• Sonuç bulunamadı

III. BÖLÜM ÇAĞDAŞ TÜRK RESMİNDE TANRIÇALARDAN ETKİLENMELER

3.2. Çağdaş Türk Resminde Anadolu Tanrıçalarından Etkilenerek Resimlerine Yansıtan

3.2.1. Ahmet Özol

Kökeninde şiirsel fantezi imgelerin yer aldığı resimleri, doğa ve çevre temaları üzerine kuruludur. Genellikle son çalışmalarında insan figürlerine ağırlık verilmiştir. Tekli ya da grup kompozisyonlarında Özol, kendine özgü doku ve renk değerleriyle yeni anlatımsal öğeler kurgulamıştır. Özellikle, son döneme damgasını vuran karakter, dokusal etkinin güçlü kullanılmasıdır.

Figüratif resimleriyle tanınan Özol'un son dönem eserlerinde yeni tasarımladığı Anadolu Serisi’nden kompozisyonlar ile “Kibele“ yorumlamaları akrilik ve yağlıboya tekniğiyle yaptığı eserler dikkat çekmektedir.

Doğa yorumlarıyla başlayıp, daha düzlemsel anlatımlara ve sembollere uzanan bir çizgide çalışmalar yapmıştır. Halen üzerinde çalıştığı Anadolu serisi bu toprakların kokusundan gelen duyarlılık ve disiplinle yeni biçimsel oluşumlara gitmiştir. Anadolu’nun geçmişten gelen değerlerini geleceğe bağlayan köprünün üzerindeki arayışlardır. Geçmiş uygarlıkları öyküleştirmek değil, geçmiş yaşanmışlıklardaki uygarlıkları göz önüne getirirken, yeni açılımların özüne yeni duyarlılıklar katmaktır. Başından beri figüratif çalışmalar çekici gelmesiyle 1990’lı yıllarda daha yoğun ve daha yorumsal bir evre içinde figüratif kompozisyonlara yer verilmiştir. Formların doğurganlığı ve bir sonraki adımın heyecanı dünyaya yeni gözünü açan oluşumlar Sanatçı Ahmet Özol’u güçlü etkileyen sanat eylemi olmuştur (Bilgin, 2007:5).

40

Görsel 24’teki Ahmet Özol’ un “İdol I Ana” isimli eseri 2004 yılı yapımlı 90x80 cm. ölçülerindeki tuval üzerine yağlı boya tekniği ile yapılmış esere ilk bakıldığında soyut kadın formunun yüzeye hâkim olduğu görülmektedir. Dik olarak yerleştirmiş ana tanrıça Kybele figürü kızıl kahve toprak rengiyle, toprak ve kadını bütünleştirmiştir. Soyut anlatımla bir ana tanrıça idolüne benzeyen kadın figürünün alt boşluğunda koyu bakır renkte dokusal biçimler bulunmaktadır. Aynı doku ve renk arka bölümü de kaplamaktadır ve üst kısımda ana figürün başının hizasında farklı boyutlardaki insan figürlerinin yoğunluğu bereketin, bolluğun anlatımı olarak düşünülmektedir. Bu çalışmada kadın figüründe kontur gibi görünen etrafını çerçeveleyen kesin biçimler vardır. Doku ağırlıklı, sade görünümlü eserde kadın formunun iki yanında yine insan figürlerinin bulunduğu bu çalışmada aynı zamanda insanlar arası iletişiminde önemini anlatmaktadır. Yalınlaştırılmış bir forma hâkim eserdeki konturlar belirleyicidir.

Görsel 25: Ahmet Özol, Kibele Sergisinden, "İsimsiz", 2011, Tuval Üzerine Yağlıboya, 120x105 cm.

