• Sonuç bulunamadı

Ankara, 26 Kasım 1963 Ahmet kardeşim,

Bana geçen mektubun gibi hep uzun uzun yaz, olur mu? Uzun dediğime bakma, mektubunu bir solukta oku­

dum. Bizim sınıftan biriki arkadaşıma da okudum, öyle güldüler ki...

Havalar burada soğuduğu için, artık apartıman bahçe­

sinde oynayamıyoruz. Okuldan gelince derslerime çalışıyo­

rum. Anneme de yardım ediyorum. Ablam evişlerini sev­

mez. Hele ortalık işi görmek hiç istemez. Yalnız mutfağa girip pasta, kek gibi şeyler yapmaya bayılır. Çünkü, ablam mutfağa bir girdi mi, annem, artık bir hafta neyin nerde olduğunu bulamadığını söylüyor.

Ablam nişanlanmak üzereydi, sonra nişandan cayıldı.

Son günlerde bizim evde en önemli konu işte bu. Nişanın bozulması kardeşim Metin'in bir sözü üzerine oldu.

Geceleri, ya babamın sınıf arkadaşı olan komşularımız bize geliyor, ya da biz onlara gidiyoruz. Haftada enaz iki gece böyle. Dört sınıf arkadaşı biraraya gelince ençok Zey­

nel Bey üstüne konuşuyorlar. Durmadan Zeynel Bey’i ye­ kalın kafalı biriymiş ki, ilkokulu bile zarzor bitirebilmiş.

Babamın sınıf arkadaşlarından biri, Zeynel Bey’in hem­

şehrisi. O diyor k i :

— Bizden on yaş büyüktü. O, üçüncü sınıftayken ben okula daha yeni başlamıştım. Anlayın artık kaç yıl olmuş okula başlayalı... Ben ilkokulu bitirmiştim, o hâlâ dördün­

cü sınıftaydı. Zeynel’in babasıyla arkadaşları «Senin oğlan herhal, müdür olacak...» diye alay ederlerdi. Çünkü daha

leketimizin yüzyılda bir yetiştirdiği gayet nadir dangalak­

lardan...», «Yeryüzünde bir eşi benzeri daha olmayan bu­

careti alıp kurtaramamışlar. Çok zengin olmuş.

Dediklerine göre, çok tembel, çok aylak bir adammış.

44

ÇALIŞAN KAZANIR

Ama, büyük bir hüneri varmış, adam çalıştırmasını çok iyi bilirmiş, işyerlerinde, şirketlerinde biçok mimarlar, mü­

hendisler, avukatlar, doktorlar filan çalıştırırmış.

Babam sıksık yakınırdı:

— Sanki biz okuduk, çalıştık da ne oldu... işte, ancak Zeynel Bey’in yanında iş bulabildik.

Zeynel Bey’in bilgisizliği üzerine çok şeyler anlatırlar­

dı. Bigün Zeynel Bey, yanında müdürlerinden biri ve sek­

reteriyle Felemenk’e gitmiş, orda epiy kalmışlar. Sonra Zey­

nel Bey, yanındaki müdürüne, ona benzemem. Ablam güzeldir.

Bize evde nişandan hiç söz açmadılar. Ablam da bize bişey söylemedi. Ama biz konuşulanlardan anlıyorduk. Evin içinde esen olağanüstü havadan bunu ilk sezinleyen Metin oldu. Annem, iş görürken türküler söylüyordu. Ablam se­

vincini gizlemeye çalışıyordu, ama yine belli oluyordu dav­

ranışlarından.

Bigün Metin bana,

— Biliyor musun, dedi, ablam nişanlamyormuş...

Ben de,

Büsbütün azdırmamak için sesimi çıkarmayınca ek­

ledi :

— Zeynel Bey için «Eşeğin biri, hayvanın biri» deyip durmuyorlar mı boyuna? Şimdi ablamı, eşeğin biri dedikleri adamın oğluyla mı nişanlayacaklar?

