• Sonuç bulunamadı

2.7. Fennî Dîvânı’nda Geçen Şahsiyetler

2.7.8. Yunanî Şahsiyetler

Fennî, Dîvânı’nda Yunan âlimlerine de yer vermiştir. Fennî, bu âlimleri, kendisini ya da memduhunu övmek için zikretmiş ve bu âlimlerden üstün olduklarını iddia etmiştir. Bunu bir beyitle şu şekilde ifade ettiği görülür;

Meclisinde edemez bahs-i hikem Eflātun

Habt olur belki umūm-ı hükemā-yı Yunan (Kaside 45/45)

Felâtûn (M.Ö. 427-347): Eflâtun, Platon gibi isimlerle de anılıp İslam felsefesi üzerinde önemli etkileri olan; Aristo’nun hocası, meşhur Yunanlı filozoftur.

Akıl, hikmet ve isabetli görüş timsalidir (Pala, 2017: 135). Fennî Dîvânı’nda da “akl-ı Felâtûn” olarak an“akl-ılmaktad“akl-ır (K. 42/9, Ş. 6/5, T. 8/14). Ayr“akl-ıca devlet büyükleri onunla denk görülmekte (T. 8/14) ya da daha üstün tutulmaktadır (K. 37/32, K. 42/9/, K. 43/11, K. 45/45, K. 47/12). Bu beyitlerden ikisinde ise adı “Eflâtûn” olak zikredilmektedir (K. 37/32, K. 45/45). Felatun’un adının zikredildiği bir beyitte şair,

Benim ol merd-i dānā-dil ki dānālar zebūnumdur

Felātūn-ı zamān-ı zānū-zen dārü'l-fünūnumdur (Muhammes 2/5)

98 kendisini âlim olarak görmekte Felatun’dan, “kendisinin ders aldığı yer (kimse)”

olarak bahsetmektedir. Buna benzer şekilde başka bir beyitte de yine ondan ders aldığından ve onun kadar bilgin olduğu, Felatun’un aklının kendinde de bulunduğundan bahsetmektedir (Ş. 6/5).

Aristoteles (M.Ö. 384-322): İslam felsefesi üzerinde önemli etkileri olan İlk Çağ Yunan filozofudur. Dîvân şiir ve nesrinde aklın temsilcisi olarak anılmaktadır.

Fennî Dîvânı’nda da “akıl” yönüyle ele alınmaktadır.

Āharin ʿakl-ı Aristo misline etmez nazar

Hod-pesendān-ı ʿasr kendi kemālātın görür (Gazel 55/3)

Başka bir beyitte ise padişaha nispet edilir ve padişahı överken onu Aristo’dan üstün tutmaktadır;

İbn-i Sīnālar Aristolar kalırlar şerm-sār

Öyle Şāhen-şāh-ı dānā kim huzūrunda anın (Kaside 39/4)

Câlînûs (ö. 200[?]): Romalıların (Yunan, Grek) Hipokrat ile birlikte ilk çağlardaki en büyük hekimi, Hipokrat ile iki ünlü hekiminden biri; Galen. Fennî Dîvânı’ında bu hekim bir beyitte zikredilmekte olup onun vasıflarını padişaha nispet etmekte ve aklıyla bilgisiyle ondan üstün tutmaktadır;

Nām-ı Eflātūnu Cālīnūsu artık kim anar

Hüsn-i tedbīrin dühāt-i ʿasra verdi hayreti (Kaside 37/32)

2.8. FENNÎ DİVÂNI’NDA ZİKREDİLEN YER VE MEKÂN ADLARI

44

Fenni Dîvânı’ında evvela kendi muhiti ve memuriyette bulunduğu yerler zikredilmekte olup bir de çok isteyip de imkânların el vermemesi sebebiyle gidemediği İstanbul’dan söz edilmektedir. Bunların yanı sıra meşhur şairlerin ülkeleri, Klasik şiirde bahsi geçen muayyen yerler ile kutsal yer ve mekânlar zikredilmektedir. Yozgatlı bir şair olan Fennî’nin, Dîvânı’nda; Türkiye’nin ilk millî parkı olan ve Yozgat’ta bulunup bugünkü adıyla “Çamlık Millî Parkı”ndan, o zaman halk arasında “Soğluk (Soğukluk)” diye bahsedilmektedir. Bu bilgi ise yine Yozgatlı olup bu Dîvân’ın tanınmasına ve dolayısıyla üzerine çalışmalar yapılmasına olanak sağlayan Ali Şakir Ergin tarafından edinilmiş olup bu mevzu onun zikrettiği şu bir beyitle son bulmuş, Soğukluk’un ehemmiyeti daha iyi anlaşılmıştır;

44

Bu bölümde, (Akbayar, 2001) kaynağından yararlanılmıştır.

99

“Sana Soğuluk yerine elhâk Sağlık yuvası denilse elyâk”

45

Tablo 6. Fennî Dîvânı’nda Zikredilen Yer ve Mekân Adları

Ülke, Şehir, İlçe, Köy ve

Kutsal Mekânlar Konum Bağlamlarına

Göre Kullanımları Nazım Şekli ve Beyit Numarası

Bağdat Irak’ın başkenti.

Abdülkâdir

Güney Irak’ta Hz. Ömer tarafından kurulan bir Afganistan, bir kısmı da Rusya sınırları içinde yer

alan yukarı Sind ve Horasan bölgesinde, Kâbil Kafkasya’da yer alan bir

ülke. Hindistan Güney Asya’da bulunan

bir ülke. Hint tavırlı sevgili

ile anılır. K. 45/52

İncesu Kayseri’nin bir ilçesi.

