2.2. Kur’ân-ı Kerîm’de “H-c-r” Kökünden Türemiş Kelimelerin Kullanıldıkları
2.2.2. Kur’ân-ı Kerîm’in Mehcûr Bırakılması
Şehristânî’nin vermiş olduğu nüzul listelerinde otuz ikinci, otuz yedinci, kırkıncı ve kırk birinci sıralarda nâzil olduğu belirtilen467 Furkân suresinin 25/30.
âyetinde Hz. Peygamber’in cumhura göre dünyada, diğerlerine göre ise âhirette468
Cenab-ı hakka şikâyette bulunarak “kavmim bu Kur’ân’ı mehcûr bıraktı” buyurduğu beyan edilmektedir.469
Surenin iniş tarihi konusunda birbirine yakın görüşler bulunmaktadır.470 Regis
Blachére (ö. 1973) beşinci471, Bâzergân (ö. 1416/1995) altıncı yıl472, Esed (ö.
1412/1992) ve İslamoğlu beşinci ya da altıncı yılda nazil olduğunu söylemektedirler.473
463 Mâide 5/67 [َُهَتَلاَس ِرَ َتْغَّلَبَاََمَفَ ْلَعْفَتَْمَلَ ْنِإ َوَ َكِ ب َرَ ْنِمَ َكْيَلِإَ َل ِزْنُأَاَمَ ْغِ لَبَ ُلوُس َّرلاَاَه يَأَاَي]; Mâide 5/92 [َاوُعيِطَأ َوََ َّاللََّاوُعيِطَأ َو ََلوُس َّرلا َُنيِبُمْلاَُغ َلَبْلاَاَنِلوُس َرَىَلَعَاَمَّنَأَاوُمَلْعاَفَْمُتْيَّل َوَتَ ْنِإَفَاوُرَذْحا َو ]; Mâide 5/99 [َاَم َوََنوُدْبُتَاََمَُمَلْعَيَُ َّاللَّ َوَُغ َلَبْلاَ َّلاِإَِلوُس َّرلاَىَلَعَاَم ََنوُمُتْكَت]; Nahl 16/35 [ َُمْلاَُغ َلَبْلاَ َّلاِإَِلُس رلاَىَلَعَ ْلَهَفَُنيِب ]; Nûr 24/54 [َُنيِبُمْلاَُغ َلَبْلاَ َّلاِإَ ِلوُس َّرلاَىَلَعَاَم َو]; Ankebût 29/18 [ ََُنيِبُمْلاَُغ َلَبْلاَ َّلاِإَِلوُس َّرلاَىَلَعَاَم َوَْمُكِلْبَقَ ْنِمَ مَمُأَ َبَّذَكَْدَقَفَاوُبِ ذَكُتَ ْنِإ َو]; Tegâbun 64/12 [َْمُتْيَّل َوَتَ ْنِإَفَََلوُس َّرلاَاوُعيِطَأ َوََ َّاللََّاوُعيِطَأ َو َُنيِبُمْلاَُغ َلَبْلاَاَنِلوُس َرَىَلَعَاَمَّنِإَف]. 464 Nahl 16/42 [ََنو ُرَّكَفَتَيَْمُهَّلَعَل َوَْمِهْيَلِإََلَِ زُنَاَمَ ِساَّنلِلَ َنِ يَبُتِلَ َرْكِ ذلاَ َكْيَلِإَاَنْل َزْنَأ َوَ ِرُب زلا َوَِتاَنِ يَبْلاِب]. 465 Cum’a 62/2 [ََةَمْك ِحْلا َوَ َباَتِكْلاَُمُهُمِ لَعُي َوَْمِهيَِ ك َزُي َوَِهِتاَيآَْمِهْيَلَعَوُلْتَيَْمُهْن ِمَ ًلاوُس َرََنيِ ي ِ مُ ْلْاَيِفَ َثََعَبَيِذَّلاَ َوُه].
