• Sonuç bulunamadı

Naci GİRGİNSOY Yolum düşmüşken Çatalca'da Nesin Vakfı’m göreyim dedim. Güneş - toprak yanığı uzun boylu, orta yaşlı, güleç bir usta koşageldi. Aziz Nesin, bir hafta kalmış, yeni dön­

müş. Nesin Vakfı Yönetimevi önünde ayakta konuştuk us­

tayla. Yurdun yapısı bitmiş, biliyoruz her yıl dört kimsesiz yoksul çocuk alınacak Nesin Vakfına, İlkokuldan başlatarak yüksek okulu, meslek okulunu bitirinceye, yada bir meslek edininceyedek tüm gereksinmeleri sağlanarak barındırıla­

cak, yetiştirilecek. Nesin, salt yapıtlarında değil, Vakfında çocuklarında da yaşayacak. Çocuklara Mektup’unu anımsa­

yan: «Hepinizi, kendi çocuklarımmışsınız gibi seviyorum. Bü­

tün sevgilerde olduğu gibi, bu sevgide de bencilliğimiz var.

Çünkü biz yaşı ilerlemiş olanlar, sîzlerde yaşayacağımızı, süreceğimizi sanıyoruz, buna inanıyoruz. Yalnız kendi öz çocuklarımı değil, yalnız Türk çocuklarını değil. Amerikan Rus, Alman, Ermeni, Çin, Çingene, bütün çocukları seviyo­

rum.» Vakıf işlerlik kazandıkça, çocukları çoğaldıkça, yapıt­

ları bizde, yurt dışında yayıldıkça çocukların Nesin U sta’ya duydukları sevgi de çoğalacak, içten, gönülden, eşit, özgür, grçek bir sevgi bu, değeri büyük.

190

B İR ELE ŞT İR İ

Çatalca dönüşü, yaz tembelliğinde, Şimdiki Çocuklar Hârika’yı okudum, yeniden. Ne güzel örnekler vermişiz, ve­

riyoruz çocuklarımıza! Gençlerimizi ne de güzel yetiştiriyo­

ruz! Sonra da «Niçin böyleler?» diye yakmıyoruz. İçimizi, davranışlarımızı, çarpıklığımızı gösteren bu tür aynalara bir baksak ya! Baksak görür müyüz acaba? özdenlikten nice uzak olduğumuzu. Sözlerimizle davranışlarımızın, yaptıkla­

rımızın tutarsızlığını? Bencilliğimizi, çıkarcılığımızı, cücey­

ken devce şişinmelerimizi? Çocukları anlamak, anlatmak ko­

lay mı? Değil. Aziz Nesin de söylüyor: «Bu kitapta en yapı­

lamayacak olanı yapmaya çalıştım, kendimi sizin yerinize koymaya uğraştım. Bu, hiç yapılamayacak olan birşeydir.

Çünkü, büyümüş insanlarla kendi çocuklukları arasında, bel­

ki bin, belki ikibin yıllık bir zaman vardır sanki. Onun için biz büyümüşler, kendi çocukluğumuzu unuturuz. Anneniz, babanız, öğretmeniniz de, kendi çocukluklarını unutmuşlar­

dır.» Zeynep’le Ahmet’in, iki ilkokul çocuğunun mektupla­

rından oluşan kitabı yeniden, bir solukta okudum. Yeniden güldüm. Düşündüm. Yeniden o yanılgı: Bunca sade, yalın, hemen söylenivermiş, yazıya geçirilivermiş sanısı uyandıran kitabı ben de yazabilirdim. Nesin Usta’nın üstünlüğü, geçer­

liliği, kalıcılığı biraz da bu sadelikten, özdenlikten, yanılgı­

dan gelmiyor mu? Hepimize, tüm insanlara seslenmesinden.

Çocuk da insan. Şimdiki Çocuklar Hârika için, «Bu romanı, salt çocuklar için değil, ana, babalarla öğretmenler için de yazdım» diyor. Aziz Nesin. Kasıntılar varsın küçümsesin, gülünçlü diye. Todor Dinov ne demiş: «Mizah, dünyamızı gü­

lünç olmaktan kurtarır.»

Çocuklarımızdan yakınıyoruz, özellikle gençlerimizden.

