• Sonuç bulunamadı

Kur’ân-ı Kerîm’de Hicretle Yakın Anlamlı Kelimeler

Belgede Kur’ân-ı Kerîm’de hicret (sayfa 121-134)

Kur’ân-ı Kerîm’de isteğe bağlı veya zorla (ihtiyari veya cebrî) yer değiştirmeyi ifade eden birçok kelime bulunmaktadır. Hicret kelimesinin muhtevasında bulunan mükemmeli arayış diğerlerinde bulunmamaktadır. Burada bireysel veya toplu mekân değişikliği manasına kullanılan kelimeler incelenecektir. Hicret kelimesiyle yakın anlamlı olan ve sıkça kullanılan İhrâc, Nefy, Celâ, Tarh, Tard gibi kelimeler ele alınıp, “rcm”760 gibi “esr”761 gibi kelimeler değerlendirilmeyecektir.

3.2.1. İ‘tizâl

İbn Fâris “a-z-l/ل-ز-ع” maddesinin tek asla dayandığını bir kenara çekme, meylettirme anlamına geldiğini belirtmekte, örneğin “azele’l-insânu eş-şey’e” ifadesi bir kişinin bir şeyi uzaklaştırması, bir kenara koyması anlamına geldiğini söylemektedir.762 Yanında savaş aleti olmayıp, savaştan kaçınan, uzak duran kişiye “el- a‘zel/َُل َزْعَ ْلَْا” dendiği aktarılmaktadır. Yine gebeliği önleyici bir usul olarak, cinsî münâsebet esnasında meninin rahim dışına akıtılmasına azil763 denmektedir. Görevden

el çektirme anlamında kullanılan “a-z-l” maddesinde lügavi incelik olarak tebdil, bir şeyi başka bir şeyle değiştirme anlamı bulunduğu vurgulanmaktadır.764

757 Gazzâlî, Huccetu’l-İslâm Ebû Hâmid Muhammed b. Muhammed b. Muhammed b. Ahmed el-Gazzâlî

et-Tûsî, İhyâu Ulûmi’d-Dîn, Dâru’l-Marife, Beyrut 1402/1982, IV, 66, 67.

758 Gazzâlî, İhyâ, IV, 67. 759 Asr 103/1-3.

760 Şevkânî, “recm sözlükte taş atma/taşlama demektir, “lanet etme, tard etme ve ib‘âd için de recm

denmektedir” demektedir. Bkz. Şevkânî, Fethu’l-Kadîr, III, 125. Esri kelimesinin açıklaması için bkz. Hasîrîzâde Elif Efendi, en-Nûru’l-Furkân fî Şerhi Lugati’l-Kur’ân/Kur’ân Lügati, I, 102.

761 Taberî “çık/َْجَُرَْخَُأ” karşılığını vermektedir. Bkz. Taberî, Câmiu’l-Beyân, XII, 514.

762 Halîl b. Ahmed, Kitâbü’l-‘Ayn, I, 353; İbn Fâris, Mekâyîs, IV, 307; İbn Sîde, el-Muhkem, I, 519, 520. 763 Bkz. Münâvî, et-Teârîf, s. 241.

764 Bkz. Asmaî, Kitâbü'l-İbil, s. 60. Askerî, Ebû Hilâl el-Hasen b. Abdillâh b. Sehl el-Askerî, Mu’cemu’l-

Furûki’l-Lugaviyye [Nûruddîn el-Cezâirî’nin Fürûku’l-Lugât adlı eseriyle birlikte], thk. Müessesetu’n-

108

Mustafavî “a-z-l” maddesindeki tek aslın “bir yerde meydana gelen işten uzak durma” manasında olduğunu ifade etmekte, uzak durma için belirttiği kaydı özellikle vurguladığını zira bu kaydın, uzak durmayı anlatan diğer kelimelerden farkını ortaya koyduğunu söylemektedir.765

Ceyyânî (ö. 672/1274) “a-z-l” kökünden gelen “i‘tizâl” masdarını uzaklaşma, uzaklaştırma anlamlarına gelen “bâ‘ade/َُهََدََعاََب”, “bâyene/ ََبَُه ”, “hâlefe/ ََلاَخَنََيا َُهََف ”, “zâyele/ ََزَُهََلََيا ”, “i‘tezele/َُهََلََزََتَْعَِا”, “infesale/َُهَْنَعَ ََلََصََفَِاَْن”, “fâraka/َُهََقََراََف” kelimeleriyle karşılamaktadır.766

