• Sonuç bulunamadı

Diğer Anlamlar (Âdet, Söz, Zaman Dilimi vd.)

Belgede Kur’ân-ı Kerîm’de hicret (sayfa 63-75)

1.2. Kur’ân-ı Kerîm’de H-c-r Maddesinden Türemiş Kelimeler ve Arap Dilindek

1.2.2. H-c-r Harflerinden Türemiş Kelimelerin Arap Dilindeki Anlamları

1.2.2.10. Diğer Anlamlar (Âdet, Söz, Zaman Dilimi vd.)

H-c-r maddesinden türeyen kelimelerden bir tanesi de “âdet317, durum” manasına gelen “hiccîr/َ ريَِ جَِه” kelimesidir.318 Sözlükler bu kelimenin izahında Hz.

Ömer’in (ö. 23/644) yapmayı alışkanlık haline getirdiği bir uygulamayı ifade eden kullanımı aktarmaktadırlar. Hz. Ömer tavaf sırasında sadece “Rabbenâ” duasını okumayı alışkanlık haline getirmesi319 ve Hz. Ömer’e ait bu ayrı/farklı durum “hiccîrâ”

kelimesiyle ifade edilmektedir. Hiccîr/Hiccîrâ (َُري ِ جِهلا/ىري ِ جِهلا)َ kelimesi, âdet, durum, şe’n/hal manasına kullanılmaktadır.320

“H-c-r” kök harflerinde mübalağa, abartı, şiddet, çokluk321, fazlalık/ifrat manası

bulunmaktadır. Kullanıldığı alanda manayı dolu, dolu ifade etmektedir. Mesela kadeh ise, sıradan bir kadeh değil, büyük bir kadeh, havuz ise büyük bir havuz322 manası

taşımaktadır.323 Yine “hâcirî” su bulma/veya su çekme konusunda mahir ve hâzık olan

kişiye denmektedir.324 Aynı zamanda ev yapma hususunda uzman olan kişi mimar için

189, 190. Hz. Peygamber bu bölgeye Alâ b. Hadramî ile bir mektup daha göndermiş, o dönemde Bahreyn emiri/valisi olan Münzir b. Sâvâ’yı İslâm’a davet etmiştir. Hecer bölgesine nisbet edilen Münzir Hz. Peygamberin çağrısını kabul etmiş ve Müslüman olmuştur. İbn Sa’d, Tabakât, I, 226, 227; Muhammed b. Habîb, Ebû Ca’fer Muhammed b. Habîb b. Ümeyye b. Amr el-Hâşimî, Kitâbu’l-Muhabber, Neşr. Eliza Lichtenstadter, Dâru Âfâki’l Cedîde, Beyrut tsz., s. 77, 126; Belâzurî, Ebu’l Hasen Ahmed b. Yahyâ b. Câbir b. Dâvûd el-Belâzurî, Fütûhu’l-Büldân, Neşr. Abdullâh Enîs et-Tabbâ’, Muessesetu’l-Ma’ârif, Beyrut 1407/1987, s. 106, 107. Yine Hz. Peygamber Hecer bölgesinde yaşayan Mecusilerine İslâm’a davet mektupları göndermiştir. İbn Sa’d, Tabakât, I, 227. Hz. Peygamber’e hicret ederek, dini öğrenen sonra yurtlarına dönen kabilelerden birisi olan Abdulkays oğulları heyeti Hecer bölgesinde bir yerleşim yeri olan “Katîf” denilen yerden gelmişlerdir. İbn Sa’d, Tabakât, I, 272; Râmis, Selmân, el-Katîf ve

Bilâdu’l-Bahreyn fi’l-Karni’l-Evveli’l-Hicrî, Atyâf, 3. Basım, el-Katîf 1438/2017, s. 110, 111, 112 vd..

Hecer bölgesi için bkz. Hâşim, Abdullâh el-Hâşim, Hecer mâ Kable’n-Nıft, ed-Dâru’l-Vataniyye el- Cedîde, el-Huber (el-Memleketu’l-Arabiyye es-Su’ûdiyye) 1432, s. 13 vd.; Mu’înî, Abdulhamîd el- Mu’înî, Şu’arâu Abdi’l-Kays fi’l-Asri’l-Câhilî (Cem’ ve Tahkîk ve Dirâse), Danışman. Îhâb en-Necdî, Müessesetu Câizeti Abdilazîz Suûd el-Bâbtayn li’l-İbdâ’i’ş-Şi’r, Kuveyt 2002, s. 17 vd..

317 Âdet, toplumlarda yerleşmiş usul, kâide ve kurallardır. Çoğu kez görerek uygulandığı için görenek de

denmektedir. Arapça döndü ( َََدا ) fiilinden türeyen, dönüp, dönüp tekrar yapılan, itiyâd ve alışkanlık َع haline getirilen başka kişi ve toplumlardan ayrı/farklı söz, davranış ve düşünme biçimlerine denmektedir. Bkz. Karaman, Hayreddin, “Âdet”, DİA, I, 369.

