• Sonuç bulunamadı

YOKSULLUK VE KADIN YOKSULLUĞU: KAVRAMSAL ÇERÇEVE

1.3. Yoksulluk Sınırının Tespit

Yoksul olan bireyler ile yoksul olmayan bireylerin bir kırılma noktasını ifade eden yoksulluk sınırı, ele alınan ölçüm yöntemlerine göre değişmektedir. Refah göster- gesinin parasal durumlara göre belirlenmesi gelir ve harcama seviyesi olarak ele alınır- ken; parasal olmayan durumlarda ise eğitim, fiziksel güvenlik, sağlık seviyesi eşik nok- talarını oluşturmaktadır (Zanbak, 2014:15). Göstergelere ilişkin belirli sınırların bulun- duğu ve bu sınırların altında kalan bireyler yoksul olarak nitelendirilmektedir. Bu sınır, yoksulluk sınırı olarak adlandırılmaktadır (Eryıldız, 2015:25).

Yoksulluk sınırının belirleyicileri ise farklılık arz etmektedir. Ülkeler arasında tüketim alışkanlıkları bireylerin ihtiyaçlarına göre farklılık göstermektedir. Yoksulluk sınırı ölçüm yöntemleri farklılığı, yoksulluğu farklı açılardan ele almamızı sağlayacak- tır.

21

1.3.1. Mutlak Yoksulluk Sınırı

Mutlak yoksulluğun ölçülmesi ve yoksulluk sınırının oluşumunda, iki yöntem mevcuttur. Birinci unsur, bireylerin, hayatta kalabilmesi için asgari kalori miktarını (aç- lık sınırı) ele almaktadır. İkinci unsurda ise; gıda harcamalarına ilaveten gerekli olan bir takım temel ihtiyaçların eklenmesiyle (giyim, barınma, sağlık, eğitim vb.) yoksulluk sınırının elde edilmesini sağlamaktadır (Zanbak, 2014:16).

Açlık sınırı, diğer sosyal kesimlerin hayat standardından bağımsız olarak ele alınmaktadır. Birinci dereceden yoksul olan bireyler, mutlak anlamda yardıma muhtaç, temel insani ihtiyaçlarını karşılama durumlarının yeterli olmayan bireyleri ele almakta- dır. Böyle bir durumda ise, bireyler devlet tarafından sosyal yardım almadıklarında, ölüm riski ile karşı karşıya kalmaktadır (Seyyar, 2003:41).

Mutlak anlamda açlık sınırı minimum temel gıda maddelerini ele almaktadır. Minimum temel gıda maddeleri ise toplumsal alışkanlıklara göre farklılık göstermekte- dir. Kimi toplumlarda çay temel besin maddesi grubunda yer alırken; farklı bir toplum- da ise gıda sepetinde yer almamaktadır.

Bazı bireyler, hanehalkının ihtiyaçlarını karşılayacak kadar gelire sahip olsalar dahi, sosyal harcamaları ile açlık sınırının altına düşebilmektedirler. Böylece açlık sını- rını belirlemek için bireylerin, özel sosyal konumunu dikkate almadan, toplumun genel refah seviyesinden, bireylerin çalışma fırsatlarından alışkanlıklarına kadar, yaşam tarzı- nı tümüyle ele almak gerekmektedir. Mutlak yoksulluk sınırı, belirlenmesi kolay olarak görülse dahi toplumsal bir mutabakat oluşmamasından dolayı açlık sınırının parasal boyutu ele alınamamaktadır. Ancak, açlık sınırı parasal boyutu toplumdan topluma, bireyler arasında farklılık göstermektedir (Seyyar, 2003:42).

Rowntree, (1901) tarafından yaş ve cinsiyet farkına göre minimum kalori ihtiya- cını belirlemek üzere "standart diyet" kuramını oluşturmuştur. Bu diyet o dönemde en düşük yaşam standardını ifade etmektedir. Ancak, hanehalkında bireylerin yaşları ve cinsiyetlerine göre, tüketecekleri gıda oranı farklıdır. Bu nedenle, hanehalkında iki ye- tişkin ve üç çocuktan oluşan bir aile için standart diyeti ele alarak minimum haftalık gelirini hesaplamış ve bu sınıra da "yoksulluk sınırı" denilmiştir. Bu sınır, yoksullukla mücadele politikalarında kullanılmıştır (Dinçoflaz, 2009:17).

