• Sonuç bulunamadı

(39/1) Bu Kitap'ın indirilmesi, Aziz (kudreti daima üstün gelen), Hakîm (her işi hikmetli olan) Allah katındandır.

(39/2) (Resulüm!) Şüphesiz ki Kitap’ı sana hak olarak indirdik. O halde sen de dini Allah'a has kılarak (samimiyetle) kulluk et.

(39/3) Dikkat et, hâlis din (önünde secdeye varılıp kulluk edilecek tek otorite) yalnız Allah'ındır. O'nu bırakıp kendilerine bir takım dostlar edinenler: Onlara, bizi sadece Allah'a yaklaştırsınlar diye kulluk ediyoruz, derler. Doğrusu Allah, ayrılığa düştükleri şeylerde aralarında hüküm verecektir. Şüphesiz Allah, yalancı ve inkârcı kimseyi doğru yola iletmez. (Bizleri, Allah yaklaştırıyor denilerek bir takım hoca, cemaat, tarikat şeyhi, mürşit ve benzeri yapıların büyük bir kısmının; Taraftarlarını yalnızca kendilerine hizmetçi edinen ve sapkın görüşler aşılayan kimseler oldukları ve bunlara tabi olmanın da bu ayet kapsamına girebileceği dikkatten kaçırılmamalı. Kalbimizden her geçeni, dualarımızı işiten bir Rabbimiz var iken bir aracı edinenlere Rabbimizin bu ayette gerekli ihtarı yapmıştır.)

(39/4) Eğer Allah bir evlât edinmek isteseydi, elbette yarattıklarından dilediğini seçerdi. Ancak O (bundan) pek münezzehtir. O, Vahid (bir olan), Kahhar (her şeyden en üstün) olan Allah’tır.

(39/5) Allah, gökleri ve yeri hak ile yarattı. Geceyi gündüzün üzerine örtüyor, gündüzü de gecenin üzerine sarıyor. Güneşi ve ayı da emri altına almıştır. Her biri belli bir süreye kadar akıp gider. Dikkat edin! O, Aziz (kudreti daima üstün olan) dır, Gaffar (çok bağışlayan) dır.

(39/6) Allah sizi bir tek nefisten (Âdem'den) yarattı, sonra eşini (Havva’yı) ondan kıldı. Sizin için sağmal hayvanlardan (deve, manda, inek, koyun, keçi, at, eşek ve tavuk gibi evcil hayvanlardan) sekiz eş meydana getirdi. Sizi de annelerinizin karınlarında üç karanlık içinde çeşitli safhalardan geçirerek yaratmaktadır. İşte Rabbiniz olan Allah bu nimetleri verendir. Mülk O'nundur. O'ndan başka İlah yoktur. Öyleyken nasıl oluyor da (O'na kulluktan) çevriliyorsunuz?

(39/7) Eğer inkâr ederseniz, şüphesiz Allah, size muhtaç değildir. Bununla beraber O, kullarının inkarına razı olmaz. Eğer şükrederseniz, o zaman sizden razı olur. Hiçbir günahkâr, bir başkasının günah yükünü yüklenmez (herkes sadece kendi yapıp ettiklerinin ve sebebiyet verdiklerinin karşılığını bulacaktır.) Sonra (ölümü ardından) dönüşünüz ancak Rabbinizedir. Yaptıklarınızı O size haber verir. Çünkü O, kalplerde olan

173 her şeyi hakkıyla bilendir.

(39/8) İnsanın başına bir sıkıntı gelince, Rabbine yönelerek O'na yalvarır. Sonra Allah lütfuyla ona bir nimet verince, daha önceden O’na yalvarmış olduğunu unutur. Allah'ın yolundan saptırmak için O'na ortaklar koşar. (Ey Muhammed!) De ki: İnkarınla (bu geçici Dünya’nın zevkleri ile) biraz eğlene dur. Çünkü sen, cehennem ehlindensin!

(39/9) Yoksa geceleyin secde ederek ve kıyamda durarak ibadet eden, ahiretten çekinen ve Rabbinin rahmetini dileyen kimse (o inkarcı gibi) midir? (Resulüm!) De ki: Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?

Doğrusu ancak akıl sahipleri bunları hakkıyla düşünürler.

(39/10) (Ey Resulüm!) De ki: “(Allah şöyle buyuruyor): Ey inanan kullarım! Rabbinize karşı gelmekten sakının. Bu dünyada iyilik yapanlara iyilik vardır. Allah'ın (yarattığı) yeryüzü geniştir. Yalnız sabredenlere, mükâfatları hesapsız ödenecektir.

