• Sonuç bulunamadı

Kadere imandır”

Belgede Kur'an'da ibadetin imani boyutu (sayfa 59-73)

Târık el-Eşcai (r a) Resulullah (s.a.v) ‘in şöyle dediğini haber verdi: “Kim lâilahe illallah der ve Allah’tan (c.c) başka mabudları reddederse onun malını ve kanını haram kılar, (samimi olup olmadığı) meselesi Allah’a (c.c) aittir”167

164 Canan, a.g.e,c.1,İman hakikatı,hadis no: 24,s .71 165 Canan, a.g.e,c.1,İman hakikatı bölümü , Hadis no: 24,s .71, 166 Canan, a.g.e,c.1,Mecaz bölümü, Hadis no: 35,s .93

İbni Şihâb, Said İbn-i Museyyeb’den; o da Ebu Hureyre’den tahdis etti(şöyle demiştir): Resulullah’a (s.a.v) : Amelin hangisi efdaldir? diye soruldu. Resulullah (s.a.v) : Allah ‘a (c.c) ve Resulü’ne iman etmektir, buyurdu. Ondan sonra hangisi? Diye soruldu. Allah (c.c) yolunda cihaddır, buyurdu. Ondan sonra hangisi? denildi. Makbul olmuş hacdır, cevâbını verdi.168

Ammar b.Yasir (r.a) şöyle dedi: Üç şeyi her kim biraraya getirebilirse imanı tam toplamış olur: Nefsine karşı olsa da insafı elden bırakmamak, herkese selâm vermek, fakir iken de infak eylemek.169

Hz Ebu Hureyre (r.a) şöyle demiştir. Bir gün resulullah (s.a.v) meydanda oturuyordu. Yanına bir adam geldi ve: İman nedir? diye sordu. Resulullah : İman Allah’a, meleklerine, Allah’a kavuşmaya, peygamberlerine inanman; kezâlik (öldükten sonra) dirilmeye inanmandır, cevabını verdi. O zat: İslam nedir? Dedi. Resulullah: Allah’a İbadet edip, O’na hiçbir şeyi ortak kılmaman, namazı dosdoğru kılman, farz

edilmiş zekâtı vermen, ramazanda oruç tutmandır, buyurdu.”170

Bize Aliyyu’bnu’l-Ca’d tahdis edip şöyle dedi: Bize Şu’be, Ebu Cemre ed-Dab’i den haber verdi: “Ebu Cemre şöyle dedi: Ben İbn-i Abbas’ın maiyetinde oturuyordum; İbn Abbas beni kendi seririnin üzerine oturtur idi. Bana: Benim yanımda ikamet et, sana kendi malımdan bir hisse ayırayım, dedi. Bunun ben onun maiyetinde iki ay ikamet ettim. Sonra İbn Abbas şöyle dedi: Abdu’l Kays heyeti (Bahreyn tarafından)

Peygamberin yanına geldikleri zaman, Peygamber (s.a.v):

Sizler kimlerdensiniz, yahud: Nerenin hey’etisiniz? Diye sordu. Onlar: Biz Rabîa

168 Buhârî, a.g.e, Kitabu’l-Hacc, c.1, s.180 169 Buhârî, a.g.e, Kitabu’l-Hacc, c.1, s.182

kabilesindeniz, dediler. Hoşgeldiniz, Allah sizleri utandırmasın, pişman etnesin, buyurdu. Bunun üzerine: Yâ Rasulullah, biz sana yalnız haram ayda gelebiliriz. Seninle aramızda kâfir olan Mudar kabilelerinden şu topluluk vardır. O halde bize kestirme bir şey emret de geride kalanlarımıza haber verelim; o sebeple de cennete girelim, dediler. Peygamber’e içkileride sordular. Peygamber onlara dört şey emretti, dört şeyden de nehyetti. Onlara yalnız Allah’ a iman ile emrettikten sonra: Yalnız Allah’ a iman ne demektir, bilirmisiniz? diye sordu.

