• Sonuç bulunamadı

Kur'an'da ibadetin imani boyutu

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Kur'an'da ibadetin imani boyutu"

Copied!
102
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

TEMEL İSLAM BİLİMLERİ ANA BİLİM DALI KELAM BİLİMİ

KUR’AN’DA İBADETİN İMANİ BOYUTU

YÜKSEK LİSANS TEZİ

DANIŞMAN

PROF.DR ŞERAFEDDİN GÖLCÜK

HAZIRLAYAN

MUZAFFER DOYAN

(2)

İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ

KISALTMALAR BİRİNCİ BÖLÜM

İbadetin Tarif ve Tahlili 1 a)İbadetin Sözlük Anlamı 1 b)İbadetin Istılahi Anlamı 1

SEMAVİ DİNLERDE ULÛHİYET VE İBADET ANLAYIŞI 8 1)Yahudilikte Uluhiyet ve İbadet Anlayışı 8

a) Hz Musa (a.s)’dan Önce Uluhiyet ve İbadet Anlayışı 9 b) Hz Musa (a.s) Döneminde Uluhiyet ve İbadet anlayışı 11 c) Hz Musa (a.s)’dan Sonra Uluhiyet ve İbadet Anlayışı 12 d) Yahudilikte Mabedin Yeri 15

1) Mabed 15 2) Sinagog 15

3) İbadet ve Mabed Münasebeti 16

2)Hıristiyanlıkta Uluhiyet ve İbadet Anlayışı 22 Hıristiyanlıkta Mabed 3

3)İslamda Uluhiyet ve İbadet Anlayışı 35 a) K.Kerim’de İman, İbadet ve Salih Amel 35

b) Hz Muhammed (a.s)’ın Sünnetinde İman, İbadet ve Salih Amel 52 c) İslamda Mabed 57

1) Mescid 58 2) Kâbe 61

3) İslamda Mabed İbadet İlişkisi 65 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM 68 1) İbadet ve İtaat 68 a) Namaz 73 b) Oruç 76 c) Kurban 81 d) Hacc 85

2) İbadet, Ubudiyet ve Kulluk 87 3) İbadet ve Dua 89

Sonuç

Bibliyografya

(3)

Önsöz

İnsanlık tarihi incelendiğinde dikkat edilmesi gereken en önemli husus,

insanların hayatına yön veren temel düşüncenin dini duygu ve düşünce oluşudur. İnsan fıtraten, yaratılışı gereği üstün bir güce, yaratıcı, kuşatıcı, kendisine doğru yolu gösteren, sıkıntılı anlarında ona yardım eden, onu tehlikelerden koruyan bir tanrıya inanma ihtiyacı hisseder. İnsanoğlu böyle bir ihtiyaç hissedince bu konuda bir araştırma, soruşturma, gerçeği, doğru olanı bulmaya çalışır. Yani bu dünyaya neden geldiğini, yaratılış amacını, kainâtı keşfetmeye çalışır. Bu araştırma sonucunda doğru olduğuna inandığı değerleri hayatında uygulamaya çalışır. Tabii bu değerlerin hayata aktarılması mevzuunda ölçü insanın kendisi değil, inandığı değerleri vazeden güçtür. Bu değerlerin hayata aktarılış biçimi o inancın ibadetini, ameli kısmını oluşturmaktadır. İnsanın inandığı değerler ne kadar sağlam ve tutarlı olursa, yapılan ibadetler veya inanılan değerlerin hayata yansıması, insanı kötülükten alıkoyması, ahlaki değerlerin gönüllerde yer bulması o derece sağlam ve tutarlı olmaktadır. Tabii inanılan değerleri hayata aktarmada ferdin inancındaki samimiyeti, ihlası etkin rol oynamaktadır. Buna bağlı olarak ta inanç olmadan ibadet olmaz, yani kişinin inancı yoksa yapacağı ibadette olmaz.

Allah’a İman eden her müslüman, İnancının gereği olarak O’na İbadet etmekle mükelleftir, bu mükellefiyet hem Allah’ın (c.c) bir emri aynı zamana akli ve mantıkî olarak ta zorunlu bir mükellefiyettir. Müslümanın imanını, inancını muhafaza ve kuvvetlendirmesinin yolu bununla ilgili alıştırma yapmasına bağlıdır, bu alıştırma ise ibadettir. Kur’ân-ı Kerim’de Allah(c.c) ibadet konusuna ikiyüz ellialtı yerde vurgu yapmaktadır. Hz Muhammed (s.av)’de birçok hadis şerifte bunun üzerinde sıklıkla durmaktadır.

Yaşadığımız çağda insanlar huzursuz, umutsuz bir şekilde yaşamaktadır. Büyük çoğunluğu itibari ile müslüman olmasına rağmen, mutlu ve huzurlu olması gerekirken bunun aksi bir hayat sürmektedirler. Bunun nedeni belki de inandığı değerleri hayatına aktarmamasından kaynaklanmaktadır. Bundan dolayıdır ki İslam düşmanları İslamı müslümanların vicdanlarına hapsetmek için çaba sarfetmektedirler, çünkü yaşanmayan inanç esaslarının zamanla yok olacağını, değişeceğini çok iyi bilmektedirler. Bunu aşmanın yolu bu değerleri hayata geçirmekten ibarettir. Müslümanlar dinlerinin gereği

(4)

olan ibadetleri yerine getirdikleri taktirde bu sıkıntıları aşacak, itikadında, inancında ayrı bir derinliğe ulaşacak ve muhafaza edebilecektir. İnandığı değerleri hayatına aktaramayan insanlar belli bir dönemden sonra artık yaşadıkları gibi inanmaya başlar, yaşantılarını akide haline getirmeye çalışırlar. Kur’ân-ı Kerim’de kıssası anlatılan birçok kavim bu ve vb sebeplerden dolayı değişik inanç sistemleri oluşturmuşlardır. Günümüzde de yaşadığımız toplumda islamla yakından uzaktan alakası olmayan birçok adet, gelenek ve törenin bulunması hep bundan kaynaklanmaktadır. Bundan dolayı böyle bir konuda araştırma yapmayı tercih ettik.

İbadet; İnsanın ruhen tatmin olabilmesinin, huzura erebilmesinin, Allah’a karşı şükrünü edâ edebilmesinin yoludur. İnsanın Allah’a karşı kulluk görevini yerine getirebilmesinin tek yoludur. Hz Muhammed (s.a.v)’in hayatına baktığımız zaman Kelime-i Şehâdette’de ifade edildiği gibi O önce kuldur sonra Resuldür. Kulluğu Peygamberliğinden önce zikredilmektedir. Hz Muhammed(s.a.v)’e Peygamberlik vazifesi tebliğ edilmeden önce onun Hz İbrahim(a.s)’ın dini olan Hanîf dininden kalma bir takım esaslara göre ibadetini yapması, ibadetin insanın dünya ve âhiret mutluluğunun temini adına ne denli önemli bir yerde durduğunun göstergesidir. Bu çalışma giriş ve iki ana bölümden oluşmaktadır. Giriş bölümünde ibadetin tarifi, tahlili ve bununla ilgili farklı görüşlere yer verdik. Mümkün olduğu farklı kaynaklardan istifade etmeye çalıştık.. Bu konu ile ilgili müstakil bir çalışmanın olmaması doğrusu bizi çok zorladı. Mümkün olduğu kadar fazla âyet-i kerimenin farklı tefsirlerden yorumlarını vermeye çalıştık. Birinci bölümde ise üç semai dinin ibadet ve ulûhiyet ile ilgili görüşlerine yer verdik. İkinci bölümde ise İbadet İtaat ilişkisi, buna bağlı olarak Namaz, Oruç, Kurban, Hacc gibi ibadetlerden, İbadet– Ubudiyet ve Kulluk İlişkisi ile İbadet-Dua arasındaki münasebetten sözettik. Yararlı bir çalışma olmasını Cenâb-ı Hakk’tan diliyorum.

Bu çalışmamda bana yardımlarını esirgemeyerek yolumu aydınlatan değerli hocalarım Prof. Dr. Şerâfeddin Gölcük beye, Prof. Dr. Süleyman Toprak beye ve Yrd. Doç. Dr Durmuş Özbek beye teşekkür ederim

(5)

KISALTMALAR

A Aleyhisselâm a.g.e Adı geçen eser Arp Arapça b. Bin , ibn Bk Bakınız Blm Bölüm C. Cilt Çev. Çeviren C.c Celle celâlühü Dpn. Dipnot Fak. Fakülte Gös. Gösterilen Haz. Hazırlayan H. Hicri Hk. Hakkında

İ.fak. İlahiyat fakültesi İ.A. İslam Ansiklopedisi Ktp. Kütüphane Mad. Maddesi Matb. Matbaa Mecm. Mecmua Mlf. Müellif Muk. Mukaddime Nşr. Neşreden Ö. Ölüm R. Radiyallahü anh(ha) S. Sahife

S.a.v Sallallahü aleyhi vesellem Trc. Tercüme

V. Vefa Vb. Ve benzeri

(6)

BİRİNCİ BÖLÜM

İBADETİN TÂRİF VE TAHLİLİ a) İbadetin Sözlük Manası

İbadet kavramı itaat etmek, boyun eğmek, inkiyad etmektir1. Arap dilinde ubudet, ubudiyye, abdiyye kelimelerinin asıl manası boyun eğmek ve alçalmaktır2. İbadet, ubûdet, ubûdiyet kelimeleri, birinci babdan mastarlar olup itaat etmek, boyun eğmek, tapmak, kulluk etmek, tevâzu göstermek, ilah edinmek, kişinin bir kimseye isyan etmeden, yüz çevirmeden ve mukavemet göstermeden itaat edip boyun eğmesi ve ona hizmet etmesi anlamındadır. İbadet; Tanrı buyruklarını yerine getirme, Tanrı’ya yönelen saygı davranışı, tapınma, ayin veya külttür.3 İbadet; Allah’a karşı kulluk vazifesini yerine getirme, tapınma, kulluktur.4 Mesela Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır’ın tefsirinde bunların birkaçı zikredilmektedir. Bu anlamlardan biriside, İbadetin, hırs veya gazap manalarına gelen (abed) maddesinden alınmış

olabileceğidir5. İbadet; boyun eğmek ve zelilliğin nihayetidir. Bu anlamca, son derece

sıkışık ve yoğun dokunmuş elbiseye “sevbun zu-abde” denilir; adeta bununla, elbisenin, güçlü etki ve tesire konu olduğuna işaret edilmiştir. Ayrıca “Arz-ı

Mu’bede”de, bundan türetilmiştir; bunun anlamı, zelil olmuş arz demektir.6

1 Mu’cemu’l-vasît, haz: İbrahim Mustafa, Hâmid Abdulkadir, Muhammed Ali en-Neccâr,Ahmed Hasan ez-Ziyât, Çağrı yay.İstanbul 1996,c.1, s.579

2 el-Mevdûdî, Seyyid Ebu’l-A’lâ; Kur’an’nın Dört Temel Terimi, İlah-Rab-Din-İbadet, Özgün yay.7.baskı, İstanbul 1999, s.103 3 Türk Dil Kurumu, Türkçe sözlük, hazırlayanlar: İsamil Parlatır, Nevzat Gözaydın, Hamza Zülfikar, 9. baskı, Ankara 1998, c.1, s. 1031

4 Doğan, D. Mehmet; Büyük Türkçe Sözlük, Bahar yayınları, 11. Baskı, İstanbul 1996, s.515

5 Yazır, Elmalılı Muhammed Hamdi; Hak Dîni Kur’an Dili, Akçağ Yayınları, Ankara tarih ve baskı yok, c.1, s.107 6 Konevi, Sadreddin; Fatiha suresi Tefsiri,ter: Ekrem Demirli, İz yay.2.baskı,İstanbul 2002, s.325

(7)

İbadet; mükellefin nefsinin hevâ ve heveslerine rağmen Rabbini tazim için yaptığı fiildir.7

b) İbadetin Istılahi Manası

İbadetin ıstılahi manasına gelince, niyete bağlı olarak yapılmasında sevap olan ve cenab-ı Allah’a (c.c) yakınlık ifade eden özel bir itaattir8.