(39/11-12) De ki: Bana, dini yalnızca Allah'a has kılarak, O'na kulluk etmem emredildi. Bana Müslümanların öncüsü olmam emredildi.

(39/13) De ki: Rabbime karşı gelirsem, doğrusu büyük bir günün azabından korkarım.

(39/14) De ki: Ben dinimde ihlâs (samimiyet) ile ancak Allah'a ibadet ederim.

(39/15) (Ey Allah'a eş koşanlar!): Siz de O'ndan başka dilediğinize tapın! De ki: Gerçekten hüsrana uğrayanlar, kıyamet günü hem kendilerini, hem de ailelerini hüsrana sokanlardır. Bilesiniz ki, bu apaçık hüsrandır.

(39/16) Onların üstlerinde ateşten tabakalar, altlarında da (öyle) tabakalar var. İşte Allah kullarını bununla korkutuyor. Ey kullarım! Yalnızca benden korkun.

(39/17-18) (Ey Resulüm) Allahtan başkalarına (zalim yöneticilere, şeytana ve benzerlerine) kulluk etmekten kaçınıp, Allah'a yönelenlere müjde vardır. Dinleyip de sözün en güzeline (Müslümanlar hakkındaki ön yargılardan arınarak, insanların zaaflarını, hatalarını Müslümanlığa vermeden kainatın yaratıcısı, sonsuz kudret sahibi çok merhametli olan Allah’ı düşünerek Kurana; La İlahe İllallah Muhammeden Resulullah;

Allah birdir ve ondan başka ilah yoktur. Muhammed onun kulu ve Resulüdür sözüne) uyan kullarımı müjdele. İşte Allah'ın doğru yoluna uyan kimseler onlardır. Gerçek akıl sahipleri de onlardır.

(39/19) (Resulüm!) (Allah kendisine tebliğ edildiği halde, özgür iradesiyle onu inkar edenleri böylelikle kendisi) Hakkında azap hükmünü gerçekleştirmiş, ateşte olan kimseyi, sen mi kurtaracaksın!

(39/20) Fakat Rabbine karşı gelmekten sakınanlar için (cennette) üst üste yapılmış ve altlarından ırmaklar akan köşkler vardır. Allah, gerçek bir vaad de bulunmuştur. Allah, vadinden dönmez.

(39/21) Görmedin mi? Allah gökten bir su indirdi, onu yerdeki kaynaklarda akıttı, sonra onunla türlü türlü renklerde bitkiler, ekinler çıkarttı. Sonra onlar kurur da sapsarı olduklarını görürsün. Sonra da onları çer çöp haline getirir. Şüphesiz bunlarda akıl sahipleri için bir öğüt vardır.

(39/22) Kimler gönlünü Allaha, İslâm'a açmışsa o, Rabbinden bir nur üzerinde değil midir? Allah'ı anmak hususunda kalpleri katılaşmış olanlara yazıklar olsun! İşte bunlar apaçık bir sapıklık içindedirler.

(39/23) Allah sözün en güzelini, (ayetleri) birbirine benzeyen ve (hakikatlerin) tekrarlandığı bir kitap hâlinde indirdi. Rablerinden korkanların (onun bildirdikleri karşısında) tüyleri ürperir, bedenleri ve kalpleri de Allah'ın zikrine yumuşar! İşte bu (kitap) Allah'ın hidayetidir. Artık onunla dileyeni hidayete erdirir. Allah, kimi de (inkarı sebebiyle) dalaletinde bırakırsa, artık onu hidayete erdirecek yoktur.

(39/24) Kıyamet gününde yüzünü azabın şiddetinden korumaya çalışan kimse (kendini ondan emin kılan cennetlikler gibi) midir? Zalimlere «Kazandığınızı tadın!» denilir.

(39/25) Onlardan öncekiler (peygamberlerini) yalanladılar da ummadıkları bir yerden azap onları kuşattı.

(39/26) Böylece Allah, onlara dünya hayatında rezilliği tattırdı. Ahiret azabı daha büyüktür. Keşke bunu bilselerdi!

(39/27) Andolsunki biz, öğüt alsınlar diye, bu Kuran'da insanlara her türlü misali verdik.

(39/28) (Günahlardan) Sakınsınlar diye, pürüzsüz (hatasız) Arapça bir Kur'an olarak indirdik.

