• Sonuç bulunamadı

Refah ve Bollukta Sabır

3. KUR’AN’DA SABREDİLMESİ GEREKEN DURUMLAR

3.9. Refah ve Bollukta Sabır

Bu dünyada insan, ya sağlık ve zenginlik gibi hoşa giden şeylerle karşılaşır, yada musibet, bela ve yokluk gibi hoşa gitmeyen olaylarla karşılaşır. Bu iki durumda da sabır gereklidir.

Kur’an-ı Kerim ferd ve toplum hayatında maddi serveti ön plana çıkarmayı kınar. Kur’an, insanları dünya hayatını tercih edip, mal bolluğuyla taşkınlıkta bulunmalarını kendilerine bir fayda sağlamayacağını362 ve dünya hayatının geçici bir yer olduğunu ahiret hayatının daha hayırlı ve kalıcı363 olduğunu belirterek, fert ve toplumu takva sahibi olmaya ve harcamalarında ölçülü davranmaya davet eder.

Refah ve bollukta yaşamak bazen insanı şımartarak Allah’tan uzaklaştırabilir. Bazı insanlar, Allah’ın kendilerine verdiği malları ve mülkleri tamamen kendi kişisel çabaları sonucu elde ettikleri zehabına kapılarak şükretmezler. Böylece Allah’ı bahşettiği bolluktan dolayı devre dışı bırakarak saparlar.364

İslam özel mülkiyete karşı değildir. Özel mülkiyet islamda bilinen bir mülkiyet çeşididir. Kur’an ayetlerinde “mallarımız”, “malları”, “yetim malı” ve “evleriniz” gibi lafızlar çok geçer. Bunun gibi bir başka husus ise Kur’an’ın Müslümanları zekatlarını vermelerini ve infakta bulunmalarını emretmesidir. Bu da Müslümanların mal-mülk sahibi olduğunu gösterir.365

İslamda, her çalışanın emeği neticesinde mülk edinme hakkı olduğuna göre, tabii olarak burada özel mülkiyet de olmalıdır.

Ancak İslam sermayenin bazı insanların ellerinde dolaşarak tekelleşmeye karşı çıkar. Ve sermayenin bütün halk tabakaları arasında adil bir şekilde dağıtılmasını öngörmektedir.

362 Bkz. Mücadele, 88/17.

363 Bkz. A’la, 87/1617. 364 Altıntaş, a.g.e., s.173.

365 Mısri, Refik Yunus, İslam İktisad Metodolojisi, Ter: Hüseyin ARSLAN, Birleşik Yayınları, s.47,

Yüce Allah, insana verdiği nimeti ondan geri aldığı zaman çok ümitsiz ve çok nankör olmasını kınadığı gibi insana dokunan bir musibeti kaldırıp ona bir nimet verince şükredeceği yerde kötülük benden gitti diyerek sevinip övünmesini ve şımarıp azmasını da kınamıştır.366

İnsanın musibet karşısında üzgün, ümitsiz ve nankör olmayıp sabretmesi gerektiği gibi nimet karısında sevinip övünerek şımarık azmaması ve nimete şükredip sabretmesi gerekir.

Allah, bu duruma, ancak sabredip Salih ameller işleyen kimselerin muvaffak olabileceğini bildirmiş ve böyle olan kimselere mağfiret ve büyük mükafat va’d ederek mealen şöyle buyurmuştur: “Ancak sabredip güzel iş yapanlar böyle değildir. İşte onlar için bir bağış ve bir büyük mükafat vardır.”367 Sabredenler sıkıntı ve zorluktan dolayı ümitsizliğe düşmedikleri gibi refah ve bolluktan dolayı şımarıp kibre kapılmazlar.368

Nimete sabır, nimeti verenin Allah olduğunu bilmek, nimetin hakkını gözetmek, maddi ve manevi alanlarda bağış yapmak suretiyle iyilikte bulunmak, zor durumda olanları gözetmek, baskı altında olanların yardımına koşmak, nimet ile övünüp kibirlenmeyi ve şımarıp azgınlık etmeyi terk etmektir. Nimet ve servet ile şımarıp azmak, insanın helakine sebep olur.

Refah ve bollukta Müslümanların sabra ihtiyacı ve onu dilemesi, fakirlik ve zor durumlarda sabra olan ihtiyaç ve onu dilemesi gibidir. Bolluk ve refahta sabretmeye ancak sadık kullar metanet gösterirler. Selef-i salihinden bazıları: “Belalara ve fakirliğe mü’min sabreder. Fakat afiyet ve bolluğa ancak sadık kullar sabrederler.”369 demişlerdir.

Ashab-ı kiram fethettikleri coğrafya genişleyince ve sayısız nimetlere kavuşunca, şunu itiraf ettiler: “Biz fakirlik ve darlıkta imtihan edildik, sabrettik. Fakat bollukta imtihan edildik, sabredemedik.”370 diyerek bollukta imtihan olmanın daha çetin olduğunu belirtmişler.