İbadet dini bir terim olarak insanın Allah’a saygı, sevgi ve itaatini göstermek, onun hoşnutluğunu kazanmak niyetiyle ortaya koyduğu belirli tutum ve gerçekleştirdiği davranışlar için kullanıldığı gibi daha genel olarak, aynı mahiyetteki düşünüş, duyuş ve sözleri de ifade eder; ancak kelimenin dini içerikli, belli ve düzenli davranış biçimleri için kullanımı daha yaygındır.9

Halis bir niyetle, sevap beklemek üzere, Allah’a yakın olmayı düşünerek yapılan itaat. İnsanın bütün benliğiyle, bütün duygularıyla, iç ve dış bütün havassıyla, fikri melekeleri, hissi âlemi, kafası ve lisanıyla Allah’a yönelmekten ibaret olan sistemli bir hareket tarzına denir.10

Allah’a sevginin, bağlılığın ve korkunun kemâlini birleştiren bir ifadedir. İbadetle kastedilen ihlastır, Allah’tır(c.c). 11

İbadet; Allah’ın emirlerini yapmaktan ve nehiylerinden sakınmaktan ibarettir.12 İbadet; hakikati ve mahiyeti idrâk olunamayan, sonsuz kudret ve azâmeti her yerde sezilen, zahirî sebeplerin fevkinde, dilediği tasarruf kudretine sahip olan zata

8 Yazır, a.g.e, c.1, s.103

9 Türkiye Diyanet vakfı, İslam ansiklopedisi, İstanbul 1999, Mustafa Sinanoğlu, İbadet Maddesi, c.19, s.233 10 Gülen,Fethulah,Fâtiha Üzerine Mülahazalar,Nil yay,İzmir 1996,s.172

11 İbn-i Kesîr, Tefsîru Kur’âni’l-Azîm, tercüme: Bekir Karlığa, Bedrettin Çetiner(Hadislerle Kur’ân-ı Kerîm Tefsiri), Çağrı Yayınları, İstanbul 1998, c.2, s.93

(8)

karşı gösterilen tevâzu, saygı, itaat ve ta’zimin en yükseğidir. Böyle bir bir şey ise yalnız Allah’a yapılır, yalnız Allah’ın hakkıdır13.

İbadet, başkasına tazim maksadıyla yapılan fiilden ibarettir. İbadet; tazim göstermenin zirvesinden ibarettir.bu da ancak kendisinden, nimet vermenin en üstün şekli südur eden kimseye yakışır. Nimet vermenin en büyüğü ise, faydalanmaya imkan veren hayat ile, kendisinden faydalanılan şeyleri yaratmaktır.14

İbadet; tam anlamıyla itaatte bulunmak için, insanı var gücünü ortaya koyması ve ma’siyetlerden uzak kalmak için, Allah (c.c) korkusunun bilincine erebilmesidir.15 İbadet; “tezellül”(eziklik)ün, son sınırıdır. İbadet ikiye ayrılır: Biri teshir ibadeti: Yaşlanmak, eskimek, sonlu olmak, gibi her yaratığın tâbi olduğu yasa; diğeri seçimli ibadettir ki bu, akıl sahibi varlıklara özgüdür.16

Bütün bu tanımlara baktığımız zaman aralarında çok bir farklılık göze çarpmamaktadır. Bütün tanımlarda ibadet; Allah (c.c)’a emir ve yasaklarında, koymuş olduğu kanun ve kurallara, helal ve haramlara uyma, itaat etme, boyun eğme, rıza gösterme, sorgusuz kabullenme ve gereğini yerine getirme şeklindedir.

İnsan fıtratında ibadet, ruha hâkim en yüksek muhabbet ile en yüksek korkunun bir araya gelmesinden ve çarpışmasından çıkan korku ve ümit şimşeği içinde, sevgi neşesiyle ümit zevkinin üstünlüğünü görmek için genel, büyük bir acizlikten, mutlak kudrete yükselmek maksadıyla yapılan itaatkarâne bir fiildir ki hem dış ve hem içte nihâi bir eğilme ve nihâi bir saygıyı içine alır ve hak oluşu oranında kalbe rahat, huzur ve dinginlik verir. İbadet ederken âlemden ve bütün benliğinden sıyrılarak mâbuduna

13 Olgun, Tahir;Müslümanlıkta İbadet Tarihi,Akçağ yay. 1. baskı ,Ankara 1998,s.8

14 er-Râzi, Fahreddin, Mefâtihu’l-Gayb, Terc: Suat Yıldırım, Sadık Kılıç, Lütfullah Cebeci, Sadık Doğru, akçağ yayınları, 1. baskı, Ankara 1988, c.1, s.338

15 Bursevî, İsmail Hakkı; Ruhu’l-Beyân, ihtisar: Muhammed Ali es-Sabûnî, Damla yayınevi, İstanbul 1995, c.1, s.99 16 Ateş, Süleyman; Kur’an Ansiklopedisi, Kuba yay. İstanbul 1997, c.9, s.54

(9)

öyle tam bir edep, terbiye ve öyle mükemmel bir saygı ile boyun eğer ve itaat eder ki, saygının büyüklüğüne aykırı bildiği küçücük bir hareketten bile kaçınır. Bunun için gurur, kibir ve riya ile birleşmez, dış ve içe bölünmesini kabul etmez. Hakkıyla ibadet, mutlak bir acizlik ile tam bir kudretin, tam bir zillet ile tam bir ululuğun korkular içinde titreyen emel ile istekleri gerçekleştiren Allah’la (c.c) buluşma ve kavuşmanın bir tecellisidir. Acizliğini hissetmeyen büyüklük taslayıp kibirlenenler, hiçbir korku yokmuş gibi görünen gafil iyimserler, hiçbir ümit beslemeyen ümitsiz kötümserler, bu şereften mahrumdurlar.17 İbadeti tarif etmede en genel, en câmi tanım yukarıda zikredilen tanımdır. Burada zikredilen tanımda ibadet korku ve ümit dengesi içinde ele alınmıştır. Namaz ibadetindeki kıyam, rükû, secde, tekbir, ta’zim, tesbih, tahmîd ve zikirler ibadetin içindeki (olması gereken) saygı, sevgi, korku ve ümidi açık bir şekilde ortaya koymaktadır. İnsanın bu duygu ve düşünceye sahip olması kendindeki aczi, fakrı ve noksaniyetini idrak etmesine bağlıdır, kibir ve gurur duygusu ibadet etmeye engel olan duygulardır. İbadet ise gurur ve kibir hastalığının tek ilacıdır.

Kur’ân-ı Kerim’deki birçok ayette de ibadet itaat anlamında kullanılmaktadır. “ Ey Adem’in evlatları! Size emretmemişmiydim: Şeytana tapmayın sakın! Çünkü O size âşikar düşman.”18

“Yüce Allah (c.c) meleklere şöyle emreder: “O zalim müşrikleri, yoldaşlarını Allah’tan başka putlaştırdıkları nesneleri toplayın ve hepsini doğru cehenneme sevk edin! Hem tutuklayın onları, çünkü sorguya çekilecekler!”19

17Yazır; a.g.e, c.1, s.108 18 Yasîn 36/60 19 Saffât 37/22-24

(10)

“De ki: Allah katında bir ceza olarak bundan daha beterini bildireyim mi? O kimseler ki Allah (c.c) onlara lanet etmiş, gazabına uğramış, içlerinden bir kısmını maymun, domuz ve Tağut’a tapan kimseler yapmıştır. Yerleri en fena olanlar, doğru yoldan büsbütün sapanlar, işte onlardır.”20 Bu ayeti kerimelerde Allah (c.c) ibadeti itaat anlamında kullanmaktadır.

İnsanın sahip olduğu temel inançlardan biride yüce bir kudret inancıdır. İnsan bu yüce kudret ile diyalog kurmaya çalışır. Bu diyalogda ulûhiyet, kutsalın tezahürü, tanrının tecellisi, vahiy gibi şekillerde kendini gösterir. Bu şekiller, bu yüce kudretle iman altyapısına sahip insanlar arasındaki iletişimi sağlar. Diyalog vasıtası olan bu kavramlar, ilahın aşkın, kudret, kutsal bir varlık, dokunulmaz bir konumda hem yakın, hem erişilmez uzaklıkta, korkutucu ve sevecen karakterlerde algılandığı Fenomenlerde, kendini gösterir. Bu farklı özellikleri ile ulûhiyet, insanda ilgi oluşturur, onunla iletişime girme ihtiyacı meydana getirir ve böylece ibadet ortaya çıkar.21

Dindar insan, insanüstü güce sahip bir kudret olarak varlıkla, dolaylı veya dolaysız bir ilişkiye giren kimsedir. Maneviyat tecrübesi, insanın kültür düzeyi ne olursa olsun, bir kutsal ile iletişim kurma ihtiyacı doğurur. Kurulan bu iletişim ile kişi, kendisinde eksik olanı elde etmeğe çalışır ve böylelikle de yüceliğin daha üst alanlarına doğru yol alır.22

20 Mâide 5/60

21Özen, Adem; Yahudilikte İbadet, Ayışığı Kitapları, İstanbul 2001, s.19 22Özen, a.g.e, s.19

(11)

Kur’ân-ı Kerim’deki ayet-i kerimelere baktığımız zaman Allah (c.c) ibadet konusuna farklı şekillerde iki yüz elli altı23 ayeti kerimede değinmektedir. Bu ayeti kerimelerde Allah (c.c) ibadeti itaat, teslimiyet, kulluk, rızasına muvafık hareket etme, ibadetin sadece kendisine yapılmasını, bu şekilde hareket edenlerin mükâfat, başka ilahlara tapanların ise ceza göreceğini, bundan önce gelen çeşitli kavimlerin kıssalarını örnek vererek anlatmaktadır.

