• Sonuç bulunamadı

(35/1) Hamd, (şükür övgü ve ibadet) göklerin ve yerin yaratıcısı ve melekleri ikişer, üçer ve dörder kanatlı elçiler yapan Allah'a mahsustur. Dilediğine yaratmayı artırır. Şüphesizi Allah'ın her şeye gücü yeter.

(35/2) Allah’ın insanlara vermek istediği bir nimeti hiç kimse engelleyemez; onun engellediğini de, O’ndan başka hiç kimse açamaz. O, Aziz (kudreti daima üstün gelen) dir, Hakîm (her işi hikmetli olan) dır.

(35/3) Ey insanlar! Allah'ın size olan nimetlerini hatırlayın; Allah'tan başka sizlere gökten, (yağmuru ile) yerden rızık verecek başka bir yaratıcı mı var? O'ndan başka ilah yoktur. Nasıl oluyor da (Kuran ve Peygamber aleyhinde yapılan karalamalara inanarak imandan, inkâra) çevriliyorsunuz!

(35/4) Eğer seni yalanlıyorlarsa (üzülme); senden önceki peygamberleri de yalanlamışlardı. Bütün işler yalnızca Allah'a döndürülecektir.

(35/5) Ey insanlar! Allah'ın vâdi gerçektir, sakın dünya hayatı sizi aldatmasın ve o aldatıcı (şeytan ve

kötülüğe sevk edenler) de Allah hakkında sizi (Onun affediciliğine güvendirerek sürekli günah ve kötülükler işlemeye. Allah hakkında; Kuran da ve Peygamber tarafından bildirilmemiş olanlar ile sizleri)

kandırmasın!

(35/6) Çünkü şeytan, sizin (cehenneme varmanız için çalışan) düşmanınızdır, siz de onu düşman sayın. O, kendi taraftarlarını ancak ateş ehlinden olmaya çağırır.

(35/7) İnkâr edenler için şüphesiz çetin bir azap var, iman edip iyi işler yapanlara da mağfiret ve büyük bir mükâfat vardır.

(35/8) Kötü işleri kendisine güzel görünen, o da (bunları iyi bir iş yaptığına inanıp, benimseyerek) güzel gören kimse (kötülüğü hiç istemeyen kimseye benzer) mi? Allah dileyeni sapkınlığında bırakır, dileyeni de

162 doğru yola iletir. O halde onlar için (iman etmiyorlar, doğruları yapmıyorlar diye) üzülerek kendini helak etme. (Zira herkes kendi seçimlerinin sonuçlarına katlanacak.) Allah onların ne yaptıklarını biliyor.

(35/9) Rüzgârları gönderip de bulutu harekete geçiren Allah'tır. Biz onu ölü bir bölgeye göndeririz de ölümünden sonra toprağa onunla hayat veririz. Ölülerin yeniden dirilmesi de böyle olacaktır.

(35/10) Kim izzet (büyüklük, ululuk, yücelik) istiyorsa, bilsin ki, izzet Allah'ındır. O'na ancak güzel sözler yükselir, onu da Allah adına yapılan iyi işler yükseltir. Kötülüklerle tuzak kuranlara gelince, onlar için çetin bir azap vardır ve onların tuzağı bozulacaktır.

(35/11) Allah sizi (önce) topraktan, sonra meniden yarattı. Sonra sizi çiftler (erkek-dişi) kıldı. O'nun bilgisi olmadan hiç bir dişi ne gebe kalır ne de doğurur. Bir canlının uzun ömürlü olması ya da ömrünün kısa tutulması da ancak bir kitapta kayda göredir. Şüphesiz bunlar, Allah'a kolaydır.

(35/12) İki deniz (büyük su kütlesi) birbirine eşit olmaz. Biri tatlıdır, susuzluğu keser, içilmesi kolaydır. Biri de tuzludur, acıdır (boğazı yakar). Hepsinden de taze et (balık) yersiniz ve takınacağınız süs eşyası

çıkarırsınız. Allah'ın lütfundan (nasibinizi) arayıp da şükretmeniz için gemilerin, denizi yarıp gittiğini görürsün.

(35/13) Allah, geceyi gündüzün içine sokar, gündüzü de gecenin içine sokar; güneş ve ayı emri altına almıştır. Her biri belirtilmiş bir süreye kadar akıp gider. İşte (bütün bunları yapan) Rabbiniz Allah'tır. Mülk O'nundur. O'nu bırakıp da kendilerine taptıklarınız ise, bir çekirdeğin kabuğuna dahi sahip değillerdir.

