• Sonuç bulunamadı

Yeniden yukarıda değinilen Soering davasına ve “idam koğuşu” konusuna geri dönüyoruz;

yalnız bu sefer amacımız insanlık dışı muamele “tehdidi” durumunda 3. Madde’nin uygulanmasını vurgulamaktan ziyade, suçluların iadesi durumunda, hatta suçlunun iadesi başvurusunda bulunan ülke Sözleşme’nin Taraflarından olmasa bile, bu maddenin nasıl uygulandığını göstermektir. (bkz. ayrıca yukarıdaki 1. Madde). AİHM, suçlunun iadesi talebinde bulunan Devlet’te, yani bu davada A.B.D.’de, insanlık dışı muamele riski olması halinde 3. Madde’yi uygular. AİHM şu saptamada bulunmuştur (7 Temmuz 1989 tarihli karar, Seri A No. 161, s. 35 ve 44-45, paragraf 90-91 ve 111):

Kural olarak, AİHS’nin muhtemel ihlallerin varlığını ya da yokluğunu belirlemek Sözleşme kurumlarının görevi değildir. Ancak bir başvurucu, iadesi için alınan bir karar uygulandığı takdirde, iadesini talep eden ülkede karşılaşacağı önceden tahmin edilebilir sonuçlar nedeniyle bunun 3.

Madde’ye (madde 3) aykırı olacağını öne sürerse, muhtemelen maruz kalınacağı iddia edilen acının ciddi ve tamiri imkânsız boyutları düşünüldüğünde, bu Madde’nin (madde 3) sunduğu güvencenin etkin şekilde uygulanabilmesini sağlamak için bu ilkeden uzaklaşmak gerekir (bkz. yukarıdaki paragraf 87).

[…] Bir Sözleşmeci Devlet’in kaçak bir kişiyi iade etme kararı, iade gerçekleştiği taktirde iade talep eden ülkede ilgili kişinin işkence veya insanlık dışı muamele ya da ceza ile karşılaşacağına dair gerçek bir riskin bulunduğuna inanmak için ciddi ve açık nedenlerin varlığı durumunda, 3. madde kapsamında bir sorun oluşturabilir ve böylece Sözleşmeci Devletin bu madde yönünden sorumluluğu doğabilir.

Böylesi bir sorumluluğun oluşması, iade talebinde bulunan ülkedeki koşulların Sözleşme’nin 3. Madde (madde 3) şartları çerçevesinde değerlendirilmesini gerekli kılacaktır. Yine de, iade talebinde bulunan ülke hakkında, ister genel, ister uluslararası hukuk çerçevesinde, Sözleşme veya başka bir belgeye dayanarak hüküm vermek veya sorumluluk atfetmek söz konusu olamaz. Sözleşme çerçevesinde eğer bir yükümlülük söz konusu olacaksa, bu doğrudan bir kişinin kötü muamele görmesi sonucunu doğuran girişimi nedeniyle, iade işlemini yapan Sözleşmeci Devlet’e ait yükümlülük olacaktır.

[…]

[…] “idam koğuşunda” bu kadar ağır koşullarda bu kadar uzun süre geçirilmesi, sürekli ölüm cezasının infazını beklemenin yarattığı devamlı ve giderek artan ıstırap ve özellikle başvurucunun suçun işlendiği tarihteki yaşı ve ruhsal durumu gibi kişisel özellikleri dikkate alındığında, başvurucunun A.B.D.’ne iade edilmesi, kendisini 3. Madde’de (madde 3) belirtilen eşiği aşan bir kötü muamele riskine maruz bırakacaktır.

[…]

Buna göre, Dışişleri Bakanı’nın A.B.D.’ne iade etme kararı, uygulandığı takdirde, 3. Madde’nin (madde 3) ihlaline yol açacaktır.

