• Sonuç bulunamadı

Bu Toprağın Kızları

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM 3 ESERLERİ

6. Bu Toprağın Kızları

Bu Toprağın Kızları363 adlı eserde, birbirinden bağımsız dört uzun hikâye

bulunmaktadır. Bu hikâyelerde, kendi suçları olmadan kötü yola düşürülmüş dört ayrı genç kızın trajik hayatları ekseninde dönemin ahlak anlayışı ve ahlaki değerleri eleştirel bir dille işlenmektedir.

Sokak Kızı364 adını taşıyan ilk hikâyenin konusu kısaca şöyledir:

On yedi yaşında olan Masume babasını Birinci Dünya Savaşı sıralarında, annesini ise Mütareke yıllarında kaybeder. Kimsesiz kalan Masume mecburen eniştesinin ve ablasının yanına sığınır. Ne var ki eniştesi Masume’yi evinde istememektedir. Eniştesinin tavrından iyice bunalan Masume, karşı evde oturan zengin bir aileye mensup olan Cemil’le gönül ilişkisine girer ve onunla bir an önce evlenerek eniştesinden kurtulmak ister. Cemil’in niyeti ise Masume’den sadece faydalanmaktadır. Bu emeline kısa bir süre sonra ulaşan Cemil, Paris’e gideceğini söyleyerek Masume’yi yüzüstü bırakır. Büyük bir boşluğa düşen Masume, Cemil’den şikâyetçi olsa da bir şey elde edemez. Üstelik haklı olduğu hâlde haksız bir pozisyona düşer. Eniştesi tarafından kovulur. Toplum tarafından dışlanır. Hiç istemediği hâlde kendini sokaklarda bulunur. Geçimini bedenini satarak sürdürmek zorunda kalır.

Sokak Kızı hikâyesinde anlatıcı 1. tekil şahıstır. Okuyucu olaylara Masume’nin

bakış açıyla bakar. Hikâye olaylar 1920’li yıllarda İstanbul’da geçer.

Eserin ikinci hikâyesini oluşturan Salon Kızı’nda 365 Fahriye, zengin ve nüfuzlu

bir aile içinde büyür. Annesi zevk ve sefaya düşkün biridir. Paşa olan babası ise iyi niyetli, sevecen bir kişiliğe sahiptir. Ne var ki karısının karakterine ve yaşama biçimine daha fazla dayanamayan babası intihar eder. Annesi ile Fahriye kısa süre sonra maddi sıkıntıya düşerler. Konağı boşaltmak zorunda kalırlar. Mesude Hanım

363Aka Gündüz, Bu Toprağın Kızları, Yeni Matbaa, 1. bs., 1927, 229 s. Kitabın diğer baskıları ilgili

bilgiler şöyledir: 2. bs., Semih Lütfi Matbaası, 1929, 200 s. 3. bs., Semih Lütfi Kitabevi, 1942, 176 s. 4. bs., Semih Lütfi Kitabevi, 1945, 186 s. 5. bs., Toker Yayınları, 1974, 232 s.

364 Hikâyenin sonunda 05. 05. 1926 günü Ankara- Dikmen ibaresi bulunmaktadır.

kolay yoldan para kazanmak için kendisiyle birlikte Fahriye’yi de fuhşa bulaştırır. Yurtiçinde ve yurtdışında yeni müşteriler bulmak için dolaşıp dururlar. Yaşadığı hayattan nefret etmeye başlayan Fahriye, Ahmet isimli bir müşterisinden kendisini bu rezil hayattan ve annesinden kurtarması için yardım ister. Birlikte Ankara’ya kaçarlar. Bu arada Fahriye, Mesude Hanımın öz annesi olmadığından şüphelenir. Eğer öz annesi olsaydı kendisini bu yola düşürmeyeceğini düşünür. Bu sebeple geçmişini merak etmeye başlar. Fahriye daha sonra araştırma yapmak için İstanbul’a döner. Yaptığı bu araştırmalar neticesinde gerçeği öğrenir. Buna göre, yaşlı kocasından boşanan öz annesi Fahriye’yi kırk beş günlükken alıp zengin bir konağında sütanneliğe başlar. Bir müddet sonra karşısına bir kısmet çıkar. Tekrar evlenmeyi düşünür. Fahriye’nin bu evlikte bir engel oluşturabileceği düşüncesiyle onun çocukları olmayan bir aileye evlatlık olarak verir. İşte bu aile Mesude Hanımlardır.

