• Sonuç bulunamadı

Anadolu tanrıçalarının çağdaş Türk resmine etkisi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Anadolu tanrıçalarının çağdaş Türk resmine etkisi"

Copied!
125
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

GÜZEL SANATLAR EĞİTİMİ ANABİLİM DALI RESİM BİLİM DALI

ANADOLU TANRIÇALARININ ÇAĞDAŞ TÜRK

RESMİNE ETKİSİ

Mürvet KEYİK

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Danışman

Prof. Dr. Zuhal ARDA

(2)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

GÜZEL SANATLAR EĞİTİMİ ANABİLİM DALI RESİM BİLİM DALI

ANADOLU TANRIÇALARININ ÇAĞDAŞ TÜRK

RESMİNE ETKİSİ

Mürvet KEYİK

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Danışman

Prof. Dr. Zuhal ARDA

(3)

i

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

(4)

ii

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

(5)

iii

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

ÖNSÖZ

Bu çalışmada, Tanrıçaların Anadolu’nun nerelerinde bulunduğunu, simgelerini ve sembollerini tekrar gün yüzüne çıkartarak, Çağdaş Türk Resmindeki yerini ve örneklerini konu alan sanatçıların Tanrıça konusuna yöneliş nedenleri anlatılmaya çalışılmıştır. Anadolu tanrıçalarının çağdaş Türk resmine etkilerini, Anadolu kültürünü etkileyen mitolojilerin çağdaş yorumlarla Türk resmindeki yansımalarını ortaya koyması amaçlanmıştır. Tarih öncesi çağlara dayanan Anadolu Tanrıçalarının mitolojik birer simgelerinin olduğu görülen bu Tanrıçaların fotoğrafları ve Tanrıçalardan etkilenerek Türk resminde betimleme yapan sanatçılarımızın eserlerinden örnekler vardır.

Çağdaş Türk resminde sanatçıları araştırırken, Tanrıçalardan etkilenmelerin olduğu Türk ressamlarımızın eserleriyle karşılaşma sonucunda bu çalışmaya yönelmemi destekleyerek sabırla son güne kadar yardımlarını esirgemeyen, görüş ve öneriyle yanımda olan değerli Danışman Hocam Prof. Dr. Zuhal ARDA’ya ve Dr. Öğrt. Üyesi Hafize PEKTAŞ’a sonsuz teşekkürler ederim. Ayrıca eğitim hayatım boyunca yardım ve desteğini esirgemeyen rahmetli Anneciğim Sıdıka Bostancı’ya ithaf ediyorum.

Mürvet KEYİK

(6)

iv

T. C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Ö ğr en cin in

Adı Soyadı Mürvet KEYİK

Numarası

Ana Bilim / Bilim Dalı Güzel Sanatlar Eğitimi Anabilim Dalı / Resim Bilim dalı

Programı Tezli Yüksek Lisans (X) Doktora ( ) Danışmanı Prof. Dr. Zuhal ARDA

Tezin Adı Anadolu Tanrıçalarının Çağdaş Türk Resmine Etkisi

ÖZET

Anadolu tanrıçalarının çağdaş Türk resmine etkilerini problem olarak ele almaktadır. Dolayısıyla çalışmanın amacı, Anadolu tanrıçalarının Türk resmine etkisini, bu etkinin boyutlarını ve mahiyetini ortaya koymaktır. Anadolu kültürünü etkileyen mitolojilerin diğer bütün modern sanatlarda olduğu gibi çağdaş Türk resmindeki etkisini ortaya koymak önemli olacaktır. Ayrıca söz konusu sanatsal etkinin belirlenmesi; sanat tarihi, arkeoloji, moda tasarımı ve güzel sanatların diğer tüm alanlarında faydalı olacağı düşünülerek bu çalışma yapılmıştır.

Çağdaş Türk resminden 1950–1980 tarihleri arasında bulunan sanatçılar ve resimleri incelenmektedir.

Betimsel tarama modelindeki bu çalışmada önce bir literatür taraması yapılarak, konuyla ilgili kaynaklara ve eserlere ulaşılmıştır. Bilahare resimlerinde tanrıça motiflerine yer veren çağdaş Türk ressamları ve eserleri belirlenerek incelenmiştir. Veri toplama aşamasında ressamların örneklem oluşturacak resimlerin seçiminde kataloglar taranması ile elde edilmiştir. Eserlerine akseden sosyokültürel etkiler; resimlerin, üslup, karakter, içerik, malzeme ve uygulama yöntemi bakımından analiz edilmiştir. Resimlerin bu yönlerinin ortaya konulması, onlardaki tanrıça etkisinin belirlenmesinde önemli olacaktır. Uygulamalarındaki benzerlikler ve farklılıklar tespit edilerek tartışılmaya çalışılmıştır.

(7)

v

T. C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Ö ğr en cin in

Adı Soyadı Mürvet KEYİK

Numarası

Ana Bilim / Bilim Dalı Güzel Sanatlar Eğitimi Anabilim Dalı / Resim Bilim dalı

Programı Tezli Yüksek Lisans (X) Doktora ( ) Danışmanı Prof. Dr. Zuhal ARDA

Tezin İngilizce Adı The Effect of Anatolian Goddesses on Contemporary Turkish Painting

ABSTRACT

This study considers the effects of Anatolian goddesses on contemporary Turkish painting as a problem. Therefore, the aim of this study is to determine the impact of Anatolian goddesses on Turkish painting and the extent and nature of this influence. It will be important to reveal the influence of the mythologies that affect the Anatolian culture in contemporary Turkish painting as in all other modern arts. Also, determining the artistic effect; This study has been carried out considering that it will be useful in art history, archeology, fashion design and all other fields of fine arts.

From contemporary Turkish painting, the artists and their paintings between 1950-1980 are examined.

In this study in descriptive screening model, firstly a literature review was made and related resources and works were obtained. Afterwards, the works of contemporary Turkish painters and their works which have included goddess motifs were determined and examined. At the data collection stage, it was obtained by scanning the catalogs in the selection of the paintings to be sampled by the painters. Sociocultural impacts accented to his work; It was analyzed in terms of style, style, character, content, material and application method. These aspects of the paintings will be important in

(8)

vi

determining the Goddess influence. Similarities and differences in their applications have been identified and ıt was tried to be discussed.

(9)

vii

İÇİNDEKİLER

BİLİMSEL ETİK SAYFASI ... i

YÜKSEK LİSANS TEZİ KABUL FORMU ... ii

ÖNSÖZ ... iii ÖZET ... iv ABSTRACT ... v İÇİNDEKİLER ... vii GÖRSELLER LİSTESİ ... ix TANIMLAR ... xii I. BÖLÜM - GİRİŞ ... 1

1.1. Araştırmanın Problem Durumu ... 2

1.2. Araştırmanın Amacı ... 3

1.3. Araştırmanın Önemi ... 3

1.4. Araştırmanın Yöntemi ... 4

1.5. Araştırmanın Sınırlılığı... 4

II. BÖLÜM - ANADOLU TANRIÇALARI... 5

2.1. Tarih Öncesinden Günümüze Kadar Gelen Anadolu Tanrıçaları ... 5

2.2. Anadolu Tanrıçalarının Tarihçesi ... 8

2.2.1. Paleolitik Dönem (Eski Taş Çağı) ... 8

2.2.2. Mezolitik Dönem (Orta Taş Çağı) ... 11

2.2.3. Neolitik Dönem (Yeni Taş Çağı) ... 12

2.3. Anadolu Tanrıçalarının Mitolojideki Yeri... 14

2.4. Anadolu Tanrıçalarının Doğma Nedenleri ... 15

2.5. Anadolu Uygarlıklarında Tanrıçaların Adlandırılması ... 16

2.5.1. Hatti Uygarlığı ... 16 2.5.2. Hitit Uygarlığı ... 16 2.5.3. Urartu Uygarlığı ... 17 2.5.4. Frig Uygarlığı ... 17 2.5.5. Lidya Uygarlığı ... 18 2.5.6. Likya Uygarlığı ... 18 2.5.7. Roma Uygarlığı ... 19

(10)

viii

2.5.8. Yunan Uygarlığı ... 20

2.6. Anadolu Tanrıça Mit’inin Tarihçesi ... 21

2.6.1. Güç, Bereket, Kadınsal Enerji Tanrıçası Kybele ... 22

2.6.2. Güzellik, Sevgi, Aşk Tanrıçası Afrodite ... 25

2.6.3. Bolluk, Verim, Şifa Tanrıçası Artemis ... 28

2.6.4. Bilgelik, Büyü, Kader Tanrıçası Hekate ... 33

III. BÖLÜM - ÇAĞDAŞ TÜRK RESMİNDE TANRIÇALARDAN ETKİLENMELER ... 35

3.1. Anadolu Tanrıçalarının Çağdaş Türk Resim Sanatına Etkisi ... 35

3.1.1. Cumhuriyet Öncesine Kadar Tanrıçalardan Etkilenmeler ... 36

3.1.2. Cumhuriyetten Günümüze Türk Resminde Tanrıçalardan Etkilenmeler ... 37

3.2. Çağdaş Türk Resminde Anadolu Tanrıçalarından Etkilenerek Resimlerine Yansıtan Sanatçılar ve Eserlerinin Analizleri ... 38

3.2.1. Ahmet Özol ... 39 3.2.2. Aslı Kutluay ... 41 3.2.3. Berna Türemen ... 43 3.3.4. Can Göknil ... 45 3.2.5. İbrahim Balaban ... 48 3.2.6. Mevlüt Akyıldız ... 51 3.2.7. Özdemir Yemenicioğlu ... 53

3.2.8. Türken Sılay Rador ... 55

3.2.9. Tomur Atagök ... 57

3.2.10. Zerrin Tuluğ ... 60

IV. BÖLÜM - TEZ KONUSUNA İLİŞKİN ESER UYGULAMA VE ANALİZLERİ ... 63

4.1. Mürvet Keyik ... 63 SONUÇ VE DEĞERLENDİRME ... 81 KAYNAKÇA ... 85 ELEKTRONİK KAYNAKÇA ... 88 GÖRSEL KAYNAKÇA ... 88 EK-1 ... 89 SANATÇI BIYOGRAFILERI ... 93 ÖZGEÇMİŞ ... 105

(11)

ix

GÖRSELLER LİSTESİ

Görsel No. Sayfa No:

Görsel 1: Kadın Heykelciği, Musee de L’Homme, Paris, Lespugue (Dordogne)’den ... 6

Görsel 2: Kazıma Duvar Resmi. Grotta dell’Addaura, Montepellegrino, Sicilya. Üst Paleolitik çağ. ... 7

