Ankara, 11 Nisan 196 7 Sevgili çocuklar!
Hayır, «Sevgili çocuklar» değil, sevgili çocuklarım, Hepinizi, kendi çocuklarımmışsınız gibi seviyorum. Bü
tün sevgilerde olduğu gibi, bu sevgide de bencilliğimiz var.
Çünkü, biz yaşı ilerlemiş olanlar, sizlerde yaşayacağımızı, süreceğimizi sanıyoruz, buna inanıyoruz. Yalnız kendi öz ço
cuklarımı değil, yalnız Türk çocuklarını değil, Amerikan, Rus, Alman, Ermeni, Çin, Çingene, bütün çocukları seviyo
rum.
Çok iyi bildiğiniz bişeyi, bir de ben burda açıklayayım.
Kolayca anladığınız gibi, bu kitaptaki mektupları, Zeynep’le, Ahmet adındaki iki çocuk birbirine yazmadı. Onları ben uydurdum. Beşinci sınıf öğrencisi iki çocuğun birbirine bu kadar çok, bu kadar uzun, hem de bu kadar az yanlışsız mektup yazamıyacağmı siz çok iyi bilirsiniz, içinizden ikiniz, birbirinize gerçekten mektuplar yazıp bunları toplasaydınız, dil yanlışlan, imlâ yanlışları, daha başka yanlışlar yapacak
tınız. Ama sizinkiler, yine de benim yazdıklarımdan çok da
ha güzel olacaktı. Çünkü, siz yaşadıklannızda özden ve do-184
YAZARDAN ÇOCUKLARA M EKTUP
muzu unuturuz. Anneniz, babanız, öğretmeniniz de, kendi çocukluklarını unutmuşlardır.
luklarını unutmuşlardı. Zeynep’le Ahmet de, bunu sezinle- mişlerdi.
açıklamaya çalışıyorum.
Her dediğimi, kendi ölçütleriniz oranında, anlayacağı
nıza inanıyorum.
Hepinize candan başarılar dilerim, sevgili çocuklarım.
Aziz N ESİN
BU KİTABIN YAZARDAN OKURLARINA İKİNCİ MEKTUP
Sevgili okurlarım!
Yaşlarınız küçük diye hiçbir gerçeğin sîzlerden saklı kalmasından yana değilim. Büyüklerin kendi aralarında ko
nuşup tartıştıkları her konu, sîzlere de anlatılmalıdır. Hatta dünyanın karmaşık politika sorunlarını da, cinsel sorunları da öğrenmelisiniz. Çocukların anlayamayacakları hiçbir so
run yoktur. Olsa olsa, dinleyenlerin yaşlarına göre, konula
rın anlatılış biçimi değişebilir. Diyelim kırk yaşında insan
lar, herhangi bir konuyu, kendi aralarında konuştukları bi
çimde, oniki yaşında çocuklara da anlatmaya kalkarlarsa, çocuklar bundan elbet bişey anlamazlar. Ama bu konunun, oniki yaşında çocukların da anlayacakları biçimde bir an
latılışı vardır.
Sizlere çoktanberi bu romana değgin bir gerçeği anlat
mak istiyordum. Ama uygun bir anlatım biçimi bulamıyor
dum. Anlatmak istediğim şuydu:
Okuduğunuz bu roman, bir bankanın açtığı çocuk ro
manı yarışmasına katılmıştı. Yarışmada, birincilik, ikincilik üçüncülük derecelerinden başka beş de mansiyon vardı. Bu roman hiçbir dereceye giremedi. Neden yarışmada hiçbir derece alamadı? önüme çıkan bir olay, işte bu nedeni bana açıklama fırsatı verdi.
1975 yılında altmış yaşıma basmıştım. Kitaplarımı çıka
186
ran bir yayınevi, altmışıncı yaşım için bir tören düzenlen
mişti. Bu törendeki konuşmacılardan yazar Onat Kutlar, ba
na değgin anılarını anlatmıştı. Anıları arasm da, «Şimdiki Çocuklar Hârika»nın neden yarışmayı kazanamadığını da açıklamış oldu.
Bu anısını anlatıncaya dek, Onat Kutlar’m o roman ya
rışmasının ilk seçiciler kurulu üyesi olduğunu bile bilmi
yordum.