Râzî, i‘tizâl’in uzak durma olduğunu ifade etmekte bir şeyden yolunu, yurdunu uzak tutma, ayrılma anlamına geldiğini767 anlatmaktadır.768 Ebû Hayyân Kehf suresi on

altıncı ayetin769 tefsirinde i‘tizâl kelimesinde cismânî ve kalbî boyut olduğunu770

söylemektedir.771 İbn Âşûr da “uzak durma/َُدُعاَبَّتلَا” anlamına gelen i‘tizâl’in bir şeye karışmama, toplumdan uzak durma anlamına geldiğini772, i‘tizâl’in itikâdî ve bedenî

olarak gerçekleştiğini773 ifade etmektedir.774

İmam Mâturîdî Meryem suresi kırk dokuzuncu âyette775 Hz. İbrâhim hakkında

kullanılan “i‘tezele” fiilini “onlardan ve onların fiillerinden ayrılma, uzak durma”776

anlamına geldiği ve Hz. İbrahim’in yurt değişikliği, O’nun Şâm bölgesine hicretini ifade ettiği şeklinde tefsir etmektedir.777

Kur’ân-ı Kerîm’de Hz. İbrahim ve Ashâb-ı Kehf için kullanılan kelime hicret ile yakın anlamlı kelimelerdendir. “H-c-r” maddesinde bulunan kalben, ruhen, iç dünyada ayrılma, ayrı durma “a-z-l” maddesinde de bulunmaktadır. Bir başka benzerlik i‘tizâl’in “h-c-r” maddesinde olduğu gibi kişinin kendi iradesiyle meydana gelmesidir. İ‘tizâl, hicret ile benzer anlam ifade etse de “ülke ve yurt değişikliği” anlamındaki

765 Mustafavî, et-Tahkîk, VIII, 143.

766 Ceyyânî [İbn Mâlik et-Tâî], Ebû Abdillâh Cemâlüddîn Muhammed b. Abdillâh b. Mâlik et-Tâî el-

Endelüsî el-Ceyyânî, el-Elfâzu’l-Muhtelife fi’l-Me’âni’l-Mü’telife, Neşr. Muhammed Hasen Avvâd, Dâru’l-Cîl, Beyrut 1411/1991, s. 214.

767 Lafzen: [َُمُكْنَعَُدُعْبَأ َوَاًضْيَأَْمُكِتَقي ِرَطَيِفَْمُكُق ِراَفُأ َوَ ِناََكَمْلاَيِفَْمُكُق ِراَفُأَيِ نَأَُدا َرُمْلا َوَُهْنَعَُدُعاَبَّتلاَ َوُهَِءْيَشْلِلَُلا َزِتْع ِلاا]. 768 Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb, XXI, 230.

769 Kehf 18/16.

770 Lafzen: [يبلقوَينامسجَلازتعاَوهفَمهتادقتعموَمهموقَناطوأَةقرافمَلمشيَلازتعلْاو]. 771 Ebû Hayyân, el-Bahru’l-Muhît, VI, 133.

772 Lafzen: [َُدُعاَبََّتلاَ: َنوُدُبْعَيَاَمََِلا َزِتْعاَىَنْعَم َوَ.ْمِهِتَطَلاَخُمَُك ْرَتَ ِم ْوَقْلاَِلا َزِتْعاَىَنْعَمَفَ،ِءْيَّشلاَِةَطَلاَخُمَْنَعَُدا َرِفْن ِلاا َوَُدُعاَبَّتلاَ:ُلا َزِتْع ِلاا َو َِماَنْصَ ْلْاَِةَداَبِعَ ْنَع]. 773 Lafzen: [اًّيِداَقِتْعاًََلاا َزِتْعاَُمُهَنيِدَْمُتْل َزَتْعاَ:ىَنْعَمَاَهِتَداَفِإَ ِراَبِتْعاِبَْمُهوُمُتْل َزَتْعاَِذِإ َو]. 774 İbn Âşûr, et-Tahrîr, XV, 276, 277. 775 Meryem 19/49. 776 Lafzen: [اضيأَمهلعفَنعوَ،ناكملاوَرادلابَمهنعَهلازتعاَنعَرابخإَهيفف]. 777 Mâturîdî, Te’vîlâtu’l-Kur’ân, VII, 240.