(35/14) Eğer onları (putları) çağırırsanız, sizin çağırmanızı işitmezler. Faraza işitseler bile, size cevap

veremezler. Kıyamet günü de sizin ortak koşmanızı reddederler. (Bu gerçeği) sana, her şeyden haberdar olan (Allah) dışında hiç kimse haber veremez.

(35/15) Ey insanlar! Allah'a muhtaç olan sizsiniz. Zengin ve övülmeye lâyık olan ancak O'dur.

Ey insanlar! Sizler Allah'a muhtaç kimselersiniz. Hâlbuki Allah: Gani (hiçbir şeye muhtaç olmayan zengin), Hamid (Kulluk ve şükür edilmeye yegâne lâyık olan) dır.

(35/16) Allah dilerse sizi yok eder ve yerinize yeni bir halk getirir.

(35/17) Bu da Allah'a güç bir şey değildir.

(35/18) Hiçbir günahkâr başkasının günahını yüklenmez. Yükü (günahı) ağır gelen kimse onu taşımak için (başkasını) çağırsa, bu çağırdığı akrabası da olsa, onun yükünden bir şey yüklenmez. Sen ancak görmeden Rablerinden korkanları ve namazı kılanları uyarabilirsin. Kim (Kulluk ve tövbe ile) temizlenirse o, kendi menfaatine temizlenmiş olur. Dönüş Allah'adır.

(35/19-21) Körle gören, karanlıkla aydınlık, gölge ile sıcak bir olmaz. Körle, gören (kâfir ile mü'min);

karanlıkla, aydınlık (bâtıl ile hak); gölge ile sıcaklık (Cennet ile Cehennem) bir olmaz.

(35/22) Dirilerle ölüler de bir olmaz. Şüphesiz Allah, dilediğine işittirir. Sen kabirlerdekilere işittiremezsin!

(35/23) Sen sadece bir uyarıcısın.

(35/24) Biz seni müjdeleyici ve uyarıcı olarak hak ile gönderdik. Her millet (kavim, toplum) için mutlaka bir uyarıcı (peygamber) gönderilmiştir.

(35/25) Eğer seni yalanlıyorlarsa (üzülme), onlardan öncekiler de yalanlamışlardı. (Oysaki) peygamberleri onlara açık ayetler (mucizeler), sahifeler ve aydınlatıcı kitap getirmişlerdi.

(35/26) Sonra ben, o inkâr edenleri yakaladım. (Bak ki) cezam nasıl oldu!

(35/27) Görmez misin Allah gökten su indirdi. Onunla renkleri çeşit çeşit meyveler çıkardık. Dağlarda da beyaz, kırmızı, değişik renklerde ve simsiyah katmanlar (yollar yarattı).

(35/28) İnsanlardan, hayvanlardan ve davarlardan da yine böyle türlü renkte olanlar var. Kulları içinden de ancak âlimler, Allah'tan (gereğince) korkarlar. Muhakkak ki Allah, Aziz (kudreti daima üstün gelen) dir, Gafur (çok bağışlayan) dır.

(35/29) Allah'ın kitabını okuyanlar, namazı kılanlar ve kendilerine verdiğimiz rızıktan (Allah için) gizli ve açık olarak harcayanlar, asla zarara uğramayacakları bir kazanç umabilirler.

(35/30) Çünkü Allah, onların mükâfatlarını tam öder ve lütfundan onlara fazlasını da verir. Şüphesiz O, Gafur (çok bağışlayan) dır, Şekur (kullarının mükâfatını fazlasıyla veren) dir.

(35/31) Sana vahyettiğimiz kitap, kendinden öncekini (semavi kitapları) doğrulayıcı olarak gelen gerçektir.

Allah, kullarının (her halinden) haberdardır, onları görendir.

(35/32) Sonra Kitab'ı, kullarımız arasından seçtiklerimize (Muhammed ümmetine) verdik. Onlardan (insanlardan) kimi kendisine zulmeder, kimi ortadadır, kimi de Allah'ın izniyle hayırlarda öne geçmek için yarışırlar. İşte büyük fazilet budur.

(35/33) (Onların mükâfatı), içine girecekleri Adn cennetleridir. Orada altın bilezikler ve incilerle süslenirler.