Salon Kızı hikâyesinde anlatıcı 1. tekil şahıstır. Okuyucu olaylara Fahriye’nin

bakış açıyla bakar. Vaka yaklaşık olarak yirmi dört yıllık bir zaman diliminde cereyan etmektedir. 1900’lü yıllarında başlayan olaylar Cumhuriyet’in ilanının yıldönümünde sona erer. (s. 73)

Hikâye geniş bir coğrafyada geçmektedir. İstanbul’da başlayan olaylar İzmir, Ankara, Fas, Kahire gibi şehirlere kadar uzanmaktadır.

Kendi Kendisinin Kızı366 eserdeki üçüncü hikâyedir. Hikâyenin kahramanı

Sara, altı aylıkken dedesini, bir buçuk yaşında ise babasını kaybeder. Annesi ise başka biriyle evlenerek evi terk eder. Sara’ya halası bakmaya başlar. Halasının yanında şiddete maruz kalan Sara’yı, dedesinin bir dostu yatılı bir mektebe yazdırır. Bu mektebin kapanması üzerine tekrar halasının yanına döner. Bir süre sonra halasının ölmesi üzerine Sara, darüleytamda hizmetçi olarak işe başlar. Burada müdürü tarafından taciz edilir. İftiraya uğrar ve işten kovulur. Darüleytamın genel müdürü Alâeddin Bey’in yanına gidip gerçekleri anlatır. Alâeddin Bey yaptığı inceleme neticesinde Sara’nın haklı olduğu anlar ve onu Darüleytama öğretmen olarak atar. Alâeddin Bey’in görevden ayrılması üzerine tekrar kovulur. Bu kez bir

hastanede hemşire olarak işe girer. Sara uzun bir süreden beri konuştuğu Kamil’in tıbbiyeyi bitirip doktor olmasından sonra görevinden istifa eder ve Kamil’le birlikte yaşamaya başlar. Ama bir süre sonra terk edilir. Tekrar hemşirelik yapmaya başlar. Bu sırada tanıdığı bir hastasının evlenme teklifini kabul eder. Birlikte Adana’ya taşınırlar. Kocasının burada işsiz kalması üzerine İstanbul’a dönerler. Sara, bir matbaanın mücellithanesinde iş bulur. Kocası bu sırada alkol illetine tutulur, vereme yakalanır ve çok geçmeden ölür. Sahipsiz kalan Sara’ya zengin bir işadamı göz koyar. Bu adamdan kurtulmak isteyen Sara, Teyze Hanım isminde bir kadından yardım ister. Bu istek Sara’yı kötü bir planın içine düşürür. Sara’yı önce içkiye alıştıran Teyze Hanım, bir fırsatını bulup onu, zengin işadamının koynuna sokar. Böylelikle lekelenen Sara, kendini fuhuş batağında bulur. Bu hayattan kurtulmak için bir doktordan yardım ister. Başka bir vilayette hemşirelik yapmaya başlar ama burada da talihsizlikler peşini bırakmaz. İkinci eş olduğunu bilmeden esnafın biriyle evlenir. Toplumdan ve erkeklerden duyduğu nefret iyice artar. Toplumdan ve erkeklerden intikam almak için birçok erkekle düşüp kalkmaya başlar. Bazılarının yuvasını bozar, bazılarının evlenmesine engel olur.

Kendi Kendisinin Kızı hikâyesinde anlatıcı 1. tekil şahıstır. Okuyucu olaylara

onun bakış açıyla bakar. Sara’nın yirmi üç yıllık hayatından kesitlerin sunulduğu hikâyede olaylar Osmanlı Devleti’nin son yıllarında cereyan etmektedir.