Onlar: Allah ve Rasulü en iyi bilendir, dediler. Peygamber: Allah’tan başka ilah olmadığına ve muhammed’in Allah’ın elçisi olduğuna şehadet, namazı dosdoğru kılmak, zekatı eda etmek, ramazan orucunu tutmak ve ganîmetin beşte birini vermenizdir, buyurdu.171

Efendimiz (a.s)’ın yukarıda zikredilen hadislerde görüldüğü üzere inanç, itikad ve salih ameli genel olarak hep birlikte zikretmiştir. İtikad olmadan amelin, amel olmadan inancın, imanın muhafazasının mümkün olmadığını veya bunun çok güç olduğunu belirtmiştir. İnsan inandığı değerleri hayatına aktarmadığı zaman belli bir zaman diliminden sonra yaşadığı hayatın doğru olduğuna inanır, yaşadığı gibi inanmaya başlar. Bu açıdan müslümanların bugün yaşadıkları çağda ve ortamda geri, gelişmemiş olmasının temel sebeplerinden bir tanesi de inandıkları dini yaşama noktasında göstermiş oldukları gevşekliktir. Hz Muhammed (s.a.v)’in bir Hadis-i şeriflerinde “ Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz, nasıl ölürseniz öyle diriltilirsiniz” ifade buyurdukları gibi amel, ibadet, hayat tarzı aynı zamanda o insanın inandığı değerleri ifade etmesi açısından çok önemlidir. Ahirette Allah (c.c) kafirleri inanmadıklarından, iman

171 el- Buhari;Ebu Abdullah Muhammed b.İsmail, Mütercim:Mehmet Sofuoğlu, Ötüken yay.İstanbul 1987,İman kitabı,c.1, s.207-208

etmediklerinden dolayı hesaba çekecektir, ama müslümanları da amellerinden, ibadetlerini yapıp yapmadıklarına göre sorguya çekecektir. İman ve ibadetin durumu insanda mevcut bulunan kalp ve onun damarlarındaki gezen kan gibidirler. İnsanın hayatiyeti açısından kalp olmassa olmaz bir konuma sahiptir. Bu maddi hayat için böyle olduğu gibi insanın ebedi hayatı açısından da böyledir. İnsanın ebedi kurtuluşu iman etmesine bağlıdır, imanın kabul yeri kalptir, kalp tasdik ederse yapılan iman nezdi uluhiyette kabul görür. İmanı da muhafaza etmenin, kuvvetli kılmanın, şeytanın vesvese ve saldırılarına karşı koymanın yegane yolu da salih amel ve ibadettir. ibadet kavramının içine kelime-i tevhid, iman, İslam, namaz, oruç, zekat gibi bütün Salih ameller ve dinin bütün kuralları girmektedir.172 Bundan dolayıdır ki Allah (c.c) Kur’an-ı Keriminde geçen bir çok ayeti kerimede imandan hemen sonra namaz kılan, salih amel işleyen, zekat veren vs hususları hep imandan sonra zikretmektedir. Bunun işaret ettiği hususta tek başına imanın, itikadın insanın ebedi hayatını kurtarması için yeterli olmadığıdır.

c) İslâm’da Mâbed

İslam’da mâbed deyince Kâbe, câmi, mescid gibi ibadethaneler akla gelmektedir. Şüphesiz ki bu kurumların Müslümanların hayatında, günlük yaşayışında çok önemi bir yere sahiptir. Bu önem bu müesseselerin müslümanları bir araya getirmelerine vesile olması, Cuma namazı, vakit namazları, Hacc zamanı dünyanı bir çok yerinden gelen müslümanların birbiriyle görüşmesi, tanıması, kaynaşması, problemlerini konuşacakları bir fırsatın olması açısından bir çok faydası sözkonusudur.Bu müesselerde yapılan ibadetlerin belli vakitlerde icra edilmesi , müslümanlara vakit

tanzimi , zamanı en iyi şekilde değerlendirme , hayatın ibadet endeksli planlanması , manen arınma gibi bir çok faydası vardır.

