• Sonuç bulunamadı

Kur'an ve sünnette sabır iman ilişkisi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Kur'an ve sünnette sabır iman ilişkisi"

Copied!
115
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

TEMEL İSLAM BİLİMLERİ ANA BİLİM DALI KELAM BİLİMLERİ DALI

KUR’AN VE SÜNNET’TE

SABIR İMAN İLİŞKİSİ

YÜKSEK LİSANS TEZİ

DANIŞMAN

Yrd. Doç. Dr. Durmuş ÖZBEK

HAZIRLAYAN Hüseyin SARIBAŞ

(2)
(3)

İÇİNDEKİLER

İÇİNDEKİLER ... i

ÖNSÖZ... iii

KISALTMALAR ... iv

GİRİŞ 1.SEMANTİK AÇIDAN SABIR KAVRAMI... 1

1.1.Sabrın Lugat Manası ... 1

1.2.Sabrın Istılah Manası... 2

1.3.Sabrı İçeren Bazı Kavramlar... 4

1.3.1.Hilm ... 4

1.3.2.Azim... 5

1.3.3.Sebat ... 6

1.4.Alanlarına Göre sabır Kavramının Kazandığı Anlamlar ... 8

BİRİNCİ BÖLÜM 1. KUR’AN’DA SABIR ... 10

1.1. Kur’an’da Sabr’ın Önemi ... 10

1.2.Kur’an’ın Sabra Teşvik Şekilleri ... 12

1.3. Kur’an’da Övülen Sabır... 15

1.4. Kur’an’da Yerilen Sabır ... 17

1.5. Sabra Uymayan Durumlar... 19

1.5.1. Acelecilik ... 19

1.5.2. Şikayet5 ... 21

1.5.3. Öfke ... 22

1.6. Sabrın Hükmü ... 25

1.7. Sabrın Psikolojik Tahlili ...26

2. SABIRLA İRTİBATLI KAVRAMLAR... 28

(4)

2.2. Sabır-Şükür İlişkisi ... 30

2.3. Sabır- Takva İlişkisi... 32

2.4. Sabır- Tevekkül İlişkisi ... 35

2.5. Sabır – Namaz İlişkisi ... 37

3. KUR’AN’DA SABREDİLMESİ GEREKEN DURUMLAR ...39

3.1. İbadette Sabır ...39

3.2. Günah İşlememekte Sabır ...42

3.3.Belâ ve Musibetlere Karşı Sabır... 46

3.4.Tebliğ’de Sabır ... 51

3.5. Nefsin Arzularına Sabır... 56

3.6. Savaşta Sabır ... 59

3.7. Hastalıkta Sabır... 64

3.8. Darlık ve Yoklukta Sabır... 67

3.9. Refah ve Bollukta Sabır... 70

3.10. Sosyal İlişkilerde Sabır ... 73

3.11. Eğitim ve Öğretimde Sabır... 77

İKİNCİ BÖLÜM 1.SÜNNET’TE SABIR ... 81

1.1.Sabrın Mahiyeti ... 81

1.2.Sabrın Çeşitleri ... 84

2.1.Taatte Sabır ... 85

2.2.Masıyete Karşı Sabır ... 87

2.3.Musıbetlere Karşı Sabır ... 89

2.SABIR İMAN İLİŞKİSİ ...95

SONUÇ... 103

(5)

ÖNSÖZ

İnsan hayatı için tıbbî, dinî, felsefî, edebî birçok tanım yapılmıştır. Kabaca ve uç noktalarda bir tarif de hayatın gözyaşları ve kahkahaların karışımı olduğuna dairdir. Ancak bu karışım dengeli değil; gözyaşının, acının, kederin çok; kahkahanın, neşenin az miktarıyla oluşmuştur. Hayata ağlayarak başlayan insanoğlu küçük büyük birçok sıkıntıyla yaşamını sürdürürken; kendisini daima sevincin ve huzurun peşinden koşarken bulmuştur. Özellikle hayat şartlarının ağırlaştığı günümüzde bu ihtiyaç daha da artmış; ayrıca tüm hastalıkların zihinsel ve ruhsal sebeplere dayandığı tarzındaki görüşler ve yaşama sevincinin bağışıklık sistemi üzerindeki olumlu tesirlerinin tespiti, çağımız insanlarının mutluluk arayışını hızlandırmıştır.

Kur’an’ı Kerim ve hadislerin ve hayat tecrübelerinin gösterdiği üzere dünyevî ve uhrevî her başarının, mutluluğun temeli sabır; imanın, ahlâkın, ilmin, salih amelin, hikmetin; kısaca iyi ve güzel bütün işlerin başı sabırdır. Sabretmeden bunlara ulaşmak mümkün değildir. Zira sabırsızlık, acele etmek, her şeyi bir anda istemek yaratılış kanununa aykırıdır.

Tezimiz Kur’an-ı Kerim ve hadislerdeki sabır kavramının mahiyetini ortaya koymayı amaçlamaktadır. Bunun için başta Kur’an olmak üzere çeşitli tefsir ve hadis kaynaklarından yararlanmak suretiyle bu kavrama açıklık getirmeye çalıştık. Ayrıca sabır kavramı ile en çok ilişkili olan kavramlardan biri olan iman kavramının sabır kavramı ile ilişkisini vurgulamaya çalıştık.

Bu çalışmamda bana yardım eden danışman hocam Yrd. Doç. Dr. Durmuş ÖZBEK ile Prof. Dr. Şerafeddin GÖLCÜK, ve Prof. Dr. Süleyman TOPRAK hocalarıma teşekkür ederim.

Hüseyin SARIBAŞ Eylül 2006

(6)

KISALTMALAR

a.g.e. : Adı geçen eser. a.g.m. :Adı geçen madde. b.k.z. :Bakınız.

D.İ.A. :Diyanet İslam Ansiklopedisi.

F.Ü.İ.F.D. : Fırat Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi. Haz : Hazırlayan.

T.D.V.Y. :Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları. Trs. : Tarihsiz.

Trc. : Tercüme. Sad : Sadeleştiren. Vd : Ve diğerleri.

(7)

GİRİŞ

1.SEMANTİK AÇIDAN SABIR KAVRAMI

1.1.Sabrın Lugat Manası

Sabır kelimesi Arapça’da “s-b-r” kökünden gelmektedir. Sözlükte genel olarak menetmek, hapsetmek manalarını ihtiva etmekte olup bu çerçevede bir çok manalara gelmektedir. “Sabera nefsehü” nefsini menetti, hapsetti, kendisini bir şeyden alıkoydu manasına gelir.1 Nitekim Allah Teala Kur’an-ı Kerim’de “Sabah ve akşam Allah’ın rızasını dileyerek Rablerine dua eden kimselerle beraber nefsini sabırlı tut.”2 buyurmaktadır. “Sabertü fülanen” bir kimseyi hapsetmek manasına gelir. “Masbürah” öldürmek üzere hapsetmek manasına gelir. “Katelehü sabran” onu sıkıca tutarak öldürdü anlamına gelir.3

Sabır kelimesinin bazı bablarda şu manalara geldiği görülmektedir. Esbara, ısbar: Birini bir şeye zorlamak.4 Sütün ekşidiğini ifade etmek için “esbera’l-leben” denilmektedir. Istesbera, ıstısbar: Bir şeyin yoğunlaşması demektir. Sabertü, esbiru: Kefil olmak manasına gelir.Kefil olana “sabir” denir.5

Sabır kelimesi isim olarak şu manalarda kullanılmaktadır. Sabır katil anlamına gelirken, masbür maktül anlamına gelmektedir. Yine masbür, işkenceye maruz kalan harp esirleri ve şehitler için de kullanılmaktadır.6 Hadis-i Şeriflerde islama uygun olmayarak, eziyet edilerek öldürülen hayvanlar için de masbur kelimesi kullanılmaktadır.7 Essıbaratü: Şişe tıkacı manasına gelmektedir. Nitekim suyun dışarı çıkmasını önlemekte, suyu hapsetmektedir. Aynı şekilde yiyecekleri hapsedip

1 İbni Manzur, Cemaleddin Ebu’l-Fadl, Lisanü’l Arab, c.IV, s.438, Beyrut, 1968. 2 Kehf, 18/28.

3 A.J.Wensinck, Sabır, İ.A., c.X,s.3, İstanbul, 1966.

4 Cevheri, İsmail b. Hammad, es-Sıhah-Tacü’l Lügati ve Sıhahu’l-Arabiyye, c.IV, s.438, Beyrut,

1968.

5 İbni Manzur, a.g.e. , c.IV, s.438.

6 A.J.Wensinck, Sabır, İ.A., c.X,s.3, İstanbul, 1966. 7 Buhari, Zebaih 25, Müslim, Sayd 58.

(8)

bozulmasını önlediği için de konserveye “musabberatü” denmektedir. Sıcağa dayanıklı olan kaknüs için de “essubbaru” kelimesi kullanılmaktadır.8

Ayrıca sabır kelimesi şu manalara da gelmektedir. es-Subratü: ölçüsüz ve tartısız yiyecek topluluğu; sabbaratün: şiddetli soğuk; es-Sabbaratü: üzerinde herhangi bir bitkinin yetişmediği bayır yer; essubru: bir şeyin kenarı, en üst noktası, zirvesi; ümmü sabbar: geçidi olmayan sıradağ; ümmü sabere: kuvvetli olduğu için hür kadına denmektedir.9

1.2.Sabrın Istılah Manası

Sabır kavramının çok çeşitli tarifleri yapılmıştır. Bu tariflerden bazıları genel tarifler olmakla beraber sınırlamalı diyebileceğimiz tarifler üzerinde de durulmuştur. Nitekim bazı tasavvufçular sabrın tahsisli tarifini ele alarak şöyle tanımlamışlardır. Cüneyd’den “Sabır nedir?” diye soruldu. O da: “Yüzü ekşitmeden acıyı yudumlamaktır.” dedi. İbn Ata: “Sabır,belaya karşı edeplice durmaktır.” Rüveym: “Sabır şikayeti terk etmektir.” Osman el-Mekki: “Sabır. Allah ile sabit olmak ve O’nun belasını ferhlık ve kalp huzuru ile karşılamaktır.” demişlerdir.10

