• Sonuç bulunamadı

2.7. Fennî Dîvânı’nda Geçen Şahsiyetler

2.7.1. Dinî Şahsiyetler ve Varlıklar

2.7.1.2. Halifeler

Halife, “Birinin yerine geçen kimse, anlamında olup Hz. Peygamber’in ölümünden sonra ümmet idaresinin başına geçen kimse” (Devellioğlu, 2017: 365).

İslam tarihinde son peygamber olan Hz. Muhammed’den sonra gelen halifeler ise sırasıyla Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali’dir. Fennî Dîvânı’ında Hz.

Osman hariç diğer üç halifenin bahsi geçmektedir. Ayrıca Fennî’nin II. Abdülhamid Han’a yazdığı bir kasidesinin bir beytinde dört halifeyi “çâr-yâr” olarak zikretmektedir.

Hāsılı pek çok şerefler verdi bu cemʿiyete

Himmetinden şüphesiz şād oldu rūh-ı Çār-yār (Kaside 39/18)

Hz. Ebubekir: Fennî Dîvân’ında Hz. Ebubekir’den Hz. Peygamber’e olan sadakâtiyle bahsedilmektedir. Dört büyük halifeden ilki olan Hz. Ebubekir, iman eden ilk hür erkektir ve İslam peygamberini ilk tasdik eden kişi odur. Bu nedenle o

“Sıddîk” sıfatıyla bilinmektedir (Zavotçu, 2018: 190). Fennî Dîvânı’nda da;

Sādıkım Sıddīk-ı Aʿzamdır melāz ü melceʾim

ʿĀşık-ı vech-i cemīlim maʿrifet deryāsıyım (Kaside 35/2)

beytinde “Sıddîk-i Aʿzam” ifadesiyle Hz. Peygamber’e olan bağlılığını, sadakâtini anlatırken Hz. Ebubekir’in bu özelliğine telmihte bulunmaktadır. “melâz” ve

“melce” ifadeleri de sığınılan yer olarak “mağara”yı hatırlatmaktadır ki, Hz.

65 Ebubekir için kullanılan “yâr-ı gâr”ı akla getirmektedir. Zira Hz. Peygamber Medine’ye hicret etmek için yanına Hz. Ebubekir’i alır ve onunla birlikte bir süre Sevr mağrasında saklanır. Bu yolculuk ve mağarada bulundukarı süre boyunca Hz.

Ebubekir, Hz. Peygamber’i hiç yalnız bırakmamış ve onun için birtakım fedakârlıklarda bulunmuştur. Bu nedenle de kendisine “yâr-ı gâr (mağara arkadaşı)” ismi verilmiştir ki bu onun ne kadar sâdık ve samimi dostu olduğunu göstermektedir.

Muhibb-i sādıkındır yār-ı gārın yoksa ʿālemde

Mürüvvetsiz vefāsız akrabā bīgāneden kalmaz (Gazel 87/2)

beytinde de zikredilen bu isim, sadık bir sevgiliyi, dostu karşılamakta olup “yâr-ı gâr” ile Hz. Ebubekir’e telmihte bulunulmaktadır.

Hz. Ömer: Dört büyük halifeden ikincisidir ve şiirilere çoğunlukla

“adalet”iyle konu olmaktadır. Kendisine “Farklı, benzerlerinden farklı davranan;

haklıyı haksızdan ayırıp adaletli davranan” manalarını içeren “Fârûk” lakabı verilmiştir (Pala, 2017: 148) ve şiirlerde de bu lakabıyla sıkça anılmaktadır. Fennî Dîvânı’ında da şair, “Cenâb-ı Fârûk” redifli kasidesini kendisine ithafen yazmış bulunmaktadır. Kasidede; Hz. Ömer’in divanının, adaletin dağıtıldığı yer olduğundan; kibir ve gururlanma gibi huylarının olmamasından; keskin kılıcının şöhretinin, cesurca savaştığının her tarafa yayıldığından ve korku saldığından; onun parlak yüzünün dehşetinden azgınlar topluluğunun ödünün patladığından; Hz.

Ömer’in Basra şehrini kurup bu körfez yeri güzelleştirdiğinden ve âleme adalatini gösterirken kılı kırk yardığından, adalet konusunda çok titiz davrandığından bahsedilerek Hz. Ömer’in güzel vasıfları ve hasletleri tasvir edilmektedir;

Maksem-i ʿadl idi dīvān-ı Cenāb-ı Fārūk Hem-ser-i çarh idi eyvān-ı Cenāb-ı Fārūk Müşterā ʿabd ile seyyān tutardı nefsin Gökte mezkūr iken ʿunvān-ı Cenāb-ı Fārūk Şark u garba yayılıp ʿālemi lerzān etti Şöhret-i hançer-i bürrān-ı Cenāb-ı Fārūk Çatlatır zehresini şirzime-i bāğıyenin Dehşet-i çehre-i rahşān-ı Cenāb-ı Fārūk Kuru bir körfez iken reşk-i safā-hān etti Basrayı tīşe-i bünyān-ı Cenāb-ı Fārūk Maʿdelet kāʿidesin ʿāleme göstermek için

Kırk yarardı kılı ʿirfān-ı Cenāb-ı Fārūk (Kaside 25)

66 Bu manzumenin dışında diğer bazı şiirlerdeki beyitlerde de; Hz. Ömer’in adaletine, nüfuzuna (K. 40/68, K. 38/22) telmihte bulunulmaktadır.