Sınırdışı etme

Cruz Varas ve Diğerleri-İsveç davasında (20 Mart 1991 tarihli karar, Seri A No. 201, s. 28, paragraf 70) AİHM, ülkeden sınırdışı etme kararlarının da bu ilkelere tâbi olacağına hükmetmiştir. Diğer bir örnek, 17 Aralık 1996 tarihli Ahmed-Avusturya davası kararıdır. O davada, aslen Somalili olan ve Avusturya’da ikamet eden başvurucu, bir suç işledikten sonra siyasi mültecilik hakkını kaybetmiştir. Başvurucunun sınırdışı edildiği takdirde, insanlık dışı muameleye maruz kalacağını saptamadan önce AİHM, bazı temel noktaları bir kez daha vurgulamıştır (Ahmed-Avusturya davası, 17 Aralık 1996 tarihli karar, Reports 1996-VI, paragraf 38-41):

Mahkeme, öncelikle yerleşik uluslararası hukuk çerçevesinde ve Sözleşme dahil diğer antlaşmalardan doğan yükümlülüklerine dayalı olarak, Sözleşmeci Devletler’in yabancıların ülkeye giriş, ülkede ikamet ve ülkeden sınırdışı edilmelerini denetlemek hakkına sahip olduğunu teyit etmektedir. Mahkeme, ayrıca siyasi iltica hakkının ne Sözleşme ne de Protokollerde yer almadığını belirtmektedir (bkz. Vilvarajah ve Diğerleri-Birleşik Krallık davası, 30 Ekim 1991 tarihli karar, Seri A No. 215, s. 34, paragraf 102).

Ancak, yabancı uyruklu bir kişinin bir Sözleşmeci Devlet tarafından sınırdışı edilmesi, eğer bu şahsın sınırdışı edildiği takdirde gideceği ülkede 3. Madde’ye (madde 3) aykırı bir muameleye maruz kalmak konusunda gerçek bir risk ile karşılaşacağı sağlam ve inandırıcı verilerle saptanmışsa, 3. Madde (madde 3) çerçevesinde bir sorun oluşturabilir ve şahsı sınırdışı eden Sözleşmeci Devlet’in sorumluğu doğabilir.

Bu koşullarda, 3. Madde (madde 3) zımnen, söz konusu şahsın o ülkeye gönderilmemesi yükümlülüğünü getirir (bkz. Soering-Birleşik Krallık davası, 7 Temmuz 1989 tarihli karar, Seri A No.

161, s. 35, paragraf 90-91; Cruz Varas ve Diğerleri-İsveç davası, 20 Mart 1991 tarihli karar, Seri A No.

201, s. 28, paragraf 69-70; yukarıda belirtilen Vilvarajah ve Diğerleri davası kararı, s. 34, paragraf 103;

ve Chahal-Birleşik Krallık davası, 15 Kasım 1996 tarihli karar, Reports of Judgments and Decisions 1996-V, s. 1853, paragraf 73-74).

Mahkeme ayrıca, demokratik toplumların temel değerlerinden biri olarak (bkz. yukarıda belirtilen Soering davası kararı, s. 34, paragraf 88), mağdurun hareketlerinden bağımsız olarak, mutlak surette işkence ya da insanlık dışı ya da küçültücü muamele ya da cezayı yasaklandığını hatırlatır.

Sözleşme’nin 1 ve 4 No.lu Protokollerin çoğu maddi hükmünün tersine 3. Madde’de, bir ulusun varlığını tehdit eden genel bir tehlike durumunda bile (bkz. İrlanda-Birleşik Krallık davası, 18 Ocak 1978 tarihli karar, Seri A No. 25, s. 65, paragraf 163; Tomasi-Fransa davası kararı, 27 Ağustos 1992, Seri A No. 241-A, s. 42, paragraf 115; ayrıca yukarıda belirtilen Chahal davası kararı, s. 1855, paragraf 79) 15. Madde (madde 15) çerçevesinde 3. Madde (madde 3) hükümlerine istisna getirilebileceği ve bu hükümlerin askıya alınabileceğine dair hiçbir hüküm bulunmamaktadır.

Yukarıda belirtilen ilke, sınırdışı etme vakalarında 3. Madde’yi (madde 3) işleten sorunların ortaya çıkması durumunda da geçerlidir. Buna göre, ilgili kişinin fiilleri ne kadar istenmeyen veya tehlikeli nitelikte olursa olsun, önem taşımaz. Böylelikle, 3. Madde’nin (madde 3) sağladığı güvence, Mültecilerin Statüsü hakkında 1951 tarihli Sözleşme’nin 33. Maddesi’nin sağladığından daha kapsamlı olmaktadır (bkz. yukarıdaki paragraf 24 ve yukarıda belirtilen Chahal kararı, s. 1855, paragraf 80).

