• Sonuç bulunamadı

I. NAHİYELERİN MAHALLELERİ VE NÜFUSU

1. Yenişehir’in Mahalleleri ve Nüfusu

Yenişehir, İznik Gölü ve İznik şehrinin güneyinde olup, geniş bir ova üzerine kurulmuştur. Osman Bey, bu verimli ovaya ulaşmak için Yarhisar’ı fethetmek zorunda kalmıştır. Keza, geleneksel anlatılar, bu yerin Osman Gazi tarafından kurulduğunu da açıkça belirtir13.

Raif Kaplanoğlu14, Yenişehir yöresini, Roma döneminde Yenişehir ovasının bulunduğu alanda Atroai/Otroia veya “Neopolis” kenti ile sınırlandırıldığını belirtmektedir. Aynı yazar, kaynak belirtmeden Türklerin de aynı anlama gelen “Yenişehir” adını “Neopolis”e binaen verildiğini söylerse de, bu görüşün sıhhati meçhuldür.

Evliya Çelebiye göre, Yenişehir, doğuda Geyve’ye beş saat mesafededir. Batısındaki Pazar köyü kasabasının minareleri şehirden görülmektedir. Hâsılı Yenişehir; Gemlik, Lefke ve Pazar köyü kasabaları arasında yer almaktadır15.

Bunların yanı sıra, Yenişehir 1301’den 1326’ya kadar Osmanlı Beyliğine başkentlik yapmıştır. Yenişehir’deki Sultan Osman’a ait saray ise -Kamûs’u-l ‘Alama göre- 20. yüzyıla değin ayaktaydı16.

12 Özer ERGENÇ: Ankara ve Konya, s. 147. 13 bk. Giriş bölümü.

14 Raif KAPLANOĞLU: Osmanlı Devletinin Kuruluşu, Giriş: Halil İNALCIK (Bursa, 2000), s. 30 ve 62. 15 Evliya ÇELEBİ: Seyahatnâme, hazırlayan: Zuhuri DANIŞMAN (İstanbul ts.), s. 205.

Verilen tabloda görüleceği üzere, mahalle adları kişi, kişi ve ibadethane, pazar, yerleşim yeri ve sınaî/iş kolu şeklinde tesmiye edilmiştir. Örneğin, Camiî Orhan, Mescid-i Bali Beg, Mescid-i Bâzâr, Kayseriyye ve Debbağlar mahalleleri gibi.

Tablo 1.

Yenişehir Kazası/Nahiyesinde Mahalleler ve Nüfusa Mütedair Veriler

Hane Mücerred Muaflar Mahalleler 1487 1530 1573 1487 1530 1573 1487 1530 1573 Mescid-i Cami/ Cami-i Orhan 29 34 120 5 41 - 1 0 20+8 Mescid-i Bazar 37 40 - 11 17 - 5 - - Kayseriyye/Mescid-i Murad Paşa n.d. Kayseriyye 25 13 21 3 5 - 2 - 14 Çarşı - - 30 - - - 45

Mescid-i Camiî Balî

Beg - - 14 - - - - 8

Debbağlar - - 54 - - - 16

TOPLAM 91 87 253 19 63 0 8 8 103

1487 ve 1530 sayımlarında mahalle sayısında herhangi bir değişiklik gözlenmezken, son tahrirde, yani 1573’de, üç yeni mahalle kurulmuştur17. Bu yeni mahalleler, Çarşı, Mescid-i Balî Beg ve Debbağlar mahalleri idi. Ayrıca, Kayseriyye mahallesi ise daha sonra, son sayım olan 1573’de, “nâm-ı diger” terkibiyle, 1487 tahririnde Mescid-i Camii olarak geçen bir diğer mahallenin imlası da Camii Orhan olarak defterlere aksetmiştir.

Değişik tarihlerde yapılan tahrirattan anlaşıldığı kadarıyla da mahalle sayısının nüfusun artışına mütenasip olarak seyrettiği söylenebilir.

