• Sonuç bulunamadı

Yatakların Ayrılması/Aile İçi Sorunun Çözümü

Belgede Kur’ân-ı Kerîm’de hicret (sayfa 96-121)

2.2. Kur’ân-ı Kerîm’de “H-c-r” Kökünden Türemiş Kelimelerin Kullanıldıkları

2.2.5. Yatakların Ayrılması/Aile İçi Sorunun Çözümü

Müzzemmil (اًرْجَهَ ْمُه ْرُجْها َو), Müddessir (رُجْهاَف), Meryem (اًّيِلَمَ يِن ْرُجْها َو) surelerinden sonra emir sîgasıyla geçen dördüncü lafız olan “vehcurûhunne/ََّنُهو ُرُجْها َو” kaydı diğerlerinden farklı olarak aile içi durum, bir başka ifadeyle birbirlerine nikâh akdi ve mîsakıyla571 bağlı olan karı-koca arasındaki ilişkiye dair bir düzenleme

içermektedir.

570 Bkz. Şerafî, el-Mesâbîh, III, 361. 571 Bkz. Nisâ Sûresi 4/21.

83

Ebû Hayyân el-Endelüsî, Nakkâş’tan (ö. 351/962)572 naklen Nisâ suresinin hicret sırasında Mekke ile Medîne arasında nâzil olduğunu aktarmaktadır.573 Medenî

olup içerisinde Mekkî ayetler bulunduğu öne sürülen Nisâ suresi Câbirî’ye (ö. 1431/2010) göre altıncı yılın başlarında nâzil olmuştur.574 Mekke’den Medîne’ye hicret

gerçekleşmiş, mekân değişikliği anlamında hicret vuku bulmuş, vahyin Medîne dönemi başlamıştır.

Hicretten üç yıl sonra, dördüncü yılın sonu veya beşinci yılın başlarında nâzil olduğu tahmin edilen Nisâ suresinde “vehcurûhunne/ََّنُهو ُرُجْها َو” buyrulmuştur. Burada geçen “onları hecr ediniz” kaydının anlamı üzerinde durmak gerekmektedir.

Kur’ân-ı Kerîm “evlilik hukukuna riâyet etmeyen”, evlilik birliğini sürdürmeyi engelleyecek düzeyde bilerek-isteyerek/bilinçli bir şekilde geçimsizlik sergileyen nâşizelere575 karşı eşlere çözüm seçenekleri sunmaktadır. Aile içerisinde evlilik

birliğinin devamı sadece tedip576 maksadına dayalı bu çözüm önerilerinden biri Nisâ

suresinde geçen h-c-r maddesinden türeyen “vehcurûhunne/ََّنُهوُرُجْها َو”577 kaydıdır. Aileyi sevk ve idare eden kişinin kararlı tutumunu578 ortaya koyan ve en uygun tavrın579

572 Ebû Bekr Muhammed b. el-Hasen b. Muhammed en-Nakkâş için bkz. Birışık, Abdülhamit, “Nakkâş”,

DİA, X, 328-329.

573 Ebû Hayyân, el-Bahru’l-Muhît, III, 218.

574 Câbirî, Fehmu’l-Kur’ân, III, 211. Gerekçesini izah eden İslamoğlu “buna göre sûreyi dördüncü yıla

yerleştirebiliriz” demektedir. Bkz. İslamoğlu, Mustafa, Gerekçeli Meal-Tefsir, s. 143.

575 Ettafeyyiş ayette belirtilen sıfata dikkat çekmektedir bu nedenle nâşize sıfatı özellikle belirtilmiştir.

Bkz. Ettafeyyiş, Heymânu’z-Zâd, IV, 529; Günay, Hacı Mehmet, “Nüşûz”, DİA, XXXIII, 303 (303-304); Ayrıca bkz. İbn Atıyye, el-Muharrar, II, 49.

576 Kindî, Saîd b. Ahmed b. Saîd b. Ahmed b. Muhammed b. Suleymân el-Kindî en-Nezevî, et-Tefsîru’l-

Muyeser li’l-Kur’âni’l-Kerîm, thk. Mustafâ b. Muhammed Şerîfî, Muhammed b. Mûsâ Bâbâammî,

Cem’iyyetu’t-Turâs, Karâra 1418/1998, I, 236.

577 Nisâ 4/34.

578 İbn Kuteybe, Ebû Muhammed Abdullâh b. Müslim b. Kuteybe ed-Dîneverî, Kitâbu’l-Mesâil ve’l-

Ecvibe fi’l-Hadîsi ve’t-Tefsîr, thk. Mervân el-Atıyye, Muhsin Harâbe, Dâru İbni Kesîr, Dımaşk

1410/1990, s. 55.