Fennî’nin İstanbul Türkiye’nin Marmara

Bölgesi’nde yer alan bir Fennî’nin gitmek

isteyip de bir türlü G. 109/5

45

A.Ş. Ergin (kişisel iletişim, 6 Mart 2020).

100

edilen ve hac ibadeti yapılırken tavaf edilen

Kıbrıs Doğu Akdeniz’de yer alan bir ülke.

ana kolu olan nehir; Nil Nehri. devam ettiren çok uluslu bir devlet, imparatorluk.

Paris Fransa’nın başkenti.

Yurtdışı olması

Selanik Yunanistan’daki bir şehir.

Yurtdışı olması

(Kızılcahamam) Ankara’nin bir ilçesi.

Fennî’nin memuriyetini yaptığı çeşitli yerlerden biri.

K. 49/1

Yozgat İç Anadolu’nun

merkezinde olan bir il.

Fennî’nin memleketi.

G. 12/6, T. 12/2, T.

4/1

Zengicek Konya sınırları

içerisindeki bir köy; Feleğe nispet

edilerek hilesiyle G. 123/5

101

Koçkaya. anılır.

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

FENNÎ DİVÂNI SÖZLÜĞÜ

(BAĞLAMLI DİZİN VE İŞLEVSEL SÖZLÜK)

102 A/Ā/ʿA

a:

1.) (E.T.) "O" üçüncü tekil şahıs zamiri; "o".

1.1. ana:-n,-a (dâhiliye Nazırı Memduh Paşa) Her umūrunda ana hüsn-i zafer versin Hak

Eylesin zātını bi'l-cümle ʿavārızdan emīn (Kaside 42/37) 1.2. ana: -n,-a (vezir, Dâhiliye Nazırı Memduh Paşa) Mālik-i genc-i maʿārikdir ana lāyıkdır

Etse her uğradığı bukʿayı reşk-i gülzār (Kaside 43/13) 1.3. ana: -n,-a (Fennî'nin iki buçuk yaşlarındayken irtihal eden oğlu Mehmed Âkif)

Ana bir ravza-i huld-ı berīni eyledik tebrīk

O da ev halkına derd-i firākı armağan etti (Gazel 251/5) 1.4. ana: -n,-a (Fennî'nin iki buçuk yaşlarındayken irtihal eden oğlu Mehmed Âkif)

Ana bir ravza-i huld-ı berīni eyledik tebrīk

O da ev halkına derd-i firākı armağan etti (Tarih 22/5) 1.5. ana: -n,-a (Ankara valisi Sırrı Paşa)

Her işinde ana tevfīk-i Hudā yāver ola

Göre ʿālem ne imiş cāh ü celālin sırrı (Tarih 8/16) 1.6. ana: -n,-a (âşık, şair Fennî)

Kulun Fennīye Şāhım devlet-i vaslın gerek yoksa Verilse ana karşı hıtta-i İran kabūl etmez (Gazel 88/5) 1.7. ana: -n,-a (sadrazam Said Paşa)

Yani düstūr-ı kerem-pīşe Saʾīd Paşa kim

Fıtraten mevhibe-i Hakktır ana bezl-i nevāl (Kaside 40/27) 1.8. ana: -n,-a

(Hz. Peygamber)

Kudūm-ı Şāh-ı kevneyni duyunca cāna geldik biz Ana kul olmak üzre ʿālem-i imkāna geldik biz (Gazel 69/1) 1.9. ana: -n,-a (sevgili)

Sevdim ol gonca-i nev-şüküfteyi öz cānım için Teşneyim kanına Billāhi ana göz dikenin (Gazel 163/5) 1.10. anda:-n, -da (sufi)

Pertev-i mihr-i cemāl anda tecellī eylemez

Behre-yāb-ı lezzet-i ʿaşk olmadıkça bir dimāğ (Gazel 103/3) 1.11. anda: -n, -da (sevgili)

Severim cān-ı ʿazīzim gibi cānānımı ben

Bilemem anda da āsār-ı muhabbet var mı (Gazel 227/3) 1.12. andadır:-n, -da, -dır (II. Abdülhamid Han) Andadır gūyā bütün ʿarz u semānın sıkleti

Kim çekerse ʿaşk ola bār-girān-ı minneti (Kaside 37/1) 1.13. andaki:-n, -da, -ki (sevgili)

İhtiyārıyla değil andaki raks u harekāt

Atacak kendini āgūşuna gūyā Pervīn (Kaside 42/34) 1.14. andaki:-n, -da,-ki (sadrazam Said Paşa) ʿAlenen şöhretini kırdı Büzürc-mihrin

Andaki cerbeze-i kāmile fikr-i faʿāl (Kaside 40/31)

1.15. andaki: -n, -da,-ki (Nakşibendî şeyhi Ahmed Hüsameddin Efendi)

Andaki sırr u maʿānīde tenāhī yoktur

Şüphesiz feyz-i Hudā sūretidir sūret-i Pīr (Kaside 33/8) 1.16. andan:-n, -dan ((dâhiliye Nazırı Memduh Paşa)

Fenn-i ikrāmı felek eylesin andan tahsīl

Ki odur hāce-i dānā-yı debistān-ı kerem (Kaside 41/13) 1.17. andan: -n, -dan (Allah)

Cāndan acıyan Sādık Efendī pederim yok

Andan nazar-ı ʿibretimi etmeyip imsāk (Müseddes 3/31) 1.18. andan: -n, -dan (fesatçılar)

Kilāb-āsā ne rütbe-tīz-i dendān olsa müfsidler

Tehāşī eylemezler andan ʿārifler eseddir hep (Gazel 7/4) 1.19. andan: -n, -dan (sevgili).