(39/29) Allah (Mülkünde bir ortağının bulunmadığını ve Kendisine ortak koşanların hallerine) bir örnek veriyor: Birbiriyle uyumsuz bir kaç amirin emrindeki kişi ile güvenilir bir tek amirin emrindeki kişinin durumu aynı olur mu? Hamd (kulluk ve şükür yalnız) Allah'a mahsustur. Fakat onların çoğu bilmezler.

(39/30) (Ey Resulüm) Muhakkak sen de öleceksin, onlar da ölecekler.

(39/31) Sonra şüphesiz, siz de kıyamet günü, Rabbinizin huzurunda davalaşacaksınız.

(39/32) Allah'a karşı yalan uyduran ve kendisine gelen gerçeği (Kur'an'ı) yalan sayandan daha zalim kimdir?

Kâfirlerin yeri cehennemde değil mi? (Evet cehennemdir Rabbim)

174 (39/33) Doğruyu getiren (ortaya koyanlar) ve onu tasdik edenler var ya, işte kötülükten sakınanlar onlardır.

(39/34) Onlar için Rableri katında diledikleri her şey vardır. İşte bu, güzel davrananların mükâfatıdır.

(39/35) Böylece Allah, onların günahlarını örtecek (affedecek) ve yaptıklarını en güzeline denk olarak mükâfatlarını verecektir.

(39/36) Allah kuluna (Mükafat ve ceza vermeye dost ve yardım eden olmaya) kâfi değil midir? (Kafisin Rabbim) (Onlar ise) Seni O'ndan başkalarıyla korkutuyorlar. Allah, kimi (inkarı sebebiyle) sapkınlığında bırakırsa artık onun yolunu doğrultacak biri yoktur.

(39/37) Allah kimi de (halis bir kalp ile kendisine yönelmesi akabinde) hidayet ederse, artık onu saptıracak yoktur. Allah, Aziz (kudreti daima üstün gelen) intikam sâhibi değil midir? (Evet buyurduğun gibisin Rabbim)

(39/38) Andolsunki onlara: Gökleri ve yeri kim yarattı? diye sorsan, elbette «Allah'tır» derler. De ki:

Öyleyse bana söyler misiniz? Allah bana bir zarar vermek isterse, Allah'ı bırakıp da taptıklarınız, O'nun verdiği zararı giderebilir mi? Yahut Allah, bana bir rahmet dilerse, onlar O'nun bu rahmetini önleyebilirler mi? De ki: Bana Allah yeter. Tevekkül edenler, ancak O'na güvenip dayanırlar.

(39-40) De ki: Ey kavmim! Elinizden geleni yapın; doğrusu ben de (Peygamberlik görevimi, Rabbimin emrettiklerini) yapacağım! Kendisini rezil edecek olan azap kime gelecek, kime sürekli azap inecek, yakında bileceksiniz!

(39/41) (Resulüm)! Şüphesiz biz bu Kitap’ı sana, insanlar için hak olarak indirdik. Artık kim doğru yolu seçerse kendi lehinedir; kim de saparsa ancak kendi aleyhine sapmış olur. Sen onların üzerinde vekil (işlediklerinden sorulacak) değilsin.

(39/42) Allah, ölüm vakitleri gelenlerin canları alır, ölmeyenlerinkini de uykularında alır. Ölümüne

hükmettiklerinin ruhlarını tutar, diğerlerini belli bir süreye (ömürlerinin sonuna) kadar bırakır. Şüphe yok ki, bunda iyice düşünecek olanlar için ibretler vardır.

(39/43) Yoksa onlar Allah'tan başkalarını kendilerine şefaatçiler mi edindiler? De ki: Onlar hiçbir şeye güç yetiremeyecek ve akıl erdiremeyecek olsalar da mı?

(39/44) De ki: Bütün şefaat yetkisi Allah'ındır. (Ancak onun yetki verdikleri, yine Allahın dilediği kimselere şefaat edebilirler.) Göklerin ve yerin hükümranlığı O'nundur. Sonra O'na döndürüleceksiniz.

(39/45) Allah, tek olarak anıldığı zaman, ahirete inanmayanların içlerine sıkıntı basar. Ama Allah'tan başkası (tapındıkları) anıldığı zaman hemen yüzleri güler.

(39/46) De ki: Ey gökleri ve yeri yaratan, görülmeyeni ve görüleni bilen Allah’ım, hakkında anlaşmazlığa düştükleri hususlarda kulların arasında hüküm verecek olan sensin.