Görsel 3: Hohle Venüsü, Schelklingen, Germany (Yılmaz, 2010: 49). ... 9

Görsel 4: Willendorf Venüsü, Naturhistorisches Museum, Viyana. ... 10

Görsel 5: Vahşi hayvanların hâkimi olan Çatalhöyük 'ün ünlü Ana Tanrıça heykelciği. ... 13

Görsel 6: Tanrıça Kubaba. ... 16

Görsel 7: Ana Tanrıça Kabartmalı Stel. ... 22

Görsel 8: Afyon Çıkrık köyü doğusundaki höyükten oturan figürün İTÇ I-II ... 23

Görsel 9: Kadın Heykelciği Demirci Höyük İlk Tunç Çağı İ.Ö. 3. bin yıl pişmiş toprak 7, 6 x 3, 2 x1, 0 cm. Eskişehir Müzesi, A 218–78. ... 23

Görsel 10: Kültepe, İÖ. XVIII. yy h: 24.2 cm. gümüş, altın (Ana. Mes. Müz.) ... 24

Görsel 11: Ana Tanrıça, fildişi, Y: 9.3 cm. Ana Tanrıça Hasanoğlan idol, 3.bin yıl sonu ... 24

Görsel 12: Afrodit’in Doğuşu ... 25

Görsel 13: Bir payeye dayanan Aphrodite heykelciği. Roma dönemi; İS 2-3 yüzyıllar. Pişmiş toprak. Buluntu yeri: Myrina. Yükseklik: 25 cm. İstanbul Arkeoloji Müzeleri 13(PT). ... 26

Görsel 14: Afrodit-Venüs (Yunan Mitolojisindeki Afrodit, Roma Mitolojisinde Venüs olarak bilinir). ... 27

Görsel 15: Ayakta yarı çıplak Aphrodite heykelciği. Roma dönemi; İS 2-3. Yüzyıllar. Pişmiş toprak. Buluntu yeri: Myrina. Yükseklik: 24 cm. İstanbul Arkeoloji Müzeleri, 289 (PT) ... 28

Görsel 16: Efes Artemis Tanrıça(Belli, 2001: 41). ... 30

Görsel 17: Efes’li Artemis, Yunan orijinalinin Romalı mermer kopyasının 18 yy. gravürü ... 31

Görsel 18: Artemis (Diana) ... 31

Görsel 19: Artemis ... 32

Görsel 20: Artemis ... 32

Görsel 21: Hekate ... 33

Görsel 22: Hekate ... 34

(12)

x

Görsel 24: Ahmet Özol, "İdol” I. (Ana)", 2004, Tuval Üzerine Yağlıboya, 90x80 cm. ... 39

Görsel 25: Ahmet Özol, Kibele Sergisinden, "İsimsiz", 2011, Tuval Üzerine Yağlıboya, 120x105 cm. ... 40

Görsel 26: Aslı Kutluay, 2011, Anadolu’dan geldim, “Mother goddess”.Roma Turkish Embassy - Cultural & Information Affairs, Vengo Dall'Anatolia, ... 42

Görsel 27: Aslı Kutluay, 2011, Anadolu’dan Geldim, Ana tanrıça. ... 42

Görsel 28: Berna Türemen, "Nü", 1945, Duralit üzerine yağlıboya, 40x28 cm. ... 44

Görsel 29: Berna Türemen, Duralit üzerine yağlıboya, 40x28 cm (Sanal, 2019) ... 45

Görsel 30: Can Göknil, “Anadolu’da Tanrıça”, 1995, 35x35cm, Tuval Üzerine Akrilik. ... 46

Görsel 31: Can Göknil, “Anadolu’da Bereket Tanrıçaları”, 1995, 48x30cm, Tuval üzerine akrilik. ... 47

Görsel 32: İbrahim Balaban, “Emziren Orakçı” 2006-50x40cm. Tuval üzerine yağlı boya ... 49

Görsel 33: İbrahim Balaban, “ Bereket Ana”, 2010 50x40 cm, Tuval Üzerine Yağlıboya. ... 50

Görsel 34: Mevlüt Akyıldız, “Armut Masalı”, 114x146, 1997, Tuval üzerine yağlıboya. Armut ... 52

Görsel 35: Mevlüt Akyıldız1996, Tual üzerine yağlıboya 91x100cm. ... 52

Görsel 36: Özdemir Yemenicioğlu. ... 54

Görsel 37: Özdemir Yemenicioğlu “Nar” serisinden. Tuval Üzerine Yağlıboya 60x70cm ... 55

Görsel 38: Türken Sılay Rador,” Anadolu Tanrıçaları Dizisi VII.”, Karton Üzerine Yağlıboya, 46x36 cm. 1991 ... 56

Görsel 39: Türken Sılay Rador, “Anadolu Tanrıçaları Dizisi IV.”, Karton Üzerine Yağlıboya, 39x37 cm. 1991 ... 57

Görsel 40: Tomur Atagök, “Dostlara Uzanan Elin Parmakları Açık Olmalıdır”, 2009, 2 (200X100) cm. Metal Üzerine Boya, (sanatçı koleksiyonu) ... 58

Görsel 41: Tomur Atagök,” Efesli Artemis”, 1994, 200x100cm. Tuval Üzerine Boya, (Giz Müzesi) ... 59

Görsel 42: Zerrin Tuluğ, “Adak” (2000-2008) ... 61

Görsel 43: Zerrin Tuluğ, Parfümün Dansı (2001-2003) ... 62

Görsel 44: Mürvet Keyik, “Okyanusta Aşk”, 2019, Tuval Üzerine Akrilik, 100x140 cm. ... 64

Görsel 45: Mürvet Keyik, “İncili Tanrıça”, 2019, Tuval Üzerine Akrilik, 100x140 cm. ... 66

Görsel 46: Mürvet Keyik, “Doğanın İçinde”, 2019. Tuval Üzerine Akrilik, 100x140 cm. ... 68

(13)

xi

Görsel 48: Mürvet Keyik, “Toprak Anaya Seranat” , 2019, Tuval Üzerine Akrilik 100x140 cm. ... 71 Görsel 49: Mürvet Keyik, “Bereketin Döngüsü”, 2019, Tuval Üzerine Akrilik 100x140 cm. .. 72 Görsel 50: Mürvet Keyik, “Oryantal Tanrıça”, 2019, Tuval Üzerine Akrilik, 100x140 cm. ... 74 Görsel 51: Mürvet Keyik, “Tavus kuşları ile Okyanus Arasında”, 2019, Tuval Üzerine Akrilik, ... 76 Görsel 52: Mürvet Keyik, “Dantelli Robot Tanrıça”, 2019, Tuval Üzerine Akrilik, 100x140 cm. ... 77 Görsel 53: Mürvet Keyik, “Aşk Damlaları”, 2019, Tuval Üzerine Akrilik, 100x140 cm. ... 79

(14)

xii

TANIMLAR

Analiz: Çözümleme. Bir maddenin birleşimindeki yalın cisimlerin niteliğini veya niceliğini anlamak için yapılan işlem (“Sanal 1”, 2019).

Antik: (Antika) Eski çağ ya da uygarlıklardan kalma kültürel ve sanatsal değer taşıyan, taşınabilir boyutta obje (Sözen ve Tanyeli, 2010: 29).

Arkeoloji: İlk uygarlıkları araştıran ve inceleyen bilim (Turani, 1993: 15-16). Asamblaj: Bu terim ilk defa Jean Dubuffet tarafından 1953'te doğal veya hazır malzemelerin parçalarından oluşturulan sanat eserlerini tanımlamak için kullanılmıştır.

Bazı eleştirmenler bu terimin, iki boyutlu olan kolajdan ayrı olarak sadece üç boyutlu

nesneler için kullanılması gerektiğini ifade etseler de konuda ulaşılmış bir fikir birliği yoktur. Genel anlamıyla asamblajın, fotomontajlardan mekân düzenlemelerine kadar geniş bir yelpazede yer alan sanat eserlerini kapsadığı söylenebilir (“Sanal 2”. 2019).

Betimleme: Doğada var olan ya da yalnızca sanatçının imgeleminde yaşayan her türden “gerçeklik” in sanatsal dizgeye aktarılması eylemi. Betimleme kavramı hemen hemen sadece resim sanatı için geçerlidir. Betimleme işlemi dış dünyadaki bir varlığın sanat yapıtında yeniden üretilmesi anlamına gelir. Bu varlık canlı, cansız ya da düşsel olabilir ve betimleme eylemi sonucunda iki boyutta yani, resim düzlemi üzerinde resmedilerek yeni bir gerçeklik kazanır. Resim düzlemine betimlenerek geçirilen varlık artık dış dünyadaki gerçekliğinden sıyrılmış fakat ona gönderme yapan bir “beti” haline gelmiştir. Dış gerçekliğe gönderme yapabilmesi için, beti betimlenen varlık olduğu konusunda herkesin uzlaşabileceği bir nitelikte olmalı, tanınabilmelidir. Bu ise çeşitli yanılsama teknikleri kullanılarak sağlanabilir. Başka bir deyişle, betimlemeyle yanılsama birlikte düşünülmesi gereken bir kavramdır (Sözen ve Tanyeli, 2010: 52).

Biçim: Bir şeyin şekli anlamına gelir. Plastik sanatlarda biçim derinlikle yakın ilişkilidir. Buna karşın resim sanatında biçim, bir tablonun tümünün yapı bakımından kuruluşunu ifade eder (Turani, 1993: 24).

(15)

xiii

Deformasyon: Sanat yapıtında yer alan beti ya da betilerin gönderme yaptıkları

dış gerçeklik olarak tanınabilir kalmakla birlikte, biçimlerinin doğada rastlanmayacak

nitelikte değiştirilmesi (Sözen ve Tanyeli, 2010: 83).

Doku: Görme ve dokunma duyularıyla kavranabilen, homojen, yüzeysel etki

öğesi (Sözen ve Tanyeli, 2010: 89).

Eskiz: Bir resmin, heykelin ya da mimari eserin kafadaki tasarımını veren taslağı. Eskiden eskiz yalnız çizilmiş bir taslak olarak anlaşılıyordu. Bugün ise bu sözcük heykel ve mimari taslaklar için de kullanılmaktadır (Turani, 1993: 42).

Estetik: Güzelliğin insan aklı ve duyuları üzerindeki etkilerini konu olarak ele alan felsefe dalı (Turani, 1993: 42).