“fakat iman edip makbul ve güzel işler yapanlar ve Mevlâlarına gönülden bağlanıp itaat edenler ise cennetliktir. Onlar orada ebedî kalacaklardır.”24

“Allah’a ibadet edin ve O’na hiç birşeyi ortak koşmayın.” 25

“ Halbuki O, göklerde ve yerde ibadete layık olan, tek olan Allah’tır. Gizlinizi ve açığınızı bilir; (hayır ve şerden) ne kazanacağınızı da bilir.”26

“Ancak sana ibadet eder ve ancak senden yardım dileriz.”27,

“Siz ancak Allah’tan (c.c) başka bir takım ilahlara tapıyorsunuz ve yalan uyduruyorsunuz. Şüphesiz ki Allah ‘tan (c.c) başka taptıklarınız size bir rızık vermeye mâlik olamazlar; öyle ise rızkı Allah ‘ın (c.c) katında arayın ve ona kulluk edin, hem

O’na şükredin! (çünkü sonunda) ancak O’na döndürüleceksiniz.”28

“Artık siz O’ndan başka neye isterseniz tapın. De ki! “Asıl hüsrana uğrayanlar kıyamet günü hem kendilerini, hem de ailelerini hüsrana uğratanlardır.” Dikkat edin! O apaçık hüsran budur.”29

23Karagöz, İsmail, Kur’an’da İbadet Kavramı, Şule yayınları, İstanbul 1997, s.26 24Hûd 11/23 25Nisâ4/36 26En’âm 6/3 27Fatihâ1/5 28Ânkebût 29/17 29Zümer 39/15

(12)

İbadet; Kur’ân-ı Kerim’de Allah’ı tek bir ilah olarak kabul etmek, iman etmek, tasdik etmek, Allah’ı (c.c) Rabb (terbiye edici, düzen koyan) olarak kabul etmek, aynı zamanda O’nu yaratıcı, rızık veren, merhamet sahibi, gücü her şeye yeten, Hakîm, Rahîm, Ma’bûd, kanun koyucu, yaratıcı ve Mâlik olarak kabul etmek, Allah’a (c.c) secde etmek, itaat etmek, Salih amel işlemek, emir ve yasaklarına inkiyad etmek, haramı haram olarak, helali helal olarak kabul edip gereğini yapmak, dua etmek, bela ve musibetlere karşı sabır göstermek, yalan söylememek, doğru olmak, Allah’a(c.c) hamdetmek, şükretmek, kulluk yapmak, şirk koşmamak, insanlara yardımcı olmak, komşu hakkına riayet etmek, namaz kılmak, sadaka vermek, insanlara eziyet eden bir şeyi yoldan almak, insanlara karşı kibar ve güleryüzlü davranmak, kalp kırmamak, O’ndan başkasına ibadet etmemek, kul haklarına riayet etmek, bütün bu fiillerin hepsi ibadettir.

(13)

İKİNCİ BÖLÜM

SEMÂVİ DİNLERDE ULÛHİYET VE İBADET ANLAYIŞI 1) Yahudilikte Ulûhiyet ve İbadet Anlayışı

Gerek semavi olan dinlerde gerekse insanoğlunun kendisinin uydurmuş olduğu beşeri inanç sistemlerinde olsun ibadet o inanç sistemi ya da dinin ayrılmaz parçası olmuştur. Tabii ki bu ibadet etme duygusu, insanın kendinin dışında yüce, üstün, güçlü, koruyucu, adalet sahibi, merhametli, rızık veren, sıkıntılı anında yardım eden, onu bela ve musibetlerden kurtaran, şefkatle muamele eden bir yaratıcıya inanma insanın fıtratında olan bir duygudur. Bundan dolayıdır ki inanan insanlar, inanmayan veya herhangi bir dini kabulü olmayan, ateist insanlardan daha huzurlu ve mutlu bir yaşam sürdürmektedirler. İnsan sadece etten ve kemikten yaratılmış bir varlık değildir, onun fiziki yönü kadar ruhî, metafizik yönü de bulunmaktadır, yiyecek vs şeylerle bedenini doyururken, ibadet, tapınma veya inandığı dinin kurallarına göre hareket ederek ruhi yönünü tatmin etmektedir. İnanmayan insanlarda ise hiçbir maddi zevk, yeme, içme veya şehevi duygularını tatmin gibi duygular o insanı tek başına tatmin etmeye, huzur vermeye yetmemekte, onun için sürekli bir arayış içerisinde kıvranmaktadır. İnançsızlık bütün kötülüklerin, sefâhetin, rezaletin, çirkinliğin, ahlaksızlığın kaynağı olmuştur. Günümüz dünyasına baktığımız zaman Komünizmin hakim olduğu ülke yada toplumlarda veya bu anlayışa sahip olan fertlerde içki, kumar, zina, intihar etme, sosyal hayatlarında kadın ve erkeğin bütün alanları ortaklaşa ve beraber kullanması, okul, yurt vb alanlarda ayırıma gidilmemesi ve bunun sonucunda ahlaksızlığın yaygınlaşması hep inançsızlıktan kaynaklanmaktadır. İbadet bütün

(14)

dinlerde mevcuttur. Bu dine ait ulûhiyet ve ibadet anlayışını üç farklı döneme göre izah etmeye çalışacağız.

a) Hz Musa (a.)’dan Önce UlÛhiyet ve İbadet Anlayışı

Yahudiliğin tarih sahnesine çıktığı ilk döneme “Atalar dönemi” adı verilir. Hz İbrahim ile başlayan oğlu Hz ishak (a.s) ve torunu Hz Yakup (a.s) ile devam den bu dönemde tarım ve hayvancılığa dayalı sade bir hayat ve yer yer animizm ve politeizm izleri taşıyan dini inanç ve ibadetlerde tanrı telakkisi arasında sıkı bir ilişki vardı. Tanrı telakkisinde de politeizmden monoteizme geçiş birbirini izlemekte idi. Nitekim bu konuda politeizmden henoteizme, henoteizmden monoteizme geçişin takip ettiği de söylenmektedir.30 O dönemde İsrailli göçebeler, sosyal yönden, kökeni itibariyle en azından ya baba veya anne mirasına dayalı aile grupları şeklinde birleştirilmişlerdi. Atalara bağlılıkta buradan geliyordu. İsrailoğullarının ilk dönemlerinde ölülere ve atalara ibadetin önemli bir yeri vardı. Bu da, ölen kimselerin ruhlarının, varlıklarını insanlar arasında devam ettirdikleri ve geride kalanlara ya dostça veya düşmanca muamele edecekleri inancından kaynaklanıyordu.31 K.Kerim’de Allah (c.c) bakara sûrei celîlesinde İsrailoğullarının Hz Musa a.s’ın Tur dağına çıkıp Allah (c.c) ile konuştuğu sırada onların altından bir buzağı yaparak ona taptıklarını anlatmaktadır.32 Bu dönemde tekvinde bahsedilen ilahlar arasında atalar tanrısının orijinal kimliğini kadîm semitik en yüce ilah olarak “el”ve Ahd-i Atik’in muhtelif yerlerinde “şaday”isimleri göze çarpar. Bundan başka “el” ile terkip halinde olan şaday”, “el-Betel”,el-Elyon”, “el-Olam” ve “el-Roi” gibi başka tanrı isimleri de bulunmaktadır.

30 Güç, Ahmet;Dinlerde Mabed ve İbadet,Ensar neşriyat,2. Baskı,İstanbul 2005,s.99 31 Güç,a.g.e,s.99

(15)

Ataların Yahve ismini bilmediklerini ifade eden metinlerde sık sık Tanrı için kullanılan “Elohim” kelimesini görürüz aynı zamanda, başta Kenanîler olmak üzere Sami kavimlerinin çoğunda kullaılan “sahip, efendi” manasına gelen bereket sağlayıcı “baal” de göze çarpar.33

Yahudilikte ibadet terimi için İbranice “avoda” kelimesi kullanılır. Bu “tapmak, kulluk etmek” manasına gelen “avd” fiilinden türemiştir. “avoda” kelimesi mabed ibadeti ile bağlantılı olsa da bu mana, sadece mezbah ile sınırlı tutulmamıştır. “Avoda” terimi, Mabed varken Mabed ibadetine, Mabedin tahribinden sonra ise duaya işaret eder şekilde kullanılmıştır.34

İbadet için kullanılan bir diğer kelimede şahah, yere çökmek, eğilmek kelimesinden gelen “hiştahava”dır. Bu terim “secde etmek, birinin önünde onu şereflendirmek için eğilmek” manasına gelir. Şarkılar arasında secde etmenin karakteristik özelliği dizlerin üzerine oturulması ve alnın zemine konması şeklinde tezahür eder. Bu tür secdeye Talmud da işaret eder. Yahudilikte secde İslamda olduğu gibi sadece Allah (c.c) ‘a yapılır. Mabed’deki toplu ibadet için kullanılan “hiştahava” kelimesi Allah’a c.c yapılan ibadeti ihtiva ettiği gibi, insanlara yalvarma ve saygı içinde kullanılmıştır. Yahudilikte ibadet, kutsal yerde yapılan faaliyet ve davranışları ifade etmekle birlikte, bütün hayatı kapsayan bir dindarlık olarak telakki edilmektedir. Yahudi inanç sisteminde temel bir önem taşıyan ve hayatın ayılmaz bir parçası olan ibadet, tanrıya itaattir. Yahudi ibadeti, İsrailin tanrı’sında merkezileşir. Tanrı, kurban ve İsrail ibadet sisteminin şâriidir ve bu sistemde Tanrıya ulaşma isteği hakimdir. Yahve’nin ismini zikretmek veya kutsamak, ibadetin en temel unsurudur. Tanrıya