Ahmet Özol’ un Görsel 25’teki Kibele Sergisinden, "İsimsiz", eseri 2011 yılı yapımlı 120x105 cm. ölçülerindeki tuval üzerine yağlı boya tekniği ile yapılmıştır. Dik kompozisyon olarak çalışılmış eserde parlak turuncu renk dikkati çekmektedir. Bu renk altda ufuk çizgisi gibi kullanılarak sonsuzluğu, boşlukta duran kavisli çanak biçimi gibi

41

olan alan koruyucu gibi ve onun üzerindeki Hitit uygarlığındaki güneşin simgesi olan eti biçiminde olan bölüme tam ortada ana tanrıça Kybele idolü yerleştirilmiştir ve yine o alandaki bölümlerin içersinde de çok net olmayan ama kadın figürlerini andıran biçimler görülmektedir. Ufuk çizgisi olarak görülen kırmızı bölümün altında kullanılan mavi renk denizi anlatmakta, en üst bölümdeki maviler de göğü anlatmaktadır. Eti simgesinin üstündeki mavi tonlardaki mezar taşlarına benzeyen idolümsü biçimler ise yaşamın döngüsünü, bereketini ve sonsuzluğu ifade etmektedir. Genel olarak bakıldığında eserde kontrast renk hakimdir. Ana tanrıça Kybele figürünü soyut anlatımla yerleştirmiş olduğu görülmektedir. Burada da kadın imgesi ön plana çıkarılmış, adeta dünyanın hâkimi olarak resmedilmiştir.

3.2.2. Aslı Kutluay

M. Ö. 8000 yılından günümüze kadar olan süreçte Anadolu kadınını inceleyen Anadolu’dan geldim isimli proje kapsamında çalışmıştır. Çalışmalarında toprak renklerini ve ışığın sudaki yansımalarını kullandığını ifade etmektedir. Karakterlerin hareketlerinde arınma, şükretme, özüne dönme ve dua etme arzusu göze çarpıyor. “Anadolu’dan geldim” adlı sergisinden paleolitik çağdan günümüze Anadolu da yaşamış kadın figürlerine yeniden hayat veriyor. “Anadolu’dan geldim” adlı sergisinden paleolitik çağdan günümüze Anadolu da yaşamış kadın figürlerine yeniden hayat veriyor (Sanal2). ? “Anadolu’dan geldim” adlı sergisinden paleolitik çağdan günümüze Anadolu da yaşamış kadın figürlerine yeniden hayat veriyor. “Anadolu’dan geldim” adlı sergisinden paleolitik çağdan günümüze Anadolu da yaşamış kadın figürlerine yeniden hayat veriyor (Sanal2). ? Kendi yetiştiği coğrafyanın çıkmazlarını ve zenginliklerini gözlemler, buradaki içerikleri ürün ve tasarımlarında öyküleştirerek hayalperestliği izleyicilerine bir çözüm yolu olarak önerir.

Aslı Kutluay’ın 2011 yılı yapımlı Görsel 26’daki “Mother Goddess” adlı eserde kare formdaki yüzeye yerleştirilmiş ana tanrıça Kybele’nin konu alındığı görülmektedir. Tahtta oturan tanrıçanın büyük dolgun memeleri bereket, doğurganlık, kadınsallık unsuru olarak dikkat çekmektedir ve iki yanında aslanlar gücüne destek vermektedir.

42

Görsel 26: Aslı Kutluay, 2011, Anadolu’dan geldim, “Mother goddess”.Roma Turkish Embassy -

Cultural & Information Affairs, Vengo Dall'Anatolia,

Solda geyik figürü, durgun yüz ifadesiyle başını yana eğmiş tanrıçaya konuşur gibidir. Kadın figürünün başının arka kısmındaki kırmızı boğa savaşçı ve koru yucu olarak beklemekte olduğu düşünülmektedir. Boğanın üzerinde farklı hareketlerde adeta dans eder gibi beyaz çizgilerle insan figürleri görülmektedir ve bunlar mutluluğun, güvenin anlatılmaya çalışıldığını ifade etmektedir. Fondaki karanlık renk ile koyu yeşiller ormanın derinliğini, boğanın başının karşısındaki mavi ise sonsuz mutluluğun yaklaştığını anlatmaktadır. Eserin tamamında bakıldığında, ilk anda akla gelen, mağara duvarlarına çizilmiş resimlerin olduğu düşüncesidir.