Genellikle İstanbul’da geçen olaylar Sara’nın hastanede çalışırken tanıştığı gençle evlenerek Adana’ya taşınmasıyla kısa süreli de olsa Adana’ya taşınır.

Eserdeki son hikâye olan Bu Toprağın Kızı’nın367 konusu ise kısaca şöyledir:

Bir komiser muavini öldürmekten sanık kadının dosyasını inceleyen sorgu hâkimi, dosyada fevkaladelik bulur. Bu sebeple Nazlı adlı kadınla özel olarak ilgilenir. İlk başlarda sorulara cevap vermek istemeyen bu meçhul kadın, hâkimin on altı yaşında bir kızı olduğunu öğrenince yaşadığı olayları teker teker anlatmaya başlar. Buna göre, Nazlı’nın babası bir mutasarrıftır. İyi bir eğitim almıştır. Genç kızlığa adım attığı ilk yıllarında kendisiyle zorla evlenmek isteyen Fehim Paşa’nın

teklifini kabul etmeyince tecavüze uğrar. Bunun üzerine Fehim Paşa’dan intikam almak ister. Ona pusu kurar. Ne var ki başarılı olamaz ve yakalanır. Akıl hastanesine yatırılır. Fehim Paşa ile serkomiserin sürgüne gönderilmesi üzerine serbest bırakılır. Mutlu bir evlilik yapar ve bir kız çocuğu dünyaya getirir. İkinci Meşrutiyet’in ilanıyla serkomiser hürriyet kahramanı edasıyla geri döner. Yolda rastladığı Nazlı’yı selamlar. Bunu gören kocası serkomisere saldırır. Ardından apar topar Bingazi’ye sürülür. Dört ay geçmeden burada intihar eder. Dadısı ve çocuğu ile sahipsiz kalan Nazlı için felâket dolu günler tekrar başlar. Zorla kötü yola itilir. Çocuğundan ayrı düşer. Karşılaştığı bütün komiser muavinlerinden darbe yer. Bu çileli yaşamı yaklaşık olarak on dört yıl sürer. Birgün kızının evlenme vaadiyle bir komiser muavini tarafından kirletildiğini ve bu yüzünden intihar ettiğini haber alır. Şuurunu kaybeden Nazlı, kendine bu haberi veren komiser muavini gırtlağını parçalayarak öldürür. Dinledikleri karşısında sosyal bir facia ile karşı karşıya olduğunu anlayan sorgu hâkimi Nazlı’yı kurtarmaya karar verir. Yoğun bir çabadan sonra bunda başarılı olur ve ardından Nazlı’la nişanlanır. Yaşadığı hadiselerin etkisiyle sağlığını yitiren Nazlı’yı tedavi ettirtmek için Davos’a götürür.

Bu Toprağın Kızı adlı hikâyede anlatıcı 1. tekil şahıstır. Okuyucu olayları bir

sorgu hâkimin tuttuğu defterteki notlardan takip etmektedir. Vaka zamanı yaklaşık olarak on dokuz yıllık bir zaman dilimini kapsamaktadır. Hikâyenin başlarında on altı yaşında olan Nazlı hikâye sona erdiğinde otuz beş yaşındadır. Vakanın başladığı tarih ise belirgin değildir. Hikâyedeki bazı işaretler ışığından olayların İkinci Meşrutiyet ilanından takriben iki yıl önce 1906’da başladığı söylenebilir. (s. 162).

Hikâye İstanbul’da sorgu hâkiminin odasında başlamaktadır. Nazlı’nın yaşadığı olaylara paralel olarak mekânlarda değişir. Tecavüzüne uğradığı Fehmi Paşa’yı öldürmeye teşebbüs etmesi üzerine bir tımarhaneye kapatılır. Paşa’nın siyasi sebeplerden dolayı sürülmesi üzerine serbest kalan Nazlı, romanda adı belirtilmeyen çeşitli Anadolu köy ve kasabalarında yaşam mücadelesi verir.

Benzer Belgeler