33 Özen,a.g.e, s.44 34 Özen, a.g.e,s.35

(16)

ibadet etmek, inanan için ruhi bir ihtiyaçtır; yaratıcısı ile konuşması, O’na yalvarması, yakınlığını kazanması, O’nun iyiliğine şükran ve hayranlık ifade etmesidir. Eski Ahid’te ibadet, Tanrının huzurunda korku duygusuna kapılma ve celalinden dolayı O’na tapınma olarak ifade edilir. Eski Ahid’e göre iyi hayat Tanrı ile uyum içinde olan hayattır.35

b) Hz Musa (A.s) Döneminde Yahudilikte Ulûhiyet ve İbadet Anlayışı Hz Musa (a.s) dönemi Yahudiliğin ikinci safhasını oluşturmaktadır. Bu dönem Yahve kültürünün başladığı dönem olarak kabul edilir. Hz İbrahim (a.s) zamanında Şaday yahut Elohim olarak isimlendirilen Tanrı her ne kadar bu dönemde Yahve olarak adlandırılmış olsa da Yahve’in, Musa’dan önce Kenanîler’in ve Hz Musa (a.s)’ın kayınpederi Yetro(Şuayb a.s)’unda Tanrısı olduğu görüşü ileri sürülmektedir. Atalar döneminde ibadet ferdi iken, Hz Musa A.S döneminde değişik ibadetler ortaya çıkmıştır. Toplanma çadırı, ahit sandığı ve din adamları müessesi başta olmak üzere birçok dini merasim ve kültle ilgili yeniliklerin ortaya çıktığı görülmektedir. Bunlardan bazıları ise şunlardır: Hz Musa (a.s)’a verilen on emirde sadece Yahve ‘ye ibadet etmeyi, putpereslikten kaçınmayı, Yahve ‘nin adını boş yere anmamayı, Şabat yasaklarına uymayı ve ebeveyne hürmet etmeyi emretmekle birlikte adam öldürme, zina etme, hırsızlık yapma, yalancı şahitlik ve kıskançlığı nehyeder. Hz Msa (a.s) döneminde, ibadetin esas parçasını, kurban oluşturmaktadır. Her önemli olaydan sonra kurban kesilmektedir. Kurban kesme ibadeti ferdi değil toplu olarak icra edilir. Kurban bizatihi tanrıya hürmet ya da temennide bulunmak amacıyla takdim edilmiştir. Hayvan kurban etmenin Allah ile kurban kesen kişi arasındaki yakınlaşmayı sağladığına,

(17)

kurban etinin yenmesi ve parçalarının Allah’a takdim edilmesinin ise Allah ile kul arasında bir ilişki tesis ettiğine inanılmıştır.36

c) Hz Musa (A.s)’dan Sonra Yahudilikte Ulûhiyet ve İbadet Anlayışı

Yahudiler uzun süre (kırk yıl) çölde dolaşırlar. Kenan ülkesine varmadan önce Hz

Musa (A.s) vefat eder ve liderliği Yeşu devralır. Kenan toprakları da onun zamanında ele geçirilir. Kenan’a girdikten sonra Yahudiler göçebe hayat şeklinden, zirai faaliyete dayanan yerleşik hayata geçmişlerdir. Böylece göçebe çobanlar, bu yeni düzende çiftçi ve zanaatkâr olmuşlardır. En önemli nokta ise aşiret hayatının sona ererek millet görünümü kazanmaları, içtimai ve siyasi açıdan millileşme süreci içine girmeleri olmuştur. Hz Musa (a.s) sonrası dönemde, Hakimler dönemi olarak adlandırılır. Yeşu yerleşik hayata geçerken daha çok, halkının rahat ve huzur içinde ikametini hedef aldığından, ibadetten çok, savaş ön plana çıkmaktadır. Fakat yine de temeli atalar döneminde atılan ibadet yerleri yapmışlardır. Bunlardan biride Filistin’e ikametten sonra Yeşu’nun, Hz Musa (a.s)’ın emrini yerine getirmek amacıyla Ebal dağında yaptığı mezbahtır. Yerleşim sonrası dönemde, hakimler devrinde İsrailoğulları, Kenanlıların inançlarının tesiri altında kalmışlar, Tanrıları Baal’i ilah olarak benimsemişlerdir. Yahve’ye ibadet için yapılan yerleri terkederek çoğu kez Kenâni mabedlerini kullanmışlar, hatta bazen halk Yahve ,Baalve Asterte’ye aynı yerde ibadet etmişlerdir. Aslında bu bir bozulma zamanıdır. Halk, Yahvenin saf ibadetini Baal’inki ile birleştirmiştir. Özellikle yerleşim sonrası dönemde, Hakimler kitabında yansıtıldığı gibi, iki itikadın –Kenâni ve Yahvizm –karıştığı bir syncretism hareketinin ortaya çıktığı ve Yahvizm ‘in, Kenâni dininin seviyesine düştüğü görülmektedir. On

(18)

Emirdeki prensiplere zıt olarak yabancı uygulamalar ortaya çıkmıştır. Baal için mezbahlar inşa etmişlerdir. Filistindeki komşularının dini, edebi ve fenni kültürleri ile çok sayıda putlara inanmaları sonucu Allah’tan daha çok uzaklaşmışlardır. Din, bereket dini haline dönüşmüştür. Yahudiler her sahada Kenânlıların tesiri altında kalmış, bunlarla ilgili yerel ayinler ilave ederek ibadetlerini Kenâni adetlerine göre mahalli kutsal yerlerde yapmaya başlamışlardır. İtikadi standartlarında bozulduğu görülmektedir. İsrailoğullarının göçebelikten kurtularak yerleşik tarım toplumu hüviyetini kazanmalarından sonra Yahve ‘ye yaptıkları eski basit ibadet şekli, aşırı tutucu hale dönüşmüştür. Bu dönemde görülen ibadet ile ilgili diğer gelişme de büyük bayramların zirai esaslar üzerine bina edilmiş olmasıdır. Samuel ve Davud zamanında Allah’a ibadet yeniden kuvvetlenmiş, puta tapma şiddetle bertaraf edilmiştir. Hz Musa’nın ortaya koyduğu Yahve inancı tedrici olarak saflığını yitirip yozlaşmıştır. Seyahatleri esnasında ahlaki ve dini yönü zayıf insanlarla karşılaşmaları sebebiyle bozulma daha çöl döneminde başlamış, yerleşim sonrasındaki yaşayışları ile Hz Musa’nın tebliğ ettiği dinin karşılaştırılabilir bir yönü kalmamıştır. Yerleşik hayatla ilgili sanatlarda ustalaşmalarına rağmen, dini seviyeleri düşmüştür.37

Yahudiler Allah’a (C.C) İman ederler, Allah birdir, Bedeni yoktur, tasvir edilemez. Başlangıcı ve sonu yoktur. Yanlız O’na dua edilir. O insanların bütün hareket ve düşüncelerini bilir. Allah emrine uyanları mükafatlandırır, uymayanları cezalndırır. Allah Mesihi gönderir. Musevi dini tek Allah’a inanmaya değil, tek Allah’a ibadet etmeye inanır. Tek Allah’a ibadet, yalnız bir Allah’a tapmak, fakat onun tek olmadığını kabul etmektir. Musevilerin tanrısı Yehova ve Elohim’dir.

(19)

Önceleri Yehova adını söylemek yasaktı. O’nu Adonai (ulumuz, efendimiz) şeklinde telaffuz ederlerdi. Yehova Yahudi kavminin milli ve hakim tanrısıdır. İnsan onun kuludur. İyilikler ancak Yehova’dan gelir. O her hususta her dilediğini yapar. İyi ve kötü ameller karşılığı ceza ve mükafatı Yehova verir. Yehova’nın hazır ve nazır olduğuna inanılır. Kâinatı yaratan Yehova’dır. Yahudiler Yehova tarafından korunduğuna, başlarına gelen iyi ve kötü işlerin Yehova’dan geldiğine inanır. Yehova’nın siyah bir bulut, gecede ateş sütunu halinde görüldüğüne inanırlar.38 Yahudilerde İslam dininde olduğu gibi inanılması gereken bir takım iman esaslarıda mevcuttur. Bunlar on üç tane esastır. Bunlar39

1) Tanrıya inanmak

2) Tanrının birliğine inanmak

3) O’nun cismi olmadığına inanmak

4) Tanrının ezeli ve ebedi olduğuna inanmak

5) Ancak O’na tapılacağına inanmak 6) Peygamberlerin sözlerine inanmak

7) Tevrat’ın Musa’ya Sina dağında vahyedildiğine inanmak 8) Tevrat’ın değişmezliğine inanmak

9) Tanrının tüm biliciliğine inanmak

10) Bu dünyada da, ahirette de iyilik ve kötülüklerin bir karşılığı olduğuna inanmak 11) Mesih’in geleceğine inanmak

12) Ölülerin dirileceğine inanmak

13) Musa’nın en büyük peygamber olduğuna inanmak

38 Çelik,Cafer;Dinlerde İman ve İbadet,Çıra yay,1.Baskı, İstanbul2005,s.25-26 39 Çelik,a.g.e,s.31

(20)

d) Yahudilikte Mabed’in Yeri

1) Mabed

Yahudilikte mabed deyince, Hz Süleyman (a.s), (M.Ö 965- 925 ) tarafından

Kudüs’te yaptırılan Bet ha-Mikdaş (Beytü’l-Makdis) akla gelmektedir. Ancak Hz Musa’dan önceki dönemde yani Atalar döneminde İsrailoğullarının ibadet etmek maksadı ile kurmuş oldukları çeşitli mabetler vardır; Gilgal, Şilo, Benyamin mispahı, Gibeon, Ofra, Dan, Kudüs.40

Mabed’in (Beyt Ha Mikdaş) inşası kral Süleyman idaresinin (M.Ö 970- 930) dördüncü yılında başlayıp onbirinci yılında sona ermiştir. Pek çok yorumcu Süleyman mabedini bir saray mabedi, kral ve ailesinin özel mabedi olarak kabul eder. O sarayla yan yana olup daha geniş bir alanı kaplamıştır. Bu mabed, Hz Davud’un (A.s) halkın parasıyla satın aldığı yerde Hz Süleyman (a.s) tarafından yaptırılmış ve yine onun tarafından ibadete açılmıştır. Kudüs mabedi, Beytel’deki mabed gibi özel bir yer olmayıp krallığın mabedi; hem kralın hem de halkın milli bir tanrıya birlikte ibadet ettikleri ulusal bir mabedti.41 Ulusal Mabed tüm Yahudi ibadetinin ve dini hayatının Kudüsteki tarihi merkezi olup onun orada yapılmış olması, İsrail kültlerinin bir merkezde toplanmasına sebep olmuştur. Buda onlara hem siyasi hem de dini yönden avantaj sağlamıştır.