Dikkat çekici bir konu ise mahalledeki muaflardır. Bu muaf zümrenin altsınıf nitelikleri; TT. 23 (1487)’de imam, hatib-i ba-berat, muhassıl; KK. 75 (1573)’de, imam, kayyim18, sipahi, sipahizade, ehl-i berat, muhassıl19, cabi20,

17 KK. 75, v. 2/b vd.

18 Çoğulu “kuvvam” olan bu kelimeyi, bazı hukukçular mütevelli; bazı hukukçular ise, mütevellinin nezareti altında ve emri ile çalışan vakıf işleri ile uğraşan memur anlamına geldiğini ifade ederler. (Bkz. Ahmet AKGÜNDÜZ: İslam Hukukunda ve Osmanlı Tatbikatında Vakıf Müessesesi (Ankara, 1988), s. 225.

mütevelli21, habbaz22, pir/kötürüm, ahi-yi tabbakan, toğancı, ser-bazdar23, ulufeciyan24, gurebâ ve gayrihû gibi muaflardır.

Kayıtlara yansıdığı kadarıyla, bu mahalleler içerisinde “gayr-ı müslim” yerleşimi bulunmamaktadır.

Diğer taraftan, nüfus adedi bahsinde, zamana ve mekâna göre ihtiva ettiği anlamı çok defa tayin edilemeyen ve sayısı değişmiş olan “hane/ocak25” sayısının belirsizliği, gerçek nüfus tahminlerinin, kaç “hane” katsayısı ile hesaplanmasında büyük zorluklara sebebiyet verdiği bilinmektedir. “Değişmez ve kesin katsayılar kullanmak” hane/vergi oranı açısından tartışmalı sonuçlara neden olabildiği için, biz burada bazı kaba hesaplamalara gitmenin yanında; daha somut değerlendirmeler için de, genel

19 Muhassılın vergi tahsildarı olabileceğini belirten bazı yazarlar, yeni çalışmalarında “muhassıl” tabirini öğrenci olarak karşılamışlardır. Örneğin: “...vergi toplayıcısı muhassıllar...”; “padişah ve vezir hasları ile bazı büyük zeamet sahiplerinin gelirlerini tahsil eden “muhassıllar” ise, şehzade ve padişah haslarına tabi köylerin kesif olarak bulunduğu Yengi nahiyesinde toplanmışlardı.” (Feridun M. EMECEN: XVI.

Asırda Manisa Kazası (Ankara, 1989), s. 126–127) Aynı yazar; aynı eserine atfen, muhassıl olarak

nitelediği bu kelimeyi, yeni makalesinde, “öğrenci” olarak karşılamıştır: “Talebeler ise, özellikle XVI. asırda ilim tahsil eden (muhassıl) zümreler olarak kalabalık sayıda tahrir defterlerindeki kayıtlarda yer almaya başlamışlardı”. (Bkz.: Feridun M. EMECEN: “Osmanlılarda Şehirliler ve Köylüler”, s. 367) A. Kankal ise, bu zümreyi “öğrenci” manasında ele almanın daha doğru olacağını savunmaktadır. Zira, “… bir sancakta 109 tane tahsildar olabileceğini düşünmek zordur”. (Ahmet KANKAL: Tapu-Tahrir Defterlerine Göre 16. Yüzyılda Çankırı Sancağı, Ankara Üniversitesi (Yayımlanmamış Doktora Tezi), Ankara 1993, s. 122) Buna karşın, A. Güneş ise, bu izah tarzının –en azından- Kocaeli yöresi için geçerli olamayacağını belirtmektedir, zira: “… Adı geçen (Kocaeli) sancaktaki şehirlerde muhassıl sayısının medreselerle değil de has geliriyle doğru orantılı olduğu anlaşılmaktadır.” (Ahmet GÜNEŞ: XVI. Yüzyıl Başlarından XVII. Yüzyıl Başlarına Kadar Kocaeli Sancağı, Ankara Üniversitesi (Yayımlanmamış Doktora Tezi) Ankara 1994, s. 95) Burada, incelenen nahiyelerde ise, muhassılların sayıca az olması –muhtemelen- bunların vergi tahsildarı olabileceğini akla getirmektedir.

20 “Cizye ve haraç ile vakıf icarelerini toplayan kişiler hakkında kullanılan bir tabirdir.” (Bkz.: M. Zeki PAKALIN: Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, I, (İstanbul, 1993), s.: 253.)

21 Vakfı idare edecek kimseye denir. (Bk. Ahmet AKGÜNDÜZ: İslam Hukukunda ve Osmanlı

Tatbikatında Vakıf Müessesesi, s. 224 vd.)

