• Sonuç bulunamadı

Musıbetlere Karşı Sabır

3. KUR’AN’DA SABREDİLMESİ GEREKEN DURUMLAR

2.3. Musıbetlere Karşı Sabır

Musibet; beklenmedik bir zamanda gelen kötülük, sıkıntı veren durum”455 anlamlarına gelmektedir. Elmalılı Hamdi Yazar musibeti şöyle tarif ediyor: Musibet hedefine isabet eden mermi gibi insana şiddetli dokunan olay ve felakettir. Yeryüzünde musibet zarar ve harap olmaya sebep olan afet ve ziyanlardır. Kuraklık, kıtlık, hasılat veya hayvanlara gelen zararlar, ev veya şehir yıkımı, arazi kaybı, zelzele ve diğerleri gibi her türlü zararlara şamildir.456

Musibeti, insanlardan gelen eza ve cefalar ile Cenab-ı Hakk’ın verdiği musibetler şeklinde iki grupta inceleyebiliriz.457

Bu dünya imtihan dünyasıdır. Cenab-ı Hak bizlere bir takım musibet ve belalarla imtihan etmektedir. Şunu bilmeliyiz ki imtihan vesileleri bizlerin hayrınadır. Çünkü bizim bunlara göstereceğimiz sabır, ahiret hayatı için bir kazançtır. Hz. Peygamber şu hadisi buna işaret etmektedir:

“Yorgunluk, sürekli hastalık, tasa, keder, sıkıntı ve gamdan ayağa batan dikene varıncaya kadar müslümanın başına gelen her şeyi Allah, onun hatalarını bağışlamaya vesile kılar.”458 Bir başka rivayet ise şöyledir:

“Sevabın çokluğu belanın büyüklüğüyle beraberdir. Allah bir toplumu sevdiği zaman, şüphesiz onları (sıkıntı, musibet ve belalarla) imtihan eder. Artık kim bir (imtihan edildiği bela ve musibetlere) rıza gösterirse, Allah’ın rızası (ve bol sevabı) o kimseyedir. Kim de (imtihan edildiği bela ve musibetlere) öfkelenir (ilahi hükme rıza göstermez) ise Allah’ın gazabı (ve azabı) o kimseyedir.”459

Burada söz konusu olan musibet ve belaların neler olabileceğini Kur’an bize haber verir. “… Sizi biraz korku, biraz açlık ve mallardan, canlılardan ürünlerden eksiltmekle sınarız. Sabredenleri müjdele.”460

Peygamber (S.A.S)’de bir kul olduğundan O da musibetlerle imtihan edilmişti. Öyle ki normal insanlardan kat kat daha ağır şekilleriyle. Ebu Said El Hudri Resulullah’ın böyle bir halini bize haber veriyor. Şöyle ki:

455 TDK Türkçe Sözlük, TDK Yayınları, 8.Baskı, c.II, s.1594, Ankara , 1998. 456 Yazır, a.g.e., c.VII, s.157

457 Bayraktar, İbrahim, Hz. Peygamberin Şemaili, Seha Neşriyat, s.92, İstanbul, 1990 458 Müslim, Birr, 14.

459 İbn Mace, Fiten, 23. 460 Bakara, 2/155.

Peygamber (S.A.S) humma hastalığından yatakta iken yanına girdim. Sonra elimi O’nun üzerine koyunca hararetini örtünün üstünde ellerimde hissettim ve:

- Ya Rasulallah! Ateşinin şiddetine hayret ederim dedim. O:

- “Biz (Peygamberler) böyleyiz. Bizim için bela kat kat fazla olur ve sebavı da bizim için (bu oranda) kat kat fazla olur” buyurdu. Ben:

- Ya Resulallah! Hangi insanlar en şiddetli belaya uğrarlar? Diye sordum. O:

- “Peygamberler!” buyurdu. - Sonra kimler? Dedim. O:

- “Sonra Salih insanlar. Onlardan herhangi birini fakirliğe cidden öyle müptela olur ki büründüğü abadan başka hiçbir şey bulamaz ve biriniz mutlulukla sevindiği gibi onlardan herhangi birisi belaya uğramakla cidden sevinir.”461

Konuyla ilgili bir başka rivayette Abdullah ibn Mesud (R.A )’den gelmekte. Abdullah ibni Mesud şöyle dedi:

Resululah (S.A.S)’in huzuruna vardım. Kendisi sıtmaya yakalanmıştı. - Ey Allah’ın Resulü! Gerçekten şiddetli bir sıtma nöbetine tutuldunuz, dedim.