Hz. Ali: Dört büyük halifeden sonuncusu olan Hz. Ali, Hz. Peygamber’in amcası Ebu Tâlib’in en küçük oğlu, kızı Fâtıma’nın da eşidir. Pek çok yönüyle Klasik şiirde kendisinden bahsedilen Hz. Ali, Fennî Dîvânı’ında da belirgin bazı özellikleri vesilesiyle anılmaktadır. “şîr-i Yezdân, dâd-ı ʿAlî, Fâtih-i Bâb-ı Hayber, Haydar-ı Kerrâr, şâh-ı merdân, gibi farklı benzetmelerle farklı vasıflarına dikkat çekilmektedir. Şair, Hz. Ali’ye ithafen yazdığı manzumesinde;

Sürdü ceyş-i gamı dilden yed-i imdād-ı ʿAlī Kalb-i mahzūnumu şād eyledi irşād-ı ʿAlī Kederin var ise evsāfını tezkār eyle

Dil-i mağmūma verir şevk u ferah yād-ı ʿAlī Maʿdelet kişverinin Şāh-ı vefā-perveridir Dād-hāhāna muhakkak erişir dād-ı ʿAlī Cūdu çok cürʾeti çok şefkati çok reʾyi metīn Ezelī mevhibedir halk-ı Hudā dād-ı ʿAlī Zeyl-i ihsānını tut sıdk ile istirhām et Yetişir her bunalan bī-kese imdād-ı ʿAlī Melceʾim bārgeh-i Āl-i ʿabādır Fennī

Gözümün nūru başım tācıdır evlād-ı ʿAlī (Kaside 26)

beyitleriyle onun cömertliğinden, doğru yolu göstermesinden, kederlenen kişinin adını zikretmesiyle ferahlık bulacağından, adaletinden ve herkese yardım elini uzatmasından bahsedilmekte ve güzel hasletleri bir bir sayılmakta olup son beyitte ise “evlâd-ı ʿAlî” terkibi verilip Hz. Ali’nin çocukları ve torunlarını ifade eden bir tabirle onlardan söz edilmektedir.

Seven hasm-ı eledd-i ālimerdān olmasın nolsun

Cenāb-ı Mustafāyı Haydarı Şāh-ı şehīdānı (Gazel 174/6)

beytinde Hz. Ali, adıyla değil “Haydar” lakabıyla zikredilmekte ve bu lakabın onunla özdeşleşen bir isim olduğu görülmektedir. Asıl anlamı “arslan” olan

“Haydar” kelimesi Hazret-i Ali’ye lakap olmuş, onun yiğitlik ve cesaretinden dolayı

“yiğit ve cesur” anlamında kullanılmıştır. Başka bir beyitte ise bu lakabı “cenâb-ı Haydar” olarak zikredilirken (G. 74/5); diğer başka bir beyitte ise “Haydar-sirişt”

terkibi ile yine onun gücü ve kuvvetine dikkat çekilmektedir (T. 16/1). Bununla

birlikte Haydar, lakabının “Haydar-ı Kerrâr” terkibiyle birlikte kullanımı da

yaygındır. “Haydar, arslan iken ‘Kerrâr’ da düşman üstüne döne döne saldıran

67 kahraman, demektir. ‘Haydar-ı Kerrâr’ da Hz. Ali’nin bir lakabıdır. Düşman üzerine sürekli, art arda kılıç salladığı için Kerrâr lakabıyla anılmıştır” (Zavotçu, 2018:

314). Bu lakabı ile Hz. Ali’nin gücü, kuvveti ve cesaretine dikkat çekilmekte, bu sıfatların atfedildiği kişilere de örnek olarak telmihte bulunulmaktadır (G. 74/4, G.

217/6, K. 37/30).

Muhibb-i hānedan-ı fahr-ı ʿālemdir kulun Fennī

Gulām-ı āsitān-ı Şāh-ı Merdān olmasın nolsun (Kaside 8/12) beytinde “yiğitlerin şahı” tabiriyle Hz. Ali’ye telmihte bulunulmaktadır.

Fātih-i Bāb-ı Haybere yaʿnī Cenāb-ı Haydara

Gönül veren o dilbere gayrīlere yār olamaz (Gazel 74/5)

beytinde ise Hz. Ali’nin farklı bir yönüne dikkat çekilmekte olup kendisinden

“Hayber kalesinin fatihi” olarak bahsedilmektedir.

Kılarsın herkese şīrāne ihsān

Ki cedd-i emcedindir Şīr-i Yezdān (Kaside 28/11)

beytinde de “Allah’ın arslanı” lakabıyla sıkça anılan Hz. Ali’den bahsedilmekte

olup onun lütufkârlığına dikkat çekilmektedir.