466 Mehâimî, Ebu’l-Hasen el-Mahdûm Alâuddîn Zeynuddîn Alî b. Ahmed b. Huseyn b. İbrâhîm b. İsmâîl
en-Nâitî el-Gucerâtî el-Hindî el-Mehâimî, Tebsîru’r-Rahmân ve Teysîru’l-Mennân ba’da mâ Yüşîru ilâ
İ’câzi’l-Kur’ân, Âlemu’l-Kutub, 2. Basım, Beyrut 1403/1983, II, 373 [Eser Bulâk/Mısr 1295 yayınının
tıpkıbasımı olarak Âlemu’l-Kutub tarafından neşredilmiştir]. Müellifin soy silsilesi farklı isimlerle aktarılmakta DİA’da “Alî b. Ahmed b. İbrâhîm” olarak verilmektedir. Bkz. Birışık, Abdülhamit, “Mehâimî”, DİA, XXVIII, 360.
467 Şehristânî, Mefâtîhu’l-Esrâr, s. 20.
468 İbn Atıyye, el-Muharrar, IV, 209; Seâlibî, el-Cevâhir, IV, 208. 469 Furkân 25/30.
470 Meydânî, Meâricu’t-Tefekkür, VI, 474 vd.; Derveze, et-Tefsîru’l-Hadîs, III, 47, 79 vd.; Câbirî,
Fehmu’l-Kur’ân, I, 255, 259.
471 İslamoğlu, Mustafa, Gerekçeli Meal-Tefsir, s. 697. 472 Bâzergân, Seyr-i Tehavvul-i Kur’ân, s. 179.
68
Ayette yer alan “mehcûr” kaydı hakkında kelimenin aslına göre temel iki mana verilmektedir. Tefsirlerde her iki anlam da zikredilmektedir. Bunlardan ilki “el-Hecr” masdarının kapsamına giren terk etme, yüz çevirme, diğeri ise “el-hucr” kelimesinin kapsamına giren ifadelerde bulundukları söylenmektedir.474 Sözkonusu iki mana
aşağıdaki şekilde nakledilebilir.
1. Terk etmek, ilişkiyi kesmek manasındaki “el-Hecr” aslına dayalı olarak,
kelimenin İsm-i mef’ul kalıbı olan, terk edilmiş manasında, mehcûran/metruken [اًكورتمَ:اًروُجْهَم],475
a. Kur’ân’dan uzak durdular, son derece uzak kaldılar.476
b. Duymazlıktan geldiler477, dinlemediler, dinlemek istemediler,478 Taberî
açıklamasına En’âm suresinin yirmi altıncı ayetini479 şahit olarak getirir
ve “Kur’an’ı yasaklıyorlar” ve “Kur’ân’dan uzak duruyorlar” şeklinde tefsir etmektedir.480
c. Yüz çevirdiler (i‘râz).481 d. İmân etmediler.482 e. Tasdîk etmediler.483
f. Kur’ân’la amel etmediler.484 g. Vaîdinden ibret almadılar.485 h. Bi’l külliyye terk ettiler.486
474 Bu iki asıldan ilki (el-Hecr) fiili ikincisi (el-Hucr) ise sözlü tavrı/tutumu göstermektedir.
475 Halebî, Semîn el-Halebî, Ebu’l-Abbâs Şihâbuddîn Ahmed b. Yûsuf b. Muhammed b. Mes’ûd, ed-
Dürrü’l-Masûn fî Ulûmi’l-Kitâbi’l-Meknûn, Neşr. Ahmed Muhammed el-Harrât, Dâru’l-Kalem, Dımaşk
1415/1994, VIII, 480.
476 Ebû Hayyân, el-Bahru’l-Muhît, III, 218., VI, 600.
477 İbnü’l-Hâim, Ebü’l-Abbâs Şihâbüddîn Ahmed b. Muhammed b. İmâd el-Karâfî el-Mısrî, et-Tibyân fî
Tefsîri Garîbi’l-Kur’ân, thk. Zâhî Abdilbâkî Muhammed, Dâru’l-Garbi’l-İslâmî, Beyrut 2003, s. 247.
478 Taberî, Câmiu’l-Beyân, XVII, 444. 479 En’âm 6/26 [َُهْنَعَ َن ْوَأْنَي َوَُهْنَعََن ْوَهْنَيَْمُه َو]. 480 Taberî, Câmiu’l-Beyân, XVII, 444.