Müfessirler, daha ziyade, sabretmenin nefis üzerindeki etkisini göz önünde bulundurarak değişik tarifler yapmışlardır. Nitekim, sabır, nefsi sevdiği şetlerden alıkoymak ve heva ve hevesinden el çekmek; bela ve musıbetler karşısında nefsi, feryadu figanı ortaya koymamaya hamletmak;11nefsin iyi bir şey yapmak veya kötülüklerden kaçınmak için acıya meşakkate tahammül kuvveti;12 Allah’ın rızasını gözeterek, kötülüğü emredici nefsin tutkularına karşı direnç göstermek,13 seklinde tarifler yapılmıştır. Nitekim Mevdudi sabrın bütün hallerini göz önünde bulundurarak şu tarifi yapmıştır: “Duygu ve arzuları kontrol altında tutmak, acelecilik, şaşkınlık, ümitsizlik ve açgözlülükten sakınmak, soğukkanlı olmak ve düşünceli kararlara varmak, tehlike ve zorluk anlarında sebat ve dayanıklılık göstermek;en aşırı

8 Mutçalı, Serdar, Arapça Türkçe Sözlük, Dağarcık Yayınları, s.468, İstanbul, trs. 9 İbni Manzur, a.g.e. , c.IV, s.439.

10 Kuşeyri, Abdülkerim b. Havazin, Risale, Trc: Tahsin Yazıcı, M.E.B., s.340, İstanbul, 1966.

Cevziyye, İbn Kayyım, Sabredenler ve Şükredenler, İnsan Yayınları, 9. Baskı, s.17, İstanbul, 2005

11 Razi, Fahreddin Muhammed İbn Ömer, et-Tefsiru’l-Kebir Mefatihu’l-Gayb, Trc: Suat Yıldırım vd.,

Akçay Yay., c.IV, s.508, Ankara, 1988.

12 Yazır, Elmalılı M. Hamdi, Hak Dini Kur’an Dili, Sad:İsmail Karaçam vd., Azim Dağıtım., c.IV,

s.433, İstanbul., trs.

(9)

kışkırtma anlarında bile yanlış adım atmamak, çok büyük belalarla karşılaştığında çok kötü bir durumda olduğunda dahikontrolü kaybetmemek, görünürde yardımcı olan bir araçla, amaca gecikmeksizin hemen ulaşmak için sabırsızlıkla aceleci bir davranışta bulunmamak ve dünyevi fayda ve kazançlar eldeetmeye ve nefsin eğilimlerine kendini kaptırmamaktır.14

Sabrın tarifini daha değişik bir şekilde ele alan bilgiler de vardır. Bunlar içerisinde Gazali: “Neticeleri ve istekleri zıt olan iki kuvvetin karşılaşmasında, bir kuvvetin metanet gösterip dayanmasından ibarettir.”15 Şeklinde tarif ederken, İmam-ı Nevevi’nin: “Sabır, insanın Allah’a ibadet etmesi, yasaklardan uzak kalması ve dünyada her türlü belalara ve kötülüklere karşı metanetli olmasıdır” şeklinde tarif ettiği nakledilmiştir.16 Rağıp el-Isfehani ise: “Allah ve şeriatın gerektirdiği hallerde nefsi hapsetme, kendine hakim olmadır.”17 demiştir. Ahmet Hamdi Akseki: “Sabır, tabiat-ı beşeriyyeye muhalif olan ahval-i zaruriyyeye inkıyat ve mukavemet etmektir.”18şeklinde tarif etmektedir.

İslam alimlerinin yapmış oldukları bu tariflerde görüldüğü gibi, sabır kavramının dar manada tanımı yapılmasına karşılık, oldukça geniş tanımları da yapılmıştır.Yapılan tüm tariflerde zahiren veya zımnen sabrın, zorluklara dayanma gücü, başa gelen üzücü olaylara veya bir haksızlığa katlanma, karşılaşılabilecek güçlüklere tahammül gösterme, telaş etmeksizin, Allah’a tevekkül ederek sıkıntılara göğüs germe, Allah’a dayanarak gelecek her türlü musıbete teslimiyet içinde katlanma ve rıza gösterme, kötülüğü emredici nefsin tutkularına karşı direniş gösterme gücü veren bir meleke olduğu anlaşılmaktadır ve insan bu meleke sayesinde güç ve zor işlere tahammül etme imkanını elde eder.

14 Mevdudi, Ebu’l-Ala, Tefhimü’l-Kur’an, Trc:Muhammed Han Kayanî vd., İnsan Yayınları, c.III,

s.168, İstanbul,1997.

15 Gazali, Ebu Hamid Muhammed İbn Muhammed, İhyaü Ulumi’d-Din, Trc: Ahmet Serdaroğlu, Bedir

Yayınevi, c.IV, s.62, İstanbul, 1975.

16 Ebu Ceyb, Sadi, Kamüsü’l-Fıkhi, Daru’l-Fıkr, s.206, Dımeşk, 1988.

17 el-Isfehani, Ebu’l-Kasım el-Huseyn İbn Muhammed Rağıp, el-Müfredat fi Garibil Kur’an,

Kahraman Yayınları, s.404, İstanbul, 1986.

(10)

1.3.Sabrı İçeren Bazı Kavramlar

1.3.1.Hilm

Lügatte “rüya, akıl sabır,19 hoşgörü, yumuşak huyluluk, ağır başlılık, usluluk,20 gibi anlamlara gelen hilm, Kur’anı Kerim’de bir ayette akıl anlamında çoğul olarak geçer.21 Rağıp el-Isfehani,gerçekte hilmin akıl anlamında olmadığını fakat aklın sebeplerinden biri olduğu için bu ismi aldığını kaydetmektedir. Çünkü Arap dilinde: “kadın halim oldu” demek yumuşak huylu bir çocuk doğurdu anlamındadır.22 Hılm Kur’an-ı Kerim’de, lügat anlamı olan rüya,23 ağır başlılık,24 ve yumuşak huyluluk25 anlamında kullanılmıştır. Ayrıca hilm kökünden bir sıfat olan “halim” kavramı on bir ayette,26 Esma-i Husna’dan biri olarak, Allah’ın kullarına karşı hoşgörüsünü ifade eden bir kelime olarak geçmektedir.

Eski ve yeni araştırıcıların çoğuna göre hilm öncelikle cehaletin zıddıdır. Bazı cahiliye dönemi şairleri cehaletti öfke, saldırganlık, serkeşlik gibi anlamlarda kullanmışlardır. Bu sebeple bazı ahlak bilginleri Hilmi İslam ahlakının karakteristik erdemi, saldırganlık, serkeşlik gibi anlamı dolayısıyla cehaleti de cahiliye devri ahlakının karakteristik ifadesi saymışlardır.27

Hilmde sabır, sekinet ve vakar vardır. O, öfkeye, ihtiraslara ve bencil duygulara hakim olarak ağır başlı davranmak demektir. Fakat asla güçsüzlük ve onursuzluktan kaynaklanan bir acizlik göstergesi değildir.28

Bazı müfessirler Kur’an’da geçen hilm kelimesinin sabır manasında kullanıldığına işaret etmektedirler. Nitekim “…Şüphesiz ki İbrahim çok duygulu, yumuşak huyluydu”29 anlamındaki ayette geçen “hilm” kelimesi “sabır diye

19 İbn Manzur, a.g.e., “Hilm” Maddesi., c.III, s.304.

20 Zebidi, Muhammed Murtaza, Tacu’l Arus bi Şerhi’l-Kamus, c.III, s.324, Mısır, trs. 21 Tur, 52/32. 22 Isfehani, a.g.e., s.253. 23 Yusuf, 12/44. 24 Nur, 24/59. 25 Hud, 11/75, Saffat, 37/10. 26 Bkz., Bakara, 2/225-235-262.

27 Izutsu, Toshihiko, Trc: Süleyman Ateş Kur’an’da Allah ve İnsan, Pınar Yayınları, s.203, Ankara,

1975.

28 Izutsu, a.g.e., s.203. 29 Tevbe, 9/114

(11)

yorumlanmaktadır.30 Fıkhî ıstılahta da ceza vermeye gücü yettiği halde cezalandırmayanı sabûr ve halîm olarak vasıflandırmışlardır.31

Netice olarak hilm, çeşitli şartlarda kendine hakim olma, hiddet ve düşmanlık anında kendini kaybetmeme, gücü yettiği halde intikam almaktan kaçınma anlamıyla sabır manasını içeren kavramların başında gelmektedir.

1.3.2.Azim

Lügatte, “ısrarla istemek, kesin karar vermek,32 irade, kastetmek, sabır”33 gibi anlamlara gelen azim, Kur’an-ı Kerim de beş ayette34 :“İyilikte sebat ve kararlılık”,dört ayette 35 de fiil şekliyle “kesin karar vermek” anlamında olmak üzüre dokuz yerde geçmektedir.

Azim, daha çok kelâm ve ahlâk kitaplarında incelenmi bir kavramdır.bu kaynaklarda yapılan açıklamalardan anlaşıdığına göre bir işin yapılmasıda psikolojik arzu ve eğilimlerin doğurduğu kararsızlıktan, düşünüp taşınmadan sonra o işi şu veye bu şekilde yapmak ya da yapmamak yönünde bir tercih ve karara ulaşılabilirse bundan azim, ulaşılamaz ise tereddüt ve şaşkınlık hali doğar.36 Şu halde azim tereddütün zıddıdır. Nitekim ayet-i kerimede de Allah Teala bunu açıklayarak meâlen şöyle buyurmaktadır: “Senden, yalnızca Allah’a ve Ahiret gününe inanmayan, kalpleri kuşkuya kapılıp, kuşkularından kararsızlığa (tereddüt) düşenler izin ister.”37

Hz. Adem, Allah’ın yasaklamasına rağmen, şeytanın teşviki ile yasaklanan ağacın meyvesinden yemiş, sözünde durmamıştı. Allah Teala Hz. Adem’in bu davranışına işaret buyurmakta ve onun, şeytanın teşvikine sabırlı ve kararlı olarak karşı koymadığını anlatarak: “Andolsun biz, daha önce de Adem’e ahit (emir ve vahiy) vermiştik. Ne var ki o, (ahdi) unuttu. Onda azim de bulmadık.”38

30 Mevdudi, a.g.e., c.I, s.283. 31 Ebu Ceyb, a.g.e., s.101. 32 Isfehani, a.g.e., s.565.

33 İbn Manzur, a.g.e., c.IX, s.193.

34 Bkz. Âl-i İmran, 3/186; Lokman, 31/17; Ahkâf, 46/35 35 Bkz. Bakara, 2/227; Âli İmran, 3/159; Muhammed, 47/21 36 Çağrıcı, Mustafa, DİA, Azim Mad., c.IV, s.328, İstanbul,1991. 37 Tevbe, 9/45.