318 Ebû Ubeyd, Garîbu’l-Hadîs, IV, 217; İbn Manzûr, Lisânü'l-Arab, V, 254. 319 Kurtubî, el-Câmiu li Ahkâmi’l-Kur’ân, III, 358.

320 Şeybânî, Kitâbu’l-Cîm, III, 325; Cevherî, Sıhâh, II, 852; Sâgânî, Ebü'l-Fedâil Radıyyüddîn Hasen b.

Muhammed b. Hasen es-Sâgânî, Kitâbu’ş-Şevârid/Mâ Teferrade Bihî Ba’zu Eimmeti’l-Luga,َ Neşr. Mustafâ Hicâzî, Muhammed Mehdî Allâm, el-Hey’etu’l-Âmme li-Şuûni’l-Metâbi’i’l-Emîriyye, Kâhire 1403/1983, s. 203. Söz ile ilgili manası (hiciv ve hezeyan) hakkında bkz. Bendenîcî, Ebû Bişr el-Yemân b. Ebi’l-Yemân, et-Takfiyetu fi’l-Luga, thk. Halîl İbrâhîm el-Atiyye, Matbaatu’l-Ânî, Bagdâd 1976, s. 125; Ezherî, Tehzîbu’l-Luga, VI, 30.

321 Ezherî, Tehzîbu’l-Luga, VI, 46; Sâgânî, et-Tekmile, III, 231; Fîrûzâbâdî, el-Kâmûsu'l-Muhît, s. 496. 322 İbn Fâris, Mekâyîs, VI, 35. İbn Fâris havuzun “hecîr” diye isimlendirilme gerekçesini su için açılması

(َِءاَمْلِلَُعَطَتْقُي) olarak açıklamaktadır.

323 Sâhib b. Abbâd, el-Muhît Fi'l-Luga, III, 373. 324 İbn Sîde, el-Muhassas (Dita), III, 437.

50

bu kelime kullanılmaktadır.325 Süvarilerin, hedef olarak kullandıkları, uzmanlık için

atış denemesi/talimi yaptıkları yüzük/halkalara da “hicâr” denmektedir.326 Yay’ın iki

ucunu birleştiren kirişe “hicâr” denmektedir.327

Söz ile ilgili kullanıldığında da mübalağa ve çokluk ifade etmektedir.328 Mesela

“el-Hecr”, uyku yahut şiddetli bir hastalık dolayısıyla sayıklama, hezeyan, “el-Hucr” ise son derece çirkin, ağza alınmayacak laflara denmektedir.329 Kudâme b. Ca’fer (ö.

337/948[?]) lafızları farklı, manaları birbirine yakın kelimeleri bir araya getirdiği eserinin “ifrat ve mübâlağa” başlığı altında hezeyan kelimesini aktarmakta eş anlamlılarını sıralarken “hucr” kelimesini zikretmektedir.330

Anlatılanlar bir arada değerlendirilirse: Hecera/el-Hecr, “hezeyân, ağır hastanın karma karışık konuşması gibi sözde karışıklık, akılsızca söz etme, çirkin ve bozuk konuşma (hanâ/َنا )” gibi manalara gelmektedir. Ehcera/el-Hucr, “çirkin söz/fuhş, ََخََاَْل bozuk konuşma/hanâ” gibi anlamlara gelmektedir.331 Ezherî (ö. 370/980) ehcera

fiilinin, “başkasıyla alay etme/istihza, dalga geçme, eğlenme ve hoş olmayan sözler söyleme” anlamında kullanıldığını söylemektedir.332

Hâcira ve muhcira kelimelerinin gündelik kullanımda, “büyük yankı uyandıran, hoş görülmeyen, utanç verici, rezil durum, rezalet” gibi manalar taşıyan “skandal” kelimesinin Arapçası “fezâih/حئاضفَجَةحيضف”َmanasına geldiği nakledilmektedir.333 İbn

325 İbn Kuteybe, Ebû Muhammed Abdullâh b. Müslim b. Kuteybe ed-Dîneverî, Edebu’l-Kâtib, Neşr.

Muhammed ed-Dâlî, Müessesetu’r-Risâle, Beyrut 1402/1981, s. 187 (Bâbu Esmâi’s- Sunnâ’/Sanatkârların İsimleri Kısmı).

326 İbn Sîde, el-Muhassas (Dita), II, 213. 327 Ezherî, Tehzîbu’l Luga, VI, 31. 328 Taberî, Câmiu’l-Beyân, VI, 705.

329 Halîl b. Ahmed, Kitâbü’l-‘Ayn, III, 387; Âyid, Suleymân b. İbrâhîm el-‘Âyid, Sülâsiyyâtu’l-Ef’âl el-

Mekûl fîhâ Ef’ale ev Uf’ile bima’nâ Vâhid ve Zevâiduh, Dâru’t-Tıbâ’a ve’n-Neşri’l-İslâmiyye, Kâhire

1990, s. 83.