109

hicrette var olan bir yerde yerleşme, gelişme, değişme, gelecek planlaması gibi unsurlar i‘tizâl kelimesinde görülmemektedir.778

3.2.2. İhrâc

İhrâç kelimesi, sosyal, siyasal, dini vb. çeşitli gerekçelerle insanların yaşadıkları yerden bireysel veya topluca çıkarılmaları, bir başka ülke, kıta veya aynı ülke ya da kıtanın farklı yerlerine gitme zorunda bırakılmaları veya yargısal yaptırım gereği sürgün edilme/leri anlamında kullanılmaktadır. Çoğu kez haksızlık ve zulüm olarak gerçekleşen ihraç, bazen bir toplumda bozulmanın önüne geçme amacına matuf olmak üzere, kamu düzeninin sağlanması amacıyla uygulanmaktadır. Bazen, zulme uğrayanların içerisinde bulundukları durumdan kurtulmaları için düşünülen bir çıkış yolu olmaktadır.779

Kur’ân’da Hz. Süleyman’ın tevhid inancını bozan, güneşe tapan bir toplumun üst düzey bürokratlarının siyasi taktiklerine yönelik olarak kullandığı ifade780, ihracın

hakikate kaşı ısrarla direnenlere uygulayacağı bir yöntem olduğu anlaşılmaktadır. Varaka b. Nevfel b. Esed el-Kureşî’nin (ö. 610 [?]) ifadesiyle neredeyse bütün peygamberlere uygulanan781 ve sıklıkla yüzlerine söylenen bir tehdit unsuru olarak ihraç, Hz. Peygamber hakkında da söylenmiş ve uygulanmıştır.782

Kur’ân-ı Kerîm’de Hz. Peygamber döneminden önceki hiçbir peygamber ve toplumun göç etmesinden “h-c-r” lafızlarıyla söz edilmemektedir. Sadece Hz. İbrahim’in “ben Rabbime doğru muhâcirim” sözü yer almaktadır fakat Hz. İbrahim’in hicretini ele alacağımız kısımda görüleceği üzere, bunun da Hz. İbrahim’in mekân ve coğrafya değişikliği anlamındaki hicretine delaleti kat’î değildir.783

“H-r-c/ج-ر-خ” kök harfleri, hicret kelimesinin kökü olan “h-c-r/ر-ج-ه” asli harfleriyle mahreç ve mana yakınlığı (iştikâk-ı kebîr) bulunmaktadır. Örneğin, sürünün

778 Bkz. Mîkâtî, Muhammed Bâsim, Ma’serânî, Muhammed Zührî, Dendeşî, Abdullâh Ahmed ed-

Dendeşî, el-Kutûf min Lugati’l-Kur’ân Mu’cemu Elfâz ve Terâkîb Lugaviyye mine’l-Kur’âni’l-Kerîm, Mektebetu Lübnân Nâşirûn, Beyrut 2007, s. 684.

779 Nisâ 4/75. 780 Neml 27/37.

781 Abdurrezzâk, Musannef, V, 323 (9719) [Abdurrezzâk, Ebû Bekr Abdurrezzâk b. Hemmâm es-

San’ânî, el-Musannef, Neşr. Habîburrahmân el-A’zamî, el-Mektebü’l-İslâmî, 2. Basım, Beyrut 1403/1983]; Buhârî, “Bed’ü’l-Vahy”, 3.

782 Enfâl 8/30; Tevbe 9/13; Münâfıkûn 63/8.

110

tarlanın bir bölümünde otlayıp bir bölümünü terk etmesi “harrace/تج َّرَخ ” fiili ile ifade َ edilirken784 bu durumdaki yer için “hecîr/َُري ِجَهْلاَ” kelimesi kullanılmaktadır.785

Harace fiili failin istek ve iradesine işaret etmektedir. İhrâc ise kendi istek, irade ve gücü dışında çıkmayı, çıkartılmayı ifade etmektedir. Hicret etmek, terk etmek zorunda bırakılmak, tard edilmek, uzaklaştırılmak, sürgün edilmek, kovulmak, yaşanan yerden çıkartılmak gibi ifadelerin tamamı “ihraç” olarak tanımlanabilir. Zira ihraç genel diğerleri ise hususi bir ifadedir.