Enstalâsyon: Yerleştirme ya da enstalasyon, geleneksel sanat eserlerinden farklı olarak, çevreden bağımsız bir sanat nesnesi içermeyip belirli bir mekân için yaratılan, mekânın niteliklerini kullanıp irdeleyen ve izleyici katılımının temel bir gereklilik olduğu sanat türü. Kapalı veya açık mekânlarda yapılabilir. Kökleri kavramsal sanat ve hatta 20. yüzyıl başındaki Marcel Duchamp'ın hazır-yapımları ve Kurt Schwitters'e kadar giden enstalasyon, diğer adıyla yerleştirme sanatı, çağdaş sanatta mimarlık ve performans dışında birçok başka görsel sanat disiplininden de destek alan melez (hibrid) bir tarzdır. Uygulanmasında sanat eserinin sergileme veya gösterim aşamalarını vurgulayan yerleştirme, 1970'lerde şekillenmiştir (“Sanal 3”, 2019).

Figür: Resim ve heykel sanatlarında betimlenmiş, gerçek ya da hayal ürünü her tür varlık veya nesne (Turani, 1993: 44).

Form: Biçim, şekil (Turani, 1993: 45).

Figüratif: Resim ve heykelde doğayı ve nesneleri biçim olarak gösteren eser. Son zamanlarda soyut sanatın ortaya çıkmasından sonra, eserde doğadan istifade edildiğini belli etmek için figüratif terimi kullanılarak sanatçının doğacı anlatımı açıklanmaktadır (Turani, 1993: 44).

(16)

xiv

Hiyeroglif: Her tür resim-yazısının genel adı olarak birlikte, daha çok eski Mısır resim-yazısı için kullanılır. Kökende her kavramı onun betisiyle anlatma esasına dayandığı halde, asıl Mısır hiyerografi bir tür hece yazısı sayılabilir. Her “işaret” bir heceye karşılık gelmekte, sözcükler bu hecelerin yan yana dizilişiyle oluşturulmaktadır. Tek başına bir sanat ürünü sayılmamaktaysa da, Mısır sanatının hemen hemen tüm ürünleri üzerinde hiyeroglif görülür (Sözen ve Tanyeli, 2010: 137).

İdol: Çok tanrılı dinlerde tapınılacak nesne (“Sanal 4”, 2019).

Karikatür: Resmettiği betileri, özellikle de insan betilerini gülünçleştirme, yerme ya da eleştirme amacıyla başkalaşıma veya deformasyona uğratan resimsel yapıt ve bu anlayışla çalışan sanat dalı (Sözen ve Tanyeli, 2010: 159).

Kontrast: Her tür sanatsal kompozisyonda renk değerleri ya da diğer nitelikler açısından öğeler arasındaki karşıtlık (Sözen ve Tanyeli, 2010: 175).

Kült: Tapma, tapınma. Din. Dini tören, ibadet, ayin (“Sanal 5”, 2019).

Triptik: Yan yana ve birbiriyle ilişkili üç resmin oluşturduğu pano şeklindeki hareketli grup resimlerdir (“Sanal 6”, 2019).

Sfenks: Başı ve gövdesi farklı yaratıklar biçiminde betimlenmiş düşsel yaratık betisi eski Mısır’da ortaya çıkan sfenks, oradan Antik Yunan ve Roma’ya geçmiş, Rönesans sonrası Avrupa’sında da bezeme amacıyla kullanılmıştır. Genellikle kadın başlı, aslan gövdeli bir yaratık biçiminde betimlenir (Sözen ve Tanyeli, 2010: 275).

Naif: Çocuk resimleri her ne kadar çocuk ise de burada bahsedilen büyüklerin yaptığı saf yürek yaptığı resimlerdir (Erkul, 1996:189).

Leke: Resim yüzeyi üzerinde boya ile yapılmış iz. Leke, izlenime dayanan bir fırça tuşu halinde resimde yer alır (Turani, 1993: 86).

Nü: Resim ve heykel sanatında çıplak kadın betisi (Sözen ve Tanyeli, 2010: 225).

(17)

xv

Tual ya da Tuval: Üzerine yağlıboya resim yapılan, ahşap bir çerçeveye gerilerek tutkallı bir bileşimle astarlanmış bezden oluşan malzeme(Sözen ve Tanyeli, 2010: 308).

Ritim: Genel anlamda, bir kompozisyonda farklı unsurların münavebe ile ve belirli aralıklarla birbirini izlemesi (Turani, 1993:124).

Somut: Elle tutulup gözle görülebilen, laboratuarlarda ölçülüp tartılabilen şeyler için kullanılır. Bunları kavramak nispeten kolaydır (Erkul, 1996:125).

Soyut: Elle tutulup gözle görülemeyen, laboratuara getirilip ölçülemeyenleri ifade eder. (Erkul, 1996:125).

İdol: (Put) İlkel kavimlerde tapınılan küçük heykellere verilen addır (Turani, 1993: 44).

Kompozisyon: Sanatsal yapıtı oluşturan öğelerin belirli düzen bağlantıları içinde bir araya getirilmesi ve bu çalışma sonucunda ortaya çıkan yapıtın kendisi (Sözen ve Tanyeli, 2011:174).

Kolâj: Bir resmin bünyesine uygun olarak yapıştırılan çeşitli kağıt parçaları ya da buna benzer gereçlerle yapılan eser. Çeşitli çağlardan kalan iki yapının birbirlerine uygun olarak bir araya getirilmesi (Turani, 1993: 75).

Mit: Eski Yunan'da efsanelere denir (Turani, 1993:47).

Mitoloji: Bir milletin yarattığı ve inandığı efsanelerin tümüne verilen addır (Turani, 1993: 47).

Keramik: (Seramik) Pişirilmiş kil mamulü (Turani, 1993:131). Simge: Soyut bir kavramı somutlaştıran biçim (Turani, 1993:133).

Sembol: Bir şeyi tanıtan, temsil eden biçim, alamet. Soyut bir fikri ifade eden timsal. Alegorinin sembolden farkı, sembolün soyut biçimli olmasıdır (Turani, 1993:130).

(18)

xvi

Prototip: Daha sonraları tip haline gelmiş olan bir sanatsal öğenin, arkaik

durumdaki ilk örneği. Varsayımlar olarak, tip böyle bir prototipin zaman içinde gelişmesiyle belirir (Sözen ve Tanyeli, 2010: 252).

Stilizasyon: Üsluplaştırma. Bitki ve hayvanların doğadaki biçimlerinin şematikleştirilip, yalınlaştırılarak betimlenmesi. Üsluplaştırma bunun ötesinde, belirli oranda deformasyonu da içerir. Üsluplaştırılma sonucunda ortaya çıkan sanat ürünü doğadaki gerçekliği aynen yansıtmaz ancak, onu anımsatır. Yarattığı betinin ayrıntılarda değil, ana özelliklerde “tanınabilir” olmasını amaçlar (Sözen ve Tanyeli, 2010: 283- 314–315).

Leke: Resim sanatında yüzeyin homojen biçiminde tek bir renk kullanılarak örtülmüş parçası (Sözen ve Tanyeli, 2010: 190).

Ritm: Sanat yapıtında yer alan öğelerin kendi aralarında oluşturdukları ardışık zaman ve mekân aralıklarının belirlediği düzen (Sözen ve Tanyeli, 2010: 259).

Nakkaş: Osmanlıcada renkli, iki boyutlu yüzey düzenleme sanatıyla, nakışla uğraşan kişi. Nakkaşın mesleki etkinliğini diğer yüzey bezeme çalışmalardan ayıran şey, nakış için fırça kullanmasıdır (Sözen ve Tanyeli, 2010: 220).

Obje: 1. İnsan bilincinin dışında varolan gerçeklik. Maddi şey. Nesne. 2. Üzerinde fikir üretilebilen ve kendi grubundaki varlıklardan ayrı değerlendirilebilen ve konumlandırılabilen varlık (Keser, 2005: 239).

Özgün: İçinde üretildiği toplumun gerçek koşullarının bir sonucu olarak beliren ve bir öykünmenin ürünü olmayan tüm kültürel ve sanatsal olguları ve tutumları niteler. Gerçek bir sanat yapıtı her şeyden önce özgün olmalıdır (Sözen ve Tanyeli, 2010: 234).

Özgünlük: Bir kültürel ve sanatsal davranış, tutum ya da olgunun özgün olması durumu (Sözen ve Tanyeli, 2010: 234).

Spontane: (kendiliğinden) Sanatçının, önceden tasarlamadan kendi içinden geldiği gibi dış etki olmaksızın gerçekleştirdiği çalışmalar (“Sanal 7”, 2019).

(19)

xvii

Realizm: Gerçekçilik (Sözen ve Tanyeli, 2010: 255).

Etnografya: Toplumların kültürlerini inceleyen bilim dalı (Sözen ve Tanyeli, 2010: 104).

Stel: Küçük dikilitaş. Özellikle, Antik sanatta rastlanan bu tür yapıtlara verilen bir addır (Sözen ve Tanyeli, 2010: 283).

Stilizasyon: Üsluplaştırma (Sözen ve Tanyeli, 2010: 283).

İşlev: Bir yapının, her tür eşyanın ya da sanat ürününün kullanım amacı (Sözen ve Tanyeli, 2010: 149).

Primitif Sanat: İlkel sanat. MS 1500 yılından önce yaşamış ressamların çoğunlukla arkaik tarzda yapılmış resimlerine verilen ad. Sanatta, kendini eğitmiş veya resimlerinde sade bir üslup kullanan sanatçıların çalışmaları (“Sanal 8”, 2019).

İmge: Gerçekliğin zihindeki yansıması. Bir şeyin, fikrin ya da kişinin zihnindeki izlenimi, düşüncesi veya resmi. İmge gerçekliğin tıpatıp kopyası değil; gerçekliğin zihni süreçlerle yeniden kurulmuş biçimidir ve bu nedenle yeni bir şeyi temsil eder. İmge çok kapsamlı ve çok katmanlı bir yapıya sahiptir. Zihinde imge oluşurken, sadece algılanan gerçeklik değil kişinin geçmiş yaşantısı ve deneyimlerinden o anki duygusal durumuna kadar birçok farklı öğe etkide bulunur (Keser, 2005. 173).

Zodyak: Gök küresinde Koç, Boğa, İkizler, Yengeç, Aslan, Başak, Terazi, Akrep, Yay, Oğlak, Kova, Balık takımyıldızlarının eşit aralıklarla dağıldığı kuşak, Burçlar Kuşağı ("Sanal 9”, 2019).

(20)

1

I. BÖLÜM - GİRİŞ

İnsan, inanma içgüdüsüyle kendisini yaratan Tanrı’yı aramak, bulmak istemiştir ve hayal kurarak biçimlendirmiştir. Bazen güçlü olmak, tabiat olaylarına karşı kendini korumak, bazen de yaşadığı dünyaya düzen getirmek amacıyla tanrılar üretmiştir. Her kültürün kendine özgü öyküsü vardır ve yarattıkları tanrılar süregelen tarihselliği içinde mitoloji (mit) olarak adlandırılarak günümüze kadar gelmiştir.