43

Kutluay’ın Görsel 27’teki Anadolu’dan Geldim Sergisinden, "Ana Tanrıça" isimli eseri 2011 yılında tuval üzerine yağlı boya tekniği ile yapılmıştır. Eserde kare form içinde kadın, bebek, aslanlar, geyik ve boğa figürleriyle bir kompozisyon oluşturulmuştur. M. Ö. 8000 yılından günümüze kadar olan süreçte Anadolu kadınını inceleyen Anadolu’dan geldim isimli proje kapsamında çalışılmış olan eserin başkahramanı yine ana tanrıça Kybele’dir. Tahtta oturur pozisyondaki bebek yüzlü masum görünümlü ana tanrıça, iki yanında bulunan aslanların olması gücünü anlatmaktadır. Dolgun, büyük memeleri ve kucağındaki çocuk doğurganlığını, anaç duyguların göstergesi olarak kullanılmıştır. Tanrıça simgelerinden olan geyik sol tarafta görülmektedir. Kadın figürünün arkasına yerleştirilmiş siyak boğa ise, koruyucu güç olarak düşünülmüştür. Figürlerde kullanılan toprak renklerindeki ışığın sudaki yansımalarını olarak kullandığını ifade etmektedir. Karakterlerin hareketlerinde arınma, şükretme, özüne dönme ve dua etme arzusu göze çarpmaktadır. Zeminde başlayan kahverengi yukarıya doğru kırmızıya dönüşmüştür ve boğanın savaşçı yönünü de ortaya koymaya çalışılmış olduğu anlaşılmaktadır ve bu eser genel olarak bakıldığında mağara resimlerini çağrıştırmaktadır.

3.2.3. Berna Türemen

Tanrıçayı doğrudan konu olarak ele almamakla birlikte Mısır, Hitit uygarlıklarından yola çıkarak yapıtlarında kadın figürlerine öncelik vermektedir. Sanatçı kadın konusunun biçim ve özüyle hem eğlendirici hem de acımasız bir yaklaşımla ele aldığı Mona Lisa-Münevver” adlı yapıtın esin kaynağı ana tanrıçalardır. Berna Türemen bu konuya öteki sanatçılardan biraz daha farklı yaklaşmıştır. Resimlerinde sıkça rastlanan “Ay” Anadolu’nun en eski halkları olan Hurriler’den başlayarak Hititler, Urartular ve Frigya’lıların inanç dünyasında yer alan doğurganlık ve bereket gibi simgesel anlamları günümüze taşımaktadır. Türemen’in yapıtlarında kadınların başlarında taç gibi yer alan hilaller bu verilerden kaynaklanmaktadır. Yapıtlarında Aslanlı Tanrıça, çarşaflı kadınlar ve çiçekli kadınlar hepsi ortak bir geçmişten gelmektedir.

44

Görsel 28’teki Berna Türemen’in “Nü” isimli eseri 1945 yılında yapılmıştır. 40x28 cm. ölçülerinde, duralit üzerine yağlı boya tekniği ile çalışılmış olan resimde dik pozisyondaki kompozisyonda, oldukça tombul görünümlü kadın figürü aslında yatakta yatar vaziyette görünmektedir. Kadın figürü ana tanrıça Kybele’nin özelliklerini yansıtmaktadır. Tüm vücudu dolgun ve esmer toprak rengi görünümündedir. Beyaz tül perde yatağın etrafını korumaya almış gibi sarmaktadır.

Görsel 28: Berna Türemen, "Nü", 1945, Duralit üzerine yağlıboya, 40x28 cm.

Kadının figürünün başında, uzun siyah iki belikli saçları omuzlarından kollarına doğru uzarken, başındaki beyaz kurdele naif, masum olduğunu anlatmaktadır. Yüzündeki ifadede gözlerinin beyazının ortasındaki siyah gözbebeklerinin yukarıya bakan ifadesi ile ellerini tombul göbeğinin altında tutması da yine masum ve mahcup bir naiflikte hissedilmektedir.