AİHM, D.-Birleşik Krallık davası kararında (2 Mayıs 1997, Reports of Judgments and Decisions 1997-III, s. 791, paragraf 46 ve 48-50), iddia edilen kötü muamelenin, doğrudan veya dolaylı olarak, kişinin sınırdışı edilerek gönderileceği ülkedeki kamu görevlilerinden kaynaklandığına bakılmaksızın, Sözleşmeci Devlet’in sorumluluğu doğduğunu açıkça ifade etmiştir.

[…] bu gibi yabancıları sınırdışı etmek hakkını kullanırken Sözleşmeci Devletler, demokratik toplumların en temel değerlerinden birini içeren Sözleşme’nin 3. Maddesi’ni (madde 3) dikkate almalıdır. İşte tam da bu nedenle, Mahkeme, kişilerin üçüncü ülkelere iadesi, ülkeden sınırdışı edilmesi konusunda aldığı bir dizi kararında, 3. Madde’nin (madde 3) işkence veya insanlık dışı veya onur kırıcı muamele veya cezaları mutlak surette yasakladığını ve bu maddenin sağladığı güvencelerin ilgili kişinin olumsuz davranışlarından bağımsız olarak uygulanacağını sürekli vurgulamıştır […].

[…]

Bugüne kadar Mahkeme tarafından bu ilkenin, kişinin yukarıda tarif edilen muamelelerden herhangi birine maruz kalma riskinin, gönderildiği ülkenin resmi makamlarının kasıtlı fiillerinden veya o ülkenin resmi makamlarının koruyamaması sebebiyle resmi sıfat taşımayan kişilerin fiillerinden kaynaklanması durumunda uygulandığı doğrudur (bkz. örneğin, yukarıda belirtilen Ahmed kararı, s. 2207, paragraf 44).

Yukarıda belirtilen durumların dışında ve Sözleşme sisteminde 3. Madde’nin (madde 3) taşıdığı temel önem dikkate alındığında, Mahkeme bu maddeyi (madde 3) ortaya çıkabilecek başka durumlarda da uygulayabilmek için yeterli esnekliğe sahip olmalıdır. Bu nedenle, yukarıda tarif edilen muamelenin kişinin gönderildiği ülkede oluşma riski, o ülkenin resmi makamlarının doğrudan veya dolaylı olarak sorumluluğundaki etkenlerden kaynaklanmadığı veya bu etkenlerin tek başlarına 3. Maddede (madde 3) belirtilen standardartların ihlaline yol açmadığı durumlarda da Mahkeme, başvurucunun 3. Madde’ye (madde 3) dayalı iddiasını inceleme imkânına sahiptir. 3. Madde’nin (madde 3) aksi bir şekilde kısıtlanması, getirdiği korumanın mutlak niteliğini zedelemek olurdu. Ancak, bu gibi durumlarda Mahkeme, davanın tüm koşullarını, özellikle de başvurucunun kendisini sınırdışı eden Devletteki durumunu ayrıntılı olarak incelemelidir.

Bu çerçevede Mahkeme, başvurucunun ülkeden sınırdışı edilmesinin, sağlık durumu açısından da gerçek bir risk teşkil edip etmediğini dikkate alarak ve 3. Madde’nin (madde 3) gereklerine aykırılık oluşturup oluşturmadığını saptayacaktır. Mahkeme bunu yaparken, davayı incelediği sırada sahip olduğu kendisine sunulmuş, başvurucunun sağlık durumu hakkındaki son bilgiler de dahil, belge ve bilgiler ışığında söz konusu tehlikeyi değerlendirecektir (bkz. yukarıda değinilen Ahmed kararı, s. 2207, paragraf 43).

Bu davada, başvurucuya AIDS teşhisi konulmuştur. Başvurucu uyuşturucu kaçakçılığı suçu sebebiyle bir süre hapis cezasına çarptırıldıktan sonra, Devlet kendisini St. Kitts’e göndermek istemiştir. AİHM verdiği kararda “başvurucu tedavisi olmayan ölümcül bir hastalığın ileri safhalarındaydı” tespitinde bulunmuş ve “bulunduğu ülkeden sınırdışı edilmesi ölümünü kuşkusuz hızlandıracaktır. St. Kitts’de kendisini bekleyen olumsuz koşulların zaten kısıtlı olan yaşam beklentisini daha da kısaltacağı ve kendisine ruhsal ve fiziksel acı çektireceği konusunda ciddi bir risk bulunmaktadır” demiştir (paragraf 51 ve 52-54).

