• Sonuç bulunamadı

YOKSULLUK VE KADIN YOKSULLUĞU: KAVRAMSAL ÇERÇEVE

1.6. Kadın Yoksulluğunun Önem

1.6.1. Kadın Yoksulluğunun Nedenler

Çalışmamızın önceki kısımlarında da belirtildiği gibi, yoksulluk olgusu, çok eski dönemden beri varlığını sürdürmektedir. Küreselleşme ile bu sorun gittikçe daha da büyük bir hal almıştır. Küreselleşme ile artan rekabet, piyasa odaklı yaklaşım unsurları, özelleştirmeler, teknolojiye ve yeni ekonomik düzene ayak uyduramayan rekabet unsu- runu yitiren şirketlerin kapatılması ve buradan hareketle yüksek işsizlik sorunu doğmak- tadır (Olufemi, 2000:225).

Kadınların eğitim düzeyinin düşük olması ve onların erkeklere göre daha zor şartlarda çalışmasına yol açmıştır. Hanehalkının, gelir yetersizliği sorunu karşısında kadınlar enformel sektörde aile gelirine katkı sağlamaktadır. Esnek çalışma saatleri, düşük ücretle birlikte bu sektörün sosyal güvenceden de mahrum olduğunun bir göster- gesi durumundadır.

Moghadam’a göre yoksulluğun feminenleştirilmesi konusunda kadınların erkek- lere göre daha yoksul olduğunu ifade eden üç sebep üzerinde durulmuştur. Bunlar; (Chant, 2003:6)

• İş hayatında kadınlar erkeklere göre daha dezavantajlıdır.

• İş gücü piyasasında, kadınların daha ağır koşullarda ve düşük ücret almaları

• Kültürel engeller, yasal engeller, iş gücünde bulunan engeller kadınların sosyo- ekonomik konumlarını sınırlı hale getirmektedir.

37

Kadın yoksulluğunu etkileyen nedenler ise; ayrımcılık, aile içi şiddet, eğitim, iş gücü, yasal eşitsizlik, sağlık eşitsizliği, hane reisinin kadın olması ve küreselleşmedir.

1.6.1.1. Ayrımcılık

Kadın yoksulluğunun en önemli nedenlerinden biri de ayrımcılık sorunudur. Ka- dınlar; sosyal, ekonomik ve siyasal yaşamlarında ayrımcılık sorunu ile karşı karşıya kalmaktadır. İş gücü piyasasında kadın ve erkek arasındaki ücret farklılığı da ayrımcılık konusunda ele alınması gereken bir başka durumdur. Kadın ve erkek arasındaki eşitsiz- lik durumu, tüm dünya ülkelerinde rastlanmaktadır. Yönetici konumunda olan kadınlar, erkeklere göre daha az bulunmaktadır. Kadınlar yönetici konumunda yer alsalar bile, erkeklere göre daha düşük ücret ile karşılaşmaktadır (Açıkgöz, 2010:53).

Ayrımcılık iki şekilde meydana gelmektedir. Birincisi ırk ve etnik kökene bağlı ayrımcılık iken; ikincisi ise toplumsal cinsiyete bağlı ayrımcılık şeklidir. Irk ve etnik kökene bağlı ayrımcılıkta, en çok ABD’de siyah ve beyaz ırk ayrımına dayalı olmakta- dır. Irk ayrımı ile bireyler birçok sosyo-ekonomik haklarından yoksun bırakılmaktadır. İkinci ayrımcılık, toplumsal cinsiyete dayalı ayrımcılıktır. Kadın ve erkekler arasındaki istihdam, eğitim, sağlık, servet bölüşümünde cinsiyete dayalı ayrımcılığı ifade etmekte- dir. Kadınlar erkekler gibi eğitim olanaklarına eşit şekilde erişimi söz konusu olmamak- tadır. Hanehalkında servet bölüşümü sırasında eşit hakları bulunmayan kadınlar, cinsi- yetler arasındaki ayrımcılığın olduğunun bir göstergesi konumundadır (Şenses, 2001:175).

İş gücü piyasalarında kadınlara yönelik ayrımcılık ise iki şekilde ele alınmakta- dır. Bunlardan birincisi, aynı iş ve aynı görevde yer almalarına rağmen, kadınların dü- şük ücret almaları ile doğrudan ayrımcılık; ikincisi ise, kadınların iş gücünde daha dü- şük verimlilik arz eden işler ile daha düşük ücret düzeyi bulunan iş kollarına yönelmesi- ni ele alan dolaylı ayrımcılıktır (Şenses, 2001:177).

1.6.1.2. Aile İçi Şiddet

Aile içi şiddete en çok maruz kalan kadınlardır. Evlenmeden önce kendi ailesin- den şiddete maruz kalan kadın, evlendikten sonra aynı baskı ve şiddeti eşinden görmek- tedir. Kadın bunu kader olarak görüp, kabul etmektedir (Tömen, 2013:19).