Bu eserde ve buna benzer birkaç eserinde tombulluk ve göğüslerinin büyük olması Berna Türemenin kadınlarının ortak özelliğidir. Esin kaynağı ana tanrıçalardır. Bu doğrultuda yapıtlarına isim vermeyi gereksiz bulmuştur. Kadın ve kedi teması konulu çalışmalarında saf bir anlatım biçimi, ironik motiflerle zenginleştirilmiştir. Güncel akım ve eğilimlerin dışında, spontan ve duyarlı bir çizgi dili ile çalışılmıştır. Kadın ve kedi teması konulu çalışmalarında saf bir anlatım biçimi, ironik motiflerle

45

zenginleştirilmiştir. Güncel akım ve eğilimlerin dışında, spontan ve duyarlı bir çizgi dili ile çalışılmıştır.

Görsel 29’teki Berna Türemen’in eseri, 40x28 cm. ölçülerindeki duralit üzerine yağlı boya tekniği ile yapmış olduğu resimde, yatay kompozisyonda sadece bir gövdeyi kaplamış hissi veren kocaman memeler ve içine gömülmüş bir başından oluşmuş kadın figürü anlatılmaya çalışıldığı düşünülmektedir. Bu figür kenarları ahşap oymalı deri bir taht gibi koltuğa oturmuş, iri göğüsleri masanın üzerine taşmıştır ve kahverengi masa

Görsel 29: Berna Türemen, Duralit üzerine yağlıboya, 40x28 cm.

destek vermektedir. Bu kadın figürü hem bir ana tanrıça Kybele, hem de masum, şaşkın bir bebek olduğu görülmektedir. Memelerin yavruağzı renkte ile saf bir bebek tenini çağrıştırmaktadır. Sağ arka köşedeki sarımtırak yavruağzı renk ise yamalmayıcı unsur olarak düşünülmüş ve pencere hissi verilerek bir iç mekân olduğu anlatılmak istenmiştir. Pencere aynı zamanda özgürlüğe açılan bir unsur olarak düşünülmektedir. Göğüslerde ve arka plandaki nokta gibi olan dokular, doğurganlığın, bereketin, üretkenliğin yayıldığı anlatılmak istenmiştir.

3.3.4. Can Göknil

1945 Ankara doğumlu sanatçı, Ana tanrıça figürüne özel bir ilgi göstermiş, yapıtlarında onları, kendine özgü yorumu ile dile getirmiştir. Anadolu inancında yakaladığı yaradılış sevinci ve coşkusunu çağdaş ve özgün yorumuyla yapıtına

46

aktarmıştır. Anadolu toprağının Yeni Taş Çağı Ana Tanrıçalarından yola çıkarak üzerinde yaşadığımız topraklarda doğan bu gizemli gücü günümüze taşımayı amaçlamıştır. 1994 yılında “Anadolu Tanrıçaları” başlıklı sergisinde yer alan Ana Tanrıça ve Aslanları adlı yapıtı Çatalhöyük’te bulunan Ana Tanrıça heykelciğinden yola çıkarak eski Anadolu insanının içtenlikle bağlı olduğu inancını günümüz resmine taşıyor. Çalışmaların da, eski inançları yeniden yorumlayarak ve biçimlendirerek bir yaratıcık taşıdığı görülmektedir (İndirkaş 2001: 37–49).

Anadolu kültür katmanlarını yapıtlarına taşıyan bir başka sanatçımızda Can Göknil’dir. Can Göknil Ana Tanrıça’ ya özel bir ilgi göstermiş ve yapıtlarında onları, kendine özgü yorumu ile dile getirmiştir. Anadolu toprağının Yeni Taş Çağı Ana Tanrıçalarından yola çıkarak üzerinde yaşadığımız topraklarda doğan bu gizemli gücü günümüze taşımayı amaçlamıştır. Düzeli ve araştırmacı olan sanatçı müzelerdeki heykelcikleri titizlikle incelemiş ve yapıtlarında ana tanrıça mitosunu yeni baştan kurgulamıştır. (İndirkaş 2001: 37–49).