22 “Ekmekçi, ekmek yapan, satan anlamında kullanılan bir deyimdi.” (M. Zeki PAKALIN: Osmanlı Tarih

Deyimleri ve …, s. 693)

23 Kuş bakıcıları hakkında kullanılırdı. (Doğancı) Kuşçu başı olarak da karşılanabilir. Bk. M. Zeki PAKALIN: Osmanlı Tarih Deyimleri ve … I,, s. 182.

24 Ulufeciler anlamına gelen bu tabirin, kapıkulu süvarisini teşkil eden altı bölükten iki bölüğe verilen bir ad olduğu belirtilmektedir. (M. Zeki PAKALIN: Osmanlı Tarih Deyimleri ve… III, s. 548.)

25 Bu konuda bk. Nejat GÖYÜNÇ: “Hâne Deyimi Hakkında”, İ.Ü. Edebiyat Fakültesi Tarih Dergisi, 6, (İstanbul 1979), s. 331–348. Hane katsayıları, çoklukla 5 olarak kabul edilse de katsayıyı 7; 3,5; 4,5 alanlar da vardır.

kabul gören (hane x 5+ mücerredler) 26 formülünü –özellikle kullanışlı olması nedeniyle- tercih ettik.

Yenişehir kasabasının, 15. yüzyılın sonlarına doğru, kayıtlı vergilendirilmiş nüfusu 110 (toplam nüfus27 474) kişi idi. 16. yüzyılının başlarında (1530) ise, %5,06 nisbetinde artarak- bu nüfus 150’ye ( t.n. 498) yükselmiştir. Son sayımda ise, yani 1573’de, –mahalle sayısındaki artışa koşut olarak- bu nüfus yaklaşık olarak % 154,01 oranında -olağanüstü sayılabilecek- bir artış göstererek 253 (t. n. 1265) kişi olmuştur.

Mücerredlerin nüfus içindeki durumuna gelince: dikkat çekici olan, Yenişehir merkez nahiyesinde ilk sayım olan 1487’de 19, 1530’da 6328 kayıtlı bekâr nüfusun mevcudiyetine rağmen son sayımda –yani 1573’te- kayıtlı mücerred nüfusun olmayışıdır. Gene, aynı tarihlerde Yarhisar merkez nahiyesinde kayıtlı, 1487’de 20 ve 1530’da 72 kişinin olmasına rağmen son sayımda (1574) sadece 1 mücerredin yazılı olması calib-i dikkattir. Buna karşın Göynük nahiyesinde –bu iki nahiyenin tam tersine- son sayım olan 1574’de 319 gibi kalabalık bir mücerred nüfusun kayıtlı olması hayli düşündürücüdür. Bu durumun, muhtemelen, son sayıma yakın tarihlerde bütün Anadolu’da baş gösteren sosyal ve ekonomik buhranlardan29 kaynakladığını savunmak kabilse de; Anadolu’nun kimi sancaklarında30 bekârlardan vergi alınmasına rağmen bazı sancaklarda vergi alınmamasından31 - ve bu türden yerleşim ünitelerine göç32 olgusundan- da kaynaklanmış olabileceği söylenebilir.

26Mehmet ÖZ: XV-XVI. Yüzyıllarda Canik Sancağı, s. 58 27 Bundan sonra (t. n.) olarak verilecektir.

28 İki tarih arasında mücerred nüfusun artış oranı, % 76,82’dir.

29 Nitekim M. Akdağ’a göre: “Bolu’dan İzmit doğrultusuna uzanan çevreler, hatta Üsküdar yakaları ve neredeyse İstanbul’un burnunun dibi sayılan yerler de öğrenci bölüklerinin soygun ve baskınlarından uzak kalmıyordu”. Meâlen, bu bölgedeki derbendlere rağmen, Kandırı, Şile, Hendek, Akova, Akyazı ve Göynük suhte bölüklerinin koşuşturma alanları idi. (Mustafa AKDAĞ: Türk Halkının Dirlik ve Düzenlik

Kavgası/Celalî İsyanları (Ankara, 1975), s. 167)

30 Bk. Ahmet GÜNEŞ: Kocaeli Sancağı, s. 79. 31 Bk. Ahmet KANKAL: Çankırı Sancağı, s. 318.

32 16. yüzyılda nüfus artışının mühim bir özelliği de kent nüfusunun kır nüfusuna oranla daha hızlı artması idi. Huricihan İ. İnan, -mealen- bu durumun Endüstri öncesi toplumlarda varsayılan

Faroqhi’nin Anadolu şehirlerine müteallik çalışmasındaki kıstasına göre, bir takım idarî fonksiyonlara ve kasabalara has iktisadî özelliklere sahip ve en az 400 nefer nüfusu olan bir yer kasaba sayılabilir33.