Bu istisnai koşullar ve başvurucunun ölümcül hastalığında eriştiği kritik aşama dikkate alındığında, kendisini St. Kitts’e gönderme kararının uygulanması, insanlık dışı muamele olacak ve davalı Devlet’in 3. Madde’yi (madde 3) ihlal etmesi sonucunu doğuracaktır.

Mahkeme bu bağlamda, davalı Devlet’in Ağustos 1994’den beri başvurucunun tedavisini sağlamak konusunda sorumluluk üstlenmiş olduğuna da dikkat çekmektedir. Başvurucu halen kendisine sağlanmakta olan geçici tıbbi bakıma bağımlı hale gelmiştir ve kuşkusuz psikolojik olarak hem aşina, hem de insani bir ortamda ölüme hazırdır. Gönderileceği ülkede karşılaşacağı koşulların başlı başına 3.

Madde’yi (madde 3) ihlal anlamına geleceği söylenemese bile, bulunduğu ortamdan uzaklaştırıldığı takdirde, oldukça sıkıntılı koşullar altında ölme riski gerçek hale gelecek ve bu da insanlık dışı muamele olacaktır.

[…]

Böyle olmakla birlikte Mahkeme, hapis cezalarını çekmiş ve bulundukları ülkeden sınırdışı edilmek durumunda olan yabancıların, cezaevinde kaldıkları süre içinde kendilerini sınırdışı etmek isteyen Sözleşmeci Devlet tarafından sağlanan tıbbi, sosyal ve sair yardımlardan yararlanmaya devam edebilmek için, söz konusu Sözleşmeci Devletin topraklarında kalma hakkına ilke olarak sahip olmadıklarını vurgulamıştır.

Ancak, bu davanın oldukça istisnai koşulları çerçevesinde ve insani endişelerin yoğunluğu dikkate alındığında, başvurucunun sınırdışı edilmesi kararının uygulanması durumunda 3. Madde’nin (madde 3) ihlal edileceği sonucuna varılmalıdır.

Bensaid-Birleşik Krallık davasında (6 Şubat 2001 tarihli karar) AİHM [III. Seksiyon] farklı bir görüş benimsemiştir. Bu davada, başvurucunun yaptığı evliliğin muvazaalı olduğunu düşünen yetkililer kendisini Birleşik Krallık’tan sınırdışı etmek istemişlerdir. Başvurucu başvurusunda ruhsal sağlık durumunu (şizofreni), halen yararlanmakta olduğu ayakta tedaviyi aynı şekilde Cezayir’de sürdürmenin güçlüğünü, bunun sağlığı üzerinde yaratacağı etkileri ve söz konusu ülkenin siyasi durumunu ileri sürmüştür. AİHM şu görüşü benimsemiştir (Bensaid-Birleşik Krallık davası, 6 Şubat 2001 tarihli karar, Başvuru No. 44599/98, paragraf 34 ve 36-41):

Mahkeme’nin genel olarak 3. Madde’yi, kişinin yukarıda tarif edilen muamelelerden herhangi birine maruz kalma riskinin gönderildiği ülkedeki resmi makamlarının veya resmi sıfat taşımayan kişilerin kasıtlı fiillerinden kaynaklanması durumunda uyguladığı doğru olmakla birlikte (örneğin, yukarıda belirtilen Ahmed-Avusturya kararı, paragraf 44), 3. Madde’nin taşıdığı temel önemin ışığında Mahkeme, bu maddeyi ortaya çıkabilecek başka durumlarda da uygulayabilmek için yeterli esnekliği saklı tutmaktadır. Bu nedenle, yukarıda tarif edilen muamelenin kişinin gönderildiği ülkede oluşma riski, o ülkenin resmi makamlarının doğrudan veya dolaylı olarak sorumluluğundan kaynaklanmadığı veya tek başına ele alındığında 3. Madde’yi ihlal etmediği durumlarda, Mahkeme, bir başvurucunun 3.

Madde’ye dayalı iddiasını incelemek imkânına sahiptir. 3. Madde’nin aksi yönde kısıtlanması, getirdiği korumanın mutlak niteliğini zedelemek olurdu. Ancak, bu gibi durumlarda, Mahkeme davanın tüm koşullarını, özellikle de başvurucunun kendisini sınırdışı eden ülkedeki kişisel durumunu ayrıntılı olarak incelemelidir (bkz. D-Birleşik Krallık davası, 2 Mayıs 1997 tarihli karar, Reports 1997-III, paragraf 49).