481 Ukberî, Ebü’l-Bekâ Muhibbüddîn Abdullâh b. el-Hüseyn b. Abdillâh el-Ukberî el-Ezecî el-Bağdâdî,
et-Tibyân fî İ’râbi’l-Kur’ân, Neşr. S’ad Kureyyim el-Fakî, Dâru’l-Yakîn, Mansûra 1422/2001, II, 618.
482 Şevkânî, Fethu’l-Kadîr, IV, 73.
483 Mukâtil, Tefsîr, III, 161. ; Tantâvî, Muhammed Seyyid, et-Tefsîru’l-Vasît li’l-Kur’âni’l-Kerîm,
Matbaatu’s-Saâde, 3. Basım, yy. 1408/1987, XVIII, 249; Zuhaylî, Vehbe, et-Tefsîru’l-Vasît, Dâru’l Fikr, Dımaşk 1422/2001, II, 1795.
484 Fîrûzâbâdî, Tenvîru’l-Mikbâs, s. 382. 485 Tantâvî, et-Tefsîru’l-Vasît, XVIII, 249.
486 Nehhas, Meâni’l-Kur’ân, IV, 476. ; Ebussuûd, Tefsîru Ebi’s-Suûd/İrşâdu’l-Akli’s-Selîm ilâ Mezâyâ’l-
69
2. H-c-r maddesinde bulunan alay etme, saçmalama, hezeyan savurma
anlamına gelen “el-Hucr” aslına dayalı olarak,487 a. Hak olmayan sözler söylediler.488
b. Hezeyan gibi kabul ettiler.489
c. Kişinin uykusunda sayıkladığı gibi bir sayıklama olduğunu veya aynı
şeyi mırıldandığı gibi mırıldanma olduğunu söylediler.490 d. Bâtıl bir söz olduğunu söylediler.491
e. Kuran’a sövdüler, sebbettiler.492 f. Şiir ve sihir olduğunu öne sürdüler.493 g. Şirkle ve bühtân ile konuştular.494
İbn Fâris “mehcûran” kullanımına dikkat çekmekte ve “hecerû” denmediğini söylemekte, isim kalıbındaki kullanımın müşriklerin durumunu ortaya koyduğunu ifade etmektedir.495
İbn Fâris’in yapmış olduğu izah ve vermiş olduğu örneklerden ayette yer alan lafzın Arap dilinde fiillerde mevcut olan teceddüd yani bir eylemin başlama, sona erme manası yerine isimlerde mevcut bulunan mananın sabit ve yerleşik oluşuyla (sübut ve istimrâr)496 beyan edilmesi müşriklerin Kur’ân’a karşı tavırlarındaki sürekliliğe işaret ettiği anlaşılmaktadır.497
487 Halebî, ed-Dürr, VIII, 481.
488 Mücâhid b. Cebr, Ebü’l Haccâc Mücâhid b. Cebr el-Mekkî el-Mahzûmî, Tefsîru’l-İmâm Mücâhid b.
Cebr, thk. Muhammed Abdusselâm Ebu’n-Nîl, Dâru’l-Fikri’l-İslâmî el-Hadîse, Nasr [Medînetu
Nasr]1410/1989, s. 504; Ebû Ubeyd, Garîbu’l-Hadîs, III, 436, 437, 438; Nehhâs, Ebû Ca’fer Ahmed b. Muhammed b. İsmâîl el-Murâdî el-Mısrî, Meâni’l-Kur’âni’l Kerîm, Tahkîk. Muhammed Alî es-Sâbûnî, Câmiatu Ummi’l-Kurâ, Mekke1409/1988, V, 23; Kurtubî, el-Câmiu li Ahkâmi’l-Kur’ân, XV, 405.
489 Ferrâ, Meâni’l-Kur’ân, II, 267; Mâverdî, en-Nüketu ve’l-Uyûn, IV, 143; Sem’ânî, Tefsîru’l-Kur’ân,
IV, 18.