Onlar bizden, büyüklerden yakınıyorlar mı? Yakınmaya hak­

ları yok mu? Kulak verelim: ilkokul 2. sınıfında, sekizin­

deki çocuklara sormuşlar: «Siz baba olsanız babanız da ço­

cuğunuz; suç işlediğinde ona ne ceza verirsiniz?» Yanıtlar korkutucu, şaşırtıcı, düşündürücü. Biri topal ata bindiriyor babasını. Üstüne çadır örtüyor. Tepesine bıçak asıyor. At

topalladıkça bıçak babasının kafasına dokunacak, akıllandı­

racak onu. Öbürü, çok konuşan babasının ağzına fermuar dikiyor. Gezmeye götürmeyenler, eşeklerin yanında yem ye­

direnler, ayaklarından tavana asanlar, ağaca bağlayıp kır- baçlayanlar, pastırm a gibi doğrayanlar, eşek sudan gelene kadar dövenler, kaynar suyla haşlayanlar da var. Ayrıca her üç çocuktan biri annesinden memnun değil. Çocuklar, sevgi, ilgi, hoşgörü, arkadaşça davranış, güleryüz, özenli giyim, kül­

tür, temizlik, çalışkanlık, fedakârlık bekliyor annelerinden.

İçkiye, sigaraya da karşılar. Ahmet’le, Zeynep, ailelerini se­

viyorlar. Ilımlı, akıllı, çalışkan, apaçık yürekli çocuklar. İlk dört yılı birlikte okumuşlar. Zeynep’in babası Ankara'ya göç edince mektupla sürdürüyorlar arkadaşlıklarını, İstanbul, Ankara arası. Müfettişin denetimini yazıyor Ahmet. Sırayla aynı soruları yöneltiyor ya, tüm sınıf ezberlemiş yanıtlarını.

Sıra bozulunca cümbüş başlıyor. Ezberciliğin doğal sonucu, arada «Kaç yaşındasın?» deyince müfettiş, Amerika’nın keş­

fini soruyor sanısıyla : «1492 efendim...» yanıtını hazır.

Bütün babaların birinci olması da doğal: «Ben, okulun birincisiydim. Bahçede, çocuklar konuşurken birbirlerine,

«benim babam okulun birincisiymiş» derler. Babası kaç kez söyledi bunu. Sonra, okul arkadaşları evde buluşunca gerçek çıkar ortaya. Zeynep’in kardeşi Metin, işi gevşek tu­

tunca, babasında aynı şarkı : «Ben bütün kayatımda sınıfı­

mın en çalışkanıydım...» Zeynep’in yargısı ilginç: «Baba, Me­

tin de birgün baba olunca, çocuklarına, sınıflarını birincilik­

le geçtiğini söyler.» öğretmenlerin, yeni atandıkları okulda, öğrencilerine ilk sözleri: «Çocuklar, eski öğrendiklerinizi hep unutacaksınız. Anladınız mı? Yeni baştan öğreneceksiniz her şeyi.» Neden? Eh, eski öğretmen iyi öğretmemiş, ken­

disi en doğrusunu biliyor, eskisinden çok üstün o. Çalışan kazanır değil mi? Zeynep’in babası evde yakınır durur:

«Sanki biz okuduk, çalıştık da ne olduk... îşte ancak Zeynel Beyin yanında iş bulabildik.» Iş, Zeynel Beyin çocuğuna kı­

zını vermeye gelince Zeynel Bey dangalaklıktan beyefendili-192

B İR E L E ŞT İR İ

ğe terfi ettirilir evde. Metin, şaşalar, kızar, bozar nişan düş­

lerini. Fedakârlık diye çoğu kez gösterişe kaçar, çocukları­

mıza da fedakâr olun deriz.

Elliiki öğrenci hergün yazılı olur mu? Öğretmen nasıl okur kâğıtları, nasıl değerlendirir? Zeynep, anlatır mektu­

bunda.. B ir raslantı sonucu, öğretmenin yazılı kâğıtları oku­

madığı anlaşılır. Sorulara yanıt diye Galatasaray - Fenerbah­

çe maçını anlatanlar vardır. babasınm, son kızım erkek gibi giydirip yetiştirmesi, utan­

cından onu erkek diye tanıtması erkeklik mi? Erkekle kadın eşit değil mi? Üstelerseniz, Ahmet'in babasında yanıt hazır:

«Sen daha anlamazsın...» Yaşgünü’nde varsıllık budalalığını görüp de susmak, görmezlikten gelmek kolay mı? Çocukları­

mızı zorla dâhi yapabilir iniyiz? Aptal ederiz. Büyüklerin sözleri başka, davranışları başka: Damlaya damlaya göl olur, der Zeynep’in babası. Bir yılbaşı gecesi, dışanda, onca sa­

vurganlık yaptıklarında küçük Metin yetiştirir: «...sel olur.»