1) Mescid

Mescid kelime anlamı itibari ile boyun eğme, itaat etme alnı yere koyma173 gibi anlamlara gelen s-c-d kökünden türemiş ve mekan ismi olmuştur. Aynı zamanda mescid kelimesi namaz kılınan yer, toplu ibadet yapılan yer gibi anlamlara

gelmektedir. Bu kelimenin yerine aynı anlamı taşıyan Câmi, namazgah174, gibi

kavramlarda kullanılmaktadır. Arapça cem’ kökünden türeyen ve “ toplayan, bir araya getiren” anlamına gelen cami kelimesine Kur’an’da, hadiste ve ilk tarihi kaynaklarda rastlanmamaktadır. Hz Muhammed (s.a.v) zamanında ve onu takip eden dönemlerde, vakit namazlarının yanında, özellikle Cuma namazı kılınan yerler için “ insanları bir araya toplayan” anlamında “ Cami” veya “ el- Mescidü’l- Câmi” kelimeleri kullanılıyordu. Asr-ı saadette ve halifeler döneminde cami denilince, beş vakit namaz,

Cuma ve bayram namazları kılınan yerler akla geliyordu.175

Hz Muhammed (s.a.v)’in Medine’ye hicret etmeden evvel Mekke’de İslamı tebliğ ederken orada müslümanları bir araya getirecek, ibadetlerini toplu bir şekilde ifa edecekleri bugün bizim bildiğimiz manada bir mescid veya câmi yoktu. Zaten burada Kâben’in olması da bunu bir noktada gereksiz kılıyordu. Hz Peygamberin Medine’ye hicretinden sonra O’nun öncülüğünde sahâbi efendilerimiz Mescid-i Nebevi’yi inşa etmişlerdir. Bu mescidin inşasından evvel Hz Muhammed (s.a.v) Medine’ye hicret esnasında hicret yolunun üzerinde Kuba adlı yerde 14 gün kalıyor ve buraya islamda

173 İbrahim Mustafa, İbrahim bereket, a.g.e, c.1, s.416 174 Güç, a.g.e, s.220

inşa edilen ilk mescidi inşa etmiştir176. İslamın ve Müslümanların bu ilk mescidi ile alakalı Cenâb-ı Hakk Kur’an-ı Kerîmin’de “ O Mescid-i Dırar’da hiçbir zaman namaz kılma! Ta ilk günden, temeli takva üzere kurulan mescidde namaza durman daha münasiptir. Orada, maddi ve manevi kirlerden arınmayı seven kimseler vardır.

Allah’ta temizlenenleri sever.”177Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır’ın tefsirinde

temeli takva üzere atılmış olan mescidin Kuba mescidi olduğunu belirtmektedir178.Bu

mescidin inşasından sonra Medine’ye geçerken Ranuna vadisinde ilk Cuma namazını kıldıdırır Mediney’e girişi Hz Muhammed (s.a.v) ‘in Cuma namazını kıldırmasından

sonra olmuştur179. Hz Muhammed (s.a.v)’in Medine’ye girişiyle O’nu evlerinde

ağırlama yarışı başladı sahabi efendilerimiz içinde. Bununla alakalı olarak Hz Enes (r.a)’ten rivayet edildiğine göre: “ Hz Muhammed (s.a.v) Medine’ye geldiği zaman, Medine’nin yüksek kısmında, kendilerine Beni Amr İbni Avf denen bir kabileye indi. Onların yanında on dört gece kaldı. Sonra Beni Neccâr’a haber gönderdi. Onlar kılınçlarını kuşanmış olarak geldiler. Ben (şu anda ) Resulullah (a.s)’ın devesi üzerinde Ebu Bekr’i de terkisinde, Beni Neccâr’ın ileri gelenleri etraflarını sarmış olarak görür gibiyim. Hz Muhammed (s.a.v) Ebu Eyyub el-Ensâri’nin evinin avlusuna indirdi. “Ey beni Neccâr! Buyurdular, şu bahçenin fiyatında pazarlık edelim” buyurdu. Onlar: “Hayır! Dediler. Vallahi biz senden onun bedelini istemiyoruz, Allah’tan istiyoruz!” Bu arada hurma ağaçları, müşriklere ait kabirler ve bazı yıkıntılar vardı. Resulullah(a.s) hurma ağaçlarının kesilmesini, müşrik kabirlerinin kaldırılmasını, harabelerinde düzlenip arazinin tesviyesini emretti. Hurma kütükleri mescidin kıble

176 Güç, a.g.e, s.221 177 Tevbe 9/108

178 Yazır,a.g.e,c.4, s.293

tarafına (direkler halinde)dizildiler, kapının iki yanı taşla örüldü.”180 Bu rivayette Mescid-i Nebevinin inşası, yer tespiti, sahabi efendilerimizin bizzat mescidin inşasında çalışması, Hz Muhammed(s.a.v)’in bu çalışmalara iştirak etmesi, daha ikamet edeceği yeri belirlemeden mescid yerini tayin ve tespit ettirip inşasına hemen başlaması, dinimizde mescidin yeri, konumu, toplum hayatındaki rolü, fonksyonel olarak kullanılması açısından son derece önemlidir..