Mitoloji Yunanca mythos (masal-hikâye) ve logos (söz) kelimesinin birleşmesinden türetilmiştir. Mitler, çok eski zamanlardan gelmiş ulusların inandıkları tanrılar, kahramanlar, devler ve perilerin hayatlarından bahseden hikâyeler temsil eder. Mitler toplumdan topluma değişiklik gösteren ortak yönleri de fazladır. Yapılan kazılarda ve araştırmalarda görülmüştür ki, mitolojide geçen birçok öykülerin hepsinin hayal ürünü olmadığı saptanmıştır. Geleneksel mitolojide simgeler, toplumsal kökenli mitler aracılığıyla belirli görüş, duygu ve inançlarda deneyim sahibi yapar. Mitolojik simgeler yaşam merkezlerini mantık ve zorlamanın ötesinde etkiler ve coşturur. Deneyim ve düşüncenin dünyevi kipleri türümüzün biyolojik tarih ve öncesinde geç, çok geç bir gelişimdir. Bireyin yaşam süresi içinde bile gözlerin ışığa açılışı, yaşayan gövdenin oluşum mucizesinin tamamlanmasından, işlevlerini yürütmeye başlayan organların kalıtımsal amaçlarını gerçekleştirmesinden sonradır. Bu amaçlar mantıkla çıkartılmış ve bilinmiş değildir (Campbell, 2003: 14).

İlk insanların kendilerini ve çevrelerini anlama çabalarında kutsal kabul edilenin dişi varlık olması toplumdaki konumunu yükselttiğini mitolojik öykülerle desteklemektedir. Mitolojilerde, yeryüzüne bakan, kozmik bir anne gibi görünen Toprak Ana, yeryüzünün yaratılışını ve insanlığın var oluşunu açıklamaya yardımcı ve birçok olayda genellikle gök tanrısı tarafından gebe bırakılırdı. Bazen de kendi vücudu insanlığın yaşayabileceği bir yer olurdu. Bu yüzden Yeryüzü ’nün ve insanların doğumu aynı şekilde görülmüştür

Bazı ana tanrıçalar belirsiz figürler olsa da, inananlar için birçoğunun doğum ya da evlilik tanrıçası olmak gibi günlük hayatta görevleri vardı ve önem derecelerine göre

(21)

2

kutsal hiyerarşinin en üst seviyesine yerleştirilirlerdi. Çocuk doğurmak gibi, ana tanrıçaya ya da Toprak tanrıçasına tapınma ayini genellikle kadınlar arasında yapılırdı. Kadın müritler ayinlerini erkek milletinden saklardı. Bu yüzden tanrıçanın hem kendisi hem de doğurganlık ve bolluk gibi konuların üzerindeki gizemi ve önemi arttı (Wilkinson & Philip, 2010: 286).

Anadolu’nun birçok bölgesinde tarihin her döneminden kalıntı, eser, anıt olarak kalmış tanrıçalara rastlanabildiği gibi ilk olarak Çatalhöyük, Hacılar gibi yerleşim merkezlerinde kadın heykelciklerini görmek mümkündür. Anadolu tanrıçalarının varlığı tarih öncesi çağlara dayanmaktadır. İlk tanrıça heykelcikleri örneklerine de çanak-çömlekli Neolitik çağ İ.Ö.6.binyılın ilk yarısında rastlanır. Bu tanrıçalar Kybele, Afrodit, Artemis ve Hekate’dir. Her birinin, Tanrısal güç, bereket, kadınsallık, bolluk, verimlilik, aşk, güzellik, ruhsal ateş gibi simgeleri vardır.

Anadolu da var olan bütün kültür birikimlerini benimseyerek, tanrıçalardan etkilenen ve çağdaş kültürümüze özgün çalışmalarıyla betimleme yaparak katkıda bulunan sanatçılarımız vardır ve eserlerinde tanrıçaların etkilerini görmekteyiz..

1.1. Araştırmanın Problem Durumu

Yüksek lisans tez konusu “Anadolu Tanrıçalarının Çağdaş Türk Resmine Etkisi” olarak belirlenmiştir. Birçok alanda konu olan Anadolu tanrıçaları resim sanatında da incelenen bir unsur olmuştur.

Bu çalışmada, Çağdaş Türk Resminde Anadolu Tanrıçalardan nasıl etkilenmiştir? Konusu problem olarak ele alınmıştır. Araştırmada problem durumuna yönelik aşağıdaki sorulara cevap aranmıştır.

1- Tarih öncesinden günümüze kadar gelen Anadolu tanrıçaları ve Anadolu Tanrıçalarının mitolojideki yeri nedir?

2- Anadolu tanrıçalarının çağdaş Türk resmine yansımaları nasıl olmuştur? 3- Anadolu Tanrıçalarından etkilenen sanatçılar eserlerine nasıl yansıtmışlardır?

(22)

3

1.2. Araştırmanın Amacı

“Anadolu Tanrıçalarının Çağdaş Türk Resmine Etkisi” konulu yüksek lisans tez çalışmasında amaç:

Tarih öncesinden, günümüze kadar gelen tanrıça inancının, Anadolu kültür ve

sanat alanındaki etkilerini, mitolojik anlamlarını tespit etmek,

Anadolu tanrıçalarının çağdaş Türk resim sanatına yansımalarını belirlemek ve ortaya koymaktır.

1.3. Araştırmanın Önemi

Sanatçılar dünyaya ve hayata bakışını, yaşananları yorumlayarak, düşünme biçimini bütün duyuları ile algılayarak resme yansıtmışlardır. Çağımız resimlerinde her ne kadar düşünceler soyut biçimde ifade bulmuşsa da dünya ve Türk resim sanatında sanatçı eserlerinde Anadolu tanrıça figürlerinde ifade ettikleri kavramları destekleyerek, anlamı pekiştirecek kompozisyonlar resmin bütünlüğünde plastik ve estetik değerler işlemesi bakımından bu çalışma önemlidir.

Araştırma, hem Türk hem de dünya sanatçılarının Anadolu tanrıçalarından etkilenerek eser üretme çabaları karşılaştırıldığında, hem teknik farklılık, hem de o döneme ait ortak bir dilin varlığını göstermesi bakımından önem teşkil etmektedir. Ayrıca, Türk resim sanatı tarihi literatürüne katkı sağlaması açısından bu araştırma konusu önemli bulunmuştur.

Bilgi birikimi anlamında kültürü oluşturan ve binyıllar öncesinden gelen mitolojilerde, Anadolu topraklarında ortaya çıkan tanrıçaların, çağdaş Türk resmine de etkileri görülmektedir. Çağdaş Türk ressamlarının Anadolu kültürünü oluşturan tanrıça unsurunu sanatlarında yaşatmalarıyla dünyaya tanıtarak gelecek nesillere kültür ve varlık mesajı vermeleri bakımından önem taşımaktadır.

(23)

4

1.4. Araştırmanın Yöntemi

Araştırmada literatür taraması yapılmıştır. Taramalar internetten üzerinden de yapılmıştır. İlgili kaynak kitap, tez ve makaleler incelenmiştir. Örnek resimler ve görsel resimlere de ulaşılmıştır. Elde edilen veriler ve bilgiler analiz edilerek amaca uygun metin haline getirilmiştir, nitel araştırma yöntemi kullanılmıştır.

Tez çalışma dört ana bölümden oluşmuştur. Giriş bölümünde, problem durumu, araştırmanın amacı, önemi, sınırlılıkları ve yöntemi hakkında bilgi verilmiştir. İkinci bölümde, tarih öncesinden günümüze kadar gelen Anadolu tanrıçalarının değişimlerini alt başlıklara ayırarak grupların kronolojik bir zaman sırası içinde ele alınarak grupların dönem özelliklerine göre bilgiler aktarılmıştır. Üçüncü bölümde, Cumhuriyet dönemi öncesi ve sonrası Çağdaş Türk Resminde Tanrıçalardan Etkilenmeler konusu ile bilgiler aktarılarak, Çağdaş Türk Resminde Anadolu Tanrıçalarından Etkilenerek Resimlerine Yansıtan Sanatçılar ve Eserleri analiz edilmiştir. Dördüncü bölümde ise; tez konusuna ilişkin eser uygulama çalışmalarında kendi eserlerimden on adet çalışma analiz edilmiştir.

Konu ile ilişkilendirilen resimler, sanat eseri analiz yöntemi ile incelenerek “Anadolu Tanrıçalarının Çağdaş Türk Resmine Etkisi” değerlendirilmiştir.

1.5. Araştırmanın Sınırlılığı

Tez konusu “Anadolu Tanrıçalarının Çağdaş Türk Resmine Etkisi” olarak belirlenmiştir. Cumhuriyet döneminden günümüze kadar, Türk resim sanatına yön veren çağdaş Türk ressamlarından, Ahmet Özol, Aslı Kutluay, Berna Türemen, Can Göknil, İbrahim Balaban, Mevlüt Ayyıldız, Özdemir Yemenici oğlu, Türkan Sılay Rador, Tomur Atagök, Zerrin Tuluğ’un ikişer eseri analiz edilmiştir. Uygulama çalışmalarında Murvet Keyik’in konu ile bağlantılı on adet eserinin analizi ile sınırlandırılmıştır.

(24)

5

II. BÖLÜM - ANADOLU TANRIÇALARI

2.1. Tarih Öncesinden Günümüze Kadar Gelen Anadolu Tanrıçaları

Tarih öncesinin en gerilerinden tek tanrılı dinlerinin ortaya çıktığı dönemlere kadar uzanan, hatta bu dinlerde de izleri görülebilen Ana Tanrıça inancını, Anadolu kendi tarih akışı içinde yansıyan kişiliğinde izlemek gerekir. Anadolu’nun en eski tanrı tasarımlarımdan olan ana tanrıça yaratma eyleminin özü, insanlar için bereket ve çoğalmanın simgesi olarak karşımıza çıkar. Bereket tanrıçaları, toprak ana simgeleri, bu çağaların büyük anası olmuştur. Gerçeği mitler aracılıyla kavrayan ilksel insanın inanışına göre Ana Tanrıça tüm doğayı kapsar. O, insanın dış dünyaya girdiği tüm ilişkileri düzenleyen bir ilkedir (Akurgal, 1989: 2). Bereket tanrıçaları, toprak ana simgeleri bu çağların “Büyük Anası” olmuştur.