163 Orada giyecekleri elbiseleri de ipektir.

(35/34) (Cennette şöyle) derler: Bizden tasayı gideren Allah'a hamdolsun. Doğrusu Rabbimiz çok bağışlayan, çok nimet verendir.

(35/35) O (Rab) ki lütfuyla bizi asıl oturulacak yurda (cennete) yerleştirdi. Artık orada bize ne bir yorgunluk dokunacak, ne de bir bıkkınlık gelecektir.

(35/36) İnkâr edenlere de cehennem ateşi vardır. Ölümlerine hüküm verilmez, cehennem azabı onlara biraz olsun hafifletilmez de. İşte biz, inkarda ileri giden her nankörü böyle cezalandırırız.

(35/37) Onlar orada: Rabbimiz! Bizi çıkar, (önce) yaptığımızın yerine iyi işler yapalım! Diye feryat ederler.

(Onlara): Size düşünecek bir kimsenin düşünebileceği kadar bir ömür vermedik mi? Size uyarıcı gelmedi mi? (Niçin inanmadınız?) Şimdi tadın (azabı)! Zalimlere yardım edecek kimse yoktur.

(35/38) Allah, göklerin ve yerin gaybını (bütün gizlilikleri) bilir. O, kalplerin içinde ne varsa onu da hakkıyla bilendir.

(35/39) Sizi yeryüzünde halifeler yapan O'dur. Onun için kim inkâr ederse, inkârı kendi zararınadır.

Kâfirlerin inkârı, Rableri katında kendileri için ancak gazabı arttırır. Kâfirlerin inkârı, kendilerine ziyandan başka bir şey getirmez.

(35/40) De ki: Allah'ı bırakıp da taptığınız, ortaklarınızı gördünüz mü? Gösterin bana! Onlar yerdeki hangi şeyi yarattılar! Yoksa onların göklerde bir ortaklıkları mı var? Yahut biz onlara, (bu hususta) bir kitap mı verdik de onlar, o kitaptaki bir delile mi dayanıyorlar? Hayır! O zalimler birbirlerine, aldatmaktan başka bir şey vadetmezler.

(35/41) Şüphesiz Allah, gökleri ve yeri yıkılıp yok olmaktan koruyandır. (Tabiata yüklediği kanunlar ile onlar kendi görevlerini eksiksiz olarak yerine getirirler; Gök cisimlerinden her biri kendi yörüngesinde akıp gider, tabiat kışın sararıp kurumasının ardından yazın yeşerir ve buna benzer sayamayacağımız kadar lütuflar bizlere bahşedilmiştir.) Andolsunki onların nizamı bozulacak olsa, kendisinden başka hiçbir güç onları tutamaz. O, Halim (kafirlerin cezalandırılmasında acele etmeyen) dir, Gafur (çok bağışlayan) dır.

(35/42) Kendilerine bir uyarıcı (peygamber) gelirse, herhangi bir milletten daha çok doğru yolda

olacaklarına dair bütün güçleriyle Allah'a yemin etmişlerdi. Fakat onlara bir uyarıcı gelince, nefretle ondan uzaklaşmaktan başka bir şey yapmadılar.

(35/43) Bu ise yeryüzünde büyüklük taslamalarından ve kötü tuzaklar kurmalarından idi. Hâlbuki kötü tuzak, ancak sâhibine dolanır (Kurduğu tuzağın hesabını Allah elbette ona soracaktır, bu tuzaktan kısmen zarar görene ise elbette sabrı ve Allaha yönelmesinin karşılığını verecektir.) Onlar öncekilerin kanunundan (onlara uygulanandan) başkasını mı bekliyorlar? Allah'ın kanununda asla bir değişme bulamazsın, Allah'ın kanununda kesinlikle bir sapma da bulamazsın.

(35/44) Yeryüzünde dolaşıp kendilerinden öncekilerin sonunun nasıl olduğuna bakmadılar mı? Hâlbuki onlar, bunlardan daha güçlü idiler. Ne göklerde, ne de yerde Allah'ı âciz bırakabilecek hiç bir güç yoktur.

Şüphesiz ki O, Alim (her şeyi bilen) dir, Kadir (her şeye gücü yeten) dir.