490 Ferrâ, Meâni’l-Kur’ân, II, 267.
491 Ebû Hayyân, el-Bahru’l-Muhît, VI, 600. 492 Fîrûzâbâdî, Tenvîru’l-Mikbâs, s. 382. 493 Begavî, Meâlimu’t-Tenzîl, VI, 82.
494 Ebu’l-Kâsım Mahmûd b. Ebi’l-Hasen b. el-Hüseyn el-Gaznevî en-Nîsâbûrî “tehcurûn” kelimesinin
“bühtân” manasına “el-hucr” aslından geldiğini söylemektedir. Bkz. Nîsâbûrî, Ebu’l Kâsım Mahmûd b. Ebi’l-Hasen b. el-Hüseyn el-Gaznevî en-Nîsâbûrî, Îcâzu’l-Beyân an Meâni’l-Kur’ân, thk. Hanîf b. Hasan el-Kâsimî, Dâru’l-Garbi’l-İslâmî, Beyrut 1995, II, 591; Suyûtî, ed-Dürru’l-Mensûr, X, 605.
495 İbn Fâris, es-Sâhibî, s. 211.
496 Cürcânî, Ebû Bekr Abdulkâhir b. Abdirrahmân b. Muhammed el-Cürcânî, Delâilü’l-İ’câz, thk.
Muhammed Rıdvân ed-Dâye, Fâyiz ed-Dâye, Dâru’l-Fikr, Dımaşk 1428/2007, s. 192; Cürcânî, Ebû Bekr Abdulkâhir b. Abdirrahmân b. Muhammed el-Cürcânî, Delâilü’l-İ’câz fî İlmi’l-Ma’ânî, Neşr [Muhammed Abduh-Muhammed Mahmûd et-Türküzî eş-Şinkîtî tashihi ile]. Muhammed Reşîd Rızâ, Dâru’l-Kutubi’l-İlmiyye, Beyrut 1409/1988, s. 133; Cürcânî, Ebû Bekr Abdulkâhir b. Abdirrahmân b. Muhammed el-Cürcânî, Delâilü’l-İ’câz, Neşr. Mahmûd Muhammed Şâkir, Matba’atu’l-Medenî, Mektebetu’l-Hâncî, Kâhire 1404/1984, s. 174; Şâdî, Muhammed İbrâhîm, Şerhu Delâili’l-İ’câz, Dâru’l- Yakîn, 2. Basım, Mansûra 1434/2013, s. 254.
70
Hz. Peygamber’in şikâyetinin Kureyş kâfirleri hakkında olduğu belirtilmektedir.498 Cemâleddîn Kâsımî (ö. 1332/1914) ayetin tefsirine giriş yaptıktan sonra “tenbîh” başlığı altında şunları söylemektedir:
“Âyet müşrikler hakkında, onların yüz çevirmeleri ve adem-i îmanları hakkında olsa da nazm-ı keriminde kendisiyle amel etmekten, edebiyle müeddeb olmaktan yüz çevirenlerin umumuna bir uyarı bulunmaktadır ki hecrin hakikati budur. Çünkü insanlar ondan kulluğu bu şekilde öğrenmektedirler. Kur’ânı tedebbür etmeyen tilâvetinden etkilenmez, Kur’ânı ikâme etmeyen, ahkâmına temessük etmeyen tedebbür etmiş olmaz.”499
Âlimler Kur’ân-ı Kerîm’den uzak durma anlamındaki “hecr-i Kur’ân”’ın çeşitlerini şu şekilde anlatmaktadırlar:
1. Kulak verme, ona îman etme ve dikkat kesilmekten uzak durma.
2. Îman etmiş olsa da amel etmekten uzak durma ve Kur’ân’daki helal ve
haramlara dikkat etmeme.
3. Dinin usul ve füruunda Kur’ân ile hükmetmeme, Kur’ânın hükmüne
müracaat etmeme. Kur’ân’ın yakîn ifade etmediğine, delillerinin lafzî olduğuna ve ilm ifade etmediğine inanma.
4. Tedebbür, tefehhüm ve Kur’ân’da kendisiyle konuşulanı anlamaktan uzak
durma.