- “Evet, sizden iki kişinin çekebileceği kadar ızdırap çekmekteyim” buyurdu.

- (Herhalde)bu iki kat sevap kazanmanız içindir dedim.

- “Evet, öyledir. Allah ayağına batan bir diken veya başına gelen daha büyük bir sıkıntıdan dolayı müslümanın günahlarını bağışlar. O müslümanın günahları ağaç yaprakları gibi dökülür” buyurdu.462

Hadislerde de görüldüğü gibi Peygamber Efendimiz Cenah-ı Hakk’ın verdiği musibet ve belalara ecrini Allah’tan bekleyerek güzel bir şekilde sabretmiştir. Bu da Peygamberimizin başına gelen musibetlere karşı tavrını gözler önüne seriyor. Ayrıca bu hadislerden; kulun uğradığı bela ve musibetlerin, kulun günahlarının affına vesile olduğu gibi Allah katındaki derecesinin yükselmesine sebep olduğunu öğrenmekteyiz.463

461 Buhârî, Merda, 3.

462 Buhari, Merda, 4.

Bela ve musibetlere sabır gösterilmesi, hayır ve ecirlere vesile olur. İmam Gazali konuya üç ayrı yorum getirmiştir:

I. Münafığın başına gelen musibet ve hastalıklar. Münafık, sıkıntıya sabretmeyip şikayette bulunduğu için bunlar onun hakkında tam bir ceza anlamı taşır.

2. Müminin hastalık ve musibeti. Mümin, bunların Allah’tan geldiği bilinci içinde sabreder. Böylece de sıkıntıları günahlarına kefaret olur.

3. Şükür ve rıza halindeki olgun müminlerin hastalık ve sıkıntıları. Bunlar bela ve musibet halinde de Allah’a hamd ve şükür görevlerini yerine getirirler. Böylece onların sıkıntıları Allah katındaki derecelerinin yükselmesine neden olur.464

Hz. Peygamber (S.A.S) musibetlere sabır konusunda ashabına uyarılarda bulunuyordu. Onların da kendisi gibi sabretmelerini istiyordu. Enes ibn Malik rivayet ettiğine göre:

Hz. Peygamber (S.A.S) bir kabrin yanında ağlamakta olan bir kadına uğradı da o kadına “Allah’tan kork ve sabret” buyurdu.465

Peygamber bu emri kadının feryad ile ağlamakta olduğunu gösterir. “Sabretmezsen Allah’ın gadabına uğrarsın” demek oluyor.466 Burada Peygamberimizin yasakladığı ölüye bağıra-çağıra, yaka-paça yırtarak ağlamaktır.467 Kadının bu şekilde ağlaması bu tür isyan olduğundan yasaklanmıştı. Ölünün arkasından ağlamak yasaklanmış değildi. Peygamberimiz kendisi ölünün arkasından ağlamıştır. Konuyla ilgili rivayet şöyledir: Kızı (Zeynep), Nebi (S.A.S)’e:

- Oğlum ölmek üzeredir, lütfen bize kadar geliniz diye haber gönderdi. Peygamber (S.A.S):

- “Alan da veren de Allah’tır. O’nun katında her şeyin belli bir vakti vardır. Sabretsin ve ecrini Allah’tan beklesin” buyurarak kızına selam gönderdi.

Bunun üzerine kızı, Nebi (S.A.S)’e:

- Ne olur mutlaka gelsin, diye tekrar haber yolladı:

464 Gazali, a.g.e., c.IV, s.140. 465. Buhârî, Merda, 9. 466 Kandemir, a.g.e., c.I, 231

Bu defa Peygamber (S.A.S) yanında Sad İbni Ubeyde, Muaz ibni Cebel, Übeyy ibn Kab, Zeyd ibni Sabit ve başka bazı sahabeler olduğu halde kalkıp kızına gitti. Yavrucak pek zor nefes almaktaydı. Resulullah’ın gözlerinden yaşlar boşandı.

