• Sonuç bulunamadı

YOKSULLUK VE KADIN YOKSULLUĞU: KAVRAMSAL ÇERÇEVE

1.2. Sosyolojik ve Ekonomik Yönden Yoksulluk Kıstası

Bireylerin yaşadıkları topluma göre ihtiyaçları da farklılık göstermektedir.

Rowntree, bireylerin ihtiyaçlarını tanımlarken zorunlu tüketim sepetine çay ve gazeteyi eklemesi; Stitt ve Grant’a göre bireylerin boş zamanlarını değerlendirmeleri de ihtiyaç grubu içerisinde yer alması gerektiğini ifade etmiştir. Yoksulluk tanımları arasındaki farklılıklar yoksulluğun toplumsal yönden ele alınması gerektiğini göstermiştir.

Küresel ekonomik eşitsizlik, dünya düzeninde oluşan farklılığı gözler önüne sermektedir. Zenginlik dağılımının farklı olmasının nedeni; ülkeler arasındaki gelir da- ğılımı, çalışma koşulları ve toplumsal ihtiyaçlardaki farklılığından kaynaklanmaktadır. Bugünün en zengin ülkesinde dahi yoksul nüfus sayısı gün geçtikçe artmaktadır (Gid- dens, 2008:434). Buradan hareketle, ülkeler arasındaki bu eşitsizlik durumu ülkelerin GSYH oranlarına göre belirlenmektedir. Dünya Bankası, ülkeleri sıralarken; yüksek gelirli, orta gelirli, düşük-orta gelirli ve düşük gelirli olarak sınıflandırmaktadır. Yüksek gelirli ülkeler beslenme, barınma, temiz içme suyuna ulaşım gibi temel ihtiyaçları rahat- lıkla elde edebilmektedir. Bu ihtiyaçlara kolaylıkla ulaşan bu ülkeler, lüks ihtiyaçlara ulaşımı düşünmektedir. Kalkınmış ülkelerde de gelir adaletsizliği sorunu ile karşılaşıl- maktadır. Yoksulluk sorunu bu ülkelerde, gelir adaletsizliği şeklinde görülmektedir (Giddens, 2008:435).

Ülkelerin gelişmişlik durumlarına göre yoksulluk boyutu farklılık arz etmekte- dir. Gelişmiş olan ülkelerde temel ihtiyaçlara erişim zor olmamaktadır. Gelişmekte olan ülkeler ile geri kalmış ülkelerde ise, temel ihtiyaçlara ulaşım zor olmaktadır. Bu ülke- lerde, yoksulluk sorunu çok şiddetli boyutta hissedilmektedir. Temel ihtiyaçlarını karşı- layamayan bireyler sağlık sorunu ve gelir adaletsizliği sorunu ile karşı karşıya kalmak- tadır. Hanehalkları gelir adaletsizliği sorunu ile baş etmek için bir takım çıkış yolları belirlemektedir. İhtiyaçlarını karşılayabilmek adına, bireylerin bir takım ekonomik uğ- raşları bulunmaktadır. Bireyler süreklilik arz eden işlerinin yanında, kendilerine yetecek kadar tarımsal üretim yapmaktadır. Böylece, hanehalkı buradan elde ettiği faydayı diğer

18

ihtiyaçlarına yönlendirmektedir. Kırsal alanda yaşayan bireyler bu şekilde ek gelir sağ- larken; kentlerde yaşayan bireyler ise ek işler ya da mesaiye kalarak kazanç elde etmek- tedir. Bireyler gelir adaletsizliği sorununu, bu şekilde çözüm yolu üreterek gidermekte- dir.

Stanley Fischer’e göre, küresel gelir eşitsizliği iki farklı yönden ele alınır. Birin- cisi, ülkelerarası gelir eşitsizliğini ele alırken; ikincisi ise, ülkelerin nüfus oranını dikka- te almaktadır. Fischer’e göre yoksul olan ülkelerin geliri, gelişmiş olan ülkelerin geliri- ne göre yavaş artar. Gelişmiş ülkeler gün geçtikçe, daha da büyüyerek küresel anlamda eşitsizlik sorunu ile karşılaşılmaktadır (Giddens, 2008:437).

Küresel eşitsizliği etkileyen nüfus artışı da ülkelerin ekonomik gelişmişlik veya yoksul ülke olma durumunu etkilemektedir. Yoksul olan ülkelerde nitelikli nüfus artışı gelişmenin ön koşulunu teşkil etmektedir (Giddens, 2008:438). Fakat, yoksul olan ülke- ler incelendiğinde nüfusun kalabalık ama niteliksiz nüfusun ağırlıklı olduğu görülmek- tedir. Niteliksiz nüfusun artışı, GSMH’nın düşmesine ve artan nüfus ile bireylerin gelir- den aldıkları payları da düşürecektir. Nüfus artışı olan ülkelerde, devletin yardımları da azalmaktadır. Kalifiye olmayan nüfus iş bulmada zorlanmaktadır. Uzun süre işsiz olan hanehalkı sosyal yardımlara bağımlı olarak hayatlarını devam ettirme durumunda kal- maktadır.

1.2.1. Toplumsal ve Sosyal Dışlanmışlık

Toplumsal dışlanmışlık, ilk olarak 1980’li yıllarda Fransa’da son derece geniş bir kitlenin toplumdan dışlanması ve işsizlik sorunu meydana gelmiştir. İşsizlik sorunu, gelir elde edemeyen bireylerin, aile hayatındaki düzensizliklerin oluşumu ile gecekon- dulaşma kültürünü meydana getirmiştir. Sosyal refah devletinin sekteye uğratılması durumu ise, savaş sonrasında yaşanan ekonomik bunalımlar ile işsizlik sorunu oluşması sosyal yardımları engellemiştir. Dışlanma, çoğu zaman sınıf altı, yoksulluk, eşitsizlik, yabancılaşma gibi terimleri de beraberinde getirmiştir (Özhasar, 2013:1).