Ebû Hayyân Âl-i İmrân suresinde geçen hicret ile ilgili ayet786 içerisinde

bulunan cümlenin tefsiriyle ilgili şöyle demektedir: “önce has olanla başladı, o da hicrettir. Hicret mutlak olarak kullanıldığında Medîne’ye, Rasulullah (s.a.v.)’a hicret anlaşılır. İkinci olarak ise hicretten neşet eden ve hicretten daha genel olan diyardan çıkartılmaya geçti. Kişi Habeşistan’a çıkanın çıkışı gibi ve Medine’de ikamet etmesine izin verilmeyen Ebû Cendel’in çıkışı gibi Medine’ye veya bir başka yere hicrete çıkar. Sonra diyardan çıkartılmak ve benzerlerinden daha genel olan eza verme türlerine geçti.”787

Toshihiko Izutsu (ö. 1413/1993) “bir dildeki kelimelerin birbiriyle çok girift bir ağ teşkil ettiğini” söylemektedir.788 Kur’ân-ı Kerîm’de kullanılan kelimeler arasında da

oldukça girift ve hiyerarşik bir ilişki, irtibat bulunmaktadır. Bu durum, “h-c-r” maddesi söz konusu olduğunda hiyerarşinin en üsütünde “h-c-r” maddesi aşağı doğru ise diğer kelimeler yer almaktadır.

“H-c-r” maddesiyle irtibatlı bulunan kelimelerden birisi olan “ihrâc”, yine “h- c-r” maddesiyle bağlantılı olan “karye” ile aynı âyette yer almakta ve yurt değişikliği anlamındaki hicretle ilişkilendirilmektedir. Mekke’de nâzil olduğunu söyleyenler olsa

784 İbn Fâris, Mekâyîs, II, 176.

785 Râgıb el-İsfahânî “harace” fiilini, hicrette olduğu gibi maddî, manevî olmak üzere iki manada

açıklamakta “yerleşim yerinden veya içerisinde bulunduğu halden çıkmak” olduğunu söylemektedir. Bkz. İsfahânî, Müfredât, s. 278; Yine İsfahânî “hâricî” kelimesini “kendisini akranlarının hallerinin

dışında tutan” anlamına geldiğini, bazen bunun medh/övgü için, olduğu halden daha üst bir konuma

getirmek amacıyla söylendiğini, bazen de yergi/zemm için, olduğu halden daha düşük bir konuma indirmek amacıyla kullanıldığını belirtmektedir. Bkz. İsfahânî, Müfredât, s. 279. Hâricî kelimesinin, bir kişinin kendisini methetmek, akranlarından, olduğu halin daha üstü bir konumda olduğunu anlatma amacıyla kullanılması “h-c-r” harflerinde bulunan üstünlük (fâikiyyet) manasına benzemektedir. Bkz. İbn Manzûr, Lisânü’l-Arab, II, 250.

786 Âl-i İmrân 3/195.

787 Ebû Hayyân, el-Bahru’l-Muhît, III, 204. Ebussuûd Efendi, söz konusu ayetle ilgili olarak, ayette geçen

hicret ve ihraç arasında, ikincinin birinci kelimenin keyfiyyeti ve oluşu/meydana gelişini beyan etme irtibatı bulunduğunu belirtmektedir. Ebussuûd, İrşâd, II, 134.

788 Izutsu, Toshihiko, Kur’ân’da Allah ve İnsan, Çeviren. Süleyman Ateş, Ankara Üniversitesi İlâhiyat

Fakültesi Yayınları, Ankara 1975, s. 26; Izutsu, Toshihiko, Allâh ve’l-İnsânu fi’l-Kur’ân, Çeviren. Hilâl Muhammed el-Cihâd, Merkezu Dirâsât el-Vahdeti’l-Arabiyye, Beyrut 2007, s. 51.

111

da, müfessirlerin çoğunluğuna göre Medîne’de indiği belirtilen789 Muhammed suresinin on üçüncü âyetinin790 Hz. Peygamber’in hicret için Mekke sınırlarından çıkmadan, mağaraya varmadan önce hicret yolunda nâzil olduğu rivayet edilmektedir.791

Âyetle ilgili Mekkî b. Ebî Tâlib’in tefsiri okunduğunda, Hz. Peygamber’in Mekke’den çıkartılmasının Mekke yönetiminin792 çöküşünün başlangıcı olduğu

anlaşılmaktadır.793

Hz. Peygamber’e teselli ve gönlünü tesbît/sağlamlaştırma için indirildiği belirtilen âyet794, İmam Mâturîdî’nin belirttiği gibi Hz. Peygamber’in çıkartılması

evrensel yasaların bir gereği olarak Mekke halkının sonunu gerekli kılmıştır.795

İbn Atıyye önceki âyete796 işaret ederek, helak olanَSemûd, Lût peygamberin

kavmi, Şuayb peygamberin kavmi gibi toplumları hatırlatmakta ve on üçüncü âyetin Hz. Peygamber’in Mekke’den çıkışının hemen akabinde indiğini belirtmektedir.797 İbn