Bir diğer rivayette ise mescidi Nebevi’nin geçtiği bir takım safhalardan bahsedilmektedir. Buna göre Abdullah İbni Ömer ‘den rivayet edildiğine göre : “ Mescid, Resulullah (s.a.v) döneminde kerpiçten yapılmıştı. Tavanı hurma dallarıyla örtülmüştü. Direklerini hurma kütükleri teşkil ediyordu. Hz Ebu Bekir (r.a) buna ( gerek tezyin ve gerekse tevsi yönüyle ) hiçbir ilave getirmedi. Hz Ömer (r.a) (enini boyunu) artırarak mescidi, Resulullah devrindeki tarz üzere (kerpiç ve hurma dallarıyla ) yeniden inşa etti. Onu esaslı şekilde Hz Osman (r.a) hem tezyin hem tevsi yönleri ile değiştirdi ve pek çok ilavelerde bulundu. Duvarlarını nakışlı taşlarla ve kireçle inşa etti. Direklerini de nakışlanmış taşlardan yaptı. Tavanını da (pek kıymetli

olan) sac ağacından yaptı.”181 Bu rivayetle de Mescidi Nebevinin inşası yönüyle dört

halife döneminde geçirmiş olduğu safhaları görmüş olduk.

Birçok yönüyle İslam’da hayat namaz ve mescidin etrafında örgülenmektedir. Eski dönemlere bakıldığı zaman yani gerek Selçuklu, gerek Osmanlılar döneminde olsun Caminin yanına mekteb, hamam ve dükkanların inşa edilmesi onun ne kadar işlevsel bir yerde durduğunun göstergesidir. Mescid bu zikredilen yönleriyle hem manevi hem maddi temizliğin yanın da kalb ve kafa aydınlığını yakalanması, ticari

180 Canan, a.g.e ,2.bab ,Mescidlerin inşa edilmesi bölümü,c.15,s.164 181 Canan, a.g.e, 2.bab, Mescidlerin inşa edilmesi bölümü, c.15,s.165

hayatın ona göre düzenlenip programlanması son derece manidardır. Zaten zikredilen özellikler itibari ile mescidin Havra ve Kilise’den ne kadar farklı bir konuma sahip olduğu ortaya çıkmaktadır. Mescidin müslümanlar içindeki bu konumu, onların inandıkları değerleri hayatlarına ne kadar yansıttığının somut bir delilidir.

Mescid İslam dininde sadece bir ibadet yeri olarak kullanılmamakta, aynı zamanda bir mektep olarak kullanılmıştır. Hz Muhammed (s.a.v) mescidin hemen yanında kurulan suffalarda Müslümanlar okuma-yazma, ilmihal bilgilerini öğreniyorlardı.

Mescidler islam dininde aynı zamanda birer irşad merkezidir. Hutbe, vaaz, sohbetlerin buralarda tertip edilmesi bunu göstermektedir.

2) Kâbe

Kur’an-ı Kerim’de ifade edildiği üzere yeryüzünde ilk inşa edilen mescid, ibadet yeri Kâbe’dir. “İbadet yeri olarak yeryüzünde yapılan ilk bina Mekke’deki Kâbe olup, pek feyizlidir, insanlar için hidayet rehberidir.”182 Bir diğer ayeti kerimede ise Cenab-ı Hakk şöyle buyurmaktadır: “Zira Biz vaktiyle İbrahim’e Beytullah’ın yerini belirlediğimiz zaman: ‘sakın Bana hiçbir şeyi ortak koşma ve Benim Mabedim’i tavaf ederken, kıyamda, rükuda veya secdede olarak ibadet edenler için tertemiz tut.183’” Bir başka ayeti kerimede ise “ Ey Bizim Rabbimiz! Ben zürriyetimden bir kısmını senin kutsal mabedinin yanında ekin bitmez bir vadide yerleştirdim. Ey bizim Rabbimiz! namazı gereğince kılsınlar diye böyle yaptım. Ya Rabbi! Artık insanların bir kısmının gönüllerini onlara doğru yönelt, onları her türlü ürünlerden rızıklandır ki sana