Görsel 30: Can Göknil, “Anadolu’da Tanrıça”, 1995, 35x35cm, Tuval Üzerine Akrilik.

Görsel 30’daki Can Göknil’in “Anadolu’da Tanrıça” isimli eseri 1995 yılı yapımlı 35x35 cm. ölçülerindeki tuval üzerine akrilik boya ile yaptığı resminde kare yüzey üzerine ana tanrıça figürünü, iki yanındaki asları ile birlikte dik kompozisyon olarak yerleştirmiştir. İlk bakışta masalımsı bir ifade ile bir naiflik hissedilmektedir.

47

Renkler açık pastel ve eserin tamamında mavi renk fark edilmektedir. Taht olduğunu tahmin edilen ana tanrıçanın arkasında silik bir gri leke ile mavi rengin içinde kayboluyor gibi görünmektedir. Ana tanrıçanın altında ise renkli çiçeklerin yapılmış olması güzellik, saflık, kadınsı duyguları ifade etmekte olduğu düşünülmektedir. Aynı şekilde aslanların altında da çiçekler görülmektedir ve yeşil renk ile ana tanrıçadan ayrıştırılmaktadır. Tanrıça olarak düşünülmüş kadın figürünün göğüsleri abartılmadan sadece meme uçlarının daire biçiminde açık krem renk ile çizilmesiyle fark ettirilmekte olup başındaki şapka ile uyumlu kolyesi de boynunu sarmaktadır. Yukarıya doğru uzanan şapkasının üzerinde bir kraliçe gibi saygın ve hükmedici görsellikte taç yapılmış olduğu gözden kaçmamaktadır.

Görsel 31: Can Göknil, “Anadolu’da Bereket Tanrıçaları”, 1995, 48x30cm, Tuval üzerine akrilik.

Görsel 31’daki Can Göknil’in “Anadolu’da Bereket Tanrıçaları” isimli eseri 1995 yılında, 40x30 cm. ölçülerinde tuval üzerine akrilik boya ile çalışılan eserde kompozisyon dik olarak geometrik formaların ağırlıklı görülen figürlerle kurulmuştur. İki ana tanrıça Kybele figürü göze çarpmaktadır. Mavi taht üzerinde kucağında kundakta bebek ile oturan tanrıça figürünün evrene hâkimiyeti anlatılmak istenmiştir ve gücün sembolü olan aslan tahtı üzerinde olduğu, aslanın başından anlaşılmaktadır. Sağ yanında arka planda gibi kalan tahtta oturmuş bir başka ana tanrıçanın meme uçları da

48

doğurgan kadın imgesini göstermektedir. Her iki kadın figürü güç, bereket, doğurganlık, ana duygularının yanı sıra kadın dayanışmasının evrene hâkimiyetinin anlatılmaya çalışıldığı eserin altındaki bölümde bulunan farklı pozisyonlardaki boğa figürleriyle de anlaşılmaktadır. .Bu figürün de başın üst kısmında güçlü bir boğa görülmektedir. Eserin tamamındaki masalsı üslubu ile Anadolu’nun yeni taş çağından bu yana var olan ana tanrıçalarını düş gücüyle ürettiği sevecen ögelerle oluşturuyor olmaktadır.

3.2.5. İbrahim Balaban

Resim eleştirmenleri kendisini "Anadolu insanının yaşamından ve halk efsanelerinden yola çıkarak toplumsal gerçekçi yapıtlar üreten ressam" olarak tanımlarlar. Balaban, sanat hayatını Dağınık, Nakışsı, Ağır Aksak, Oyuncaksı, Tutsak, Özgürlük gibi dönemlere ayırır. Önceleri köy yaşamının yoksulluğunu, köylü üretim araçlarını resmeden sanatçı, giderek destanlara, halk inançlarına, kahramanlarına, söylencelere, mitolojiye uzanır. Giderek kente göçü, kentteki yaşam ve demokrasi mücadelesini ele alır. Son dönemde Anadolu Erenleri ve Bereket Anaları'nı resimlemiştir.