(39/47) Eğer yeryüzünde bulunan şeylerin hepsi ve bir katı daha o zalimlerin olsaydı, kıyamet günü, çarptırılacakları cezadan kurtulmak için onu fidye olarak derhal verirlerdi. Zira Allah tarafından, onlar için hiç hesap etmedikleri bir azap (cehennem) ortaya çıkmıştır.

(39/48) Onların kazandıkları kötülükler açığa çıkmış, alaya aldıkları şey, (azap) kendilerini sarmıştır.

(39/49) İnsana bir zarar dokunduğu zaman bize yalvarır. Sonra, kendisine tarafımızdan bir nimet verdiğimiz vakit, «Bu bana ancak bilgimden dolayı verilmiştir» der. Hayır o, bir imtihandır, fakat çokları bilmezler.

(39/50) Bunu onlardan öncekiler de söylemişti; ama (sözde) kazandıkları şeyler onlara bir fayda vermedi.

(39/51) Bunun için yaptıkları kötülüklerin vebali onları yakaladı. Bunlardan da zulmedenlerin işledikleri kötülükler, başlarına gelecektir. Bu hususta Allah'ı âciz bırakamazlar.

(39/52) Bilmiyorlar mı ki Allah, rızkı dilediğine bol bol verir, dilediğinden de kısar. Şüphesiz bunda inanan bir kavim için ibretler vardır.

(39/53) De ki: Ey kendi nefisleri aleyhine haddi aşan kullarım! Allah'ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin!

Çünkü Allah bütün günahları bağışlar. Şüphesiz ki O, Gafur (çok bağışlayan), Rahîm (kullarına çok merhamet eden) dir.

(39/54) Size (ölüm ile birlikte) azap gelip çatmadan önce Rabbinize dönün, O'na teslim olun, sonra size yardım edilmez.

(39/55) Size azap farkına varmadığınız yerden ansızın gelip çatmadan önce, Rabbiniz tarafından size gönderilen hükümlerin en güzeline tâbi olun.

(39/56) Kişinin: Allah hakkında işlediğim kusurlardan dolayı yazıklar olsun bana! Gerçekten (ben iman edenlerle ve azap günü hakkında) alay edenlerdendim” (diyeceği günden sakının)!

(39/57-58) Veya: (Kendisine bir olan Allaha iman etmenin gerekliği hatırlatıldığı halde) Allah bana hidayet verseydi, elbette sakınanlardan olurdum, demesin. Yahut azabı gördüğünde: Keşke benim için bir kez daha

175 (dünyaya) dönme imkânı bulunsa da iyilerden olsam! diyeceği günden sakının.

(39/59) Hayır (dönemeyeceksin)! Ayetlerim sana gelmişti de sen onları yalanlamış, (imanı, Müslümanlığı basitlik saymış küçümseyerek) büyüklük taslamış ve inkârcılardan olmuştun.

(39/60) Kıyamet günü, (Dünyada iken) Allah hakkında yalan uyduranların yüzlerinin kapkara olduğunu görürsün. (Allaha iman etmeyerek) Kibirlenenlere cehennemde yer mi yok?

(39/61) Allah, günahlardan sakınanları (kulluğunu, ibadetlerini özenle yerine getirenleri) bu (hususta gösterdikleri üstün gayretleri) başarıları sebebiyle kurtuluşa (cennete) eriştirir. Onlara hiçbir fenalık dokunmaz. Onlar mahzun da olmazlar.

(39/62) Allah her şeyin yaratıcısıdır ve O, her şey üzerinde mutlak otorite ve tasarruf sahibidir.

(39/63) Göklerin ve yerin anahtarları (mutlak hükümranlığı) O'nundur. Allah'ın ayetlerini inkâr edenler var ya, işte onlar hüsrana uğrayacak olanlardır.

(39/64) De ki: Ey cahiller! Bana Allah'tan başkasına mı kulluk etmemi emrediyorsunuz?

(39/65) (Ey Resulüm!) Şüphesiz sana da senden öncekilere (Resullere) de şöyle vahyolunmuştur:

Andolsunki Allah'a ortak koşarsanız, işleriniz (İyilik adına dahi olsa neyiniz varsa) mutlaka boşa gider ve hüsrana uğrayanlardan (cehennemliklerden) olursunuz!

(39/66) Bilakis, yalnızca Allah'a kulluk et ve şükredenlerden ol!