Burada mezkûr araştırıcının ölçütlerini temel alacak olursak, incelediğimiz nahiye/kazaların, –Göynük hariç- vergilendirilmiş nüfus bakımından kasaba niteliğini haiz olduğunu söylemek bir hayli güçtür.

Bu konuyla alâkalı kişilerin bildiği gibi, 16. yüzyılın ikinci yarısında, Akdeniz havzasındaki ülkelerin büyük bir nüfus artışına uğradığı tezi Braudel’e aittir. Mezkûr kişinin dayandığı deliller Batı dünyasına mütedair ise de, onun bu yargısını Türk kaynaklarının da desteklediği malumdur. Ancak burada akla gelen, 16. yüzyılın ikinci yarısında, Osmanlı coğrafyasında vuku bulan nüfus yoğunluğundaki patlama denilebilecek artışın nedenleri ve sonraki yıllarda gösterdiği seyrin ne olduğunun saptanması meselesidir34.

Gerçi hemen 17. yüzyılın başında, Osmanlı ülkesinin diğer beldeleri gibi Bursa yöresi de, celâli saldırılarına sahne olmuştur. Rumeli’den Bursa’ya göç eden Arnavutlar, orası için problemler yaratmışlardır. 16. yüzyılın sonlarından itibaren Osmanlı ekonomisi, üretimin dayanaklarından kimi dış pazarları yitirmiştir. “Bütün bunlar gerçekçi açıklamalara temel olabilir mi bilinmez ama belki de; araştırmalarda Osmanlı kent toplumundaki aile yapısının bireylerini, oluşum tarzlarını yeniden tespit edilmesi gerekecektir.”35 doğurganlığın yüksekliği ve ölüm oranındaki (keskin bir) düşüşle izah etmenin pek makul olamayacağını belirtmektedir. Ancak, ”genellikle kıtlık, salgın hastalık ya da savaşların neden olduğu, “olağanüstü” yüksek ölümlülük oranlarının 16. yüzyıl Anadolu’sunda görülmemesi nüfus artışının bir kısmını açıklayabilir. Yine de artışın ne kadarının doğal dalgalanmalara atfedilebileceğini belirlemek mümkün değildir.” (Huricihan İSLAMOĞLU-İNAN: Osmanlı İmparatorluğu’nda Devlet ve Köylü, çev.: Sabri TEKAY (İstanbul 1991), s. 173; ayrıca Osmanlı ülkesindeki “iç göç” olgusu için bk.: aynı yazar,

aynı eser, s. 174)

33 Mehmet ÖZ: XV-XVI. Yüzyıllarda Canik Sancağı, s. 56 34 Özer ERGENÇ: XVI. Yüzyılın Sonlarında Bursa, s. 121. 35 Özer ERGENÇ: XVI. Yüzyılın Sonlarında Bursa, s. 121.

2. Yarhisar’ın Mahalleleri ve Nüfusu

Antik kaynaklarında geçen Agrilium şehri olduğu söylenmektedir. Tabula Peuntingeriana’da İznik-Yarhisar mevkisi takriben 34 kilometre (24 Roma mili) olarak gösterilmiştir. Yani, bugünkü Yarhisar köyü mıntıkasıyla sınırlandırılmıştır36.

Gene, Yarhisar’da antik döneme ait Roma yolu, hemen köyün ardından geçmekte ve kalıntıları hâlen mevcuttur. Bu yol, köyde ikiye ayrılıp biri, eski antik köprünün altında bulunan yoldan köye girmekte, oradan da Karaomca üzerinden Ermeni-Pazar yönüne gitmekteydi. Halk arasında da bu yola hâlihazırda “İpek Yolu” denilmektedir. Diğer yol ise, köyün solundaki yamaçtan yükselerek, Bilecik yönüne gitmektedir37.

Günümüzde birbirine yakın iki tane Yarhisar köyü bulunmaktadır. Osmanlı kroniklerinde sıklıkla geçen Yarhisar, Yenişehir’e bağlı olan küçük bir köydür. Yenişehir ovasına hâkim bir tepede kurulu olan Yarhisar’ın hayli korunaklı bir kalesi vardı. Bu kaleden günümüze 8–10 metre genişliğinde ve 1 metre yüksekliğinde küçük bir bakiye bulunmaktadır. Orhan Gazinin yaptırdığı camiî ve hamam ise el’an ayaktadır38.

