• Sonuç bulunamadı

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM 3 ESERLERİ

2. Yarım Türkler

Yarım Türkler344 isimli piyes Gündüz’ün yayınlanan ikinci tiyatro eseridir. Üç perdeden oluşan oyun kendi içinde meclislere ayrılır. Birinci perdede altı, ikinci ve üçüncü perdeler de ise dokuz meclis bulunmaktadır.

Bu oyunda da Türk milliyetçiliği fikri işlenir. Şuursuz Avrupa hayranlığı sonucunda kendi değerlerinden uzaklaşan kozmopolit insanlarla öz kültürüne sahip çıkmaya çalışan insanlar arasında yaşanan çatışma Yarım Türkler piyesinde konu olarak işlenmiştir.

“Bununla birlikte yazar, Yarım Türkler’de, Millî Edebiyat döneminde hızlanan

ve giderek güçlenen millî değerlere bağlılığı, Türklük şuurunun kazandığı canlılık ve

hayatiyeti de ortaya koymuştur. Yine eserde, Türklerin, gelenek ve görenklerine, İslâmi kurallara, aile fertlerine, hatta çocuklara duyduğu saygıya işaret edilmiştir. Özellikle piyesin aslî kişilerinden Cemil Bey’in şahsında Türk ve Türklükle ilgili her türlü tenkit veya isnat çürütülmüş, bunların temelsiz ve yersiz bir suçlama olduğu ortaya konulmuştur. ”345

Piyesin özeti kısaca şöyledir:

On yıl Avrupa’da tahsil gören Cemil, yüksek terbiye görmüş asil bir Türk ailesine mensup zannettiği Süheyla’yla altı yıldan beri mutsuz bir evlilik sürdürmektedir. Süheyla’nın dedesi Müslümanken Katolik olan daha sonra tekrar Müslümanlığı seçen Frenk Ali Paşa, babası Mira, annesi ise Yunanlı bir şantözdür. Sekiz yaşında iken annesini kaybeder. Mira, kızı Süheyla’yı mürebbiyelerin eşliğinde Avrupa terbiyesi ile yetiştirir. Aldığı alafranga eğitimler neticesinde Süheyla, Türklüğünü inkâr edecek seviyede öz değerlerini yitirir. Süheyla’nın geçmişini bilmeyen Cemil, evlendikten sonra gerçeği anlar ama iş işten geçmiştir artık. Bir müddet Süheyla’yı ıslah etmeye çalışan Cemil, bunda başarılı olamaz. Zaman içerisinde bir de çocuğu olunca Süheyla’dan bir türlü ayrılamaz. Cemil’in kız kardeşi Şefika ile kaynı Safvet olan bitenin farkındadırlar. Hatta bir gün Cemil’i ziyaret için geldiklerinde Şefika, dürbünle dışarı bakarken Süheyla’yı amcasının oğlu Doktor Muvaffak ile öpüşürken görür. Şefika, Süheyla eve döndüğünde bu hadiseyi gördüğünü ima eden sözler sarf eder. Bu duruma oldukça bozulan Süheyla, eşini aldatarak intikam almak için Muvaffak’a randevu verir. Bunları işiten Şefika, Süheyla’la Muvaffak’a yapacakları işin çok yanlış olacağını anlatır fakat onları ikna edemez. Olanları Safvet’e aksettirir. Safvet, Muvaffak’la konuşur ve Cemil’le boşandıktan sonra Süheyla evlenmesini ister. Muvaffak ise Süheyla’nın kendisinden yaşça büyük ve çocuklu bir dul olduğunu söyler. Bu cevap üzerine Safvet’ten tokat yer. Ama yine de kötü niyetinden vazgeçmez ve randevu yerine gider. Yaptığı işten yavaş yavaş pişmanlık duymaya başlayan Süheyla, Muvaffak’ı kovar. Onları takip eden Safvet devreye girer ve silah zoruyla Muvaffak’a, Süheyla hakkında

345 Mustafa Özcan, “Aka Gündüz’ün Az Bilinen Bir Eseri: Yarım Türkler”, Milli Kültür, S. 58, 09.

düşündüklerini tek tek itiraf ettirir. Duyduklarına inanamayan Süheyla, büyük bir vicdan azabı yaşar. Cemil’den ve Şefika’dan özür diler.