(39/67) Onlar (inkârcılar) Allah'ı hakkıyla tanıyıp bilemediler. (Bir toplu iğnenin dahi ustasız fabrikasız üretilemeyeceğini bilip dururken, şu uçsuz bucaksız kainatın ve yaratılmış canlıların kendi kendine var olduğunu ve ya bir yaratıcı ile birlikte birçok ilahların var ettiğini iddia ettiler. Tek bir olan yaratıcıya;

Allaha kulluk fikri işlerine gelmedi, kibirlerine yediremediler bunu çağ dışılık saydılar.) Kıyamet günü bütün yeryüzü O'nun tasarrufundadır. Gökler O'nun kudret eliyle dürülmüş olacaktır. O, müşriklerin ortak koşmalarından yüce ve münezzehtir.

(39/68) (Kıyametin kopması için) Sur’a üflenince, Allah'ın diledikleri müstesna olmak üzere göklerde ve yerde ne varsa hepsi ölecektir. Sonra ona bir daha üflenince, bir de ne göresin, onlar (Haşir meydanında toplanmak üzere) ayağa kalkmış bakıyorlar!

(39/69) Yeryüzü, Rabbinin nuru ile aydınlanır, kitap (amel defterleri) konulur, peygamberler ve şahitler getirilir ve aralarında hakkaniyetle hüküm verilir. Onlara asla zulmedilmez.

(39/70) Herkese ne yaptıysa, karşılığı tastamam verilir. Allah, onların yaptıklarını en iyi bilendir.

(39/71) O inkârcılar, bölükler halinde cehenneme sürülür. Oraya vardıklarında cehennemin kapıları açılır, bekçileri onlara: Size, içinizden Rabbinizin ayetlerini okuyan ve bugüne (haşir ve sorgu gününe)

kavuşacağınızı ihtar eden peygamberler gelmedi mi? derler. «Evet geldi» derler, artık azap sözü kâfirlerin üzerine hak olmuştur.

(39/72) Onlara: İçinde ebedî kalacağınız cehennemin kapılarından girin; kibirlenenlerin yeri ne kötü! denilir.

(39/73) Rablerine karşı gelmekten sakınanlar ise, bölükler halinde cennete sevk edilirler, oraya varıp da kapıları açıldığında bekçileri onlara: Size selâm olsun, hoş geldiniz! Haydi, ebedî kalmak üzere buyurun girin! derler.

(39/74) Onlar da: Verdiği sözde sadık olan ve bizi, dilediğimiz yerinde oturacağımız bu cennet yurduna vâris kılan Allah'a şükürler olsun. Güzel davranışlarda bulunanların mükâfatı ne güzelmiş! derler.

(39/75) Melekleri de görürsün ki, Rablerine hamd ile tesbih ederek Arş'ın etrafını çevreleyip dönmekteler.

Artık aralarında adaletle hükmolunmuş ve «Alemlerin Rabbi olan Allah'a hamdolsun» denilmiştir.

(40) MÜ'MİN SURESİ (40/1) Hâ. Mîm.

(40/2-3) Bu Kitap mutlak galip, hakkıyla bilen, günahı bağışlayan, tövbeyi kabul eden, azabı çetin, lütuf sahibi Allah tarafından indirilmiştir. O'ndan başka hiçbir ilâh yoktur, dönüş ancak O'nadır.

(40/4) İnkâr edenlerden başkası, Allah'ın ayetleri hakkında mücadele etmez. (Onlar o ayetleri etkisiz kılmaya, çelişkili göstermeye çalışırlar. Ona tabi olanları ise basit, çağ dışı, terörist ve ayak takımı olarak sınıflarlar.) Şimdi onların o memleketlerde (rahat ve sefahat içinde) gezip dolaşmaları, seni aldatmasın!

(Muhakkak ki varacakları yer Cehennemdir!)

(40/5) Bunlardan önce Nuh kavmi ve onlardan sonraki topluluklar da (peygamberlerini) yalanladılar.

(Onlardan) her ümmet kendi peygamberini yakalamaya azmetmişlerdi. Bâtılı hakkın yerine koymak için mücadele etmişlerdi. Bunun üzerine ben onları kıskıvrak yakaladım. İşte, cezalandırmamın nasıl olduğunu gördüler!

176 (40/6) İnkâr edenlerin cehennem ehli olduklarına dair Rabbinin sözü böylece gerçekleşti.

(40/7) Arş'ı yüklenen ve bir de onun çevresinde bulunanlar (melekler), Rablerini hamd ile tesbih ederler, O'na iman ederler. Müminlerin de bağışlanmasını isterler: Ey Rabbimiz! Senin rahmet ve ilmin her şeyi kuşatmıştır. O halde tövbe eden ve senin yoluna gidenleri bağışla, onları cehennem azabından koru! (derler).

