‟nın varlığı ,faaliyetleri ve Dicle ile Fırat nehirleri ile sınır aĢan sular problemi iki ülke arasında sorun oluĢturan durumlardır.

Irak‟ın su meselesinde uzlaĢmaz tavır göstermesi ve silahlanma yönündeki büyük çabası, Türkiye ile olan iliĢkilerin bozulmasına sebep olmuĢtur, Türkiye ile Irak arasındaki güvenlik sorunu Fırat ve Dicle ırmağı konusunda, Ġran- Irak savaĢının ardından belirmeye baĢlamıĢtır.

(34)

Ġran

Türkiye-Ġran sınırı toplam uzunluğu 454 km.yi bulmaktadır.Sınır,kuzeyde Dilucun‟ dan, Nahçıvan sınırının bittiği yer olan Süreyya ÇeĢmesi yakınlarından baĢlamakta, kuzey-güney doğrultusunda dağların zirvelerinden uzanmakta ve güneyde Irak sınırı ile son bulmaktadır.Bu sınır Türkiye‟nin kara sınırları arasında tek doğal sınır olarak kabul edilmektedir ve en eski sınırdır. IV.Murat zamanında,1639 yılında Kasr-ı ġirin AnlaĢması ile çizilmiĢtir.

Türkiye, Ġran iliĢkilerini Ġran Ġslam devrimi öncesi geliĢmeler ve devrim sonrası geliĢmeler olarak iki bölümde inceleyebiliriz. 1920‟lerde Türkiye kurtuluĢ savaĢı mücadelesini verirken, Ġran‟da da Rıza ġah, KaĢani hanedanını devirdi ve Pehlevi Hanedanlığı kuruldu.

21 ġubat 1921 tarihinde, Ġran‟da Rıza Han emrindeki Kazak alayı ile darbe yaparak mevcut yönetimi devirir.Rıza Han‟ın gerçekleĢtirdiği milliyetçi darbe sonrası Ġngiliz ve Rusların ekonomik yayılmacılığına karĢı çıkan yeni bir hükümet kurulur.Aralık 1925‟de Krallığını ilan eden Rıza Han 22 Nisan 1926‟da Türkiye ile Güvenlik ve Dostluk antlaĢması imzalar ve 26 Nisan 1926‟da Rıza ġah Pehlevi adıyla tahta oturur. (Pehlivanoğlu,2004).

Muhammed Rıza ġah Pehlevi döneminde Ġran‟la olan iliĢkilerin dostça ve dengeli bir diplomasi ile yürütüldüğü gözlenmektedir. Muhammet Rıza ġah döneminde SSCB‟ den destek alan Azerbaycan halkı 1946 da ayaklanır,1946 da Ġran‟da bulunan Kürtler bağımsız bir devlet kurmak için ayaklanır, bu dönemde Ġran‟da milliyetçi bir hareket oluĢur. Yönetimindeki bu hareketin adı Ulusal Cephe Partisidir.

Ġran baĢ gösteren bu halk ayaklanmaları sonucu dönemin baĢbakanı Razmara 1951‟de öldürülür. Bunun üzerine Musaddık BaĢbakan olur.

Türkiye ve Ġran arasındaki Ġkinci Dünya harbi öncesinde bölgesel barıĢı sağlamak adına 1937‟de Sadabat Paktı ile baĢlayan yakınlaĢma, Ġkini Dünya SavaĢı sonrasında kominizim tehdidine karĢı yürütülen politikalarda da kendini göstermiĢtir. 1955 yılında Ġran, Irak, Türkiye ve Ġngiltere‟nin katıldığı Bağdat Paktı,1959‟da CENTO olarak isim değiĢtirir.

1964 yılında Türkiye, Ġran ve Pakistan‟ın katıldığı Kalkınma için Bölgesel ĠĢbirliği (RCD) örgütü, bölge ülkeler arasındaki ekonomik ve kültürel konularda iĢbirliğini öngörmektedir.