22

1.3.2. Göreli Yoksulluk Sınırı

Adam Smith’in tanımına göre göreli yoksulluk sınırı; temel ihtiyaçlarını mutlak olarak karşılayabilen ancak, kişisel kaynakların yetersizliği yüzünden toplumun genel refah düzeyinin altında kalan, toplumsal ve sosyal katılımları engellenmiş olan bireyleri göreli yoksul olarak tanımlamaktadır (Taş ve Özcan, 2012:424). Bireyler, mutlak an- lamda ihtiyaçlarını karşılayabilirler fakat, eğitim, sağlık vb. ihtiyaçlarını sosyal devlet tarafından karşılanmaktadır.

Göreli yoksulluk sınırı; toplam nüfusun belirli bir yüzdesinin, gelir ya da harca- ma düzeyinden ele alınarak; medyan gelirin yarısından daha az gelir veya harcama sevi- yesine sahip olan bireyleri yoksul olarak kabul edilmesiyle belirlenmektedir. Ancak, yoksulluk belirli bir zaman dilimi için tespit edilecekse bu yaklaşım doğru sonuç ver- meyecektir. Zaman içerisinde hanehalkının yaşam standartları değişkenlik gösterip, yoksulluk sınırından kurtulma durumları olmaktadır (Aktan, 2002:19).

Göreli yoksulluk sınırı için, yoksulluk çizgisi medyan gelirin yüzdelik durumla- rını (%40, %50, %60) ifade etmektedir. Yoksulluk sınırı için standart olan medyan geli- rin %50’lik oranı ele alınmaktadır. Araştırmalarda, aritmetik ortalama yerine medyan gelir tercih edilmektedir. Toplumda, ortalama gelirin yarısı yoksulluk sınırını oluştur- maktadır. Bu sınırın, altında kalan bireyler göreli yoksul olarak adlandırılır. Eğer top- lumların genel gelir düzeyi yüksek ise yoksulluk sınırı da yüksek bulunacaktır (Canbay ve Selim, 2010:630).

1.3.3. Subjektif Yoksulluk Sınırı

Yoksulluk sınırının belirlenmesi için, temel ihtiyaçların tespitinde sübjektif yok- sulluk sınırı esas alınmıştır. Öznel yoksulluk sınırı, hanehalkına sorulan sorulara verilen cevaplara göre belirlenmektedir. Böylece, hanehalkı bizzat kendi görüşlerine göre yok- sulluk sınırını belirlemektedir. Hanehalkının bildirdiği asgari gelirin altında bulunan bireyler yoksul sayılırlar. Fakat, cevapların niteliği bireylerin öznel ifadelerine dayandı- ğından kimi hanehalkı kendilerini yoksul olarak nitelerken; kimileri ise, yoksul olarak ifade etmemektedir. Bu sonuç, bireylerin yaşadıkları toplumun yapısına göre farklılık göstermektedir (Aktan, 2002:20).