38

Aile içi şiddetin bir diğer yüzü ise, kadınların haneye getirdiği gelirin tasarru- fundan mahrum kalması ile tüm geliri kocası ve çocuklarının ihtiyaçlarına harcamakta- dır. Eğer, kadın bu duruma itiraz edecek olursa aile içi şiddete maruz kalmaktadır. Ka- dın, ekonomik bir güvenceye sahip ise kendisinin ve çocuklarının yaşamını idame etti- rebilecek güçteyse, bu sefer de evlilikte yaşanan sorunlar boşanma ile sonuçlanacaktır (Moghadam, 2005:14). Eğitimsiz olan kadınlar iş gücüne katıldıklarında nitelikli iş kol- larına dâhil olamadıkları için düşük ücret ve kol gücü gerektiren işlerde çalışmaktadır. Ancak, yeterli miktarda kazanç elde edemeyen kadınlar, eşlerinin gelirlerine bağımlı bir şekilde hayatlarını idame ettirmektedirler. Hane refahı için çalışmak zorunda olan ka- dınlar, ev işleri ve çocuk bakımı yanında dışarıda kol gücüyle çalışma durumunun ek- lenmesiyle, kadının üzerinde bulunan yük artmaktadır. Bu durum, aile içi şiddetin bir diğer ayağını oluşturmaktadır.

1.6.1.3. Eğitim

Eğitim düzeyi düşük olan kadınlar, yoksulluk boyutunun kadın yönlü olduğunu göstermektedir. Yeterli şekilde eğitim olanaklarından yararlanamayan kadınlar, çoğun- lukla nitelik gerektirmeyen, sosyal güvencesiz, enformel sektörde, düşük ücretle çalışma durumuyla karşı karşıya kalmaktadır (Topgül, 2013:292).

Kentte yaşayan kadınlar, sosyal güvencesi olmayan çocuk bakımı, yemek pişir- me ve temizlik gibi işlerde çalışmaktadır. Bu çerçevede, düşük getirisi olan bu iş kolla- rında çalışan kadınlar, çocuklarına özellikle kız çocuklarının eğitim düzeyine yetersiz yatırım yapacaklardır. Bu durum da yetersiz katılım çıkmazını oluşturacaktır (DPT ve World Bank, 2009:22). Kız çocuklarına yeterli düzeyde yatırım yapılmadığı durumda yeni nesillerde de kadın yoksulluğu devam edip, süreklilik arz edecektir..

Kırsal alanda iş gücüne duyulan gereksinim, hanehalkında ilk olarak kız çocuk- larının eğitimlerini tamamlamasına engel teşkil etmektedir. Kız çocuklarının eğitim ha- yatlarının kısa sürmesinin nedeni, ailelerinin onlara kayıp gözüyle bakmasıdır. Ücretsiz aile işçisi olarak çalışma durumunda olan kız çocukları, hanehalkının refah unsurunu sağlamaktadır. Böylece, küçük yaşta çalışmak zorunda olan kız çocukları eğitim hayat- larından mahrum kalmakta; erken evlenerek kadın yoksulluğunun devamına katkı sağ- layarak, bu sorunun çözülmesinde bir engel teşkil etmektedir (Topgül, 2013:293).

39

1.6.1.4. İş Gücü

Kadın istihdamının düşük olması kadın yoksulluğunun bir diğer önemli nedeni- dir. Cinsiyete dayalı gelir dağılımı eşitsizliğinde, kadınlar enformel sektörde düşük üc- ret ve ağır iş koşullarında çalışarak, kadın yoksulluğu ile karşılaşmaktadır. Hayatlarını devam ettirmek için yeterli düzeyde gelir elde etmek isteyen kadınlar, asgari gelirin yanında, ekonomik anlamda da refah düzeylerinde artış beklemektedirler. Kadınlar, iş gücü piyasasında erkeklerle eşit konuma sahip değildir (Topgül, 2013:291). Kadınların toplum tarafından yüklenen ilk görevleri ev hanımı ve çocuk bakımı olması, onların iş gücünde yer almasını engellemektedir. Kadınlar, ailedeki görevlerinin ağırlığı nedeniyle hayatlarını devam ettirmek için eşlerine bağımlı kalmaktadır. Düşük gelir elde eden kadınlar, sağlık ve gelir ihtiyaçlarını hane reisi olan eşleri vasıtası ile sağlamaktadır (Şener, 2009:6).

Kadınlar iş gücü piyasasında yer alsalar bile yoksulluk kıskacından kurtulama- maktadırlar. Kadınların elde ettiği gelirler, asgari düzeydeki ihtiyaçlarını karşılaması için yeterli düzeyde bulunmamaktadır. Literatürde "çalışan yoksullar" olarak ifade edi- len bu durum, kadınların iş gücünde düzensiz ve yarı zamanlı çalışmaları, niteliksiz iş gücü oluşu, onları düşük ücretli iş kollarına yönlendirmektedir. Düzenli bir işte çalışan kadınlarda, erkeklerle eşit ücret alamama sorunu ile karşı karşıya kalmaktadır. Kadınlar iş gücüne dâhil olsun ya da olmasın yoksulluk kısır döngüsünden kurtulamamaktadır (Şener, 2009:4).