(35)

Ġran Ġslam Devrimi

Ġran‟dan 1963 yılında sürülen ġii topluluğun ruhani lideri Ayetullah Humeyni aleyhinde bir makalelinin yayınlanması üzerine, Kum kentine binlerce ġii bunu protesto etmek adına toplanır, bu olayı hükümet 9 Ocak 1978‟de silahlı müdahale ile bastırmaya çalıĢması sonucu yüzlerce Ġranlı ġii ölür. Bu olay ile ġii‟lerin isyanı büyür ve bu isyan ġah‟a karĢı bir ayaklanmaya dönüĢür. Olayları bastıramayan ġah, 16 Ocak 1979 da Ġran‟ı terk eder.

Kalabalık ġii grubu tarafından ülkeye dönmesi için çağrı yapılan Ayetullah Humeyni ise Fransa‟dan ayrılarak Ġran‟a gelir. Humeyni kurduğu Ġslam Konseyi vasıtasıyla Mehdi Bazargan‟ı baĢbakanlığa getirerek, 9 ġubat 1979‟da ġah rejiminin yıkıldığını bildirir.

1 Nisan 1979‟da yapılan referandum ile Ġran Ġslam Cumhuriyeti kurulur.

Ġslam Devrimine kadar geçen sürede,bir birlerinin kararlarına saygılı bölgesinde barıĢ içinde kalmayı sağlayan iki ülke iliĢkileri,Ġran‟da meydana gelen rejim değiĢikliği sonucunda karĢılıklı olarak kaygı duyulan bir döneme girmiĢtir.

Günümüzde Ahmedinnecad, geçmiĢten gelen sorun terör örgütü PKK‟nın faaliyetleri konusunda Türkiye‟ye yardıma hazır olduklarının altını çizilmiĢ,komĢu ülkedeki istikrarsızlığın kendi ülkesine de yansıyacağını göz önünde bulundurmuĢtur.

Türkiye-Ġran arasındaki iliĢkiler mevcut sorunların Ġran‟ın terör örgütlerine verdiği desteğin ortadan kalkması ile çözüme ulaĢması ile geçmiĢte olduğu gibi Sadabad Paktı, Bağdat Paktı, CENTO, Ġslam Konferansı gibi organizasyonlar çerçevesinde ve ekonomik anlamda gerçekleĢen iĢbirliği çerçevesinde Ģekillendiği görülmektedir.

Türkiye Ġran için önemli bir ülkedir, Ġran‟ın batıya giden yolları Türkiye‟den geçtiği için Ġran coğrafyasının avantajını tam olarak kullanamamaktadır. Türkiye için de Ġran komĢuluğuna ihtiyaç duyulan bir ülke konumundadır. Türkiye‟de Orta Asya ile bağlantısını Ġran üzerinden sağlamakta ve enerji talebi için Ġran ile olan yollara ihtiyaç duymaktadır.

(36)

Kafkasya

Azerbaycan, Gürcistan, Ermenistan ve Nahçivan‟ ın yer aldığı coğrafi bölge genel olarak Kafkasya bölgesi olarak adlandırılmaktadır. Kafkasya; Doğu, Batı, Kuzey, Güney arasında bir geçiĢ bölgesidir. Bu konum ona önemli bir stratejik önem kazandırmıĢtır. Soğuk savaĢ sonrası meydana gelen geliĢmeler bölgenin öneminin artmasını sağlamıĢtır. Bölgenin Avrasya için stratejik öneminin yanında Türkiye‟nin güvenliği ve istikrarı içinde değeri büyüktür. Kafkasya, Türkiye‟nin Orta Asya‟ya açılan kapısıdır.

Kafkaslarda soruna sebep olabilecek güvenlik sorunları olarak; Ermenistan- Azerbaycan‟ın Karabağ sorunu ile ilgili olarak çatıĢma ihtimali, Türkiye- Ermenistan arasında gerginlik, , etnik politikaların artması ve terörizm sayılabilir.