(12)

Azim ve sabır ilişkisine değinen Gasson şunu söylüyor: “Hayata atıldığım zaman en lüzumlu şeyin azim ve kudret olduğunu zannetmişyim. Yine aynı fikirdeyim. Fakat kırk yıl sonra bir şey anladım. Sabır olmadan bunların tek başına kıymeti yok. Hepsini manalandıran ve kıymatlendiren sabırdır…”39

Bu tespit şunu göstermektedir. Bir işe azimle başlanır, sabırla bitirilir. Azim, başlamak ve devam etmek için, sabır ise nihayete varmak için şarttır.

Ulu’l-Azm/azimli peygamber olmanın gereklerinden biri de sabırlı olmaktır. Allah Teâlâ, Hz. Muhammed’e sabrı tavsiye ederken, örnek olarak ülü’lazm peygamberleri göstermekte40 ve onlar gibi sabırlı olmasını ve acelecilikten sakınmasını emretmektedir.

Azim, aynı zamanda tevekkül ile de irtibatlıdır. Bu irtibatı Yaşar Nuri Öztürk şu şekilde ifade etmektedir. Azim; Kur’an bünyesindeki kullanımı göz önünde bulundurularak, yaratıcı iman ve iradenin kararlılığı diye tanımlanır. Bu iman ve irade ile yola çıkan ruhun Allah’a dayanışına Kur’an “tevekkül” diyor ve azmin arkasından gelmeyen tevekküledeğer vermiyor.41 Prensip şöyle konmuştur: “Bir kere azmettin mi, artık Allah’a tevekkül et.”42

Kur’an’daki “sarp yokuş”43 kavramı kararlılık ile istikrarın önemine işaret ettiği gibi, hak yolda yürürken karşılaşılan zorluklara sabretmenin gerekliliğini beyan etmektedir. Kararlılık ve istikrarın bitiş noktası ölümdür. Bundan dolayı mü’min, ölünceyedek sabretmekle yükümlüdür.44

1.3.3.Sebat

Sebat kelimesi “s-b-t” fiilinin mastarıdır. Lügatte: “Sözde durma, ahde vefa gösterme,45 kararlı olma yerinde durma, sabit olma46 gibi anlamlara gelir. Kur’an-ı

39 Gasson, N. Herbert, Trc: Recep Şükrü Apuhan, Hayat Yolunda Zorluklarla Mücadele, s.15,

İstanbul, 1997.

40 Ahkâf, 46/35.

41 Öztürk,Yaşar Nuri, Kur’an’ın Temel Kavramları, Yeni Boyut, s.598, İstanbul, 1997. 42 Âl-i İmran, 3/159.

43 Beled, 90/11.

44 Yalçın, Cavit, Kur’an’da Temel Kavramlar, Vurla Yayıncılık, s.105, İstanbul, 1997. 45 İbn Manzur, a.g.e., c.II, s.79.

(13)

Kerim’de sebat kelimesi on üç ayette fiil şeklinde, beş ayette de isim olmak üzere toplam onsekiz yerde geçmektedir.47

Sebat karar verilip başlanılan bir işi, sonuca ulaşıncaya kadar yürütme iradesi ve kararlılığı anlamında bir ahlak terimi olup özellikle önemli ve hayırlı işler hususunda bir fazilet kabul edilir. Sebata bağlı olarak ortaya çıkan bir de “metanet” vardır ki, o da: “Müfekkirin kuvvetinim gücü ve genişliği nisbetinde bir şeyi iyice düşündükten sonra onda sebat etmesi, fiil ve icraata koymasıdır.”48

Kur’an-ı Kerim’de sebat kelimesi sabır anlamına da gelmekte ve bu anlamda tefsir edilmektedir. Nitekim: “Ey iman edenler! Herhangi bir topluluk ile karşılaştığınız zaman sebat edin ve Allah’ı çok anın ki başarıya erişesiniz.”49 anlamındaki ayette geçen sebat kelimesi, sabır olarak yorumlanmaktadır.50

Buna mukabil Kur’an-ı Kerim’de sabır kelimesi de sebat anlamına gelmekte, öyle yorumlanmaktadır. Nitekim: “Ancak sabredip güzel işler yapanlar böyle değildir. İşte onlar bir bağış ve bir büyük mükafat vardır.”51 Mealindeki ayette geçen sabır kelimesi sebat olarak tefsir edilmiştir. Çünkü sabır/sebat gösterenler hayatın zorluklarına rağmen amaçlarında sebat gösterenlerdir. Onlar şartların değişmesinden etkilenmezler. Güç, refah ve isim elde ettiklerinde kendilerine bir heva gelmez, şımarıp kibirlenmezler. Buna karşılık işler tersine dönüp şartlar olumsuzlaştığında da, şartlara yenilmezler. Kısacası, her iki durumda da sabır/sebat gösterip bu ilahi imtihandan alınlarının akıyla çıkarlar.52

Bu özelliklerinden dolayı Allah, mü’minlerin sabır/sebatlarından dolayı kusurlarını bağışlar ve onlara iyi amellerinden dolayı mükafat verir.

Görüldüğü gibi sabır ve sebat kavramları birbirlerine çok yakın iki kavramdır. Fakat bazı ahlak bilimcileri bu yakınlığa rağmen sabır sebatın aynı olmadığını ve aralarında ince bir farklılığın olduğunu belirtmişler. Çünkü sabır, bir insanın hayatın zorlukları, beklenmedik engelleri karşısında sarsılmadan, ümitsizliğe düşmeden dayanması ve kırılmadan, gerilmeden direnmesidir. Sebat ise düşünüp

47 Fuad, Abdülbaki, el-Mu’cemü’l Müfehres li Elfazı’l-Kur’ani’l-Kerim, Daru’l-Hadis, s.158-159,

Mısır, 1987.

48 Erdem, Hüsameddin, Son Devir Osmanlı Düşüncesinde Ahlak, s.173, Konya, 1996. 49 Enfal, 8/45.

50 Kurtubî, Ebu Abdillah Muhammed İbn Ahmed, el-Camiu li-Ahkami’l-Kur’an, Trc: M.Beşir

Eryarsoy, Buruc Yayınları, c.I, s.253, İstanbul, 1997.

51 Hud, 11/11.

(14)

taşındıktan sonra verilen bir karardan dönmemek, sürekli olarak amaca ulaşmak için uğraşmak demektir.53

Netice olarak sabır ve sebat olgun ve akıllı kimselere mahsus yüksek bir meziyettir. Her işte başarının anahtarı sabır ve sebattır. Bir işe başlarken onun amacı ve vasıtaları iyi çizilmeli, ondan sonra doğacak zorluklar ve engeller karşısında sabırlı/sebatlı olunmalıdır.

1.4.Alanlarına Göre sabır Kavramının Kazandığı Anlamlar

Sabır çok genel bir kavram olup, ilgili olduğu duruma göre değişik isimler alır. Bu durum ve isimler şöyle zikredilmiştir.

Bela ve musibet anında dayanmak sabırdır. Zıddı acelecilik ve dayanıksızlıktır. Haram olan ferc şehvetine karşı sabredilirse buna namusluluk, zıddına ise günaha dalma, zina denir. Sabır, mide düşkünlüğüne, yemeğe acele başlamama, hoş olmayanları yememeye karşı olursa, buna tokgözlülük, zıddına ise açgözlülük denir. Sabır, açıklanmayacak ve söylenmeyecek sözler hakkında olursa buna sır tutma, zıddına ise söz yayma ve ifşa etme denir. Sabır dünyada yetecek kadarından fazlasını kazanmamaya dair olursa, buna zühd, zıddına hırs denir. Sabır, savaşta tahammül etmeye olursa, buna kahramanlık, zıddına ise korkaklık denir. Sabır dünyalıktan kifayet miktarına olursa, buna kanaat, zıddına ise yine hırs denir. Sabır, kızgınlığı yenmek için olursa, buna yumuşaklık, zıddına ise acelecilik denir. Sabır acele etmeye karşı gösterilirse, buna sebat ve vakar, zıddına ise hafiflik denir. Sabır intikam almaya dair olursa, buna affetmek, zıddına ise öç almak ve cezalandırmak denir. Sabır, belli bir zamanda yememeye içmemeye dair olursa, buna oruç tutma denir. Sabır, tembellik ve acizliğe karşı gösterilmiş ise, buna beceriklilik ve çalışkanlık denir.54

Sabır terk edilen veya yapılan işin bağlı bulunduğu yere göre değişik isimler alır. Fakat bu isimlerin hepsi sabır kelimesinin altında toplanır. Nitekim Allah Teala, Kur’an-ı Kerim’de bunların tümüne sabır ismini vererek mealen şöyle buyurmuştur: “İyilik yüzlerinizi doğu ve batı tarafına çevirmeniz değildir. Asıl iyilik,

53 Pazarlı, Osman, İslam’da Ahlak, Remzi Kitabevi, s.260, İstanbul, 1980.

54 Gazali, a.g.e., c.IV, s.67, Razi, a.g.e., c.IV, s.86, el-Cevziyye, a.g.e., s.19-20, el-İsfehani, a.g.e.,

(15)

o kimsenin yaptığıdır ki, Allah’a ahiret gününe, meleklere, kitaplara, peygamberlere inanır. (Allah’ın rızasını gözeterek) yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara, dilenenlere ve kölelere sevdiği maldan harcar, namaz kılar, zekat verir. Anlaşma yaptığı zaman sözlerini yerine getirir. Sıkıntı hastalık ve savaş zamanlarında sabreder. İşte doğru olanlar, bu vasıfları taşıyanlardır. Muttakiler ancak onlaedır!”55

Bu açıklamalarda sonra, denilebilirki sabır; şehveti iffete, öfkeyi cesarete, şiddeti yumuşaklığa ve kibirlenmeyi, ululanmayı alçakgönüllülüğe, kötülüğü iyiliğe çevirmek gibi olumsuz ahlaki davranışları erdemli ahlaka dönüştürebilecek güçtedir. Önemli olan bu kuvveti iyi kullanmaktır.