(40/8) Rabbimiz! Onları da, onların atalarından, zevcelerinden, nesillerinden iyi olanları da kendilerine vadettiğin Adn cennetlerine koy. Şüphesiz ki Aziz (kudreti daima üstün gelen), Hakîm (her işi hikmetli olan) ancak sensin!

(40/9) Bir de onları; her türlü kötülüklerden koru. O gün sen kimi kötülüklerden korursan muhakkak ki onu rahmetine mazhar etmiş olursun. Bu en büyük kurtuluştur.

(40/10) (Ahirette) İnkâr edenlere şöyle seslenilir: Allah'ın size olan gazabı, sizin kendinize olan kızgınlığınızdan elbette daha büyüktür. Zira siz imana davet ediliyor, fakat inkâr ediyordunuz.

(40/11) Onlar: Ey Rabbimiz, bizi iki defa öldürdün; (Anne karnında Ruh verilmeden önceki halimiz ölü olarak nitelenebilir, Bakara Suresi 28. Ayet bu yaklaşımı desteklemektedir en doğrusunu Rabbimiz bilir.

İkincisi ise normal ölümdür.) (Dünyada ve ahirette olmak üzere) iki defa dirilttin. Biz de günahlarımızı itiraf ettik. Buradan (bu ateşten) çıkmaya yol var mıdır? derler.

(40/12) (Onlara denir ki:) İşte bunun (Cehennem azabınızın) sebebi şudur: Tek olan Allah'a ibadete

çağrıldığınız zaman inkâr ederdiniz. O'na ortak koşulunca (bunu) tasdik ederdiniz. Artık hüküm, Aliyy (çok yüce olan), Kebir (çok büyük olan) Allah'a tarafından verilmiştir.

(40/13) O, size ayetlerini gösteren, sizin için gökten bir rızık (su) indirendir. (Bunlardan) Ancak O’na yönelenler, düşünüp ibret alır.

(40/14) (Allaha olan kulluğunuz) Kafirlerin hoşuna gitmese de siz, dini yalnızca Allah'a halis kılarak O'na dua edin.

(40/15) Dereceleri yükselten, Arş'ın sahibi olan Allah, buluşma günü (Öldükten sonra Allaha kavuşma ve kıyamet) hakkında (insanları) uyarmak için, iradesiyle ilgili vahyi kullarından dilediğine, (Peygamberlik görevi vererek) indirir.

(40/16) O gün onlar (kabirlerinden) meydana çıkarlar. Onların hiçbir şeyi Allah'a gizli kalmaz. Bugün hükümranlık kimindir? Vahid (bir olan), Kahhar (inkarcıları kahredici olan) olan Allah'ındır!

(40/17) Bugün herkese kazandığının karşılığı verilir. Bugün haksızlık yoktur. Şüphesiz Allah, hesabı çarçabuk görendir.

(40/18) Yaklaşan gün hususunda onları uyar! Çünkü o gün dehşet içinde yutkunurken yürekleri ağızlarına gelmiştir. Zalimlerin ne dostu ne de sözü dinlenir şefaatçileri vardır.

(40/19) Allah, gözlerin (harama ve haset ederek olan kötü niyetli) hain bakışını ve kalplerin gizlediğini bilir.

(40/20) Allah, adaletle hükmeder. O'nu bırakıp taptıkları ise, hiçbir şeye hükmedemezler. Şüphesiz ki Allah, Semi (her şeyi işiten), Basir (her şeyi gören) dir.

(40/21) Onlar, yeryüzünde gezip dolaşmadılar mı ki, kendilerinden öncekilerin akıbetinin nasıl olduğunu görsünler! Onlar, kuvvet ve yeryüzündeki eserleri yönünden bunlardan daha da üstündüler. Böyleyken Allah onları günahları yüzünden yakaladı. Onları Allah'ın gazabından koruyan da olmadı.

(40/22) Bunun sebebi, peygamberleri kendilerine apaçık mucizeler getirdikleri halde, inkâr etmeleri idi.

Allah da kendilerini tutup yakalayıverdi. Doğrusu O, Kaviyy (çok kuvvetli) dir, azabı pek şiddetli olandır.

(40/23-24) Andolsunki biz Musa'yı ayetlerimiz (Allahın Firavun hakkındaki sözleri ve verilen mucizeler) ve apaçık bir yetki ile, Firavun, Haman ve Karun'a gönderdik. Onlar: Bu, çok yalancı bir sihirbazdır! dediler.