Onat Kutlar’ın, altmışıncı yaşgünüm toplantısında anlat
tığı anısını buraya aktarıyorum. Siz bu anıyı okuyunca,
«Şimdiki Çocuklar Hârika»nm neden çocuk romanları yarış
masında kazanamadığını öğrenmiş olacaksınız. Öğreneceksi
niz de ne olacak? Kendikendinize bundan bir ders çıkara
caksınız. Çıkaracağınız ders, sanırım şudur: «Şimdiki Çocuk
lar Hârika» adlı bu romanın yarışmayı kazanamayışmı hak
lı buluyorsanız, büyüyünce, siz de böyle yapacak, böyle dav
ranacaksınız. Haklı bulmuyorsanız, böyle haksızlıkları yap
mamaya ve kendinize de yaptırmamaya çalışacaksınız. An
cak bu romanın altıncı basımına ekleyebildiğim bu açıkla yüzünü bütün dünyaya tanıtan sanatçımızdır.
İzninizle ben bugün Aziz Nesin’le ilgili, belki onun da
lunan Çocuk Edebiyatı alanına eğilmesini sağlayacak böyle
la roman katıldı yarışmaya. Zarflar rumuzluydu. Yapıtların kime ait olduğunu ancak sonuçlar açıklanınca öğrenecektik.
Başlangıçta keyifli sonra yorucu gelmeye başlayan bir işe koyulmuş oldum. Genellikle çok amatör, çırpıştırılmış, ço
cukların dünyasından çok kendi çocukluklarını anlatan ba
şarısız müsveddelerdi. Arada sırada usta işi bazı yapıtlara rastlıyor, ferahlıyordum. O sırada oğlum henüz pek küçük
tü ama ben gene de daha nesnel olabilmek için yapıtları evde yüksek sesle yakınlanma okuyordum. Bir gün sıra, iki çocuğun mektuplaşmalarını anlatan bir yapıta geldi. Başlığı, şimdi basılan kitaptan değişik miydi pek bilemiyorum. Ama
ten kırılıyorduk. Son sayfalara geldiğimde kendi kendime bir tahminde bulundum. Büyüklerin dünyasını, ikiyüzlülük
lerini, yalanlarını, toplumdaki haksızlıkları, eğitim alanında
ki saçmalıkları çocuk güzüyle veren bu yapıt mutlaka ödülü kazanacaktı. Yazarının Aziz Nesin olduğunu hemen anla
mıştım. Ama beni heyecanlandıran Aziz Nesin ismi değildi.
YAZARDAN ÇOCUKLARA İK İN C İ M EKTUP
tı. Bu ilk toplantıya favori kitabımın nasıl tepkiler uyandı
racağını görmek için izleyici olarak katıldım. Ancak daha ilk konuşmalarda beni hayal kırıklığına uğrayan bir yargıy
la karşılaştım. Jüri, Aziz Nesin’in yapıtını daha ilk turlarda elemeye kararlıydı. Dördü aynı zamanda öğretmen olan jüri üyelerinin çoğunluğu kesin yargılarla kitabı eleştiriyorlar, eğitsel yönden hatalı, öğretmenleri küçük düşürücü buluyor
lardı. Hepsini, öğretmen oluşlarının çok ötesinde birer ya
zar olarak sevdiğim, değer verdiğim bu kişilerin tavrını şaş
kınlıkla izledim. Ödüller başka romanlara verildi ve ben o toplantıdan ayrılırken Aziz Nesin'in çocuk kahramanlarının ne kadar haklı olduklarını düşünüyordum.
Bana kalırsa bu kitap öğretmenleri gülünç duruma dü
şürmek şöyle dursun, eğitimdeki aksaklıkları göstererek toplumumuzu gülünç olmaktan kurtarıyordu. Büyük Bulgar sinema sanatçısı ve mizahçısı Todor Dinov’un sık sık hatır
ladığım bir sözü var. ilk kez Türkiye’ye Sinematek’in konu
ğu olarak geldiğinde Türk mizahçılarına şu m esajla seslen
mişti: «Mizah, dünyamızı gülünç olmaktan kurtarır.»
Haksızlıklar, çirkinlikler, baskılar içindeki ülkemizi gü
lünç olmaktan kurtaran değerli sanatçımızın daha nice yıl
lar doğum yıldönümlerini birlikte kutlamak dileğiyle saygı
lar sunarım.