Sanatçı 1984’ te açtığı “ Bereket Anaları” ve 2000 yılı mart ayında “Bereket çağı” başlıklı sergisinde gövdeleri kocaman elleri ve çıplak ayakları ile Anadolu kadınlarını dile getirmiştir. Anadolu kadının bütün boyutları ile kavrayıp resimsel anlatıma aktaran ve onları ana tanrıça kavramı ile örtüştürerek yüceltmiş, toprak ile iç içe yaşam uğraşı verirken betimlemiştir. Anadolu kadının yaşam savaşını dile getirirken adeta onun destanını yazmıştır. Onların çileli yaşamını sarı bir ışık, pul pul lekeler ve bereketin simgesi başakların eklenmesiyle düşsel bir anlatımla resimler (İndirkaş, 2001: 36).

49

Görsel 32: İbrahim Balaban, “Emziren Orakçı” 2006-50x40cm. Tuval üzerine yağlı boya

Balaban’ın Görsel 32’deki “Emziren Orakcı” isimli eseri 2006 yılı yapımlı 50x40 cm. ölçülerindeki tuval üzerine yağlı boya tekniği ile çalışılmış eserde dik ve yüzeyin tam ortasına kenarlardan eşit boşluklar bırakılarak kompozisyonun oluşturulduğu görülmektedir. Yüzeyin tam ortasında daire içersine yerleştirilmiş olarak görülmekte olan emziren kadın figürünün bir ana olduğu ve Anadolu kırsal kesim insanının yaşamından esinlenerek kendine özgü bir resim dili içinde anlatılmaya çalışıldığı görülmektedir. Ana her türlü işe koşar, yuvayı ayakta tutmak için tarlada da çalışır, yavrusuna annelik de yapar imajı hissedilmektedir. Eserde anonim halk resmi geleneği egemen öğe olarak önemini korumaktadır. Ekin biçen Anadolu kadının emzirmesinin yanında, her zaman toplumsal ilişkiler içerisinde açık bir şekilde konumlandığı, üretime katkı sağlayan güçlü, yılmayan, yorulmayan ifadesinin anlatılmak istendiği görülmektedir. Dairenin etrafındaki buğday tanelerini ifade eden biçimler diyagonal form gibi dairenin çevresinde ritmik şekilde dönerek eserin fonunu oluşturmaktadır. Eserin tamamında toprak rengi kahverengi ve buğday başağı rengi olan sarılarla uyumlu tonlarda bir güz mevsimi anlatılmak istenmiştir.

50

Ellerinde orakları, kara sabanlarıyla resmettiği figürleri, emekçilerin dünyasından en kestirme, gerçekçi örneklerini sunuyor. Sürekli çalışan, didinen, arayan, göç eden figürlerinin dinamizmi, yansımaktadır.

Görsel 33: İbrahim Balaban, “ Bereket Ana”, 2010 50x40 cm, Tuval Üzerine Yağlıboya.