579 Tabbâra hecrin dereceleri olduğunu söylemektedir. Tabbâra, Afîf Abdulfettâh Tabbâra, Tefsîru

84

sergilenmesi gereken580 bu aşamaların (vaaz, hecr, darb581) adalet esaslı582 ve elde edilmek istenen hedef odaklı olması gerektiği belirtilmektedir.

Değiştirilmesi mümkün olan bir tavra işâret eden nüşûz, daha iyisini yapmak mümkün iken bilinçli bir şekilde üzerine düşen sorumlulukları yerine getirmeme ve karşısındaki kişiye bir tür şiddet uygulamayı ifade etmektedir. Psikolojik, ruhsal kötü muamele manası içerdiği gibi güç ve kuvvete dayalı kötü davranışları da içermektedir.583

Nüşuz’un dik başlılıktan kaynaklanan geçici bir durum olduğu anlaşılmaktadır.584 Kalıcı bir durum olması, fıtrî bir karakter ya da huy olması

durumunda tavsiye edilen, istenmeyen bu yapıda Allah’ın gizlemiş olduğu hayırların mevcudiyetine inanmaktır. Nisâ suresi 4/19. ayette yer alan kayıt585 bu düşünceye sevk

etmektedir.

Nüşûz’un çeşitli nedenlerden kaynaklanan geçici bir durum olduğunu düşündüren husus Nisâ suresi 4/34. ayette geçen “fe in eta‘neküm /َْمُكَنْعَطَأَ ْنِإَف”

580 İbnu’ş-Şecerî vaaz, hecr ve darb’ın ibâha ifade ettiğini, yapılmasında sevap terkinde ıkâb olmadığını

söylemektedir. Bkz. İbnu’ş-Şecerî, Ebü’s-Saâdât Ziyâuddîn Hibetullâh b. Alî b. Muhammed b. Hamza el-Hâşimî el-Alevî el-Hasenî el-Bagdâdî, Emâlî, Neşr. Mahmûd Muhammed et-Tanâhî, Mektebetu’l- Hâncî, Kâhire 1413/1992, I, 411.

581 Darb’ın kesinlikle iz ve eser bırakmayacak şekilde olması gerektiği, eser bırakan darbın erkek için

cezaya neden olacağı ifade edilmektedir. Rastâkî, Hamîs b. Saîd b. Alî b. Mes’ûd eş-Şaksî er-Rastâkî (Rustâkî?), Menhecu’t-Tâlibîn ve Belâgu’r-Râgıbîn, Danışman/Gözetim. Abdullâh es-Sâlimî, Neşr. Muhammed Kemâluddîn İmâm, (Vüzâratu’l-Evkâf ve’ş-Şuûni’d-Dîniyye Saltanatu Umân) Umân 1432/2011, VIII, 358. İbnu’l-Arabî darbın terkinin daha faziletli olduğunu belirtmekte Atâ (ö. 114/732)’nın “nâşize, eşinin istediklerini yapsa da yapmasa da dövülemeyeceği, fakat kızabileceği” görüşünü aktarmaktadır. Bkz. İbnü’l Arabî, Ahkâmu’l-Kur’ân, I, 536., Râzî, İmam Şâfiî’nin “darb’ın

mubah fakat terkinin daha faziletli olduğu” görüşünü nakletmektedir. Bkz. Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb, X,

93. Ettafeyyiş darbı terk etmenin evlâ olduğunu nakletmektedir. Bkz. Ettafeyyiş, Heymânu’z-Zâd, IV, 529.

582 İbnu’l-Hûce, Muhammed el-Habîb b. Şâzelî b. Abdilhâdî b. el-Hûce et-Tûnisî, Beyne ‘İlmeyi Usûli’l-

Fıkh ve Makâsıdı’ş-Şerîa, Vüzâratu’l-Evkâf ve’ş-Şüûni’l-İslâmiyye, Katar 1425/2004, II, 189 (Şeyhu’l-

İslâm el-İmâmu’l-Ekber Muhammed et-Tâhir b. Âşûr ve Kitâbuhû Makâsıdu’ş-Şerîati’l-İslâmiyye serisinin ikinci cildi).