330 Kudâme b. Ca’fer, Cevâhiru’l-Elfâz, s. 428, 429.

331 İbnu’l-Kûtıyye, Ebû Berk Muhammed b. Ömer b. Abdilazîz b. İbrâhîm el-Endelüsî el-İşbilî el-

Kurtubî, Kitâbu’l-Ef’âl, thk. Alî Fûde, Mektebetu’l-Hâncî, Kâhire 1352/1952, s. 13; Mutarrizî, el-

Muğrib, II, 378; Asmaî, Arapların hoşlanmadıkları bir şey gördükleri zaman “hucran” dediklerini

söylemektedir.َAsmaî, İştikâku’l-Esmâ, s. 105.

332 Ezherî, Tehzîbu’l-Luga, VI, 42 [ًَاحيبقًَلاوقَهلََتلقوَهبَ َتأزهتساَاذإَ:ًاراجهإَلج رلابَ ُترجهأ]; Sâgânî, et-Tekmile,

III, 230. İbn Kurkûl’un Garîbu’l Hadîs alanına ait eserini hazırlarken istifâde ettiği öne sürülen (Âşıkkutlu, Emin, “İbn Kurkûl”, DİA, XX, 145.), Kâdî İyâz’a ait yine bir Garîbu’l Hadîs müellefatı olan

Meşârık adlı eserde “h-c-r” kök harfleri ele alınıp açıklanmaktadır. Kâdî İyâz “çok konuşan ve haddini aşan” ( ََهَُهْن ِمَلاَقُيَهدَحَ َز َواَج َوَهم َلَكَرثكَنَميِفَلاَقُيََكِلَذَك َوََرََج ) kişiler için “hecera” fiili kullanıldığını söylemektedir. Bkz. Kâdî İyâz, Meşâriku’l Envâr, II, 26; İbn Kurkûl, Ebû İshâk İbrâhîm b. Yûsuf b. İbrâhîm el-Vehrânî el-Hamzî, Metâliu’l-Envâr alâ Sıhâhi’l-Âsâr, (Dâru’l-Felâh tarafından tahkik edilmiştir) Vüzâratu’l- Evkâf ve’ş-Şuûni’l-İslâmiyye, Katar 1433/2012, VI, 107.

51

Fâris böyle isimlendirilmesini “faydasız/hayırsız olduğu için uzak durulan” olması şeklinde gerekçelendirmektedir.334

Vakit için kullanıldığında sıcağın en şiddetli olduğu zamanı, günün ortasını335

ifade etmektedir.336 Günün en erken/seher vaktine “tebkîru’l-fecr” ve bir vaktin ilk/en

erken kısmına337 “hecîr/tehcir” denmektedir.338 Tef‘îl kalıbı sıcağın en şiddetli olduğu

zamanda yürümeyi ifade etmektedir. Hadislerde özellikle Cuma namazına erkenden gitmeyi ifade etmek için kullanılmaktadır.339 Bereketî (ö. 1975) Ta’rîfât’ında tehcîrin

“erken gitme” olduğunu söylemektedir.340

Sâgânî’nin aktardığı üzere “el-hecratu/َُةََرَْجََهََاَْل” eksiksiz tam bir sene anlamındadır (َُةََّماََّتلاَ َُةَنََّسلََا).341 Yine Sâgânî “el-cehr” kelimesinin bir zaman parçasının

ifadesi olduğunu, “el-cehr/َُرَْهََجََاَْل” kelimesinin eksiksiz tam bir sene olduğunu aktarmaktadır. “Echer” kelimesinin eksiksiz tam bir beden güzelliği olduğunu nakletmektedir.342 Bu aktarımlar hem kelimedeki harflerin yer değiştirmiş hallerinin

334 İbn Fâris, Mekâyîs, VI, 35.

335 Halîl b. Ahmed, Kitâbü’l-‘Ayn, III, 387. Raba’î, “hecîra/ةريجَهلا” kelimesinin “güneşin sıcağının

şiddetini”, “tehcir/ريجهتلا” kelimesinin “gün ortasında yürümeyi” ifade ettiğini belirtmektedir. Bkz.

Raba’î, Ebû Muhammed Îsâ b. İbrâhîm b. Muhammed el-Vuzâhî el-Himyerî er-Raba’î, Nizâmu’l-Garîb, Neşr. Paul Brönnle, Matba’atu Hindiyye, Mısr tsz., [Matba’atu Emîn Hindiyye, Kâhire 1955?], s. 154 ve 185.

336 Hâcira, günün yarısında sıcağın şiddetli olduğu zamanlardır. Adeta her şeyi pişirdiği için

“pişirici/tâbiha/ةخباطلا” olarak isimlendirilmiştir. Cevherî, Sıhâh, I, 427. İbn Sîde, “her şey kendisinden

kaçtığı için hâcira diye isimlendirilmiştir” demekte (İbn Sîde, el-Muhassas (Dita), II, 394.), İbn Fâris’te