Bu nahiyede de mahalle adları, ibadethane, idarî ve askerî statü ve şahıs isimleri ile ifade olunmuştur. Sonraki kayıtlarda “Mahalle-i Çavuş” olarak kayıtlı mahalle TT. 23 (1487) ’de adsız olarak yazılmıştır. “Mahalle-i Süle nam-ı diger Paşa” ise TT. 166 (1530) ve KK. 80 (1574)’de ortaya çıkmıştır.

36 Raif KAPLANOĞLU: Osmanlı Devleti’nin Kuruluşu, s. 61 37Raif KAPLANOĞLU: Osmanlı Devleti’nin Kuruluşu, s. 28 38 Raif KAPLANOĞLU: Osmanlı Devleti’nin Kuruluşu, s. 26

Tablo–2

Yarhisar Kazası/Nahiyesinde Mahalleler ve Nüfusa Mütedair Veriler

Hane Mücerred Muaflar

Mahalleler 1487 1530 1574 1487 1530 1574 1487 1530 1574 Camii 32 38 117 4 26 1 5 2 4 Adsız kayıtlı/Çavuş 27 33 100 4 26 - 2 2 1 Muhtesib 29 16 30 12 15 - 8 1 1 Süle n.d. Paşa - 5 26 - 5 - - - 2 TOPLAM 88 92 273 20 72 1 15 5 8

Muaf nüfusa gelince: TT. 23 (1487)’de, sail, müezzin, imam ve sipahizade; TT. 166 (1530)’da sadece imamlar; KK. 80 (1574)’de ise: nakib’ül-eşraf39, ehl-i berat, pir-i fanî, sahib-i berat, imam ve yeniçeriler mukayyettir.

Bu nahiye nüfus bakımından 15. ve 16. yüzyılın sonlarında küçük bir kasaba raddesinin altında kaldığı savunulabilir: 16. yüzyılda vergilendirilmiş nüfusu -kayıtlara aksettiği kadarıyla-, %15,65 oranında artarak, 88 (1487 ‘de t.n. 460) ‘dan 92 (t.n. 532)’ye yükselmiştir. 16. yüzyılın sonlarında –yani 1574’de- ise vergiye tabi nüfusu ise % 157,70 oranında artarak, 274 (t.n. 1371) kişi olmuştur.

3. Göynük’ün Mahalleleri ve Nüfusu

Göynük, Sakarya nehrinin şubelerinden olan Göynük Suyu vadisinde kurulmuştur. Bu kaza/nahiyenin antik isminin Alexander Anos40 olduğu söylenirse de bu bilginin mevsukıyeti meşkuktur41.

39 İslam dünyasında X. asırdan beri mevcut olan bir kurumdur. Osmanlı’da ilk defa I. Bayezid devrinde, Emir Sultan ve Seyyid Natta tarafından icra edildi. Osmanlı Devletinde, sayıları artan seyyid ve şeriflere nezaret etmekle yükümlü idiler. Bu kurum hakkında etraflı bilgi için bk. Rüya KILIÇ: Osmanlıda

Seyyidler ve Şerifler (İstanbul, 2005).

40 Bu bilgiyi veren E. Çelebi’ye göre kalenin adı kendi zamanındaki adı “Torbalı Gölyük” daha doğrusu “Türbeli Köylük” dür. (Evliya ÇELEBİ: Seyahatnâme, s. 168)

Bu nahiye, orman bakımından da zengindir42. Öyle ki, bu zenginlik, mücavir illerin kereste ihtiyacını karşılayacak derecedeydi43.

Osman Bey bir dizi seferden sonra44 Göynük’ü 1312 senesinde almıştır. 17. yüzyılın ortalarında -1648’de- Pamukova-Geyve-Lefke yolundan geçen Evliya Çelebi’nin anlattığına göre, Göynük kalesi boş, harap ve kullanılmazdır. Şehri tarassut altına bu kale yanında, Göynük’ün iki yakası kayalı, dağlı ve bağlı olup, şehir içinde bir dere var ki dağlardan inip oluktan akar gibi bir âb-ı hayattır. Şehir eski ve şirin, ahalisi ise hep Türk’tür45.