(16)

BİRİNCİ BÖLÜM

1.KUR’AN’DA SABIR

1.1. Kur’an’da Sabrın Önemi

Sabır, bütün üstün ahlaki hasletlerin temel kaynağıdır. Kur’an-ı Kerim’in yüz küsür yerinde zikrolunması sabr’ın değerinin büyüklüğünü gösteren en önemli delildir. Allah’ın emirlerini yerine getirmek, aklın ve dinin hoş görmediği ve nefsin meşru olmayan istek ve arzularına mukavemet edebilmek, dünyada başa gelen ve insana büyük elem veren bela ve musibetlere karşı koyabilmek için sabırlı olmak gerekir.

Kur’an-ı Kerim sabrı; ahdi yerine getirme, sözden dönmeme, yakın akraba ve komşularla ilişkiyi sürdürme, her iş ve niyette Allah’tan korkma, namaz kılma, infak, kötülüğü iyilik ve güzellikle uzaklaştırma hasletleri ile beraber ele almış ve bunları ilahi rızayı kazanma aracı saymıştır. Bu sıfatlara sahip olanları, tutum ve davranışlarında akıl ve hikmet sahibi kişiler olarak kabul etmiştir.56 Allah Teâla iyilik olarak vasıflandırdığı değerler içerisinde zorluklara karşı sabretmeyi de zikretmektedir. Nitekim bir ayeti kerimede mealen: “İyilik, yüzlerimizi doğu ve batı tarafına çevirmeniz değildir. Asıl iyilik, o kimsenin yaptığıdır ki, Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitaplara, peygamberlere inanır. Yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara, dilenenlere ve kölelere sevdiği maldan harcar, namaz kılar, zekat verir, antlaşma yaptığı zaman sözlerini yerine getirir. Sıkıntı hastalık ve savaş zamanlarında sabreder. İşte doğru olanlar bu vasıfları taşıyanlardır. Muttakiler ancak onlardır.”57 Arap dilinde övgü şeklinde meydana gelen sıralamalarda i’rabin merfi halinin mensup olarak değişmesi, övgüye dikkat çekmek içindir. Ayet, İslam’ın özünü açıklamaktadır; zahiri hareketlerin gerisinde insanın bütün ruhu ile Allah’a

56 Bkz. Rad, 13/19-22. 57 Bakara, 2/177.

(17)

imanı yoksa bir manasının olmadığını, esas kıymet ifade eden hususiyetin ibadetlerin temelindeki niyet olduğu bildirilmektedir.58

Allah ve Peygamber’in emir ve yasaklarını gözetlemekle mükellef olan insanlar, hayır ve şerle, nimet ve musibetle, varlık ve yoklukla imtihana tabi tutulurlar. İnsanların bu imtihanla başarılı olabilmeleri çalışmanın ve kurallara riayet etmenin yanında sabırlı olmalarını da gerektirir.59 İnsanını dünya ve ahiret nimetlerini elde etmesi, hayatını; sıhhat, huzur ve saadet içinde sürdürebilmesi sabredebilmesine bağlıdır. Başta hastalık, stres, ruhi bunalım olmak üzere maddi ve manevi pek çok sıkıntı, kavga, geçimsizlik, uyumsuzluk ve başarısızlık hep sabırsızlığın sonucudur.

İnsan hayatı her zaman refah ve rahatlık içinde geçmez işler daima insanın istediği gibi gitmez. İnsan; birçok olumsuzluklar, eza, cefa ve afetlerle karşılaşır. Bütün bunlara ancak sabırla karşı konulabilir. Başarı ancak sabırla, sabır da ancak Allah’ın yardımı ile mümkün olur. Bundan dolayı Yüce Allah, ibadetlerle, musibetlere tahammülde, ve savaşta başarıya ulaşmada sabırlı olmayı tavsiye etmektedir.60

Kur’an-ı Kerim, sabredenleri çok güzel vasıflarla nitelendirerek sabrın ulu’l- azm peygamberlerin ahlakı olduğunu belirtmiş ve onların başlarına gelenlere karşı gösterdikleri sabır anlayışını Resulünün ve ümmetinin de göstermesini istemiştir.61

Sabır, Kur’an’ın üzerinde çokça durduğu önemli bir kavramdır. Mümin, sabrı sayesinde zorlukların üstesinden gelir. Kalbi sükun ve huzurla neşelenir. Mümin karşılaştığı musibetlerde bir hikmet ve fayda arar, ona sabır ve metanet ile karşı koyar. Musibetleri ekinin rüzgarı eğilerek savdığı gibi savar ve hiçbir zaman yıkılmaz. Bir musibetin bin nasihatten hayırlı olduğunu düşünür ve ondan bir ders alır. Cahil kişiler ise karşılaştıkları musibetlerden dolayı sıkılır, üzülür ve bazen de yıkılır.

58 Ateş, Süleyman, Yüce Kur’an’ın Çağdaş Tefsiri, c.I, s.162, İstanbul, 1991. 59 Bkz. Furkan., 25/20.

60 Âl-i İmran, 3/200.

(18)

Sabır, bir çok meziyetin temelini ve kaynağını teşkil eder. Mesela Allah Teala, düşmana karşı sabır silahının kullanılmasını ve zaferin sabra bağlı olduğunu belirterek62 cenneti kazanan ve cehennemden kurtulanların ancak sabredenler olacaklarını63 beyan ederek sabretmenin ve suçları bağışlamanın azmedilecek işlerden olduğunu açılmamıştır.64 Allah Teala peygamberlerine sabretmelerini emretmiş, peygamberlerinin sabrını ancak Allah’ın yardımıyla olacağını ve sabırla, bütün musibetlerin kolay atlatılacağını haber vermiştir.65

Sabır, insan nefsindeki hayır meleklerini terbiye eder ve onları geliştirir. Sabırsız elde edilebilecek hiçbir meziyet yoktur. Mesela şecaat, cihada zorluk, meşakkat ve sıkıntılar karşısında sabretmek demektir. İffet, şehevi arzular karşısında sabır ve metanet göstermek demektir. Diğer bütün meziyetlerde de durum böyledir.

Eğer sabır olmasaydı insan, karşılaştığı hayatın güçlükleri karşısında yıkılır, onun ağır yükleri altında ezilir giderdi.

İşte bundan dolayı Allah (c.c) sabırlı insanları sever ve Kur’an’ın pek çok yerinde sabırlı kimselerle beraber olduğunu söyler.

Bütün bunlardan anlaşılıyor ki sabır, müminin azığı ve her zaman beraber olduğu yüce bir makamdır. İnsanın manevi hamurunda, önemli bir katkı, bir tekamül mayasıdır. İnsanı, maddi dünyada başarı ve zafere, manevi dünyada da kurtuluşa götüren dost doğru bir yoldur. Mesüd ve bahtiyar insanlar sabırları sayesinde en güzel kazanımları elde edenlerdir.

1.2. Kur’an’ın Sabra Teşvik Şekilleri

Bundan önceki konuda da belirttiğimiz gibi Kur’an’da sabır kavramına büyük bir önem verilmiştir. Bundan dolayı Allah Teala Kur’an-ı Kerim’de insanların sabır melekesini kazanmaları amacıyla çok değişik şekillerde sabra teşvik etmiştir.

62 Bkz. Yusuf, 12/90.

63 Bkz. Müminüm, 23/111. 64 Bkz. Şura, 42/43. 65 Bkz. Tur, 52/48.

(19)

İbn Kayyım el- Cevziyye “Medaricü’s-Salikin” adlı eserinde sabra teşvik şekillerini on altı madde halinde zikretmiştir.66

Birincisi: Emredilen sabır, Allah’ın şu mealdeki emri gibi: “Ey iman edenler Sabır ve namaz ile Allah’tan yardım isteyin.”67 Bu manada bir çok ayet bulunmaktadır.68

İkincisi: Sabrın zıddını yasaklayarak. Mesela: “O halde peygamberlerden azim sahiplerinin sabrettikleri gibi sen de sabret onların (azabı) için acele etme”69 Bu ayetin dışında sabra uygun olmayan durumları belirten ayetler vardır.70

Üçüncüsü: Sabredenleri överek: “Sabredenler, (imanlarında) gerçek olanlar, (Allah’a) itaatla boyun eğenler, infak edenler, seherlerde Allah’tan mağfiret isteyenlerdir”71 gibi ayetler Kur’an’da çoktur.72

Dördüncüsü: Sabrın Allah’ın sevisini doğuracağını ifade ederek: “Allah sabredenleri sever.”73

Beşincisi: Allah’ın sabredenlerle beraber olduğunu ifade etmesi. Bu ilim ve bilgi verme beraberliğidir. Mesela “Allah sabredenlerle beraberdir.”74 Başka ayetlerde bu beraberlik zikolunmuştur.75

Altıncısı: Sabrın, Sabredenlere daha hayırlı olacağını haber vermesi şeklinde şu ayetin mealinde olduğu gibi “Sabr ederseniz and olsun ki, bu tahammül edenler için elbette daha hayırlıdır.”76

Yedincisi: Amellerin en güzeli ile mükafat verileceği şeklindedir. Mesela: “Elbette sabırlı davrananlara yapmakta olduklarının en güzeliyle mükafatlarını vereceğiz.”77

66 Cevziyye, İbn Kayyım, Medâricü’s-Sâlikîn, İnsan yayınları, c.II, s.158-161, İst., 1990. 67 Bakara, 2/153.

68 Bakara, 2/45; Âl-i İmran, 3/200; Nahl, 16/127. 69 Ahkaf, 46/35.

70 Bkz. Enfal., 8/15; Muhammed, 47/33; Ali İmran, 3/139. 71 Âl-i İmran, 3/17. 72 Bakara, 2/177. 73 Bakara, 2/46. 74 Enfal., 8/46. 75 Bkz. Enfal., 8/66; Bakara, 2/249. 76 Nahl, 16/126. 77 Nahl, 16/96.