— Babasından oğluna ne?

— Yaaa... Sanki oğlu nasılmış? Liseyi bile bitirememiş de, babası özel öğretmenler filân tutup para zoruyla bitirt­

miş liseyi... Sonra da babası, «Aman oğlum, artık okuma, aklın karışır da iş adamı olamazsın» demiş. Yalan mı? Öy­

le söylemiyorlar mı, babamla arkadaşları?

— Bunları annem duymasın Metin, dedim, büyükler

ÇALIŞAN KAZANIR

lar gelmeye başladı. Yaramazlık ediyor, derslerine çalışmı­

yor, diye öğretmeninden mektuplar yağıyordu. Babam büs­

bütün telâşlandı. Çok öğüt verdi. Bikez de dövdü bile... Ama bulabileceklerini konuşuyorlardı. Kapı çalındı. Hep birden kapıya koştuk. Gelen Metin’di.

Evde hava çok gergindi. Ama Metin’de hiç babamdan

olmaz. İnsan ne kadar çok çalışırsa o kadar çok kazanır, ileride rahat eder. Küçükken çok çalışmalısın ki, büyüyün­

ce rahata kavuşasın...

Bunlar babamın her zamanki öğütleriydi!. Arkadaşla­

rı da bunlara benzer sözler söylediler:

Metin, babamın sözünü keserek,

— Çalışmayan daha çok kazanıyor, dedi.

Babam sertlendi,

— Yani baban yalan mı söylüyor? diye sesini yük­

seltti.

Metin ağlamaya başladı. Sözleri hıçkırıklarına karışa­

rak,

— Doğru söylüyorsunuz, dedi, her gece Zeynel Bey’in tembel, taş kafa, bilgisiz bir budala olduğunu söyleyen siz değil misiniz? Onun fabrikaları var, şirketleri var, işyer­

leri var, mağazaları var, otomobilleri apartımanları var...

Oğlu da okumamış, kendisi gibi işte...

Hem ağlıyor, hem çatallaşan sesiyle bağırıyordu:

— Ben artık okula gitmeyeceğim. Ben Zeynel Bey'den daha zengin olacağım. Yanımda onunkinden daha çok adam çalıştıracağım. Çalışkan, bilgili, okumuş insanlara iş vere­

ceğim...

Metin, yatak odasına gittiği için sözlerinin sonu içerden 48

ÇALIŞAN KAZANIR geliyordu.

Gözleri buğulanan babam ona seslendi:

— Peki oğlum, nasıl istersen öyle yap... İstemiyorsan

şuyoruz. Onların yanında herşey konuşulmaz ki...

Bu adamın eşi, kocasına göz işareti yaparak beni gös­

mı, Zeynel Bey’in oğluna nişanlamak isteyişlerinden ileri geldiğini anlamışlardı. Bikaç gün sonra, nişan için verilen çocuk oldu. Nişanın yapılmamasından kendini sorumlu gö­

rüyor da, ondan bu uysallığı. Derslerine eskisinden çok çalışıyor. Evde herkesle barıştı, ama nedense benimle arası pek iyi değil. Bana kırgın. Kendisine hak vermemiş olmama kızıyor sanıyorum. Oysa ben de ondan yanaydım. Ama onun gibi yapamazdım ki... Dargınlığının uzun süreceğini sanmı­

yorum.

Bu mektubumu akşam yemeğinden sonra yazdım. Uy­

kum geldi, artık yatacağım. Yarın pazar. Annem, Metin’le beni çocuk tiyatrosuna götürecek.

Ordaki sınıf arkadaşlarımın hiçbirini unutmadım, he­

pinizi çok özledim. Arasıra birlikte çektirdiğimiz resimlere bakıp sizleri anıyorum. Hepinize candan selâmlar... Sana da üstün başarılar dilerim.

Arkadaşın Zeynep YALKIR