2) Sinagog

Yahudi cemaatinin öncelikle topluca ibadet etmek, halkı eğitmek veya kültürel kimliklerini korumak amacı ile toplandıkları yere Sinagog adı verilir. Yahudi dini literatüründe “dua ve ibadet evi” demek olan sinagog kelimesi, “toplanmak” anlamına

40 Güç,a.g.e,s.111-116 41 Güç,a.g.e,s.122

(21)

gelen Grekçe “sunagoge” den gelir. Bu sonuncu kelime, klasik Yunancada “cemaat” veya “cemaatin toplandığı yer” demektir İbranice karşılığı da “keneseth”tir. Keneseth ise, halkın ibadet için toplanmasına denir ve “ev” anlamına gelen “bet” kelimesi ile Bet ha-keneseth (cemaat evi) tarzında bir tanlama ile kullanılır. Türkçe ‘de ise sinagog yerine İbranice “hebhrah”tan gelen Havra ismi kullanılır.42

3) İbadet ve Mabed Münasebeti

Museviler ibadetlerini sinagoglarda yerine getirmektedirler. Sinagoglarda rulo halinde el yazması Tevrat topalarının saklandığı Aron ha Kodes denilen Kudüse yönelik kutsal bir bölme vardır. Bu bölmede yedi kollu şamdan (menora) ve Kral Davud’un mührü kabul edilen Mayen Davit denilen iki üçgenden meydana gelmiş altı köşeli bir yıldızda vardır. Museviler burada Tevrat’ın bazı parçalarını sesli okurlar. Tevrat rulolarının mahfazalarından çıkarılıp haham tarafından sesli okunması ibadetin en önemli ânıdır. İbadet cemaatle olabileceği gibi ferdi olarak ta yerine getirilebilir. Museviler evlerinde de ibadet ederler. Evlerde giriş kapısının arkasında “Mezuza” denilen rulo haline getirilmiş Tevrat cümlelerinin yazılı olduğu mahfazalar asılıdır. Museviler eve giriş çıkışta bu mahfazaya dokunarak parmaklarını öperler. İbadet Kudüs’e yönelerek yapılır. Başa kippa, sırta cübbe alınır. Kadınlar ibadete katılmaz ancak başları örtülü olarak ibadeti seyredebilirler. Musevilerin Sinagog’ta yaptığı ibadetlerde bir düzen, disiplin yoktur. İsteyen ibadetlere katılır isteyen katılmaz tek başına yapar, Sinagog’u gezer, başkalarıyla sohbet eder. İbadet esnasında okunan klişeleşmiş dua ve ilahiler vardır. Dindar Museviler için dua çok önemlidir. Museviler de günlük ve haftalık olmak üzere iki tür ibadet vardır.

(22)

a) Günlük Yapılan İbadet: Sabah, öğleden sonra, akşam olmak üzere üç ayrı zamanda dua etme şeklinde eda edilir.43

b) Haftalık Yapılan İbadet: On emirde cumartesi gününün Tanrı Yehova’ya tahsis edildiği, kâinatı altı günde yarattığı, yedinci günü istirahat günü ayırdığı, o gün hiçbir iş görülmeyeceği bildirilmektedir. İsrail’de Sabbat resmi dinlenme günüdür. Cumartesi gününü yeryüzündeki bütün Yahudiler istirahat günü olarak yaşarlar. Bu gün eğlence yerleri kapatılır. Demiryolları ve uzak mesafe otobüsleri Sabbat günlerinde tatil edilir. Cumartesi (Sabbat) günü Sinagog’da büyük bir âyin yapılır. Âyinde en önemli etkinlik Tevrat’ın okunmasıdır. İsrail dışında yaşayan Yahudiler kendilerine bir ortak bularak cumartesi ticarethanesini açmaya çalışır, kendisi de ibadetini yapar. Sabbat günü Cuma akşam güneşin batımıyla başlar, cumartesi akşam batımı ile biter.44Yahudilerin dini hayatlarını merkezini teşkil eden Sabbat, bütünüyle bir dinlenme ve dua günüdür. Bu günde sadece iş yapmamak yeterli olamayıp aynı zamanda ateş yakmak, yazı yazmak ve hatta telefon, etmek bile yasaklanmıştır. Dindar Yahudilere göre Sabbat sevinç ve içinde geçirilmesi gereken bir bayram günüdür. Bugünün hazırlıkları Cuma günü ikindi vaktinden itibaren başlar. Yahudilikte günler güneşin batışından hesap edildiğinden, Sabbat ibadeti de Cuma günü akşamı havanın kararmasıyla başlayıp Cumartesi günü güneşin batışıyla sona erer.45 Sinagog ibadeti, tanrıya yapılan dua ve övgülerle, özellikle İsrail halkını korumasından dolayı O’na teşekkürlerle ve “evi” nin ibadetini yenilemesinden dolayı yapılan bir dua olan Amida ile başlar. Bu ve daha sonra yapılan duaların ve okunan Mezmurların dili, Ortodoks

43 Çelik,a.g.e,s.33 44 Çelik,a.g.e,s.34 45 Güç,a.g.e,s.149

(23)

sinagoglarında İbranice, Reformcu Sinagoglarda ise kısmen İbranice kısmen İngilizcedir. Fakat İsrail devletinde bu dilin yeniden canlanması ve yaygın olarak

kullanılmasından dolayı günümüzde ibadet dili daha çok ibranicedir.46

Yahudilikte müslümanlarda olduğu gibi oruç, zekat, hacc ibadetleri mevcuttur. Tevratta oruç lafız olarak geçmez ama Tora’da geçen “Nefsin alçaltılması” ayeti Yahudilerce oruç olarak anlaşılmış ve uygulanmıştır. Aynı zamanda Tora’da Yom Kipur’da oruç tutulması emredilir. Yahudilikte hem fertler hem cemaat, Allah’ın merhametini kazanmanın yanında, bir belayı önlemek veya sona erdirmek, ilahi affa mazhar olmak, nedamet, itaat ve yalvarış gibi değişik maksatlarla oruç tutabilirler. Oruçta yemek, içmek, yıkanmak, yağ ile yağlanmak, ve cinsi ilişki yasaktır. Çocuklar oruç tutmaz. Kızlar 12, erkekler 13 yaşından sonra oruç tutmaya başlarlar. Oruç ikiye ayrılır. Küçük oruç, gündüz saatleri ile sınırlıdır, yeme, içme yasaktır sadece. Büyük oruç ise 24 saattir ve yeme, içme, cinsel münasebet, yıkanmak, yağlanmak, ayakkabı giymek yasaktır. Oruçlar ya bir gün veya üç gün araka arkaya, yedi gün arka arkaya

olmak üzere tutulur. Bayram ve mutlu günlerde oruç tutulmaz genelde.47

Zekat ibadeti İslam dininde olduğu gibi Yahudilikte de farz olan bir ibadettir. Buna göre her Yahudi sahip olduğu malın onda birini zekat olarak vermekle mükelleftir. Ahd-i Atîk zirai mahsullerin, sığır ve koyun sürülerinin ondalığının zekat olarak yıldan yıla ve her üç yılın sonunda ödenmesini emretmiştir. Ancak, sayı veya tartı cinsinden bile olsa, miktarı yüzün altında olan malların öşürünün verilmesi

46 Güç,a.g.e,s.150 47 Özen, a.g.e, ss.174-177

(24)

gerekmez. Eğer bir malın öşrü verilmişse, onun bir daha öşrünün verilmesi gerekmez. Ondalıklar levili, öksüz ve dul olanlara verilir.48

Hac ibadeti Yahudilikte, mabed veya kutsal kebul edilen mekanları ziyaret etmektir. Hac bayram anlamında kullanılmaktadır. Aynı zamanda bir şeyin etrafında dönmek, dolanmak anlamı da vardır. Yahudilikte yılda üç defa haccetmek mecburidir. Ancak haccın zorunlu olması, Kudüs’teki Mabedin varlığını sürdürmesi ve mezbahın da ayakta kalması şartına bağlanmıştır. Yahudilikte hac mekanları üç grupta toplanır. 1) Kudüs ve çevresindeki mekanlar,

2) Genellikle Celile’de bulunan Talmud ve Kabala’da adı geçen bilgelerin mezarları, 3) Diaspora bilgelerine ve azizlerine adanan, İsrail’in çeşitli bölgelerindeki merkezler. Yahudilikte yenilenme ve manevi enerjinin ortaya çıkarılması olarak algılanan hac, kâinatın yaratıcısı Tanrı’ya doğru yapılan kutsal bir yolculuktur. Hac yapmak, sadece erkeklere emredilmiştir. Sağır ve budalalar, dilsizler, körler, topal, hasta ve yaşlılar ve ayaklarıyla Kudüs’e gidemeyenler, yolculuktan muaf tutulmuşlardır.Her hac mevsiminde bir hafta kalınması mecburidir. M.S 70 yılında Mabed’in ykılışından sonra Mabed’e bağlı hac yapılmasa da kutsal topraklara yönelik ziyaretler her zaman devam etmiştir. Günümüzde Yahudiler belli günlerde, şans getireceğine ve talihsizliklere iyi geleceğine inanmaları sebebiyle buraları ziyaret ederler. Dua edip adak adarlar.49

İbadetin önemli kısmını, sinagog un doğu yönünde Aron ha-Kodeş denilen yerde bulunan sandıkta muhafaza edilen Tevrat Tomarının topluca getirilişi ve cemaate okunuşu teşkil eder. İbadet sandığın açılışı ile başlar. Sonra, altın veya gümüşle

48 Özen, a.g.e, s. 181 49 Özen, a.g.e, s. 191

(25)

süslenmiş kadife veya ipek örtüye sarılmış Tevrat tomarı sandıktan çıkarılıp sinagogun etrafında dolaştırılır. Bu esnada herkes, arkasını Tevrat’a dönmüş olmamak için ona doğru yönelir. Yanlarından geçerken onu selamlar veya elleriyle dokunur. Sonra Tevrat tomarı okuma masasının üzerine konulur, örtüsü açılır ve herkesin görmesi için havaya kaldırılır. Daha sonra Tevrat’an bir bölüm, İbranice olarak okunur. Bununla beraber, İngilizce tercümesiyle veya ibadet edenlerin yaşadıkları ülkenin dilinde de okunabilir. Dini bayram ve şenlik zamanlarında ve Sabbat’ta kısmen Tevrat’tan bölümler okuma çeşidine “parasha”, diğerine de “haftara” adı verilir.50

Yukarıda İsrailoğullarının Hz Musa’dan önce yani Atalar dönemi, Hz Musa (a.s) dönemi ve sonrasında bu kavmin ulûhiyet, ibadet ve mabed hakkındaki düşünce ve uygulamalarına baktığımız zaman Hz Musa (A.s) döneminde temelleri sağlam, herhangi bir sapmaya uğramamış bir ulûhiyet anlayışı mevcuttur. Buna bağlı olarak ta Ulûhiyet terbiyeyi, düzeni, kanunun, şeratın olmasını iktiza ettiği için Allah (c.c) kullarının dünya ve ahiret saadetini temin etmek için bir takım kurallar ihdas etmiştir, helal ve haram diye. Bu esaslara uyanlara mükafat, uymayanlara ise ceza vereceğini söylemektedir. K.Kerim ‘de Allah ‘u tealânın Hz Musa (a.s) ve onu kavmi olan Yahudiler hakkında bize bildirdiğine göre onları bir takım emir ve yasaklarla sorumlu tutmuştur. Ulûhiyet anlayışında bu herhangi bir sapma olmadığı için yapılan ibadetlerde de istikamet devam etmiştir, bir bozulma, sapma olmamıştır. Ancak Hz Musa (a.s) öncesi ve sonrası dönemi incelediğimizde tanrı telakkisi, ulûhiyet anlayışında sapmalar olmuştur, bu anlayış ve telakkiler ibadete de yansımıştır. İsrailoğularının Kenanilerle aynı ülkede yaşadığı döneme baktığımız zaman onların