Kariyer sahibi kadınlara bakıldığında; iş gücü piyasasında yeterli düzeyde gelir elde etmek için çok çalışıp, aynı çalışma temposunu ev içi sorumluluk ve çocuk bakı- mına da ayırması ve kadınların kendilerine ayıracakları vakitlerinin kalmaması duru- munda, kadınlar "zaman yoksulluğu" kavramı ile karşılaşmaktadırlar (Şener, 2009:5).

1.6.1.5. Yasal Eşitsizlik

Cinsiyetler arasında kamusal hizmetlerin eşitsiz dağılımının iki sebebi bulun- maktadır. Birincisi, devlet tarafından yeterince sunulamayan sosyal hizmetlerin önemli bir bölümü kadınlar tarafından karşılıksız olarak üstlenilmiştir. Bunlar; çocuk ve yaşlı bakımı hizmetleridir. Devletin bu hizmetleri ücretsiz olarak sunmaması, sağlık hizmet- lerine ulaşımın zor olması, alt yapı eksikliği gibi sorunlar karşısında kadınlar tek başla- rına mücadele etme durumunda kalmaktadır. Kadınlar, hanehalkının refahı için uzak

40

mesafelerden su ihtiyacını karşılamaktadır. Kaynaklara yeterli düzeyde erişemeyen ha- nehalkındaki kız çocuklarının eğitimi de kısa sürerek annelerine yardım etme durumun- da kalacaklardır. Kadınların karar alma mekanizmasında yer alamaması, karar merciinin sadece erkeklerin elinde olması yasal eşitsizliği göstermektedir. Bu kapsamda, kadınlar hayatlarının her evresinde erkeklere bağımlı şekilde hayatlarını devam etme durumunda kalmaktadır. Kadınlar birçok sosyal hizmetlere; eğitim, sağlık, adalet, sosyal güvenlik gibi hizmetlere eşleri aracılığıyla erişimi sağlanmaktadır (Ünlütürk ve Ulutaş, 2009:31). Kadınlar hayatlarında tek başlarına söz hakkına sahip olmayıp, kamusal alanda erkekle- re göre daha az yer almaktadır. Bunlar; (Ecevit, 2003:84)

• Birçok ülkede hâlâ kadınların seçme ve seçilme haklarının olmaması • Siyasal partilerin yönetim organlarında yer almamaları

• Parlamentoda kadın temsil sayısının düşük olması • Kadın bakan veya kadın başbakan olmaması

gibi sebepler kadınların siyasal hayatta da eşitsiz konumda yer aldığının bir gös- tergesidir.

1.6.1.6. Sağlık Eşitsizliği

İş gücü piyasasında yer alsalar dahi sosyal güvencesi olmayan kadınlar sosyal güvenlik ve sağlık ihtiyaçlarını erkeklere bağımlı şekilde yürütmektedir. Evli olan ka- dınlar eşleri üzerinden sağlık güvencesine bağlı iken; bekar kadınlar babalarının sosyal güvencesinden yararlanmaktadır.

1.6.1.7. Hane Reisinin Kadın Olması

Hane reisinin kadın olması birçok zorlukları beraberinde getirmektedir. Düşük ücret ve enformel sektörde ağır iş koşullarında çalışan kadınların sosyal güvencesi de bulunmamaktadır. Reisi kadın olan hanelerde kadın hem evin tek gelir kaynağı, hem de ailede anne misyonunu aynı anda üstlenmektedir. Bu nedenle, kadın yoksulluğu reisi kadın olan hanelerde de hissedilmektedir.

1.6.1.8. Küreselleşmenin Kadın Yoksulluğuna Etkisi

1980 sonrasında yeniden yapılanma toplumsal hayatta dönüşümleri de berabe- rinde getirmiştir. Küreselleşme olgusu, özelleştirmeleri de beraberinde getirmiştir. Ka-

41

mu işletmelerinin özelleştirilmesi bu bağlamda en can alıcı nokta olmuştur. Kamu sek- töründe özelleştirmelerle birlikte, işsizlik oranı artmış ve böylece yeni kuşakların istih- dam alanları daralmıştır. Bu değişim süreciyle, birçok dünya ülkesinde sağlık ve eği- timde katkı payı uygulaması bireylerin bu hizmetlere ulaşımını zorlaştırmıştır (Yaman Öztürk, 2010:109).

Küreselleşme ile önemini kaybeden kadın emeği, düşük ücretler ile nitelik ge- rektirmeyen, yani enformel sektörde çalışmaya itilmiştir. Günümüzde, sosyal devlet anlayışı, batı toplumlarında yaygınlaşması ile hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelerde işsizlik sorununun daha da artmasına neden olmuştur. Mavi yakalı işçilerin ücretlerinin düşmesi yoksulluğun şiddetini daha da artmıştır. Literatürde "çalışan yok- sullar" olarak ele alınan kadınlar, iş gücünde yer alsalar dahi yeterli ücret düzeyinde çalışmadıklarının bir göstergesidir (Ofluoğlu ve Balcı, 2016:58). Küreselleşme ile bir- likte emek yani kol gücü önemini kaybedip yerini; bilginin önem kazandığı, nitelikli kişilere bırakmıştır.