5. Kur’ân’dan şifa talep etme ve onunla tedaviyi terk etme.500
Kur’ân-ı Kerîm, nâzil olduğu dönemde ve sonrasında şehirliler ve bâdiyede yaşayan fakat bir şekilde Kur’ân’a önyargısız kulak verip dinleyenlerde hayranlık veren bir etki bırakmıştır. Örnek vermek gerekirse, Muallaka şairlerinden Lebîd b. Rebîa el- Âmirî (ö. 40 veya 41/660 veya 661), Hz. Ömer (ö. 23/644) kendisinden şiirlerinden okumasını istediğinde Bakara suresini okumuş, Hz. Ömer “ben sana senin şiirlerinden okumanı istemiştim” deyince Lebîd “Allâh bana Bakara ve Âl-i İmrân surelerini
498 Zemahşerî, el-Keşşâf, IV, 347; Yûsuf b. Ahmed, Tefsîru’s-Semerâti’l-Yâni’a, IV, 482.
499 Kâsımî, Muhammed Cemâlüddîn b. Muhammed Saîd b. Kâsım ed-Dımaşkî, Tefsîru’l-
Kâsımî/Mehâsinü’t-Tefsîr, Neşr. Muhammed Fuâd Abdülbâkî, Îsâ el-Bâbî el-Halebî ve Şürakâhu, yy.
1376/1957, XII, 4575.
500 İbn Kesîr, Tefsîru’l-Kur’âni’l-Azîm, VI, 98, 99; İbn Kayyım el-Cevziyye, Ebû Abdillâh Şemsüddîn
Muhammed b. Ebî Bekr b. Eyyûb ez-Züraî ed-Dımaşkî el-Hanbelî, el-Fevâid, thk. Muhammed Uzeyr Şems, Danışman/İşrâf. Bekr b. Abdillâh Ebû Zeyd, Dâru Âlemi’l Fevâid, Mekke 1429, s. 118. İbn Kayyım bu maddelerin bir kısmının diğerlerinden daha ehven (diğerlerine göre daha önemsiz) olduğunu belirtmektedir. Bkz. İbn Kayyım el-Cevziyye, el-Fevâid, s. 118; Âlu Abdilazîz, Ebû Enes Muhammed b. Fethî-Mellâh, Ebû Abdirrahmân Mahmûd b. Muhammed el-Mellâh, Fethu’r-Rahmân fî Beyâni
71
öğrettikten sonra şiir okumam” şeklinde cevap vermiştir.501 Yine bir bedevî’nin Hıcr
suresi 15/94 “Sen, sana buyurulanı açıkça duyur” âyetini502 duyar duymaz secdeye
vardığı ve “bu sözün fesahati karşısında secdeye vardım” dediği aktarılmaktadır.503
Söze, hitabete, şaire şiire önem ve değer veren bir toplumun belagati ve fesahati karşısında insanların boyun eğdikleri504 Kur’ân’dan uzak kalmaları garip bir durumdur.
Üstelik Kur’ân hakkında hiçbir edep ve ahlak kuralı tanımaksızın ileri geri konuşmaları, duyanların ağızlarına almaktan çekinecekleri ifadeleri kullanmaları, hakikat arayışında olmadıklarını, tam aksine hakikatin üzerini örtmeye çalıştıklarını göstermektedir.
Mekke toplumunun bu tavrı fiil olarak anlatılmaktadır. Fiillerde yenilenme505
söz konusu olduğundan değiştirme, yenilenme ve düzelme mümkün olabilmektedir. Nitekim Mekke toplumunun pek çoğu iman etmişlerdir. Allâh (c.c.) Mekkelilerin Kur’ân-ı Kerîm’e karşı tutumlarını, Hz. Peygamber’in dilinden ağır bir şikâyet olarak tasvir ettikten sonra âdeta müminleri benzeri bir yanılgıya düşmemeleri için uyarmaktadır. Bu doğrultuda müfessirler, âlimler Furkân suresindeki âyette yer alan bu uyarıdan yola çıkarak Kur’ân-ı Kerîm’e karşı ilgisizlik, ihmalkârlık sayılabilecek hususlardan Müslümanları sakındırmaktadırlar.