Fennīyā cānān bendendir ben andan hāsılı

Nūr-ı dīdemdir benim rūh-ı revānımdır benim (Gazel 143/5) 1.20. andan: -n, -dan (Hz.

Peygamber

’in nuru)

Ki andan zerredir hurşīd-i aʿzam yā Resūlallah

Ser-ā-pā nūr-ı garrādır vücūd-ı rahmet-ālūdun (Kaside 17/7) 1.21. anı:-n, -ı (Geçmişte günahları olan zavallı kimse) Redd etme anı kūşe-i hırmāna bırakma

Pür-cürm ise de ʿāşık-ı sādıktır efendim (Kaside 18/9) 1.22. anı:-n, -ı (âşık, şair Fennî)

Senden istirhām u istişfāʿ eder Fennī kulun

Merhamet kıl gör anı şāyān-ı lutf u merhamet (Kaside 32/11) 1.23. anı:-n, -ı (âşık, şair Fennî)

Müteʿazzir mi efendim anı dilşād etmek

Bulunur mümkün olan kāra tarīk-i imkān (Kaside 45/39) 1.24. anı: -n, -ı (sevgili)

Bu ne sūret bu ne sīret bu ne hüsn-i fıtrat

Anı bilmem ki cināndan mı kaçırmış Rıdvān (Kaside 45/54) 1.25. anı: -n, -ı (Memduh Paşa)

Verip ʿömr-i ebedī her birine bahş etsin

Anı Sultān Hamīd Hāna Hudā-yı Mennān (Kaside 45/61) 1.26. anı: -n, -ı (sadrazam Rıfat Paşa)

Saklasın sūʾ-i nazardan anı Hallāk-ı cihān

Ki odur merdümek-i dīde-i dünyā-yı ümīd (Kaside 46/65) 1.27. anı: -n, -ı (Mehmed Nâzım Paşa)

Bir duʿā et o Veliyyü'l-keremin hakkında Eylesin anı eʿālī vü edānī tezkīr (Kaside 47/36)

1.28. anı: -n, -ı (Fennî'nin babası; Kadızade Hacı Sadık Efendi) Etmiş ihsān bize anı Cenāb-ı Bārī

Hakka şükr eyle bırak baʿd-ez-īn her kārı (Müseddes 4/14) 1.29. anı: -n, -ı (âşık, şair Fennî)

Fennīyi karīn eyle İlāhī süʿadāya Sınf-ı sulehāya

Dūr eyle anı meclis-i eshāb-ı şekādan Erbāb-ı hevādan (Müstezad 1/7)

1.30. anı: -n, -ı (II. Abdülhamid Han yakınlarından Hacı Ali Bey'in oğlu Muhammed Bey)

Çıktı bir tārīh hāmemden anı tebrīk için

Hüsn-i āmīzişle taltīf eyleye Rabb-i Cevād (Tarih 6/6) 1.31. anı: -n, -ı (Mümtaz Efendi'nin oğlu İsmail Sûdî) Nāmı İsmāʿīl Sūdīdir o gevher pārenin

Hādim et yā Rab anı şerʿ-i Nebiyy-i Efhame (Tarih 7/3) 1.32. anı: -n, -ı

Seni hem bana hem ihvāna Mevlā'n-niʿam buldum Benimçün ettiğin ihsānla kıl anı da dilber (Gazel 155/2) 1.33. anı: -n, -ı

103

Şu daʿvātı ararken levh-ı dilde mürtesem buldum Yeter Fennī yeter itnāb anı vird-i zebān eyle (Gazel 155/6) 1.34. anı: -n, -ı (sevgili)

Etmesin Allah şeb-i bahtım ʿakīm Māder-i tıfl-ı emel etsin anı (Gazel 145/4) 1.35. anın:-(n)ın (Seyyid Ahmed er-Rifâî) Ederse mesleğinde istikāmet

Anın dervişine gelmez sakāmet (Kaside 31/5) 1.36. anın: -(n)ın (II. Abdülhamid Han) İbn-i Sīnālar Aristolar kalırlar şerm-sār

Öyle Şāhen-şāh-ı dānā kim huzūrunda anın (Kaside 39/4) 1.37. anın: -(n)ın (vezir, Dâhiliye Nazırı Memduh Paşa) ʿAlem olsa yakışır Āsaf-ı zī-şān-ı kerem

Öyle bir dāmen-i ʿulyā ki anın sāhibine (Kaside 41/11) 1.38. anın: -(n)ın (vezir, Dâhiliye Nazırı Memduh Paşa) Derecāt üzredir eltāfı husūsiyle anın

Ki hazef-pāre ile cevheri tutmaz seyyān (Kaside 45/27) 1.39. anın: -(n)ın (sevgili)

Anın fermān-ber-i fermānıyım vicdān ü cānımla

Gönül iklīmine hükm eyleyen bir şehriyārım var (Muhammes 2/5) 1.40. anın: -(n)ın (Hz.