Yarım Türkler piyesinde vaka zamanı belli değildir. Oyunun Birinci Fasıl’ın

ilk sahnesinde vakanın Nisan ayında yaşandığına dair bir bilgi bulunmaktadır. Olaylar Cemil’in büyük ve şatafatlı köşkünde cereyan eder.

3. Beyaz Kahraman

Gündüz, Cumhuriyet sonrası yeni neslin eğitiminde kullanılmak üzere seri piyesler kaleme alır. Üç kitaptan oluşan bu piyesleri ardı ardına yayınlar. Beyaz

Kahraman346 adlı piyes Gündüz’ün bu doğrultuda yazdığı piyeslerin ilkidir. Piyes tek perde, dört manzaradır.

Piyesin son perdesinden sonra eserin her yerde, her zaman ve herkes tarafından temsil olunabileceği, hiçbir telif hakkı istenilmediği, eser sahibinin bu hakkından tamamen feragat ettiğini bildiren bir not bulunmaktadır.

Beyaz Kahraman piyesinin konusunu Cumhuriyet sonrası okullarda yetişmiş ve

Türk ve dünya kamuoyunun takdirini kazanmış başarılı bir doktorun kendi hayatını riske atarak yeni deneyler üzerinde çalışması oluşturmaktadır.

Piyesin özeti kısaca şöyledir:

Yirmi beş yıl önce bulduğu kanser ilacının yıldönümünde öğrencileri Prof. Dr. Türkoğlu Dayan’a bir kutlama programı hazırlarlar. Prof. Dr. Türkoğlu Dayan, davetliler arasında bulunan Beynelmilel Tıp Profesörleri Reis’i Gün Bey’e yaşlılığı yirmi, otuz sene daha geriye götürecek bir serumu keşfetmek üzere olduğu söyler. Bu sırada Türkoğlu’nu tebrik etmek için halk dışarıda toplanır. Kliniğin balkonuna çıkıp onlara bir konuşama yapan Türkoğlu, Türk milletinin asil kanında olan cevher sayesinde otuz bin yıl evvel dünyaya ilk medeniyeti yaydığını, kendisininde o cevherden beslendiğini dile getirir. Konuşmanın ardından Türkoğlu sessizce gözden kaybolur. Labaratuvarın kapsını iç taraftan kitleyip deney amacıyla yaşlılık

346 Aka Gündüz, Beyaz Kahraman, Aka Gündüz Kitabevi, Hakimiyet-i Milliye Matbaası, Ank., 1932,

serumunu içer. Dışarıya çıkıp öğrencilerine iki formül olduğunu birini kendisinin denediğini söyler eğer ölürse diğer formülün geçerli olduğu söyler. Bu kez Türkoğlu’nun şansı yaver gitmez. Bir müddet sonra rahatsızlanır. Diğer serumun formülünü öğrencilerine yazdırdıktan son son nefesini verir.

Beyaz Kahraman piyesinde olaylar Cumhuriyet’in ilanından kırk sene sonra

bir klinikte cereyan etmektedir. 4. Köy Muallimi

Köy Muallimi347 adlı piyes serinin ikinci kitabıdır. Tek perde, üç manzaradan oluşur. Piyesin giriş kısmında yer alan bir nota göre, Atatürk piyesin ilk müsveddesini görmüş ve üzerinde bazı değişiklikler yapmıştır. Ayrıca piyesin yine giriş kısmında eserin temsili için telif istenmediği belirtilmektedir.

Köy Muallimi piyesi Cumhuriyet’in ilanından sonra bataklıkla çevrili bakımsız,

yoksul bir köye atanan idealist bir köy öğretmeninin köye ve köylüye verdiği hizmetler ile bu hizmetlerin karşılığını alması konusunu işler.