Durumu gören Sad İbni Ubade:

- Ey Allah’ın Resulü, bu ne haldir? Dedi. Nebi (S.A.S) de:

- “Bu göz yaşı bir rahmettir ki Allah onu kullarından istediği kimselerin kalblerine koymuştur. Allah kendi kullarından ancak merhametli olanlara merhamet eyler” buyurdu.468

Feryadü figan etmeksizin ölüye ağlamanın caiz olduğunu ve ölüm olaylarından önce ölünün yakınlarına sabır tavsiye edilmesi gerektiğini, hadiste öğrenmekteyiz.469

Peygamber efendimiz başa gelen musibetler anında nasıl niyaz bulunmamız konusunda da bazı tavsiyelerde bulunmuştur.

Ümmi Seleme (RA) anlatıyor. Resulullah (S.A.S) şunları söylerken işittim: “Kendisine bir musibet gelen Müslüman Allah’ın emrettiği gibi: “İnnalillahi ve inna ileyhi raci’un, Allahümme ecirni fi musibeti vahlafli hayran minha” (Biz Allah’ınız ve ancak Ona döneceğiz. Bana bir musibetin için ücret ver ve bana bunun arkasından daha hayırlısını ver) derse Allah o musibeti alır ve mutlaka daha hayırlısını verir.470

Bir başka rivayette ise şöyle der:

“Başına bir musibet geldi diye hiçbirimiz ölümü temenni etmesin. Mutlaka böyle bir şey temenni etmek zorunda kalırsa; “Allah’ım, benim için yaşamak hayırlı olduğu sürece beni yaşat, hakkımda ölüm hayırlı olduğu zaman da beni öldür” desin.”471

Görüldüğü gibi Peygamber (S.A.S) musibet anında sabrederek, Allah’a sığınmayı tavsiye etmiştir. Kendisi de bize örnek olacak şekilde başına gelen hatalara sabretmiş, Allah’a sığınmıştır. Biz Müslümanlardan da musibetlerin imtihan vesilesi olduğunu bilip, musibetlere güzel bir şekilde sabretmemizi istemektedir.

468 Kandemir, a.g.e., c.17, s.221. 469 Müslim, Cenaviz, 2.

470 Buhârî, Merda, 19.

Cenab-ı Hakk’ın verdiği bu musibetler dışında da insanlardan gelen bela ve musibetler vardır. Öncelikle, Hz. Peygamber (S.A.S) İslamı tebliğ sırasında müşriklerden çokça eziyet görmüştür. Yapılan eziyetler arasında mübarek sırtına deve işkembesi atılması” fiilen kendi zatına saldırı ve daha başka kötülükler de vardı. Allah Teala indirdiği ayetlerde Peygamberimizden sabretmesini istiyordu. “(Ey Muhammed) Peygamberlerden azim sahibi olanların sabrettiği gibi sen de sabret, inkarcılar için acele etme…”472 Peygamberimiz (S.A.S) de müşriklerin bu cefa ve işkencelerine sabretmiştir.

Sahabeler de Hz. Peygamber gibi müşrikler tarafından eza ve cefaya maruz kalıyordu. Ashab bazen bunlara dayanamıyor ve Hz. Peygamber’e şikayette bulunuyorlardı. Hz. Peygamber onlara önceki ümmetlerden misaller getirerek, onlar gibi sabretmelerini istiyordu. Konuyla ilgili rivayet şöyledir:

Ebu Abdullah Habbab ibni Eret (RA) şöyle dedi:

Hırkasını başının altına yastık yapmış Kabe’nin gölgesinde dinlenirken (S.A.S)’e müşriklerden gördüğümüz işkencelerden şikayette bulunduk ve:

- Bize yardım dilemeyecek, Allah’a bizim için dua etmeyecek misiniz? Dedik. Resulullah şöyle cevap verdi:

- “Önceki ümmetler içinde bir mümin tutuklanır, kazılan bir çukura konulurdu. Sonra da bir testere ile başından aşağı ikiye biçilir, eti-kemiği demir tırmıklarla taranırdı. Fakat bütün bu yapılanlar onu dininden döndüremezdi. Yemin ederim ki Allah mutlaka bu dini hakim kılacaktır; öylesine ki yalnız başına bir atlı Allah’tan ve sürüsüne kurt saldırmasından başka hiçbir şeyden endişe etmeksizin San’anden Hadramut’a kadar emniyetle gidecek. Ne var ki, siz sabırsızlanıyorsunuz.”473

Başka bir rivayet ise şöyledir:

Suhayb (RA)’dan rivayet edildiğine göre Resulullah şöyle buyurdu: “…..