Peygamber)

Felekte māh-ı nev Bābü's-selāmın sīne-çākidir

Anın kandīlidir hūr matlaʿ-ı nūr-ı ziyādır bu (Tahmis 1/5) 1.41. anın: -(n)ın (Ayaş'ta kadı olan Yozgatlı Mustafa Efendi) Gitti Yozgatlı Ayaşta Nāʾib-i Şerʿī iken

Rüzgār etti anın da harman-ı ʿömrün hebā (Tarih 12/2) 1.42. anın: -(n)ın (Düyûn-ı umûmiye nâzırı Enver Bey) Hudā artırsın ʿömr ü şevket-şāhānesin anın

Cihān durdukça olsun taht-ı Şāhīde ʿuyūn-ārā (Tarih 21/4) 1.43. anın: -(n)ın (Haydar-ı Kerrar gibi olan kişi) Kuvvet-i servetle kişi Haydar-ı Kerrār olamaz Gizli gerek anın işi sakla yürekde sūzişi (Gazel 74/4) 1.44. anın: -(n)ın (sevgili)

Bir güzel sevdim ki taʿrīfinde kāsırdır beşer

Yok benī ādem meyānında anın hemtāsı yok (Gazel 107/2) 1.45. anın: -(n)ın (kötü istekli, kötü olunmasını isteyen düşman) Belin kırmak anın hançer be-dest olmakladır yoksa

Hatādır düşmen-i bed-hāha karşı ihtizāz etmek (Gazel 112/3) 1.46. anın: -(n)ın (Allah)

ʿİsyān benim gufrān anın

Lutf u kerem ihsān anın (Diğer 5/17) 1.47. anın: -(n)ın (Allah)

ʿİsyān benim gufrān anın

Lutf u kerem ihsān anın (Diğer 5/17) 1.48. anın: -(n)ın (Allah)

Hem ten anın hem cān anın

Hiç ortada nem var benim (Diğer 5/18) 1.49. anın: -(n)ın (Allah)

Hem ten anın hem cān anın

Hiç ortada nem var benim (Diğer 5/18) 1.50. anın: -(n)ın (Allah)

Kuvvet anın kudret anın

Rahman odur rahmet anın (Diğer 5/19)

1.51. anın: -(n)ın (Allah) Kuvvet anın kudret anın

Rahman odur rahmet anın (Diğer 5/19) 1.52. anın: -(n)ın (Allah)

Kuvvet anın kudret anın

Rahman odur rahmet anın (Diğer 5/19) 1.53. anın: -(n)ın (Allah)

Cūd u ʿatā servet anın

Hiç ortada nem var benim (Diğer 5/19) 1.54. anın: -(n)ın (Allah).

Dūzah anın cennet anın

Bāzūdaki kuvvet anın (Diğer 5/21) 1.55. anın: -(n)ın (Allah) Dūzah anın cennet anın

Bāzūdaki kuvvet anın (Diğer 5/21) 1.56. anın: -(n)ın (Allah) Dūzah anın cennet anın

Bāzūdaki kuvvet anın (Diğer 5/21) 1.57. anın: -(n)ın (Allah) Gözlerdeki rüʾyet anın

Hiç ortada nem var benim (Diğer 5/22) 1.58. anın: -(n)ın (sevgili)

İstirāka eylemiş rūyunda anın reng-i gül

İstiʿāre eylemiş zülfünden ʿanber nükheti (Kaside 37/102) 1.59. anın: -(n)ın (âşık, şair Fennî)

Pek mücessemdir anın māder-i sengīn güheri Līk kendisi değil dāhil-i silk-i ecsām (Muamma 1/3) 1.60. anın: -(n)ın (şahıs; sevgili)

Ettiği zulmün o da elbet mükāfātın görür

Bir şahıs kim nās anın zulm ü beliyyātın görür (Gazel 55/1) 1.61. anın: -(n)ın (Yabanabad-Kızılcahamam kaymakamı Halis Bey)

Anın āsār u evsāfı bütün āfākı şāmildir

Bu mevkī fakat āzāde-i kayd-ı rahım buldum (Kaside 49/16) 1.62. anınla: -(n)ın –la (vezir, Dâhiliye Nazırı Memduh Paşa) Hātır-ı ʿātırı hikmetle olunmuş tezyīn

Giremez bahse anınla hukemāsı ʿasrın (Kaside 42/12) 1.63. anları:-n,-ları (Fennî'yi utandıranlar)

Eylesin anları da mālik-i dūzah teşhīr

Beni taʿyīre ne gūne mütecāsir iseler (Kaside 47/24) 1.64. anları:-n, -ları (muhtekirler topluluğu) Eylesin Mevlā visāliyle müşerref anları

Tāliʿ-i erbāb-ı ʿirfāna nuhūset vermesin (Gazel 175/6)

2.) (E.T.) "O" işaret zamiri; "o".

2.1. ana: -n,-a (Yozgat'ta bulunan "Şeker Pınar" çeşmesi).