366 Bkz. Hud, 11/11.

367 Hud, 11/11.

368 Yazır, a.g.e., c.IV, s.528. 369 Mekki, a.g.e., c.I, s.401,

İnsan, bollukta ve afiyette, sabra daha fazla muhtaçtır. Çünkü bollukta bütün imkanlar mevcuttur. Nitekim bir kimsenin yanında yiyecek bulunmadığı zamanki sabrı, bulunduğu zamanki sabrından daha çoktur.371

Refah ve bollukta sabretmenin zorluğunun sebebini İmam-ı Gazali şöyle açıklamaktadır: “Bolluk ve refahta sabrın daha zor olması, bu sabrın, kudrete mukareneti bakımındandır. Yokluğa sabır, bir yönden mecburidir. Fakat varlığa sabır, tamamen bir irade işidir ve bundan dolayı zordur.”372

Bollukta sabretmenin yollarından biri de cimrilikten sakınmaktır. Çünkü münafıklar zoru gördüklerinde ortadan yok olmaya, nimet ve çıkar gördüklerinde de ortaya çıkıvermeye aşırı bir tutkunluk içindedirler.373 Allah Teala insanı cimrilikten kurtarmak için infak etmeye teşvik ederek mealen şöyle buyurmaktadır: “O takva sahipleri ki, bollukta da darlıkta da Allah için harcarlar.”374 Müfessirler ayet-i kerime’de geçen “bolluktan” muradın “zenginlik” olduğunu söylemişlerdir.375

Kur’an-ı Kerim’de Davud (a.s.) ile Süleyman (a.s.)’ın kıssası bollukta sabretmeye iyi bir örnek teşkil etmektedir. Yüce Allah, Davud (a.s.) ile Süleyman (a.s.)’ı bollukla denemiş ve nimetle imtihan etmişti. Davud (a.s.)’ı verdiği hükümleriyle, Süleyman Peygambere de Sad suresinde belirttiği gibi “çalımlı cins koşu atları vererek”376 imtihana tabi tutmuştu. İmtihanın sonucu Davud (a.s.) ve Süleyman (a.s.) nimet verildikten sonra tevbe etmişler, bollukta sabretmişler neticede imtihanı başarıyla atlatarak Allah’ın nimetine şükreden kullarından olmuşlardı.

Kur’an-ı Kerim aynı zamanda refah ve bollukta sabretmeyip onu araçtan amaca dönüştürerek kendisini mustağni görerek azmış olan tipleri de örnek göstermektedir. Bu tiplerden birisi de Karun’dur.377 Karun, Musa (a.s.)’ın kavminden birisiydi. Allah Teala ona çok mal vermişti. Ayet-i Kerime onun malının çokluğunu, hazinelerinin anahtarlarının güçlü kişilerden bir topluluğun taşıyamayacağı kadar çok olduğunu belirterek tasvir ediyor. Karun, bu serveti kendi ilmi sayesinde kazandığını iddia etmede ve servetinden dolayı böbürlenmede alem olmuştur. Karun kıssası

371 Cevziyye, a.g.e., s.65. 372 Gazali, a.g.e., IV, s.69. 373 Bkz. Ahzab, 33/19. 374 Âl-i İmran, 3/134. 375 Razi, a.g.e., c.VII, s.70. 376 Sad, 38/31.

mütekebbir ve ihtikarcı bir kapitalist kıssasıdır. Bu kıssa, yer yüzünde büyüklük taslamadan ve bozgunculuk yapmadan hayatın nimetlerinden mutedil bir şekilde istifade edilmesi gerektiği belirtiliyor.378

İnsanın içinde bulunduğu refah ve bolluk maddi servetle sınırlı değildir. Aynı zamanda makam, mevki, emniyet, sıhhat, evlat, iman, ahlak, ilim, sanat ve benzeri dünya ve ahirette sahibine faydası dokunan her şeyi kapsamaktadır.379

Maddi refah ve menfaatin birçok insanı değiştirdiği bir gerçektir. Zamanımızdaki topluma bile baktığımızda insanların büyük çoğunluğu fiilen koyu materyalist bir hayat içerisinde yaşadıklarını görüyoruz. Bundan dolayı toplum fertleri arasında korkunç hayat farklılıkları gözlenmektedir. Zenginler haşa Allah yokmuş gibi lüks ve israf içerisinde yaşarlarken, fakirler ise bir ekmek parası için yaşam mücadelesi veriyorlar. Zenginlerin fakirleri unutmaları büyük sosyal patlamalara yol açmıştır.

İnsanların arasında müzmin bir hastalık olan bu sosyal patlamayı önlemek ancak verilen nimete şükür etmekle, onu israftan uzak ihtiyaç nispetinde kullanmak ve onda Allah ve kul hakkını gözetlemek ve bu nimetlerden dolayı azmamak ve şımarmamakla olur.

Netice olarak tabiatı gereği insan, temel ihtiyaçlarını ve hayatı için gerekli araç-gereçleri temin etmek zorundadır. Çünkü yaşamak, az da olsa servet ve mal olmadan düşünülemez. Bu da şu demektir, mal ve servet elde etme zorunluluğu bir tür insan içgüdüsünü oluşturur. Birbirlerini gerekli kılar. Ancak önemli olan bunların aşırılığının önlenmesi ihtiyacın ötesine taşırılmaması ve kontrol edilebilirliğidir. İşte bütün bunları kontrol etmek için sabra ihtiyaç duyulmaktadır.