583 Nisâ suresi 4/34. ayet içerisinde yer alan “eğer size itaat ederlerse (ًَليِبََسََّنِهْيَلَعَاوُغْبَتَ َلَفَْمُكَنْعَطَأَ ْنِإَف)” kaydı

sergilenen tutum ve davranışın değiştirilebildiğini, ister kadın, isterse erkek için kullanılsın “n-ş-z” kök harflerinde, zorluk çıkarma, eziyet etme kuvvete dayalı şiddet veya psikolojik şiddet gösterme manası bulunmaktadır. Bkz. İbn Fâris, Mekâyîs, V, 430, 431; Ayrıca bkz. Esed, Kur’an Mesajı, I, 143 (44. dipnot).

584 Bkz. Nisa 4/34 [ًَليِبَسَ َّنِهْيَلَعَاوُغْبَتَ َلَفَ ْمُكَنْعَطَأَ ْنِإَف]. İslâm hukukunda hükümlerin ana gayelerini ele alan

Makâsıd’a dair eseri de bulunan Tâhir b. Âşûr fakihlerinin çoğunluğunun nüşûz’u “kadının eşine karşı

çıkması, tepeden bakması ve hoş olmayan davranışlar sergilemesi” şeklinde tarif ettiklerini söylemekte

ve kadının kocasıyla uyumlu yaşarken, alışık olmayan tarzda olumsuz tavırlar sergilemeye başlaması olduğunu söylemektedir. Bkz. İbn Âşûr, et-Tahrîr, V, 41.

85

ifadesidir.586 Bu ifadede yer alan “etâa/ََعاََطََأ” fiilinin aslı olan “tâ, illet harfi olan vâv ve ayn” harflerinden oluşan kelimenin kök anlamlarından birisi inkıyâd olsa da İbn Fâris’in izahından anlaşılan, muhatabın kimliğine göre ilişkilerin zirve noktasında olmasıdır. Allah’a itaat Allah-kul irtibatında zirve nokta, Anne ve babaya itaat Ana, baba-evlat ilişkilerinde zirve nokta, Eşe itaat ise eşlerin birbirlerine karşı davranışlarında en üst nokta olmaktadır. Zira İbn Fâris yapmış olduğu açıklamada “bir başkası ile uyum içerisinde olana tâveahû”587 dendiğini belirtmektedir.588 Bu açıklama

çerçevesinde ayetin anlamı “dik başlılık yapmayı bırakır, zevciyyet hukuku gereği eşler arasında olması gereken hale dönerse …” olmaktadır.

Burada hicretle birlikte yaşanan sosyal değişim ve etkileşimin işaretlerini görmek mümkündür. İbn Sa‘d’ın aktardığına göre Hz. Ömer aile yaşantısında Mekke’de Muhacir erkeklerin daha baskın olduğunu, Medîne’de ensar kadınlarının daha baskın olduğunu, hicretten sonra Muhacirlerin eşlerinin Ensâr kadınları gibi davranmaya başladıklarını şu sözlerle anlatmaktadır:

“Biz Kureyş toplumu kadınlara baskındık, Medîne’ye gelince kadınları kendilerine baskın bir toplumla karşılaştık. Bizim kadınlarımız da Ensâr’ın bu özelliğini almaya başladılar. Bir gün hanımıma kızmıştım bana karşılık verince bunu yadırgadım. Eşim bana: “sana karşılık vermemi neden yadırgıyorsun vallâhi Nebî (s.a.v.)’nin eşleri de O’na karşılık veriyorlar hatta bazıları gün boyu onunla konuşmuyorlar (َِلْيَّللاَىَّتَحََم ْوَيَْلاَُه ُرُجْهَتَلََّنُهاَدْحِإََّنِإ َو)” dedi.”589

586 Feyyûmî “Nüşûz’undan dönerse ilişkileri düzelir, yoluna girer, şayet nüşûzunu ısrarla sürdürürse

ayrılmak daha güzel olur (َُقا َرِفَْلاََّب ِحُتْسُاَ ِزوُش نلاَىَلَعَْتَماَدَْنِإ َوَُةَرْشِعْلاَْتَحَلَصَْتَعَجَرَْنِإَف)” demektedir. Feyyûmî’nin bu değerlendirmesi nüşûz’un dönülebilecek bir durum olduğunu göstermektedir. Bkz. Feyyûmî, el-

Misbâhu'l Munîr, s. 242.