Bölgenin; sorunları, çatıĢmaları, Ermenistan ile iyi gitmeyen iliĢkiler güvenlik bakımından Türkiye‟nin bu bölgeye duyarlı olmasına etki etmiĢtir. Bölge soğuk savaĢ sonrasında Avrasya‟da kurulan enerji ve ulaĢtırma yollarının yer aldığı noktada bulunmaktadır. Bakü-Ceyhan Boru Hattı, Türkiye‟den geçerek Avrupa‟ya uzanmaktadır.

1991 yılında Sovyetler Birliği‟nin dağılmasının ardından Türkiye Kafkasya ülkelerinin bağımsızlığını kabul etmiĢ, Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan ile iĢ birliği içerisine girme niyetiyle faaliyetlerde bulunmuĢtur. Türkiye‟nin, Kafkas ülkelerinin bağımsızlığını kabul etme yaklaĢımı bölgede Rusya‟nın etkinliğini kırmaya yönelik bir politikadan ileri gelmektedir. Günümüz koĢulları değerlendirildiğinde; Türkiye, Azerbaycan ve Gürcistan arasında ki iliĢkilerin dıĢ güvenliği tehditten çok bölgesel iĢ birliğine dayalı olarak geliĢtiği görülmektedir. Yalnız Ermenistan ile olan iliĢkiler belli faktörlerin etkisiyle dıĢ güvenlik anlamında stratejik olarak baĢka bir yönde devam etmektedir

Ermenistan

Türk ve Ermeni halkları Osmanlı devletinde 600 yıl barıĢ içinde yaĢamıĢlardır. Hiç bir ayrıma ve dıĢlanmaya tabii tutulmayan Ermeniler ile Türkler arasında bir sorun yaĢanmamıĢtır.Dini inanıĢ olarak genellikle Hıristiyanlığın Katolik ve Gregoryen

(37)

mezheplerine sahip olan Ermeniler kendi kültürleri gibi dinlerini de özgürce yaĢama

imkânı bulmuĢlardır.

Osmanlı devleti içerinde sadık millet olarak bilinen Ermeniler,Osmanlı devletinin güç kaybetmesi ile beraber bulundukları bölgelerde sorun çıkarmaya baĢladılar.Bu zaman 19. y.y. sonlarını iĢaret etmektedir.13 Nisan 1909 tarihinde Osmanlıya karĢı daha sert ve saldırgan tavırlar içine giren Ermenilerden Edward Jorris PadiĢah Abdülhamit‟e suikast düzenlemiĢtir.Bu saldırıdan kurtulan PadiĢah, Edward Jorris‟i affederek serbest bırakmıĢtır.

Bu durumun değerlendiğinde PadiĢah Abdülhamit‟e karĢı yapılan saldırı bir terör saldırısı olarak değerlendirilir ve padiĢah bir teröristi affederek serbest bırakmıĢtır. Ermenilerin bu tutumları, Osmanlı devletinin zayıflaması ile diğer ülkelerin kıĢkırtması ve milliyetçiliğin etkisi altında meydana gelen geliĢmeler olarak nitelendirilir.

Birinci dünya savaĢında birçok cephede savaĢan Türkler, içeride de Ermeni isyanları ve saldırıları ile mücadele ediyordu,Rus ordularının da destek vermesi ile Ermeniler daha kanlı saldırılar gerçekleĢtirmiĢtir.Bu durum karĢısında Türk milleti de kendini korumuĢtur,tüm iplerin koptuğu noktada, 600 yıllık kardeĢlik ve barıĢ ortamının çok daha vahim olaylar ile sonuçlanmaması adına,Ermeniler ülke dıĢına Tehcir kanunu ile çıkarılmıĢtır.Ermenilerin sınır dıĢına çıkarılması ile bölgede bulunan Türk halkının can güvenliği sağlanmıĢtır.