(20)

Sekizincisi: Onlara hasapsız mükafat verileceği şeklindedir. Mesela: “Ancak sabredenlere ecirleri hesapsız ödenecektir.”78

Dokuzuncusu: Sabredenlere müjde verilmesi şeklindedir. Mesela: “And olsun sizi biraz koru, (biriz) açlık (birazda) mallardan, canlardan mahsullerden yana eskitme ile imtihan edeceğiz. Sabredenleri müjdele”79

Onuncusu: Onlara yardım ve imdadın garantili olduğu şeklindedir. Mesela: “Evet, siz sabır gösterir ve Allah’tan sakınırsanız, onlar (düşmanlarınız) hemen şu anda üzerinize gelseler, Rabbiniz, nişanlı beş bin melekten size yardım eder.”80

Onbirincisi: Allah Teala’nın sabredenlerin azimkar olduklarını bildirmesi şeklindedir. Mesela “Bununla beraber kim sabreder (suçları) örter (bağışla) sa işte bu şüphesiz azm edilip yapılacak işlerdendir.”81

Onikincisi: Salih amel mükafatı ve büyük nasiplere ancak sabredenlerin kavuşturulacağını haber verilmesi şeklindedir. Mesela:“Bu (en güzel haslete) sabredenlerden başkası kavuşturulmaz. Buna büyük bir hazza malik olandan gayrisi erişilmez.”82

Onüçüncüsü: Alamet ve ibretlerden ancak sabredenlerin yararlanacağı haber verilmesi şeklindedir. Mesela: Sebe halkı hakkında: “İşte biz de onları masallara çeviriverdik. Onları darmadağın ettik. Şüphesiz ki bunda çok şükür eden herkes için (ibret verici) örnekler vardır.”83

Ondördüncüsü: Sevimli ve istenen kurtuluş ve korkunç belalarından kurtuluş ve cennete girişe ancak sabredenlerin ulaşacakları haber veren şu emri gibi: “Melekler de her bir kapıdan onların yanlarına varırlar.” “Sabretmenize karşılık selam size, (bakın) dünya yardımının sonu ve güzel! derler.”84

Onebşincisi: Sabrın, sabredeni toplumun rehberi derecesine çıkarması şeklinde. Şu ayetin mealinde olduğu gibi: “İçlerinden de sabır ettikleri zaman 78 Zümer, 39/10. 79 Bakara, 2/155. 80 Âl-i İmran, 3/125. 81 Şura, 42/43. 82 Fussilet, 41/19. 83 Sebe, 34/19. 84 Rad, 13/23-24.

(21)

emrimizle doğru yola sevk edecek rehberler tayin etmiştir ve onlar ayetlerimizi çok iyi biliyorlardı”85

Onaltıncısı: Sabrın İslam ve iman mertebeleriyle irtibatlı olması, Allah Teala sabrı, kesin bilgi, iman, takva, tevekkül, şükür, Salih amel ve rahmetle birlikte zikretmiştir.

1.3. Kur’an’da Övülen Sabır

Kur’an’ı Kerim, sabır kavramını ele alırken yalnızca sabrı emretme ve sabredenlerin faziletine değinmekle yetinmemiş, aynı zamanda insanı sabra iten ve övgüye layık olan sabrın nasıl olacağını da haber vermiştir. Bundan dolayı Kur’an’ı Kerim’in birçok yerinde sabretmedeki niyetin, Allah rızasını kazanmak olduğunu belirterek: Rabbinin rızasına ermek için sabret86 sabrını, Allah’ın rızasını kazanmaktan başka hiç kimse için yapma. Çünkü insanların beğenisini kazanmak ve kahramanlık için sabredilmez.87

Allah Teala, kendi rızasını kazanmak için sabredenleri şu şekilde vasıflandırıyor: “Yine onlar, Rablerinin rızasını isteyerek sabreden, namazı dost doğru kılan, kendilerine verdiğimiz rızklardan gizli ve açık olan (Allah yolunda) harcayanlardır.”88 Bu ayetin mealinden de anlaşıldığı üzere Allah’ın rızasını gözeterek sabredenler övülmüştür.

Güzel ve övgüyü değer sabır kavramının kapsamına giren tavır, insanların karşı koyamadığı, kurtulma imkanı bulamadığı bela ve musibetler karşısında sabretmektir. Yoksa insanların gücünün yeteceği şeylere sabretmesi emredilmemiştir.89 Aynı zamanda Kur’an’da övülen ve tavsiye edilen sabır iman ve

85 Secde, 32/24.

86 Müddessir, 74/7.

87 İbn Kesir, İmâdü’d-Din Ebu’l-Fidâ İsmail, Ter: Bekir Karlığa, Bedrettin Çetiner, Hadislerle

Kur’an-ı Kerim Tefsiri., c.IV, s.471, Çağrı Yay., İstanbul, 1993.

88 Rad, 13/22.

(22)

güzel amel ile Hak ve Hayır yolunda sabırdır ki bu; şecaat, sadakat ve mertlik şiarıdır.90

Allah Teala, Kur’an-ı Kerim’de “sabır” kavramıyla birlikte “cemil” (güzel) sıfatını kullanarak kullarının belalar karşısındaki davranışlarını tasvir ederek övgüye değer bulmaktadır. Zira bazı sıkıntılar vardır ki kulun irade ve gücünü aşar. Böyle felaketler başa geldiği zaman heyecana kapılmadan ve şikayet etmeden takdir-i ilahiye razı olup Yusuf (a.s)’in dediği gibi: “Artık (bana düşen) güzel sabırdır”91 demek gerekir.

Övülen sabrın özelliklerinden biriside bela ve musibetin olduğu anda gösterilen metanetli davranıştır. Bela ve musibetlerin ilk anında gösterilmeyen sabrın bir değeri olmaz. Nitekim Resülullah (s.a.v.) “sabır, musibetin ilk darbesi sırasında tahammül edebilmektir”92 buyurarak övülen sabrın, vaktinde ve yerinde olduğunu belirtmiştir.

Kur’an’da geçen sabırla ilgili peygamber kıssalarının tümü övgüye değer sabır tablolarıdır. Fakat bunlar içerisinde Eyyüp (a.s)’in göstermiş olduğu örnek sabır anlayışı bir darb-ı mesel olmuştur. Müfessir Beyzavi’nin naklettiğine göre Hz. Eyyub, varlıklı ve aile efradı geniş bir zat idi. Fakat evinin yıkılması soncu aile fertlerini çoğu öldü. Malı mülkü elinden gitti. On yıldan fazla süren ağır bir bedeni hastalığa müptela oldu. Bütün bu felaketlere rağmen, halinden şikayet eder duruma düşmemek ve takdire rızada sebat etmek için durumunu Cenab-ı Hakka’a arzederek O’ndan sıhhat ve afiyet istemekten çekiniyordu. Nihayet eşinin ricası üzerine dua etmiş, Allah’da duasını kabul etmişti.93 Eyyub (a.s)’ın övgüye değer davranışından dolayı Allah Teala Resulüne “(Resulüm!) Kulumuz Eyyubu de an…”94 buyurarak bela ve musibetlerde Eyyüb’un göstermiş olduğu sabır anlayışının sergilenmesini isteyerek onun örnek alınmasını istemiştir.

Netice olarak Kur’an’da övülen sabır ile ilgili ayetler incelendiğinde görülecek ki gerçekten övülen sabır, Allah’ın rızasını gözeterek sıkıntılara metanetle

90 Yazır, a.g.e., c.IX, s.434. 91 Yusuf, 12/18.

92 Buhari, Cenaiz, 16; Müslim, Cenaiz, 15. 93 Beydavi, a.g.e., c.II, s.38.

(23)

karşı koyma iradesini ve giderilmesi elimizde olmayan meşakkatlar karşısında ümitsizlik, bunalımına düşmeden Allah’a sığınıp inayetine güvenmektir.

1.4. Kur’an’da Yerilen Sabır

Kur’an-ı Kerim, övülen sabra değindiği gibi yerilen sabır anlayışını da açıklamaktadır. Sabır sabredilen işin durumuna göre ya övülür veyahut yerilir. Yapılan şey Allah rızasını kazanmak ve meşru bir şey için ise, buna sabretmek gerekir ki bunu bir önceki konuda ele almıştık. Fakat yapılan iş islama uygun olmayıp insanları büyük ve küçük günahlara götürecek şeylerse bunlara sabretmek Kur’an’da yerilmiştir. Nitekim Allah Teala, müşriklerin, kendi putlarına kulluk ettiklerini ve bu kulluğu devam ettirmek için direndiklerini, küfürde devamlılık ve kararlılık gösterdiklerini belirterek meâlen şöyle buyurmuştur: “Şayet tanrılarımıza inanmakta kararlılık göstermeseydik (sabretmeseydik) gerçekten bizi neredeyse tanrılarımızdan saptıracaktı diyorlar. Azabı gördükleri zaman asıl kimin yolunun sapık olduğunu bilecekler.”95 Başka bir ayetin mealinde de: “Onlardan ileri gelenler: Yürüyün tanrılarınıza bağlılıkta direnin (sabredin) sizden istenilen şüphesiz budur”96 buyrulmaktadır.

Yukarıda iki ayette; kafirlerin kendilerine yapılan davetten yüz çevirerek putlarına kulluk ve itaatlerinde kararlılık gösterdikleri görülmektedir. Bundan dolayı sabır iyiliklerde ısrar, Allah’a itaat ve ibadette “kararlılık” anlamına geldiği gibi kötülükte ısrar etmek anlamına da gelir.

Kur’an-ı Kerim, Allah rızasını gözetmeden başa gelen zorluklardan kurtulmak için sabretmekten bir çıkış yolunu bulamayanların gösterdikleri metaneti kayda değer bulmuyor. Nitekim Allah Teala kıyamet gününde kafirlerin varacağı yeri belli olduktan sonra durumlarını kendi ifadeleriyle şöyle belirtmektedirler: “Şimdi sızlansak da sabretsek de birdir. Çünkü bizim için sığınacak bir yer yoktur.”97 Muhammed b. Kab el-Kurazi dedi ki: Bana cehennem cehennem ehlinin birbirlerine

95 Furkan, 25/42. 96 Sad, 38/6. 97 İbrahim, 14/21.

(24)

şunu söyledikleri anlatıldı. Onlardab bazıları: Gördüğünüz gibi size bela ve azap indirilmiştir. Sabredelim belki sabır bize fayda verir. Çünkü ehl-i dünya, Allah’a ibadet ederek sabrettiler ve bu sabırları kendilerine fayda verdi böylece sabretmeye karar verdiler ve uzun bir zaman sabrettiler. Hallerinde bir değişiklik olmayınca sabırlarını bozdular ve yukarıdaki ayeti söylediler.”98

Kur’an’-ı Kerim’de kafirlerin yaptıkları kötülüklerden dolayı başlarına gelenlere sabretmeleri kınanarak mealen şöyle buyrulmuştur: “Onlar doğru yol karşılığında sapıklığı, mağfirete bedel olarak da azabı satın almış kimselerdir. Onlar ateşe karşı ne kadar dayanıklıdırlar! (sabırlıdırlar).”99 Mufessirler, bu ayetin nassında geçen “ma”nın ne olduğu hakkında ihtilaf etmişler. Cumhur “ma”nın ta’acup için olduğunu söylemiştir.100 Yeni cehennem ehlinin amelini yaparak ateşi hak ettiklerinde bu ateşe ne kadar dayanıklıydılar. Bazıları da “ma” nın azarlamak manasına gelen bir istifham olduğunu belirtmişlerdir.101 Buna göre ayetin manası şöyle olur: “Hangi şey onlara Cenab-ı Hakkın ateşine sabır verdi de böylece onlar hakkı bırakıp batıla tabi oldular?”102 İnsanın yaratılışı gereğince tahammül edilmesi mümkün olmayan ateşe karşı böyle sabır isnadıyla bir hayret ortaya koymak, Allah tarafından bir alaydır. Bu tür bir sabır, sonu selamet olan bir sabır değil, ebedi bir felaket olan çaresizliktir.