Atıyye “senin karyen” ifadesiyle bütün azametlerine rağmen helak olmuş Âd ve benzeri büyük yerleşim yerlerinin yıkılışını Mekke için örnek göstermektedir.798

Râzî âyette geçen “nâsır” kelimesinin “hâl ve istikbâli/içerisinde bulunan anı ve geleceği” kapsadığını ifade etmektedir.799 Bu vurguya dayalı olarak, içerisinden

vahiy ve nübüvvet gibi değerlerin çıkartıldığı toplumların, yüksek uygarlıklar teşekkül ettirseler, güç, kuvvet, iktidar ve servet bakımından zirvelere çıksalar da çökmelerinin sosyal bir yasa olduğunu, bunun örneklerinin geçmişte görüldüğünü, izlerinin

789 İbnü’l-Cevzî, Zâdu’l-Mesîr, VII, 395. 790 Muhammed 47/13.

791 Taberî, Câmiu’l-Beyân, XI, 198; Sa’lebî, el-Keşfu ve’l-Beyân, II, 289; Begavî, Meâlimu’t-Tenzîl, VII,

282; Kurtubî, el-Câmiu li Ahkâmi’l-Kur’ân, XIX, 258; Suyûtî, ed-Dürru’l-Mensûr, X, 607; Suyûtî, el-

İtkân, I, 61; Sıddîk Hasan Han, Ebu’t-Tayyib Sıddîk Hân b. Hasen b. Alî b. Lutfillâh el-Huseynî el-

Buhârî el-Kannevcî, Fethu’l-Beyân fî Makâsıdi’l-Kur’ân [Tefsîrun Selefiyyun Eseriyyun Hâlin mine’l-

İsrâîliyyât ve’l-Cedeliyyât el-Mezhebiyye ve’l-Kelâmiyye Yuğnâ an Cemî’I’t-Tefâsîri velâ Tuğnâ Cemîuhâ anhâ], Neşr. Abdullâh b. İbrâhîm el-Ensârî, el-Mektebetu’l-Asriyye, Saydâ/Beyrut 1412/1992,

XIII, 45.

792 Mekke halkının temsilcileri olarak yönetim denmiştir. Tefsirlerde karye halkının kastedildiği

belirtilmektedir. Bkz. İsfahânî, Müfredât, s. 669. ; Kurtubî, el-Câmiu li Ahkâmi’l-Kur’ân, XIX, 258 [َ ةَي ْرَقَِلْهَأَ ْنِمَْمَك َوَ:ُهاَنْعَمَُنوُكَيَف].

793 Mekkî b. Ebî Tâlib, el-Hidâye, XI, 6894.

794 Derveze, et-Tefsîru’l-Hadîs, VIII, 311; Ettafeyyiş, Teysîru’t-Tefsîr, XIII, 289. Ettafeyyiş, ayetin

(Muhammed 47/13) Hz. Peygamber’in Hz. Musa’ya üstün oluşuna delil olarak gösterildiğini söylemektedir. Bkz. Ettafeyyiş, Heymânu’z-Zâd, XIII, 433.

795 Mâturîdî, Te’vîlâtu’l-Kur’ân, IX, 270. 796 Muhammed 47/10.

797 İbn Atıyye, el-Muharrar, V, 113.

798 Mâverdî, en-Nüketu ve’l-Uyûn, V, 296; İbn Atıyye, el-Muharrar, V, 113. 799 Râzî, Mefâtîhu’l Gayb, XXVIII, 52.

112

yeryüzünde halen mevcut bulunduğunu, gelecekte de görüleceğini söylemek mümkündür.

Çıkma (hurûc) ve çıkarılma (ihrâc) hicret değildir fakat hicrete dönüşebilir. Hicret yüce bir gaye uğruna içsel ve mekânsal dönüşümdür. Bedevîlerin büyük şehirlere göç etmesini ifade eden kelime şehirleşenleri ifade etmek için kullanılmaktadır. Bâdiye’den büyük yerleşim yerleri (karye/kurâ), şehirlere göç eden bedevî dönüşememiş ise ya şehri bâdiye’ye dönüştürmüş ya da şehirde bedeviliğini muhafaza etmiştir. Böyle birisi için muhacir tanımı doğru olmayacaktır. İblîs, bulunduğu yerden ihraç edilmiştir. İblîs’in ihrâcı kendisi için hicrete dönüşmemiş tam tersi düşüşü ve alçalmasına800 yol açmış, kendisi de bundan vaz geçmemiştir.801

Kur’ân-ı Kerîm’de bir yerleşim yeri, yurt, diyâr vatan veya ülkeden çıkmayı, çıkartılmayı ifade etmek için kullanılan “harace/ahrece” kelimesine anlamca yakın başka kelimeler de bulunmaktadır. Aşağıda temas edilecek olan bu kelimeler sâhip oldukları mana inceliklerinin yanında siyak ve sibaka bağlı olarak kazandıkları anlamlara göre yerinden yurdundan edilme anlamı taşımaktadırlar.