(26)

kendi inançlarında sapmalar başlamış, Kenanilerin tanrısına inanmaya başlamış, bunu neticesinde de onlarla aynı ibadethanede onların tanrısına tapmaya başlamışlardır. K.Kerim’de Allah ‘ın (c.c) bize bildirdiğine göre,“Hem namazı kılın, zekatı verin,

rüku edenlere beraber rüku edin”51 Bu ayet-i kerimeden anlaşıldığına göre

İsrailoğulları Müslümanlarda olduğu gibi namaz kılma, zekat verme gibi bir takım ibadetleri yerine getirmekle yükümlü tutulmuşlardır. Ancak bugün ibadetlerine baktığımız zaman (yukarıda genişce izah edilmiştir) bu ibadetlerin hiç birinin yerine getirilmediğini müşahede etmekteyiz. Şüphesiz ki bunun yegâne sebebi Tevrat’ı tahrif etmelerinden dolayıdır. Tevrat’ın aslını tahrif ettiklerinden dolayı da hem tanrı anlayışı hem de buna bağlı olarak ta ibadetler de inhiraf etmiştir. İçlerindeki boşluğu doldurma adına kendileri yeni bir takım anlayışlar, ibadetler ihdas etmişlerdir.

51 Bakara 2/43

(27)

2) Hıristiyanlıkta Ulûhiyet ve İbadet Anlayışı

Hıristiyanlık dünya tarihi açısından insanlığın kaderine asırlarca yön veren ve vermeye devam eden en önemli üç semavi dinden birisidir. Bugün dünyanın süper gücü olarak nitelendirilen Amerika Birleşik Devletleri dahi Hıristiyan bir devlet olup dünya siyasetine yön vermektedir. Müslüman dünyayı hegamonyası altında tutmaktadır. Bu insanların dünya siyasetine yön verecek dereceye ulaşmalarının temelinde bir takım değerlerin olduğu inkâr edilemez bir gerçektir. Bu değerlerin temelinde de din gerçeği mevcuttur. Hıristiyanlık dini diğer semavi dinler gibi Ortadoğu da neşet etmiş ve dünyaya Hz İsa(a.s)’ın Havarileri vasıtası ile(Yemen, Suriye, Habeşistan, Filistin, Anadolu, Ürdün, Roma, Avrupa, Orta Asya’ya) yayılmış milyonlarca müntesibi olmuştur.

Kur’an-ı Kerim’de Allah (c.c) Hz İsa (a.s) ile ilgili olarak şöyle buyurmaktadır. “Yahudiler , “Üzeyr, Allah ‘ın oğludur.” dediler. Hıristiyanlar’da: “Mesih Allah’ın oğludur.” Dediler. Bu onların ağızları ile geveledikleri sözleridir. (ki) önceden inkâr edenlerin sözüne benzetiyorlar. Allah(c.c) onları kahretsin! Nasıl da (haktan

)çevriliyorlar!”52, Yahudiler hahamlarını, (Hıristiyanlarda) râhiplerini ve Meryemoğlu

Mesih’i Allah’tan başka rabler edindiler. Halbuki ancak tek bir ilâh’a ibadet etmekle emrolunmuşlardı. O’ndan başka ilah yoktur! O, (onların ortak koşmakta oldukları

şeylerden pek münezzehtir.”53 Bu ayeti kerimeler de Allah (c.c) Hıristiyanların kabul

ettiği teslis inancının yanlış ve uydurma olduğunu bizlere bildirmektedir. Allah’u Teâla İncil de Hz İsa (a.s)’ya kendisinin tek ilah olduğunu, ortaklıktan, evlat edinmekten münezzeh ve müberra olduğunu kullarına tebliğ etmesini istemektedir.

52Hazırlayan Hayrât Neşriyât,Kur’ân-ı Kerîm ve Muhtasar Meâli, İstanbul 2001,s.190; Tevbe 9/30 53 Tevbe 9/31

(28)

Hıristiyanlıkta Allah’ın üç öğeden birleşmiş olduğu kabul edilmektedir. Baba-oğul ve Kutsal Ruh’tan birleşik tanrılık eski dinlerdeki üçlemeyi hatıratır. Oğulla kelâm kastedilir. Âdem’in cennette işlediği günaha ödünç olmak üzere oğlunu dünyaya göndermiştir. Onun dünyaya gelmesiyle evrende kelam sıfatı tecelli etmiş, hayatı insanlara bir müjde olmuş, kanını dökerek insanların suçlarını Babaya

bağışlatmış, yine onun yanına gitmiştir.54 Hemen hemen bütün dinlerde o dine ait esası

oluşturan temel inanç esasları (amentü, iman esasları) vardır, Hıristiyanlığın iman esasları şöyle başlar: “Ben, Kâdir-i Mutlak, gökleri ve yeri yaratan Baba Tanrı’ya ve Ruhu’l-Kudüs’ten çıkıp, bâkire Meryem’den doğan O’nun biricik Oğlu Rabbimiz(Efendimiz) Îsa Mesih’e inandım.”55 Bu esaslara baktığımızda Hıristiyanlar mutlak manada şirke girmektedir. Hıristiyanlara ait İncil’de geçen bazı nasslar ise onların bu esasları ile çelişmektedir. “Dinle Ey İsrail! Allah’ımız Rab, bir olan Rabtır.”56 “Gerçekten, dünyaya gelecek olan peygamber budur.”57 Bu ifadelerden de anladığımıza göre Allah vardır ve birdir, O’nun herhangi bir ortağı, şeriki, yardımcısı, oğlu yoktur, doğmamış, doğurulmamıştır, Hz İsa (a.s) ise Allah ‘ın elçisidir, O bir peygamberdir, ilah değildir, Allah’ın oğlu değildir. K.Kerim’de de Allah’u Teâla hazretleri “Şüphesiz ki benim de sizin de Rabbiniz ancak Allah’tır; o halde O’na ibadet edin! Bu, dosdoğru yoldur.”58 Bir diğer ayeti kerimede Allah (c.c) şöyle buyurmaktadır: “Yahudiler,“Üzeyr Allah’ın oğludur.” dediler. Hıristiyanlar da : “Mesih Allah’ın Oğludur.” dediler. Bu onların ağızlarıyla geveledikleri sözleridir.

54 Çelik, a.g.e, s.46

55 Yıldırım, Mevcut Kaynaklara Göre Hıristiyanlık, Işık yayınları, İzmir 2005, s.173 56 Yıldırım, a.g.e, s.173

57 Yıldırım, a.g.e, s.173 58 Zuhrûf 43/64, Meryem 19/36

(29)

(Sözlerini) Önceden inkâr etmiş olan müşriklerin sözlerine benzetiyorlar. Allah (c.c) kahretsin onları, nasıl da (haktan batıla) çevriliyorlar.”59 Burada Allah c.c onların daha önce gelen putperest müşrikler gibi Allah ‘a (c.c) ortak koştuklarını bize haber vermektedir.

Genel olarak izah etiğimiz ulûhiyet anlayışında Hıristiyan mezhepleri arasında bir takım farklılıklar mevcutur. Başlıca iki mezhep ise Katolik ve Ortodokslardır. Ortodoks(şark)kilisesi birçok hususta Katolik(garp) kilisesine benzer. Bununla beraber “Ruhu’l-Kudüs, sadece Babadan değil, aynı zamanda Oğul’dan da çıkar.” Demeyi reddeder. Meryem’in asli günahtan uzak olduğunu, su serpme suretiyle vaftizi, Komünyon da mayasız ekmek kullanımını ve papanı yanılmazlığını reddeder. İtiraf Katoliklerde olduğundan farklıdır. Ortodoks kilisesi, boğulmuş hayvanın etini caiz görmez ve ruhban sınıfı için domuz etini helal saymaz. Oruca önem verirler.60 Katolik(batı) mezhebi ise Kendilerini Havarilerin birincisi olan Petrus’un vekili gören papalar, Katolikliği Hıristiyanlığın esas geçerli unsuru sayarlar. İnançlarına göre Papa, yeryüzü Hıristiyanlığının temsilcisi ve Hz İsa’nın vekilidir. Katoliklere göre; Ruhu’l-Kudüs, sadece Babadan değil, aynı zamanda Oğuldan da çıkar. Meryem asli günahtan uzaktır. Su serpme yoluyla vaftizi kabul eder. Komünyon’da mayasız ekmek kullanılmasını ve papanın yanılmazlığını kabul ederler. Domuz eti ruhbanlar için caizdir. Boğulmuş hayvanın eti caizdir.61

Hıristiyanlıkta ulûhiyet anlayışını izah ettikten sonra onların bu inanç, iman esasları üzerine hangi ibadetleri inşa ettiklerini izah etmeye çalışacağız. Yahudilikte olduğu gibi Hıristiyanlarda da ibadet mabed (kilise)’in etrafında teşekkül etmiştir.

59 Tevbe 9/30

60 Yıldırım, a.g.e, s.257 61 Yıldırım, a.g.e, s.258

(30)

Hıristiyanlarda kilise çok önemli bir yere sahiptir. Zaten ilerde de görüleceği gibi kilise Hıristiyanların Yahudilikten ayrıldıktan sonra Sinagog’tan ayrılarak kurulmuş bir ibadethanedir. Zaten ibadet bütün dinlerde önemli bir esastır. Bütün peygamberler gönderildikleri ümmetlere Allah’a ibadeti emretmişlerdir. Bugün beşeri olsun semavi olsun, doğru ya da yanlış olsun bütün inanç sistemlerinde ibadet vardır. Hinduizm, Satanizm, Budizm vs dinlerde olduğu gibi.