- Biz delikanlının Rabbine iman ettik” dediler.

Bunun üzerine Padişah sokak başlarına büyük hendekler kazılmasını emretti. Hendekler ateşle doldurulmuştu.

Padişah:

472 Araf, 46/135; Mearic, 63/5-6; Rum, 30/60. 473 Buhârî, İkrah, 4.

- Bu yeni dinden dönmeyen herkesi, zorla ateşe atın, dedi:

Emri yerine getirdiler. En sonunda kucağında çocuğu ile bir kadın geldi, bir ara ateşe girmemek ister gibi yaptı, sendeledi, çocuk:

-“Anneciğim, sık dişini sabret, çünkü sen hak din üzeresin!” demek suretiyle annesini cesaretlendirdi.474

İnsanlardan gelen kötülüklere karşı sabretmek bir fazilettir. Ama bunu her zaman bir fazilet olduğunu söylemek doğru değildir. Zira sabır, mahkumiyete, dövülmeye, sövülmeye haksızlıklara katlanmak demek değildir. Bilakis, sabır, bu durumlara düşmemek için, gerekli güç şartlara ve her türlü meşakkat ve mahrumiyetlere tahammül göstermektir. Mesela, düşman karşısında yenilip de mahkum olmanın kahrı altında ezilmemek için önce lazım gelen kuvveti hazırlamak her türlü mihnet ve meşakkata düşmandan daha çok dayanmak gerekir.475

Peygamber Efendimizin çektiği ezalar sadece müşriklerin yaptıklarıyla sınırlı değildi. Bazen de Müslümanların ağır ithamlarına maruz kalıyordu.

Abdullah İbni Mes’ud (RA) şöyle dedi:

Huneyn Savaşı ganimetlerini taksim ederken Resulullah (SAS) bazı kişilere diğerlerinden fazla hisse verdi. Akra İbni Habis’e yüz deve, Uyayne İbni Hasn’a da bir o kadar verdi. Arapların ileri gelenlerine de o günkü taksimde biraz fazla pay verdi. Bunun üzerine bir kişi:

- Vallahi bu taksimde hakkaniyet yoktur. Allah rızası da gözetilmemiştir, dedi.

Ben de:

- Allah’a yemin ederim ki, bunu ben Resulullah’a söyleyeceğim, dedim. Gittim, adamanı söylediklerini anlattım.

Bunun üzerine, kızgınlığından Resulullah’ın yüzü kıpkırmızı kesildi. Sonra şöyle cevap verdi:

- “Allah, Musa’ya rahmet etsin. O bundan daha ağır bir ithama maruz kalmıştı da sabretmişti.”476

474 Müslim, Zühd, 14.

475 Akseki, a.g.e., s.167.

Eza ve işkencelere maruz kalmak peygamberlerin genel özelliğidir. Görüldüğü gibi Peygamberimiz de çok değişik ve ağır olaylarla karşılaşmış. Ama bunlara sabretmiştir.477

2.SABIR-İMAN İLİŞKİSİ

İman, nefsin mutmain olması ve korkunun giderilmesi478 anlamına gelen "emn" mastarından türetilmiş, if’al vezninde bir mastardır. Lügatte, tasdik etmek, güvenmek, boyun eğmek anlamlarına gelmektedir. Genel olarak, bir adamı söylediği sözde doğrulamak şeklinde formüle edilmektedir.479

Küfrün zıddı olan iman kavramının, ıstılah anlamı ile ilgili pek çok tariflerin yapıldığı bilinmektedir. Bu tarifler itikâdi fırkaların yaptıkları tarifler olup, çok farklılık arz etmektedirler. Bu tariflerin bazıları şöyledir:

1-İman, kalbin tasdiki demektir.480 2-İman, mücerred olarak dilin ikrarıdır.481

3-İman, bilinmesi gereken şeyleri, kalbin tasdik etmesi, dilin de bunu söylemesidir.482

4-İman, kalbin tasdiki, dilin ikrarı ve İslam'ın esasi olan rükünleri işlemektedir.483

İman ve sabır arasında kuvvetli bir ilişki bulunmaktadır. Öyle ki, imanın gerçekleşmesi i çi n sabır şart olmuştur. İmanın doğruluğu ve sağlamlığı zorluk anındaki sebat ile ölçülür. Çünkü zorluğa ancak kuvvetli iman sahibi sabır gösterir. İman eden insan imanın pratiğini ortaya koymak zorundadır. Bu ise sabır, azim, kararlılık ve mücadelede sürekliliği gerektirir.

477 Kandemir, a.g.e. c.I, s.253. 478 İsfehani, a.g.e., s.90

479 İbu Manzur. a.g.e., c.XIII, s.21-27. Daha geniş bilgi için bkz. Klavuz Ahmet Saim İman Küfür

Sınırı, s.19-20, İstanbul., 1982.

480 Eş’ari. Ebu’l Hasan Ali İbn İsmail, el-Luma, s.75, Beyrut, trs. 481 Cüveynî, Abdülmelik İbn Ebi’l-Meâlî, el-İrşad, s.397, Mısır, 1950. 482 Cüveynî, a.g.e., s.398.

483 Nevevi, Muhyiddin b. Zekeriya, Şerh Sahihu’l -Müslim. Daru’r Reyan Li’t –Türas, c.I, s.145,

Sabredenlerin ilk ve en önemli vasfı, şüphesiz ki imandır. İman sabrın temelidir. Bütün ahlak ve ibadetler iman temeli üzerine bina edilir. Temel yoksa binanın bir kıymeti yoktur. Nitekim, iman etmek ve sabrı tavsiyede bulunmak Asr suresinde birlikte zikredilerek ziyandan çıkmanın yolu olarak güzel amel ve hakk'ı tavsiye ile birlikte zikredilmiştir.484 Bu da imanla sabrın iç içe olduğunu göstermektedir.

Sabrın imanın bir gereği olduğu Hz. Ali (r.a)'a isnad edilen şu rivayette açıkça belirtilmiştir: "Sabır, imana nispetle insan vücudundaki baş gibidir. Başı olmayan vücutta hayır yoktur. Sabır olmadıkça da imandan hayır gelmez."485 Baş, vücut için kesin bir hayati özellik taşır. Organizma birçok uzvun eksikliğine rağmen hayatta kalabilirken, başsız hayatta kalamaz. Buna mukabil sabırsız ne tevhid korunabilir, ne de peygamberlerin mesajları toplumda kök salarak meyve verebilir. Bu sebepledir ki; imandan sonra takip edilecek yolun başı sabırdır.

İman iki asil ve esas üzerine kurulmuştur. Biri yakin, diğeri sabırdır. Bunlar şu ayet-i kerimede mealen zikredilmiştir: "Sabrettikleri ve ayetlerimize kesinlikle inandıkları zaman, onların içinde buyruğumuzla doğru yola ileten rehberler tayin etmiştik.”486 Bazı müfessirler "Sabır ve yakin ile dinde imamlık derecesine erişilir."487 demişlerdir. Nitekim İsrailoğullarının durumunu belirten yukarıdaki ayet-i kerimenin meali de bunu göstermektedir. Çünkü "Yakin" ifadesi ile emrin, nehyin, sevabın ve cezanın gerek manalarının bilinmesi murad edilmiştir. "Sabır" ile de emredilenlerin yerine getirilmesi, yasaklardan nefsin men edilmesi murad edilmiştir. Ayni zamanda emrin, nehyin, sevabın ve cezanın Allah tarafından olduğunu tasdik etmek ancak yakin ile hasıl olur. Buna karşılık emredilenleri yapmaya devam etmek, yasaklardan nefsi menetmek de ancak sabırla mümkün olur.488

Resulullah (s.a.v) bir hadisinde: "sabır, imanın yarısıdır.”489 buyurarak sabrın imandaki yerini belirtmiştir. Bu hadisin izahını yapan Razi şunu

484 Bkz. Asr, 103/2-3.

485 İbn Kesir a.g.e., c.XII, s.6455. 486 Secde, 32/24.