“insanlar evlerinde oturdukları için, adeta o vakitte orayı terketmişlerdir” şeklinde izah etmektedir (İbn Fâris, Mekâyîs, VI, 35. İlk dönem hadis kaynaklarında ve Câhiliyye dönemi şiirlerinde “hâcira/َُةََرَِجاََهََاَْل” kelimesinin çoğulu olan “hevâcir/el-Hevâcir َُرَِجاََوََهََاَْل” kelimesi sıcağın şiddetli olduğu günler yahut günün sıcağının şiddetli olduğu vakitleri anlatmak için kullanılmaktadır. Örnek olarak Câhiliyye devri şâiri Nâbiga ez-Zübyânî’nin kullanımı için bkz. Zubyânî, Ebû Ümâme (Ebû Akreb) Ziyâd b. Muâviye b. Dabâb (Dıbâb) b. Câbir en-Nâbiga ez-Zübyânî, Dîvânu en-Nâbiga ez-Zubyânî, thk. Muhammed Ebu’l- Fazl İbrâhîm, Dâru’l-Ma’ârif, 2. Basım, Kâhire tsz., s. 22, 180; Dîvânu en-Nâbiga ez-Zubyânî, Neşr. Hamdû Tammâs, Dâru’l-Ma’rife, 2. Basım, Beyrut 1426/2005, s. 35.

337 Mutarrizî, “heccera/َ ََرَّجََه” fiilini “erken ve vaktin evvelinde gitme” açıklamasını yapmaktadır. Bkz.

Mutarrizî, el-Muğrib, II, 378.

338 Ezherî, Tehzîbu’l-Luga, VI, 30.

339 Bkz. Kâdî İyâz, Ebu’l-Fazl İyâz b. Mûsâ b. İyâz el-Yahsubî es-Sebtî el-Mâlikî, Meşâriku’l-Envâr alâ

Sıhâhi’l-Âsâr, el-Mektebetu’l-Atîka, Tûnus/Dâru’t-Turâs, Kâhire 1978, II, 265.

340 Bereketî, Muhammed Amîm el-İhsân el-Müceddidî el-Bereketî, et-Ta’rîfâtu’l-Fıkhiyye, Neşr.

Muhammed Alî Beyzûn, Dâru’l-Kutubi’l-İlmiyye, Beyrut 1424/2003, s. 65. Umân Ibâzî’lerinden Suhârî “hâcira” kelimesini açıklarken, hâcira’nın “sıcağın şiddetli olduğu vakitler” olduğunu belirtir. Kelimenin kökleriyle bağlantısını kurmayı sağlayan “çünkü bu vakit serinliği terk eder” gerekçesini söylemektedir. Bkz. Suhârî, Kitâbu’l-İbâne, IV, 577. Bir başka yerde iseَ“serinlik vaktinden uzak oluşu nedeniyle hâcira

diye isimlendirilmiştir” demektedir. Bkz. Suhârî, Kitâbu’l-İbâne, I, 460. Ezherî’nin “öğle/zuhr’un biraz öncesi ve biraz sonrası” şeklinde tarif etmiş olduğu (Ezherî, Tehzîbu’l-Luga, VI, 30.) hâcira’yı, Neşvân

el-Himyerî “günün yarısından ikindiye yakın zamanlara kadar olan vakit” olarak tanımlamaktadır. Bkz. Neşvân el-Himyerî, Ebû Saîd Neşvân b. Saîd (b. Neşvân) b. Sa’d b. Ebî Himyer b. Ubeydillâh el-Himyerî el-Yemenî, Şemsu’l-Ulûm ve Devâu Kelâmi’l-Arab Mine’l-Kulûm, thk. Huseyn b. Abdullâh el-Amrî, Mutahhar b. Alî el-Iryânî, Yûsuf Muhammed b. Abdillâh, Dâru’l-Fikr, Dımaşk 1420/1999, X, 6874.

341 Sâgânî, et-Tekmile, III, 230. 342 Sâgânî, et-Tekmile, II, 459.

52

ortak bir manaya sahip oluşunu hem de harflerin taşıdıkları manalarda doluluk, tamlık, eksiksizlik, benzersizlik343 çokluk344 anlamlarının bulunuşunu göstermektedir.

Meydânî (ö. 518/1124), “el-hucr” kelimesinin “çirkin söz söylemek” anlamında olduğunu belirtmektedir. Çirkin söze “hucr” denmesinin sebebinin akıllı insanların bu tür söz ve konuşmalardan uzak durmaları, ağızlarına almadıkları345 olduğunu

söylemektedir.346 Arap dilinde bir darbı mesel olan “çok konuşanın sözü çirkin olur/men eksera ehcera”347 deyimini izah ederken kalitesiz söz/konuşmayı ifade etmek için kullanıldığını belirtmektedir. Zımnen, kaliteli insan bu tür söz ve konuşmalardan/mâlâyânî uzak durur demek istediği anlaşılmaktadır.348

“H-c-r” aslî harflerinden müştak kelimelerin Arap dilinde kullanıldıkları manalardan birisi çokluk/kesrettir. Yine bu harf grubunda kendi içerisinde bir bütün olma, kendi kendine yetme/yeterli olma ve zenginlik manası bulunmaktadır. Mesela, hicâr kelimesi ok ya da mızrakla atış talimi yapılan halka anlamına gelmektedir.349

Bolluk, bereket, ucuzluk olan yerlere hecer denmekte350, “el-hecrâu” kelimesi ise varlıklı olma ve kendine yeterlilik351 manasına gelmektedir.352

Arap dilinde bir şeyin eksiksiz, kusursuz, güzellikte emsalsiz oluşunun “mühcir/mühcira” şeklinde ifade edilmesi “h-c-r” kök harflerinin zihinlerdeki tasavvurunu ortaya koyması bakımdan önemlidir. Nitekim bu mana hadislerde görülmektedir. Kadim dönem Arapçasında mevcut olan bu anlamın Nebevî beyanlarda

343 İbn Fâris, Mekâyîs, VI, 35.