182 Âli İmrân 3/96 183 Hacc 22/26

şükretsinler.”184 Bakar suresinde ise “ İbrahim ile İsmail Beytullah’ın temellerini yükseltirken şöyle dua ediyorlardı. ‘Ey Bizim Kerim Rabbimiz! Yaptığımız bu işi kabul buyur bizden!”185 Hz Muhammed (s.a.v) bir hadsi şeriflerinde yeryüzünde ilk

inşa edilen mescidin Mekke’deki Kâbe olduğunu belirtmektedir.186 Bir başka kaynakta

ise Kâbe’nin inşasıyla alakalı olarak şu bilgiler yer almaktadır. Kâbe-i Münevvereyi bina ve tamir etmiş olanlar ondur ki sözüne itimad olunur kimselerin haber verdiğine göre onları sırasıyla zikrediyorum. Ceâb-ı Hakk’ın melekleri, Adem (a.s), Sonra Amâlika arapları, onları müteakib Cürhüm kabilesi ve Kusayy b.Kilab, Kureyş Kabilesi, yine Abdullah b. Zübeyr sonra Haccac b.Yusuf, en sonraları Osman oğullarından dördüncü Murad’tır.187 Bir diğer kaynakta ise Kâbe’nin inşası ile alakalı olarak: “Allah meleklere, yeryüzünde bir halife yaratacağım dediğinde , ‘Orada fesatlık yapacak birini mi yaratacaksın?’ diye buna itiraz etmişlerdi. Bu tavırlarından dolayı Allah onlara gazab etti. Bunun üzerine onlarda Arşa sığındılar ve Rablerini razı edebilmek için Arş’ın etrafında yedi defa dolaştılar. Allah onlardan razı olup şöyle dedi: ‘ Benim için yeryüzünde bir ev yapın, ademoğullarından kendilerine buğzetttiğim kimseler ona sığınsın ve sizin, Arş’ın etrafında yaptığınız gibi, onu tavaf etsinler. Ben’de onları bağışlayayım’. Böylece melekler, Allah için bu beyti yeryüzünde inşa ettiler.188 Yukarıda zikredilen ayet, hadis ve diğer rivayetler Kâbe’nin yeryüzünde inşa edilmiş ilk mabed (Allah’ın Evi) olduğunu göstermektedir. Ayrıca yeryüzünde inşa edilen ilk yapının Bir mabed olması ibadetin, mabedin, insanın

184 İbrahim 14/37 185 Bakara 2/127

186 Buhârî, a.g.e, Kitabü Ehadsi’l-Enbiyâ, c.1, s.318 187 Olgun, a.g.e, s.226

dünyaya gönderiliş gayesinin ne olduğunu, ne kadar önemli olduğunu ve her şeyin üstünde olduğunu göstermektedir.

Kâbe İslam âlemi için çok önemli bir konuma sahiptir. İnşa edilmesinden itibaren insanlar sürekli onu ziyaret ederek günahlarından arınarak Allah’a karşı kulluk görevlerini yerine getirmeye çalışmışlardır. Bugün değişik İslam beldelerinden milyonlarca insan gerek Hacc mevsiminde gerekse diğer mevsimlerde Kâbeyi ziyaret etmektedirler. Hem de bu ziyaret çok meşakkatli, yorucu ve pahalı olmasına rağmen

Müslümanlar bütün bu sıkıntılara aldırış etmeden bu ziyaretlerini

gerçekleştirmektedirler.