587 Lafzen: [َُهََعََواََطََْدََقَ:ه َرْيََغَ َقَفاََوََْنََمَِلََُلاََقَُيََو].

588 İbn Fâris, Mekâyîs, III, 431. Râzî Nisâ suresi 4/59. âyetin tefsirinde tâat’in tarifini yapmakta, bu

hususta Mu’tezile ile diğerleri arasında tarif farkı olduğunu belirtmekte Mu’tezile’nin tâati “muvâfakatu’l-irâde/َِةََداََرَِْلْاََُةََقََفاََوَُم” diğerlerinin ise “muvâfakatu’l-emr/َِرَْمََْلْاََُةََقََفاََوَُم” şeklinde tarif ettiğini belirtmektedir. Bkz. Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb, X, 147; Seyyid Şerîf Cürcânî Ta’rîfât’ında tâati “emre

isteyerek muvafakat etme/اًعوطَرملْاَةقفاوم” şeklinde tarif etmektedir. Bkz. Cürcânî, Târîfât, s. 118 (1108). Münâvî’de tâat’i “emre muvafakat/َِرَْمََْلْاََُةََقََفاََوَُم” olarak tarif etmektedir. Bkz. Münâvî, et-Teârîf, s. 225.

589 İbn Sa’d, Tabakât, X, 174. Kendisi de bir Kureyş’li olmasına rağmen Hz. Peygamber döneminde

kadınların haklarının gözetildiği, korunduğu anlaşılmaktadır. İbn Vehb Mısrî tarafından nakledilen bir rivayette Hz. Ömer’in oğlu Abdullah’ın “Rasûlullah (s.a.v.) zamanında hakkımızda Kur’ân/âyet iner

endişesiyle, kadınlarımıza söz söylemeye ve müdahaleye çekinirdik, Rasûlullâh (s.a.v.) kabzedilince konuşmaya başladık” dediği belirtilmektedir. Bkz. İbn Vehb, Ebû Muhammed Abdullâh b. Vehb b.

Müslim el-Fihrî el-Mısrî el-Kuraşî, el-Câmi’u fi’l-Hadîs, Neşr. Mustafa Hasen Huseyn Muhammed Ebu’l-Hayr, Dâru İbni’l-Cevzî, Demmâm 1416/1996, s. 460 (346); Ettafeyyiş, Heymânu’z-Zâd, IV, 529.

86

Müfessirler “hecr fi’l-mezâci‘” ile ne murad edildiği konusunda farklı görüşler ileri sürmektedirler. Bu görüşleri aşağıda açıklayacağımız “söz, fiil ve bedenle yapılan” olmak üzere üç ana başlık altında toplamak mümkündür.590

1. Söz. “H-c-r” maddesinden türeyen “sert söz” anlamındaki “el-hucr”

aslına dayalı olarak nâşizeye karşı sert ve katı söz söylemek kastedilmektedir. Koca, kendisine karşı nüşûz sergilemeye başlayan eşiyle yatağa girer ancak eşinin nüşûzundan dönmesi için sert sözler söyler.

2. Fiil. Fiil olarak “cima etmemek”591 ve “cima etmemek değil, konuşmamak,

konuşmayı terk etmek”592 kastedilmektedir. Koca, kendisine dik başlı davranmaya

başlayan eşiyle yatar fakat cima etmez veya cima eder fakat konuşmayarak eşinin nüşûzdan vazgeçmesini temin etmeye çalışır.

3. Bedeni olarak. Yatak içerisinde ayrı durmak593 ve yatağı ayırmak594. Koca, uyumlu birliktelik devam ederken kendisine karşı olumsuz bir tutum içerisine girerek evlilik hukukunun gereklerini yapmamaya başlayan nâşize ile konuşmasına (vaaz) karşın nüşûzunu ısrarla sürdüren, tavrından vazgeçmeyen eşiyle yatağa girer fakat sırtını döner veya yatağını ayırır.595

590 Bkz. Cessâs, Ahkâmu’l-Kur’ân, III, 150; Mekkî b. Ebî Tâlib, el-Hidâye, II, 1316; İbnü’l Cevzî, Zâdü’l-

Mesîr, II, 76; Kurtubî, el-Câmiu li Ahkâmi’l-Kur’ân, VI, 283, 284; Suyûtî, ed-Dürru’l-Mensûr, IV, 402,

403.