(35/45) Eğer Allah, işledikleri (günahları) sebebiyle insanları (hemen) cezalandırsaydı, yeryüzünde hiçbirini bırakmazdı. Fakat Allah, onları (hükmü gereği, tövbe kapısı açık olmak üzere, her biri için tayin edilmiş olan ölüm vakitleri olan) belirlenmiş bir süreye kadar erteliyor. Vakitleri gelince (gerekeni yapar). Kuşkusuz Allah, kullarını görmektedir.

(36) YÂSÎN SURESİ (36/1) Yâsîn,

(36/2) Hikmet dolu Kuran’a Andolsunki (36/3) Şüphesiz sen peygamberlerdensin.

(36/4) Dosdoğru bir yol üzerindesin.

(36/5) (Bu Kur'an) Azîz (kudreti dâimâ üstün gelen), Rahîm (çok merhametli olan) Allah tarafından indirilmiştir.

(36/6) Ataları uyarılmamış, bu yüzden kendileri de gaflet içinde bulunan bir toplumu uyarman için indirilmiştir.

(36/7) Andolsunki onların çoğu cezayı hak etmişlerdir. Çünkü onlar iman etmiyorlar.

(36/8) Biz, onların boyunlarına halkalar geçirdik. O halkalar çenelere kadar dayanmaktadır. Bu yüzden kafaları yukarı kalkıktır.

(36/9) Önlerinden bir set ve arkalarından bir set çektik de onları kapattık, artık göremezler.

164 (36/10) Onları (inkâr da diretenleri) uyarsan da uyarmasan da onlar için birdir, inanmazlar.

(36/11) Sen ancak zikre (Kur'an'a) uyan ve görmeden Rahmân'dan korkan kimseyi uyarabilirsin. İşte böylesini, bir mağfiret ve güzel bir mükâfat (cennet) ile müjdele.

(36/12) Şüphesiz ölüleri ancak biz diriltiriz. Onların yaptıkları her işi, bıraktıkları her izi yazarız. Biz, her şeyi apaçık bir kitapta sayıp yazmışızdır.

(36/13) Onlara, şu şehir (Antakya) halkını misal getir: Hani onlara elçiler gelmişti.

(36/14) İşte o zaman biz, onlara iki elçi göndermiştik. Onları yalanladılar. Bunun üzerine üçüncü bir elçi gönderdik. Onlar: Biz size gönderilmiş Allah elçileriyiz! dediler.

(36/15) Elçilere dediler ki: Siz de ancak bizim gibi birer insansınız. Rahmân, herhangi bir şey indirmedi. Siz ancak yalan söylüyorsunuz.

(36/16) (Elçiler) dediler ki: Rabbimiz biliyor ki, biz gerçekten size gönderilmiş elçileriz.

(36/17) Bizim vazifemiz, açık bir şekilde Allah'ın buyruklarını size tebliğ etmekten başka bir şey değildir dediler.

(36/18) (Bunun üzerine onlar, musibetlere maruz bırakılınca) Doğrusu siz bize uğursuz geldiniz. Eğer bu işten vazgeçmezseniz, Andolsunki sizi taşlarız. Ve bizden size mutlaka fena bir kötülük dokunur, dediler.

(36/19) Elçiler şöyle cevap verdi: Sizin uğursuzluğunuz (musibetlere maruz bırakılmanız inkârınız sebebiyledir) sizdendir. Size nasihat ediliyor olması mı uğursuzluk sebebidir? Bilakis, siz aşırı giden bir milletsiniz.

(36/20) Derken şehrin öbür ucundan bir adam koşarak geldi. «Ey kavmim! Dedi, bu elçilere uyun!»

(36/21) «Sizden herhangi bir ücret istemeyen bu kimselere tâbi olun, zira onlar hidayete ermiş kimselerdir.»

(36/22) «Bana ne oluyor ki, beni yaratana ibadet etmeyecekmişim! Hâlbuki hepiniz O'na döndürüleceksiniz.»

(36/23) O'ndan başkasını ilahlar edinir miyim hiç? Rahman bana bir zarar dilerse, onların şefaati bana hiç bir yarar sağlamaz ve beni kurtaramazlar.

(36/24) O takdirde ben apaçık bir sapıklığın içine gömülmüş olurum.

(36/25) Şüphesiz ben, Rabbinize inandım, beni dinleyin.

(36/26-27) (Kavmi onu taşa tutup, şehit edince; Ona) Gir cennete! Denildi. (O ise) Keşke, dedi, Rabbimin beni bağışladığını ve beni ikramlara mazhar olanlardan kıldığını kavmim bir bilseydi!