344 Ezherî, Tehzîbu’l-Luga, VI, 31; Fîrûzâbâdî, el-Kâmûsu'l-Muhît, s. 496. 345 Lafzen: [َُهاََّيَِإََُءَلََقَُعلاََِرْجَهلًَا َرْجُهَََىَِ مَُس].

346 Meydânî, Ahmed b. Muhammed, Ebu’l Fazl Ahmed b. Muhammed b. Ahmed b. İbrâhîm el-Meydânî

en-Nîsâbûrî, Mecmau’l-Emsâl, Neşr. Muhammed Muhyiddîn Abdulhamîd, Matbaatu’s-Sünneti’l- Muhammediyye, Kâhire 1374/1955, II, 297.

347 Bkz. Ebû Ubeyd, el-Kâsım b. Sellâm el-Miskîn el-Herevî, Kitâbu’l-Emsâl, thk. Abdulmecîd Katâmış,

Dâru’l-Me’mûn, Beyrut 1400/1980, s. 43.

348 Burada Hz. Peygamber’in Nebevî beyanını hatırlamak faydalı olacaktır: “kişinin İslâm’ının

güzelliği/kalitesi mâlâyânîyi terk etmesidir.” Muvatta, “Hüsnu’l-Hulk”, 1. Mâlik b. Enes, Ebû Abdillâh

Mâlik b. Enes b. Mâlik b. Ebî Âmir el-Asbahî el-Yemenî, el-Muvatta’, Neşr. Muhammed Fuâd Abdulbâkî, Dâru İhyâi’t Turâsi’l Arabî, Beyrut 1406/1985, II, 903. Hicret mükemmel olana doğru yürüyüştür. Mekân değişikliği bu kemal arayışının bir neticesidir. Müslüman kendi iç dünyasında vahye muhatap bir kalp inşa ettiği gibi kendi dışında da İslâm’ın tüm güzelliklerinin tecelli ettiği medeniyet merkezleri/Ummu’l-Kurâ kurmak için hicret edendir.

349 Bkz. Ezherî, Tehzîbu’l-Luga, VI, 31; İbn Sîde, el-Muhkem, IV, 114; İbn Sîde, el-Muhassas, II, 43;

Fîrûzâbâdî, Kâmûs, s. 495; İbn Manzûr, Lisânü'l-Arab, V, 256.

350 Sâhib b. Abbâd, el-Muhît fi'l-Luga, III, 374; Fîrûzâbâdî, Kâmûs, s. 496.

351 İbn Sîde, el-Muhkem, IV, 113; İbn Sîde, el-Muhassas, I, 201, V, 30; İbn Manzûr, Lisânü'l-Arab, V,

256; Zebîdî, Tâcü'l-Arûs, XIV, 402 (َُهَُؤاََرَْجََهَََلاََوَََكاََذََُءاَنغَُهَََدَْنَِعَاََمََُلاََقََُيَُةََيََافكَْلاََوََُءاَنغلاََُءاََرَْجََهََاَْل).

352 Kahire Dil Kurumu tarafından çıkarılan el-Mucemu’l-Vasît adlı sözlükte “el-hecrâu” kelimesinin

manası bu şekilde verilmektedir. Bkz. el-Mucemu’l-Vasît, Neşr. Mecmau’l-Lugati’l-Arabiyye, Mektebetu’ş-Şurûki’d-Duveliyye, 4. Basım, Kâhire 1425/2004, II, 973.

53

yansıması oldukça dikkat çekici ve lügatteki üstünlük (fâikiyyet) manasını teyit edicidir.

Hicret, insanın yaratılışından itibaren kendisinde mevcut bulunan cevherin işlenerek, var oluşunun gayesi olan nihaî kemale doğru yolculuğudur. Aslında bu Rab olan Allah’ın (c.c.) terbiyesinden geçmenin bir başka tarifidir. Rab kelimesini Râgıb el- İsfahânî muhteşem bir tarifle şöyle izah etmektedir: “Rab, aslında terbiye demektir ve bu da bir şeyi safha safha, an be an başlangıçtan sonuca, bidayetten nihayete son noktaya ulaştırmaktır.”353 Râgıb, hicretle alakalı olarak şu açıklamayı yapmaktadır:

“hicret, şehevâtı, ahlâk-ı zemîme ve hataları terk etmeyi, uzak durmayı gerektirmektedir denmektedir.” Râgıb burada düşmanla mücâhedeyle birlikte nefisle mücâhedenin gerekliliğinden söz etmektedir.