Yekûnu iki bin kadar çam tahta ile örtülü güzel evleri vardır. Şehir sekiz mahalleden oluşur. Kimi mahalleleri yalçın kayalar altında olmakla parça parça kayalar şehre düşer. Fakat bunlar -E. Çelebinin deyimiyle-, “Akşemseddin Hazretleri”nin bereketiyle (kayaların) kimseye zararı dokunmaz. Böyle kayalar altında 200 ev vardır. Yirmi kadar çocuk mektebi vardır. Medresesi yoktur. Lâtif ve hoş bir havası ve bir hamamı vardır46.

42 R. Kaplanoğlu’nun şair Catallus’a atfen belirttiğine göre, bu bölge, yani Bursa ve civarı, –kabaca söylersek- her yönden zengin ve mümbit bir yerdir. Bundan başka, dört mevsimin yaşandığı bu bölgede her tür meyve ve sebzenin yetişmesi, ormanların bolluğu bu mıntıkanın en mühim özelliğidir. (Raif KAPLANOĞLU: Osmanlı Devleti’nin Kuruluşu, s. 91)

43 Keza, 1572’de, Kandırı Kazasına bağlı Kefken/ Kevken iskelesinin yeniden yapılması (hakkında) buyrulan 10 kıta kadırga için gerekli kerestelerin sağlanması amacıyla Göynük, Yenice-i Taraklı, Şile, Sabancı, Akyazı, Konrapa, Bender, Ereğli, Geyve ve Akhisar kadılarına hüküm gönderilmiştir. (M. Zekaî KONRAPA: Bolu Tarihi, Bolu 1964, s. 264’e atfen Sema TOPRAKEŞENLER: XVI. Yüzyılda Göynük ve Yenice-i Taraklı Kazaları, Anadolu Üniversitesi, (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), Eskişehir 1994, s. 31; keza bk. Ahmet GÜNEŞ: Kocaeli Sancağı, s. 185, dipnot 140)

44 “Birgün Osman Gazi, Köse Mihal’e eytdi: “Tarakcı-Yinicesi’ne seğirdim itmek isterim. Sen dahi reva görür misin? Didi. Köse Mihal eytdi: “revâdur. Amma Sorkun üzerinden ve Saru-Kaya’dan ve Biş-Taş’dan geçelüm ki Sakarya suyunı geçmeye âsan ola... Pes heman ol aradan seğirdim idüb Göynük vilayetini urub ve Taraklı-Yenicesini talan idüb andan...” Bk. Mehmed NEŞRÎ: Neşri Tarihi, s. 90–92. 45 Evliya ÇELEBİ: Seyahatnâme, s. 168–169. Bir diğer meşhûr seyyah İbn Battûta ise, 14. yüzyılın ortalarına yakın -1332 senesinde- Anadolu’yu gezmeye başladığında Göynük için “burası küçük bir yerdir; halkı hrıstıyan Rumlardan oluşuyor. Onlar Müslümanların egemenliğini kabul etmiştir. Kasabada sadece bir Müslüman hanesi var; orada da beldenin yöneticisi ve ailesi kalıyor” (Ebû Abdullah Muhammed İBN BATTÛTA TANCÎ: İbn Battûta Seyahatâmesi I, Çeviri, İnceleme ve Notlar: A. Sait AYKUT (İstanbul, 2000), s. 432) ifadelerini de vurgulamak gerekir. Aradan geçen yaklaşık 240 senede bölgenin Türkleştiği/İslamlaştığı söylenebilir.

46 Evliya ÇELEBİ: Seyahatnâme, s. 169. E. Çelebi’nin ‘Akşemseddîn Hazretleri’ ve ‘kayalar’ hakkındaki bu bahsini sadece lafzî olarak değil, tasavvufî hayata ilişkin bir imâ ve işaret olarak ele almak gerekir. Kaldı ki Göynük’e ait tahrir defterlerindeki kayıtlar da, burada, canlı bir tasavvufî yaşamın olduğuna atıfta bulunmaktadır. Bk.: “Nefs-i Göynük. Merhûm Akşemseddîn hazretlerinin dervişleri muâf

Bu nahiyeye ait tahrir defterlerine göre, Göynükte dokuz mahalle bulunmaktadır. TT. 23 (1487) ‘te -daha sonraki sayımlarda “M. Camiî” ve “M. Muarrif” olarak geçen- iki mahalle adsız olarak kayda bağlanmıştır. Yine ilk sayımda, yani 1487’de, “Şeyh Şemseddîn aleyhim’ir-rahman ve’l-gufrân” mahallesinin adı/tarifi 1521’de “Şeyh Şemseddîn aleyhim’ud-dua ve rahman”, 1574 sayımında ise –daha kısa bir şekilde- “Mescid-i Şeyh Şemseddîn” imlasıyla deftere geçmiştir.