Kur’an-ı Kerim, geleneksel sabır anlayışı olan; kötülüğe katlamak, her zillete boyun eğmek, pislikler içine düşüp de her ne pahasına olursa olsun ondan kurtulmaya çalışmamak, batılda fenalıkta kalmak ve şerre rıza göstermek olan atalet, zillet ve meskenet ile aşağı düşmekten ibaret olan duygusuzluk anlayışını yermektedir. Ezilmeye teslim olmak, acz ve hareketsizlikten dolayı sessizliğin hiçbir yönden sabırla ve dayanma gücüyle ilgisi yoktur. Nitekim Resulüllah (s.a.v)’de bu yanlış anlayışa değinerek: “Ya Rabbi! Acizlikten ve tembellikten sana sığınırım” diye dua etmiştir.103Aynı zamanda sabredilmemesi gereken hallerde telaş ve hiddetle hareket etmeyip onun yerine basiret ile hareket etmek gerekir.

98 Taberi, Ebu Cafer Muhammed Cerir, Camiu’l-Beyan an Te’vili’l-Ku’ran, Trc: Hasan Karakaya

Kerim Aytekin, Hisar Yayınları, c.VIII, s.200, İstanbul, 1996.

99 Bakara, 2/175.

100 Kurtubi, a.g.e., c.II, s.159. 101 Taberi, a.g.e., c.II, s.92. 102 Razi, a.g.e., c.IV, s.249. 103 Buhari, Cihad, 25.

(25)

1.5. Sabra Uymayan Durumlar 1.5.1. Acelecilik

Acelecilik yavaş hareket etmenin zıddı olan süratli hareket etmek, her şeyi vaktinden önce istemek ve elde etmeye çalışmak anlamlarına gelmektedir.104

Kur’an, insanın herhangi bir konuda karar vermeden önce temkinli hareket etmesini ve konu üzerinde iyice düşünmesini önerir.105 Çünkü insanın yapısında acelecilik vardır. Allah, insanın bu yapısı hakkında mealen şöyle buyurmaktadır: “İnsan aceleci olarak yaratılmıştır. Size ayetlerimi göstereceğim. Bunu benden acele istemeyin.”106 Bu ayetteki insandan murad insan cinsidir.107 Bu acelecilik duygusu ancak vahiyle terbiye edilebilir. Çoğu defa Allah’ın ayetlerini önemsemeyen insanların fikrî sapma ve yanılgının temelinde aceleci davranışın önemli bir etkisi olmuştur.

Acelecilik insanın yapısında bulunan fikri bir zaaftır. İnsan çok çeşitli arzulara sahip olduğu için, bulunduğu zaman diliminin ötesine taşarak çeşitli nimetlere bir an önce sahip olma psikolojisi ile aceleci davranır. Bundan dolayı insanın karşılaştığı durumlar karşısında acele etmesi olumlu veya olumsuz olabilir. Zamanı gelmeyen bir işi yapmaya kalkmak, olumuz acele etmektir.108 İnsan gerektiğinde acele etmeli ve yerine göre sabretmesini bilmelidir. Gençlik sabır ve tahammüle, ihtiyarlık atılganlığa engel değildir.

İnsan, iyiliği istediği gibi bazen de kötülüğü ister. Ayrıca buna ilaveten Allah’ın delillerini görmek için acele eder. Oysa gerek kötülük istemek gerekse Allah’ın ayetleri hemen görmeyi istemek normal insanın davranışını ortaya koymamaktadır. Söz konusu tavrı ortaya koymak aceleci bir yapının ürünü olmaktadır.109 Allah Teala, insanın bu özelliği hakkında mealen şöyle buyurmaktadır: “İnsan iyiliğin gelmesine dua ettiği gibi kötülüğün gelmesine dua eder.”110 İnsanın bu davranışının sebebi, yapısında olan “acelecilik” ten kaynaklanmaktadır. İnsan,

104 İsfehani, a.g.e., s.3232.

105 Bkz. Ali İmran, 3/19; Rad, 13/3. 106 Enbiya, 21/37.

107 Zamahşeri, Ebu’l-Kasım Mammed İbn Ömer, el-Keşşaf, an Hakâiki Ğavamizi’t-Tenzil ve

Uyûnul’l-Evâkîl, c.III, s.117, Beyrut, 1987.

108 Gasson, a.g.e., s.15.

109 Gölcük, Şerafeddin, Kur’an’da İnsanın Değeri, s.20, Pınar Yay., İstanbul, 1983. 110 İsra, 17/11.

(26)

olacak şeyin vaktinden önce hemen oluvermesini ister. Meşakketler karşısında sabırla tahammül gücüne ulaşarak, iman ve salih amellerle öne çıkarak, o büyük sevabı isteyecek yerde, acelesinden dolayı kötülük kazanmak için dua eder. Onun bir an önce olmasını bir hayır ister gibi ister.111 Böylece kendisine kötülüğü davet etmiş olur. Zira bir şeyi vaktinden önce acele ile isteyen bir kimse mahrumiyetle cezandırılır.112 Aynı zamanda ayet-i kerime insanın önemli bir psikolojik yönüne işaret etmektedir. Gerçekten bazı insanlar sıkıldıklarında ya da güçlükle karşılaştıklarında sıkıldıkları için beddua eder; güçlüklerden sabır ve metanetle kurtulmak için çaba harcayacakları yerde, acelecilik göstererek tez elden kurtulmak isterler. Bu olmayınca da ümitsizlik ve kötümser bir ruh haleti içinde “Allah’ım, canımı al da, beni bu sıkıntıdan kurtar!” gibi sözlerle kendileri için beddua ederler ki, bu da doğru bir davranış değildir.

Acele etmenin yanlış bir yol olduğunu belirten Allah Teala, Hz. Muhammed (s.a.v)’den balık sahibi Yunus (a.s) gibi aceleci değil sabırlı olmasını ister.113 Çünkü sosyal değişmelerde aceleci olmak başarısızlığa götürür.

Allah Teala. Hz. Peygamber (s.a.v)’ e şeriatının tebliğ ve tessinde ortaya çıkan güçlüklere ve düşmanlıklara göğüs germesini ve sabırlı olup acele etmemesini emretmiştir. “O halde (Resulum) peygamberlerden azim sahibi olanlardın sabrettiği gibi sen de sabret. Onlar hakkında acele etme.”114 Buna rağmen Kur’an’da zaman zaman kafirlerin alaylı bir şekilde peygamberlerden, tehdit edildikleri konudaki azabın bir an önce gelmesini istedikleri anlatılmaktadır. “De ki: çabucak gelmesini istediğiniz şeyin (azabın) bir kısmı herhalde yakında başınıza gelecektir.”115

Netice olarak insan bir işi yapmadan önce çok iyi düşünmelidir. Yapacağı işi sonuca götürmek için gerekli gücü kendisinde bulabiliyorsa o işe girişmelidir. Yoksa başladığı noktaya bir sonuç almadan geri döner. Bundan dolayı teşebbüs edilen bir işin her yönünü düşünmeyen, ihtimalleri değerlendirmeyen kişilerin hayatta başarılı olmaları çok zordur. Nitekim duygularını düşünce süzgecinden

111 Altıntaş, Ramazan, Kur’an’da Hidayet ve Delalet, Pınar Yay., s.176, İstanbul, 1995. 112 Yazır, a.g.e., c.X, s.168.

113 Kalem, 68/48.: 114 Ahkaf, 46/35. 115 Neml, 27/72.

(27)

geçirmeden, pratiğe dökmekten, hislerine kapılarak acelece söylediği bir sözden ve yaptığı bir davranıştan dolayı, yıllarca pişman olan bir çok insan vardır.

1.5.2. Şikayet

İnsanın, ahlaki zaaflarından biriside şikayetçi olmasıdır. İnsan, başına gelen bela ve musibete karşı tahammül etmeden sızlanarak şikayetini dile getirir. İnsanın genel olarak yapısı hayra ve belasız bir hayata alışıktır. Fakat dünyada yaşamanın iki öğesi olan hayır ve şer insanın sürekli karşılaştığı iki olgudur. Kur’an’da insanın bu durumana değinerek meâlen şöyle buyrulmaktadır: “Gerçekten insan pek hırslı (ve sabırsız) yaratılmıştır. Kendisine fenalık dokunduğunda sızlanır feryat eder. Onu imkan verildiğinde ise pinti kesilir.”116 İnsanın fıtratında bulunan bu zaafları değiştirmek insanın elindedir. İnsan, Allah’ın gönderdiği hidayeti kabul eder kendi nefsini ıslah için bilfiil gayret gösterirse bu zafiyetini tedavi edebilir. Şayet nefisni gevşek bırakırsa bu zafiyetler onun içinde yerleşir, gelişir.117 Sabır, Allah’tan başkasına şikayet etmekten dili, kızmaktan kalbi, yüze ve dize vurmaktan ve elbiseleri yırtmaktan elleri men etmekten ibaret olunca, kul başına gelen bir musibeti bir kimseye şikayet ederse sabrını bozmuş olur. Buna göre kul, Rabbini kendi gibi bir mahluka şikayet eder, derdine şifa verecek olan Allah Teala’yı, derdine şifa veremeyecek olan aciz bir kimseye şikayet etmiş olur.118 Dolayısıyla sızlanarak belalara dayanmamak, derdini yaratıklara şikayet etmek sabra aykırı davranışlardır.