Hz. Peygamber hicretin, hicretten önceki dönemi sileceğini, izâle edip, gidereceğini (tehdumu/َُمَُدَْهََت)354, bir başka aktarımında geçmişle irtibatı keseceğini

(tecubbu/َ بَُجََت)355 beyan etmektedir. Rivayette, İslâm, hicret ve hac anılmaktadır. Bu üç eylemi gerçekleştirenler geçmişlerinden arınmışlar, yeni, temiz ve geçmişleriyle mukayese edilemeyecek ileri düzeyde bir sayfa açmışlardır.356 Hicret bir gelecek

planlamasıdır. İbn Ebi’d-Dünya’nın (ö. 281/894) kitabında yer verdiği Hz. Âişe (ö. 58/678) tarafından nakledilen bir hadiste Hz. Peygamber’in şöyle buyurduğu belirtilmektedir: “Hicret ediniz çocuklarınıza şeref/yücelik miras bırakırsınız.357 358

Hicret, zamanını aşan insanların ilerleyişidir. Hicret enfusî ve âfâkî kemal arayışıdır. Kemalin zirvesi bütün noksanlardan münezzeh âlemlerin rabbi Allah’tır (c.c.). Hicret, Hz. Peygamber’in beyan ettiği üzere359 Allah’a (c.c.) doğru olandır. İlk

353 İsfahânî, Müfredât, s. 336. 354 Müslim, “Îmân”, 192.

355 Ahmed b. Hanbel, Müsned, XXIX, 315, 349 (17777, 17813) ) [Ahmed b. Hanbel, Ebû Abdillâh

Ahmed b Muhammed b. Hanbel eş-Şeybânî el-Mervezî, Müsned, Neşr. Şuayb el-Arnaût, Âdil Mürşid, Müessesetü’r-Risâle, Beyrut 1416/1995.].

356 Hadisin Münâvî tarafından yapılan şerhi için bkz. Münâvî, Abdurraûf, Zeynuddîn Muhammed

Abdurraûf b. Tâci’lârifîn b. Nûriddîn Alî el-Münâvî el-Haddâdî, Feyzu’l-Kadîr Şerhu’l-Câmi’i’s-Sagîr

min Ehâdisi’l-Beşîri’n-Nezîr, Neşr. Ahmed Abdusselâm, Dâru’l-Kutubi’l-İlmiyye, Beyrut 1422/2001, II,

211 (1597).

357 Lafzen: [اًدْجَمَْمُكَد َلا ْوَأَاوُث ِ ر َوُتَاوُر ِجاَه َو].

358 İbn Ebi’d-Dünyâ, Ebû Bekr Abdullâh b. Muhammed b. Ubeyd el-Kureşî el-Bagdâdî, Mekârimu’l-

Ahlâk, Neşr. Mecdî es-Seyyid İbrâhîm, Mektebetu’l Kur’ân, Kâhire tsz., s. 111, (363); Taberânî, el- Mu’cemu’l-Evsat, VII, 190 (Hadis no: 7240) [Taberânî, Ebü’l-Kâsım Müsnidü’d-dünyâ Suleymân b.

Ahmed b. Eyyûb b. Mutayr el-Lahmî et-Taberânî, el-Mu’cemu’l Evsat, Neşr. Târık b. Ivazullâh b. Muhammed, Abdulmuhsin b. İbrâhîm el-Hüseynî, Dâru’l-Harameyn, Kâhire 1415/1995.].

359 Buhârî, “Bedü’l-Vahy”, 1; “Îmân”, 41; “Nikâh”, 5; “Menâkıbu’l-ensâr”, 45; “İtk”, 6; “Eymân”, 23;

“Hiyel”, 1; Müslim, “İmâret,” 155. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, “Talâk”, 11; Tirmizî, “Fezâilü’l-cihâd”, 16; Nesâî, “Tahâret”, 60; “Talâk”, 24, “Eymân”, 19; İbni Mâce, “Zühd”, 26.

54

dönem Muhâcirleri ve Ensârı özelinde hicret, Nebevî eğitim olmasının yanında, Hz. Peygamber’e destek, O’nunla (s.a.v.) birlikte bir hayat sürme, hayatın yükünü güzellikle paylaşma anlamına gelmektedir.360 Bu nedenle muhacirlerin Medîne dışında

ikâmetleri kısıtlanmış, hatta hac nedeniyle Mekke’ye gidenlerin hac menasiki/görevleri biter bitmez Medîne’ye dönmeleri istenmiş361, Mekke’de kalacakları süre

sınırlandırılmıştır.362 Ensâr da Hz. Peygamber’e bağlılıklarını biat ile ilan etmişler, Hz.

Peygamber’e ittiba edenlerin ilklerinden olmuşlar, kendilerine hicret edenlerle birlikte hayatın yüklerini güzellikle363 Muhâcirlerle paylaşmışlar, Muhâcirlerle birlikte Nebevî

toplum modeli ortaya koymuşlardır.364 Bu durum hicretin, sadece bireysel/ferdî olarak

değil toplumsal olarak da coğrafî, mekânsal, bedenî yer değişiminin yanı sıra, ruhî, kalbî, hissî manevî değişim ve dönüşüm anlamına geldiğini ortaya koymaktadır.