İbrahim Balaban’ın Görsel 33’deki “Bereket Ana” isimli eseri 2010 yılı yapımlı 50x40 cm. ölçülerindeki tuval üzerine yağlı boya tekniği ile çalışılan resminde kompozisyon dik formda olup, eserin ortasındaki dairenin üzerinde elinde orak ile ekin biçen hareketli bir kadın figürü formu ilk göze çarpan etkidedir. Biçtiği ve omzuna koyduğu ekinlerin, sırtındaki mavi giysisinin üzerindeki dokuyla buğday bitkisini andırıyor olması, sırtında taşıdığı iş yükünü anlatmaya çalıştığını hissettirmektedir. Ayakları çıplak ve toprağa hâkim görünümdedir. Eserim arka planında birim öğeleri, ritmik, dokusal anlatımla tamamlanmıştır. Anlatılmak istenenin yer ile gök arasında olan yaşamının bereketinin, kadının gücüyle evrene yayılmış olduğudur. Bu anlatım kadının üzerinde çalıştığı dairenin güneş bibi aydınlattığı sarı renk, yine sarı tonlarda buğday taneleri ve mavi rengin araya karışmasıyla gökyüzünün, yerküre ile bütünleştirilmesiyle de anlaşılmaktadır. Mavi renk kadını özgür ruhunu da anlatmaktadır. Biçim ve içerik yönünden halk geleneklerinden esinlenerek, insanın yaşadığı ortam içinde değerlendirilmiştir. Balaban’ın renklerinden yansıyan umut en karamsar görünen tablosu bile insanın içini ısıtmaktadır. Umut onun hiçbir tablosunda eksik olmamakla birlikte, özgünlüğünü kaybetmeden devirdiği bir asır, halkın ve hayatın öz kaynaklarından beslenen bir sanatçının ölümsüzlüğünü doğurmaktadır.

51

Çalışmalarında köy yaşamından, Anadolu insanından ve kendi anılarından hiç kopmamış olduğu fark edilmektedir.

3.2.6. Mevlüt Akyıldız

Sanat eğitimine 1973 yılında İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’ nde başlayan Mevlut Akyıldız, 1981 yılında Resim Bölümü Neşet GÜNAL Atölyesinden mezun olduktan bu yana resminde ve diğer farklı disiplinlerdeki çalışmalarında Türkiye’yi ve yaşamın tuhaf hallerini gözleyen bir ressamın ironik bakışı ile hicvediyor.

Görsel 34’deki Akyıldız’ın “Armut Masalı” isimli eserini 1997 yılında, 114x146 cm. ölçülerindeki tuval üzerine yağlı boya tekniği ile çalışmıştır. Yatay olarak kullandığı yüzeyin tam ortasına dik olarak, şişman ana tanrıça figürünü tasvir etmiştir ve tanrıçayı yüzeyin ortasında aydınlık bir figür olarak tahtta oturur vaziyette, arkasında tüm kadınların anası öncülüğünde hissiyatı verilerek betimlediği görülmektedir. Kadın dayanışması olarak da anlaşılmaktadır. Özgürlüğün rengi olan mavi arka planda olması ve alta doğu karanlık bir lacivert renge dönüşmesi de, ana Tanrıça Kybele’nin tahtında oturur vaziyette ön plana çıkartılmak istendiği anlaşılmaktadır. Çok net olmamakla birlikte tanrıçanın yanlarında tavus kuşu betimleri olduğu fark edilmektedir. Çağdaşlığın geleneksel değerler üzerine kurulması savunan Mevlüt Akyıldız bir yandan geçmişin kültürlerini sorgularken, öte yandan bunları kendi özgün biçemi doğrultusunda çağdaş yorumlarla sunmayı amaçlamıştır. Güncel ve geçmişe damgasını vuran olayları ve kişileri ironik ve alegorik tavırlarla betimlemiştir. Çevresine, olaylara, insanlara, toplumsal ve ahlaksal değer yargılarına eleştirel bir tavırla yaklaşıp olayları ve kişileri karikatürize ederek resmine mizah olgusunu kattığı ve bu yaklaşımla çalıştığı eserinde, koyu renk tonların ağırlıklı olduğu görülmektedir.

52 c

Görsel 34: Mevlüt Akyıldız, “Armut Masalı”, 114x146, 1997, Tuval üzerine yağlıboya.Armut

Görsel 35: Mevlüt Akyıldız1996, Tual üzerine yağlıboya 91x100cm.

Akyıldız’ın Görsel 35’deki “Venüs’ün Doğuşu” isimli eseri 1996 yılı yapımlıdır ve 91x100 cm. ölçülerindedir. Tuval üzerine yağlı boya tekniği ile yaptığı eserinde, ask