Mevcut İncillere göre Mesih, dirildikten sonra talebelerine görünüp şöyle dedi: “Baba beni gönderdiği gibi ben de sizi gönderiyorum.” Bunu dediği zaman onlara üfürdü ve: “Ruhu’l Kudüs’ü alın”dedi.“ Kimlerin günahlarını bağışlarsanız, onlar bağışlanmış olur, ve kimlerinkini alıkoyarsanız alıkonulmuş olur.” Kilise Hz İsa adına iş yapma yetkisini buradan almaktadır. Hz İsa’ya inanmak, ebedi kurtuluşun şartıdır, Yuhanna incili, Hz İsa’nın şu sözünü nakleder: “yol ve hakikat ve hayat, Benim. Ben vasıta olmadıkça Babaya kimse gelmez. Eğer beni tanımış olsaydınız, Babamı da tanımış olurdunuz.” Kilisenin görevi, Hıristiyanlığın dini ve ahlaki prensiplerini insanlara öğretip uygulamalarına nezaret etmektir. İnsan, Tanrı’yı saymak ve sevmek, O’na adakta bulunmakla yükümlüdür. Bayram ve dini tatil günlerine riayet etmek, oruç tutmak, sürekli ve olağan dışı(nafile ibadetler, ayinler)Kutsal yerlere ziyaretler, Paskalya Komünyonu ve senede en az bir defa günah itirafı dini vazifeler cümlesindendir.62

Hıristiyanlıkta dua ve ibadet aynı anlama gelir. İncil her Hıristiyanın dua etmek zorunda olduğunu beyan eder. Katolik kilisesine göre her Hıristiyan (kadın erkek) Pazar günü Kiliseye gitmeye ve orada yapılacak ayin ve duaya iştirak etmeye

(31)

mecburdur. Mazeretsiz olarak bu ibadete iştirak etmeyenler günâhkar sayılırlar. Kilisede Pazar ibadeti Hz İsa’nın havarileri ile yediği son yemeği sembolize eder. Buna Komminion veya Evc-haristiya da denilir. Kilise kanununa göre Pazar günü çalışmak yasaktır. Kilise de dua esnasında kadın ve erkeklere mahsus ayrılmış yerler yoktur. Son zamanlarda bazı kiliselerde erkelerin sağda, kadınların solda oturdukları görülmektedir. Kilisede dua ve ayin yapılırken kimlerin nereye oturacağına ait bir düzenleme yoktur.63

Ortodoks Kilisesinde iki çeşit ibadet vardır. Bunlar, Rahiplere mahsus Kanonik saatler, bir diğeri ise Liturjidir. Kanonik saatler Geniş çapta manastırlara hasredilmiş olmakla beraber, kutsal bir günün arefesinde ve dini bayramlarda mahalli kiliselerde de okunur. Ortodoks kilse hayatının kalbi sayılan ve Roma Katolik kilisesindeki “mass” a tekabül eden başlıca ibadet olan Liturji,İsa’ın kurban edilişinin kutlanmasıdır. Ortodokslara göre bir günde, belirli bir saatlerda yalnız bir liturji icra edilebilir. Normal olarak bir kilisede Liturji cemaatle yapılma özelliğini korumuş demektir.64

Ortodoks kiliselerinde Liturjin üç farklı şekilde icra edilmektedir. Birincisi, senenin büyük bir kısmında tatbik edilmekte olanıdır.st.John Chrysostom’un, Kostantinopolün sekizinci asırdaki ibadetini temsil eden liturjidir. İkincisi, St.Basil günü olarak muhafaza edilen 1 Ocak’ta, Büyük perhizdeki (lent) pazarlarda, Paskalya’dan önceki Perşembe gününde, Paskalya arefesinde, İsa Mesih’in Doğum günü arefelerinde ve Epifani’de icra edilen Liturjidir. Üçüncüsü ise, Batıda Papa Büyük Gregory’in ibadetine tekabül eden liturjidir. Bu Liturji esnasında kullnılan

63 Çelik,a.g.e,s.54 64 Güç,a.g.e,s.184

(32)

ekmek ve şarap, bir önceki Pazar günü takdis edilir. Bu sebeble o evharistiyanın tam bir icrası sayılmaz fakat cemaatin iştirakiyle sona erer. Bu ibadet sadece, Paskalya’dan önceki hafta ve Paskalya’dan önce gelen büyük Perhiz esnasındaki haftanın günlerinde yapılır.65

Dünya Hıristiyanlarının çoğunluğunu oluşturan Roma Katoliklerine göre başlıca ibadet, Hz İsa’nın haç üzerinde kurban edilişinin kutlanışı olan “Mass”tır. Mass, Roma Katoliklerinin Evheristiya âyinini ifade etmek için kullanılır. Katoliklere göre Mass, kendisinde ekmek ve şarabın, İsa’nın hakiki bedenine ve kanına dönüştürüldüğü, gerçek bir takdime olduğuna inanırlar. Katoliklere göre Mass, İsa’nın, aynı zamanda kurban olarak da kabul edilen ölümünün âyin şeklindeki kutlanışıdır. Bu Yüzden tüm Katoliklerin, her Pazar Mass’a katılması mecburidir. Bunu tabii sonucu olarak ta, ruhani sınıftan olmayanlar için cemaatle ibadet esastır. Mass, Her gün her papaz tarafından ve hemen her kilisede yapılması gerekir. Çünkü Katolikler için Mass’ın , dünyanın herhangi bir yerinde her saat yapılmış olması önemlidir. Birden fazla papazın olduğu kiliselerde ise Mass, bir günde birkaç defa; Noel vb. günlerde, her papaz tarafından üçer defa yapılır.

Hıristiyanlıkta başlıca iki ibadet vardır. Bunlar da dua ve oruçtur. Dua kilisede cemaatle veya ferdi olarak ifa edileblir. Hiristiyanlara göre dua, Mesih vasıtasıyla Allah’a yaklaşmak için önemli bir vasıtadır. İbadet, ferdin inancının, imanının kuvvet kazanmasına, sağlam ve sarsılmaz bir hale getirir. Ayrıca Allah ‘a karşı duyulan sevgi ve saygının bir alameti kabul edilir.

(33)

Hıristiyan dua ederken Yaratıcı Baba Tanrıya değil; Baba, Oğul ve Ruhu’l Kudüs’ten ibaret olarak ulûhiyete yönelir. Duanın başlıca iki şartı vardır. Birincisi, Mesih’in adı ile başlamaktır. Bunun sebebi şudur: İnsan, günah haline düştüğünden Allah’ın rızasından uzaklaşmıştır. Ancak, Mesih’in kanı sayesinde bu uzaklık zail olmuş, O’na yol bulmuştur. Pavlus şöyle der: “Fakat şimdi Mesih İsa’da, bir vakit uzak olan sizler, Mesih’in kanı ile yakın oldunuz. Çünkü ikisini, bir yapan ve bölme duvarını yıkan ve adaveti, nizamlarda emirlerin şeraitini kendi bedeninde iptal eden selâmetimiz odur.66 Burada duanın yaratıcı Tanrı’ya değil de Baba Oğul ve Ruhu’l Kudüs’e yapılması bir çelişkidir; dolayısı ile inançta problemler, çelişkiler olunca bu ibadete, duygu, düşünce, eşya ve hadiseleri algılayış biçimine de yansımaktadır.

Duanın ikinci şartı, tam bir inanç ve itimat ile yapılmasıdır. Nitekim Markos incili, Hz İsa ‘nın şöyle dediğini nakleder : “Doğrusu size derim: Kim bu dağa ‘Kalk, denize atıl’ diyecek olur ve yüreğinde şüphe bulunmaz, ancak her dediğinin olacağına iman ederse, kendisine olacaktır. Bunun için, size derim: Dua edip dilediğiniz her şeyi, almış olduğunuza iman edin ve size olacaktır. Ve duaya durduğunuz zaman, kimseye karşı bir şeyiniz varsa, onu bağışlayın ki göklerde olan Babanız da size suçlarınızı

bağışlasın.67 Dua da ısrarcı olmak çok önemlidir. Sabah ve akşam yemeklerinden önce

ve sonra dua etme geleneği varsa da mecburiyet yoktur. Yapamayan günâhkar olmaz. Her mükellef hiç olmasa senede bir kere olsun Kilisedeki Pazar duasına iştirak etmek mecburiyetindedir. Bu iştirakta günahına tövbe etmeli, bir daha günah işlememeye azmetmelidir. Pazar ayinlerinde yapılan dualar 1960 yılına kadar Latince yapılırdı. Çokları bu duruma itiraz ettiler. İtirazlar nazara alınarak adı geçen yıldan sonra her

66 Yıldırım,a.g.e, s.235 67 Yıldırım,a.g.e, s.236

(34)

millet kendi diliyle dua etmeye başladılar.68 Dua için vakitler tam tamına tayin edilmeyince, devamlı olarak dua etmek tavsiye edilir. Bundan maksat, devamlı surette dua bilincini zihinde hazır bulundurmak, Tanrı’yı hatırladıkça söz ile, veya sadece kalp ile O’na yönelmektir.69 Kilisede her gün iki vakit dua ve ibadet vardır. Bu ibadetler sabah ve akşam yapılır. Tespit edilmiş bir vakti yoktur. İbadetler toplu olarak icra edildiğinde papazlar ve ruhanilerce idare edilir. İnançlarına göre Hz İsa Şakirtlerini, Şakirtleri de ruhanileri takdis etmişlerdir. İbadet esnasında, İncil’den parçalar ve ilahiler okunur. İncil okunurken ayağa kalkılır, ilahiler okunurken oturulur. Toplu ibadet, ferdi ibadetten daha makbul sayılır. Haftalık İbadet, Pazar günü kilisede yapılan en büyük ayindir, bu bir haftalık ibadetin toptan yapılması demektir. Pazar günü hiçbir iş yapılmaz. O gün Allah’a tahsis edilmiş bir gündür. Vaftiz ve diğer ruhani merasimler Pazar günü yapılır. Pazar ibadeti o günün ikindi vaktine kadar devam edebilir. İkindi den sonra pazartesinin başladığı kabul edilir, nikah merasimleri ikindiden sonra yapılabilir.70

Hıristiyanlıkta bir diğer önemli ibadet ise oruçtur. Oruçtan maksat tefekkür, tövbe ve manen bir toparlanmadır. Oruç, carêm (karem) yani kırk gün olarak tutulur. Katolikler, Anglikanlar ve başlıca Protestan fırkaları buna riayet ederler. Kırk gün, paskalya arefesinde sona erer. Oruç, esnek bir şekilde tutulur. Oruç esnasında, normal yiyeceğin üçte ikisi yenir. Balık dışında et yenilmez. Karem’in mecburi günleri, birinci gün ile “kutsal Cuma” yani son günüdür. Karem’i herkes kendi tutumuna göre tatbik eder. Kimisi sadece sigara ve içkiyi azaltma, bazısı işlerini ve başkalarına karşı

68 Çelik,a.g.e,s.55 69 Yıldırım,a.g.e, s.240 70 Çelik,a.g.e,s.556

(35)

görevlerini daha dikkatlice hatırlamakla orucunu tutar. Bazılarınca realist ve dikkatli bir oruç, muhtaçlara ve hayır cihetlerine yardımlarda bulunmakla olur. Karem boyunca konferanslar, toplantılar gibi faaliyetler organize edilir.71

Hıristiyanlıkta Mabed

Her dinde olduğu gibi (semavi olsun beşeri olsun) ibadet vardır. Buna bağlı

olarak da bu ibadetlerin yerine getirilebileceği, insanların huzur duyacağı kutsal mekanlara ihtiyaç duyulmuştur. Bu mekan Yahudilikte Havra, İslam’da câmi,Budizm’de Buda tapınağı ve Hıristiyanlıkta da Kilise olarak ortaya çıkmıştır.Kilise nasıl ortaya çıktı,ne zaman ortaya çıktı,Hz İsa (a.s) aslında Yahudi olmasına,İsrailoğullarına gönderilmiş bir peygamber olmasına rağmen neden Havra varken Hıristiyanlar ayrı bir ibadet yeri inşa etme gereği hissettiler, Hz İsa (a.s) yaşadığı zaman ve mekan itibariyle bir kilise inşa ettirmiş miydi?K.Kerim’in bize bildirdiğine göre Hz Meryem ‘i annesi mabede vakfetmiştir.Dolayısı ile Hz İsa (a.s) hayatını Yahudi mabedinde geçiren bir annenin çocuğu olarak dünyaya gelmiş,annesi onu sürekli mabede getirmiş ve götürmüş,bunun neticesinde Hz İsa (a.s) esasında hem çocukluk hem de gençlik yıllarında bir çok Yahudi alimini Mâbed’te dinlemiş olardan bir çok şeyler öğrenmiştir.Bütün bunlara rağmen neden Hıristiyanlar ayrı bir mabed inşa etme gereği hissetmişlerdir?Bunu aşağıda izah etmeye çalışacağız.