591 Bkz. Kâsânî, Bedâ’i’u’s-Sanâ’i’, II, 334 (Mücâmea yapmaksızın ayrı durur [اَهَعِماَجُيَ َلاَ ْنَأِبَاَهُرُجْهَي]). 592 Bkz. Kâsânî, Bedâ’i’u’s-Sanâ’i’, II, 334 (Birlikte yatabilir, cima edebilir fakat eşiyle konuşmaz

[اَهَتَعَجاََضُم َوَ اَهَعاَم ِجَ َكُرْتَيَ ْنَأَ َلاَ اَهاَّيإَ ِهِتَعَجاَضُمَ ِلاَحَ يِفَ اَهَمِ لَكُيَ َلاَ ْنَأِبَ اَهُرُجْهَي]). Kâsânî’nin açıklamalarından hecr’i kocanın hakkı, kadının hakkı ve müşterek haklar bakımından değerlendirdiği anlaşılmaktadır. Zira bu maddede Kâsânî müzâcaa ve mücâmea’nın eşler arasında müşterek hak olduğunu, bu hakkın terkinin karı hakkında değil, koca aleyhine zarar teşkil edeceğini, kocanın bizzat kendisinin zarar göreceği bir tavırla karının te’dîb edilemeyeceğini ifade etmektedir.

593

Bkz. Kâsânî, Bedâ’i’u’s-Sanâ’i’, II, 334 (Yatakta ayrı yatarak hecr eder [َِعََجْضََمْلاَيِفَاَهَق ِراَفُيَ ْنَأِبَاَه ُرُجْهَي]).

594 Bkz. Kâsânî, Bedâ’i’u’s-Sanâ’i’, II, 334 (Aynı yatakta birlikte yatmaz [َِهِشا َرِفَىَلَعَاَهَع ِجاَضُيَ َلاو]). Koca

eşine ihtiyaç duyduğu bir zamanda değil, eşinin kendisine ihtiyaç duyduğu ve cinsel duygularının arttığı bir zamanda birlikte yatmayı ve mücâmeayı terk ederek hecr eder. Kâsânî Tuhfetu’l-Fukahâ adlı kitaba yazmış olduğu şerhte hecrin nasıl gerçekleşeceği konusunda görüş ayrılığı (ihtilaf) olduğunu belirtmekte ve naklettiğimiz görüşleri sıralamaktadır. Alâeddîn es-Semerkandiyye’nin damadı olan ve Alâeddîn es- Semerkandiyye’nin kızı olan eşi Fâtıma bnt. Alâeddîn es-Semerkandiyye ile birlikte fetvâ verdikleri söylenen Kâsânî bu görüşleri kayınpederinin eseri olan Tuhfetu’l-Fukahâ adlı kitaba yazmış olduğu şerhte anlatmış olması ayrı bir önem arzetmektedir. Diyanet İslam Ansikopedisinin ilgili maddesinde Fâtıma es-Semerkandiyye’nin vefat tarihi belirtilmemekte sadece vefat etmiş olduğu yüz yıl verilmektedir. Bkz. Bolelli, Nusrettin, “Fâtıma bnt. Alâeddin es-Semerkandiyye”, DİA, XII, 225. (İnternette yer alan bazı çalışmalarda Fâtıma es-Semerkandiyye’nin hicrî 581 senesinde vefât ettiği belirtilmekte fakat herhangi bir kaynağa atıf yapılmamaktadır. Örnek olarak Bkz. Muhammed Mutî’ el- Hâfız, Dirâset li Adedin mine’l-Kutubi’l-Mu’temedeti fî Fıkhi’l-Mezhebi’l-Hanefî, s. 14. www.Alukah.net.) ; Bkz. Koca, Ferhat, “Kâsânî”, DİA, XXIV, 531.

595 Mukayese olması ve fikir vermesi açısından bkz. Sâfûrî, Hedîr es-Sâfûrî, Nüşûzu’l-Mer’eti’l-

87

Âlimler, yatak içerisinde ayrı durma veya yatakların ayrılması uygulaması hakkında da birkaç kanaat öne sürmektedirler. Bu kanaatleri maddeler halinde aktarmadan önce “fi’l-mezâcî‘” kaydına değinmek istiyoruz. Ayette yer alan “vehcurûhunne fi’l-mezâci‘i” kaydındaki “fi’l-mezâci‘” ifadesi hakkında söylenenler ayetin anlaşılmasına ışık tutacaktır.596 Birlikte yatmayı terk manasını benimseyenlerin

görüşlerini aktarmaya geçmeden önce “fi’l-mezâci‘i”kaydındaki “fî” harfi cerri hakkında bilgi vermek gerekmektedir. Tefsirler Ukberî’den (ö. 616/1219)597 naklen

buradaki “fî” harfi cerri için iki mana ileri sürmektedirler:

1. Zarfiyyet (َُةَِفََّيَْرََّظلََا): Ayetteki Ayetteki “fî” harfi cerri zarfiyyet manasına alınarak kastedilenin konuşmayı değil “birlikte yatmayı terk edin” anlamında olduğu ve bu mananın daha zahir olduğu belirtilmektedir.598

2. Sebep (َُبَبَّسل ): Müfessirler ayetteki “fi’l-Mezâci‘i” kaydını “bi sebebi’l-ََا mezâci‘i” şeklinde açıklamaktadırlar.599 Yapılan açıklamalar harfi cerri “vehcurû”

emrine bağlayarak nâşizenin eşiyle birlikte yatmaya muhalefet etmesi nedeniyle onlardan uzak durun anlamına geldiğini ifade etmektedir.600 Ayette geçen “fi’l-

mezâci‘” kaydının ne anlam ifade ettiği hususunda pek çok görüş aktarılmaktadır. Bu görüşleri başlıklar halinde değerlendirmek gerekirse dört ana başlık altında toplamak mümkündür:601

Bu başlıklara geçmeden önce konuyla ilgili Taberî’nin tercih ettiği görüşe temas etmek gerekmektedir. Çünkü o, aşağıda temas edeceğimiz küsme, uzak durma anlamı etrafında temerküz eden görüşlerden farklı bir kanaati benimsemektedir. Taberî hecr’in nasıl uygulanacağına dair görüşleri değerlendirmekte ve isabetli bulmamaktadır.َ Taberî meselenin çözümünü amacı bakımından ele almaktadır. Amaç nâşizeyi nüşûzundan vazgeçirmek, takındığı tutumundan geri döndürmektir. Şârî bunun için

596 Bkz. Huvvârî, Tefsîru Kitâbi’llâhi’l-Azîz, I, 378. Rivâyet tefsirlerinde konu ile alakalı görüşler ve

görüşlerin kimlere ait olduğu aktarılmaktadır. Bkz. Taberî, Câmiu’l-Beyân, VI, 699 vd.; Mâverdî, en-

Nüketu ve’l Uyûn, I, 482; İbn Kesîr, Tefsîru’l-Kur’âni’l-Azîm, II, 257, 258; Suyûtî, ed-Dürru’l-Mensûr,

IV, 402 vd..

597 Ukberî, et-Tibyân, I, 248.

598 Halebî, ed-Dürr, III, 672; Seâlibî, el-Cevâhir, II, 230; İbni Âdil, Ebû Hafs Ömer b. Alî İbn Âdil ed-

Dımaşkî el-Hanbelî, el-Lubâb fî Ulûmi’l-Kitâb, Neşr. Âdil Ahmed Abdulmevcûd, Alî Muhammed Muavvız, Muhammed Sa’d Ramazân Hasen, Muhammed el-Mütevellî ed-Desûkî Harb, Dâru’l-Kutubi’l- İlmiyye, Beyrut 1419/1998, VI, 364, 365.

599 Seâlibî, ez-Zehebu’l-İbrîz, s. 104.

600 Halebî, ed-Dürr, III, 672, 673; Seâlibî, el-Cevâhir, II, 230; İbni Âdil, el-Lubâb, VI, 364, 365. 601 Görüşlere göre maddeleştirme için bkz. İbn Ebî Hâtim, Ebû Muhammed Abdurrahmân b. Muhammed

b. İdrîs er-Râzî, Tefsîru’l-Kur’âni’l-Azîm, thk. Ahmed b. Abdillâh el-Ammârî ez-Zehrânî, Dâru İbni’l- Cevzî, Demmâm 1439, IV, 214.

88

konuşulmasını emretmiştir. Sorunu halletmek için konuşulmaması veya nâşizeden uzak durulması çözüme değil çözümsüzlüğe katkıda bulunacaktır üstelik kocasına buğzeden nâşize durumdan memnuniyet duyacaktır. O halde en isabetli olanı “h-c-r” maddesinden türeyen, bağ anlamına gelen Arapların gündelik hayatlarında kullandıkları ve çok iyi bildikleri “hicâr” manası vererek “nâşizeleri bağlayın”602

şeklinde anlamak en makul olanıdır.603

Taberî diğer görüşler içerisinde en isabetli olanın bu yorum olduğunu söylese de kendisinden sonra gelen müfessirlerce tenkit edilmiş, eleştirilmiştir.604 Zemahşerî

“zorlama tefsir” olduğunu söylemekte Ebû Bekr İbnü’l-Arabî “sürçme” olarak tanımlamaktadır.605

