Ankara, 8 Ocak 1964
Sevgili kardeşim Ahmet,
Sana önce Hikmet’ten haber vereyim. Hikmet okula gel
meye başladı. Babasıyla annesi barışmışlar. Onun için Hik
met pek sevinçli.
B ir haber daha vereyim. Bana gönderdiğin mektupları biriktiriyordum, ama dağınıktı. Şimdi hepsini tarih sırasına göre düzenledim, bir dosyaya koydum. Bu işi kendiliğimden akıl edeceğim yoktu. Bak, nasıl oldu anlatayım. Bizim evde benim bir adım da «Pasaklı kız»dır. Annem, babam, ablam, hepsi benim dağınıklığımı, savrukluğumu kınarlar. Oysa ben çok düzenli olmaya da özeniyorum, demek beceremiyorum.
Pazar sabahı, ödev defterimi nereye koydum, diye ara
nıp duruyordum evin içinde. Annem,
— Kızım, ne olacak senin bu halin? Eline aldığın şey, yokoluyor ortadan... diye söyleniyordu.
Kendikendime «Ben neden böyleyim?» diye üzülüp du
rurken, babam da söylenmeye başladı. Büyükbabamla anne
annem de bizdelerdi. Onlar da dağınıklığımdan yakındılar.
Ablam, onlardan hiç de geri kalmadı. Yalnız Metin, benden yana olduğu için, yanıma gelip,
— Bu evin içinde insan kendisini bile kaybeder... dedi.
Hepsinin de ağızbirliğiyle beni suçlamalarından öyle ca
nım sıkıldı ki... İşte o sıkıntıyla, masamı, kitaplarımı, odam
da her neyim varsa, hepsini bir çabuk düzeltmeye, düzenle
meye başladım. Masamın gözünde, kitaplarımın arasından bir ruj, iki kartpostal, bir de erkek çorabı teki çıktı. Bun
— Birisi kitaplarımın arasına koymuş. Arkasındaki ya
zıları okumadım, dedim, kartlan verdim.
Ders çalışmak için masama oturdum. Ama kalemimi bu
lamadım. Heryerde aranmaya başladım. Annem,
— Yine ne aranıp duruyorsun? Neyini kaybettin? dedi.
PASAKLI K IZ
Üzüldüğümü gören anneannem saçlarımı okşayarak,
— Zeynepçiğim, dedi, senin yaşında kızlar koca evi çe
Büyükbabamın huyunu yazmıştım bir mektubumda sa
na. Bişey söyledi mi, onu karşısındakine sorup tekrarlatır.
sın. Ne yapacakmışsın?
— Elini atınca aradığım yerinde bulacaksın.
Babamın söylediğine göre, büyükbabamın her söyledi
ğini bir de karşısındakine sorup tekrarlatması, askerlikten kalma huyuymuş. Erlere ders öğretir gibi konuşmayı, asker
likte huy edinmiş.
Babam, büyükbabama.
— Çok doğru efendim, dedi, ben neyimin nerde oldu
ğunu gözüm kapalı bilirim. Yıllardanberi herşeyimi belli bir yerime korum. Mendilimin, çakmağımın hangi cebimde olduğunu ezbere bilirim. Para çantam her zaman hep aynı
Ayağa kalktı. Gözlerini yumdu.
— iyi bakın, dedi, ben gözlerim kapalı, neyimin nerde olduğunu bulacağım. Çakmağım, her zaman yeleğimin sol alt cebinde durur... işte bakın!
Gözleri yumulu olarak, sol elini söylediği cebine soktu, karıştırdı, karıştırdı... Bitürlü çakmağını bulamıyordu. Sura
tı asıldı,
— Şaşılacak şey, şaşılacak şey... diye mırıldandı.
B ir süre daha cebini karıştırıp çakmağını bulamayınca, büsbütün bozulmamak için, lâfı değiştirdi.
— Meselâ, dedi, dolmakalemimi her zamanki yerinde, gözlerim kapalı bulabilirim... Benim dolmakalemim, ceketi
min sol iç cebindedir, işte, bakın...