Mahalle isimleri, -gene- ibadethane, dinî memur, tasavvufî sima ve bazı şahıs adlarıyla muttasıftır. Her üç tahrirde de mahalle sayısında değişiklik yoksa da; nüfus miktarı fevkalade artmıştır. En kalabalık yerleşimler ise “Haci Alpi” ve “Çeşme” mahallelerindedir.

Diğer yandan, mahallelerin kurulmasında ve gelişmesinde önemli roller üstlendiği bir vakıa olan zaviyelerin, bazı mahallelerin oluşumunda müessir olduğu bilinmektedir. Bu yörede canlı bir tekke kültürünün ve dervişlerin varlığı da bunun bir göstergesidir47.

Tablo–3

Göynük Kazası/Nahiyesinde Mahalleler ve Nüfusa Mütedair Veriler

Hane Mücerred Muaflar Mahalleler

1487 1521 1574 1487 1521 1574 1487 1521 1574

Adsız yazılmış/Camii 20 26 44 1 15 47 - 1 3

Yayalar/Babaîler48 24 23 35 3 19 42 2 3 3

Yayalar/Babaîler n.d. Ali Beg

mescidi mahallesidir 19 18 17 - 7 25 3 3 4

Haci Alpi 22 24 45 1 12 57 - 1 1

olagelmişlerdir.” (TT. 111, s. 59); ayrıca hemen tüm mahallelerde dervişlere ait kayıtlara rastlamak da mümkündür. Bk. TT. 111, s. 59-63. Keza karyelerdeki dervişler için de bkz. TT. 23, s.: 208.

47 Bk. Üstteki dipnot.

48 Bu mahallenin adı, Sema Toprakeşenler tarafından –muhtemelen Ö.L. Barkan’a dayanarak-“Babaylar” şeklinde okunmuştur. Bk.: Sema TOPRAKEŞENLER: XVI. Yüzyılda Göynük ve Yenice-i Taraklı Kazaları, s. 34-35. Keza, aynı araştırıcı, -yöreye ait bazı orijinal kaynakları görmediğinden olsa gerek ki- mahalle imlalarındaki bazı değişimleri gözden kaçırdığı/takip edemediği gibi; -daha sonra- “Ziraî Yaşam ve Toprak İdaresi” bahsinde ziraat hayatıyla ilgili konularda bazı yorum hatalarında bulunmuştur.

Adsız yazılmış/Muarrif 26 18 11 7 3 14 - 1 2

Çeşme 57 64 50 10 20 50 4 4 3

Şeyh Şemseddîn aleyhim

rahman ve’l- gufrân 11 16 18 - 5 23 - 1 -

Mescid-i Mukbil n.d.

Aksungur/Mescid-i şeyhler 13 5 10 1 2 10 1 1 1

Yenice 33 36 44 5 16 51 2 1 2

TOPLAM 225 230 274 28 99 319 12 16 19

Göynük araştırılan nahiyeler içinde vergilendirilmiş kayıtlı nüfus bakımından en çok nüfusa sahip olan yerleşim birimidir. 15. Yüzyılın sonlarında (1487’de) 225 (t.n. 1153) vergilendirilmiş nüfusu vardı. Bu rakam 16. yüzyıl başlarında %8,32 nisbetinde artarak (1521’de) 230 (t.n. 1249)’a; son tahrirde ise –yani 16. yüzyılın sonlarında, 1574’de %35,22 oranında aratarak- 274 (t.n. 1689) kişiye yükselmiştir.

Faroqhi’nin Anadolu şehirlerine müteallik çalışmasındaki, “bir takım idarî fonksiyonlara ve kasabalara has iktisadî özelliklere sahip ve en az 400 nefer nüfusu olan bir yer kasaba sayılabilir”49 tezinden hareketle Göynük’ün –o dönem şartlarında- kasaba niteliğine sahip bir yerleşim yeri olduğu söylenebilir50

.

Benzer Belgeler