Sosyal dışlanma sorunu, kişilerin temel eğitim haklarından mahrum bırakılması ya da ayrımcılık unsuru ile toplumun dışına itilmeleri toplumsal hayata katılımlarının engellenmesi durumlarını ele almaktadır. Bu durum yoksul kesimin eğitim ve öğretim imkânlarına ulaşmasındaki zorluklar yaşamasını getirirken, diğer taraftan da bireyler toplumsal ve çevresel alanda dışlanmışlık hissi ile karşı karşıya kalmaktadır. Bu kesim

19

genelde kendilerini güçsüz hissederek önemli kararlar alma konusunda çekimser kal- maktadır (Adaman ve Keyder, 2006:6). Bireylerin yer aldıkları toplumun ihtiyaç kalıp- larına göre hareket edememe durumu da sosyal anlamda dışlanmışlık hissi uyandıracak- tır.

Townsend’in yoksulluk endeksi, bireylerin sübjektif ihtiyaçlarını ele almaktadır. Anket çalışmasını ele alan endeks bireylerin yaşam koşullarını, beslenme alışkanlıkları- nı, boş vakitlerini değerlendirme durumlarını, toplumsal etkinlik durumlarını ifade ede- rek bireylerin gelir durumları ile ilgili bilgi vermektedir. Townsend’in yoksulluk endek- sinde bulunan birçok kategori, David Piachaud göre, öznel nitelikli durumları ifade et- mektedir. Öznel nitelikli sorular daha çok bireylerin toplumsal, kültürel yargılarını orta- ya çıkarma esasına dayanmaktadır. Eğer bir kişi et yememeyi ve kahvaltı yapmamayı tercih ediyorsa böyle bir insan tercihlerinden dolayı yoksul değildir. Gordon ve ekibi Townsend’in çalışmasından yararlanarak, Britanya’da Yoksulluk ve Toplumsal Dış- lanma adında, 2000 yılında bir çalışma yapmıştır. Bu çalışmada, bireylerin lüks ihtiyaç- larını da ele almıştır. Yoksulluk tanımı, gelişen teknoloji ile yeni ihtiyaç kalıplarını da oluşturur. Bunlar; televizyon, buzdolabı, çamaşır makinesi, derin dondurucu, vb. ihti- yaçları da çalışmasında ele almıştır. Gordon ve arkadaşları düşük gelir grubunda yer alan bireylerin yeni ihtiyaç kalıplarını karşılama durumunda zorluk çektiğini ifade et- mektedir (Giddens, 2008:389-391).

1.2.2. Alt Sınıf (Underclass) Yaklaşımı

Yeni yoksulluk yaklaşımına ait olan alt sınıf yaklaşımı, ilk olarak 1950 yılında ABD’de yoksulluk tartışmalarında yer almıştır. Bu yaklaşıma göre; ABD’de büyük kentlerde nüfusun artışı ile istihdam olanaklarının azalmasına ve iş gücünde sürekli bir şekilde yer almama, çalışma konusunda isteksizliğe neden olmuştur. Oluşan bu durum bireylerde davranış bozukluğuna neden olarak sosyal açıdan da dışlanmışlık hissi oluş- turmaktadır (Şenses, 2001:90).

Murray’a göre (1984), bireylerin yoksul olmasında kişisel açıdan sorumlu olma- sı ile onların alt sınıf grubunda yer almasına neden olmuştur. Böylece bireyler bağımlı- lık kültürünün bir parçasını oluşturmaktadır. Murray, bireylerin iş gücü piyasasında yer almak yerine devletin sosyal yardımlarından yararlanmayı tercih etmesini ele alır. Bi- reyler, gelecekteki yaşamlarını planlamak yerine, günlük refahlarını sağlayan sadakaları

20

tercih etmektedir. Sosyal yardımlara bağımlı olan bireyler, çalışmaya yönelik şevkleri kırılmaktadır (Gıddens, 2008:397).

1.2.3. Yoksulluk Kültürü Yaklaşımı

Oscar Lewis’in yaygın çalışmasına dayanan yoksulluk kültürü (culture of po- verty), Lewis’in Porto Rikolu ve Meksikalılar üzerinde yapmış olduğu alan çalışmasına dayanmaktadır. Yoksulluk kültürü yaklaşımında anlatılmak istenilen bireylerin sosyal yardımlar ile yoksulluk kültürüne alıştırılma durumu ele alınmaktadır. Yoksulluk kültü- rü, böylece nesilden nesile aktarılan bir kısır döngüye dönmektedir (Özdoğan, 2009:98). Yoksulluk kültürü, kendine özgü ekonomik ve sosyo-psikolojik etkileri de barındırmak- tadır. Lewis’in belirttiği gibi bir toplumda yoksulluk kültürünü yok etmek yoksulluğu yok etmekten daha da zordur.

1.2.4. Kenardalık (Marginality) Yaklaşımı

Kenardalık Yaklaşımı, daha çok Latin Amerika’da kullanılan ve sisteme entegre olmamışları belirten kavram olarak ele alınmaktadır. Bu kavram, bireylerin hiçbir bek- lenti içinde bulunmadığı ekonomik, politik ve kültürel bütünün dışında kalarak kendi kendilerine çözüm yolları bulmayı amaçlamıştır (Buğra ve Keyder, 2003:20).