(40/25) Ve (Mûsâ) onlara tarafımızdan hakkı getirdiğinde (daha önce de dedikleri gibi yine) dediler ki:

“Onunla beraber iman etmiş olanların oğullarını öldürün, kızlarını ise sağ bırakın!” Fakat kâfirlerin tuzağı elbette boşa çıkar.

(40/26) Firavun dedi ki: Bırakın beni, Mûsâ'yı öldüreyim, (o kurtarabilirse) Rabbine yalvarsın (bakalım)!

Çünkü ben dininizi değiştirmesinden yahut ülkede (yönetimimizi ele geçirmesinden) fesad çıkarmasından korkuyorum.

(40/27) Musa da: Ben, hesap gününe inanmayan her kibirliden, benim de Rabbim, sizin de Rabbinize sığınırım dedi.

(40/28) Firavun ailesinden olup, (o güne kadar) imanını gizlemiş bir mümin adam şöyle dedi: Siz bir adamı

«Rabbim Allah'tır» diyor diye öldürecek misiniz? Halbuki o, size Rabbinizden apaçık mucizeler getirmiştir.

Eğer o yalancı ise yalanı kendisinedir. Eğer doğru söylüyorsa sizi tehdit ettiğinin (azabın), bir kısmı (daha dünyada iken) size gelip çatar. Şüphesiz Allah, haddi aşan, yalancı kimseyi doğru yola eriştirmez.

177 (40/29) Ey kavmim! Bugün, yeryüzüne hakim kimseler olarak hükümranlık sizindir. Ama Allah'ın azabı bize gelip çatarsa, kim bize yardım eder? Firavun (ise): Ben size kendi görüşümü söylüyorum ve yine size ancak doğru yolu gösteriyorum dedi.

(40/30-31) İman etmiş olan dedi ki: «Ey kavmim! Doğrusu ben sizin için, Nuh kavminin, Ad, Semud ve onlardan sonra gelenlerin durumu gibi, (peygamberleri yalanlayan) toplulukların başlarına gelen bir akıbetten korkuyorum. Allah, kulları için bir zulüm istemez.»

(40/32-33) «Ey kavmim! Gerçekten ben sizin için (daha dünya da iken başınıza gelebilecek umumi azaplar) o bağrışıp çağrışma gününden, arkanıza dönüp kaçacağınız günden korkuyorum. Sizi Allah'tan (O'nun azabından) kurtaracak kimse yoktur. Allah kimi sapkınlığında bırakırsa, artık onu doğru yola iletecek de yoktur.»

(40/34) Andolsunki, (Musa'dan) önce Yusuf da size açık deliller getirmişti ve onun size getirdiği şeyler hakkında şüphe edip durmuştunuz. Nihayet o vefat edince «Allah ondan sonra peygamber göndermez»

dediniz. İşte Allah o aşırı giden şüphecileri böyle şaşırtır.

(40/35) Kendilerine gelmiş hiçbir delil olmadığı halde Allah'ın ayetleri hakkında mücadele edenler gerek Allah katında, gerekse iman edenler yanında büyük bir nefretle karşılanır. Allah, büyüklük taslayan her zorbanın kalbini işte böyle mühürler.

(40/36-37) Firavun: Ey Haman, bana yüksek bir kule yap; belki yollara, göklerin yollarına erişirim de Musa'nın İlahını görürüm! Doğrusu ben onu, yalancı sayıyorum, dedi. Böylece Firavuna, yaptığı kötü iş süslü gösterildi ve yoldan saptı. Firavun' un tuzağı tamamen boşa çıktı.

(40/40/38) O iman eden kimse: Ey kavmim! dedi, siz bana uyun, sizi doğru yola götüreceğim.

(40/40/39) Ey kavmim! Şüphesiz bu dünya hayatı, geçici bir yararlanmadır. Ahiret ise ebedî olarak kalınacak yerdir.

(40/40/40) Kim bir kötülük işlerse, onun kadar ceza görür. Kim de kadın veya erkek, mümin olarak faydalı bir iş yaparsa işte onlar, cennete girecekler, orada onlara hesapsız rızıklar verilecektir.

(40/41) Ey kavmim! Nedir bu hal? Ben sizi kurtuluşa çağırıyorum, siz beni ateşe çağırıyorsunuz.

(40/42) Siz beni, Allah'ı inkâr etmeye ve hiç tanımadığım nesneleri O'na ortak koşmaya çağırıyorsunuz. Ben ise sizi, Aziz (kudreti daima üstün gelen), Gaffar (çok bağışlayan) Allah'a davet ediyorum.