360 Kâdî İyâz, İkmâlu’l-Mu’lim, IV, 467.

361 Lafzen: [اهيلعَديزيَلاَةكمبَردصلاَدعبَثلثَةماقإَرجاهملل].

362 Kâdî İyâz, İkmâlu’l-Mu’lim, IV, 467. Ayrıca bkz. Nevevî, el-Minhâc, s. 863, 864 (Bâb: 81, Hadis no:

1352); İbn Hacer Askalânî, Fethu’l-Bârî, VII, 313, 314 (Bâb: 47, Hadis no: 3933).

363 İbn Battâl ve Kâdî Iyâz’ın kullanmış oldukları “müvâsât/تاََساََوَُم” kelimesiَ“hayatın yükünü güzellikle

paylaşma” şeklinde tercüme edilmiştir.

55

İKİNCİ BÖLÜM

HİCRET KELİMESİNİN KUR’ÂN-I KERÎM’DE KULLANIMI

Kur’ân-ı Kerim’de “h-c-r/ر-ج-ه” harflerinden müteşekkil kelime ve müştakları Muhammed Fuad Abdulbaki (ö. 1388/1968) sayımına göre otuz bir yerde geçmekte, bunlardan yedi tanesinin Mekke-i Mükerreme’de (Mekkî), yirmi dördünün ise Medine- i Münevvere’de (Medenî) nazil olduğu belirtilmektedir.365

On yedi surede geçen kelimeler elimizdeki Mushaf-ı şerif sıralamasına göre Bakara, Âl-i İmrân, Nisâ, Enfâl, Tevbe, Nahl, Meryem, Hac, Müminûn, Nûr, Furkân, Ankebût, Ahzâb, Haşr, Mumtehine, Müzzemmil ve Müddessir surelerinde yer almaktadır. Kur’ân’da isim ve fiil formlarında kullanılan kelimeler Enfâl suresi 4/72. ayette iki kez muzari fiil kalıbıyla yer almasıyla toplam otuz bir kelime olarak geçmektedir.366

Aşağıda Mekkî surelerde geçen lafızlar tablo halinde verilmiştir.

1 ََنوَُرَُجَْهََت Müminûn Mekkî

2 َْرَُجَْهاََف Müddessir Mekkî

3 يَِنَْرَُجَْهاََو Meryem Mekkî

4 ًَاروَُجَْهََم Furkân Mekkî

5 َ رَِجاََهَُم Ankebût Mekkî

6 اوَُرََجاََه Nahl (2 kez, 41, 110) Mekkî

Tablo 01: Muhammed Fuad Abdulbaki sayımına göre Mekkî surelerde geçen “h-c-r” kök harflerine sahip lafızlar.

Aşağıda Medenî surelerde geçen lafızlar tablo halinde verilmiştir.

1 َْمَُهَْرَُجَْهاََو Müzzemmil Medenî

2 ًَار َْجََه Müzzemmil Medenî

3 ََّنَُهوَُرَُجَْهاََو Nisâ Medenî

365 Abdulbâkî, Muhammed Fuâd Abdulbâkî b. Sâlih el-Mısrî, el-Mucemu’l-Müfehres li Elfâzi’l-

Kur’âni’l-Kerîm, Dâru’l-Kütübi’l-Mısriyye, Kâhire 1364, s. 730, 731 (Bâbu’l-hâ).

366 Abdulbâkî, Muhammed Fuâd, el-Mucemu’l-Müfehres, s. 730, 731; Celgûm, Abdullâh İbrâhîm, el-

Mu’cemu’l-Mufehresu’ş-Şâmil li-Elfâzı’l-Kur’âni’l-Kerîm bi’r-Resmi’l-Osmânî, Merkezu Tefsîr li’d-

Dirâsâti’l-Kur’âniyye, Riyâd 1436/2015, II, 1362, 1363. Kur’ân-ı Kerîm’de h-c-r maddesinden müştak kelimelerin kadîm Mushaflarda yazılışları için bkz. Himyerî, Beşîr Hasan el-Himyerî, Mucemu’r-

56

4 ََر ََجاََه Haşr Medenî

5 ََنَْرََجاََه Ahzâb Medenî

6 اوَُرََجاََه Bakara, Âl-i İmrân, Enfâl (72, 74, 75), Tevbe, Hac

Medenî

7 اوَُرَِجاََهَُت Nisâ Medenî

8 َْرَِجاََهَُي Nisâ Medenî

9 اوَُرَِجاََهَُي Nisâ, Enfâl (72, 72) Medenî

10 ًَارَِجاََهَُم Nisâ Medenî

11 َ تاََرَِجاََهَُم Mumtahine Medenî

12 ََنيَِرَِجاََهَُمَْلا Tevbe (100, 117), Nûr, Ahzâb, Haşr

Medenî

Tablo 02: Muhammed Fuad Abdulbaki sayımına göre Medenî surelerde geçen “h-c-r” maddesini ihtiva eden sahip lafızlar.