Tarih öncesinin dönemlendirilmesi, ilk insanların çevrelerini kendi gereksinimleri doğrultusunda nasıl dönüştürdüklerini yansıtacak şekildedir. Gelişmelerin erken aşamasında insanlar, taşlar ve diğer işlevsel nesnelerle yetinmeyip özel amaçlara göre aletler üretmek için ellerini kullanma yetenekleriyle diğer canlılardan ayrılmıştır (Hollingsworth, 2009: 21).

Aynı toprak parçası üzerinde yaşayan farklı toplulukların, farklı tarihsel dönemlerde oluşturdukları kültürler birbirine eklenerek yeni inanışlar, fikirler, sanatlar yaratırlar ve önceki toplulukların ürettikleri kültürlerin izleri tümüyle yok olmaz, değişimlere uğrayarak sürer. Anadolu’nun kültürlerinde görülen farklı inançlar din öğreticilerin hemen hepsinde Ana Tanrıça inancında süreklilik gösterdiği dikkat çekmektedir (İndirkaş, 2001: 1).

İnsanoğlu dünya üzerinde yaşamaya başladığından beri üretmeye ve çizmeye başlamıştır. Taşınabilir sanat nesneleri (mobil sanat) olarak bilinen ve hayvan, kadın figürlerini betimleyen heykelciklerden sonra, büyüsel-dinsel deneyimlerle bağlantılı olduğu anlaşılan mağara resimleri gelmiştir. Sonra çeşitli kültürlerde insan biçimli (antropomorf ) çömlekler, pişmiş toprak çömlekler ve çok iyi çalışılmış altın parçalar gelir (Hollingsworth, 2009: 20 ).

(25)

6

İlk insanların sanatsal uğraşıları, onların göçebe yaşam biçimlerinin doğal bir sonucu olarak büyük oranda taşınabilir ürünlerden oluşuyordu. Betimsel sanatın gelişiminin bu ilk aşamasındaki buluntular; taş, pişmiş toprak, kemik ya da fildişinden yapılmış hayvan ya da kadın heykelcikleridir. Yontularak yapılmış kadın figürlerinde çok az yüz ayrıntısı gösterilmiştir ve portre amacıyla yapılmadıkları bellidir. Fakat abartılı göğüs ve kalçaları, onların kadın olduklarını açık bir şekilde tanımlamaktadır. Genellikle bu figürlerin bir tür bereket sembolü oldukları öne sürülmüştür ve bu yüzden de sıklıkla Venüs heykelcikleri olarak isimlendirilmişlerdir. Ortaya çıkarıldıklarında pek çoğunun parlaklaşmış yüzeylere sahip oldukları görülmüştür ki bu durum, bunların sık sık elde tutulmalarını gerektiren bir işlevi olduğuna işaret etmektedir. Bazıları belirgin bir kadın üreme organını sahiptir. Bu özellik aynı zamanda mağara duvarlarına kazınmış örneklerde de bulunur ve dolayısıyla işlevleri üremeden çok cinselliğin haz veren yönüyle ilişkilendirilebilir. Bu yontma figürlerindeki belirsizlik, sanatın kökenlerini anlamaya çalışanın karşılaştığı sorunlar olarak dikkat çekmektedir (Hollingsworth, 2009: 22).

Görsel 1: Kadın Heykelciği, Musee de L’Homme, Paris, Lespugue (Dordogne)’den

Görsel 1’deki figür Yaklaşık MÖ 20.000. Bu stilize kadın torsu sunumunda, yontucu, baş, kollar ve bacaklara çok az özen göstermiş, daha çok kadın vücudunun yuvarlak biçimlerine yoğunlaşmıştır. Mağara resimleri çoğunlukla hayvan

(26)

7

resimlerinden oluşuyordu ve insan figürü resmedildiğinde çoğunlukla şematik olarak yapılmış mağara resimlerinde kadın figürü çok ender olarak betimlenmiştir. Doğal kaya oluşumları, kadın biçimine dönüştürülerek yontulmuş ve kadın vücudunun doku görünümlerinin daha gelişmiş örnekleri elde edilmiştir. (Hollingsworth, 2009: 24).

Görsel 2: Kazıma Duvar Resmi. Grotta dell’Addaura, Montepellegrino, Sicilya.

Üst Paleolitik çağ.

Görsel 2 deki bu figür dizisi tek bir sahne olarak kompoze edilmemiştir. Ancak biçim ve hareket üzerinde durulmuş olması insan figürünün betimlenmesinde yeni bir yaklaşım ortaya koymaktadır.

Ateş yakabilen, araç kullanabilen, dik durarak iki ayağı üzerinde yürüyebilen yaratık, 1 750 000 yıllık karmaşık bir evrimden ortaya çıkmıştır. Tarih öncesi araştırmaları oldukça yeni bir alandır. Ancak 1850’lerden sonra düzenli araştırmalardan söz edilebilir. Her yıl yeni yeni yerler bulunmakta, çok ince teknik yöntemlerle kimyasal ve fiziksel yollarla tarihöncesi insanın yaşam biçimi araştırılmaktadır. Tarih öncesinden kalan ipuçları yetersizdir. Mezarlardan, yerleşmelerden, ya da rastlantıyla oradan buradan elde edilen bulgular, ister araçlar, silahlar, isterse keramik kırıkları olsun bilmece çözer gibi çalışmalarla açıklığa kavuşturulmuştur. Yeryüzü bizim için binlerce yıl boyunca tarihöncesinin ipuçlarını saklamıştır. En heyecan uyandırıcı buluşlar genellikle rastlantılar sonucu olmuştur (Pischel, 1981:9). Yapılan kazılar, bilimsel araştırmalar sonucu Anadolu birçok tanrıçayı konuk etmiştir. Gücü, enerjisi ve

(27)

8

varlığı hissedilen bölgedir. Bu sebepten adının Ana-dolu olması, belki birçok anayı barındırmasındandır.

2.2. Anadolu Tanrıçalarının Tarihçesi 2.2.1. Paleolitik Dönem (Eski Taş Çağı)

Paleolitik çağ M.Ö. 600 000- 10 000 sonunda 35 bin ile 40 bin yıl öncesine tarihlendirilmektedir. Bu evrede dünya dört büyük buzul dönemine sahne olmuştur. Buzul ve buzullar arası dönemlerin insanları avcı ve toplayıcıdır. İklim ve çevre koşullarından dolayı tarımın yapılmadığı, insanların mağaralarda barınarak, avcılık ve toplayıcılık yaparak toplu halde yaşamlarını sürdürdükleri bir dönemdir (Pischel, 1981: 10).

İlk sanat yapıtları, dördüncü buzul dönemi olan Würn buzulundan sonra sıcak dönemde ortaya çıkmıştır. Paleolitik mağaralardaki duvar resimlerinde hayvan şekilleri, aynı dönemin heykel kalıntıları arasında da kadın şekilleri en ilgi çekeni olmuştur. Kadın şekilleri kemik veya mamut dişinden yapılmış her zaman çıplaktırlar ve ayaktadırlar. Aşırı şişman ve “modern” anlamda köktenci biçimde stilize edilerek kalçaların genişliği kasık araları ve besleyici göğüsleri dramatik ve simgesel bir biçimde ifade edilir. Küçük Venüsler paleolitik dönemin erotizmi diye yorumlanmıştır. Birçoğu kutsal yerlerde bulunmalarından kültün nesneleri oldukları kesinleşmiştir. İstisnasız hiçbirinin ayağı yoktur ve dik olarak toprağa dikiliyorlardı. Bazıları gerçekten in situ bulunmuşlardır (Campbell,2003: 310).

Avlayabildiği hayvanları izlemeleri gerektiğinden göçebe bir yaşam sürerler. Arada uğradığı ya da sürekli oturduğu yerler ancak doğanın ona verdiği mağaralardır. Taş çağı insanının yaşamını sadece el baltaları, bıçak gibi taştan silah ve araçlardan öğreniriz. Uygarlığın bu en eski dönemlerinden bu güne kadar, bir sanat olgusunun varlığı kanıtlanamamıştır.

(28)

9

Görsel 3: Hohle Venüsü, Schelklingen, Germany

Paleolitik çağda insan tasviriyle çok az karşılaşılır. Fildişi, kemik ya da çukurdan kadın biçiminde küçük figürleri, Venüs yontuları, olgunluğu ve güçlü bir biçim duygusunu dile getirmektedir. Çok abartılmış kalça ve göğüsleri, bu yontucukların bereket simgesi olarak yapılmış olduğunu göstermektedir. En tanınmışları “Hohle” (Görsel-3), “Willendorf” (Görsel-4) ve “Wisternitz” Venüsleridir. (Bohemya’daki Vestonice). Bu türden figürler bütün Avrupa’da, hatta Doğu Rusya’ya kadar olan bölgede bile bulunmuştur. Yontu, insanın en eski sanatsal dışa vurum aracı olsa gerektir, resim ise daha sonra onu izlemiş olmalıdır (Pischel,1981: 11).

Almanya’da ele geçen Hohle Fels Venüs’ü, Willendorf Venüs’ünden 5 ile 10 bin yıl daha öncedir. Yani en eski olanı Hohle Venüs’üdür. Aşırı abartılmış beden hatları, kadınlık üreme organı ve göğüsler dikkati çekmektedir. Görsel-3’de Anne olmanın simgesini kadını üreme gücü olarak göstermiştir. Figür, yandan birbirine sarılmış iki beden gibi fakat önden tek bir beden olduğu görülmektedir. Bu kadın figüründe karını saran şeritler görülmektedir. Karın altında konik bir şekildeki çizgisel hareketin dikey çizgiye dönüşmesiyle üreme organı vurgulanmıştır. Karını saran şeritler kısmen göğüsleri de sarkmaktadır. Karını saran eller plastik etkiyi güçlendirdiğini düşündürmektedir. İfade gücü ve stilize edilişi plastik güce sahip eski çağ sanatçının, soyutlama açısından kavrayış biçimi tartışma götürmez. Figürün başı veya ayakların

(29)

10

olmaması, bacaklar konik biçimde yürümeye ihtiyaç olmayan bir varlık gibi gösterilmektedir. Bu heykelcikler tapmak için mi yoksa bir süs öğesi olup olmadığı bilinmemektedir. Anne imgesi olduğunu gösteren üreme ve coşku olduğu ile ilgili kuşku yoktur.

Görsel 4: Willendorf Venüsü, Naturhistorisches Museum, Viyana.