F-z-z (زف)

Arap dilinde hafiflik802, küçüklük anlamına gelen f-z-z maddesi, küçük ve hareketli olması nedeniyle buzağı için kullanılmaktadır (el-fez/َ زَفْلَا). Yine ceylanın korku, endişeyle yerinden fırlaması için “f-z-z” maddesinden türeyen kelime kullanılmaktadır.803 Bu kökten türeyen “istefezze/ََّزَفَتْسِإ” kelimesi korkutma, baskı

kurma, ürkütme, endişe ve tedirginliğe sevk etme anlamına gelmektedir.804

Kur’ân-ı Kerîm’de İsrâ suresinde üç yerde geçmektedir. İsrâ suresi altmış dördüncü âyette805 şeytanın harekete geçirmesi, tahrik etmesi anlamında

kullanılmaktadır.806 İsrâ suresi yüz üçüncü âyette807 Firavn’ın Hz. Mûsâ ve

İsrâiloğulları’nı Mısır’dan sürüp çıkarma hamlesi için kullanılmaktadır.808 İsrâ suresi

800 A’râf 7/13. 801 A’râf 7/14.

802 İbn Fâris, Mekâyîs, IV, 439. İbn Fâris’in karşılık olarak vermiş olduğu “hıffet” hafif, az, küçük, cılız,

önemsiz anlamının yanında çevik, atik, çabuk, pratik, yerinde duramayan, hareketli anlamına gelmektedir.

803 Cebel, Muhammed Hasan Hasan Cebel, el-Mu’cemu’l-İştikâkî el-Muessal li-Elfâzi’l-Kur’âni’l-Kerîm

bi-Asvâtihâ ve Beyne Meânîhâ, Mektebetu’l-Âdâb, Kâhire 2010, III, 1667.

804 İbn Fâris, Mekâyîs, IV, 439; İsfahânî, Müfredât, s. 635. 805 İsrâ 17/64.

806 Cebel, el-Mu’cemu’l-İştikâkî, III, 1667. 807 İsrâ 17/103.

113

yetmiş altıncı âyette809 ise Müşriklerin Hz. Peygamber’i yurdundan çıkarmak için

ölümle sonuçlanabilecek810 ani baskın, süikast anlamında kullanılmaktadır.811

F-z-z (ضف)

Ayırma, bölme, dağıtma demek olan “f-z-z” maddesi bir şeyi kırmak, parçalara ayırmak, parçaları birbirinden ayırmak anlamında kullanılmaktadır.812

Cuma suresinde “insanların bir yerden dağılmaları” anlamında kullanılmakta813, Medîne’de nazil olan Münâfikûn suresinde “Rasûlullâh’ın (s.a.v.)

yanındakilere bir şey vermeyin ki etrafından dağılıp gitsinler” şeklinde geçmekte814,

âdeta Hz. Peygamber’in etrafında toplanan Muhacirlerin dağılıp gitmeleri, Medîne’yi terk etmeleri için planlanan, yürütülen bir süreci yansıtmaktadır.

H-t-f (فطخ)

Kur’ân-ı Kerîm’de yedi yerde geçen, hızla, süratle almak, kapmak, bir şeyi tutunduğu yerden aniden/ansızın süratle çekip almak, kapmak manasına gelen “h-t-f”815

maddesi Kur’ân’da üç yerde yerleşim yerinden ölümle sonuçlanabilecek çıkarılma anlamında kullanılmaktadır.816

Bunlardan Enfâl suresinde817 Muhâcirler’e Mekke dönemi hatırlatılmakta ve sayıca az, müstaz’af oldukları dönemde ansızın yurtlarından edilme endişesi taşıdıklarına atıfta bulunulmaktadır.818 Kasas suresinde819 Mekke’lilerin “Seninle

birlikte hidayete tabi olursak yurdumuzdan sökülüp atılırız” dedikleri beyan edilmektedir.820 Ankebût suresinde821 ise Mekke’lilere bir hakikat hatırlatılmakta Arap toplumlarında görülen savaş ve birbirlerini esir almanın Mekke’de yaşanmadığına vurgu yapılmaktadır.822

809 İsrâ 17/76. 810 Bkz. Enfâl 8/30.