(36/28) Biz ondan sonra, onun milletini helâk etmek için üzerlerine gökten herhangi bir ordu indirmedik ve indirecek de değildik.

(36/29) (Onları helâk eden) korkunç sesten başka bir şey değildi. Birdenbire sönüverdiler.

(36/30) Yazıklar olsun o kullara! Onlara bir peygamber gelmeyegörsün, ille de onunla alay etmeye kalkışırlar.

(36/31) Müşrikler görmüyorlar mı ki, onlardan önce nice kavimleri helâk ettik. Onlar tekrar dönüp de bunlara gelmezler.

(36/32) Elbette onların hepsi (kıyamet gününde) karşımızda hazır bulunacaklar.

(36/33) (Bu hususta) ölü toprak onlar için mühim bir delildir. Biz ona yağmurla hayat verdik ve ondan daneler çıkardık. İşte onlar bundan yerler.

(36/34) Biz, yeryüzünde nice nice hurma bahçeleri, üzüm bağları yarattık ve oralarda birçok pınarlar fışkırttık.

(36/35) Ta ki, onların meyvelerinden ve elleriyle bunlardan imal ettiklerinden yesinler. Hâla şükretmeyecekler mi? (Allah’ım sana şükürler olsun Rabbim.)

(36/36) Yerin bitirdiklerinden, insanların kendilerinden ve henüz mahiyetini bilmedikleri şeylerden bütün çiftleri yaratan Allah'ı yücedir, noksan vasıflardan uzaktır.

(36/37) Gece de onlar için bir ibret alâmetidir. Biz ondan gündüzü sıyırıp çekeriz de onlar karanlıklara gömülürler.

(36/38) Güneş de kendine mahsus bir yörünge içinde akıp gider. Bu, Aziz (kudreti daima üstün gelen), Alim (her şeyi hakkıyla bilen Allah)' ın takdiridir.

(36/39) Ay için de birtakım menziller (yörüngeler) tayin ettik. Nihayet o, eğri hurma dalı gibi (hilâl) olur da geri döner.

(36/40) Ne güneş aya yetişebilir, ne de gece gündüzü geçebilir. Her biri bir yörüngede yüzerler.

(36/41) Onların zürriyetlerini dopdolu bir gemide taşımamız da onlar için büyük bir ibrettir.

(36/42) Onlar için, bunun gibi başka binekler de yarattık.

165 (36/43) Dilesek onları suda boğarız. O zaman ne onların imdadına koşan olur, ne de onlar kurtarılırlar.

(36/44) Ancak bizim tarafımızdan bir rahmet ve belli bir zamana (Ölüm vakitlerine) kadar dünyadan faydalandırmamız müstesnadır.

(36/45) Onlara yapmakta olduğunuz ve yapıp arkada bıraktığınız işlerde Allah'tan korkun; umulur ki size merhamet olunur denildiğinde (aldırmazlar).

(36/46) Onlara Rablerinin ayetlerinden bir ayet gelmeyedursun, ille de ondan yüz çevirmişlerdir.

(36/47) Allah'ın size rızık olarak verdiklerinden hayra harcayınız, denildiğinde, kâfirler müminlere dediler ki: Allah'ın dilediği takdirde doyurabileceği kimseleri biz mi doyuracağız? Siz gerçekten apaçık bir sapıklık içindesiniz. (Allahın insanlara verdiklerinde kimine az kimine fazla vermiş olması bir imtihandır.)

(36/48) Onlar: Eğer gerçekten doğru söylüyorsanız, bu tehdit (kıyametin ilk kopuşu) ne zaman gerçekleşecektir? derler.

(36/49) Onlar, birbirleriyle çekişip dururlarken kendilerini ansızın yakalayacak korkunç bir sesi bekliyorlar.

(36/50) İşte o anda onlar ne bir vasiyette bulunabilirler, ne de ailelerine dönebilirler.

(36/51) (Sür’a ilk üfürülme ile kopan kıyametin akabinde) Nihayet (ikinci kez) Sûr'a üfürülecek. Bir de bakarsın ki onlar kabirlerinden kalkıp Rablerine akın ederler.

(36/52) (İşte o zaman:) Eyvah bize! Bizi kabrimizden kim kaldırdı? Derler. (Onlara): İşte bu Rahman olan Allah'ın vadettiği gündür, peygamberler doğru söylemişlerdi denir.