Görsel-4’de heykelde kadının anaç özellikleri açıkça görülmektedir. Ancak plastik özellikleri bakımından Hohle Fels Venüs’ünden farklı karakterde biçimlendirilmiştir. Doğurgan özellikleri Hohle Fels Venüs’ündeki gibi göğüsler öne fırlamamakta, biraz öne sarkmış olarak doğal görünmektedir. Üreme organı ve hayat bağı olan göbeğiyle, heykel mağrur, güven veren bir ifade sergilemektedir. Başı olan Willendorf Venüs’de göz, burun, ağız, kulak yoktur. Başı çevresel olarak bedenindeki görünümünü tamamlayan yumurta demeti gibi bir ifade vermektedir. Arkaik dönemi insanı, yumurta ile kadın arasındaki ilişkiden kadını yumurta gibi soyutlamıştır. Yumurta, yaşamının bedenselleşmesine yataklık eden görünümünden dolayı büyüleyici canlı bir yapı olmuştur. Avcılık ve toplayıcılıkla insanın yumurtayı doğada gözlemlemiş olması ile heykelcikte bunun kanıtı olmuştur. Eski çağ sanatçısının maharetini sergileyen çok küçük olan Willendorf Venüs’ü insanın hayalindeki Ana Tanrıça imgesini yaratmaktadır. O, insan dışı ya da insanüstü bir varlık olmuş ve insan gibi algılamalara

(30)

11

ihtiyaç duymamıştır. Tanrıça, üreme ve bereketi simgeleyen ve bilgeliğiyle de her şeyin farkında olan bir inanç göstergesi olmuştur (Yılmaz, 2010: 42–47).

2.2.2. Mezolitik Dönem (Orta Taş Çağı)

Paleolitik çağdan sonra mezolitik çağ başlamıştır (M.Ö. 10 000–4 000).M.Ö. 10 000’lerde dev buzullar erimeye başlamış, paleolitik ile buzul çağın bittiği ve iklim gittikçe yumuşamış ve bitki örtüsü sıklaşmış, yeniden bir sıcak çağın başladığı görülmektedir (Pischel,1981: 12). İklimin değişmesi ile ormanlar çoğalmasıyla ağaç kesmek için saplı baltalar yapılmıştır. Bu çağın en önemli özelliği kap kacak kalıntıları bulunmuş olmasıdır. Bu eşyalar, Maglemose kültürü adı altında değerlendirilmektedir. Mesolitik devirde insanlar ile bazı hayvanlar ile birlikte yaşandığı, insan iskeletleri ile hayvan iskeletlerinin yan yana bulunmasından anlaşılmaktadır. Buzul çağının devamı olan doğacı İskandinav sanatında esas olan vücut hacmini modle etmeyen çizgi karakterindedir. Bu resimlerde kayalara derin çizgiler kontur çizgileriyle kazınmıştır. Yeni taş çağında stilize edilmiş insan şekilleri görülmeye başlanmış, hayvan şekillerinden uzaklaşılmıştır.

Mazolitik çağın resim özelliğinde, doğacı bir resimden kuvvetli bir stilizasyona giden bir anlayış vardır. İskandinavya’daki resimler büyü ile hayvanları cezbetme düşüncesine dayanan bu resimleri yapanlar büyücülerdir. Mazolitik resimlerde hayvanların arka ayakları resmedilmiyor, figürlerin kenarları konturla, iç formları ise lekeyle ifade ediliyordu. Hayvan resimlerinin azaldığı insan figürünün başladığı Mezolitik çağın insan figürleri, stilize edilmiş resimlerdir. Resim unsurları gerçek dışı, artistik buluşa dayanmaktadır ı(Turanî, 1983: 30).

Mazolitik çağda tarımla insanoğlu tüketicilikten üreticiliğe geçen kendi ihtiyacını karşılayan varlık durumuna geçiyor. Tarımla beraber toprağa yerleşmeye başlayan insan topluluğun çalışması, bereket sırrı, ölüm-doğum üzerinde düşünme, verimli tohum üzerinde kaygı, hava, güneş, yağmur gibi etmenler üzerinde endişeler ortaya çıkmaya başlamıştır. Mevsim değişimi ile hayvan kuvvetinden yaralanma gibi problemler olmaya başlamıştır. Verimliliğin, büyümenin gelişmenin nedenleri sembollerle ifade

(31)

12

edilmeye başlamasıdır. Verimlilik, kadın ve su düşüncesi ile anlatılarak toprağa yerleşme ile kadın heykelcikleri çoğalıyor (Turanî, 1983: 35).

İlk kez primitif halklarda özellikle cinsel uzuvları belirtilmiştir. İnsan figürleri bir gölge resim halinde, iç formları ise belirtilmemiştir. İnsan başı, önce gövde ve boya oranla çok küçük resmedilmiş, sonra başta orantısız büyüme görülüyor. Belirtilen özellikler buzul çağından sonra Orta çağı ortalarından ilk büyük uygarlıkların başlarına kadar gözlemlenmektedir. Primitif halklarda görülen heykel sanatı özellikleri, verimlilik tanrısı manga mater heykelleri bu halklarda gittikçe çoğalıyor. Bunlar geniş kalçalı, iri göğüslü, taşkın karınlı taştan, topraktan ve ahşaptan yapılmış heykellerdir. Primitif halk sanatları ile orta taş çağının sanatları aynı özelliklere sahiptirler (Turanî, 1983: 14–15).

2.2.3. Neolitik Dönem (Yeni Taş Çağı)

Yeni taş çağı M.Ö. 4 000’lerde mezolitik çağın sona ermesi ile M.Ö. 5 000’den 3 000’nin sonuna kadar sürmüştür. Aşağı yukarı 2 000 yıl kadar sürmüştür. Ön Asya’da böyle büyük kültürün olduğu Türk ve bütün batı âleminin paylaştığı ortak bir görüştür. Bu çağın buluşları taş delme, cilalama, toprağı pişirerek kaplar yapmadır (Turanî, 1983: 35).

En ünlü erken dönem yerleşme Konya ovasındaki Çatalhöyük'tür. Birlikte uzun yıllar barış içinde yaşamayı başarmışlardır. Çatalhöyük, tarım ve hayvancılık, doğal cam ile ilk ticaret, bakır ve kurşunun kullanımı, ilk dokumanın izleri, dünyanın en eski duvar resimleri ve şimdiye kadar bulunmuş yerleşmeler sanat eserleri barındıran yerler olmuştur. Çatalhöyük’ü önemli yapan, sahip olduğu bu 'ilkler', arkeolojide, çağının en büyük ve en eski "Kentsel Merkez" unvanını kazandırmıştır. En erken büyük kentleşmiş merkezlerinden biri olan Çatalhöyük, Dünya Anıtlar Vakfı tarafından dünyada korunması gereken en değerli otuz tarihi miras içinde olan bir yerleşim yeridir. Çatalhöyük 1958’te James Mellart tarafından keşfedilmiştir. 1961–1965 tarihlerinde arkeolojik kazı yapılarak arkeolojik ve tarihi açıdan önemli veriler sağlanmıştır. 1995 yılında, I. Hodder tarafından tümünün gün ışığına çıkarılması için, yeniden bilimsel inceleme yapılmıştır. Çatalhöyük, Konya’nın Çumra ilçesi sınırlan içinde, Çarşamba Çayı'nın kıyısındadır. Çatalhöyük adını, biri batıda diğeri doğuda olmak üzere iki aynı

(32)

13

tepeden oluşması ile adını bu ikiye ayrılmış "Çatal" konumundan almaktadır. Bölge, Çatalhöyük’ te insanlar zenginlik ve çeşitliliğin bol olduğu ortamda yaşamış, tarım ve hayvancılık yeryüzünde görülmemiş düzeylere ulaşmıştı. Çanak çömlekçilikte, taş ve kemik işçiliğinde, sepetçilikte ve tahta oymacılıkta harika biçimler gösteren geleneksel kaplar yapılmıştır.

Çatalhöyük halkının bazı av hayvanlarının yanında leoparı da avladıkları ana tanrıça heykelciğinin tahtının yanında betimlenmiş olmasından anlaşılmaktadır. Duvarlara günlük yaşamla dinsel yaşamın iç içe olduğunu gösteren büyüsel veya koruyucu doğa resimleri, portreler, koç ve boğa başlan, leoparlar, insan kabartmaları yapılmıştır. Sanat ve ritüelin girdiği evler, günlük yaşamın ölüm ve ritüelle iç içe olduğu yerdir. Çatalhöyük, kadınların baskın olduğu bir toplumda tarımın hızla gelişmesi, verimlilik, bereket, doğurganlık konularında inançları güçlendirmesiyle 'Ana Tanrıça Kültü' doğmuştur. En önemli tanrı, genç kadın, yaşlı kadın ve doğum yapan anne üç ayrı aşamada betimlenen bir tanrıça olmuştur. Tanrıçanın kutsal hayvanı leopardır (Tuna, 2000: 51–74) (görsel 3).

(33)

14

Görsel 5'te görülen Ana Tanrıça Kybele heykeli Eski Taş Çağı Ana Tanrıçalarından oldukça farklı bir görünümdedir. Her şeyden önce sahip olduğu gücü bir otoriteye dönüştürmüş ve edilgin yaratıcı güç etken, müdahaleci güç olmuştur. Duruşuyla kendi gücünün farkında olan Kybele açıkça görebileceği gözlere de sahiptir. Bu bakımdan oldukça natüralist bir biçimde karakterize edilmiştir. Gözleri kapalı mağrur, doğurgan, koruyucu ve kollayıcı gücünü sergilemesi yanında cüretkâr, otoriter bir eda içindedir. Gözleri ve burnu olan ağzı olmayan Kybele de kendinden önceki Ana Tanrıçalar da olduğu gibi söze ihtiyaç duymamaktadır. Burada sanatçısının bir ihmali yok, çünkü tahtı koruyan aslanların ağızlarını da burunlarını da açıkça tasvir etmiştir. Ayrıca Kybele’nin diğer bir farkı burnunun da olması ile insanlar gibi de koku alabilmektedir. Gören ve koklayan yönleriyle Kybele insana daha yakın bir Tanrıça İki aslan tarafından korunan tahtıyla o artık bir iktidardır. Vahşi yaşamın bir gücü, göstergesi olan aslanlar onun gücünü kabul etmiş ve onun hizmetine girmişlerdir (Yılmaz, 2010: 50). Hitit Devri’nden, Roma Çağı bitimine kadar doğum yapma sırasındaki Tanrı Ana’nın iki leopar arasında yer almasına rastlanmaktadır. M.Ö. 7. binde Orta Anadolu’nun güney bölgelerinde Kybele adlı tanrı kadının ilk şekli ortaya çıkmıştır (Akural, 1988: 22).