811 İbn Fâris, Mekâyîs, IV, 439; Mustafavî, kelimenin kullanıldığı kalıba, kalıbın talep/istek ifade

etmesine dikkat çekmektedir. Mustafavî, et-Tahkîk, IX, 87; Cebel, el-Mu’cemu’l-İştikâkî, III, 1667.

812 İbn Fâris, Mekâyîs, IV, 440; İsfahânî, Müfredât, s. 638; Cebel, el-Mu’cemu’l-İştikâkî, III, 1681. 813 Cum’a 62/11.

814 Münâfikûn 63/7.

815 İbn Fâris, Mekâyîs, II, 196; İsfahânî, Müfredât, s. 286; Cebel, el-Mu’cemu’l-İştikâkî, I, 579. 816 Enfâl 8/26; Kasas 28/57; Ankebût 27/67.

817 Enfâl 8/26.

818 Begavî, Meâlimu’t Tenzîl, III, 346, 347. 819 Kasas 28/57.

820 Begavî, Meâlimu’t Tenzîl, VI, 215. 821 Ankebût 29/67.

114

S-d-d (دص)

Arap dilinde yüz çevirme ve bir şeyden dönmeyi ifade eden “s-d-d” maddesinden türeyen kelimeler bu esas mana doğrultusunda kullanılmaktadırlar. “S-d- d” bir şeyden yüz çevirmektir. İki taraftan birisine meyletmek anlamında da kullanılmaktadır.823 “Sadedtü fülânen ani’l-emr” ifadesinde, bir kişiyi bir işi yapmaktan

vazgeçirme anlamındaki kullamında olduğu gibi, “vazgeçirme, engelleme, alıkoyma” manasında kullanılmaktadır.824 “Kur’ân’da çokça kullanılan ve genellikle Allah

yolundan alıkoyma manasına gelen sadd ve sudûd (دودصَ،دص) kökünden türeyen kırk bir ayette kırk iki kelime yer almaktadır. Bu kelime hecr kökünden türeyen kelimelerle terk etmek manasında kullanıldığı gibi yüz çevirmek ve engel olmak manalarına da gelmektedir. Kur’ân’da sadd kelimesi öz yurdundan çıkarılarak birkaç yıl uzak kalan daha sonra tekrar öz yurduna girmek isteyen Muhacirlerin Mekke’ye girişlerinin engellenmesi manasında da kullanılarak vatandan çıkarılma sürecinin sonraki safhalarını ve sürdürülebilir kılınmasını ifade için kullanılmaktadır.”825

3.2.3. Nefy

Arap dilinde nefy bir şeyin başka bir şeyden çıkması, çıkarılması ve ondan uzaklaştırılması gibi anlamlara gelmektedir.826 Rüzgârın savurduğu toz, toprak, yağmur

damlaları için kullanılmaktadır.827 Nefy kelimesi, yerleşim yerinden uzaklaştırmak,

çıkarmak, tard etmek manasında kullanılmaktadır.828 Küçük düşürerek tard etmek

manası da verilmektedir.829

823 İbn Fâris, Mekâyîs, III, 282.

824 İsfahânî, Müfredât, s. 477; Cebel, el-Mu’cemu’l-İştikâkî, III, 1201, 1202.

825 Sıcak, Ahmet Sait-Çalışkan, Necmettin, Kur’ân’da “İhraç” Kavramı Özelinde Göç Olgusu, Kilis 7

Aralık Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Cilt: 5, Sayı: 9, Aralık 2018, s. 488, 489. Kur’ân-ı Kerîm ve Arapça’da hicret kelimesine akraba kavramların bir değerlendirmesi için bkz. Albayrak, Kadir,

Tebdîli Mekân’da Ferahlık Var mıdır veya Eyne’l-Mefer?, Milel ve Nihal, İnanç Kültür ve Mitoloji

Araştırmaları Dergisi, Cilt: 5, Sayı: 3, Eylül-Aralık, 2008, s. 85-86.

826 İbn Fâris, Mekâyîs, V, 456: İbn Manzûr, Lisânü'l-Arab, XV, 337. 827 İbn Fâris, Mekâyîs, V, 456.