Tehcir kanunu bütün Ermenilere uygulanmamıĢtır. Katolik ve Protestan mezhebinde bulunan Ermenilerin yanı sıra, Osmanlı ordusunda subay ve sıhhiye sınıflarında hizmet gören Ermeniler ile Osmanlı Bankası Ģubelerinde ve bazı konsolosluklarda çalıĢan Ermeniler devlete sadık kaldıkları sürece göçe tabi tutulmamıĢlardır. (Bal,2008)

27 Mayıs 1915 tarihli yer değiĢtirme kanunu ile Erzurum, Van ve Bitlis vilâyetlerinde bulunan Ermeniler, Musul'un güney kısmı, Zor ve Urfa sancağına; Adana, Halep, MaraĢ civarında bulunan Ermeniler ise Suriye'nin doğu kısmı ile Halep'in doğu ve güneydoğusuna yerleĢtirilmiĢlerdir.Ermeni diasporası bu olayı 1915 den alarak kendi istedikleri doğrultuda Ģekillendirip günümüze kadar getirmiĢtir. Dünya ülkeleri ve özellikle AB ülkelerini baskı altına alarak Türkiye karĢıtı kampanyalar sürdürmektedir.24 Nisan Ermeniler tarafından soykırım günü olarak adlandırılmıĢ ve bunun üzerinden propaganda yapılmıĢtır. Söz konusu tarih 24 Nisan 1915' dır, bu tarihte Ermeni komiteleri kapatılarak, yöneticilerinden 2345 kiĢi devlet aleyhine faaliyette

Şekil

Tablo 1. AraĢtırmaya katılan öğrencilerin gruplara göre cinsiyetlerinin dağılımı
Tablo  4.  BaĢarı  testi  ön  test  puanlarının  deney  ve  kontrol  gruplarına  göre  farklılaĢması     Grup  N  Ort  Ss  t  p  BaĢarı ön test  Kontrol  35  71,029  17,194  0,794  0,430  Deney  35  67,714  17,734
Tablo  5.  Kontrol  grubu  problem  çözme  ölçeği  ön  test  ve  son  test  puanları  arasındaki fark
Tablo 8. Deney grubu problem çözme ölçeği ön test ve son test puanları arasındaki  fark
+6

Referanslar

Benzer Belgeler

Don (lane 2) had apparently inhibitory activity toward plasma AO, while the pure flavonoids, isoquercitrin (lane 3), rutin (lane 5), isolated from Melastoma candidum, did not

GÖKALP, Ziya, Türk Medeniyet Tarihi,(Hazırlayan: İsmail Aka, Kazım Yaşar Koparaman), Kültür Bakanlığı Yayınları, İstanbul, 1976. GÖKALP, Ziya, Türkleşmek,

Erenköy Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesi’nden 110, Konya Eğitim ve Araştırma Hastanesi ve Konya Numune Hastane’lerinden 77, Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi

Bu sonuca göre; müşteri ilişkileri yönetiminde meydana gelen bir birimlik artışın müşteri sadakatinin alt boyutu olan davranışsal sadakat boyutunda 0,469

Bu çalışmada dalgacık dönüşümü, Yapay Sinir Ağları (YSA), Uyarlamalı Ağ Tabanlı Bulanık Çıkarım Sistemi (UATBÇS) yöntemleri kullanılarak analog

4 (b) indicates the reduced surface area during the deposition process for two layers of NDP molecules for QCM crystal. The transfer ratio for a QCM substrate is found to be similar

ÇalıĢmamıza benzer Ģekilde Tufan Dağ, Çorak Dağı ve TuranĢah Dağı (Karaman) Florası, Çekiç Dağı ve Gevne Vadisi Florası (Hadim-Konya), TaĢeli Platosu

Ekonomik ilişkilerin gerçekleşmesinde, Azerbaycan ile Osmanlı imparatorluğu arasında sınır bölgesi olan Doğu Anadolu’nun doğal olarak özel bir rolü