2.3. Anadolu Tanrıçalarının Mitolojideki Yeri

Dünya üzerinde kadının üretkenliğini ve önceliğini vurgulayan Ana Tanrıça kavramı ilk defa Anadolu’da gelişmiştir. Geldiğinde ne olacağını anlatır. Her kültürün kendine özgü miti vardır ve mütler sonraki nesle aktarılır. Genellikle bir mitin tam versiyonuyla da altındaki anlamı sadece rahipler, şamanlar ya da belli kültün üyeleri tarafından bilinebilir. Mit tüm önemli bir kaynağı olmuştur. Mitler bize kendimizle ilgili gerçekleri anlatan hikâyelerdir. Mitlerin anlaşılması zordur ve belirsizdirler. Birden fazla anlamları vardır. Sabit değil değişkendirler. Değişen koşullara ve yeni bilgilere adapta olurlar. Şiirler gibi mecazlardan oluşurlar. Dünyayı birbirinin üzerine oturtur, ta ki birbirinden uzak olan tüm noktalar birbirine dokunup kaynaşıncaya kadar. Ve bu denklikler bize gerçekte kim olduğumuzu gösterir.

(34)

15

inançları aktarmada kullanılan yöntem söylence yöntemidir. Antik dönem insanı, inançlarını aktarmada çoğunlukla şiirsel bir dilin kullanıldığı öykü, şarkı, masal gibi yöntemleri seçmiştir. Bu yöntem dinamik olduğu için dilden dile geçerken öykülerde küçük ya da büyük değişimler olabilmiştir. Bu dinsel öyküleri araştıran bilim dalı mitoloji, bereket tanrıçalarını araştırmada en önemli kaynak seçilmiştir. Mitolojik kaynakların taranmasının yanında konuyla ilgili arkeolojik buluntu görselleri üzerinden de yorumlar yapılmıştır (Aktan, Gürsel 2018: 214). Mitolojilerin çoğunda ulu bir tanrıça vardır. Bu tanrıça genellikle yardımseverdir. Ancak bazen yıkıcı figürde olabilir. Yeryüzüne bakar ve bir tür kozmik anne olarak görülür. Rolü Antik Yunan Gaia ve Maori tanrıçası Rangi’nin “Toprak Ana” yı temsil etmesi gibi yeryüzüne hamile kalıp onu doğurmaktır.

2.4. Anadolu Tanrıçalarının Doğma Nedenleri

Toprak ana yeryüzünün yaratılışını ve insanlığın var oluşunu açıklamaya yardımcıydı. Birçok vakada partneri genellikle bir gök tanrısı tarafından gebe bırakılırdı. Bazen kendi vücudu insanlığın yaşayabileceği bir yer olurdu. Bu yüzden yeryüzünün ve insanların doğumu aynı şekilde görülmüştür. Bazı ana tanrıçalar belirsiz figürler olsa da inananlar için birçoğunun doğum ya da evlilik tanrıçası olmak gibi günlük hayatta görevleri vardı. Önem derecelerine göre kutsal hiyerarşinin en üst seviyesine yerleştirirlerdi. Çocuk doğurmak gibi, ana tanrıçaya ya da toprak tanrıçasına tapınma ayini genellikle kadınlar arasında yapılırdı. Kadın müritler ayinlerini erkek milletinden saklarlardı. Erkekler tapınak ya da kutsal olan yerden uzaklaştırılırdı (Wilkinson & Philip, 2010: 30–286).

Doğanın anası yaşamın sahibi olan, yaşamın döngüselliğini düzenleyen, onun sürüp gitmesini sağlayan, yaşam verme kudretine sahip olan Ana Tanrıça, aynı zamanda sunduğu yaşamı geri alma kudretine de sahiptir. Yaşamı bahşeden, onu geri de alabilir. “Kybele hem hayat verir hem de hayat alır” (Ersoy, 2013:6).

(35)

16

2.5. Anadolu Uygarlıklarında Tanrıçaların Adlandırılması 2.5.1. Hatti Uygarlığı

Anadolu’ya gelen Hititleri incelediğimizde değişik bir uygarlığın doğup geliştiğine tanık olduğumuz Eti’ler diye adlandırılan Hititler ülkelerine Hatti ülkesi diyorlardı. Anadolu’da Hititler gelmeden önce hattiler yaşıyordu ve Hititler geldikten sonra ülkenin adını değiştirmemişler ve Hattilerle kaynaşmışlardır. Hatti dili, o zamana kadar Anadolu’da konuşulan dillerden farklı idi. Hattilerin Hititlerin üzerinde olan etkileri çok büyüktür. Hitit tanrılarından Güneş Tanrısı Anadolu’da Arinna’ nın kocası Hava Tanrısı, Hatti asıllıdır. Hattilerin yaptığı rölyeflerde erkek tanrı, kadın tanrıdan biraz daha yüksek gösterilmektedir. Bu anlatım şekliyle erkek tanrısıdır, ya çıplak ya da çıplak göğüslerini tutan tanrıça da, tanrıların tanrısı olarak kabul edilmiştir (Turani, 1983:103).

2.5.2. Hitit Uygarlığı

Hitit devleti M.Ö. 1750–1200 tarihinde Hitit imparatorluğunu kurdular. Hititlerin ilk merkezlerinden biri olan Kaneş’te Kayseri yakınındaki Kültepe’de M.Ö. 18. Yy. da çivit yazı kullanılmaktaydı. Ayrıca halkın anlaması için kendi icatları olan hiyeroglifleri yani resimli yazıları da vardı (Akurgal, 1983:4)

(36)

17

Hitit inancı çok tanrılı bir inanca sahip olup baş tanrıçasının adı Arinna’ nın Güneş Tanrıçası’dır. Ana tanrıça olan Geç Hitit’ de Kubaba (Görsel–6), Hurriler’ de Hepat (Hepatu) denilmiştir.

Mezopotamya’nın İştar’ı Hitit tanrıları arasında yerini yine İştar olarak almıştır. İştar, Anadolu’nun Toprak Ana’sının medeniyetler çağına uyarlanmış halidir (Aktan, 2018: 218).

2.5.3. Urartu Uygarlığı

Urartu Uygarlığı, M.Ö. 900–600 yıllarında hüküm sürmüş, kültürel açıdan asur ve Hititlerden etkilenmiş olmakla beraber bazı alanlarda özellikle, sanatta üstün ve kendine özgü bir ustalık sergilemişlerdir.

M.Ö. 9–6 yy arasında Doğu Anadolu, Transkafkasya, Kuzeybatı İran Bölgelerinde egemenlik sağlamıştır. Altın, gümüş, bronzdan madalyon ve gerdanlıklar üzerindeki resim sahnelerinde Tanrıça Arubani, arslan üzerinde ayakta duran Tanrı Haldi’ye oğlak sunarken resmedilmiştir. Betimlemelerde ana tanrıça Arubani, hayvanların, bitki ve tarım ürünlerinin verimliliğini arttırmak için elinde veya yanında bu tür sembol ve hayvanlarla birlikte gösterilmiştir (Çaylı, 2008: 143).

2.5.4. Frig Uygarlığı

Frig dini dolayısıyla Yunan ve Anadolu Kültürü etkisinde gelişmiştir. Çok tanrılı inanç sistemine sahip olan Friglerin Kybele dışında tanınmış diğer tanrıları Güneş Tanrısı Sabazios ve Ay Tanrısı Men’dir (Sevin, 2003: 239–248). Doğanın kendisi kabul edilen Kybele ise olasılıkla Hitit inancından Friglere geçen tanrıçadır.

Kybele’nin Ana tanrıça ve Dağın tanrıçası olmasına ek Bereket tanrıçasına ki bu Ana tanrıçanın bünyesinde olan bir özelliktir; ilgisini ortaya koyan en bilinen öyküsü Attis ile olanıdır (Grimal, 1997: 412–416).

(37)

18

2.5.5. Lidya Uygarlığı

Lidya, Anadolu'da Tunç Çağının sonlarından başlayarak M.Ö 6. yüzyıla kadar Lydia uygarlığının beşiği ve merkezi olan bölgedir. Lidya hayvansal, bitkisel ve madeni kaynaklar açısından çok zengin bir bölgedir. Başkent Sardes'in içinden geçen Pactolos Nehri'nin getirdiği altın tozu Lidya'nın zenginleştirmekteydi. Lidyalılar din konusunda daha çok komşuları İyonların etkisi altında kalmış, Yunanlılarla ise ticari ilişkilerinin yanı sıra dinsel ilişkileri de vardı. Lidya dininde en önemli kültler Ana Tanrıça-Artimu (Artemis) veya Kybele, Luvi Tanrıçası-Kuvava, Tarım Tanrısı-Baki (Dionysos), Yağmur Tanrısı-Leus (Zeus) ve mezarların koruyucusu-Santas'tır. Lidyayı gücünün doruğuna ulaştıran Kroisos (Karun)'un adı zenginlik ifade eder tarzda hem Batı kültürlerinde hem de Doğu kültürlerinde efsaneleşmiştir. Yunan tanrılarıyla geçen birçok mitolojik hikâyesi vardır. “Barışta oğullar babalarını, savaşta babalar oğullarını gömer.” sözü de efsanevi Kral Kroisos’e aittir (Grimal, 1997: 412–418).

2.5.6. Likya Uygarlığı

Tarihin bilinen ilk demokratik birliğini kuran Likyalılar her zaman kendilerine özgü bir konuma sahip olmuştur. Yerleşimlerinin özellikle kıyı bölgelerinde, günümüzde Fethiye ile Antalya arasında uzanan sahil şeridinde çok dağlık ve ulaşılması, ele geçirilmesi güç bir hinterlanda sahip olmaları, özgür ve başına buyruk bir kültür geliştirmelerine zemin oluşturmuştur. Özyönetimi ilke edinmiş ancak aralarında birlik ve federasyon kurma geleneğini geliştirmiş şehirler kurmuşlardır. Likya Birliği hakkında 23 şehirden oluşmuştur. En önemli kentleri; başkent Arnna (Xantos), Patara, Pinara, Tlos, Myra ve Olympos’tur. Likyalılar, Truva Savaşı esnasında Truvalıların müttefikleri arasında yer almışlardır. Telmessos, Likya döneminde önemli bir kehanet merkezi olan babadan oğla geçen bir ayrıcalıktı. Telmessos’lu kâhinler kehanette bulunacakları zaman kayaların üstüne çıkar Akdeniz’in mavi sularından ilham alan Likyalılara ait efsaneler oldukça fazladır.