Yukarıda zikredilen ayeti kerimelerde Hz İbrahim ve oğlu Hz İsmail (a.s) Kâbe’nin temellerini yükselttikten sonra burada hem kendileri ibadetlerini yapıyorlar, hem de Allah’ın (c.c) Emir buyurduğu üzere insanları burayı ziyaret etmeye, iade etmeye davet ediyorlardı. Bu davetin neticesinde her taraftan değişik insan toplulukları burayı ziyaret etmeye başladılar. Tabii bu dönemde insanlar ibadetlerini Hz İbrahim (a.s) İle Hz İsmail (a.s)’ın Göstermiş olduğu kurallara göre ibadetlerini yerine getiriyorlardı, yani Hanif dinine göre yaşamlarını tanzim ediyorlardı. Ancak Hz İbrahim (a.s) ile oğlu Hz İsmail (a.s)’ın vefatından sonra belli bir müddet bu devam ettiyse de zamanla Hanif dinine mensup sanların azalması sebebiyle dini hassasiyet kaybolmuş daha başka esaslar ortaya çıkmaya başlamış bunun neticesinde de şirke bulaşmışlardır. Bu anlayışın neticesinde de Kâbe’yi putlarla doldurmuşlardır. Mekke’de Hz Muhammed (a.s) döneminde ise Kâbe’nin içerisi Mekkeli müşrikler tarafından tam üçyüz altmış putla doldurulmuştu. İnsanlar bu putlara tapıyor, onlar için kurban kesiyorlar. Ancak Hz Muhammed (a.s)’ın Mekke’yi fethettikten sonra Kâbe’yi

bu putlardan temizlemiştir. Bu zamandan itibaren Kâbe her yıl müslümanların(gayri müslimlerin bu kutsal bölgeye girmesi dinimizce yasaktır) Hacc ibadetlerini yerine getirdikleri kutsal mekan olmuştur. Kâbe sadece Arapların bir ibadet merkezi değil dünyanın her tarafındaki müslümanların bir ibadet merkezidir.

Kâbe’nin bir diğer özelliği bulunduğu yerde, coğrafya da bir güven ve esenlik yeri olmasıdır. Allah (c.c) K.Kerim’de “Orada apaçık alâmetler ve deliller, İbrahim’in

makamı vardır. Kim Beytullah’a girerse korkudan emin olur.”189 Kâbe’de karşılaşılan

birçok işaret ve makbuliyet delili vardır. Verimsiz bir yerde olmasına rağmen, orada rızık sıkıntısı çekilmemesi, her taraftan ziyaretçi gelmesi, bütün arap yarımadasında m.ö. 2500 yıl kadar öncesinden beri etrafta anarşi sürerken yılda dört ay Kâbe ve çevresinde tam güvenliğin hakim olması, M.S 571 yılında Kâbe’yi yıkmaya gelen Ebrehe ordusunun perişan olması gibi mucizevi durumlar190 Ayrıca dinimizce de bu bölgede avlanmak, bitkileri koparmak, kesmek, insanlara eziyet etmek yasak kılınmıştır. Kâbe ve civarının esenlik ve güven dolu bir bölge olduğunu göstermektedir.

Kâbe, islâmın ilk yıllarında da bütün bu özelliklerini koruyordu. Başlangıçta Hz Muhammed (a.s) ve beraberindeki Müslümanlar, güneşin doğuşundan ve batışından önce, günde iki defa Kâbe’ye gidip orada ibadet ediyorlardı. Ancak Miraç’tan sonra günde beş vakit namaz kılmaya başlamışlardı. Fakat Mekkelilerin giderek artan baskı ve zulümleri sonucu, müslümanların Kâbe önünde namaz kılmaları yasaklandığında Hz Muhammed (a.s), ashabtantan Erkam’ın evinde namaz kılmaya başlamıştı. Erkâm’ın evi Safa tepesinde olup Kâbe’ye yakındı. Hz Muhammed (a.s) ve ilk

189 Âli İmrân 2/197 190 Yıldırım, a.g.e, s.61

müslümanlar çoğu zaman namazlarını orada kılıyorlardı. Hz Ömer’de, Müslüman olduğunu gelip bu evde Hz Muhammed (s.a.v)’e bildirmişti. Bununla beraber, ashaptan bazılarının şehir dışında, mağaralarda veya hiç kimsenin bulunmadığı yerlerde namaz kıldıkları bilinmektedir. Hz Muhammed (s.a.v) bazen gece bazen gündüz, hiç kimsenin olmadığı bir zamanda Kâbe’ye gidip ibadet ediyordu. Özellikle geceleri Kâbe’ye gidip ibadet etmeyi alışkanlık haline getirmişti. Daha sonra siyasi sebeplerden dolayı, müslümanların Kâbe’de ibadet yapmalarına izin verilmedi. Bunun üzerine hususi mescidler yapılmaya başlandı. Bunlardan ilki, Ammar b.Yasir tarafından yapılan mescid, ikincisi Hz Ebu Bekir’in evinin yanında yaptırmış olduğu mescid idi.191