Hem bu çeşme iki menbaʿdan ederdi nebeʿān Gerçi zāhirde ana bir idi ammā mecrā (Tarih 15/3) 2.2. anda: -n, -da (orada; Yabanabad-Kızılcahamam) Husūsān anda Mīr-i Hālisi kāʾim-makām gördüm

Taharrī ederek gūya ki bir kāse kerem buldum (Kaside 49/2) 2.3. andan: -n, -dan (elmas yüzük)

Kırılsın ʿādetā andan revāc-ı pençe-i hurşīd

Şu elmas hātemi pīrāye-i engüşt-i şeffāf et (Gazel 11/3)

104

2.4. andan: -n, -dan (sevgilinin nazı) Yā niçin bess-i şikāyet etsin andan ehl-i ʿaşk ʿĀşıka efzāyiş-i lezzet ki istiğnādadır (Gazel 38/3) 2.5. andan: -n, -dan (yüce lütuf)

Kemāl-i lutfunu lutfeyle andan da dirīğ etme

Hezāran girye-nāki himmetinden mübtesim buldum (Gazel 155/4) 2.6. anı: -n, -ı (kanlı gözyaşı)

Sirişk-i laʿl-i famı sanma eyler çeşm-ter īcād

Eder anı teʾessürle yanan hūn-ı ciğer īcād (Gazel 21/1) 2.7. anı: -n, -ı (fırsat zamanı)

Zamān-ı fırsatı seyr-i semāya benzetirim Anı gafletle ifāte büyük hamākattır (Gazel 158/3) 2.8. anı: -n, -ı (dua)

Gūş eden daʿvātını olsun seninle hem-zebān

Durmasın vird-i zebān etsin anı leyl ü nehār (Kaside 39/55) 2.9. anı: -n, -ı (Güzellik kitabı, sayfası; yüz)

Hatt-ı āverlikten evvel bir kitāb-ı hüsn idin ammā Bozup dağıttık anı şeyb ile şīrāzeden çıktık (Müfret 14/1) 2.10. anı: -n, -ı (hane, ev, yuva)

Sanma bu bādiyede hāne yıkan hāne bulur

Eskiden var ise eğer anı da vīrāne bulur (Müfret 17/1) 2.11. anı: -n, -ı (gözyaşı)

Sirişk-i hasrete kanlar karıştı laʿl-i nāb oldu

Döküp saçma anı ey dīde-i ter yāre ithāf et (Gazel 11/4) 2.12. anı: -n, -ı (gözyaşı)

Nakd-i rāyicdir anı beyhūde isrāf etmeyip (Gazel 51/3) 2.13. anı: -n, -ı (sevgilinin eziyeti).

Her cevri o dildārın bir müjde-i vuslattır

Hoş gör anı ey cānım sonunda saʿādet var (Gazel 58/5) 2.14. anı: -n, -ı (yüz)

Zemm ü takbīh ile hiç kimse siyāh eyleyemez İstikāmetle ağarmış ola bir yüz ki anı (Gazel 85/3) 2.15. anı: -n, -ı (herhangi bir olay)

Bir vākıʿa efvāh-ı leʾīmāne düşerse

Taʿbīr-i kabīh üzre ederler anı iʿzām (Gazel 202/8) 2.16. anın: -(n)ın (Yozgat'ta bulunan "Şeker Pınar" çeşmesi) Buyurun ʿaynı şeker ʿaynı şifādır hakkā

Fennīyā söyledi tārīhin anın çıktı bir er (Tarih 15/6) 2.17. anın: -(n)ın (kader)

Sanma bir iş yapılır hükm-i kaderden hāric Lākin idrāki anın tavk-ı beşerden hāric (Gazel 18/1) 2.18. anın: -(n)ın (inleyiş)

Öte git nāleni dinletme bize ey bülbül

Biz anın bir gecede belki hezārın çekeriz (Gazel 72/2) 2.19. anın: -(n)ın (baht, talih)

Anın da inkişāfı himmet-i ebrāra kalmıştır

Rakībin çeşm-i dilber gibi bīmār olduğun görsem (Muhammes 1/3)

2.20. anın: -(n)ın (baht, talih)

Açılmış ellerin bahtı bizimki kara kalmıştır

Anın da inkişāfı himmet-i ebrāra kalmıştır (Muhammes 1/5) 2.21. anın: -(n)ın (baht, talih)

Bu rütbe ibtilāya mihnete bādī nedir bilmem

Anın da inkişāfı himmet-i ebrāra kalmıştır (Muhammes 1/8)

2.22. anın: -(n)ın (baht, talih)

Açılmış ellerin bahtı bizimki kara kalmıştır

Anın da inkişāfı himmet-i ebrāra kalmıştır (Muhammes 1/10) 2.23. anın: -(n)ın (baht, talih)

Anın da inkişāfı himmet-i ebrāra kalmıştır

Husūl-i maksada pek çok çalıştım zāhir ü pinhān (Muhammes 1/13)

2.24. anın: -(n)ın (baht, talih)

Açılmış ellerin bahtı bizimki kara kalmıştır

Anın da inkişāfı himmet-i ebrāra kalmıştır (Muhammes 1/15) 2.25. anın: -(n)ın (baht, talih)

Anın da inkişāfı himmet-i ebrāra kalmıştır

Bana benzer bu cāniblerde bir āzürde-meşreb yok (Muhammes 1/18)

2.26. anın: -(n)ın (baht, talih).