23

1.3.4. Lorenz Eğrisi

Gelir dağılımı eşitsizliği ile ilgilenen Lorenz eğrisi, Amerikalı istatistikçi Max Lorenz tarafından geliştirilmiştir. Lorenz eğrisi, gelir dağılımı eşitsizliğinde ölçüm yön- temi olarak baz alınmaktadır. Eğriyi oluşturabilmek için hanehalklarının gelirlerinin büyüklüğüne göre en az gelirden en yüksek gelire doğru sıralanmaktadır. Lorenz eğrisi- nin yatay ekseninde bu şekilde sıralanmış hanehalklarının nüfusunun birikimli yüzde payları ele alınırken, dikey ekseninde ise hanehalklarının elde ettikleri gelirlerin biri- kimli yüzde payları bulunmaktadır. Lorenz eğrisinin oluşumunda bir kümülatif (biri- kimli) yüzde değerlerin bulunduğu bir kutu diyagramı kullanılmaktadır. Bu diyagramın dikey ekseninde toplam gelirin %100’ü yer alırken, yatay eksende de nüfusun %100’ü yer almaktadır (Öztürk, 2009:54). Gelir dağılımının adaletli dağılıp dağılmamasını ele alan lorenz eğrisi, yoksulluk ölçüm yöntemlerinden birini oluşturmaktadır. Yoksulluğun önlenmesi için, gelir dağılımının adaletli olması gerekmektedir. Günümüzde gelişmiş ülkelerin hâlâ gelir dağılımı adaletsizliği sorunu mevcuttur. Adaletsiz gelir dağılımında, zengin daha da zenginleştiği, fakirin de daha da fakirleştiği görülmektedir.

1.3.5. Gini Katsayısı

Gelir bölüşümü eşitsizliği olarak ele alınan Gini katsayısı, İtalyan istatistikçi Corrado Gini tarafından geliştirilmiştir. Lorenz Eğrisi gösteriminden elde edilen Gini katsayısı, eşitsizlik düzeyini tek bir sayı olarak ele alan çeşitli gelir bölüşümlerinden oluşmaktadır. Gini katsayısı, farklı şekillerde tanımlanabilmektedir. Gini Katsayısının değeri sıfır ile bir arasında değer almaktadır. Gelir bölüşümü adaletsizliği azaldıkça kat- sayı sıfıra yaklaşırken; gelir bölüşümü adaletsizliği artması durumunda ise katsayı bire yaklaşır. Gini katsayısının değeri gelir düzeyinin büyüklüğüne göre değil, farklı gelir düzeyleri arasında kalan bireylerin sayısına bağlıdır. Gini katsayısının artması eşitsizli- ğin arttığını gösterirken; azalması ise gelir eşitsizliğinin azaldığını gösterir. Gini katsa- yısı tam olarak sıfır ya da tam olarak bir değeri almamaktadır. Böylelikle gelir dağımı tam adaletli olarak dağılımı olmadığı gibi aynı şekilde tam olarak adaletsiz bir dağılım- da söz konusu değildir (Öztürk, 2009:56). Yoksulluğun önlenmesi için gini katsayısı sıfıra yakın değer alması gerekmektedir. Gelirden alınan payın hanehalkında bulunan bütün bireylere eşit dağılımı olması, adaletli olması yoksulluğun önlenmesinde önemli bir adım olmaktadır.

24

1.3.6. Yüzde Paylar

Yüzde paylar, gelir dağılımı ölçümünde yaygın olarak kullanılan ve eşitsizlik öl- çütlerinde en açık olan endekstir. Bu yöntemde, hanehalklarının gelirlerini en küçük olanından en büyük olanına göre sıralanmakta ve gelirden aldıkları yüzde oranları belir- lenmektedir. Bireysel gelir dağılımı ölçümünde kullanılan yüzde paylar analizinde hane- ler; %1’lik 100, %5’lik 20, %10’luk 10, %20’lik 5 gruba ayrılmaktadır. Bu şekilde sı- nıflandırılan grupların toplam gelirden, alınan payları karşılaştırılmaktadır. Yüzde pay- ların hesaplanabilmesi için hanehalkının toplam kullanılabilir gelirine göre küçükten büyüğe doğru sıralanıp, hangi yüzde paylar analizi uygulanacağını ve hangi gruba dâhil olunacağı karar verilir. Tüm yüzde gruplarına ayrıldıktan sonra her yüzde grubunun geliri toplam gelire oranlanarak hanehalklarının gelirine ilişkin yüzde paylarına ulaşıl- maktadır. Yüzde paylar analizinde gelirin eşit bölüşümü olması için her grupta gelirden alınan pay ile nüfustan alınan payın eşit olması gereklidir (Öztürk, 2009:51). Gelir dağı- lımı sıralamasında düşük gelire sahip olan bireylerin ne kadarının yoksulluk sınırı altın- da kaldığını ele alınmaktadır.