487 İbn Kesir a.g.e., c.III, s.482. 488 Cevziyye, a.g.e., s.109.

söylemektedir: "İman, ancak söz, amel ve inanç hususunda uygun almayan şeyleri terk etmek ve uygun olanları yapmakla kemale erer. O halde, uygun olmayanları terk etmeye devam etmek, sabırdır. Bu da, imanın diğer yansıdır. Bu izaha göre imanın tamamının sabır olması gerekir. Ne var ki, uygun olmayanlar terk edip uygun olanı yapmak, bazen şehvete yönelik olur ki, burada sabra ihtiyaç yoktur. Bazen de bu husus ihtirasa ters düşer ki, bu durumda sabretmeye ihtiyaç hissedilir. İşte bu sebepten ötürü şüphesiz sabır imanın yarısı sayılmıştır."490

Sabır imanın yarısıdır hadisini Gazali de şöyle açıklıyor: İman tasdik ve amelin ikisine birden isim olarak verilmiştir. Bu bakımdan imanın iki ruknü olmuş oluyor ki, bunların birincisi yakîn ikincisi sabırdır. Yakînden maksat, Allah Teala’nın kulunun, dinin esaslarına hidayetinden meydana gelen kesin bilgi ve inançtır. Sabırdan maksat da bu yakînin muktezası ile ameldir. Zira yakîn; isyanın zararlı, taatin ise faydalı olduğunu kendisine bildirir. İsyanı terk edip ibadete devam da ancak sabır sayesinde mümkün olur. Sabır demek, nefsinin arzularını ve tenbelliği kahretmekle dinin isteklerini yerine getirmek demektir. İşte bu bakımdan sabrın, imanın yarısı olduğu ortaya çıkar.491

Asrı saadet iman-sabır ilişkisini gösteren canlı örneklerle doludur. Resulullah (s.a.v)'in hayatini kendilerine örnek edinen ashabı, onun ruhundan ve yaşantısından, onlara her çeşit acıya sabrettirecek eğitimi almışlardır. Ashabın bu sebatları, fedakârlıkları, akidelerine olan bağımlılıklarından kaynaklanıyordu. Örneğin Bilal’ın, Ümeyye'nin yakıcı güneşte üzerine koyduğu kızgın taşların altında gösterdiği sabır imanın göstergesiydi. Taşın göğsüne yaptığı ağırlıktan nefesi kesilse bile O, pes etmemiş kelime-i tevhidi "ahad, ahad" diye tekrar etmiştir. Ayni zamanda Yasin'in ailesine Ebu Cehrin imanlarından dolayı yapmış olduğu ağır işkenceye karşılık Resulullah (s.a.v) kendilerine sabır emretmiştir. Onlar Allah'a olan imanları gereği işkenceye karşı direnerek tarihe sabreden kahramanlar olarak geçmişlerdir.

Kur'an'da değişik surelerde ele alınan Hz. Musa ve Firavun kıssası, iman- sabır ilişkisinin müşahhas örneklerinden biridir. Sihirbazların Alla Teala’ya iman etmesi üzerine Firavun: “And olsun ki, ellerinizi ayaklarınızı çaprazlama keseceği sonra da hepinizi asacağım” dedi. Sihirbazlar da: “Doğrusu biz ancak

490 Razi, a.g.e., c.IV, s.89. 491 Gazali, a.g.e., c.IV, s.125.

rabbimize dönüp varacağız.” dediler.492 Yani biz açıkça anladık ve bildik ki; biz mutlaka ona döneceğiz. Onun azabı senin azabından, onun cezalandırması ve azabı senin bizi çağırıp zorlamış olduğun sihirden ve senin cezalandırmandan elbete daha şiddetlidir. Allah’ın azabından kurtulmamız için biz bugün elbette senin azabına dayanacağız.493

İman eden sihirbazlar, Firavun’nun tehditlerine karşılık pek büyük ibret ve nasihati içeren ve imanlarında hiçbir şüpheye yer bırakmayan bu kesin ve açık cevabı verdiler. Ve Allah’a yönelip: “Ey Rabbimiz bize sabır yağdır ve canımızı Müslüman olarak al.” dediler. Yani su gibi her tarafımızı kaplayacak, bizi şirk, isyan, küfür, hile ve sihir günahlarında yıkayacak, paklayıp arındıracak büyük ve feyizli bir sabır ver.494

Sihirbazların Allah’tan istediği tek şey görüldüğü gibi sabırdı. Sabır sayesinde imanları zayıflığa uğramayacak, bilakis kuvvetlenecek ve Müslüman olarak rablerine kavuşabileceklerdi.