Sabır, felaketler karşısında inansın hiç etkilenmemesi, üzülmemesi anlamına gelmez. Etkilenmek, üzülmek ve merhamet, yufka yürekliliğin eseridir. Çünkü inasn, beşeriyetin gereği olan bu halden ölünceye dek ayrılamaz. Peygamber (s.a.v)’in dahi, oğlu İbrahim’in vefatında gözlerinden yaş akmıştır. Kendisine: “Sen bize bundan menetmemiş miydin?” diyenlere bunun bir acıma eseri olduğunu:

116 Meariç, 70/19-20.

117 Mevdudi, a.g.e., c. VI, s.461.

(28)

“Gönül üzülür, göz ağlar. Ama biz Rabbimizin rızasına aykırı bir şey söylemeyiz. İbrahim, biz senin ayrılığından üzgünüz”119 demiştir.

Musibet zamanında elbiseleri yırtmak, yüze tokat vurmak, elleri çırpmak, saç yolmak, vaveyla koparmak gibi insanı Allah’a isyana sevk eden aşırı sızlanmalar dövünmeler sabrı bozan şeylerdir. Bundan dolayı Resulullah (s.a.v)’e kim ki (ölüler için) avuç içi ile yanaklarını (yüzünü) döver ve yanaklarını yırtar ve cahiliyet adeti üzere feryadü figan eylerse bu kimse bizden değildir”120 buyrulmuştur. Başa gelen musibetlerden dolayı şer’i amelleri terk etmek aklın ve şeriatın uygun görmediği kötü amel ve adetlere tutunmak sabrı bozar.

İnsanın başına genle bela ve musibetlerini Allah’a şikayet etmesi, ona yakınması sabra aykırı değildir. Nitekim Yakup (a.s), Yusuf (a.s)’ı kaybetmenin verdiği sıkıntıdan dolayı: “Ben sadece gam ve kederimi Allah’a şikayet ederim”121 demiştir. Hz. Eyyub (a.s)’de başına gelen tüm belalara karşı şikayetçi olmayarak Rabbine şu şekilde dua etmiştir: “Bu dert bana dokundu sen merhametlilerin en merhametlisisin.”122 Eğer sıkıntıyı Allah’a arzetmek sabırsızlık olsaydı, Allah’ın sevdiği bu peygamberler, dertlerini Allah’a arz ve şikayet etmezlerdi. Onların hali herkese örnektir. Kul isyana edepsizliğe varmadan niyaz ile derdini Allah’a arz edip kurtuluş dilerse bundan sevap alacağı gibi, belaya karşı sabrı da pekişmiş olur.123 Aynı zamanda başına bir bela ve musibet gelen kimsenin kendisine yol göstermesi veya yardım etmesi veya ihtiyacını gidermesi için bir şahsa halini bildirmesi de sabra zarar vermez.124

1.5.3. Öfke

Şiddetli kızgınlık hissi, hiddet, gazap, anlamlarına gelen öfke, rıza ve bilim kavramlarının karşıtı olarak kullanılmakta olup, “acı veren kötü bir davranışın kişinin

119 Buhari, Cenaiz, 43; Müslim, Fedail, 62. 120 Buhari, Cenaiz, 18.

121 Yusuf, 12/86. 122 Enbiya, 21/83.

123 Soysaldı, İhsan, Tasavvufta Sabır ve Şükür Kavramları Üzerine Bir İnceleme, F.Ü.İ.F.D., sayı.1

Elazığ, 1997.

(29)

ruhunda uyandırdığı kızgınlık, intikam duygusu ve cezalandırma isteği”125 olarak tarif edilmektedir.

Ruhsal bir durum olan öfke, insanın heyecanlanmasına sözlü veya fiili taşkınlık yapmasına yol açar. İnsanın yaratılışında olan öfke duygusunu tamamen yok edilmesi mümkün değildir. Alemlere rahmet olarak gönderilen Resul-i Ekrem’in tutum ve davranışlarında aşırılığa yol açmasa da bilhassa dini, ahlaki ve ictimai konulardaki yanlışlık ve haksızlıklar karşısında zaman zaman öfkelendiği ve bu durumun yüzünün kızarması gibi fizyolojik belirtilerden anlaşıldığı bilinmektedir. Peygamberimizin öfkelenmesi Allah için olup şahsi çıkarlar için değildi126

Öfke anı, aklın ve muhakemenin devre dışı kaldığı bir andır. O hal üzere yapılacak davranış netice itibarıyla pişmanlıkla sonuçlanacağı için, öfke anında Allah’ı zikretmek ve şeytandan Allah’a sığınmak gerekir. Rasulullah (s.a.v) bir hadisinde: “Öfke şeytandandır.”127 buyurmuştur. İslam Ahlakçılarınca öfkenin bir çok sebebinin olduğu belirtilmektedir. Bunlar: Nefsin sevmediği şeylere hucum, intikam alma hırsı, kendini beğenmek, övünmek, kavgacılık, şakacılık, kibir, başkalarıyla alay etmek ve egoizm gibi şeylerdir.128

Kur’an-ı Kerim’de takva sahibi kimselerin öfkelerini yenenler olduğu belirtilerek mealen şöyle buyrulmaktadır: “O takva sahipleri ki, bollukta da darlıkta da Allah için harcarlar, öfkelerini yutarlar ve insanları affederler. Allah da güzel davranışta bulunanları sever.”129 Bir insan öfkesini tutup, onu ne bir söz, ne de bir fiil ile göstermediği zaman “öfkesini tuttu”130 denir. Ayetteki manası ise: “Öfkelerinin neticesini yürütmeyip, onu tutarak, içlerine geri çevirenler”131 manasındadır. Bundan dolayı öfkeyi yenmek için sabır en büyük ilaçtır. Aynı zamanda öfkeyi yenmek karşısındakini bağışlamaktır. Nitekim Allah Teala: “(Onlar) öfkelendikleri zaman, bağışlarlar”132 mealindeki ayet-i kerimede bunu açıklamaktadır.

125İbn Manzur, a.g.e., c.X, s.175.

126 Keskin, Yusuf Ziya, Nebevi Hoşgörü, Timaş Yay., s.22, İst., 1997. 127 İbn Hanbel, Müsned, 4/226.

128 Erdem, a.g.e., s.158. 129 Âl-i İmran, 3/134. 130 Tevbe, 9/15.

131 Razi, a.g.e., c.VII, s.70. 132 Şura, 42/37.

(30)

Allah Teala, Rasulullah (s.a.v)’e insanları İslam’a davet ederken başına gelecek belalara karşı öfkesini yenmesini ve sabırlı olmasını tavsiye ederek meâlen şöyle buyurmaktadır: “Sen Rabbinin hükmünü sabırla bekle. Balık sahibi (Yunus) gibi olma…”133 Başka bir ayette ise Yunus’un öfkesine sabretmediğine değinerek şöyle buyurmuştur: “Zünnün’u da (Yunus’u da) zikret, o öfkeli bir halde geçip gitmişti…”134 Yunus (a.s) uzun bir zaman kavmini dine davet etmiş, fakat inandıramayacağına kanaat getirerek öfkeli bir halde, onlara isabet edecek bir musibetten kendisini kurtarmak için onları terk edip gitmişti. Başka bir rivayete göre, Kavmine inanmadıkları takdirde bir azaba uğrayacaklarını bildirmiş, ancak onlar tevbe edip imana geldikleri için bu azap tahakkuk etmemişti. Onların imana geldiklerinden habersiz olan Hz. Yunus, belirttiği azabın vaktinde tahakkuk etmediğini görünce kendisinin alay mevzuu olacağını düşünerek kızgın bir halde ayrılıp gitmişti. Bir gemi yolculuğunda, fazla yükten gemi batmak üzere iken, yükünü hafifletmek ve gemiyi kurtarmak için çekilen kura sonucu denize atlamak zorunda kaldı. Onu iri bir balık yuttu. O da bu balığın karnından kurtulmak için Allah’a dua etti. Allah da duasını kabul etti ve onu oradan kurtardı.135

Allah Teâla, bu kıssayla Hz. Muhammed (s.a.v)’e sabırsızlıkla kavmine kızan Yunus (a.s.) gibi olmamasını ve öfkesine karşı sabretmesini emretmiştir. Yunusun başına gelenlerin öfkesi ve sabırsızlığından kaynaklandığını ve doğal olarak bunların iyi bir şey olmadığını belirtmektedir. Bundan dolayı öfkeyi yenmek için sabra ihtiyaç duyulmaktadır. Çünkü, öfke ve sabır gibi hallerin bir ucu yüce Allah’ın takdirinde olup diğer bir ucu da insanın iradesine bağlanmıştır.136

Olaylar karşısında kızmayıp öfkeyi bastırmak, insanın zarar gördüğü kimselere karşı kalbinde duyduğu intikam hissini, intikama gücü yettiği halde tutup kalbinde taşıması ve çıkmasını engellemek, intikam almadan sabırla onu hazmetmektir. Bu şekilde öfkeyi yenmek hilm ve sabrın kısımlarındandır.137 Buna karşılık öfkesini tutmayan kimse nefsinin şehvet ve gazab hislerine karşı sabretmiyor demektir.

133 Kalem, 68/48.

134 Enbiya, 21/87.

135 Yazır, a.g.e., c.VII, s.292-293. 136 Yazır, a.g.e., c.VIII, s.293. 137 Razi, a.g.e., c.IX, s.7.

(31)

Öfke, pek çok kötülüğe ve zarara sebebiyet verecek bir davranıştır. Bundan dolayı öfkeye hakim olmak, öfke sebebiyle meydana gelecek kötülük ve zararlara da mani olmak demektir. Öfke, nefse zor gelse bile sabretmek gerekir.

1.6. Sabrın Hükmü

Farzları yerine getirmek ve yasaklardan kaçınmak için sabretmek alimlerin ittifakıyla vaciptir.138 Çünkü Allah Teâla bir çok ayette sabretmeyi emretmektedir. “Ey iman edenler! Sabredin (düşman karşısında) Sebât gösterin…”139

Bazı ayetlerde de sabrın zıddı olan ameller yasaklanmaktadır. Mesela: “Ey müminler! Toplu halde kafirlerle karşılaştığınız zaman onlara arkanızı dönmeyin (korkup kaçmayın)”140 Savaş anında düşman karşısında kaçmak, savaşta tahammül ve metanet göstermemektir.