Açılmış ellerin bahtı bizimki kara kalmıştır

Anın da inkişāfı himmet-i ebrāra kalmıştır (Muhammes 1/20) 2.27. anın: -(n)ın (baht, talih)

Anın da inkişāfı himmet-i ebrāra kalmıştır

Murādım hāsıl olmazsa yıkılsın kubbe-i gerdūn (Muhammes 1/23) 2.28. anın: -(n)ın (baht, talih)

Açılmış ellerin bahtı bizimki kara kalmıştır

Anın da inkişāfı himmet-i ebrāra kalmıştır (Muhammes 1/25) 2.29. anın: -(n)ın (baht, talih)

Anın da inkişāfı himmet-i ebrāra kalmıştır

O bir Vāli-i vālā-şāndır ʿömrü müstezād olsun (Muhammes 1/28) 24. anın: -(n)ın (baht, talih)

Açılmış ellerin bahtı bizimki kara kalmıştır

Anın da inkişāfı himmet-i ebrāra kalmıştır (Muhammes 1/30) 2.30. anın: -(n)ın (baht, talih)

Anın da inkişāfı himmet-i ebrāra kalmıştır

Gönüller her nasılsa kalmıyor endīşeden hālī (Muhammes 1/33) 2.31. anın: -(n)ın (baht, talih)

Açılmış ellerin bahtı bizimki kara kalmıştır

Anın da inkişāfı himmet-i ebrāra kalmıştır (Muhammes 1/35) 2.32. anın: -(n)ın (baht, talih)

Anın da inkişāfı himmet-i ebrāra kalmıştır

Uzattım bahsi tasdīʿa cesāret eyledim ammā (Muhammes 1/38) 2.33. anın: -(n)ın (baht, talih)

Açılmış ellerin bahtı bizimki kara kalmıştır

Anın da inkişāfı himmet-i ebrāra kalmıştır (Muhammes 1/40) 2.34. anın: -(n)ın (baht, talih)

Açılmış ellerin bahtı bizimki kara kalmıştır

Anın da inkişāfı himmet-i ebrāra kalmıştır (Muhammes 1/43) 2.35. anınla: -(n)ın -la (kaş)

Ab-ı rūdur o senin sehv ile ebrū dediğin

Yüze anınla çıkar işte o meh-rū dediğin (Gazel 118/1

a:

1.) "Ey!" anlamında seslenme ünlemi.

1.1. a: (doktor için).

Acı şeylerle a doktor beni iʿzāb etme

Haste-i ʿaşka şifā vermeli dārū dediğin (Gazel 118/6) 1.2. a: (kalem için).

105

Yāri meh-pāre ile eyleme tavsīf a kalem

Biz o hurşīd-i cemāli daha rūşen biliriz (Gazel 82/6) 1.3. a: (zalim sevgili için).

Dil-i dīvānededir asl-ı kabāhat ammā

Beni bu hāle koyan sensin a zālim sensin (Gazel 127/4) 1.4. a: (zalim sevgili için).

Cemʿiyyet-i hātır komadın bende a zālim

Zülfün gibi encāmı perīşān olacaksın (Gazel 131/3) 1.5. a: (zalim sevgili için).

Kırk sene cevrini çektim sana zālim demedim

Yetişir artık a zālim bu mezālim demedim (Gazel 154/1)

āb:

1.) Su.

1.1. āb:

Ger istersen ahıllāya kılarsın külhanı gülşen

Ki hükmün nārdan āb ābdan nīrān eder peydā (Kaside 4/4) 1.2. āb:

Gāyet mi var evsāfına ihsānına eltāfına

Nisbet yem-i aʿtāfına bahr-ı muhīt bir katre āb (Kaside 20/13) 1.3. ābdan:-dan:

Ger istersen ahıllāya kılarsın külhanı gülşen

Ki hükmün nārdan āb ābdan nīrān eder peydā (Kaside 4/4)

ābā vü ecdād:

1.) Atalar, cetler, kendinden öncekiler.

1.1. ābā vü ecdād:-(ı)n, -la:

Oldu her cānib tarāvet-bāb-ı ʿadl ü ʿātıfet

Hamdü-lilllāh andırır her bukʿa bāğ-ı Cenneti (Kaside 37/34)

ʿabd:

1.) Kul, köle, hizmetkâr.

1.1. ʿabd:

Müşterā ʿabd ile seyyān tutardı nefsin

Gökte mezkūr iken ʿunvān-ı Cenāb-ı Fārūk (Kaside 25/2) 1.2. ʿabdin:-(i)n:

Veliyy-i niʿmetā cūd ü mekārim bende-i hāsın

ʿAtā ʿabdin sehā dergāh-ı ihsānında sāʾildir (Kaside 38/16)

ʿabd-i aʿcez:

1.) En aciz, en güçsüz kul.

1.1. ʿabd-i aʿcez:-i:

Bu ʿabd-i aʿcezi yā Rab rehā-yāb eyle gafletten

Ki yār āgūş-ı vuslatta henüz bende cüdālık var (Gazel 60/5)

ʿabd-i ʿāciz:

1.) Âciz, çaresiz kul.

1.1. ʿabd-i ʿāciz:-dir:

ʿAbd-i ʿācizdir yapar noksān noksān üstüne

Pādişāhım geç kusūrundan şu kemter bendenin (Gazel 206/5) 1.2. ʿabd-i ʿāciz:-in: (âşık, şair Fennî için).

Ol vakit sābit olur sıdkı bu ʿabd-i ʿācizin

Ol zamān eyler tahakkuk hakk-ı rüçhāniyeti (Kaside 37/59) ʿabd-i ahkar:

1.) Çok âciz kul.

1.1. ʿabd-i ahkar:-ı:

Bu ʿabd-i ahkarı dūr etmesin Hak āsitānından

Budur bādī-i feyz ü imtiyāzım āh Efendim āh (Gazel 179/5)

ʿabd-i bī-zuhr u zevād:

1.) Azıksız, erzaksız kul

1.1. ʿabd-i bī-zuhr u zevād: (âşık, şair Fennî için).