Likya mitolojisinde geçen Chimaira (Şimera) adındaki ejderha ile Bellerophon’ı taşıyan Pegasus (kanatlı at) arasındaki efsane ve Olimpos’un hiç sönmeyen ateşi efsanesi Olimpiyat Meşalesi’nin yakıldığı yer olarak nitelendirilir ve kutsaldır, Araxa,

(38)

19

Patara efsanelerden bazılarıdır. Hıristiyanlar için kutsal sayılan Noel Baba (Sn.Nicolas)’nın kilisesi Myra (KaleDemre) da bulunmaktadır. Noel Baba efsanesi de tüm dünyaya Demre’den yayılmıştır (M.E.B, 2012: 14–18).

2.5.7. Roma Uygarlığı

Antik çağ mitoslarının başlıca depolarının yazılı kaynaklara dayandığı bilinmekte, hikâye betimleri zaman içinde değişebilmektedir. Bir mitosun M.Ö. 6. yy betimi, hem içerik hem de biçim açısından büyük olasılıkla 400 yıl öncekinden farklı olacaktır. Hakkında hiçbir yazılı kaynak olmayan bir hikâye betimlenirken, hikâyedeki detaylar, eldeki yazılı kaynaklardan çok farklı olarak yansıtılabilmekte veya sadece geç dönemden tanıdığımız bir hikâyeyle canlandırılmaktadır. Görsel sanat betimlemelerinde, edebiyattakilerden oldukça farklı bir dil kullanılmakta ve bu dil dikkatli bir gözlem sonucu okunabilmektedir. Eserin yapılma amacının anlaşılması için, betimde yer alan her öğenin diğer öğelerle ilişkilendirilip tanımlanması gerekmektedir (Carpenter 2002: 7–8). Mitolojik kahramanların içinde çok sayıda tanrıça vardır. Bunlardan biri güçlü duruşu ile savaşçı ve şehirlerin koruyucusu kabul edilen Athena, bir diğeri güzelliğiyle akıllarda yer eden Afrodit olmuştur. Mitler, tanrıçaları övgüye değer görüp, tanrıçalardan farklı olarak yaratılan ilk insan kadın Pandora, mitolojide “kötülük kaynağı” olarak nitelendirilmiştir. Tanrılar tarafından Pandora’ya açılmaması gereken, kapalı bir küp armağan edilmiştir. Ama o, “kadınsal zaafı” olan merak yüzünden küpü açar ve yıkıcı kötülükleri kaçırıverir. Acılar, yorgunluklar, ağrılı hastalıklar ölüm getirerek yeryüzüne yayılır. Sadece umut küpün içinde kalır. İnsan soyu çoğalır, kötülük de birlikte çoğalır (Estin-Laporte, 2005: 130). Böylece, kötülüklerin dünyaya yayılmasına neden, kadının merakı olmuştur.

Roma İmparatorluğu'nun Anadolu'ya yayılması ile Ana Tanrıça Kybele Romalıların da "Ana’sı olmuştur. Daha önce Sibylalar aracılığı ile Atina'ya ulaşan tanrıça, Anadolu ile Atina'nın inançlarını birleştirerek Atinalıların da Ana Tanrıçası olmuştu. Yine Sibylla rahiplerinin önerisi ile Ana Tanrıçanın Roma'ya gittiğini görüyoruz. Roma İmparatorluğu'ndaki Ana Tanrıça imgesi, Kybele, Ceres ve Telius Mater'i bir araya getiren bir görünüm sunar. Bu üçü de toprağın ve ürünün bereketini

(39)

20

denetlerler. Ana tanrıçanın hem evlerde hem de tapınaklarda yer aldığını gösteren pek çok heykel bulunmuştur. Fakat Hristiyanlığın yayılmaya başlaması ile bu figürler şeytan olarak nitelendirilmiş ve bu kötü ruhlar, ifrit heykeller parçalanmış ve kuyulara atılmıştır. Kybele rahibelerine Melissae da denildiğini biliyoruz. Görülüyor ki tarih boyunca gerek Kybele gerek Demeter (Ceres), gerekse Tellus Mater olarak anılan Ana Tanrıça, bir zamanların tüm tanrılarının anası, toprağa, bitkiye, meyveye, tohuma yaşam veren gücü simgeleyerek başladığı tanrısal serüvenini, toprağın karşıtı havanın içerdiği ruhaniliği de bünyesine katarak sürdürmüş ve bir süre Hıristiyanlıkla birlikte yaşamaya devam etmişse de sonunda ona yenik düşmüştür. Ana Tanrıçanın bu yüzyıllar boyu süren imgesinin Hristiyanlıkta süregelen öyküsünü Pamela Berger "The Goddess Obscured" adlı kitabında şöyle anlatır: "Seville'da Paskalya'dan bir hafta önce düzenlenen Meryem ve İsa'nın çiçeklerle süslenmiş betiminin taşındığı törende, bu betimlerin arkasında kendilerini döverek tapmanlar Kybele ve Attis'in onuruna yapılan törenleri anımsatırlar." Hristiyanlıkta kutlanan "Kutsal Hafta" (Holly Week) çok eskilerde Kybele ve Attis törenlerinin yapıldığı günlere rastlamaktadır. Sözü edilen bu törenler Ana Tanrıça inancının Hristiyan kültüründeki etkilerinin yüzyılımıza kadar sürdüğünü gösteren önemli bir olgudur. Ayrıca Şii mezhebinden olanların Hz. Ali için yas tutarken kendilerini dövmeleri Ana Tanrıçanın izlerine İslamlıkta da rastlandığını akla getirmektedir (Grimal, 1997: 412–418).

2.5.8. Yunan Uygarlığı

Yunan mitolojisinde tabiatı, toprağı temsil eden ilk tanrıça Gaia’dır. Hiçbir şey yokken Kaos’tan ilk Gaia meydana gelir. Gaia daha sonra gökyüzünü (Uranos) yaratır. Dağları, yeşil vadileri ve o yeşilliklerde yaşayan Nymphaları (doğa perileri) yaratır (Bonnefoy, 2000:224). Gaia, Taş Çağı Ana Tanrıça ’sının, Yunan mitolojisindeki karşılığıdır. İlk kuşak tanrı grubundandır. Yunan mitolojisinde yeryüzünü Gaia temsil etmesine rağmen Yunan toplumunun bereketini simgeleyen Demether ve Artemis’tir (Aktan, 2018: 218).

(40)

21

2.6. Anadolu Tanrıça Mit’inin Tarihçesi

Aynı toprak parçası üzerinde yaşayan farklı toplulukların, farklı tarihsel dönemlerde oluşturdukları kültürler birbirine ulanır, yeni yeni inançlar, düşünceler, sanatlar yaratırlar. Bir önceki toplulukların ürettikleri kültürlerin izleri tümüyle yok olmaz, değişimlere uğrayarak sürer gider.

Anadolu’nun Tunç’u keşfettiği 4000’lerden Hititler ’in egemen olduğu 2000’lere dek sürmüş. İ.Ö.1700’lerde Balkanlar’dan gelen Frigler’ de Kybele adıyla öne çıkmış daha sonra Yunan ve Roma kültürlerinde de varlığını sürdürmüştür (İndirkaş, 2001: 3).

Baring & Cashford’a göre, Anadolu’da Ana Tanrıçanın ilk görüldüğü yerlerden biri 1957’lerde Mellaart’ın ortaya çıkarttığı, 1993 tarihinden bu yana da Ian Hodder’in başkanlığında kazıların yürütüldüğü Konya yakınlarında, Ege’nin en ileri Yeni Taş Çağı (Neolitik) merkezi olan Çatalhöyük’tür (6800–5700). Burada kerpiç evlerde kutsal tapınak odaları bulunduğu bilinmektedir. Bu kutsal alanlarda duvar resimleri yanı sıra yüksek kabartma olarak işlenen ve bazıları kille sıvanan gerçek boğa başlarının ve boynuzlarının duvarlara yerleştirildiği görülmektedir. Yine aynı alanlarda taştan ya da pişmiş topraktan Ana Tanrıça idollerine rastlanmıştır. Çatalhöyük’te ayrıntıları ile kurgulanan bereketin simgesi Ana Tanrıça mitinde erkek öge boynuzlu boğa ile dile getirilmiştir. Boğa, Ana Tanrıçanın hayat verici gücünün simgesidir (Aktaran: İndirkaş, 2001: 4). Mellaart ‘a göre, elinde yırtıcı bir kuş -olasılıkla akbaba- olan Tanrıça heykelciği ve yarı-ikon niteliğindeki ürkütücü görünümlü heykelcik ise Ana Tanrıça’nın ölüler ülkesine ilişkin yönünü simgelemektedir (İndirkaş, 2001: 4–6).

Görülüyor ki Anadolu’da Yeni Taş Çağı’ndan başlayarak Çatalhöyük ve Hacılar gibi yerleşimlerde karşımıza çıkan Ana Tanrıça figürleri daha sonraki dönemlerde aynı dinsel anlamı taşıyan Ana Tanrıçaların prototiplerini oluşturmaktadır. Kybele bu bağlamda Anadolu’nun en önemli tanrıçasıdır (İndirkaş, 2001: 5).

Referanslar

Benzer Belgeler

Yapmak, meydana getirmek, tertip, tanzim etmek.. Yapmak,

şahıs iyelik eki + fiil kökü-yardımcı ses-fiilden fiil yapım eki-yardımcı ses- fiilden isim yapım eki + fiil kökü-fiilden isim yapım eki (mastar eki).. dil: anlamı

Me­ miş Paşa azledildi, dalavere çevirmeme­ si için o zamanın âdeti veçhile Sakız adasına sürüldü; mührü hümayun giz­ lice Haleb Valisi Ziya Paşaya

AraĢtırma bölgesindeki iĢletmelerin büyük bir çoğunluğu (1. grup iĢletmelerde %84,21 ve iĢletmeler ortalaması itibariyle %90,79) toptancı hallerinde herhangi

AlıĢ değeri olarak da kullanılan maliyet değeri varlığın edinilmesinde varlıkla ilgili yapılan ödemeler ve borçlanmalardır (Pamukçu, 2011: 79). Vergi Usul Kanunu‟nun

Eski Anadolu Türkçesi ve Osmanlı Türkçesi döneminde kaleme alınmış tercüme eserlerde teklik-çokluk uyumuna bağlı çok sayıda örnek bulunurken ,

Köktürkçede genellikle yuvarlak ünlülü olarak kullanılan ekin yardımcı ünlüsü, Eski Anadolu Türkçesinde her zaman yuvarlak ünlülüdür (Karadoğan 2003: 174).. Ekin düz

BOZER, R., “Selçuklu Devri Levha Çinilerinde Form, Duvar Kaplama Tasarımlarına Yönelik Tespitler ve Fırınlama Sonrası Yapılan Bazı İşlemler”, Anadolu Toprağının