Pasaklı kız, pasaklı oğlan sözcükleri çok geçer evlerde. Bü­

yükler başka çeşit mi? Nesin Usta'yı okuyun.

Çocukların kötü sözcükler kullanmamalarını, terbiyeli olmalarını isteriz. Biz büyükler öyle miyiz? Yurtsever Olu­

nuz söylevlerini, yazılarını yineler dururuz. Ve kendimiz?

Ünlü bir yazar, gazeteci de olsak, bencil, çıkarcı örnekleri sergileriz yaşamımızda, önemsiz bir güçlüğe, eşit bir sıkılığa gelemeyiz, dayı ararız. Çıkarını düşünen, emeğin karşılığım esirgeyen patron, kahramanlık öyküleri anlatır, duygululuk gösterileri sıralar. Sanki, olsa da tümüne verse, veremediği için ağlamaklı görüntüleri. Okul Aile Birliği toplantılarında neler konuşulur? Yaramazlığın, şımarıklığın adı nasıl «hâ- rika»ya çıkar. Karı - koca kavgaları nasıl canım, cicim le ör­

tülmeye çalışılır? Evde nasıl, misafirin yanında nasıl konu­

şulur, davranılır? Büyükler nasıl kopya çektiklerini arala­

rında anlatıp çocuklarına «Aman kopya çekmeyin» öğüdü­

nü verirler? Öğretim, eğitim nasıl ezbere, ezberciliğe, geçer­

siz bilgilere dayandırılır? Çocuklara «Aman yalan söyleme­

yin?» diyen büyükler nasıl yalan söyler? Çocuk Bayramın­

daki müsamerelerde çocuklar niçin kendi çağlarını, yaşam­

larını oynamazlar da takma bıyıkla, sakalla acıklı oyunları güldürüye çevirirler? Öğretmenleri, yöneticileri niçin öyle oyun seçerler?

Şimdiki Çocuklar Hârika’nın sonunda Aziz Nesin, kü­

çük okurlarına, «Yaşlarınız küçük diye hiçbir gerçeğin sîz­

lerden saklı kalmasından yana değilim. Çocukların anlaya­

mayacakları hiçbir sorun yoktur.» diyor. Acı, gülünçlü ger­

çekler büyüklerden de saklanmamalı. Sorunlar da. Onat Kutlar haklı: «Büyüklerin dünyasını, iki yüzlülüklerini, ya­

lanlarını, toplumdaki haksızlıkları, eğitim alanındaki saçma­

lıkları çocuk gözüyle veren bu yapıt» okunmalı. Yayınlanmış yapıtlarının sayısı yaşını aşan, yapıtlarının tüm gelirini kim­

sesiz, yoksul çocuklara adayan «haksızlıklar, çirkinlikler, baskılar içindeki ülkemizi gülünç olmaktan kurtaran değer­

li sanatçı»yı içtenlikle kutlamak görevimiz.

Varlık-Eylül 1978

B İZ Y İR M İ Ç O C U K O L D U K

2 3 N is a n 198 6 ta rih in d e N e s in V a k fı'n d a

ç o c u k la rım ız ın s a y ıs ı y irm i oldu. D ö rd ü kız, o n a ltısı erkek. Ç o c u k la rım ız iki y a ş ın d a n 19 y a ş m a d ek d e ğ iş ik y a şlard a . O k u l ö n c e s i d ö rt ç o c u ğ u m u z var.

Ö ğ re n c i olanlar, ilkokula, ortaoku la, lise y e gid iyor, biri de ü n iv e rsite ö ğ re n c isi. Y irm i ç o c u ğ a se k iz işg ö re n (p e rso n e l) b akıyor. Y a p ı işle rim iz d e de s ü re k li o la ra k bir u sta y la d ö rt işçi çalışıy o r. G e le c e k yıl N e sin V a k fı'n a o n ç o c u k d a h a a la c a ğ ız ve o tu z ç o c u k ola cağız.

fotoğraf: İsa Çelik

O