Ey bunalmışlar muʿīni mülteciler melceʾi

Bekliyor senden meded bu ʿabd-i bī-zuhr u zevād (Kaside 27/11)

ʿabd-i gümrāh:

1.) Yolunu şaşırmış, doğru yoldan ayrılmış kul.

1.1. ʿabd-i gümrāh:-(ı)n:

Senin fazlın senin lutfun nigeh-bān olmasın nolsun İlāhī senden istihdā eden bir ʿabd-i gümrāhın (Kaside 8/6) 1.2. ʿabd-i gümrāh:-(ı)n: Yolunu şaşırmış, doğru yoldan ayrılmış kul.

İlāhī senden istihdā eden bir ʿabd-i gümrāhın

Enīs ü hem-rehi erbāb-ı ʿirfān olmasın nolsun (Kaside 8/6)

ʿabd-i hakīr:

1.) İtibarsız, güçsüz, takatsiz köle.

1.1. ʿabd-i hakīr:-in:

Feyzle sāhire-i ʿālemi tenvīr ettin

Eyle bu ʿabd-i hakīrin de çerāğın işʿāl (Kaside 40/41)

ʿabd-i hāk-sār:

1.) ʿabd-i hāk-sār: Toprak içinde kalmış, perişan kul (şair Fennî).

1.1. ʿabd-i hāk-sār:

İltifātınla uyandır tāliʿ-i hābidemi

Āsitān-ı lutfuna düştü bu ʿabd-i hāk-sār (Kaside 39/7)

ʿabd-i kadīm-i şāh-ı velāyet:

1.) Velilik padişahının (Hz.

Peygamber

) eski (ezelden) kölesi.

1.1. ʿabd-i kadīm-i şāh-ı velāyet:

Fennī ikbāl için çarha minnet mi eylerim

ʿAbd-i kadīm-i Şāh-ı Velāyet değil miyim (Taştir 1/10) ʿabd-i kadr-dān-ı kerem:

1.) Lütfun kıymetini bilen kul

1.1. ʿabd-i kadr-dān-ı kerem: (şair Fennî için).

İşte bu neşe-i cān-bahş ile çok mu görülür

İftihār eylese bu ʿabd-i kadr-dān-ı kerem (Kaside 41/39)

ʿabd-i memlūk:

1.) Bir kimsenin sahip olduğu ve tasarrufunda bulunduğu köle, kul.

1.1. ʿabd-i memlūk:-ün:

Huzūra emr ü fermān ile gelsin ʿabd-i memlūkün

Sen ey serasker-i hūbān ayağa gitmek el vermez (Gazel 79/6)

ʿabd-i pür-kusūr:

1.) Eksiği, hatası çok olan kul.

1.1. ʿabd-i pür-kusūr:-u:

Sıyānet kıl bu ʿabd-i pür-kusūru ʿakla uymaktan

Televvünden halās et ehl-i temkīn eyle yā Rabbī (Kaside 10/6)

ʿAbdülhamīd:

1.) Osmanlı İmparatorluğunun otuz dördüncü padişahı; II.

Abdülhamid Han (1842-1918).

106

1.1. ʿAbdülhamīd:

Bu rütbe ehl-i fazlın izdiyād-ı fazlına bādī

Şehin-şāh-ı cihān ʿAbdülhamīd pür-fezāʾildir (Kaside 38/4) 1.2. ʿAbdülhamīd:

Şāhin-şeh-i fārūk-fer fermān-revā-yı bahr ü ber

Haydar sirişt ü Cem gulām ʿAbdülhamīd kām-ver (Tarih 16/1)

ʿAbdülhamīd Hān:

1.) bk. ʿAbdülhamīd.

1.1. ʿAbdülhamīd Hān:-a:

En ednā himmetiyle oldu bu cebhāne-i zībā

Nasıl herkes duʿā-hān olmasın ʿAbdülhamīd Hāna (Tarih 1/1)

ʿAbdülhamīd-i ʿātıfet-pīrā:

1.) İhsanları donatan, lütuf saçan II. Abdülhamid Han.

1.1. ʿAbdülhamīd-i ʿātıfet-pīrā:

Şeh-i ʿālī-tebār ʿAbdülhamīd-i ʿātıfet-pīrā

Ki oldu sāyesinde mülk-i İslām cenetü'l-meʿvā (Tarih 21/1)

ʿAbdülkādir-i ʿālī-nijād:

1.) Yüce tabiatlı Hz. Abdülkadir Geylanî.

1.1. ʿAbdülkādir-i ʿālī-nijād:

Vāsıl-ı Kurb-ı İlāhī ʿāşık-ı dīdār-ı Hak

Şāh-ı Gīylān yāʿni ʿAbdülkādir-i ʿālī-nijād (Kaside 27/6)

ʿabes:

1.) Boş, anlamsız, saçma, gereksiz (şey).

1.1. ʿabes:

ʿAbes şeydir ümīd-i lutf ile nā-cinse yalvarmak

Ki Nemrūd-ı şakī ʿarz-ı tevāzūʿyla Halīl olmaz (Gazel 76/59 1.2. ʿabes:

Hatā varsa senin çeşm-i hatā-bīnindedir mutlak

Mürettebtir bütün eşyā ʿabes bir kār yoktur yok (Gazel 105/2) 1.3. ʿabestir:-tir:

ʿAbestir iştigāli sür çıkar āyīne-i dilden

Cihānda bir emel kim sūret-i imkān kabūl etmez (Gazel 88/4)

āb-ı gül:

1.) āb-ı gül: Gül suyu.