PASAKLI KIZ
— Öyle ya, dedi, geçende Metin hastalanmıştı ya, sabah işe giderken ateşine bakmıştım, o zamandan termometre cebimde kalmış. Şimdi de not defterimi bulayım... Benim not defterim, ceketimin üst sol cebinde bulunur.
Yine gözlerini yumup elini attı, ama,
sun yerli yerinde bulmak istediğinden.
— Evet, dedi, küçük not defterim hep ceketimin men
dil cebinde, yani burda bulunur. îşte!...
Tersyüz edilmiş ceketinin sağa geçmiş üst cebinden bir m asura iplik çıkardı.
Alay etmesini çok seven büyükbabam,
— Söyleyin bakayım, dedi, babanızın not defteri nerde bulunurmuş?
Biz ağzımızı açmadan, annem,
— Geçen sabah, ceket astarının söküğünü dikmiştim ya, demek ipliği cebinde unutmuşum... dedi.
Çok bozulan babam, ne olursa olsun, cebinde bişey bul
— Paltomun cebinden mendilimi getirin, sağ cebinde
dir, dedi.
Koşup elbise askısındaki paltosunun sağ cebine bak
tım, mendil yoktu.
— Büyükbaba, sağ cebinizde yok...
— Söylenileni bile anlamıyorsunuz, ben sağ demedim, sol cebime bak!..
— Sol cebinizde de yok...
— Olmaz öyle şey... Getir bana paltomu!.. Kırk yıldır
tirmiş, büyükbabamın paltosunun sağ cebine koymuştu.
Büyükbabam, komşularımızdan bir kankocaydı. Bizim büyük bir ciddi
likle cigara paketini aradığımızı görünce, onlar da aramaya katıldılar.
Aradabir büyükbabam, yalnız ondan görülebilecek bir kızgınlıkla,
— Bulun çabuk cigaramı, yoksa karışmam ha! di
yordu.
Babamın arkadaşı, kendi cigarasını uzatıp,
— Şimdilik bundan içer misiniz? dedi, ama dediğine pişman oldu.
Büyükbabam, hiçbirimizi ayırt etmeden,
— Bulun çabuk paketimi!., diye bağırıyordu.
— Büyükbabamın cigara paketini ararken mutfakta, buzdolabının üstünde buldum, dedi.
104
PASAKLI K IZ
Dışardan bir paket cigara satın almak kolay ama, bü
yükbabamın madenden bir tabakası var, cigaralan o taba
ka içinde durur. Biz o tabakayı ararken, orda burda, çok- tanberi kaybolmuş çok önemli şeyler bulundu.
Konuk hanım, koltuğun altından radyo makbuzunu bu
lup çıkardı. Babam,
— Bir aydır ben de o makbuzu arıyordum... dedi.
Babamın dolmakalemi, tabak rafında çıktı. Çöp kutu
sunda, yanlışlıkla atılmış bıçak bulundu.
Eline bişey geçiren, «Bu kimin? Bu kimin?» diye so
ruyordu.
Bu arada büyükbabam,
— Yahu, bu tabakayı benim altıma kim koydu? Hangi densiz koydu tabakayı altım a? diye bağırmaya başladı.
Demindenberi aradığımız tabakanın üstünde oturup duruyormuş büyükbabam.
Bir zaman söylendi. Kimsede ses yok...
işte o günkü sıkıntım içinde odamı baştan aşağıya dü
zenledim. Gerçekten de herşeyim karmakarışıkmış. Artık şu «pasaklı kız» diye suçlanmaktan kurtulmak istiyorum.
Bu arada, senin mektupların da, şurda burda dağınık du
ruyormuş; onları da toplayıp tarih sırasına göre bir dosya
ya koydum.
Ordaki arkadaşlarımdan ençok senden mektup alıyo
rum. Demir’le Yaşar da birer kart göndermişlerdi. Hepsi
ne cevap yazdım.
Mektuplarını eksik etme, emi?
Başarı dileklerimle.
Zeynep YALKIR