İman ki, sarsıntı nedir, korku nedir bilmez. İnsanı varacağı akıbetten emin olarak huzura kavuşturur. Rabbine dönmekten, ona yaklaşmaktan duyduğu güven içerisinde yakînen ilerletir. Böyle kesin bir imana sahip kimseler, kime ve nereye yöneleceklerini bilirler, düşmanlarından rahat ve selamet istemezler. Sadece yüce Rablerinden fitnelere karşı sabır ve Müslüman olarak can vermek temennisinde bulunurlar.

Zulüm imanın karşısında, güvenin karşısında ve şuurun karşısında aciz kalır. Boyunlara hakim olduğu gibi kaplere de hakim olduğunu sanan zulüm her zaman acizdir ve inanan gönüller karşısında acze düşer. Gönüller zalimlere de hakim olan Allah’a bağlanınca ne gelir zalimlerin elinden.

Bir müddet önce Firavun’dan ücret isteyen, başardıkları anda alacakları karşılığı soran, ona yakın makam ve mertebe arzu eden sihirbazlar, şimdi imanları sayesinde Firavun’a üstün gelmeye çalışan, onun savurduğu tehdit ve azapları küçümseyen, önem vermeyen, asılma ve sindirilme tehditlerine karşılık Allah’ım üzerimize sabır yağdır diye dua eden bir azınlık haline gelmiştir.495

492 Araf, 7/124-125.

493 İbn Kesir, a.g.e., c.VI, s.3055. 494 Yazır, a.g.e., c.IV, s.111. 495 Kutup, a.g.e., c.VI, s.212.

Yine Allah Teala Kur’an-ı Kerim’de “And olsun ki biz sizi biraz korku, biraz açlık, Biraz da mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltme ile imtihan edeceğiz. Müjdele o sabredenleri. Onlar başlarına bir musıbet geldiği zaman: “Biz Alla’a aidiz ve ona döneceğiz.”derler.”496 buyuruyor. Bu ayete baktığımız zaman sihirbazların tavrının Allah’ın rızasını kazandıracak bir tavır olduğunu görüyoruz.

Allah Teala kullarını bir taraftan nefislerinin heves ve arzusu ile diğer taraftan kafirlerin, hak düşmanlarının hucum ve eziyetleri ile deneyip imtihan edeceğini söylüyor ve bu nedenle bazı zahmetler ve meşakkatlerle karşılaşacağımızı haber veriyor. Ruhen ve bedenen nefsimizi terbiye etmez isek, sabır ve tahammüle, kararlı ve metin olmaya alışamaz isek, Allah’ın yardımının ilk sebeplerinden birini kaybetmiş oluruz. Eğer sabretmez isek en ufak bir sıkıntı ve acı karşısında korkmaya, sızlanmaya başlarız. Ümitsizliğe ve gevşekliğe düşeriz.497 Eğer bütün bunlar karşısında sabırlı davranır ve Allah’a karşı güvenimizi kaybetmeden teslimiyetimizi bozmadan kesin bir iman ile inanır ve sabreder isek Allah Teala bizi mükafatlandıracağını şu ayet-i kerimede açıklıyor: “Sabredenlere, felaketlere karşı dişlerini sıkıp göğüs gerenlere, mükafatları hesapsız ödenecektir.”498 Ödülün hesapsız olması, sabrın ehemmiyetini göstermektedir. Felaketler karşısında gösterilecek sabır, büyük bir meziyet olmasaydı, kolay olsa idi hesapsız mükafat vaat edilmez idi.

Felaketler karşısında sabretmek zordur. Ancak bu zorluğa sabredip iman