(40/43) Hiç şüphe yok ki beni kendisine çağırmakta olduğunuz şeyin, ne dünyada ne de ahirette kendisine (tapılması için) bir davet hakkı vardır. Nihâyet dönüşümüz muhakkak Allah'adır. Doğrusu haddi aşanlar yok mu, onlar ateş ehlidirler.

(40/44) (Firavun ve kavmi bu zatın söylediklerini ret edince oda) Size söylediklerimi yakında anlayacaksınız. Ben işimi Allah'a havale ediyorum. Şüphesiz Allah, kullarını çok iyi görendir.

(40/45) Nihayet Allah, onların kurdukları tuzakların kötülüklerinden bu zatı korudu, Firavun' un kavmini ise kötü azap kuşatıverdi.

(40/46) (O kötü azap) ateştir! (Onlar) sabah akşam ona arz olunurlar. (Haşir meydanında) O saat geldiğinde ise: Firavun ve ehlini (ona uyan taraftarlarını) azabın en şiddetlisine sokun! (denilecektir.)

(40/47) (Kâfirler) ateşin içinde birbirleriyle çekişirlerken zayıf olanlar, o büyüklük taslayanlara: Biz size uymuştuk. Şimdi ateşin birazını bizden savabilir misiniz? derler.

(40/48) O büyüklük taslayanlar ise: Doğrusu hepimiz bunun içindeyiz. Şüphe yok ki Allah kulları arasında vereceği hükmü verdi, derler.

(40/49) Ateşte bulunanlar cehennem bekçilerine: Rabbinize dua edin, bizden, bir gün olsun azabı hafifletsin!

diyecekler.

(40/50) (Bekçiler:) Size peygamberleriniz açık açık deliller getirmediler mi? derler. Onlar da: Getirdiler, cevabını verirler. (Bekçiler ise): O halde (sizin için Rabbimize dua edecek değiliz) kendiniz yalvarın, derler.

Halbuki kâfirlerin yalvarması boşunadır.

(40/51) Şüphesiz peygamberlerimize ve iman edenlere, hem dünya hayatında, hem şahitlerin şahitlik edecekleri günde yardım ederiz.

(40/52) O gün zalimlere, özür dilemeleri hiçbir fayda sağlamaz. Artık lânet de onlarındır, kötü yurt da onlarındır!

(53-54) Andolsunki biz, Musa'ya doğru yolu gösteren kitabı verdik ve İsrailoğullarını da mirasçı ettik o kitaba ki. Akıl sahipleri için bir hidayet ve öğüt olarak.

(40/55) Şimdi sen sabret. Çünkü Allah'ın vaadi gerçektir. Günahının bağışlanmasını iste. Akşam-sabah Rabbini hamd ile tesbih et.

178 (40/56) Allah’ın ayetleri hakkında, kendilerine gelmiş bir delilleri olmaksızın tartışanlar var ya, onların kalplerinde ancak bir büyüklük taslama vardır. Onlar, tasladıkları büyüklüğe asla ulaşmazlar. Sen Allah’a sığın. Hiç kuşkusuz O, Semi (her şeyi işiten), Basir (hakkıyla gören) ancak O'dur.

(40/57) Elbette göklerin ve yerin yaratılması, insanların yaratılmasından daha büyük bir şeydir. Fakat insanların çoğu bilmezler.

(40/58) Körle gören, (yani) inanıp iyi amellerde bulunanlar ile kötülük yapanlar bir olmaz. Ne kadar az düşünüyorsunuz!

(40/59) Kıyamet saati mutlaka gelecektir, bunda hiç şüphe yoktur. Fakat insanların çoğu buna inanmazlar.

(İnandık iman ettik Rabbim.)

(40/60) Rabbiniz şöyle buyurdu: Bana dua edin, size icabet edeyim. Bana ibadet etmeyip, büyüklük taslayanlar aşağılanarak cehenneme gireceklerdir.

(40/61) İçinde dinlenesiniz diye geceyi, görmeniz için de gündüzü yaratan Allah'tır. Şüphesiz Allah, insanlara karşı lütufkârdır. Fakat insanların çoğu şükretmezler. (Allah’ım sana şükürler olsun Rabbim.)

(40/61) İçinde dinlenesiniz diye geceyi, görmeniz için de gündüzü yaratan Allah'tır. Şüphesiz Allah, insanlara karşı lütufkârdır. Fakat insanların çoğu şükretmezler. (Allah’ım sana şükürler olsun Rabbim.)