[…]

Bu davada, başvurucu uzun vadeli bir ruh ve sinir hastalığı olan şizofreni hastasıdır. Ârazları kontrol edebilmek için halen olanzapin adlı bir ilaç kullanmaktadır. Cezayir’e döndüğü takdirde, ayakta tedavi gören bir hasta olarak bu ilacı ücretsiz olarak temin edemeyecektir. Herhangi bir sosyal sigorta kaydı olmadığından, ilaç bedelini talep edeceği bir merci yoktur. Ancak yatarak tedavi durumunda ilaç kendisine ücretsiz olarak verilecektir, yahut ayakta tedavi durumunda bedelini ödeyerek ilacı alabilecektir. Ayrıca, ruh ve sinir hastalıklarının tedavisinde kullanılan diğer ilaçların temini mümkün olabilecektir. Bu tedaviyi sağlayan en yakın hastane, ailesinin yaşadığı köye 75-80 km uzaklıktaki Blida kentindedir.

Tedavide karşılaşılacak zorluklar ve Cezayir’in şiddet ve terör eylemlerinin hâkim olduğu o bölgesine dönmenin yaratacağı stresin, sağlığını ciddi şekilde tehlikeye düşüreceği iddia edilmektedir.

Başvurucunun zaten muzdarip olduğu ruh ve sinir hastalığının kötüleşmesi, hem kendisine hem de çevresine zarar vermesine yol açacak ve aynı zamanda sosyal işlevlerini kısıtlayacak şekilde sanrı ve psikoza bağlı rahatsızlıkların tekrarlaması söz konusu olabilecektir […]. Mahkeme, hastalığın bu yöndeki seyri sonucunda yaşanacak acıların, ilke olarak 3. Madde kapsamına girebileceği görüşündedir.

Ancak, Mahkeme başvurucunun hastalığı uzun vadeli bir hastalık olduğundan ve sürekli denetim altında tutulması gerektiğinden, Birleşik Krallık’ta kalsa bile hastalığın depreşme tehlikesi ile karşılaşılacağını vurgulamaktadır. Hem bulunduğu ülkeden sınırdışı edilmesi, hem de kendisine sağlanan kişisel destek ve tedaviye erişimin farklılaşmasıyla bu riskin artacağı iddia edilmektedir.

Başvurucu özellikle diğer ilaçların hastalığına daha az yarar sağlayacağını ve yatarak tedavi seçeneğinin son çare olarak görülmesini ileri sürmektedir. Yine de başvurucu, Cezayir’de tıbbi tedaviden

yararlanabilecektir. Başvurucunun Cezayir’de Birleşik Krallık’ta olduğundan daha olumsuz koşullarda yaşamak zorunda kalacak olması, Sözleşme’nin 3. Maddesi bakımından tayin edici unsur değildir.

Mahkeme, başvurucu Cezayir’e geri döndüğü takdirde sağlık durumunun kötüleşme riski olduğu ve bu durumda yeterli bir destek veya bakımdan yararlanamayacağı yolundaki iddiaların oldukça spekülatif olduğu görüşündedir […]. Başvurucunun kendisi terör eylemlerinin hedefi değildir. Ailesinin otomobili olmasa bile, bu durum başka düzenlemeler yapılmasını engellemez.

Mahkeme, başvurucunun sağlık durumunun ciddiyetini kabul etmektedir. Ancak, 3. Madde’nin benimsediği yüksek eşiği dikkate alarak, özellikle de davada başvurucuya zarar vermek konusunda Sözleşmeci Devlet’in doğrudan sorumluluğu söz konusu olmadığından, Mahkeme bu koşullarda başvurucunun sınırdışı edilmesi nedeniyle 3. Madde’nin ihlaline yol açacak kadar tehlike bulunmadığı görüşündedir. Bu dava, başvurucunun ölümcül bir hastalık olan AİDS’in son safhalarında bulunduğu ve St. Kitts’e gönderildiği takdirde, her türlü tıbbi yardım ve aile desteğinden yoksun kalacağı (yukarıda belirtilen) D. Davasının istisnai koşullarını içermemektedir.

Bu nedenle Mahkeme, başvurucuyu Cezayir’e göndeme kararı uygulandığı takdirde, Sözleşme’nin 3.

Maddesi’nin ihlal edilmeyeceğine hükmetmiştir.

İnsanlık dışı veya onur kırıcı muamele riskinin bulunup bulunmadığını değerlendirebilmek