Kur’ân-ı Kerîm’de yer alan kullanımlardan yedi kalıp lügavî mana ağırlıklı olarak geçmektedir. Bunlar: (َ-ًََارَْجََهَ–َََّنَُهوَُرَُجَْهاََوَ–ََْمَُهَْرَُجَْهاََوَ–َيَِنَْرَُجَْهاََوَ–ََْرَُجَُهاَََف–َنوَُرَُجَْهََت ًَاروَُجَْهََم)367, on tanesi müfessirlerin ıstılâhî anlam olarak ifade ettikleri, yerleşim yeri,

yurt değişikliği, şer’î kullanımda hicret etme manasında kullanılmaktadır. Bunlar: (ََنيَِرَِجاََهَُمَْلاَ-ََ تاََرَِجاََهَُمَ–َََارَِجاََهَُمَ–ََ رَِجاََهَُمَ–َاوَُرَِجاََهََُي–ََْرَِجاهََُي–َاوَُرَِجاََهََُت–َاوَُرََجاََهَ–َََنَْرََجاََهَ–َََرََجاََه) kelimeleridir.368

Şimdi bu kelimeleri nüzul tertibi açısından ve nüzul dönemi boyunca kazandığı anlamlar bakımından ele alıp inceleyeceğiz.

367 Mecmau’l-Lugati’l-Arabiyye, Mu’cemu Elfâzi’l-Kur’âni’l-Kerîm, İntişârâtu Nâsır-i Husrev, 2.

Basım, Tahrân 1363, s. 748. ; Heyet, Mevsûatu’t-Tefsîr, XXXIV, 87; Ömer, Ahmed Muhtâr, el-

Mu’cemu’l-Mevsû’î li-Elfâzı’l-Kur’âni’l-Kerîm ve Kırâetihî, Müessesetu Sutûri’l-Ma’rife, Riyâd

1423/2006, s. 462, 1152.

368 Mecmau’l-Lugati’l-Arabiyye, Mu’cem, s. 749. Bkz. Semîn el-Halebî, Ebü’l Abbâs Şihâbuddîn

Ahmed b. Yûsuf b. İbrâhîm (Abdiddâim) el-Halebî, Umdetu’l-Huffâz fî Tefsîri Eşrafi’l-Elfâz, thk. Muhammed Bâsil Uyûn es-Sûd, Dâru’l-Kutubi’l-İlmiyye, Beyrut 1417/1996, IV, 241; Zeyn, Muhammed Bessâm Rüşdî es-Zeyn, el-Mu’cemu’l-Mufehres li-Me’âni’l-Kur’âni’l-Azîm, Danışman. Sâlim, Muhammed Adnân, Dâru’l-Fikri’l-Mu’âsır, Beyrut 1416/1995, II, 1276-1279. Bu eserde h-c-r maddesinin kapsamı geniş tutulmuş “h-r-c/ج-ر-خ” maddesi hicret olarak değerlendirilmiştir. Örneğin Bakara suresi iki yüz kırk üçüncü âyet (Bakara 2/243) İsrailoğullarının hicreti (Hicretu Benî İsrâîl) olarak belirtilmiştir [َْمِه ِراَيِدَ ْنِمَاوُج َرَخَ َنيِذَّلاَىَلِإَ َرَتَ ْمَلَأ]. Yine Kehf suresinde geçen (Kehf 18/60-66) Hz. Mûsâ ile gencin yolculuğu ilim talebiyle hicret (el-Hicratu li-Talebi’l-İlm) olarak anılmıştır. Asr, Subhî Abdurraûf, el-Mu’cemu’l-Mevsû’î li-Âyâti’l-Kur’âni’l-Kerîm, Dâru’l-Fazîle, Kâhire Tsz, s. 262, 263. Eserde Zâriyât suresi ellinci âyet (Zâriyât, 51/50 [َ نيِبُمَ ريِذَنَُهْن ِمَْمُكَلَيِ نِإَِ َّاللََّىَلِإَاو رِفَف].)َve Müzzemmil suresinin on dokuzuncu âyeti hicret (el-hicratu ilallâh) olarak değerlendirilmiştir (Müzzemmil 73/19 [َ ةَرِكْذَتَِهِذَهَ َّنِإ ًَليِبَسَ ِهِ ب َرَ ىَلِإَ َذَخَّتاَ َءاَشَ ْنَمَف]); Hımsî, Muhammed Hasen el-Hımsî, el-Mu’cemu’l-Mufehres li-Mevâzî’i’l-

Kur’âni’l-Kerîm, Dâru’r-Reşîd, Dımaşk 1416/1995, s. 535-537; Ömer, Ahmed Muhtâr, el-Mu’cemu’l- Mevsû’î, s. 462. Ayrıca bkz. Abdülmennân, Hassân, el-Mu‘cemu’l-Mevzû‘î li-Âyâti’l-Kur’âni’l-Kerîm,

57

2.1. Kur’ân-ı Kerîm’de “H-c-r” Maddesinden Türemiş Kelimelerin Yer Aldığı Ayetlerin ve Surelerin Nüzul Sıralamalarının Belirlenmesi

Hicret konusunun vahyin gündeminde ilk kez ne zaman ve nerede yer aldığını tespit etmek için ayet ve surelerin nüzul tertibi bilgisine ihtiyaç duyulmaktadır. Bunun

Belgede Kur’ân-ı Kerîm’de hicret (sayfa 63-75)