Konuyu ele alan âlimler karşılıklı haklar ve maksat bakımından değerlendirmelerde bulunmaktadırlar. Örneğin Seyyid Kutub (ö. 1387/1966) hecr meselesini açıklarken şöyle demektedir:

“Yatak kendisini yüksekte gören nâşize kadının gücünün/sultasının zirveye çıktığı bir tahrik/tehyiç ve câzibe yeridir. Erkek bu tahrik/tehyiç karşısında arzularını yenebilirse, nâşize kadının kendi üstünlüğünü kurduğu silahı elinden düşmüş olur. Kocasına karşı sergilediği ısrarlı tavrının önünde, en zor zamanlarda erkeğin bu güçlü irade ve şahsiyetli duruşu karşısında çoğunlukla nâşize kadın nüşûzundan dönmeye ve

yumuşamaya meyleder. Burada, “el-hecr fi’l-mezâci’” yönteminin

gerçekleştirilmesinde gözetilmesi gereken belirli edeb/âdâb bulunmaktadır. Hecr, eşlerin halvet mekânlarının dışında açık bir ayrılık şeklinde olmamalıdır, çocukların gözü önünde onların iç dünyalarında/gönüllerinde telafi edilemez, olumsuz duygular meydana getirecek şekilde olmamalıdır. Ve yine hecrin kadını/eşi küçük düşürecek, kadının saygınlığını zedeleyecek (veya) nüşûzunu tetikleyecek şekilde yabancıların gözleri önünde olmamalıdır. Çünkü nüşûzun çözümü eşin aşağılanması veya çocukların kötü etkilenmesi değildir. Yöntemi uygularken maksadın bu iki hedefin dışında olduğu açıktır”.606

602 Lafzen: [اَهِبَ َنْع ِجَطْضَيَيِتَّلاَََّنِهِتوُيُب َوَََّنِهِل ِزاَنَمَيِفَيِنْعَيَ,َّنِهِع ِجاَضَمَيِفَاًطاَب ِرََّنُهْن ِمَاوُقِث ْوَتْساَف]. 603 Taberî, Câmiu’l-Beyân, VI, 707.

604 Kurtubî, el-Câmiu li Ahkâmi’l Kur’ân, VI, 285 [َ رَظَنَِع ِض ْوَمْلاَاَذَهَيِفَِهِم َلَكَيِف َو]. 605 Zemahşerî, el-Keşşâf, II, 70; İbnü’l Arabî, Ahkâmu’l-Kur’ân, I, 533.

606 Kutub, Seyyid [Seyyid b. Kutb b. İbrâhîm b. Hüseyn eş-Şâzilî], Fî Zılâli’l-Kur’ân, Dâru’ş-Şurûk, 32.

89

Âyetin tefsirini Kutub ile neredeyse aynı cümlelerle izah eden Modern dönem Şiî müfessir Muhammed es-Sâdıkî607 çözüm merhaleleri konusunda maksada vurgu

yapmaktadır.608 Merâğî (ö. 1952) Nisâ suresi otuz dördüncü âyette nâşize eşlere karşı

yapılabilecekleri ele alırken ikinci aşama olarak yatakta ayrı durma konusunda “vehcuruhunne” kaydını “el-hecr ve’l-i‘râz” şeklinde açıklamakta ve “bu durum yatakta yüz çevirerek (i‘râz) ve ayrı durarak (sadd) gerçekleşir” demekte sonra şu değerlendirmeyi yapmaktadır:609

“Genellikle yatakta birliktelik evlilik hislerini uyandıran, geliştiren, pekiştiren bir durumdur. Böylelikle her bir eş diğeriyle huzur bulur, bu şekilde önceki hadiselerin içlerinde meydana getirmiş olduğu sıkıntılar giderilir.” 610

Âlimler hecr konusunda helal sınırlara dikkat edilmesi hususunda uyarılarda bulunmaktadırlar mesela İmâm Şâfiî (ö. 204/820) “hecr ancak helâl olanla yerine getirilir”611 demektedir.612 Taberî’nin dışında diğer müfessirler ise “konuşmayı/sözü, güzel sözü, cimayı, birlikte yatmayı” terk manasını benimsemektedirler. Müfessirlerin kanaatleri dört ana başlık altında aşağıdaki şekilde tasnif etmek mümkündür.613

607 Bkz. Öztürk, Mustafa, “Şiî-İmâmî Tefsir Kültürünün Genel Karakteristikleri”, Tarihten Günümüze

Kur’ân’a Yaklaşımlar, İstanbul 2010, s. 265.