Hz İsa’dan görevi devralan alan havariler, onun sağlığında iken birbirlerine olan sevgileri ölümünden sonra daha da arttı. Havariler, başlangıçta kimse ile temas kurmayan ve yalnız kendi aralarında yaşayan küçük bir cemaat oluşturmuşlardı. Çok dindar idiler. Fakat dindarlıkları Yahudi dindarlığının şekillerine bağlıydı. En önemli

(36)

ibadet yerleri yine Kudüs’teki Mâbed’ti. Her gün oraya gidiyor, Hz İsa‘dan devraldıkları tebliğ ve irşad faaliyetini sürdürüyorlardı. Ayrıca hastaları, sakatları iyileştirme görevine devam ediyorlardı. Bunların önemli bir kısmını da Mâbed’te yapıyorlardı. İbadetlerini Tevrat kaidelerine göre ibadet ediyorlardı. O dönemde kendilerini Yahudilerden ayıran ayıran şey , sadece Mesih’in gelmiş bulunmasına inanıyor olmalarıydı.Tabii günden güne çoğaldıkça küçük bir gruptan cemaatleşmeye doğru gittikçe kendilerine kilise adını vermeye başladılar.Özellikle Hz İsa (a.s)’dan sonra Hıristiyanlar kendilerini diğer cemaatlerden ayırmak için Kilise kavramını kullanmaya başladılar.72

Hz İsa (a.s) Yahudilere daha kuvvetle ve tazelenmiş olarak ders vermek, onları ifratlardan kurtarmak, bazı ameli mükellefiyetleri hafifletmek için gelmişti. İnsanı rabbi olan ferdi münasebetlerine ağırlık vermiş, tevbe ile, yani günahlardan nihai bir

dönüş ve vicdanını temizleme iradesiyle rabbe yönelmesi üzerinde durmuştu.73

Hz İsa’nın havarilerle son akşam yemeğini yediği “yukarı oda” da temeli atılan ve faaliyetine pentekost günü başlayan kilisenin, fizik manada bir ibadet yeri olarak ortaya çıkışı, Hıristiyanlığı bir devlet dini olarak tanıyan ve bir Hıristiyan anneden

doğmuş olan imparator Konstantin dönemine rastlar.74

Mevcut İncillere göre Mesih, dirildikten sonra talebelerine görünüp şöyle dedi : “Baba beni gönderdiği gibi bende sizi gönderiyorum.” Bunu dediği zaman onlara üfürdü ve: “Ruhu’l Kudüs’ü alın.”dedi. “Kimlerin günahlarını bağışlarsanız, onlar bağışlanmış olur, ve kimlerinkini alıkoyarsanız alıkonulmuş olur.”75 İşte Kilise Hz İsa

72 Güç, a.g.e, s.176 73 Yıldırım, a.g.e, s.90 74 Güç, a.g.e, s.180 75 Yıldırım, a.g.e, s.221

(37)

adına dini hayatı tanzim etme, insanların günahlarından arındırılması, halkın dini eğitim ve öğretiminden sorumlu olma yetkisini buradan almaktadır.

Kilisenin görevi, Hıristiyanlığın dini ve ahlaki prensiplerini insanlara öğretip uygulamalarına nezaret etmektir. İnsan, Tanrı’yı saymak ve sevmek, O’na itaat ve ibadet etmek, O’na adakta bulunmakla yükümlüdür. Bayram ve dini tatil günlerine riayet etmek, oruç tutmak, sürekli ve olağan dışı (nafile ibadetler, ayinler) kutsal yerlere ziyaretler, Paskalya76 komünyonu ve senede en az bir defa günah itirafı dini vazifeler cümlesindendir.77

Nihayetsiz bir tazime layık olan, yalnız Allah’tır (c.c), dolayısı ile ibadet yalnız ona yapılır. İlk Hıristiyanlar ve Protestanlar, nasslara göre yalnız Allah’a ibadet ederken Sonra ki Hıristiyanların ekserisi melekleri, azizleri de ibadet olarak tazim ederler. “Azizler”, olağanüstü hallere sahip olan ve şefaat hakkını haiz bulunan vefat etmiş kimseler olarak telakki edilir. Bunu da, Tanrıya yapılan vasıtalı bir ibadet sayarlar. İbadet edilen varlıkların başında, “Tanrı’nın Annesi” denilen Meryem gelir. Meryem kültü 5 ve 6. asırda şarkta başlamış, sonra garpta yerleşmiştir. Din uğrunda ölenlerin ve azizlerin tazimi ile beraber, onlardan kalan şeylere de tazim edilmeye başlandı. Protestanlar hariç, diğer Hıristiyanlar bu tazime devam etmektedirler.

Hıristiyanlıkta dua ve ibadet aynı anlama gelir. İncil, her Hıristiyanın dua etmek mecburiyetinde olduğunu bize bildirmektedir. Katolik Kilisesine göre her Hıristiyan (kadın olsun erkek olsun) Pazar günü kiliseye gitmeye ve orada yapılacak ayin ve duaya iştirak etmeye mecburdur. Mazeretsiz olarak bu ibadete iştirak etmeyenler günahkar sayılırlar. Kilisedeki Pazar ibadeti H İsa’nın havarileri ile yadiği son yemeği

76 Yıldırım, a.g.e, s.223 77 Yıldırım, a.g.e, s.223

(38)

sembolize eder. Buna Komminion veya Evc Haristiya da denir. Kilise kanununa göre pazar günü çalışmak yasaktır. Kilise’de dua esnasında kadın ve erkeklere mahsus ayrılmış yerler yoktur. Son zamanlarda bazı kiliselerde erkeklerin sağda, kadınların solda oturdukları görülmektedir.kilisede dua ve ayin yapılırken kimlerin nereye oturacaklarına dair bir düzenleme yoktur.Kilisede her gün iki vakit dua ve ibadet vardır.Bu ibadetler sabah ve akşam yapılır.Tespit edilmiş bir vakti yoktur.İbadetler toplu olarak icra edildiğinde papazlar ve ruhanilerce idare edilir. İnançlarına göre Hz İsa şakirtlerini, şakirtleri de ruhanileri takdis etmişlerdir. İbadet esnasında İncil’den parçalar ve ilahiler okunur. İncil okunurken ayağa kalkılır, ilahiler okunurken oturulur. Toplu ibadet ferdi ibadetten daha makbul sayılmıştır. Kilise tarafından yapılan diğer bir takım ayinler ise şunlardır:

Vaftiz; Hıristiyanlığı kabul etme, Hıristiyan kilisesine dahil olma töreni, bu törenler

kiliselerde çoçuğun başına papaz tarafından kutsal suyun dökülmesidir. Çocuğu suya daldırmak başına su dökmekle asli suçtan dolayı günahkar olanlar arınmış sayılıyor. Tanrı ile birleşmeye hazırlanıyor.

Günahların İtirafı; Kilisede günahlarını itiraf eden kimsenin papaz tarafından

bağışlanması, affedilmesidir. Belirli bir zamanı yoktur. Her zaman yapılabilir.

Nikah kıymak; Kilise dışında kıyılan nikah Hıristiyanlarca muteber sayılmaz.

Ölen Kimseye Mukaddes Yağ Sürmek; ölmek üzere olan kimseye din adamının

(39)

Aforoz; Hıristiyan kilisesinin bir kimseyi din dışında bırakması, lanetlemesidir.

Hıristiyanlıkta suçlu görülenlerin kiliseye kabul edilmemesi, din dışında bırakılması şeklinde kilise tarafından verilen cezadır.78

Referanslar

Benzer Belgeler

Bazı cinsleri de ( Streptococcus ) süt endüstrisinde faydalı bakteriler olarak bilinen starter bakteri suşlarını içine aldığı gibi, insanlarda hastalık yapan patojenleri ve

2016 yılı Kasım ayı içerisinde aletsel büyüklükleri M=1.0 – 5.1 arasında değişen toplam 940 adet deprem meydana gelmiştir.. KASIM AYI TÜRKİYE ve YAKIN ÇEVRESİNDE

Türkçe ilk Kur’an çevirilerinde pänd turur (F.); ol Ķur’ān Ǿibret erür pārsālarġa yaǾnį pend erür (Ar.+F.); ögütlemek (T.); Ķurǿān naśįĥatdur (Ar.);

Dolayısıyla ilmi bu ayet bağlamında değerlendiren İbn Mesud’un Kur’an bilgisi hayata dönük bir nitelik arz etmektedir.. Peygamber’den “Kim, Allah rızası için, insanlara

doğrultusunda yaşayan ve aynı zamanda mezhebi temsil eden bir topluluktur. Özellikle temsil boyutu mezhebin varlığı ve sürekliği için hayati önemi haizdir. Nitekim

RESUL KUR’AN’NIN KUR’AN TEFSİRİ OLAN DİP NOTLARIN ALTINDAKİ İLAVE DİP NOTLAR, KUR’AN’DAKİ DİN İLE UYDURULAN DİN ARASINDAKİ O KONUDAKİ FARKIN SERGİLENMESİ

Ata arasında Büyük Günalı ve İman konuları çerçevesinde ortaya çıkan bir fikri ayrılığın ilk ayrışma ve kırılmaya dönüştüğünü ifade etmektedir.s

(Kur’qn’da yada Arapça’da sesli harf vardır. Arapça’nın bozukluğunu bir türlü anlayamadılar. Görünenle söyleneni bir türlü ayıramadılar. Arapça ‘da sesli harf yok