828 İbn Manzûr, Lisânü’l-Arab, XV, 337.

829 Magrâvî, Ebû Sehl Muhammed b. Abdirrahmân el-Magrâvî, et-Tedebbur ve’l-Beyân fî Tefsîri’l-

Kur’âni bi Sahîhi’s-Sunen, Yayınevi yok (Müellif tarafından bastırıldığı anlaşılmaktadır), Lübnân

1435/2014, VIII, 392. Ayet hakkında müfessirlerin değerlendirmeleri için ilgili yer ve devamına bakılabilir.

115

3.2.4. Celâ

Celâ kelimesi, bir şeyin ortaya çıkması, bir şeyin belli bir şekilde ortaya, açığa çıkarılması anlamındaki “el-Celvu” aslından gelmektedir. Eclâ, bir kişi ya da toplumu yerinden etmek anlamındadır.830 Buhârî Haşr suresinde geçen831 “celâ/el-celâu”

kelimesini “ihraç/bir yerden başka bir yere çıkarma” şeklinde açıklamaktadır.832

Mâverdî (ö. 450/1058)833 “celâ/el-celâu” kelimesine “ihrâc/çıkarma” manası vermekte, celâ ile ihrâc’ın aynı anlamı ihtiva ettiğini belirtmekte fakat celâ ile ihraç ihraç arasında iki temel farkın bulunduğunu söylemektedir. İlkinin, celâ’nın eş ve çocuklarla (ailecek) olduğunu ihrâc’ın ise bazen eş ve çocuklar bırakılarak gerçekleştiğini, ikincisinin ise celâ’nın topluca/topluluk hakkında, ihrâc’ın topluluk hakkında ve tek kişi hakkında kullanıldığını söylemektedir.834 Kur’ân’da “el-Celâu”

kelimesi sürgün etme manasında kullanılmaktadır.835 Celâ, bir kişi ya da toplumun bir

beldeden başka bir beldeye çıkmaları, İclâ ise çıkarılma/ları, devlet başkanı eylemi olarak ise ihrâc, sürgün, tard etme manasına kullanılmaktadır.836 İclâ kelimesi

hadislerde sürgün manasında, İslam tarihinde837 ise özellikle Medîne Yahudilerine

verilen sürgün cezası anlatılırken kullanılmaktadır.838

3.2.5. Haşr

Sözlük yazarları “haşr’in sevk ile birlikte toplama” anlamına geldiğini “her toplamanın haşr olduğunu” söylemektedirler.839 İsfahânî, “Haşr, bir topluluğu

yerleştikleri yerden çıkarmak ve yurtlarından savaş veya benzeri bir gerekçe için

830 İbn Fâris, Mekâyîs, I, 468. 831 Haşr, 59/3.

832 Buhârî, “Kitâbu’t-Tefsîr”, 59 (Haşr). Ebû Abdillâh Muhammed b. İsmâîl b. İbrâhîm el-Cu’fî el-

Buhârî, Sahîhu’l-Buhârî, el-Büşrâ (Cem’iyyetu’l-Buşrâ el-Hayriyye), Karaçi/Pakistan 1437/2016, III, 2206.

833 Mukâtil, Tefsîr, II, 512.

834 Mâverdî, en-Nüketu ve’l-Uyûn, V, 501.

835 İsfahânî, Müfredât, s. 200; Eski ve yeni müfessirler “celâ” kelimesine vatan/el-vatan’dan, yerleşim

yeri/dâr, el-menâzil’den sürüp çıkarılma manası vermektedirler. Bkz. Kurtubî, el-Câmiu li Ahkâmi’l-

Kur’ân, XX, 339; Bâlîsânî, Muhammed b. eş-Şeyh Tâhâ el-Bâlîsânî, Tefsîru’l-Bâlîsânî/ Hüsnü’l-Beyân fî Tefsîri’l-Kur’ân, Neşr. Hüseyn el-Bâlîsânî, Ahmed el-Bâlîsânî, Dâru İhyâi’t-Turâsi’l-Arabî, Beyrut

1437/2016, VI, 2503. Sem’ânî Nisâ suresi 4/66. ayeti örnek göstererek yerleşim yerinden çıkarılmanın ölümle eş değer olduğunu söylemektedir. Bkz. Sem’ânî, Tefsîru’l-Kur’ân, V, 397.

836 İbn Manzûr, Lisânü’l-Arab, XIV, 149; Mutarrizî, el-Muğrib, I, 155.

Belgede Kur’ân-ı Kerîm’de hicret (sayfa 121-134)