Sabır, sabredilen şeye ve duruma göre vacip, mendup, haram, mekruh ve mubah olmaküzere beş kısma ayrılır. Vacip olan sabır da, üç çeşittir

Birincisi; haram ve yasaklara karşı yapılan sabırdır. İkincisi ; Farz ve vaciplerin edaları üzerine sabırdır.141

Üçüncüsü ise; hastalık ve fakirlik gibi kulun tesiri olmayan musibetlere karşı yapılan sabırdır.142

Mendup olan sabır, mekruhları yapmamaya ve mustehapları elde etmeye karşı gösterilen sabırdır. Ve yapılan bir zararın mislini yapıp, fazlasını yapmamaya sabretmektir.

Haram olan sabrın da, birkaç çeşidi vardır. Yemeyip içmeyip ölünceye kadar sabretmek haramdır. Bir insanın üzerine yırtıcı hayvan veya yılan gibi zararlı hayvanların saldırısına karşı sabretmesi veya düşmanı öldürmek için geldiğini gördüğü hale kaçmayıp sabretmesi haramdır. Fakat Müslümanlar

138 Cevziyye, a.g.e., s.28.

139Âl-i İmran, 3/ 200; Ayrıca Bkz. Bakara, 2/45-153. 140 Enfal, 8/15.

141 Cevziyye, a.g.e., s.31. 142 Gazali, a.g.e., c.IV, s.69.

(32)

arasında bir fitne veya savaş çıktığında teslim olup sabretmesi mubahtır, hatta müstahabtır. Bir kimse bir şahsın kendisine veya zevcesine tecavüz etmek istediğinde o şahsın buna karşı sabretmesi kesinlikle haramdır.

Mekruh olan sabrın da birçok kısımları vardır. Birincisi, bir kimsenin kendi bedenine zarar verecek şekilde, içmeyi, yemeyi, giyinmeyi ve zevcesiyle cinsi münasebeti terk ederek sabretmesi mekruhtur. İkincisi, zevcesinin cinsi münasebete ihtiyacı olduğu halde onunla birleşmeyerek sabretmesi mekruhtur. Üçüncüsü, mekruh olan şeylerde diretmesi mekruhtur. Dördüncüsü, müshatap olan şeyleri yapmamaya sabretmesi mekruhtur.”143 Mükellefin, yapıp yapmaması arasında muhayyer olduğu bir işi yapmamaya ve yapmağa sabretmesi de mubahtır.144

Netice olarak vacibi yapmaya sabretmek vaciptir. Vacibi yapmamaya sabretmek haramdır. Harama karşı sabretmek vaciptir. Müstahabı yapmaya sabretmek müstahaptır. Müstahabı yapmamaya sabretmek mekruhtur. Mekruhu işlemeye sabretmek mekruhtur. Mubahı işlemeye ve istememeye sabretmek mubahtır.

1.7. Sabrın Psikolojik Tahlili

İnsanların hayattan bekledikleri, sadece fizyolojik ihtiyaçların karşılanması değildir. Bunlarla birlikte insanlar psikolojik ihtiyaçlarının da karşılanmasını ve hayatlarının bir anlamının olmasını isterler. Ruhun ahlâkını ve karakteristik özelliklerini teorik ve pratik açıdan ıslah etmek, üstün ahlâkı kazanmak ve kötü ahlâkı yok etmek devamlı salih ameller işlemeye, uygun davranışlar içinde olmaya, bunlardan taviz vermemeye bağlıdır. Bir kimse bir şeyle uğraşır o iş üzerinde devan ederek adet haline getirirse, o şey onun için bir meleke, huy ve tabiat olur. Mesela; kul, önceleri güçlükle sabretmeye çalıştığı halde daha sonra sabır onun için bir huy haline gelir.

143 Gazali, a.g.e., c.IV, s.72. 144 Cevziyye, a.g.e., s.33.

(33)

Sabır, ruhun bir melekesidir. Tahammülü zor, nefse ağır gelen şeylere katlanmak ancak sabır ile gerçekleşir. Allah'ın emirlerini yerine getirmek, aklın ve dinin uygun görmediği ve nefsin meşru olmayan isteklerine mukavemet edebilmek, hayatta elde olmadan başa gelen ve insana büyük elem ve keder veren belâ ve musibetlere karşı koyabilmek ve bunların üstesinden gelebilmek için sabretmeye ruhu hazırlamak gerekir.145

Sabrın kazanılmasında fıtri kabiliyetin bir etkisi olduğu inkar edilmez bir gerçektir.146 Fakat bununla beraber sabrın elde edilmesinde terbiyenin, alışkanlığın ve bundan dolayı azim ve iradenin ve onun içinde imanın önemi çok büyüktür Gazali'nin de ifade ettiği gibi,147 sabır her ne kadar zor gibiyse de,onu elde etmek mümkündür, bu da sağlam bir irade ilim ve güzel amelle mümkün olur.

Sabır, insanlara darbelere karşı yenilgiyi kabul etmeyen ve sürekli mücadele azmini sağlayan bir ruhu kazandırır. Böylece insanı zor bir alıştırma şekliyle, dirençli ve güçlü bir fert olarak yetiştirir. İnsan sürekli başarıyı elde etme ve iyi sonuçlara ulaşmak ruhuyla yaşamalı, hedefe varmak için önündeki bütün engelleri yok etme direncini kendinde hissetmelidir. Bunun aksine yenilgiyi kabul eden bir ruh ile istenilen başarı ve hedeflere ulaşamaz.148 Mesela; savaş alanında düşmana sırtını dönerek kaçan, tüm azalarını düşmanla karşı karşıya gelmekten esirgeyen bir asker, ruhî gücünü kaybetmiş eve düşmanına yenilmiş sayılır. Çünkü o ruhen mağlup durumdadır. Sabrın verdiği bir ruhî inceliğe sahip olmamış olan birisinin, hayatla olan her türlü problem ve belâlarıyla karşılaşmasında elinin ve ayağının bağlanmasına ve çıkmaza girmesine sebep olur. Ama bu kimse bu tür problem ve musibetlere sabır mayasıyla karşı çıkarsa asla yenilmez ve çıkmaza saplanmaz.

İnsanlar çoğu zaman varlığından habersiz olduğu fakat kendi yapılarında olan birçok güçten denenmedikleri için habersiz kalırlar. Ancak bu güçler zorluklar ve belalarla mücadele sırasında denemeler ve direnmeler sonucu ortaya çıkar. İş t e bu güçlerden birisi de sabırdır. Sabır; insanın olumlu ve

145 Şamil İslam Ansk, Sabır Mad, Şamil Yay., c.V, s.299. 146 Yazır, a.g.e., c.IX, s.433.

147 Gazali, a.g.e., c.IV, s.75. 148 Yazır, a.g.e., c.IX, s.289.

(34)

olumsuz yönlerin daha çok farkına varmasını ve hayatı boyunca kendisinde ki gizli güçleri keşfetmesinin sebebi veya kendisidir. Böylece insan sabırla kendi benliğini bulur.

Sabrın psikolojik etkilerinden biri de Allah'a daha çok dayanma ve yönelme ruhunun ortaya çıkmasıdır. Sabrın bu özelliğinden dolayı herhangi bir derece makamdan olan insan Allah'a, bulunduğu makam ve dereceden biraz daha yaklaşır. Allah'a daha çok bağlanır. Bir kimse zamanın getirdiği zorluklar ve sıkıntılara karşı direnirse, başa gelenlere karşı sızlanmaz ve feryat etmezse onun Allah'la irtibatı daha kuvvetli olur. Gönlü ve ruhu Allah'ın huzur veren nuru ile dolar ve daha aydın olur. Aksi halde sızlanması ve zaafının ortaya çıkması onu Allah'tan uzak, O’na yabancı ve O'nunla irtibatını kopuk bir hale getirir.

2. SABIRLA İRTİBATLI KAVRAMLAR

Sabır kavramıyla irtibatlı olan bazı kavramlar bulunmaktadır. Bu kavramları, sabırla irtibat derecelerine göre sıralamaya çalışacağız. Çünkü bazı kavramlar sabırla iç içe girmiş gibidir. Yalnız burada şu husus belirtilmelidir ki, işaret edilen her kavram, sabır kavramı gibi başlı başına bir çalışmayı gerektirecek kadar geniş kapsamlıdır. Bundan dolayı biz, bu kavramların sadece lügat ve ıstılah anlamları ve sabırla olan ilişkileri üzerinde durmaya çalışacağız.

2.1. Sabır – Salih Amel İlişkisi

Salih amel kavramı, bir tamlama olup bu tamlama "sâlih" ve "amel" kelimelerinden oluşmuştur. Tamlamanın ilk kanadını oluşturan “sâlih” kelimesi “salâh” kelimesinin ism-i failidir. “Saleha” kökünden gelen “salâh” kelimesi de mastar olup, lügatte layık olmak, iyi olmak, iyi bir hal üzere olmak, bir kişinin fesadından sonra iyi olması anlamlarına gelmektedir149

149 Cevheri, a.g.e., c.I, s.388.

Referanslar

Benzer Belgeler

Ancak hayra rızası var, şerre rızası yoktur. Allah’tan rızasını ve mükâfatını niyet ederek hayrı dileyene hayrı, Allah’ın öfkeleneceğini bildiği halde nefsine

dönemiyle ilişkili olarak okumak, sadece vahyin sağlıklı anla- şılması için değil, nazil olduğu dönemin önemli bir kaynağı olarak önemlidir. Vahyin

Bu ilim, Kur’ân harflerini zat ve sıfatlarına uygun, ihfâ, izhâr, iklâb ve idğâmlara riayet ederek okumanın yanında; kelimeleri medlûl ve mânâlarına yaraşır

(Bakara suresi, 98.ayet) D) “Eğer kulumuza (Muhammed’e) indirdiğimiz (Kur’an) hakkında şüphede iseniz, haydin onun benzeri bir sûre getirin ve eğer doğru

Sonuçta Yahudilerin de diğer insanlar gibi oldukları ve azap görmelerinin ya da ilahî rahmete mazhar olmalarının, göklerin ve yerin mülkünün sahibi olan Allah’ın

Tashîh-i hurûf, Kur’an-ı Kerim’i yüzünden ve ezberden güzel okuyabilmeyi öğreten en güzel metottur. Bu bölümde bunu gerçekleştirmek amacıyla uygulamalı

Terim olarak ise Allah (c.c.) rızası için yapılması gereken ibadetleri ve güzel davranışları, insanlara gösteriş için yapıp kendini ve ibadetini beğendirme isteği,

9- “Kim bu dünyada şarap (içki) içer de sonra bu günahından dünyada tevbe etmeden ölürse, o kişi ahirette cennet şarabından mahrum olur “ (Sahih-i