3) İslamda Mescid ve İbadet İlişkisi

İslam dini diğer dinlerden farklı olarak ibadeti sadece mescide hapsetmemiştir. Yani bir müslüman ibadetini dilediği mekanda, arzu ettiği yerde, yeryüzünün istediği yerinde rahatlıkla ifa edebilir. Namazını ister çarşıda ister evinde kılabilir, buna engel herhangi bir husus yoktur. Hatta Hz Muhammed (s.a.v) bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmaktadır: “Namazınızın bir kısmını evlerinizde kılınız, oraları kabirlere

çevirmeyiniz.”192buyurmuştur. Hz Ebu Hüreyre (r.a) Hz Muhammed(s.a.v) şöyle

buyurduğunu rivayet etmiştir: “Yedi kişi vardır ki, Allah (c.c) sadece kendi gölgesinin bulunduğu günde gölgesinde gölgelendirir: Adaletli devlet başkanı, Rabbine kulluk üzere yetişmiş genç, kalbi mescidlere bağlı kimse, Allah için birbirini seven Allah için birleşen ve ayrılan iki adam, güzel ve mevki sahibi bir kadının kendisini (zinaya) çağırıp ta: “Ben Allah’tan korkarım” diyen kimse, sağ elinin verdiğini sol elinin

191 Güç, a.g.e, s.239

bilemeyeceği derecede sadaka veren kimse, yalnız başına tenhada Allah’ı zikredip

hatırlayan ve bu nedenle gözleri dolan kimse.”193Bir diğer hadisi şerifte Hz

Muhammed (s.a.v) şöyle buyurmaktadır:“Mescidlere devam etmeyi alışkanlık haline getiren bir adamı gördüğünüz zaman, onun gerçek mü’min olduğuna şahitlik ediniz.”194 Bir diğer hadisi şerifte Efendimiz(s.a.v): “Karanlık gecelerde mescidlere yürüyerek giden kimselere, kıyamet gününde tam bir nura kavuşacaklarını

müjdeleyiniz.”195Yukarıda zikredilen hadsi şeriflerde de görüldüğü üzere Hz

Peygamber (s.a.v) hem evde hem de mescidte ibadeti teşvik etmektedir. Dolayısı ile dinimiz ibadeti dört duvarın arasına hapsetmemiştir. Ama bazı ibadetler de vardır ki mekan kısıtlaması vardır onlar için, mesala Hacc ibadetini yerine getirmek için her

müslüman Mekke’ye gitmek mecburiyetindedir. Ama bu genel bir kaide değildir. İslam dininde mescidlerde yapılan ibadetlere gelince bunlar günlük, haftalık ve

yıllık olmak üzere çeşitli zaman dilimlerine ayrılmaktadır. Günde beş vakit kılınan farz namazlar, her hafta Cuma günü kılınan Cuma namazı, yılda iki kere kılınan bayram namazları, değişik zamanlarda kılınan cenaze namazı, mescide girenin kılmış olduğu Tahiyyetü’l Mescid namazı, mübarek gün ve gecelerin burada ihya edilmesi, ramazanda itikâfa girilmesi, nafile ve kaza namazları olmak üzere her türlü nafile namazı kılma imkanı mevcuttur, dua edilmesi, evradü ezkarın burada yapılması, K.Kerim okuma gibi ibadetler mescidlerde yerine getirilebilir. Hz Muhammed (s.av) bir hadisi şeriflerinde: Hz Ebu Hüreyre (r.a) şöyle rivayet etmektedir. “Kişinin cemaatle kıldığı namaz evinde ve çarşı pazarında kıldığı namazdan yirmi beş derece

193 Buhârî, ag.e, Ezan bölümü,c.1, s.148

194 Nevevî,a.g.e, Camilere gitmenin fazileti bölümü, c.5, s.226 195 Nevevî,a.g.e, Camilere gitmenin fazileti bölümü, c.5, s.223

Belgede Kur'an'da ibadetin imani boyutu (sayfa 59-73)

Benzer Belgeler