1.1. āb-ı gül:

Gönlümü eyledi teshīn hayāl-i rūyu

Âb-ı gül etmek için dīdelerimden taktīr (Kaside 47/31)

āb-ı hayvān:

1.) Hayat suyu, ölümsüzlük veren su, ab-ı hayat.

1.1. āb-ı hayvān:

Ādemin ʿömr-i ʿazḭzin tāzeler her kıblesi

Gālibā laʿlinle etmiş āb-ı hayvān ihtilāt (Gazel 98/2)

āb-ı mükedder:

1.) Bulanık su.

1.1. āb-ı mükedder:

Bana cevreylemekle yār iken ağyār olur sanma

Güle āb-ı mükedder sepmek ile hār olur sanma (Gazel 194/1)

āb-ı revān:

1.) Akarsu.

1.1. āb-ı revān:

Fedā etti felek şāh-ı Hüseyni bir içim suya

Anıp bu mācerānın dehşetin āb-ı revān ağlar (Gazel 249/2)

āb-ı rū(y):

1.) Yüz suyu; şeref, haysiyet, izzet-i nefis.

1.1. āb-ı rū(y):-dur:

Ab-ı rūdur o senin sehv ile ebrū dediğin

Yüze anınla çıkar işte o meh-rū dediğin (Gazel 118/1)

āb-ı rūy-ı ādemiyyet:

1.) İnsanlığın yüz suyu, şerefi, övüncü.

1.1. āb-ı rūy-ı ādemiyyet:-tir:

Masdar-ı esrār-ı Hū āyīne-i dīdār-ı Hakk

Āb-ı rūy-ı ādemiyyettir Cemāl-i Mustafā (Kaside 22/3)

āb-ı rūy-ı hüsn:

1.) Güzel yüzün suyu; şerefi.

1.1. āb-ı rūy-ı hüsn:-(ü)n, -e:

Āb-ı rūy-ı hüsnüne ebrūlar eyler ser-fürū

Çeşm-i efsūnkārına cādūlar eyler ser-fürū (Gazel 176/1)

āb-ı sāf:

1.) Saf, berrak, durgun su.

1.1. āb-ı sāf:-a:

Tecellī-i hayālinle gönülde ızdırāb artar

Düşünce āb-ı sāfa ʿaks-i hurşīd-i cihān titrer (Gazel 40/6)

āb-ı zülāl:

1.) Saf, berrak, tatlı su; mec. Güzel sözler.

1.1. āb-ı zülāl:

Kaleminden cereyān etmededir feyz-i Hudā

Mihberinden nebeʿān etmededir āb-ı zülāl (Kaside 40/18)

ʿabīd u ahrār:

1.) Kullar, köleler ve serbest, hür kimseler.

1.1. ʿabīd u ahrār:

Yani memdūh-ı cihān Hazret-i Memdūh Paşa Okur evsāfını her lahza ʿabīd u ahrār (Kaside 43/12)

ʿābid-i fazl-āşinā:

1.) Cömertliği bilen, cömertlik sahibi kul.

1.1. ʿābid-i fazl-āşinā: (Seyyid Ahmed er-Rifâî için).

Mukaddes şeyh-i dānā dil mücerred ʿāşık-ı dīdār Mükerrem ʿābid-i fazl-āşinā ʿālī meziyettir (Kaside 30/7)

āb-rū(y) dök-:

1.) Yüz suyu dökmek; şerefinden fedakârlık edecek derecede yalvarmak, minnet etmek.

1.1. āb-rūy dök-:-me:

Sīnemi sen māh-ı rahşāne sümmāk etsem gerek Dökme āb-rūyun olmaz ilticā her bābda (Tahmis 8/13) 1.2. āb-ı rū(y) dök-: -me, -y,-e,-elim

Ser-fürū eyler isek Pḭrimize eyleyelim

Āb-ı rū dökmeyelim āhara hār olmayalım (Gazel 147/2) 1.3. āb-rū(y) dök-:-mez, -ler:

Yā Resūlallah dökmezler seherde āb-rū

Rīş-i pākinden arar ʿuşşāk feyz u rifʾati (Kıt'a 24/1) aç-:

107

1.) Kapalı şeyi açık duruma getirmek; ortaya çıkarmak.

1.1. aç:

Aç der-i mekremeti ben de mükerrem olayım

Künc-i vaslın güzelim künc-i mutalsam değil ā (Gazel 5/2) 1.2. aç:

Çık karşıma ey serv-i revān cilve-nisār ol

Aç rūyunu revnak-şiken-i bāğ-ı bahār ol (Gazel 137/1) 1.3. açarım:-(a)r, -ım:

Açarım ʿavdet için şehper-i istiʿcāli

Kekliğim kuzgun ile zāğ ile pervāz etme (Gazel 189/4) 1.4. açıp:-ıp:

Açıp ol gonca-i gülzār-ı hüsnü eyle istirhām

Alıp bir būy-ı dil-cū-yı muhabbet ey sabā tez gel (Gazel 136/8) 1.5. açmadın:-ma, -dı, -n:

Açmadın üstüme bir subh-ı meserret-āsār Etmedin cebheme bir pertev-şādī īsāl (Kaside 40/2)

Açmadın üstüme bir subh-ı meserret-āsār Etmedin cebheme bir pertev-şādī īsāl (Kaside 40/2)