Piyesin özeti kısaca şöyledir:

Işıkoba köyünde otuz yıldan beri başarıyla öğretmenlik yapan Ünlü Bey için köy ahalisi tarafından bir tören hazırlanır. Ünlü Bey’i köy meydanına çağırmak için belediye reisi, köylü ve öğrencilenden oluşan bir grup okula giderler. Burada kısa bir konuşma yapan belediye reisi Ünlü Bey’in köylerine yirmi yaşındayken geldiğini, köyün eğitim-öğretimi yanında diğer sorunlarıyla da yakından ilgilendiğini ifade eder. Projeksiyon makinesini kullanarak ilk adı Batakoba olan köylerinin otuz yıl öncesi perişan hâlini törene katılanlara seyrettirir. Köylerinin Işıkoba adını almasının serüvenini ve bu uğurda Ünlü Bey’in çektiği sıkıntıları anlatır. Reis Bey’in konuşması bittikten sonra hep beraber köy meydanına giderler. Törene burada devam edilir.

347 Aka Gündüz, Köy Muallimi, Aka Gündüz Kitabevi, Hakimiyet-i Milliye Matbaası, Ank., 1932, 24

Köy Muallimi piyesinde olaylar Cumhuriyet’in ilanından otuz yıl sonra bir

okul salonunda ve köy meydanında geçmektedir. 5. Yılmazlar’ın İkizler

Serinin son kitabı Yılmazlar’ın İkizler348 adlı piyestir. İki perdeden oluşan piyes, yedi tabloya ayrılmıştır.

Tezli bir eser olan Yılmazlar’ın İkizler’inde azimli, iradeli ve çalışkan insanların bütün olumsuz şartlara rağmen eninde sonunda başarıya ulaşacakları ele alınmaktadır. Piyeste biri bayan diğeri erkek olan ikiz kardeşin geçimlerini sağlamak için verdikleri büyük mücadele ve bunun neticesinde ulaştıkları başarı anlatılır.

Piyesin özeti kısaca şöyledir:

Özcan ile Günsel ikizkardeştir. Babaları vefat ettikten sonra anneleri ile birlikte kıt kanaat bir hayat sürmektedirler. Özcan lise sonda okurken, Günsel ise ecnebi bir aileye ait olan şapka atölyesinde çalışmaktadır. Birgün Günsel işyerinde hak etmediği bir muamaleye maruz kalır. İşyeri sahipleri ilerleyen yıllarda kendilerine rakip olacağı endişesiyle hem Günsel’e hem de Türk insanına ağır hakaret ederler. Günsel, bu hakaretlere karşılık verince işten kovulur. Ailesinin geçimi sağlamak için başka bir iş aramaya koyulur. Abdulgaffar isminde bir adamın mağazasına gider. Fakat mağazada dilenci muamelesi görür. Onuru kırılır. Durumdan haberdar olan Özcan arkadaşlarının yardımıyla evlerinin alt katını şapka atölyesine çevirir. Kendisi de Halkevi tiyatro mektebine kaydolur. Zaman içinde Günsel’in işleri oldukça iyi yürür ve on yıl içinde ünlü bir modacı olur. Özcan ise uluslar arası düzeyde başarı kazanan bir tiyatro sanatçısı konumuna gelir. Günsel’i işten kovan ecnebiler iflas ettikleri için yurdu terk etmek zorunda kalmışlardır. Birgün Günsel’in mağazasına iş istemeye bir adam gelir. Acınak bir hâlde olan bu adam Abdulgaffar’dan başkası değildir. Günsel ile Özcan bir insanlık örneği sergileyerek Abdulgaffar’a yakınlık gösterirler. Onu, yeni açacakları Sivas’taki mağazaya hem ortak hem de müdür yaparlar.

Yılmazlar’ın İkizler’nde vaka Cumhuriyet’in ilanından sonra cereyan

etmektedir. Ama gün, ay ve yıl olarak net bir zaman verilmemiştir. Piyeste olaylar olarak Günsel ile Özcan’ın anneleriyle birlikte yaşadıkları evde, Günsel’in çalıştığı şapka atölyesinde, Abdulgaffar’ın mağazasında ve Günsel’in açtığı şapka mağazasında geçmektedir.

Benzer Belgeler