608 Sâdıkî, Muhammed es-Sâdıkî, el-Furkân fî Tefsîri’l-Kur’ân bi’l-Kur’ân ve’s-Sünne, Neşr. İntişârâtu

Ferhenk İslâmî, Matbaatu İsmâîliyyân, Kum, Dâru’t-Turâsi’l-İslâmî, 2. Basım, Beyrut 1407, VII, 50, 51.

609 Merâğî, Ahmed Mustafa el-Merâgî, Tefsiru’l-Merâgî, Mustafâ el-Bâbî el-Halebî ve Evlâduhû, Basım

yeri yok 1365/1946, V, 28.

610 Merâğî bu değerlendirmeleri, Muhammed Abduh’un el-Menâr dergisinde yayımlanan tefsir dersi

notlarının onun ölümünden sonra Reşid Rıza tarafından Yûsuf suresinin sonuna kadar devam ettirilmesiyle ortaya çıkan eser olan, Nisâ suresinin yüz yirmi beşinci ayetine kadar gelen kısmı Abduh’a ait olduğu belirtilen Menâr tefsirinden almış olmalıdır. Zira alıntılamış olduğumuz kısım benzer şekilde ifade edilmektedir. Bkz. Reşîd Rızâ, Tefsîr, V, 73. Vehbe Zuhaylî evlilik sınırları, hukuku, gereklilikleri hakkında dik başlılık yapan nâşize zevceye karşı dört merhale takip edilebileceğini bunların “va’z, hecr,

darb ve hakem tayin etme” olduğunu belirtmekte ve hecr’in cima’yı terk etmekten kinaye veya aynı

yatakta gecelememe olduğunu söylemektedir. Konuşmama diğer bir ifadeyle hecri kelam’ın üç günden fazla olmasının helal olmadığını belirtmektedir. Zira ayrı yatmanın kadının kendisini gözden geçirmesi ve yaptıkları üzerinde tefekkür etmesine vesile olacağını ifade etmekte, İbn Abbâs’tan “yatakta itaat

eden eşin dövülmeyeceğine” dair görüş aktarmaktadır. Bkz. Zuhaylî, Vehbe ez-Zuhaylî, et-Tefsîru’l- Munîr fi’l-Akîdeti ve’ş-Şerîati ve’l-Menhec, Dâru’l-Fikr, 10. Basım, Dımaşk 1430/2009, III, 59.

611 Lafzen: [َِهِبَ ل ِحَيَاَمِبَ َّلاإَُنوُكَيَ َلاَُرْجَهْلا َو].

612 Şâfiî, Ebû Abdillâh Muhammed b. İdrîs b. Abbâs eş-Şâfiî, Ahkâmu’l-Kur’ân, Cem. Ebû Bekr Ahmed

b. el-Hüseyn b. Alî b. Abdillâh b. Mûsâ el-Beyhakî en-Nîsâbûrî, Neşr. Abdulganî Abdulhâlık, Muhammed Şerîf Sukker, Dâru İhyâi’l-Ulûm, Beyrut 1410/1990, s. 224.

613 Konuyla ilgili görüşler için bkz. Şendî, İsmâîl, Ahkâmu Hecri’z-Zevce fi’l-Fıkhi’l-İslâmî-Dirâse

90

2.2.5.1. Yatak İçerisinde Ayrı Durmak

Muhammed Reşîd Rızâ (ö. 1354/1935) “vehcurûhunne fi’l-mezâci‘” emrinin yatak içerisinde ayrı durmakla gerçekleşeceğini daha fazlasının nâşizeye verilecek ukubete ziyade olacağını Allah teâlâ’nın böyle bir şeyi emretmediğini ifade etmektedir.614 Tâbiîn dönemi müfessirlerinden Süddî (ö. 127/745)615 tefsirinde “fe-

‘ızûhunn” kelimesini “nâşizelere ihsanda bulunun” şeklinde açıklamakta, “eşlere düşen vazife onlara öğüt vermektir eğer kabul etmezlerse nâşizeyi yatakta terk eder” demekte ve bu terki nâşizenin yanında yatar, ona sırtını döner, onunla ilişkiye girer fakat onunla konuşmaz şeklinde tarif etmektedir.616

2.2.5.2. Ayrı Yatak/Yatağı Ayırmak

Erkek yataktan ve birlikte olmaktan uzak durur zira “vehcurû” kaydı nâşizelere

Belgede Kur’ân-ı Kerîm’de hicret (sayfa 96-121)