(36/53) Sadece tek bir sayha! (şiddetli ses) İşte o zaman onların tamamı huzurumuza getirilirler.

(36/54) O gün hiç kimse en ufak bir haksızlığa uğramaz. Ancak yaptıklarınızın karşılığını görürsünüz.

(36/55) O gün cennetlikler, gerçekten nimetler içinde safa sürerler.

(56) Onlar ve eşleri gölgeler altında tahtlara kurulurlar.

(36/57) Orada onlar için her çeşit meyve vardır. Bütün arzuları yerine getirilir.

(36/58) Çok merhametli Rab’den (onlara) hitaben (bir de) selâm vardır.

(36/59) (İnkârcılara ise) Ayrılın bir tarafa bugün, ey günahkârlar!

(36/60-61) «Ey Âdemoğulları! Size şeytana tapmayın, çünkü o sizin apaçık bir düşmanınızdır, bana kulluk edin, doğru yol budur demedim mi?

(36/62) Andolsunki, o (şeytan) sizden pek çok nesli saptırmıştı. Hiç düşünmüyor muydunuz?

(36/63) İşte, bu size vadedilen cehennemdir.

(36/64) İnkârınız sebebiyle bugün oraya girin!

(36/65) O gün onların ağızlarını mühürleriz; yaptıklarını bize elleri anlatır, ayakları da şahitlik eder.

(36/66) Eğer dileseydik, onları kör ederdik (doğru yolu asla benimsemezlerdi) de yoldan hepten şaşarlardı.

Fakat (o zaman) onlar (gerçeği) nasıl göreceklerdi?

(36/67) Eğer dileseydik oldukları yerde onların yaradılışlarını değiştirirdik de ne ileriye gitmeye güçleri yeterdi ne de geri gelmeye!

(36/68) Kime uzun ömür verirsek, onu yaratılış itibariyle tersine çeviririz (gücünü azaltırız). Hâlâ düşünmeyecekler mi?

(36/69) Biz ona (Peygamber'e) şiir öğretmedik, zaten bu ona yakışmaz da. O sadece bir öğüt ve apaçık bir Kur'an'dır.

(36/70) (Kur'an,) Diri olanları (Allaha iman edenleri ve iman etmek niyetinde olanları) uyarmak ve inkara sapanların üzerine azap sözünün hak olması için (indirilmiştir).

(36/71) Görmüyorlar mı ki, biz kudretimizin eseri olmak üzere onlar için birçok hayvanlar yarattık. Bu sayede onlar bunlara sahip olmuşlardır.

(36/72) Bu hayvanları onların emrine verdik. Onların bazısını binek olarak kullanırlar, bazısını besin olarak yerler.

(36/73) Bu hayvanlarda onlar için nice faydalar ve içilecek sütler vardır. Hâla şükretmezler mi? (Şükürler olsun Rabbim.)

(36/74) Onlar, yardım göreceklerini umarak Allah'tan başka ilâhlar edindiler.

(36/75) Halbuki ilâhların onlara yardım etmeye güçleri yetmez. Aksine kendileri bunlar için yardıma hazır askerlerdir.

(36/76) (Resûlüm!) O halde onların sözleri sakın seni üzmesin. Kuşkusuz biz, onların gizlemekte olduklarını da, açığa vurduklarını da biliyoruz.

(36/77) İnsan görmez mi ki, biz onu meniden yarattık. Bir de bakıyorsun ki, (yaratıcısına karşı) apaçık düşman kesilmiş.

166 (36/78) Kendi yaratılışını unutarak bize karşı birde misal getirmeye kalkışıyor ve: «Şu çürümüş kemikleri kim diriltecek?» diyor.

(36/79) De ki: Onları ilk defa yaratmış olan diriltecek. Çünkü O, her türlü yaratmayı gayet iyi bilir.

(36/80) Yeşil ağaçtan sizin için ateş çıkaran O'dur. İşte siz ondan yakıp duruyorsunuz.

(36/81) Gökleri ve yeri yaratan, onların benzerlerini yaratmaya kadir değil midir? Evet! Elbette kadirdir. O, her şeyi hakkıyla bilen yaratıcıdır.

(36/82) Bir şey yaratmak istediği zaman Onun yaptığı «Ol» demekten ibarettir. Hemen oluverir.

(36/83) Her şeyin hükümranlığı elinde olan Allah’ın şanı yücedir! (Ölümünüzün ardından da) Siz yalnız O’na döndürüleceksiniz.